REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te reng ifadesini içeren 136 kelime bulundu...

a

  • Nida edatı olup, kelimenin sonuna gelir "ey" mânası verir. Aynı veya farklı iki kelime arasına gelirse, sözün mânasını kuvvetlendirir. "rengârenk, lebaleb" gibi.

abgun / âbgûn / آبگون

  • Su rengi. (Farsça)
  • Mavi. (Farsça)

acin

  • Rengi ve tadı değişmiş pis su.

ahseb

  • Çok iyi hesab edilmiş, münâsib.
  • Çok fazla cimri, hasis.
  • Miskin.
  • Saçının rengi kırmızıya yakın.
  • Tüyünün rengi boz renk olan kızıl deve.

akheb

  • Rengi bozrak olan ak nesne.

algun

  • Kırmızı renginde, koyu ve parlak pembe. (Farsça)

araz

  • İşâret, alâmet.
  • Tesâdüf, rast gelme.
  • Kaza. Felâket. Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet.
  • Fls. Herhangi bir cevherin varlığı için zaruri olmayan vasıf. Meselâ: Şekerin beyaz rengi şekerin varlığı için zaruri değildir.

ateş-reng

  • Ateş renginde, kızıl renkli. (Farsça)

ateşek

  • Küçük ateş. (Farsça)
  • Ateş böceği. (Farsça)
  • Frengi. (Farsça)
  • Berk, şimşek. (Farsça)

ateşfam / âteşfâm / آتش فام

  • Ateş rengi. (Farsça)
  • Kırmızı. (Farsça)

ateşgun / âteşgûn / آتش گون

  • Ateş rengi, kırmızı. (Farsça)

ateşi / ateşî

  • Hararetli, ateşli; dokunaklı. (Farsça)
  • Ateş renginde. (Farsça)
  • Hiddetli, öfkeli. (Farsça)

athal

  • Kül renginde.

azer-gun / azer-gûn

  • Ateş renginde olan, kızıl, kırmızı. (Farsça)
  • Ay çiçeği. (Farsça)

azerasa / âzerâsâ / آذرآسا

  • Ateş gibi. (Farsça)
  • Ateş rengi. (Farsça)

barani / bârânî

  • Çivit mavisi renginde, Osmanlılar zamanında Selânik'te dokunan bir cins çuha. Yeniçeri ve Acemi oğlanlarına aralık ve ocak (erbain) aylarında verilen yağmurluk bârâniden yapılırdı. Yağmurluk, yağmurdan muhafaza eden şey. (Farsça)
  • Yağmurla ilgili. (Farsça)

behm

  • Çok siyah olan şey. Rengi başka renkle karışık olmayan nesne.

benefş

  • Menekşe rengi, mor renk. (Farsça)

bet

  • Çehre rengi, beniz.

bevs

  • Acele, ileri geçme, ileri gitme.
  • Bıktırıncaya kadar israr etme.
  • Bir kimseden kaçıp gizlenme.
  • Bir şeyin rengi.

bukalemun

  • Bulunduğu yerin rengine giren bir hayvan.
  • Bulunduğu yerin rengine giren, fare büyüklüğünde, böcek yiyen bir hayvan. (Farsça)
  • Mc: Sık sık fikir ve kanaat veya meslek değiştiren. (Farsça)

came-i nevruzi / came-i nevruzî

  • Rengârenk elbise.
  • Bahar geldiğinde açan çeşitli çiçekler.

cefnak

  • Gözleri büyük, rengi sarıya yakın bir kuşun adı.

cimse

  • Rengi gökrek kızıllığa yakın kıymetli bir taş.

cüded

  • Dağ yolları. Yol gibi olan izler.
  • Bir rengi diğer renkten ayıran çizgi.

da-ül-efrenc / dâ-ül-efrenc

  • Frengi hastalığı.

dagma'

  • Yüzünün rengi siyaha yakın olan dişi koyun.

desen

  • Eşyanın, rengini göstermeden, yalnız şeklinin bir satıh üzerine çizilmişi. (Fransızca)
  • Bir kumaşı süsleyen şekiller. (Fransızca)

du'mus

  • (Çoğulu: Deâmis) Rengi siyaha benzer bir küçük su canavarı.

dugmus

  • (Çoğulu: Degâmis) Rengi siyaha yakın küçük bir su canavarı.

eblak

  • Rengârenk.
  • Alaca bulaca.
  • Alacalı at.

ebras

  • İnsanın rengini degiştiren alaca ve miskin eden çok fena bir maddi hastalık ismi.

ecen

  • Suyun tadı ve rengi değişik olmak.

edbes

  • Rengi ne kızıl, ne siyah olan hayvan.

edken

  • Bulanık,
  • Rengi siyaha yakın olan.

efrenci / efrencî

  • Frenklere yani Avrupalılara mahsus ve aid.
  • Frengi hastalığıyla alâkalı ve münasebetdar.

elta'

  • Boz dudaklı. Dişlerinin rengi değişmiş olan.

emraz-ı efrenciye

  • Frengi hastalıkları, efrenci marazları.

erguvani / erguvânî / ارغوانى

  • Erguvan rengi. (Farsça)

ermed

  • Kül rengi, gri. Boz renkli nesne.
  • Gözü ağrıyan adam.

esha'

  • Türlü türlü, günâ gûn, rengârenk.

esmer

  • Rengi karaya çalan.

esrar-ı guna-gun / esrar-ı gûnâ-gûn

  • Çeşit çeşit, rengarenk sırlar.

gabra

  • Yeryüzü, toprak, arz.
  • Nebat envâından bir nev'i.
  • Kuraklık, kıtlık.
  • Çok tuzlu.
  • Toprak rengi.

galat-ı rü'yet

  • Renk körlüğü. Bir rengi, aslından başka renkte görme.
  • Görme bozukluğu.

gendumgun / gendûmgûn / گندمگون

  • Buğday rengi. (Farsça)

gülfam

  • Rengi gül gibi kırmızı olan, gül renkli. (Farsça)

gülgune

  • Gül renkli. (Farsça)
  • Gül yanaklı. (Farsça)
  • Kadınların kullandıkları gül rengindeki düzgün. (Farsça)

gülreng / گل رنگ

  • (Gül-reng) Gül renkli, pembe renkli. (Farsça)
  • Gül rengi, pembe. (Farsça)

gunagun / gûnâgûn / گوناگون

  • Rengarenk. (Farsça)

hacer-ül esved

  • (El-Hacer-ül Esved) Kâbe'de bulunan meşhur siyah taş. Rengi siyah olduğundan "Esved" denmektedir. (İslâm Ansiklopedisi'ne göre: Kâbe'nin şark köşesinde olup, yerden bir buçuk metre yükseklikte kapıya yakın bir yerde yerleştirilmiş, üç büyük ve bir kaç tane de küçük parçadan müteşekkil ve gümüş bir h

haki / hakî / hâkî / خاكى

  • Toprak rengi. Toprakla alâkalı. (Farsça)
  • Hâki, toprak rengi. (Farsça)
  • Toprak ile ilgili. (Farsça)

hakisteri / hâkisterî / خاكستری

  • Kül rengi. (Farsça)

halenbus

  • Serçe renginde, ondan küçük bir kuş.

hamide / hâmide

  • Uzun müddet geçmesi sebebi ile rengine tegayyür ve siyahlık gelip eskimiş olan.
  • Nebatsız kuru yer.
  • Yanmış kül olmuş.

harmed

  • Kokusu ve rengi değişen.
  • Kara balçık.

hasif / hâsif

  • (Husuf. dan) Sararmış. Rengi, parlaklığı kalmamış. Husufa uğramış.

hatv

  • Rengin değişmesi.
  • Engel olmak, menetmek.
  • İplik bükmek.

havva

  • Hz. Adem'in (A.S.) muhterem zevcesi, eşi.
  • Rengi esmere mâil kadın.
  • Yalancı, kezzab.

hem-reng

  • Rengi bir olan, aynı renkte olan. (Farsça)
  • Mc: Huyları bir olan. (Farsça)

ibtika'

  • Bir şeyin renginin fıtri olarak değişikliğe uğraması.

ihtimal

  • (Haml. den) Mümkün olma, belki. Olması mümkün görünmek.
  • Kabul eylemek.
  • Yükselip götürmek.
  • İhsana mukabil şükretmek.
  • Kızma ve hiddetlenmekten dolayı yüzünün rengi değişmek.

iltiak

  • Rengi bozulma, rengi değişme.

iltika'

  • İnsanın rengi değişmek. Benzi sararmak.

insibag

  • Boyalanma. Maddi veya mânevi rengi ile renklenme. Boya tutma.
  • Temizlenme.

ırsi / ırsî

  • Gelincik dedikleri hayvanın rengine benzer bir renk.

ism-i tafdil

  • Renge, şekil ve vasfa dâir (ef'al) vezninde olan mutlak ve uzuv noksanlığına delâlet etmemek üzere mukâyeseli üstünlük ifâde eden sıfatlardır. Daha büyük, en büyük, daha küçük, en küçük, en güzel, daha güzel gibi mânâlara gelir. (Kebir kelimesinin ism-i tafdili: Ekber; sağir kelimesinin ism-i tafdil

jengari / jengarî

  • Bakır yeşili. Bakır pası renginde olan boya. (Farsça)

kebud

  • Mavi. Gök rengi. (Farsça)

kebudfam / kebudfâm

  • Gök renginde olan. Mavi renkli. (Farsça)

kibriti / kibritî

  • Kükürtle alâkalı.
  • Kükürt renginde olan. Açık sarı rengi.

kirfam / kîrfam

  • Simsiyah, katran renginde. (Farsça)

külse

  • (Çoğulu: Ekles) Kireç renginde olmak.

kürend

  • (Küreng) Al at. (Farsça)

küreyvat-ı hamra

  • Kırmızı kan kürecikleri. Kana kırmızı rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücrecikler olup kanın her mm.küpünde beş milyon kadar bulunurlar, beden hücrelerine erzak dağıtırlar ve bir kanun-u İlâhî ile hücrelere erzak yetiştirirler. (Tüccar ve erzak memurları gibi)

la'sa

  • Dudağının rengi az siyâha yakın olan kadın. (Müz: El'as)

laas

  • Dudağın rengi açık siyâha yakın olmak.

lalefam

  • Lâle renginde. Rengi lâlenin rengine benzeyen. (Farsça)

lalerenk

  • Lâle renginde olan. Lâle renkli. Pembe. (Farsça)

leylaki / leylakî

  • Leylak renginde olan. Mor renk. (Farsça)

lit / lît

  • Her nesnenin rengi.

mai / maî

  • Su cinsinden. Akıcı, su renginde, mâvi. Katı ve sert olmayıp su gibi, akıcı olan.

mehk

  • Suyun rengi yeşil olmak.

mey-gun

  • Şarap renginde olan, kırmızıya yakın olan. (Farsça)

meygun / meygûn / ميگون

  • Şarap rengi. (Farsça)

muhaddar

  • Yeşil renkle boyanmış. Rengi yeşil yapılmış.

muhrenşim

  • Azametli, kibirli kimse.
  • Zayıf ve rengi değişmiş kişi.

mukarnes

  • Kubbe biçiminde olan.
  • İşlemeli, nakışlı ve rengarenk olan.
  • Merdiven şeklinde dereceleri olan kubbe.

mülevven / ملون

  • Rengarenk. (Arapça)

müşk-fam / müşk-fâm

  • Misk renginde olan, siyah. (Farsça)

mutalsam

  • Tılsımlanmış olan. Esrârengiz hâle gelmiş olan.

mutatavvıs

  • Tavus kuşu gibi rengârenk giyinen. Tatavvus eden.

mütegavvil

  • Renkten renge giren. Bir şeyin rengine giren.
  • Uğraşan, tegavvül eden.

mütelevvin / متلون

  • Renkten renge giren. Halden hale geçen. Kararsız. Dönek.
  • Renkten renge giren, yanar döner. (Arapça)

mütemessil

  • İçinde yansıyan, rengiyle renklenen.

muza'fer

  • Sarı renkte. Safran renginde.

müza'fer

  • Sarı renge boyanmış.

narenci / narencî

  • Turunç renginde.

nefti / neftî

  • Neft yağı renginde olan, siyaha yakın koyu yeşil. (Farsça)

nili / nilî

  • Mavi, çivit rengi.

nohudi / nohudî / نخودی

  • Nohut rengi. (Farsça)

peridereng

  • Rengi uçmuş, solmuş. (Farsça)

rasasi / rasasî

  • Kalaycı.
  • Kurşun renginde olan.

rengin

  • Rengârenk, süslü, parlak.

rübd

  • Kılıcın cevheri ve rengi.

şafak-alud / şafak-âlud

  • Şafak gibi, şafak renginde. (Farsça)

safha-i rengin / safha-i rengîn

  • Süslü, parlak, rengârenk sahife.

şahb

  • Yaradan kan akmak.
  • Emzikten süt akmak.
  • Rengin değişmesi.

sara

  • Rengi değişmiş olan su.

şarabi / şarâbî / شرابى

  • Şarapçı. (Arapça)
  • Şarap rengi. (Arapça)

sarat

  • Suyun çok durmaktan dolayı renginin ve kokusunun değişmesi.

şebreng / شب رنگ

  • "Gece renginde olan" Siyah, kara. (Farsça)
  • Siyah. (Farsça)
  • Gece rengi. (Farsça)

sebzin

  • .f Rengi yeşil. Yeşil renkli.

sedefi / sedefî / صدفى

  • Sedefli. (Arapça)
  • Sedef ile ilgili. (Arapça)
  • Sedef rengi. (Arapça)

sehum

  • Hâlin ve durumun değişmesi. Yüzün renginin değişmesi.

semen-fam

  • Yâsemin renkli, rengi yâsemin gibi olan. (Farsça)

şu'lereng / شعله رنگ

  • Alev rengi. (Arapça - Farsça)

sud

  • (Tekili: Sevda) Rengi kara olan şeyler.
  • Sevdalar.

tagavvül

  • Renkten renge girmek. Rengini değiştirmek.

teebbüs

  • Mütegayyer olmak, rengi değişmek.

teessün

  • Mütegayyer olmak, rengi ve tadı değişmek.

tegavvül

  • Renk değiştirme. Renkten renge girme.

televvün

  • (Levn. den) (Çoğulu: Televvünât) Renkten renge girme. Renk değiştirme.
  • Döneklik, kararsızlık.
  • Renkten renge girme.

telmi'

  • (Lemeân. dan) Renk renk yapma, rengârenk yapılma.
  • Parıldama, parıldatılma.
  • Edb: Mısraları, Türkçe, Arabça, Farsça gibi başka başka dillerde olan manzume yapma.

telvih

  • Açıklamak.
  • Zâhir ve aşikâre kılmak.
  • Susuzluktan insanın çehresi bozulmak.
  • Bir şeyi ateşle kızdırmak. Güneş veya ateşin sıcaklığı bir nesnenin rengini değiştirmek.
  • Posa hâline getirmek.
  • Kocamak. Saç ağarması.
  • Almak.
  • İşaret etmek.

tema'ur

  • Mütegayyer olmak, değişmek.
  • Rengi donuk olmak.
  • Saç dökülmek.

terai / teraî

  • Aynaya bakma.
  • Birbirini görmek ve görüşmek. Bir fikir hakkında mukabil görüş, endişe mülâhaza eylemek.
  • Hurmanın kuruyup renginin belli olması.

terevvuh

  • Bir şeyden koku alma.
  • Mütegayyer olmak, rengi ve tadı değişmek.

tiregun

  • Bulanık renkli, kara renkli. Rengi bulanık. (Farsça)

ücun

  • Suyun renginin ve tadının bozulması.

üsun

  • Suyun tad ve renginin değişmesi.
  • Bir kimse kuyuya girdiğinde buharından veya murdar kokulardan dolayı aklının gitmesi.

üsür

  • Yara izi.
  • Kılıcın rengi ve cevheri.

vasfetmek

  • Bir şeyin vasıflarını, hâlini, şeklini veya rengini tarif etmek, anlatmak.

ya'fur

  • (Çoğulu: Yaâfir) Tüyleri toprak renginde olan ceylân.
  • Ceylân yavrusu.
  • Gecenin beşte veya altıda bir bölümü.
  • Peygamberimizin merkebinin adı.

zerde

  • Safranla pişirilen bir çeşit pirinç tatlısı. Safran, sarı renge boyadığı için bu ad verilmiştir. Eskiden düğünlerde pişirilirdi. (Farsça)
  • Safran. (Farsça)
  • Yumurta sarısı. (Farsça)

zeytuni / zeytunî

  • Zeytin renginde olan.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın