REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te rübu ifadesini içeren 50 kelime bulundu...

ahkam-ı rububiyet / ahkâm-ı rububiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan mâlikiyeti ve rububiyetinin hükümleri.

alem-i rububiyet / âlem-i rububiyet

  • Rubûbiyet âlemi, Cenâb-ı Hakkın terbiye, idare ve hâkimiyetinin icra edildiği âlem.

atf

  • Bağlama, bağlaç; kendinden öncekiyle sonraki kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı kuran edat.

ayat-ı rububiyet / âyât-ı rububiyet

  • Rububiyet delilleri.

azamet-i rububiyet

  • Allah'ın rububiyetinin terbiye ve idare ediciliğinin büyüklüğü.

berş

  • Afyon şurubu, keten yaprağı ile yapılan bir nevi sarhoş edici mâcun. (Farsça)
  • Arzu, gönül isteği. (Farsça)

devair-i rububiyet / devâir-i rububiyet

  • Rububiyet daireleri; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının alanları.

dübb-i asgar

  • Küçük ayı (yedili yıldız grubu).

dübb-i ekber

  • Büyük ayı (yedili yıldız grubu).

evsaf-ı rububiyet / evsâf-ı rububiyet

  • Rububiyetin vasıfları, nitelikleri.

faaliyet-i rububiyet

  • Allah'ın rububiyet faaliyeti ve icraatı.

familya

  • Aile. Soy. Zevce. Kadın. Eş. (Fransızca)
  • Aynı cinsten olan nebat grubu. Aynı soydan veya cinsten olan. Aralarında benzerlik bulunan grup. (Fransızca)

fırka

  • Parti. İnsan grubu. Kısım olmak ve ayrılmak. Bölük.
  • Tümen.
  • İnsan kalabalığı grubu.
  • Tümen.

fırka-i naciyye / fırka-i nâciyye

  • Selâmet yolunu bulmuş, müslüman grubu.

galat-ı şia

  • Şîa mezhebinin aşırı bir fırkası, grubu.

gaşiye

  • Perde. Örtü.
  • Kıyamet.
  • Dilenci ve cerrar.
  • Ziyârete gelen dostlar gurubu.

halbe

  • (Çoğulu: Halâbib) Bir yarış yapmak veya bir şeye yardım etmek için toplanan atlılar grubu.

harf-i atıf

  • Atıf harfi, bağlaç; (Ar. gr.) bir mânâ bütünlüğünü korumak için, kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı sağlayan harf, "vav" gibi.

heybet-i rububiyet

  • Allah'ın rububiyetinin heybeti.

hikmet-i rububiyet

  • Rububiyetin hikmeti.

hizb-üş şeytan

  • Şeytana ve nefislerine tâbi olanların grubu. Allah'ın kanun ve nizamına tâbi olmadan kafalarına güvenerek ve nefsanî arzularına uyarak gitmek isteyenler. Milleti, memleketi ve mukaddesatı yıkmağa çalışan ve ahlâksızlığa alıştıranların ve dinsizlerin topluluğu ve cereyanı.

huruf-u atıf

  • Atıf harfleri, bağlaçlar; (Ar. gr.) mânâ bütünlüğünü korumak için, kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı sağlayan harfler; "vav, bel, fe" gibi.

ihata-i rububiyet

  • Rububiyetinin kapsayıcılığı.

kabza-i rububiyet

  • Rububiyet eli.

karia

  • (A, uzun okunur) Ansızın gelen belâ. Kıyâmet.
  • Belâ ve musibetten hıfz-ı İlâhiye dâir okunan dua ve âyetler.
  • Peygamberimiz'in (A.S.M.) düşman üzerine saldığı asker grubu.
  • Pek şiddetli rüzgâr.

konvoy

  • ing. Aynı yere giden nakil vasıtaları topluluğu.
  • Aynı yere nakledilen insan grubu.
  • Harb gemilerinin himayesinde sefer yapan yük gemileri katarı.

kutb

  • (Kutub) Dünyanın şimâl veya cenub uçları. (Güney ve kuzey taraflarının son kısımları.)
  • Elektrik cereyânını meydana getiren veya mıknatısın uçlarından her biri.
  • Dini bir meslek veya grubun başı. Bir çok müslümanların kendisine bağlandıkları azim ve büyük evliyaullahtan zamanın

latince

  • Eski Roma'da konuşulan ve bugünkü Fransızca, İspanyolca, İtalyanca gibi dilleri doğurmuş olan ana dil ki, Hint-Avrupa dil âilesinin önemli bir kolu olan İtalik grubundandır.

makam-ı rububiyet

  • Rububiyet makamı.

medar-ı rububiyet / medâr-ı rububiyet

  • İlâhî rububiyetin cereyan ettiği yer.

meratib-i külliye-i rububiyet

  • Rububiyetin geniş, kapsamlı mertebeleri; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının mertebeleri.

mertebe-i rububiyet

  • Rububiyetin mertebesi.

muamma-i rububiyet / muammâ-i rububiyet

  • Rububiyetin sırrı, gizemi.

nefs-i rububiyet

  • Rububiyetin kendisi.

nehar-ı örfi / nehar-ı örfî

  • Güneşin tuluundan gurubuna - doğuşundan batışına - kadar olan zaman.

rabb-ül alemin / rabb-ül âlemîn

  • Bütün âlemlerin Rabbi. Her âlemi doğrudan doğruya Rububiyyeti ile tâlim, terbiye, tedbir ve idâre eden Cenab-ı Hak.

rebil

  • (Çoğulu: Rubul) Yoğun, semiz, besili.
  • Yer kuruyunca biten bir ot.
  • Uyluğun iç yanı.

rübb

  • (Çoğulu: Rubub) En aşağı derece ile pişmiş ve üçte birinden azı gitmiş olan sıkılmış üzüm.

rübubiyet

  • (Bak: Rububiyet)

rububiyet-i mevhume

  • Gerçekte olmadığı halde varmış gibi kabul edilen rububiyet.

rububiyet-i mutlaka / rubûbiyet-i mutlaka

  • Sınırsız, kâinatı kaplayan rububiyet.

rububiyyet-i mutlaka

  • Herşeyi kaplayan ve idaresi altına almış olan Allah'ın rububiyeti.

şe'n-i rububiyet

  • Cenâb-ı Allah'ın rububiyetinin gereği.

sıfat-ı rububiyet / sıfât-ı rububiyet

  • Rububiyete dair sıfatlar; her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşması için muhtaç olduğu şeylerin verilmesi, onların terbiye edilip idare edilmesi ve egemenlik altında bulundurulmasına dair İlâhî sıfatlar, özellikler.

şirzime

  • Küçük, ehemmiyetsiz cemaat. Bir miktar insan grubu.

taife-i fukara

  • Fakirler sınıfı, yoksullar grubu.

taife-i nisaiye / taife-i nisâiye

  • (Taife-i nisâ) Kadınlar taifesi, grubu.

tasarruf-u rububiyet

  • Rububiyetin tasarruf ve idaresi.

tecelli-i rububiyet / tecellî-i rububiyet

  • Allah'ın rububiyetinin, terbiye ve idare ediciliğinin yansıması.

vişn-ab

  • Vişne şerbeti, vişne şurubu. (Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın