REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te nefıs ifadesini içeren 78 kelime bulundu...

adl

  • Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk.
  • Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek.
  • Meyletmek.

aşk-ı mecazi / aşk-ı mecazî

  • Fâni şeylere olan aşk. Nefis ve şehvet arzusuna dayanan aşk.
  • Tas: Kâmil bir zâtın Cenab-ı Hakk'a dâir şiddetli muhabbetinden evvel fani, dünyevî şeylere dair olan aşkı.

bast fi makam-il-kalb / bast fî makam-il-kalb

  • Nefis makamında ricâ mesabesindedir. Lütuf ve rahmeti, kurb ve ünsü kabule işarettir.

buh

  • Zeker.
  • Nefis.

burhan-ı enfüsi / burhan-ı enfüsî

  • Dar dairede, nefis ve beden dairesinde olan delil.

cahif

  • Uykusunda dişini öttürmek.
  • Çok fazla hafiflik üzerine olmak.
  • Nefis, ruh.
  • İnsanın karnından çıkan ses.
  • Kısa.
  • Çok asker.

cevahir-i nüfus

  • Nefisler cevherleri, değerli cevherler olan insanlar.

cihad

  • İslâm için düşmanla yapılan maddî, manevî savaş.
  • Nefisle yapılan her türlü mücadele.

cihad-ı asgar ve ekber

  • Nefis mücadelesi olan en büyük cihat ve silahlı mücadele olan küçük cihat.

cihad-ı ekber / cihâd-ı ekber

  • Nefis ile mücadele.
  • En büyük cihad; insanları kötülüğe yönelten nefisle mücadele etme.

çile

  • Dervişlerin, nefislerini terbiye ederek tasavvuf yolunda ilerliyebilmek için kırk gün tenhâ bir yerde riyâzet (nefsin istemediği şeyler) ve ibâdetle meşgul olmaları.

darir

  • (Çoğulu: Edirrâ) Kör, a'mâ.
  • Nefis.
  • Cismin bakiyyesi.
  • İri vücutlu fakir kişi.

ehl-i zevk / اَهْلِ ذَوْقْ

  • İlahî sırların ruh ve kalbten, nefis ve hislere geçmesiyle bundan zevk alan kimseler.

ehva

  • Nefis arzuları, boş istekler.

enafis

  • (Tekili: Enfes) En nefis olan şeyler.

enfas-ı halaik / enfâs-ı halâik

  • Yaratılmışların nefisleri.

enfes / انفس

  • Daha hoş. Çok hoş. Daha iyi. Pek nefis.
  • Pek nefis, çok hoş.
  • Çok nefis. (Arapça)

enfes-i asar / enfes-i âsâr

  • Eserlerin en nefisi, eserler içinde en değerli olanı.

enfus / enfûs

  • Nefisler, ruhlar.

enfüs / انفس

  • Nefisler, ruhlar; kişinin kendi iç âlemleri, kalp ve ruh dünyaları.
  • Nefisler. (Arapça)
  • Ruhlar. (Arapça)

enfüsi / enfüsî

  • Nefsî, nefiste meydana gelen, ferdî zihne ait bulunan, subjektif.
  • Kişinin kendisi ile ilgili, nefis ve beden dairesine ait.
  • Nefisle ilgili, insanlarının kendi iç âlemlerine ait.

eyyühe'n-nefs

  • Ey zevk, lezzet ve eğlenceye düşkün nefis!.

ferid

  • Benzeri pek nâdir bulunan. Benzeri bulunmayan, yektâ.
  • Doğrudan doğruya Kur'andan ders alıp ders veren ve kuvve-i kudsiye sahibi olan Evliyaullah. Yalnız ve münferid.
  • Zamanında eşine rastlanmıyan. Akran ve emsali yok.
  • Dizilmiş inci.
  • Bir tane, nefis ve müntehab

gazel

  • Tek kişinin özel bir ahenkle okuduğu manzume. (Aşk ve nefis gibi hislere ait olup, anlamı dine aykırı olursa ve kadın sesi ile câiz değildir.)
  • Edb: Klâsik şark şiirlerinin en çok kullanılan ve (5-15) beyitlik şekil.
  • Sonbaharda ağaç üzerinde kuruyan yapraklar.
  • Ceylân.<

halike

  • Çok hırslı, haris olan nefis.

hatır-ı nefsani / hatır-ı nefsanî

  • Tas: Dünya ve nefis muhabbetinin cismanî kuvvete galebesi.

havai / havaî

  • (Çoğulu: Havâiyât) Havaya âit ve müteallik. Hava ile alâkalı.
  • Heves ve nefis hesabına olan, boşuna veya çirkin. Günahlı iş. Nefsâni hâl ve hareketler.

heva / hevâ / هوا

  • İstek, nefis isteği. (Arapça)

heves

  • Gelip geçici istek. Nefsin hoşuna gitmek. Devran edip gezmek. Akıl ile olmayıp nefis ile olan istek.

hizb-üş şeytan

  • Şeytana ve nefislerine tâbi olanların grubu. Allah'ın kanun ve nizamına tâbi olmadan kafalarına güvenerek ve nefsanî arzularına uyarak gitmek isteyenler. Milleti, memleketi ve mukaddesatı yıkmağa çalışan ve ahlâksızlığa alıştıranların ve dinsizlerin topluluğu ve cereyanı.

kemal-i rıza-yı nefis / kemâl-i rıza-yı nefis

  • Tam bir nefis rızası ile.

kerem

  • Nefaset, izzet, şeref. Al-i-cenâbâne ihsan, inâyet.
  • Kıymetli şeyleri kemal-i rıza-i nefisle verme.
  • Mecd ve şeref.

kurune

  • Nefis.

levvame / levvâme

  • Sürekli kendini kötüleyen nefis.

lian

  • Lânetleşmek. İki kişinin birbirini lânetlemesi.
  • Fık: Zevc ile zevcenin hâkim huzurunda şer'i usulüne uygun olarak dörder defa şahitlikte bulunduktan sonra, nefislerine lânet ve gadab okumak suretiyle olan yeminleri. Buna: Mülâene, telâun, iltiân da denir.

manevi cihad / mânevî cihad

  • Mânevî mücadele, nefis mücadelesi.

manevi mücahede / mânevî mücahede

  • Nefis ve şeytana karşı yapılan cihad, mücadele.

melami / melâmî

  • Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için çalışan, bu yolda farzları yapıp, haramlardan sakınan, şöhretten kaçındıkları için nâfile ve sünnetleri gizli yapan kimse. Nefislerini kınadıkları için melâmî adı ile anılmışlardır.

mücahede-i maneviye / mücâhede-i mâneviye

  • Mânevî mücadele, çaba, gayret, nefis ile savaşma.

mücahede-i nefsiye

  • Nefis mücadelesi.

muhabbet-i nefsaniye / muhabbet-i nefsânîye / مُحَبَّتِ نَفْسَانِيَه

  • Nefis hesabına olan sevgi.

münafese

  • Başkasında görülen bir kemale imrenip ona yetişebilmek ve daha ileri gidebilmek için, nefislerin nefâsette, iyi şeylerde yarışması hissidir ki, nefsin şerefinden ve uluvv-i himmetinden neş'et eder. Hased ile arasında fark açıktır. Hased eden kimse, kemâle düşmandır; hased ettiği kimsenin zararından,

münazarat-ı nefsiye / münâzarât-ı nefsiye

  • Nefisle yapılan tartışmalar.

mürebbi-i nüfus

  • Nefislerin terbiyecisi.

mutmainne

  • Kendini terbiye etmiş nefis.
  • İtmînân bulan, rahatlayan, huzur ve sükûna kavuşan.
  • İslâmiyet'in emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınarak ve Allahü teâlâyı zikrederek itminana huzur ve sükûna kavuşan, şüphe ve tereddütlerden kurtulan nefis.

nakime

  • Asıl, cevher. Kendi, nefis.
  • Nefsi mübarek olan.

nefais / nefâis / نفائس

  • (Tekili: Nefise) Değerli, güzel ve beğenilir şeyler.
  • Değerli ve nefis eserler. (Arapça)

nefais-perest

  • Nefis şeyleri beğenenen, güzel şeyleri seven. (Farsça)

nefaset / nefâset / نفاست

  • Beğenilir olmak, kıymetlilik, değerlilik, çok güzellik, pek iyilik. Nefis ve mergub olmak.
  • Nefislik. (Arapça)

nefis ve heva berzahları

  • Nefis ve heva geçitleri, geçici lezzet ve arzu engelleri.

nefise

  • (Bak: NEFİS)

nefs / نفس

  • (Nefis) Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi.
  • Göz.
  • Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri.
  • Ruh, hayat, asıl.
  • Maya.
  • Hamiyet.
  • Can, kendi, istek duygusu, nefis.
  • Nefis, can. (Arapça)
  • Kendi. (Arapça)
  • İç. (Arapça)

nefs- i emmare / nefs- i emmâre / نفس اماره

  • Kötülükleri emreden nefis.

nefs-i bihuş / nefs-i bîhuş

  • Akılsız nefis.

nefs-i cismani / nefs-i cismanî

  • Cisimleşmiş nefis, beden.

nefs-i mardiye

  • Kusurlarını bilen, kendisinden râzı olunan nefis. Rabbinin indinde makbul olan nefis.

nefs-i mülheme

  • Tas: Lüzumu hâlinde Cenab-ı Hak tarafından kendisine hakikatlar ilham edilen, tasaffi ve tekâmül etmiş nefis.

nefs-i nadan / nefs-i nâdân

  • Cahil nefis.

nefs-i pürheves

  • Heveslerinin peşinde koşan nefis.

nefs-i pürvesvas

  • Çok vesveseli nefis.

nefs-i süfli / nefs-i süflî

  • Alçak şeyleri isteyen nefis.

nefsi / nefsî / نفسى

  • Nefisle ilgili, nefsim!
  • Nefis ile, kendisi ile alâkalı. Şahsa ait, nefse dair.
  • Nefis ile ilgili. (Arapça)
  • Subjektif. (Arapça)

nefsiemmare / nefsiemmâre

  • İnsanı kötülüğe sürükleyen nefis.

nokta-i sevda

  • Siyah nokta; burada nefis kastediliyor.

nüfus / nüfûs / نفوس / نُفُوسْ

  • (Tekili: Nefs) Nefisler, canlar, şahıslar.
  • Nefisler.
  • Nefisler. (Arapça)
  • İnsanlar. (Arapça)
  • Nefisler, canlar.

nüfus-u emmare / nüfus-u emmâre

  • İnsana daima kötülüğü emreden, yasak zevk ve isteklere teşvik eden nefisler.

nüfus-u habise / nüfûs-u habîse / نُفُوسُ خَبِيثَه

  • Pis ve kötü nefisler.
  • Pis nefis sahipleri.

nüfus-u islamiye / nüfus-u islâmiye

  • Müslümanların nefisleri, kendileri.

nur-u ilyas-ı riyazet

  • İlyas'ın (a.s.) nefis terbiyesinin nuru, ışığı.

şehvet

  • Bir şeyi sevip çok isteme, arzulama.
  • Nefis.
  • Cinsî arzu.

sekine

  • Sükûn ve itmi'nan, temkin. Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti.
  • Telâş ve hafifliğin zıddıdır.
  • Kalb rahatlığı, kalb kuvveti veren çok mühim bir duânın ismi. (Bu, Sekine isimli duâ, Hazret-i Ali Radıyallâhü Anh gibi evliyânın bildiği ve içerisinde

sekinet

  • Sükun ve imtinan. Temkin. Nefisteki telaşın kesilmesi ile hasıl olan kalp huzuru ve sükuneti.
  • Sükûn ve itmi'nan, temkin. Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti.
  • Telâş ve hafifliğin zıddıdır.
  • Kalb rahatlığı, kalb kuvveti veren çok mühim bir duânın ismi. (Bu, Sekine isimli duâ, Hazret-i Ali Radıyallâhü Anh gibi evliyânın bildiği ve içerisinde

şeraşir

  • Nefis.
  • Beden, vücut, ceset.
  • Ağırlık.

seriyy

  • (Çoğulu: Esriye-Seryân) Nefis.
  • Kavi, kuvvetli.
  • Reis.
  • Küçük nehir, ırmak.

sir'et

  • Nefis.
  • Koyun.
  • Geyik.
  • Kadınlar.

sofi

  • Ehl-i tasavvuf. Riyazet ve nefisle mücahede ile hakikate ermeğe çalışan. Tarikata mensub, mânevi kemâlât için çalışan.
  • Yanıltıcı, safsatacı.

terbiye-i nüfus / terbiye-i nüfûs

  • Nefislerin terbiyesi.

tilka-i nefis

  • Nefis tarafından. Nefis cihetinden.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın