REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te nefes ifadesini içeren 88 kelime bulundu...

abab

  • (Abb) Suyu nefes almadan içmek.
  • Işık, nur, ziyâ.

aded-i enfas / aded-i enfâs

  • Canlıların hayatları boyunca aldıkları nefeslerin sayısı.

bad / bâd

  • Yel. Rüzgâr. Soluk. Nefes. (Farsça)
  • Rüzgâr, nefes.

bad-ı şimali / bâd-ı şimalî

  • Kuzey rüzgârı. (Farsça)
  • Nefes, soluk. (Farsça)
  • Ah sesi, ah çekme. (Farsça)
  • Allah'ın inâyeti. (Farsça)
  • Medih. (Farsça)
  • Söz. (Farsça)
  • Büyüklük taslama, kibirlilik. (Farsça)
  • şarap. (Farsça)

behanet

  • Nefesi iyi ve lâtif olan kadın.

behir

  • Nefesi sıkışıp çok soluyan kimse. Nefes darlığı olan.
  • Göğüsdarlığı hastalığı sebebiyle solumaktan yol yürüyemiyen kimse.

behr

  • Nasip.
  • Galip olmak.
  • Nefesi tutulmak.
  • Ümidin boşa çıkması.
  • Felâket, musibet.
  • Uzaklık, mesafe.

beste-dem

  • Nefesi tutulmuş. (Farsça)

bronş

  • yun. Tıb: Nefes borusunun akciğerlere giden iki kolundan her birinin adı.

bühr

  • Galip olmak.
  • Yürümekten nefesini tez tez verip solumak.

cehr

  • Görünmek, zâhir olmak.
  • Açıktan ve yüksek sesle olan söylemek veya okumak.
  • Tecvid'de: Harf hareke ile okunduğu zaman, mahreçte aralık kalmıyarak nefesin akmayıp, küllisi veya ekserisi hapsolmuş bir şekilde sesin çıkmasına denir.

dabh

  • Atların koşu esnasındaki nefeslerinin sesleridir ki, sahil denilen kişnemek değil, yemi ve sahibini gördüğü zaman yaptığı gibi hamhame denilen sesi de değil; hızlı nefes sesi olan bir harıltı ve hohlamadır. Denilmiştir ki: Dabh, bir at ve bir de köpek koşarken olur.

dem / دم

  • Nefes. Soluk. (Farsça)
  • Ağız. (Farsça)
  • Nazar. (Farsça)
  • An, vakit, saat. (Farsça)
  • Koku. (Farsça)
  • Kibir, gurur. (Farsça)
  • Âli, yüksek. (Farsça)
  • Körük. (Farsça)
  • Kan,
  • Soluk, nefes.
  • Zaman, an.
  • Kan,
  • Soluk, nefes.
  • Zaman, an.
  • Zaman. (Farsça)
  • Nefes. (Farsça)
  • İçki. (Farsça)

dem-keş

  • Nefes çeken, soluk çeken. (Farsça)
  • Devamlı öten bir güvercin cinsi. (Farsça)
  • Kaval, ney gibi çalgıları devamlı üfürenler. (Farsça)
  • Bazı kuşların, kübbül gibi uzun uzun ötenleri. (Farsça)
  • Şarap içen. (Farsça)

dema

  • Her zaman. Vaktâki. (Farsça)
  • Soluk. Nefes. Hastalık sebebiyle tez tez solumak. (Farsça)
  • Ürpermek. (Farsça)
  • Dem. An. (Farsça)

dik-un nefes / dîk-un nefes

  • Nefes darlığı.

ebhar

  • Nefesi ve ağzı fena kokan adam.

emel

  • Arzû, hırs, tamah.Çalış ibâdet et bırak emeli, Son nefese kadar bırakma ameli.

enfas / enfâs / انفاس

  • (Tekili: Nefes) Nefesler. Soluklar.
  • Ruhlar. Canlar.
  • Cevherler.
  • Duâlar.
  • Nefesler, soluklar.
  • Nefesler.
  • Nefesler, soluklar. (Arapça)

enfas-ı hayriyye

  • Hayırlı nefesler.

enfas-ı ma'dude

  • Sayılı nefesler. İnsan hayatı. Miktarı muayyen olan ömür dakikaları.

enfas-ı ma'dude-i hayat / enfâs-ı ma'dude-i hayat

  • Hayatın sayılı nefesleri.

eşhedü billah ila ahiri'd-devran / eşhedü billâh ilâ âhiri'd-devran

  • "Son nefese kadar Allah'ın varlığına ve birliğine şehadet ederim".

fahm

  • Kömür. Karbon.
  • Susmuş. Nefesi kesilmiş.

galsame

  • Solungaç. Suda yaşıyan hayvanların nefes alma organları.
  • Gırtlak ağzı, hançere.
  • Boğaz deliğinin başlangıcı.

girift

  • Yakalama, tutma. (Farsça)
  • Dolaşık. Birbiri içine girik. Girintili çıkıntılı, karışık. (Farsça)
  • Motifleri birbirine girik ve içiçe geçme olan tezyinat tarzı. Buna aynı zamanda arabesk de denilir. (Farsça)
  • Türk musikisinin nefesli sazlarından olup, bugün unutulmak üzeredir. Ney'e benzer. Girift ç (Farsça)

girifte-dem

  • Nefesi tutulmuş. (Farsça)

haşa' / haşâ'

  • (Çoğulu: Ehşâ) Nefes tutukluğu.
  • Nefesin tutulması.
  • Nâhiye.
  • Kalb.

hatme-i enfas / hatme-i enfâs

  • Nefesleri tükenmek. Ölmek.

huş der dem / hûş der dem

  • Nakşibendiyye yoluna âit on bir esastan biri. Her nefeste Allahü teâlâyı hatırlamak.

hüsn-i hatime / hüsn-i hâtime

  • Son nefeste, rûhunu îmân ile teslim etme, îmân ile âhirete gitme.

iftah

  • Seğirtme.
  • Sık nefes alma, hızlı hızlı soluk alma.

ıh

  • Deveyi çökertmek için kullanılır sestir.
  • Yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermeği tasvir eder.

ıhlamak

  • Ih diyerek deveyi çökertmek.
  • Ih diyerek yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermek.

ihtinak

  • (Hank. dan) Boğazın sıkılıp tıkanmasından dolayı nefes alamama. Boğulma.

inbihar

  • Yorgunluktan dolayı nefes kesilip soluk soluğa kalma.

infitah

  • Açılma. Boşalma. Tıkanan bir şeyin açılışı.
  • Tecvidde: Harf okunduğu zaman dil ile üst çene birbirinden ayrılıp, aralarından nefes çıkması. İnfitah harfleri ise şunlardır: (Min, Nun, Elif, Hı, Zel, Vav, Cim, Dal, Sin, Ayın, Te, Fe, Ze, Kef, Lem, Ha, Se, Kaf, He, Şın, Ra, Be, Gayın, Ya

inhibas

  • Vakıf namına malı hapsetme.
  • Nefes tutulma.

inhinak

  • Boğulma.
  • Bunalma, nefesi kesilme.

kab'

  • Seyahat edip gezmek.
  • Nefesi tutulmak.
  • Atın burnu içinden çıkan hırıltı.

kasab / قصب

  • Saz, kamış.
  • Parmak kemikleri.
  • Nefes borusu, bronş.
  • İnce keten bezi.
  • Şeker kamışı. (Arapça)
  • Nefes borusu. (Arapça)
  • İnce keten. (Arapça)

kasaba

  • (Çoğulu: Kasabât) Akciğerdeki nefes borularından herbiri. Bronş.
  • Küçük şehir. Çarşısı olan büyük köy.
  • Ahalisi beş-on bin raddelerinde olan mâmure.

kasar

  • Üşenme, tembellik etme.
  • Güç ve kuvvetin son sınırı.
  • Boğazı tutup nefes aldırmayan bir zahmet.

kerih-ün nefes

  • Nefesi ve ağzı pis kokan.

kezaz

  • (Kezazet) Hadden tecavüz etmek, haddini aşmak.
  • Tıb: Nefes alamıyacak derecede mide dolgunluğu.

kezm

  • Kızgınlığı yenme. Öfke ve hiddeti meydana çıkarmama.
  • Men'etmek, engel olmak.
  • Hapsetmek.
  • Nefesin çıktığı yer.

lehs

  • Nefesi kesilip dili dışarı çıkarma.

mebhur

  • Nefes darlığına mübtelâ olan, hırhır soluyan.

mechure / mechûre

  • Nefesin tutulup sesin çıkarılmasıyla okunan harfler.
  • Harf, hareke ile okunduğu vakit, nefesin hapsolunup sesin âşikâr olmasında okunan harfler. Bu harfler nefesi kendileri ile cereyandan men'ederler.
  • Harf, hareke ile okunduğunda, nefesin hapsolunup sesin açığa çıktığı anda okunan harfler.

menfes

  • (Nefes. den) Nefes deliği. Nefes alacak yer.

mizmar

  • Düdük, kaval.
  • Mukaddes Zebur Kitabının her bir suresi.
  • Hançere, nefes borusu.

müdam

  • Devam eden. Sürekli. Dâim ve bâki olan.
  • Mübtelâ olan. (Her nefeste Allah adın de müdamAllah adı ile olur her iş temamSüleyman Çelebi)

müheymin

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden); her mahlûkun (yaratılmışın) ömrünü, amelini, rızkını, ecelini, nefeslerini, sözlerini bilen, gören, onların bütün hallerinden haberdâr olan.

muhrik-dem

  • Nefesi yakıcı olan. Âşık. (Farsça)

muhtenik

  • (Hank. dan) Nefes alamayıp boğulan. Boğuk. Boğulmuş.

müneffis

  • Nefes verdiren, rahat ettiren.

müteneffis

  • (Nefes. den) Teneffüs eden. Soluyan. Nefes alan.
  • Dinlenen.

nahf

  • Aksırmak. Nefes almak.

nefes-i mübarek

  • Bereketli, uğurlu nefes.

nefh

  • Nefh etmek: Nefes vermek, kazandırmak.

nefha-i isa-yı fıtrat / nefha-i isâ-yı fıtrat

  • Hz. İsa'nın (a.s.) ruh üflemesi, ölüleri dirilten nefesi.

nehafe

  • Tıksırmak, aksırmak.
  • Nefes verip almak.

nehit

  • İnlemek.
  • Şiddetle teneffüs etmek, nefes alıp vermek.

nesem

  • Soluk ruh, nefes. Rahatı mucib hâlet.
  • Rüzgârın lâtif, hoş esmesi.

nesis

  • Aşırı derecedeki açlık.
  • İnsan gücünün sonu. İnsanın en son tâkati.
  • Son nefes.

nüfus / nüfûs

  • Nefesler.

ramak / رمق

  • Nefes alacak kadar kalan hava, az bir hayat eseri.
  • Çok az şey.
  • Çok az. (Arapça)
  • Son nefeslik hayat. (Arapça)
  • Ramak kalmak: Çok az bir şey kalmak. (Arapça)

rihve-i mehmuse harfleri

  • "Fe, ha, se, he, şın, hı, sad, sin" Bu harflerde sesin kemâli ile nefes birlikte akar. Rehavet ve hems sıfatı, zayıf sıfatlardır, bunun için rehavet sesin kâmilen akmasını, hems de nefesin kâmilen akmasını icabettirir.

ruh

  • Can, nefes, canlılık.
  • Öz, hülâsa, en mühim nokta.
  • His.
  • Kur'an.
  • İsa (A.S.).
  • Cebrail (A.S.).
  • Korkmak.

rukye

  • Afsun, büyücü ve üfürükçülerin okuduğu şeyler, nefes, üfürük, okuyup üfleme.

secavend

  • Kur'an-ı Kerim'de doğru okunması için yapılan işaretler.Kur'an-ı Azîmüşşan'ı okurken durularak nefes alınacak yerler, âyet sonları ile secavend mahalleridir. (Farsça)

şedide / şedîde

  • Harf sükun ile ve nefesin hepsi hapsolarak sâkin bir halde okunduğu zaman sesin aslâ akmaması.

şehik

  • Hıçkırıkla içini çekme.
  • Nefesi dışarı çıkarma. Soluk alma.
  • Nefesi dışarı çıkararak eşeğin anırması.

sekte

  • Durma, kısılma.
  • Kanın birdenbire durması.
  • Bir işin görülmesinde kesiklik, durgunluk hâsıl olmak.
  • Tecvidde: Kıraat esnasında nefes almadan sesi kesmeğe denir.

şiddet

  • Sertlik, katılık.
  • Ziyadelik.
  • Sıkılık.
  • Tecvidde: Harf sükun ile ve nefesin hepsi habs olarak sakin bir halde okunduğu zaman savtın asla akmamasına denir. Şiddet iki kısma ayrılır:Şedide-i mechure : Elif, bâ, cim, dal, tı harfleri.şedide-i mehmuse : Kaf ve tâ harfleri.<

taaffün-i nefes

  • Nefesin kokması.

tahir

  • Yüksek nefes.

tamur

  • Kan.
  • Nefes.

tebehhür

  • Tıb: Kısa ve sık nefes alma.

teneffüs / تَنَفُّسْ

  • Nefes alma, dinlenme.
  • (Nefes. den) Nefes, soluk alma. Dinlenme.
  • Tan yeri ağarma.
  • Deniz suyunun sahile vurması.
  • Üfürmek.
  • Okullarda ders araları verilen dinlenme.
  • Nefeslenme.

teneffüs etmek

  • Nefes almak.

tenfis

  • (Çoğulu: Tenfisât) (Nefes. den) Nefeslendirme, soluklandırma, ferahlandırma.

tıknefes

  • Zor nefes alan. Rahat nefes alamayan.

usr-ün nefes

  • Nefes darlığı.

usret-i teneffüs

  • Teneffüs zorluğu, nefes darlığı.

vukuf-i adedi / vukûf-i adedî

  • Nakşibendiyye yolunun on temel esâsından biri. Tasavvuf yolunda ilerlemek ve yükselip olgunlaşmak için yapılan zikri, bildirilen adede (sayıya) göre yapmak. Meselâ bir nefeste 1, 3, 5, 7, 11 kerre Allah demek gibi teke riâyet ederek zikretmek.

yekdem

  • Bir nefes, çok az, çok kısa. (Farsça)

zefir

  • Çok şiddetli ses.
  • Hıçkırıkla nefes vermek. Göğüs geçirmek.
  • Ağlatmak.
  • İnlemek.
  • Ateş gürültüsü.
  • Eşek anırtısının evveli.
  • Belâ.
  • Hıçkırarak nefes verme, ağlama.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın