REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te pâc ifadesini içeren 86 kelime bulundu...

akl-ı beşerin karı / akl-ı beşerin kârı

  • İnsan aklının yapacağı bir iş.

alen

  • Aşikâr, apaçık, meydanda olma.

asar-ı bahire / âsâr-ı bâhire

  • Apaçık eserler.

aşikar / âşikâr

  • Apaçık, görünen.

atmar

  • (Tekili: Tımr) Paçavralar. Eski, yıpranmış elbiseler.

ayan beyan / ayân beyân

  • Besbelli, apaçık.

ayan-beyan / ayân-beyan

  • Apaçık.

ayin / âyin

  • Merâsim. Usûl. Görenek. Dinî âdâb. Âdet, örf ve kanun.
  • Ziynet, süs.İslâm'da fıkıh lisânı âyin kelimesini kabul etmemiştir. Bazı vakıflar, filân câmide herhangi bir tarikat âyini icra için te'sis yapacakları zaman vaki olan müracaatlarında fetvahâne tarafından verilen müsaadelerde âyi

ayyan

  • Yorgun. Bitkin.
  • Ne yapacağını bilmeyen.

bad-per

  • Kağıttan yapılmış olan uçurtma. (Farsça)
  • Hodbin, kendini beğenen ve öven kimse. (Farsça)
  • Kamçı topacı. (Farsça)

bahir / bâhir / بَاهِرْ

  • Aşikâr. Açık. Belirli. Apaçık.
  • Güzel.
  • Meşhur, namdar.
  • Galip.
  • Apaçık.

batıniyye / bâtıniyye

  • Kurânın apaçık mânâlarına itibar etmeyip gizli mânalar bulduklarına inanan sapık bir anlayış.

bece

  • Çıban, arpacık, sivilce.

bedahet / bedâhet / بَدَاهَتْ

  • Apaçık olma.
  • Apaçıklık.

bedaheten / bedâheten / بَدَاهَتًا

  • Apaçık biçimde.
  • Apaçık olarak.

bedihi / bedîhî / بَد۪يه۪ي

  • Apaçık, aşikâr.
  • Delilsiz bilinen şey, apaçık.
  • Apaçık.

bedihiyat / bedîhiyât

  • Delil ve ispatı gerektirmeyecek ölçüde apaçık şeyler.

bedihiyat-ı hissiye

  • Duyularla bilinen apaçık gerçekler; görme, işitme, tatma gibi duyularla idrak edilen şeyler.

bedihiyyat / bedîhiyyât

  • Delil ile ispatı gerekmeyen apaçık şeyler.

bedihü'l-butlan / bedîhü'l-butlan

  • Batıl ve yanlışlığı apaçık ortada olan.

beyyin

  • Apaçık, kesin delil.

beyyinat / beyyinât

  • Apaçık olanlar.

beyyine

  • Apaçık, kesin delil.

bilbedahe / bilbedâhe

  • Apaçık bir şekilde.

burhan-ı bahir / burhân-ı bâhir / بُرْهَانِ بَاهِرْ

  • Apaçık delil.

büruc

  • (Tekili: Burc) Burç, aslında âşikar şey mânasına gelir. Her bakanın gözüne çarpacak şeklide zâhir olan yüksek köşk mânasına da kullanılmıştır.
  • Bunlara teşbihen veya zuhur mânâsıyla semâdaki bir kısım yıldızlara veya bazı yıldızların toplanmasından meydana gelen şekillere ve farazi su

dalal-i mubin / dalâl-i mubîn

  • Apaçık sapıklık.

def-i mefasid

  • Bozgunculuk yapacak fiil ve sözlerden çekinme; fesatlıklardan kaçınma.

delil-i aleni / delil-i alenî

  • Apaçık delil.

derece-i bedahet

  • Apaçıklık derecesi.

dünyaperest

  • Dünyaya tapacak derecede ehemmiyet verip âhiretini düşünmeyen. Maddiyatı çok seven. (Farsça)

ebrkar / ebrkâr

  • Şaşkın, sersem, ne yapacağını bilmeyen adam. (Ebr'in "bulutun" yerinde durmayıp gezici olmasından kinâye olarak, bu mânayı aldığı sanılmaktadır.) (Farsça)

eşhas-ı müthişe / eşhâs-ı müthişe

  • Dehşet verici icraatlar yapacak olan şahıslar.

fevziye

  • Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması üzerine II.Sultan Mahmud tarafından eski odalar mevkiine verilen isimdir. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması esnasında, yeni odalar Kara Cehennem'in attığı yağlı paçavralarla yanmış, eski odalar da ocağın ilgasından birkaç gün sonra yıktırılmıştır. Gerek yanan ve gerekse

fırfıra

  • Topaç.
  • Topaç.
  • Topaç.

gerdena

  • Kuş veya kuzu çevirmesi. (Farsça)
  • Yürümeye yeni başlayan çocukları, yürümeye alıştırmak için yapılmış bir cins araba. (Farsça)
  • Kebap şişi. (Farsça)
  • Fırıldak, topaç. (Farsça)

hair-i bair

  • Şaşkın, sapıtmış.
  • Aklını kaybederek ne yapacağını bilemiyen.

halak

  • Eskimiş ve yıpranmış bez. Paçavra.

halaki / halakî

  • Paçavracı.

hayret

  • Hiçbir cihete teveccüh edemeyip kalmak. Şaşkınlık. Ne yapacağını bilememek.
  • Şaşma, şaşırma, ne yapacağını bilmeme.

hibbe

  • (Çoğulu: Hibeb) Yırtık ve eski kumaş parçası. Paçavra.

hibeb

  • (Tekili: Hibbe) Paçavralar. Kesilmiş bez veya kumaş parçaları.

huccet-i bahire / huccet-i bâhire / حُجَّتِ بَاهِرَه

  • Apaçık delil.

hüveyda

  • Aşikâr. Zâhir. Belli. Apaçık. (Farsça)

inebe

  • Üzüm tanesi.
  • Tıb: Göz kenarında çıkan sivilce, arpacık.

işhar

  • Ün alma, meşhur olma, şöhret kazanma.
  • Kadın, doğum yapacağı aya girme.

ispanyol hastalığı

  • Grip, nezle. Paçavra hastalığı. (İlk önce İspanya'da farkına varıldığı için bu isimle meşhur olmuştur.)

israfil aleyhisselam / isrâfil aleyhisselâm

  • Dört büyük melekten biri. Kıyâmet kopacağı vakit sûr denilen boruya üfürmekle vazîfeli olan melek.

kanun-u mübin-i rabbani / kanun-u mübîn-i rabbânî

  • Besleyen, yetiştiren, verdiği nimetlerle varlıkları terbiye eden, idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın apaçık kanunu.

keramet-i zahire / keramet-i zâhire

  • Apaçık keramet, görünen keramet.

kisvet

  • Elbise.
  • Özel kıyâfet.
  • Yağlı güreş yapan pehlivanların giydikleri, meşinden ve dar paçalı olan pantolon. Kisbet.

kitabımübin / kitâbımübîn

  • Apaçık kitap, kaderin bir türü, Kurân.

kur'an-ı azimü'l-burhan / kur'ân-ı azîmü'l-burhân

  • Delilleri apaçık ve yüce olan Kur'ân.

kur'an-ı bahirü'l-burhan / kur'ân-ı bâhirü'l-burhan

  • Kesin, güçlü ve apaçık delillere sahip olan Kur'ân.

küraıyy

  • Paça satan.

kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار

  • Kut'ül Amare ne demektir?

    Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.

    İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.

    Kut'ül Amare zaferinin önemi

    Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.

    28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.

    Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.

    Kût'a tramvayla asker sevkiyatı

    İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.

    Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.

    Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.

    Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.

    Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.

    Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.

    Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.

    Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.

    Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.

lazime-i zaruriye-i beyyine / lâzime-i zaruriye-i beyyine

  • Apaçık zorunlu bir gereklilik şeklinde; bir şeyin apaçık zorunlu niteliği.

lüzum-u beyyin

  • İspata ihtiyacı olmayan şey, apaçık gereklilik. Meselâ körlük görmemenin, cahillik ilimsizliğin lüzûm-u beyyinidir.

mitin

  • Taşları kayaları paçalamada kullanılan büyük çekiç. (Farsça)

mizan / mîzan

  • Terazi, ölçü âleti, tartı, ölçü.
  • Mahşerde amellerin tartılmasını yapacak olan şey.

mu'cize-i bahire-i bereket / mu'cize-i bâhire-i bereket

  • Apaçık bereket mu'cizesi.

mübin / mübîn

  • Apaçık.

mün'akide yemini / mün'akide yemîni

  • İleride yapacağım veya yapmıyacağım diyerek yalan yere yemîn.

musarrah

  • Açık, apaçık.

müsellemat-ı bedihiyat / müsellemât-ı bedihiyat

  • Apaçık oluşları sebebiyle itirazsız kabul edilen şeyler.

mütearefe

  • Hakikat olduğu apaçık belli olan. İsbata ihtiyacı olmayan.

nazır

  • (Çoğulu: Nüzzâr) Nazar eden, bakan.
  • Bir idarenin veya dairenin umur ve işlerine bakan en büyük memur. Bir işin idaresine memur reis.
  • Kabine azalarından herbiri. Nâzır. Vekil. Bakan.
  • Vâsinin yapacağı tasarruflara nezarette bulunmak üzere musi veya hâkim tarafından tayi

neb'a

  • Yay yapacak yer.

nefhat-ül-fer'

  • İsrâfil aleyhisselâmın, kıyâmetin kopacağına yakın, nasıl olduğu bizce bilinmeyen sûr'a birinci defâ üflemesi.

nezr

  • Adak yâni bir isteğin yerine gelmesi ve bir korkunun giderilmesi için, farz veya vâcib olan bir ibâdete benzeyen ve başlı başına ibâdet olan bir işi yapacağına dâir Allahü teâlâya söz verme. Mutlak ve muayyen olmak üzere iki kısımdır.

nukbe

  • (Çoğulu: Nukab) Yol.
  • Yırtık, delik.
  • Paçasız don.
  • Levn, renk.
  • Pas.

pa-çe

  • Küçük ayak. Pantolon, şalvar gibi şeylerin dizden aşağı olan kısmı. Paça. (Farsça)
  • Koyun, keçi ve sığır ayağı. (Farsça)
  • Koyun, keçi ve sığır ayağından yapılan yemek. (Farsça)

paçavre

  • Paçavra, kirli bez. (Farsça)

paçe / pâçe / پاچه

  • Paça. (Farsça)

şaire

  • Bir tek arpa, arpa tanesi.
  • (Çoğulu: Şaâyir) Tıb: Arpacık.

şebaman

  • Paça bağı.

şiraze

  • Kitap ciltlerinin iki ucuna konulan ve yaprakları muntazam tutan, ibrişimden örülmüş ince şerit. (Farsça)
  • Pehlivan kispetinin paçası. (Farsça)
  • Mc: Düzen, nizam, esas. (Farsça)

sur / sûr

  • Kıyâmet kopacağı zaman, dört büyük melekten biri olan İsrâfil aleyhisselâmın üfleyeceği, nasıl olduğu bilinmiyen boru.

tallase

  • Kendisiyle levha silinen paçavra.

tekerru'

  • Paça yemek.

tercih bila müreccih / tercih bilâ müreccih

  • Tercih edici sebep olmaksızın tercih (seçim) yapılabilir. Yani, seçimi yapacak zat için mutlaka sebebin var olması gerekmez, hiçbir sebebe bağlı kalmadan da seçenekler arasından birini seçebilir.

va'd

  • Söz verme. Söz verilen şey. Bir kimsenin yapacağına veya yapmayacağına dâir söz vermiş olduğu husus. Bir şeyi yapmak veya bir şey için söz vermek va'ddır. Hayır işlenecek iş için masdar "va'd" veya "vaide" dir. İşlenecek şey şer ise; ev'ide denir. Masdarı "Îâd" dır. Va'd hayırda, îâd ve vaîd şerde k

va'id / va'îd

  • Allahü teâlânın azâb yapacağına söz vermesi.

vazih / vazîh

  • (Vuzuh. dan) Meydanda, apaçık.

veza

  • Tıknaz, topaç, bodur kimse.

yemin-i mün'akıde / yemîn-i mün'akıde

  • Geleceğe âit bir iş hakkında meselâ ilerde yapacağım veya yapmayacağım diyerek yapılan yemîn.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın