REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te nere ifadesini içeren 198 kelime bulundu...

agul

  • Hiddetlenerek göz ucuyla bakma. (Farsça)

alakadarane / alâkadarâne

  • İlgilenerek, alâka göstererek.

amay

  • Süsleyen, dolduran mânasına gelir ve kelimelere eklenerek kullanılır. (Farsça)

anonim

  • yun. Yapıcısının adı belirtilmeyen eser.
  • Sermayesi hisselere bölünerek, her ortağın mes'uliyet ve salâhiyeti sermayedeki hissesiyle orantılı bulunan ortaklık, şirket.

arbede-cuyane / arbede-cûyâne

  • Kavga çıkartmağa yeltenerek. (Farsça)

ashab-ı kehf / ashâb-ı kehf

  • Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyan'da bahsi geçen ve devirlerinin zâlim padişahından gizlenerek ve onun şerrine âlet olmaktan çekinerek, beraberce bir mağaraya saklanıp, Rabb-ı Rahimlerine (C.C.) sığınan, dindar ve makbul büyük zâtlar. İsimleri rivâvette şöyle sıralanır: Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernüş, D

bakteri

  • Basit, çekirdeksiz, bölünerek çoğalan tek hücreli canlılara verilen addır. Çeşitli şekilleri vardır: Kürevî (coccus), çubuk şeklinde (basil), virgül şeklinde (vibriyon), burmalı (spiril).Bakteriler ya tek tek, ya da birkaçı bir arada bulunmalarına göre de ayrı adları vardır. Havanın oksijeni ile yaş (Fransızca)

bicu / bicû

  • ( Custen : Aramak) mastarının emir köküne "bi" eklenerek yapılmıştır. Ara, bul mânasında emirdir.
  • (Custen: Aramak) mastarının emir köküne "bi" eklenerek yapılmıştır. Ara, bul meâlinde emirdir.

bilkasd

  • Kasıt ile, gaye edinerek.
  • Kasd ile, düşünerek. Bilerek.

bittasavvur

  • Tasavvur ile, niyet ederek, düşünerek.

çark

  • (Çarh-Çerh) Dönen pervaneli tekerlek. (Farsça)
  • Vapur, değirmen ve dolap çarkı. (Farsça)
  • Bir makinenin dönen tekerleği, çok zaman bu tekerlek makineyi çalıştırır. Her çeşit tekerlekli makine. (Farsça)
  • Dönerek işleyen âlet. (Farsça)
  • Koz: Birbiri içinde dönen feleklerden mürekkeb kâinat, felek, efl (Farsça)

çark-ı felek

  • Bir makine veya dolaba benzetilen gökyüzü.
  • Mc: Tâlih, baht.
  • Yakıldığı zaman dönerek ateşler püskürten bir çeşit donanma fişeği.
  • Bir nevi sarmaşıklı nebat çiçeği.

çarmih / çârmîh

  • Dört çivi. Birbiri üzerine dikey olarak konulmuş iki tahtadan meydana gelen, suçluları îdâm etmek için kullanılan haç şeklindeki darağacı. Bu cezâya çarptırılan kişi iki yana açılmış kollarından ve bağlanmış ayaklarından çivilenerek öldürülürdü.

daş

  • İsimlerin sonlarına eklenerek eşlik, refakat ve ortaklık bildirir. Meselâ: Arka-daş : Refik.

enişe

  • Hafiye, gizli polis. (Farsça)
  • Casus. Gizli haberler öğrenerek veya sırları çözerek düşmanlara haber veren kimse. (Farsça)
  • Dalkavuk, yaltakçı. (Farsça)

eyne

  • Nere? Nerede? Nereye? (mânasına sual için söylenir ve zarf-ı mekândır).
  • Zaman. An.
  • Yorgunluk (mânâsında da kullanılmıştır.)
  • Nereye, nerede?

eyne'l-meferr

  • 'Nereye kaçayım?' mânâsına gelen korku ifadesi.

eyne's-sera mine's-süreyya / eyne's-serâ mine's-süreyyâ

  • "Yer nerede, Ülker takım yıldızı nerede?" (birbirine zıt ve uzak şeyler için söylenir).

eynel mefer

  • (Eyn-el mefer) Nereye gidilebilir? Nereye kaçılabilir? Kaçacak yer var mı?

eynelmefer

  • Nereye kaçmalı?

eynessera-min-es-süreyya

  • (İmkânsızlık bildiren bir tâbirdir ki) Yer nerede, Süreyyâ nerede?.. Süreyyâ ile yer bir olur mu? (meâlindedir ve birbirlerine zıt ve uzak olan şeyler için söylenir.)

eynesseraminessüreyya / eynesserâminessüreyya

  • Yer nerede, Süreyya nerede?

eyniye

  • Mekânsal ("Eyne?" Arapçada "Nerede?" mânâsına gelir ve yer ve mekân bu soru edatıyla sorulur.).

fahri / fahrî

  • Karşılıksız olarak. Parasız olarak.
  • İftiharla. Övünerek.

fahurane

  • Kendini beğenerek. Kendini medhederek. Çok övünerek. (Farsça)

farz-ı muhal olarak

  • Olmayacak birşeyi olacakmış gibi düşünerek… varsayalım ki….

fek'

  • Üzüntü veya kızgınlıktan dolayı başını aşağı eğip, nereye gittiğini bilmeden gitmek.

fikren

  • Zihnen, fikir ile, düşünerek.

gane / gâne

  • Bazı sayıların sonlarına eklenerek "lik" halinde sıfatlar yapılır. (Meselâ: Cihâr-gâne: f. Dörtlük.) (Farsça)

geh

  • Kelimenin sonuna eklenerek yer veya zaman ifade eder. (Farsça)

gerde

  • İsimlere eklenerek; etmiş, yapmış, eylemiş gibi mef'uller yapılır. (Farsça)

girdab

  • Suların dönerek aktığı tehlikeli yer.
  • Suların dönerek çukurlaştığı yer. (Farsça)
  • Tehlikeli yer. Mühlike. Tehlikeli yer ve zaman. (Farsça)
  • Anafor; suların dönerek çukurlaştığı tehlikeli akıntı yeri.

hamiyet-füruş

  • Kendini beğenerek vatanı ve milleti koruma noktasında çok gayretli olduğunu iddia eden.

hannas / hannâs / خَنَّاسْ

  • (El-Hannâs) (Hunus. dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen. Sinsi şeytan. Besmeleyi işitince kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytan.
  • Sinerek vesvese veren, şeytan.

haşi'

  • Huşu içinde olan, alçak gönüllülük eden.
  • Kusurlarını düşünerek, ürpererek Cenâb-ı Hakka niyâz edip yalvaran.

hatve-şümar

  • Adım sayan. (Farsça)
  • Çekinerek ve ihtiyatla yürüyen. (Farsça)

havfen

  • Çekinerek, korkarak, havf ederek, korku ile.

hayal-i fener

  • Sihirbaz feneri denilen ve resimli camları olan ve bu resimleri duvara aksettiren fenere benzer bir âlet.
  • Mc: Son derece vücutça zayıf olan kimseler için kullanılır.

hazine-mande / hazine-mânde

  • Şahıs üzerinden kaydı silinerek devlet hazinesine kalan mal veya para. (Farsça)

hevamm

  • Böcekler, haşereler. Pire, tahta kurusu, bit, örümcek, yılan gibi, kışın gizlenip yazın meydana çıkan, insan ve hayvanın vücudundan beslenerek yaşayan, insana zararı dokunan (parazit yaşayan) küçük canlılır.

hıffet

  • Hafiflik; kolaylık; Arapça'da kural olarak teleffuzu dile ağır gelen lâfızların kurallar çerçevesinde düzenlenerek kolaylık sağlama; Meselâ, kàle fiilinin aslı 'kavele' dir. Ancak söylemesi dile ağır geldiği için 'vav' harfi 'elif'e çevrilerek kàle denmiştir.

hissen

  • His itibariyle, duygulanarak, hislenerek.

hitaben / hitâben

  • Hitap ederek, seslenerek.

hiz / hîz

  • Yükselme. (Farsça)
  • Hislenerek coşma. (Farsça)
  • Dalga. (Farsça)

hizb-üş şeytan

  • Şeytana ve nefislerine tâbi olanların grubu. Allah'ın kanun ve nizamına tâbi olmadan kafalarına güvenerek ve nefsanî arzularına uyarak gitmek isteyenler. Milleti, memleketi ve mukaddesatı yıkmağa çalışan ve ahlâksızlığa alıştıranların ve dinsizlerin topluluğu ve cereyanı.

hod-endişane / hod-endişâne

  • Yalnız kendini düşünerek.

hodbinane

  • Kendini beğenerek, kibirli bir şekilde.

hodfuruş

  • Kendini beğenerek satmaya çalışmak.

hodpesendane / hodpesendâne

  • Kendini beğenerek, mağrur bir şekilde.

hulya

  • Kuruntu. Hayal. Vehim. Olmıyan bir şeyi düşünerek yaşamak. Akıldan geçen ve matmah-ı nazar olan husus. (Farsça)

huzu / huzû

  • Allah'ın büyüklüğünü düşünerek boyun eğme.

i'timad

  • (İtimad) Güvenerek bağlanmak. Emniyet etmek. Bir şeye kalben güvenip dayanmak.

i'timaden

  • İtimad ederek, dayanarak, güvenerek.

iftiharkarane / iftiharkârâne

  • İftihar ederek, övünerek.

igtiraren

  • Güvenerek, mağrur olarak.

ihtimamkarane / ihtimamkârâne

  • İhtimam gösterircesine, özenerek.

ihtiyat

  • İlerisini düşünerek davranma.

ihtiyaten

  • İhtiyat ederek, ilerisini düşünerek.
  • İlerisini düşünerek.

ikrahen / ikrâhen / اكراها

  • İstemiyerek, tiksinerek. Zorlanarak.
  • Tiksinerek, iğrenerek. (Arapça)

iktifaen / iktifâen

  • Yetinerek.
  • Yetinerek, yeterli görerek.

ilahiyyun

  • İlâhiyatçılar.
  • Fls: Sadece Allah'ın varlığından bahseden filozoflar. Sadece akıllarına güvenerek Cenab-ı Hak'tan bahseden bir kısım filozoflar.

iltiham

  • Yaranın iyi olup ağzının kapanması, etlenerek iyileşmesi.
  • Muharebenin kızışması.

iman-ı istidlali / îmân-ı istidlâlî

  • İslâm dîninin îmân ve ibâdet bilgilerini, emir ve yasakları bir âlimden veya kitaptan okuyup, öğrenerek, bilerek inanmak.

iman-ı tafsili / îmân-ı tafsîlî

  • Îmân edilecek şeyleri ayrı ayrı öğrenerek, bilerek îmân.

imtisalen / imtisâlen

  • Misal edinerek, uyarak.

imza

  • Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması.
  • İcra ve tamam eylemek.

insat

  • (İnsiyat) Susup dinleme, susma.
  • Gizlenerek gitme.
  • İnfial vezninde, nidâ eden kimseye icabet etme.
  • Beli bükülenin beli doğrulması.
  • Meşhur olma.

ism-i mensub

  • Gr: Kelimenin sonuna Türkçede "Li", Arabça ve Farsçada kelime sessiz harfle bitiyorsa, bir "î", sesli harfle bitiyorsa; yerine göre sesli harf atılarak veya atılmayarak "î" veya "vî" harfi getirilerek yapılan, nereli ve nereye mensub olduğunu ifade eden isimdir. İstanbullu, İstanbulî; Mekkeli, Mekkî

istibşarkarane / istibşarkârâne

  • Müjdelenerek, sevinerek.

istidari / istidarî

  • Dönerek ve bir daire meydana getirecek olan.

istidlal / istidlâl

  • Delîl getirme. Akıl ile, düşünerek, inceleyerek eseri (yapılan işi) görerek yapanı; yaratılmışları görerek yaratanı anlamak.

istihsanen

  • Beğenerek, istihsan ederek.

istihsankarane / istihsankârâne

  • Güzel bulup beğenerek.

istinaden / istinâden / استنادا

  • İstinad ederek. Dayanarak, güvenerek.
  • Dayanarak. (Arapça)
  • Güvenerek. (Arapça)

istisvaben

  • Beğenerek, doğru bularak, mâkul görerek.

itimaden / îtimâden / itimâden / اعتمادا

  • Güvenerek.
  • Güvenerek.
  • Güvenerek. (Arapça)

kabadayı

  • Mc: Cesur, kahraman, cengâver. Eskiden kabadayılar ağırbaşlı, fenalıktan kaçınır, iyiliği sever insanlar oldukları için muhitlerinde hürmet görürlerdi.
  • Kimseden korkmaz görünerek şuna buna meydan okuyan kimse, yiğit taslağı.

kanaatkarane / kanaatkârâne

  • Kısmetine razı olarak, yetinerek.

kerhen / كرها

  • İstemeyerek, tiksinerek, zor altında kalarak yapma.
  • İstemiyerek, tiksinerek, zoraki.
  • İstemeyerek, iğrenerek. (Arapça)

klüp

  • ing. Eğlenerek boş olarak vakit geçirmek yahut okumak, konuşmak üzere üyelere mahsus toplantı veya eğlence yeri.

küca

  • Nereye? Nasıl? (Farsça)

künye

  • Bir kimsenin nereden ve kimden olduğunu bildiren ve hüviyeti yazılı olan kâğıt.

ma'kul ilimler / ma'kûl ilimler

  • His organları ile duyularak, akıl ile incelenerek, tecrübe (deney, gözlem) ile ve hesâb edilerek elde edilen ilimler, fen bilgileri.

maal-iftihar

  • İftiharla. Sevinerek. Kemal-i şevk ile.

magrurane

  • Gururlanarak. Kendini beğenircesine. Kibirlenerek. Güvenilmesi boş olan şeye güvenip kendini aldatırcasına. (Farsça)

mağrurane / mağrûrane / مغرورانه

  • Gururlanarak, kendini beğenerek. (Arapça - Farsça)

magruren

  • Gururlanarak. Güvenerek, itimad ederek.
  • Aldanarak.

mağruren

  • İnanarak, güvenerek.

makam-ı cifri / makam-ı cifrî

  • Harflere sayı değerleri yüklenerek ulaşılan netice, sayısal değer.

matiyye

  • Binek hayvanı. Binek.
  • Gerinip sevinerek yürüyen.

mebde' ve mead / mebde' ve meâd

  • Başlangıç ve sonuç, dünyâ ve âhiret; mahlûkların (yaratılmışların) nereden ve nasıl vücûda geldiği, onları kimin yarattığı, yaratılış hikmetleri, sonunda ne olacakları ve ölümden sonraki hâlleri.

mehanen

  • Küçümsenerek, hafifsenerek.

memnunen

  • Sevinerek, memnun olarak.

menfaatperest

  • Yaptığı işin sadece faydasını düşünen. Sadece nefsine ait kârları, faydaları düşünerek çalışan. Allah rızasını esas gaye yapmayan kimse. (Farsça)

merviyat

  • (Tekili: Mervi) Rivayet olunmuş şeyler. Kulaktan kulağa söylenerek gelmiş olan sözler.

mevlevivari / mevlevîvâri / mevlevîvârî

  • Mevlânâ'nın dönerek zikreden müridleri gibi; Mevlevîler gibi dönerek.
  • Dönerek zikreden mevleviler gibi.

meyyal-i inhidam / meyyal-i inhidâm

  • Yıkılmak üzere bulunan. Neredeyse göçecek durumda olan.

mu'tezile

  • Aklına güvenerek ve "kul, fiilinin hâlikıdır" demekle hak mezheblerden ayrılan bir fırka. Bunlar dalâlet fırkalarının birincisidir. Vâsıl İbn-i Atâ nâmında birisi buna sebeb olmuştur. Bu kişi Hasan Basri Hazretlerinin talebesi iken, günah-ı kebireyi işleyen bir kimsenin ne mü'min ve ne de kâfir olma

müçtenibane

  • Çekinerek, bir şeye karışmayarak.

müdebbirane / müdebbirâne

  • Müdebbir olana yakışır şekilde. Tedbirlice. Her işi önceden ayarlayarak, dikkatlice geleceği düşünerek. (Farsça)
  • Tedbirli bir şekilde, herşeyi önceden düşünerek.

müflis

  • İflâs eden.
  • Dünyâda iken insanların haklarını yemiş, onları dövmüş, sıkıntı ve eziyet vermiş; bu sebeblerle âhirette hesâblar görülürken, hakkı olanlara bütün günahları verilip, hiç sevâbı kalmayan ve hak sâhiplerinin günâhlarını yüklenerek, Cehennemlik olan kimse.

müftehirane / müftehirâne

  • İftihar ederek, övünerek.

mugayyebat-ı hamse / mugayyebât-ı hamse

  • Beş bilinmeyen. Bizce gaib olan beş şey:1- Kıyamet vakti, 2- Yağmurun ne zaman yağacağı, 3- Ana rahmindeki çocuğun mahiyeti ve ceninin isti'dadı ve mânevi simasının ne olduğu, 4- Yarın insan hayr ve şer olarak ne kazanacağını, 5- İnsanın nerede öleceğini Allah bildirmedikçe kimse bilemez. Bunlara me

muhterizane / muhterizâne

  • Sakınarak, çekinerek. Çekine çekine. (Farsça)

mukallid

  • Taklitçi, taklid eden, başkasına özenerek onun gibi olmaya çalışan.

mümaşatkar / mümaşatkâr

  • Dost geçinerek, kusurlara göz yumarak, müdara suretiyle. (Farsça)

münfailen

  • Gücenerek, darılarak, münfail olarak.

murad

  • İstenerek, ümid ederek beklenen. Arzu edilen şey.
  • Gâye. Maksad. Emel.

müşmeiz

  • (İşmi'zaz. dan) Nefret eden, tiksinen, tiksinerek sıkılan.

müstahsinane / müstahsinâne

  • Beğenerek, güzel bularak.
  • Beğenerek, beğenmek suretiyle, beğenircesine. (Farsça)

müstefizane

  • Feyizlenerek, feyiz alarak. (Farsça)

müstehziyane

  • İstihza ederek, alay ederek ve eğlenerek. Oyuncak haline koyarak. (Farsça)

müstekbirane

  • Büyüklenerek, kibirlenerek. (Farsça)

müsteniden

  • İstinad ederek, dayanarak, güvenerek.
  • Bir delil ve şâhid göstererek.

müstenkifane / müstenkifâne

  • Çekinerek, çekingenlik göstererek.

mutatarribane

  • Coşarak, sevinerek, şevke gelerek. (Farsça)

mutayta

  • Sallana sallana kibirlenerek yürüme. İzzetli ve kibirli yürüme.

müteakkıl

  • (Çoğulu: Müteakkılîn) Biraz düşünerek anlayan.

müteallimane / müteallimâne

  • (İlm. den) Bilgi edinerek, ilim öğrenerek, taalüm ederek. (Farsça)

mütebahiyane

  • Övünerek, fahirlenerek. (Farsça)

mütebassırane / mütebassırâne

  • İyice düşünerek, basiretle, ileriyi görerek. (Farsça)

mütecahilane / mütecahilâne

  • Bilmiyor görünerek, bilmemezlikten gelerek. (Farsça)

mütecemmilane / mütecemmilâne

  • Süslenerek, donararak, bezenerek. (Farsça)

mütecessim

  • Şekillenen, cisimlenerek görünen, gözle görünen.

müteeddibane / müteeddibâne

  • Edeblenerek, utanç duyarak, haya ederek. Terbiyeli ve edebli bir kimseye yakışır surette. (Farsça)

müteellimane / müteellimâne

  • Elem duyarak, kederlenerek.
  • Elem duyarak, kederlenerek. (Farsça)

müteessifane / müteessifâne

  • Eseflenerek, üzülerek.
  • Eseflenerek, kederlenerek. (Farsça)

müteessirane / müteessirâne

  • Üzüntü duyarak, etkilenerek.

mütefahhirane / mütefahhirâne

  • Övünerek, tefahhur ederek, fahirlenerek. (Farsça)

mütefekkirane / mütefekkirâne

  • Düşünerek.
  • Derin ve dikkatli düşünerek, mütefekkire yakışır surette. (Farsça)

mütehammilane / mütehammilâne

  • Yüklenerek. (Farsça)
  • Tahammül ederek, dayanarak. (Farsça)

mütehassisane / mütehassisâne

  • Duygulanarak, hislenerek. (Farsça)

mütehazzirane / mütehazzirâne

  • Çekinerek, sakınarak, dikkatli davranarak. (Farsça)

mütehevvisane

  • Heveslenerek.

mütekebbirane / mütekebbirâne

  • Kibirlenerek, büyüklenerek.
  • Büyüklenerek, kibirlenerek, büyüklük taslayarak. (Farsça)

mütekeyyifane

  • Keyiflenerek.

mütemeddihane / mütemeddihâne

  • Kendini medhederek, övünerek. (Farsça)

mütemerridane / mütemerridâne

  • İnatla, direnerek, dikbaşlılıkla. (Farsça)

mutemidane / mutemidâne / mûtemidâne

  • Güvenerek, itimad ederek.
  • Bağlanarak, güvenerek. İtimâd etmek sureti ile. (Farsça)
  • Güvenerek.

mütenavimane / mütenavimâne

  • Uyur gibi görünerek. (Farsça)

mütenazilen

  • İnerek, inmekle.

mütenazzır

  • Dikkatle bakarak düşünen. Düşünerek dikkatle bakan.

mütenazzirane / mütenazzirâne

  • Dikkatle bakıp düşünerek. (Farsça)

müteneffirane / müteneffirâne

  • Tiksinerek, çekinerek. (Farsça)

mütese'ilane / mütese'ilâne

  • Dilenerek. (Farsça)

müteveccihane / müteveccihâne

  • Bir yana dönerek, teveccüh edip yönelerek. (Farsça)

müteveccihen

  • Yönelmiş olarak, yüz tutarak.
  • Niyetlenerek.

mütevekkil

  • Kendi yapamıyacağı işde aczini bilip başka birisini vekil kabul etmek.
  • Tevekkül eden.
  • Allah'a (C.C.) güvenen ve işlerini O'na güvenerek tanzim eden.

mütevekkilane / mütevekkilâne

  • Tevekkül edercesine, Allaha güvenerek.
  • Tevekkül ederek, yalnızca Allah'a dayanıp güvenerek.

nahil

  • Hurma ağaçları, hurmalık.
  • Hurma ağacı.
  • Balmumundan yapılan ağaç, yapraklı dal ve yemiş taklidi işlere denir ki, sathı altın ve gümüş yapraklarla süslenerek, eskiden gelin giderken önünde alayla götürülür ve gelin odalarına süs olarak konurdu.

nakur

  • Sur gibi ağızla üflenerek çalınan boruya denir. Nakr; vurmak ve didiklemek mânalarına geldiği gibi, boru çalmak mânasına da gelir. Çünkü boru çalındığı zaman, içinden hava tazyiki ile didiklenmiş olacağı gibi, dışından da o ses, çarptığı kulakları didikleyeceği cihetle boruya "minkar" mânasıyla alâk

nazar

  • Göz atmak. Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce. Yan bakış, kötü bakış. Bir türlü kabul etmek.
  • Gözdeğmesi.
  • İltifat.
  • İtibar.

nükte

  • Güzel mânâlı söz.
  • Derin düşünerek ve zihni yorarak ilmî, edebî veya başka bir söz ve yazıdan çıkarılan ince mânâ. Meselâ bu sözde bir nükte vardır, bu şiirin nüktelerini anlamak kolay değildir, denir.

ömer ibn-i abdülaziz

  • (Hi: 60-101) Emevî Devleti halifelerinden olup Hz. Ömer'in ahfadındandır. Siyaset âleminde bir dâhi ve adâlette bir ikinci Hz. Ömer'di. Malatya'yı Rumlardan yüzbin esir mukabilinde satın aldı. Zehirlenerek şehid edildi. (R. Aleyh)

perende

  • Uçan, uçucu. (Farsça)
  • Av kuşu. (Farsça)
  • Çark gibi dönerek atılan takla. (Farsça)

rakiben / râkiben / راكبا

  • Binmiş olarak, binerek.
  • Binerek. (Arapça)

rehbeten

  • Korkup çekinerek, çekingenlikle.

sahret

  • Kudüs'te, Beyt-i Mukaddeste çok eski ve tarihi bir kaya. Bu kayaya "Hacer-i Muallak" da der. Hz. Peygamberin (a.s.m.) Mîrac Gecesinde bu kayadan Burak'a binerek semâya çıktığı hakkında rivâyet vardır.

sikke

  • Damga. Nereye ve kime ait olduğunun bilinmesi için konulan işaret, mühür. Umumi damga.
  • Dirhem.
  • Para üstüne vurulan damga.
  • Düz, doğru yol.
  • Mevlevilerin keçe külâhlarının ismi.
  • Basılmış madeni para.

tahkikan

  • İnceleyerek. Araştırma suretiyle. Hakikatını öğrenerek.

tahsinkarane / tahsinkârâne

  • Beğenerek.

tahtırevan

  • Deve, fil, at vb. hayvanlara yüklenerek veya omuzlarda taşınan üstü örtülü taşıma aracı.

takliden / taklîden / تقليدا

  • Öykünerek, taklit ederek. (Arapça)

tasavvuran

  • Düşenerek, hayal kurarak.

tasavvuren

  • Hayal ederek, düşünerek.

tebahtur / تبختر

  • Dalgalanmak, dalgalanır olma.
  • Kibirlenerek yürüme, kibirli kibirli yürüme.
  • Kibirlenerek yürüme. (Arapça)

tedbir / tedbîr

  • Bir şeyi elde edecek veya önliyecek yol, çâre; bir işin sonunu düşünerek hareket etmek.

teeddüben / تأدبا

  • Terbiye ile çekinerek, utanarak. (Arapça)

teemmüli / teemmülî

  • Düşünerek söylenen veya yazılan. Teemmüle ait ve müteallik.

teenni / teennî

  • Acele etmeden düşünerek iş görme, dikkatli davranma.
  • İlerisini düşünerek acele etmeden yavaş ve ihtiyatlı hareket etme.

tefekküri / tefekkürî

  • Etraflıca ve derinlemesine düşünerek.

telahhuz

  • İmrenerek ağız sulanma.

telbis

  • (Lebs. den) Ayıbını, kusurunu örtüp iyi göstermek.
  • Suret-i haktan görünerek hile edip aldatmak.
  • Hile. Oyun.

temayül-ü infirad

  • Tek başına hareket etme, sadece kendisini düşünerek hareket etme eğilimi.

temezzüz

  • Yavaş yavaş ve dinlenerek içmek.

tenasuh / tenâsuh

  • Kaybolan birşeyin başka bir şekle bürünerek tekrar ortaya çıkması. Reenkarnasyon.

tenazzur

  • Dikkatle bakarak düşünme. Düşünerek dikkatle bakma.

teneffuh

  • (Nefh. den) Kabarma, şişme.
  • Urlanma.
  • Üflenerek şişme.

tenezzülen / تَنَزُّلاً

  • Seviyesine inerek.

tertil

  • Tane tane ve düşünerek okuma veya konuşma.

teve'ur

  • Bir şeyin güçlenerek halli ve yenilmesi müşkil olması.
  • Bir hususta çetin zorlukla karşılaşmak.
  • Konuşanın çapraşık söylemesinden ve anlaşılmadığından dolayı, dinleyenin hayrette kalması.

teveccüh-ü ehadiyet / تَوَجُّهُ اَحَدِيَتْ

  • Allahın isimlerinin ve birliğinin, her bir şeyde, o şeyi de benzersiz kılıp görünerek yönelmesi.

teveccüh-ü ilahi / تَوَجُّهُ اِلٓهِي

  • Allahın beğenerek (rahmetiyle) yönelmesi.

teveccühkarane / teveccühkârane

  • İlgilenerek, yönelerek.

tevehhümkarane / tevehhümkârâne

  • Vehimlenerek, kuruntuya kapılarak.

tevekkülvari / tevekkülvâri

  • Tevekkül ederek, Allah'a güvenerek.

tevessuk

  • (Vüsuk. dan) İnanıp güvenerek ve itimad ederek dayanma.

tevhid-i şuhud

  • Her nereye bakılırsa Allah'ın birliğini anlamak, hissetmek.
  • Görüş birliği.

ucb

  • Kendini başkasından üstün bilmek, ayıplarını görmeyip kendini beğenmek, yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla övünmek.

ulum-i akliyye / ulûm-i akliyye

  • Tecribî (deneye bağlı) ilimler. His organları ile duyularak, akıl ile incelenerek tecrübe ve hesab edilerek elde edilen ilimler.

vahy-i semavi / vahy-i semavî

  • Beşerin düşünerek yapmasına inkân olmayan, Allah (C.C.) tarafından melek vasıtasıyla Peygambere gönderilen vahiy.

vasıf terkibi

  • Gr: Birleşik sıfat. Bir ismin sonuna Farsça bir emir eklenerek yapılan terkib. Meselâ : Zevk-efzâ : Zevk artıran.

vazifeşinas / vazifeşinâs

  • İşini dikkatle yapan. Vazifesini özenerek, severek yapan. (Farsça)

zahf

  • (Çoğulu: Zuhuf) Ayaklarını sürüyerek yürüme. Sürünerek yürüme.
  • (Çocuk) emekleme.
  • Askerin, düşmana karşı emekliyerek ilerlemesi.

zahif

  • Nişandan beri düşen ok.
  • (Çoğulu: Zâhifât) Yılan gibi karnı üzerine sürünerek yürüyen.

zar

  • Kelimenin sonuna gelerek birleşik kelimeler olur. İsimlere eklenerek yer adı bildirilir. Meselâ: Lâle-zar : Lâle bahçesi. (Farsça)

zat-ı hakimane / zât-ı hâkimâne

  • Her şeyde bir gaye ve maksadı düşünerek hikmetle davranan şahsiyet, kişilik.

zevahif

  • (Tekili: Zâhife) Yerde sürünerek yürüyen hayvanlar, sürüngenler.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın