REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te oyup ifadesini içeren 34 kelime bulundu...

aik

  • (Aika ) Mâni'. Alıkoyan. Engel. Meşgale. Bir işten alıkoyup men ve sarfeden.

akis

  • Yere gömüp köklendikten sonra kestikleri üzüm çubuğu.
  • Üzerine yağ koyup içtikleri taze süt.
  • Sütlü çorba.

cüsum

  • Kuşun, uyuması vaktinde göğsünü yere koyup çömelmesi. Çömelip oturmak.
  • Uykuda gelen ağırlık. Kâbus.
  • Oturmak.

dac'

  • Yan tarafını yere koyup yatmak.

düden

  • Coğ: Yerin altında akan suların oyup meydana getirdiği derin kuyu.

hadm

  • Birşeyi ağzına koyup, bir lokmada çiğneyip yemek.

hakn

  • Sütü tuluma koyup toplamak ve sağıldıkça üzerine koymak.
  • Men etmek, engel olmak.

hazire / hazîre

  • Eti ufak ufak doğrayıp, çok su ile çömlek içinde pişirip erimeye yakın olduğu anda üzerine un koyup karıştırarak yapılan yemek. (İçinde et olmayınca "aside" derler.)

hubne

  • Koltuk altına koyup getirilen şey.
  • Kaftan eteği.
  • Don.

ia'

  • Bir nesneyi kab içine koyup saklamak.

ıkal

  • İkl, bağ, bend.
  • Daha ziyade Arabların başlarına koyup sardıkları bağ, agel.

kıdn

  • Havan.
  • Kadının mahfe içinde kendisi için koyup sakladığı giyim eşyası.

lefk

  • Giymek.
  • Örtünmek.
  • İki parçayı birbiri üstüne koyup dikmek.

meşrube

  • İçine yiyecek veya elbise koyup sakladıkları yer.

mevzuat-ı beşer

  • İnsanların koyup kabul ettikleri hükümler ve kanunlar.

mihlat

  • İçine yulaf koyup davara vermekte kullanılan torba.

müctenih

  • (Cenah. dan) Meyillenen, bir tarafa eğilen.
  • Secdede usulüne göre ellerini yere koyup dirseklerini açarak kollarını kanat şeklinde tutan.

nefite

  • Unu suya koyup kaynatıp koyulaşıncaya kadar karıştırmak.

nehz

  • Süngü demirini inceltmek.
  • Kemik üstündeki eti soyup gidermek.
  • Çok et.

rüku' / rükû'

  • Namazın içindeki farzlarından biri. Namazda kıyamdan (ayakta durduktan sonra) elleri dizlere koyup eğilme.

sahire

  • İçine kızmış taş koyup kaynatılan ve üstüne yağ döküp içilen süt.

sech

  • Tırmalama.
  • Bir şeyin kabuğunu veya derisini soyup sıyırma.

şicab

  • Divit kapağı.
  • Her nesnenin ağzına, yarığına ve gedik yerine koyup tıkadıkları nesne.

şicar

  • Kapı ardına koyup sürgü olarak kullanılan ağaç.
  • Kiremit tahtası altına konulup çakılan ağaç.
  • Kapı ağacı.
  • Deve alâmetlerinden bir alâmet.

suvan

  • (Çoğulu: Esvine) Kaftan ve giyecek eşya koyup saklanılan yer veya kap.

tahbie

  • Gizlemek, saklamak.
  • Kadını perdeye koyup kimseye göstermemek.

tahrebe

  • Ağaç kurdunun ağacı oyup delmesi.

tavdi'

  • Atılmış pamuğu kaftana koyup cübbe dikmek.

tekfir

  • Birisine "kâfir" deme, kâfirliğine hükmetme.
  • Ortadan kaldırma, yok etme.
  • Setretme, örtme.
  • Keffaret verme.
  • Elini göğsüne koyup tevazu yapma.

tenadüs

  • Birbirine lâkap koyup bağırışmak.

teverrük

  • Kadınların namazda oturma şekli; kaba etlerini yere koyup, uyluklarını birbirine yaklaştırarak, ayaklarını sağ taraftan dışarı çıkarıp, sol uylukları üzerine oturmaları.

ucale

  • Misafirlerin yolda yemek için götürdükleri azık.
  • Çiftçilerin azık diye evvelce koyup getirdikleri buğday ve arpa.

üsfiyye

  • (Çoğulu: Esâfi) Üzerine tencere koyup yemek pişirilen ocak taşı.

vezr

  • Nurlu etmek, ışıklandırmak.
  • Kaftan eteğine birşey koyup götürmek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın