Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ornek
ifadesini içeren
94
kelime bulundu...
adat-ı seniyye / âdât-ı seniyye
Peygamberimizin (a.s.m.) örnek hal ve hareketleri.
ahlak-ı ahmediye / ahlâk-ı ahmediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) ahlâkı; hareket, tavır, söz ve danışlarından ortaya çıkan örnek hareket ve davranış tarzı.
borsa
(Ticarette) Vasıfları belli ölçülere uyan yani standartlaştırılabilen malların örnekleri üzerinden alım satımının yapıldığı devlet kontrolü altında teşkilâtlanmış pazar yeri.
dünyevi haşir / dünyevî haşir
Büyük haşre örnek olarak bahar mevsiminde bitkilerin ve hayvanların dirilişi.
düstur
Umumi kaide. Kanun, nizam.
(Farsça)
Örnek, nümune
(Farsça)
Üslub. İzin, müsaade.
(Farsça)
Mu'teber ve mu'temed kimse.
(Farsça)
Destur.
(Farsça)
ektad
Cemaatler, topluluklar, kalabalıklar, bölükler, takımlar.
Misaller, temsiller, örnekler.
emsal / emsâl / امثال
Örnekler.
(Arapça)
Benzerler.
(Arapça)
emsile / امثله
(Tekili: Misâl) Misaller. Örnekler.
Arapçada fiil tasrifini gösteren kitap.
Misâller, örnekler.
Misaller, örnekler.
Misaller, örnekler.
Örnekler.
(Arapça)
enmuzec / enmûzec
Nümune, misâl, örnek.
Örnek, model.
Örnek.
Nümune, örnek, model.
enmuzeç
Örnek, model.
enmuzec / enmûzec / انموزج
Örnek, numûne.
(Arapça)
entimem
yun. Man: Mantıkta kısaltılmış kıyas şekli. Öncül veya had denilen ve bilinen kaziyelerden biri söylenmeden sonuca varmak. Örnek: (Orucu bozdu, o halde 61 gün keffareten oruç tutması gerekir.) Burada hadlerden biri (Orucu bozan, 61 gün keffareten oruç tutar), kaziyesi biliniyor kabul edilerek söylen
ezcümle / اَزْ جُمْلَه
Örnek olarak.
filmesel / فى المثل
Örneğin, örnekte olduğu gibi.
(Arapça)
frenkmeşrebane / frenkmeşrebâne
Avrupa ahlâkını örnek alırcasına.
hadd-i te'dib
Bir suç işleyeni başkalarına örnek olacak şekilde cezalandırmak. Darp ve ta'zir gibi.
haliliye / halîliye
Allah'ın dostu (Halîlullah) ünvanına sahip olan Hz. İbrahim'in örnek alındığı yol.
hüsn-ü misal / hüsn-ü misâl
Güzel örnek.
ibda / ibdâ
Yoktan örneksiz yaratma.
ibda' ve ihtira' / ibdâ' ve ihtirâ'
Varlıkları maddesiz, örneksiz ve benzersiz olarak hiçten ve yoktan var etme.
ihtira' ve ibda' / ihtirâ' ve ibdâ'
Varlıkları maddesiz, örneksiz ve benzersiz olarak hiçten ve yoktan var etme.
iktida
Uymak, tâbi olmak. Birinin hareketini örnek alarak ona benzemeye çalışmak. İttiba etmek.
iktida edilme
Uyulma, örnek alınma.
ıktifaen
İzinden giderek, örnek tutarak, misal kabul ederek.
imtisal / imtisâl
Örnek kabul etme.
ism-i bedi' ve hakim / ism-i bedî' ve hakîm
Allah'ın örneksiz olarak, eşsiz bir şekilde yaratan, ismi ile her işini hikmetle yapan mânâsındaki ismi.
istimsal / istimsâl
Misal edinmek. Örnek tutmak.
Örnek alma.
istişhad / istişhâd / استشهاد
Kanıt gösterme.
(Arapça)
Örnek verme.
(Arapça)
İstişhâd yapmak örnek:
Vermek.
(Arapça)
kalıb
(Ka, uzun okunur) Hususi bir biçim, bir şekil alması istenen bazı şeylerin konmasına mahsus araç. (Buz kalıbı, çizme kalıbı gibi)
Hususi surette dökülmesi istenen şeylere mahsus zarf.
Beden, vücut, gövde.
Şekil ve suret nümunesi, örnek.
Bir kalıba dökülmüş vey
kar-nüma / kâr-nüma
Menfaat gösteren.
(Farsça)
Usta çıkacak olan çırakların, ustalıklarını göstermek için yaptıkları örneklik iş.
(Farsça)
mesel / مثل / مَثَلْ
Benzer, örnek.
Örnek, benzer, nümune.
Dokunaklı ve mânâlı söz.
Yararlı hikâye.
Delil, hüccet.
Örnek.
(Arapça)
Özlü söz.
(Arapça)
Öğretici hikaye.
(Arapça)
Bir şeyin üzerine getirilen örnek.
mesela
Misal olarak, söz gelişi, şunun gibi, örnek tarzında.
meselen
Misâl ve örnek olarak. Söz gelişi. Meselâ.
meşk
Alıştırma, örnekleme.
misal / misâl / مِثَالْ
Örnek, benzer.
Masal.
Rüya, düş.
Bir şeyin benzer hali. Benzer. Örnek.
Düş. Rüya.
Ahlâk ve âdâbla ilgili kıssa ve hikâye.
Bir şeyin örneği ve sıfatı. Kısas.
Gr: İlk harfi harf-i illet olan (yani; elif, vav veyahut da yâ olan) fiil veya kelime.
Örnek.
(Arapça)
Misal almak:
Örnek almak.
(Arapça)
Örnek, bir alem adı.
Benzer, örnek.
Örnek.
misal-i enseb / misâl-i enseb / مِثَالِ اَنْسَبْ
En uygun örnek.
misal-i latif / misal-i lâtif
Güzel ve hoş bir örnek, suret, şekil.
misal-i meşru / misâl-i meşru
Şeriata uygun timsal, örnek.
misal-i mücessem / misâl-i mücessem
Somut örnek.
misal-i musaggar
Küçültülmüş örnek.
misal-i musağğar / misâl-i musağğar / مِثَالِ مُصَغَّرْ
Küçültülmüş örnek.
Küçültülmüş örnek.
misal-i müşahhas / misâl-i müşahhas
Somut örnek, şahıs gibi somut hâle gelmiş misâl.
misal-i rahmet-i alem / misâl-i rahmet-i âlem / مِثَالِ رَحْمَتِ عَالَمْ
Aleme rahmet olan örnek.
misali / misâlî
Örnek olarak verilen.
model
Biçim, örnek, şekil.
(Fransızca)
Resim yâhut heykel yapılırken bakarak benzetilmeğe çalışılan şey veyâ şahıs.
(Fransızca)
Örnek, misal.
mukalled
(Kald. dan) Boynuna gerdanlık takılmış.
Padişah tarafından nişan takılan kimse.
(Taklid. den) Taklid edilen. Örnek tutulan. Misal alınan.
mukallidin / mukallidîn
(Tekili: Mukallid) Taklidçiler. Örnek ve misâl alanlar.
Takınanlar. Boyuna takanlar.
mukteda / muktedâ
Örnek alınan, kendisine uyulan.
mukteda-yı küll / muktedâ-yı küll
Herkesin her konuda uyduğu, örnek aldığı kişi, Hz. Muhammed (a.s.m.).
muktedabih / muktedâbih
Kendisine uyulan, örnek alınan imam, önder.
muktefa
(Kafâ. dan) İzinden gidilmiş. Ardına düşülmüş. Misâl alınmış, örnek tutulmuş.
muktefi / muktefî
Ardından giden. İzinden giden. İktifâ eden. Misâl alan, örnek tutan.
müstensih / مُسْتَنْسِخْ
Bir yazıdan örnek çoğaltan.
müsül
(Tekili: Misal) Örnekler, misaller.
nazair
Nazire. Nazireler. Benzerler, örnekler.
nazir
Bir şeye benzemek üzere yapılan şey. Denk, eş, örnek. Benzeyen.
Edb: Bir şairin manzumesine, başka bir şair tarafından aynı vezin ve kafiyede olmak üzere yapılan benzer.
nazire / nazîre / نَظ۪يرَه
Benzerini yapma maksadlı örnek.
nümudar
Görünen.
(Farsça)
Nümune, örnek.
(Farsça)
numune
Örnek.
nümune / nümûne / نمونه
Örnek, misâl, misal olarak gösterilen. Düstur ve misâl olacak şey.
(Farsça)
Örnek.
Örnek.
Örnek, model.
Örnek.
Örnek.
(Farsça)
numune / numûne / نُمُونَه
Örnek.
nümune-i ekber
En büyük örnek.
nümune-i ekber ve azam / nümune-i ekber ve âzam
Âzam çok büyük örnek.
nümune-i iktida
Örnek alınıp uyulacak nümune, model.
nümune-i imtisal / nümune-i imtisâl / nümûne-i imtisâl
Uyulacak örnek. Örnek alınacak model.
Örnek tutulacak şey.
Örnek alınacak model.
Örnek alınacak model, numune.
nümune-i kudsi / nümune-i kudsî
Kutsal örnek.
nümune-i misal / nümûne-i misâl
Örnek alınacak model.
nümune-misal
Örnek gibi.
nümunegah / nümûnegâh
Örneklerin bulunduğu yer.
nümuzec
Enmuzec. Örnek, nümune, misal.
nüsha-i musağğara
Küçültülmüş örnek.
peszinde / پس زنده
Geriye kalan, yaşayan son örnekler.
(Farsça)
peygamber
İlâhî hakikatları insanlara bildirmek ve onlara örnek olmak üzere Allah tarafından tayin edilen, vahiy yoluyla sahip olduğu ilmini yaşayıp neşreden mübarek zatların umumî ismi.
şayan-ı misal / şâyân-ı misal
Örnek göstermeye lâyık.
selef
Sahabe ve tabiin gibi ilk örnek Müslüman nesil.
sermeşk
Talebenin öğrenmesi için yazılan örnek yazı.
(Farsça)
Örnek, nümune.
siret-i nebevi / sîret-i nebevî
Sevgili Peygamberimizin örnek hayâtı, güzel ahlâkı.
temsil / temsîl
Bir şeyin aynısını veya mislini yapmak. Benzetmek. Teşbih etmek. Örnek, nümune söz.
Bir şeyin aynını ya da mislini yapmak, benzetmek.
Örnek, nümune, söz. Canlandırma, piyes.
temsil-i manevi / temsil-i mânevî
Mânevi örnek, benzetme.
temsilat / temsilât
(Tekili: Temsil) Temsiller, örnekler.
temsilat-ı maddiye / temsilât-ı maddiye
Maddî benzetmeler, örnekler.
temsillerin darbı
Benzetmelerin getirilmesi, örneklemelerin yapılması.
tenkilat / tenkilât
(Tekili: Tenkil) Örnek olacak biçimde cezâlandırmalar.
Düşmanları tepelemeler.
Uzaklaştırmalar.
timsal / timsâl
Sembol, örnek, nümune.
timsal-i mücessem / timsâl-i mücessem
Cisimleşmiş, maddî yapıya bürünmüş örnek, nümune.
timsal-i münevver
Nurlu örnek.
timsal-i müşahhas
Maddi yapı ve şahsiyet kazanmış nümune, somut örnek.
tip
Benzerlerinin ana vasıfları kendinde görülen ideal örnek, misal.
(Türkçe)
Örnek, nümune.
tipik
Nümune, örnek olarak. Benzer.
(Türkçe)
ümsüle
Örnek olarak verilen beyit. Misal olarak gösterilen mısra.
unmuzec / unmûzec / انموذج
Örnek.
(Arapça)
üsve-i hasene / اُسْوَۀِ حَسَنَه
Güzel örnek.
üsvet
Beraberlik.
Halka reis olmak.
Dert ortağı. Sâdık arkadaş. Manevî tabib.
Nümune ve örnek tutulacak olan insan.
vakıa-i temsiliye
Örnek olay.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
İNAKÂ
nehbe
mukal
minh
mafihâ
Mahaz
Gâyet-i kemâl
ab
minhü
şaka
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ornek
Aslan pencesi
Maza
şaka
sane
büyük
Bilmeye
kitapçık
Nefes
kırlangıç