Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
pazar
ifadesini içeren
57
kelime bulundu...
arazi-i mahmiye / arâzi-i mahmiye
Huk: Beytülmâle ait araziden, koru, mer'a, yol, pazar yerleri gibi halkın ihtiyaçlarına ayrılmış olan arâzi.
bayiiyye / bâyiiyye
Eskiden pazar kurulan yerlere gönderilen mevad ve eşyadan gümrük ihtisab vergisinin haricinde alınan ikinci vergi.
bazar
Alış-veriş. Ahz ü itâ.
(Farsça)
Alış-veriş yeri. Pazar. Üstü açık yer ki, hergün veya belirli günlerde herkes satacağını oraya çıkarıp pazarlıkla veya açık artırmayla satar.
(Farsça)
Fiat kararlaştırılıp alış-verişte uyuşmak için yapılan konuşma veya çekişme, pazarlık.
(Farsça)
bazargah / bazargâh / بازارگاه
Pazar yeri.
(Farsça)
bey-gah / bey-gâh
Pazar yeri, pazar.
(Farsça)
borsa
(Ticarette) Vasıfları belli ölçülere uyan yani standartlaştırılabilen malların örnekleri üzerinden alım satımının yapıldığı devlet kontrolü altında teşkilâtlanmış pazar yeri.
çarsu
Dört taraf. Dört tarafı olan şey.
(Farsça)
Çarşı, pazar.
(Farsça)
cum'a
Toplanma.
Perşembeden sonraki gün. Müslümanların kudsî tâtil günü olup, o güne mahsus namazla mükelleftirler. Memur ve işçilerin cuma namazı vakti serbest bırakılmamaları din hürriyetine aykırıdır. Yahudiler ve hristiyanlar haftalık dinî törenleri için cumartesi ve pazar günü serbest
cüzaf
Götürü pazar.
damping
ing. Bir pazarı elde etmek veya bir malı elden çıkartabilmek için benzerlerinden çok düşük fiyatla satma.
düşenbe / دوشنبه
Pazartesi.
(Farsça)
düşenbih
Haftanın ikinci günü, pazartesi.
(Farsça)
ecr-i müsemma / ecr-i müsemmâ
Mukavele ve pazarlıkla kararlaştırılan ücret.
efkar-ı münafıkane / efkâr-ı münafıkane
İki yüzlü, içten pazarlıklı fikirler, düşünceler.
esvak
(Tekili: Sûk) Çarşılar. Pazarlar.
gılt
Akdolunan pazarlığı bozmak.
götürü satış
Alış-verişte bir malı tartı veya ölçü ile olmayarak toptan pazarlık sûretiyle almak veya satmak; kabala.
hicri şemsi sene / hicrî şemsî sene
Resûlullah efendimizin hicret ederek Medîne'ye girdiği Eylül ayının 20'nci Pazartesi günü başlayan ve dünyânın güneş etrâfında bir defâ dönmesini (365,242 güneş gününü) esas alan takvim senesi.
hicri şemsi takvim / hicrî şemsî takvim
Resûlullah efendimizin Medîne'ye hicreti esnâsında Kubâ köyüne ayak bastığı Rebî'ul-evvel ayının sekizinci Pazartesi gününe rastlayan mîlâdî Eylül ayının yirminci gününü başlangıç ve güneş yılını esas alan takvim.
ihtisab resmi
Eskiden belediye varidatı olarak damga, tartı, ölçü, panayır ve pazar vergisi adı altında alınan vergiler ile, hile yapan esnaftan alınan para cezalarının umumi adı.
ikale
Pazarlığı bozma. Her iki tarafın isteğiyle alışveriş mukavelesini bozma. Bir hukuki muamele ile meydana gelen vaziyetin diğer bir hukuki muamele ile eski haline getirilmesi.
Demediği halde "Dedin" diye iddia etme.
ikramiye
Hürmet ve mükâfat için verilen para veya hediye.
Memurlara maaş haricinde ve her sene belli bir zamanda verilen para.
Yapılan iyilik karşılığı olarak verilen hediye veya para.
Satıcı tarafından pazarlığın hâricinde olarak müşteriye yahut arada vasıta olana verilen şey
isnan
İki.
Pazartesi.
isnevi / isnevî
İki ile alâkalı.
Pazartesi günü ile alâkalı.
Her pazartesi günleri oruç tutan kimse.
isneyn / اثنين
İki. (2)
Pazartesi günü.
Pazartesi günü.
İki.
Pazartesi.
(Arapça)
istiglak
Sözde durma. Kesin olarak pazarlık etme.
karaborsa
Piyasadan çekilen eşyanın, yüksek fiatla satıldığı gizli pazar.
kasid / kâsid
İşlemez, revâçsız, kıymetsiz. Çarşıda pazarda geçmez olan para.
kavm
(Kavim) Bir peygambere tâbi ve bağlı insan topluluğu. Aralarında dil, âdet, örf, kültür birliği olan cemâat, topluluk. Millet. Bir işe başlamak.
Pazar kurmak.
Müşteri ile anlaşmak.
kuçe
Dar sokak, küçük sokak.
(Farsça)
Pazar, çarşı.
(Farsça)
latime / latîme
(Çoğulu: Letâyim) Misk.
Güzel kokular konulan kap.
Attarlar pazarı.
Güzel kokulu nesneleri götüren deve.
maktu / maktû / مقطوع
Kesilmiş, kesik.
(Arapça)
Pazarlık yapılmaz.
(Arapça)
maktu'
(Maktua) (Çoğulu: Makati') Kesilmiş, kat olunmuş.
Pazarlıksız, değeri ve pahası biçilmiş.
Götürü.
mevasim
Mevsimler.
Pazar yerleri.
mevsim
(Çoğulu: Mevâsim) Pazar yeri.
Arap pazargâhları.
Yılın dört kısmından biri.
Zaman. Vakit. Alâmet.
misli / mislî
Çarşıda, pazarda aynı evsâfta, özellikte benzeri bulunan, fiyatları farklı olmayan mal.
mişvargah / mişvargâh
Gösteri yeri.
(Farsça)
Pehlivanların güreştikleri saha.
(Farsça)
At pazarı. Satılık atların koşturulduğu meydan.
(Farsça)
mübayaa
Satın almak. Pazarlıkla bir şeyin değerini verip almak.
muhtesib
Eskiden İslâm devletlerinde iyiliği emredip, kötülüğü yasaklayan, engel olan ve cemiyette güzel ahlâk ve fazîletlerin korunmasına ve dînî hükümlerin uygulanmasına, çarşı ve pazarların düzenine bakmakla vazîfeli, ilim, fazîlet ve kuvvet sâhibi kimse.
müsaveme
Pazarlık etme, pazarlaşma.
müsavim
Pazarlık eden.
musayefe
(Sayf. den) Bir yaz tutulmak üzere pazarlık etme. Ücretle tutma.
müstakil / müstakîl
Pazarlığın bozulmasını isteyen.
müstavzı'
Pazarlık eden.
müyaveme
(Yevm. den) Günlüğüne tutma. Gündelik üzere pazarlık etme.
narh
Çarşıda pazarda satılan her türlü mal için hükûmet tarafından konulan fiyat.
panayır
Yun. Yılda bir - iki defa muayyen bir yerde kurulan ve bir müddet devam eden büyük pazar.
paskalya
Hıristiyanların inanışlarına göre, Îsâ aleyhisselâmın haça gerildikten sonra dirilerek göğe yükselmesi ile ilgili olarak her yıl Mart ayının on dördüncü gününden sonra gelen ilk Pazar günü yaptıkları şenlik, âyin.
pazar / pâzâr / بازار
Pazar eylemek:
Alışveriş yapmak.
Çarşı, pazar.
(Farsça)
Alışveriş.
(Farsça)
sabat
(Çoğulu: Sevâbıt-Sâbâtât) Pazar sokağı, iki duvar arasının örtüsü (altı yol olur.)
şeretiyy
(Çoğulu: Şurut-Şuratâ) Çeri başı.
Pazar başı.
suk
Çarşı, pazar. Alım satım yeri.
suki / sukî
Çarşı ve pazarla alâkalı.
Çarşılı, pazarlı.
teati
Karşılıklı alıp vermek.
Bir şeye el uzatıp almak. Hakkı olmayan şeye el uzatmak.
Fık: Pazarlıksız ve konuşmadan fiilen vâki olan mal alış verişi.
teşvir
İçinde bulunma. İçine alma, içine alıp gizleme.
Satılık olan hayvanı pazara çıkarıp gösterme.
ukaz
Mekke-i Mükerreme yakınındaki bir pazar adı.
yekşenbe / یك شنبه
Pazar.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Ebâ
baasam
uruk
masumiyet
Şehvet-engiz
dar-ı baki
Musahhar
Esru
İyaşe
diyad
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
pazar
Doğal
el
Zır
SEVGİLİ
yapağı
Meshur
Görüş
Kalemi
usbuiyye