Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
naki
ifadesini içeren
175
kelime bulundu...
ahu-pay
Ceylan ayaklı. Çevik, atik.
(Farsça)
Altı köşeli, nakışlı ev ve köşk.
(Farsça)
ajur
Gözenek. Göz göz işlenmiş nakış.
(Fransızca)
aklen ve naklen
Akıl ve haberlerin nakline göre. Akıl ve nakil yolu ile.
aks-ün nakiz / aks-ün nakîz
Birbirine zıt olan iki şey.
Man: Mevzuun nakîzini yüklem; ve yüklemin nakîzini de mevzu kılmak. Misâl: "Her aklı başında olan insan Allah'ı tanır" kaziyesinden aks-ün nakîz yolu ile şu hüküm elde edilir: "Allah'ı tanımayanlar, aklı başında olmayan insanlardır."
aksam-ı seb'a
Yedi kısım.
Gr: Kelimelerin (sahih, misâl, muzaaf, lefif, nakıs, mehmuz, ecvef) bölümleri.
alaik-i nakş / alâik-i nakş
Nakış alâkaları, ilişkileri.
amelde mezheb
Mutlak müctehid denilen derin âlimin, Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf, icmâ ve Eshâb-ı kirâma âit nakilleri esas alarak, iş ve ibâdetle ilgili hükmü açıkça bildirilmeyen husûslarda çıkardığı hükümlerin hepsi.
an'ane
Âdet, örf.
Ağızdan nakledilen söz, haber.
Ist: Bir haberin veya bir hadis-i şerifin "an filân, an filan" diye râvileri bildirilmek suretiyle olan nakil.
Silsile.
Müezzin ezân okurken "teganni" ederse; ona da "An'ane" denir.
an-nakdin
Nakit para olarak.
ankebet
(Çoğulu: Anâkıb) Dişi örümcek.
bahs
Noksanlık. Azlık. Nâkıs. Az.
Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla.
Zulüm. İşkence.
Uzaklık.
Gümrük almak.
Göz çıkarmak.
baliş
Yastık.
(Farsça)
Altın.
(Farsça)
Nakit.
(Farsça)
belyad
Nakışsız, sade kostüm.
(Farsça)
bendiş
Altın ve gümüş üzerine işlenilen nakış.
(Farsça)
ber
Üzere, üzerine, yukarı mânasına (ve Arabçadaki "Alâ" yerine edat-ı isti'lâdır)
(Farsça)
Göğüs, sine, bağır, sadır.
(Farsça)
Fayda.
(Farsça)
Hamil.
(Farsça)
Hıfz.
(Farsça)
Yan.
(Farsça)
Taraf.
(Farsça)
Nâkil. Götürücü.
(Farsça)
Meyve.
(Farsça)
Yaprak. Varak.
(Farsça)
Meme.
(Farsça)
Genç kadın.
(Farsça)
E
(Farsça)
berend
Nakışı olmayan ipek kumaş.
(Farsça)
Keskin olan hançer, kılıç, pala v.b. âletler.
(Farsça)
Kılıcın suyu.
(Farsça)
berkaş
Nakşetmek, nakışlamak.
ceb'
(Çoğulu: Cebeât) Kızıl mantar.
(Çoğulu: Ecbu) Nakir dedikleri ağzı dar kap ki, içine su koyarlar.
Tehir etmek, sonraya bırakmak.
cevher
Bir şeyin özü, esası.
Kıymetli taş.
Çelik üzerindeki nakış.
Edb: Noktalı harf.
Yalnız noktalı harflerin ebcedîsi hesab edilerek yazılan manzum tarih.
Harflerin noktası.
Fls: Varlığı kendinden olan, var olmak için kendi dışında başka birşeye muh
darb-zen
Mâdeni levhalar üzerine kabartma olarak nakışlar işleyen.
(Farsça)
Kale döven.
(Farsça)
delail-i nakliye
Nakil yolu ile gelen deliller.
delil-i akli / delil-i aklî
Akıl yolu ile bulunan delil. Nakil yolu ile olmadan, düşünülerek bulunan delil.
denie
Eksik, noksan, nakise.
derc
İçine almak. Katmak.
Kitaba koymak.
Nakışlı kâğıt üzerine yazılan yazı.
Hattatın yazılmış kâğıt tomarı.
devir
(Devr) (Çoğulu: Edvâr) Nakil. Birisinin uhdesinden diğerinin uhdesine geçirmek.
Bir şeyi sonuna kadar okuyup bitirmek. Geçmiş dersleri hatırlama.
Bir şeyin çevresinde dolaşmak. Dönme.
Seyahat. Bir memleketi dolaşmak.
Bir şeyin kendi mihveri üzerinde dönmesi.
dümye
(Çoğulu: Dümâ) Oyun.
Ağaçtan yapılmış nakışlı suret. Sanem.
efektif
Nakit para, elde bulunan para.
(Fransızca)
ehme
Eksik, nâkıs noksan.
(Farsça)
Bulunuş.
(Farsça)
emval-i batına / emval-i bâtına
Nakit paralarla, evlerde, mağazalarda bulunan ticaret malları.
emval-i zahire / emval-i zâhire
Sâime denilen hayvanlar ile bir kısım arazi mahsulâtı ve madenleri ile yer altındaki hazineler ve gümrüklere uğrayan ticaret mallarıyla, nakitler.
engare
Tamamlanmayan, eksik kalan iş, nakış veya taslak.
(Farsça)
Hikâye, efsâne, roman, kıssa.
(Farsça)
Başdan geçen bir olayı tekrarlama.
(Farsça)
Hesap defteri.
(Farsça)
Utanarak geri geri çekilme.
(Farsça)
enva-ı nakış / envâ-ı nakış
Nakış çeşitleri, türleri.
far
Otomobil, kamyon gibi nakil vasıtalarının önündeki kuvvetli lâmbalar.
(Fransızca)
gabari
Kara nakil vasıtalarındaki yükün yükseklik ölçüsü.
(Fransızca)
garaib-i nukuş
Nakışlardaki harikâlıklar.
hadad
Mürekkep.
Nakış.
Akılsız, ahmak adam.
Kolay.
hamule
Yük. Yük taşıyan nakil vasıtalarının yükü.
(Farsça)
hikmet-i nakkaşe
Nakış yapan bir hikmet, nakış ustası olan bir hikmet.
hillet
(Çoğulu: Hillel - Hilâl) Samimi ve cân-ı gönülden olan dostluk. En güzel takdir edici ve samimi arkadaşlık.
Kılınç gediği.
Nakışlı deri.
Ağızda bâki kalan dişler.
Dişler arasında kalan yemek artığı.
hımtat
Ot arasında olur bir nakışlı böcek.
hüsn-ü nakış
Nakış güzelliği.
hüsn-ü tedbir
İyi düşünülerek tutulan yol. Tefekkür ile tasmim etmek, ihtiyar olunacak meslek ve harekete karar vermek.
Bir kimseden bir haberi nakil ve rivâyet eylemek.
Bir şeye iyi muvaffak olmak için o işe muvafık ve hesaplı hareket etmek.
hüve'z-zahir / hüve'z-zâhir
O Zâhirdir; her şeyin dış yüzlerini çeşitli cihaz ve ürünlerle donatıp ve ince nakışlarla süsleyerek mükemmel ve güzel yaratan ve her şeyde varlık ve birliğinin işaretleri açıkça görünen, Allah'tır.
ikraz / ikrâz
Borç verme, ödünç verme. Bir kimsenin nakid para, hacim ölçüsü ile alınıp satılan malını, daha sonra mislini (benzerini) almak üzere bir şahsa vermesi.
iktirani kıyas / iktiranî kıyas
Man: Neticenin aynı veya nakizı, mukaddemelerinin birisinde bilfiil zikredilmeyen kıyastır. Meselâ: "Her cisim muhdestir". Ve nakizı olan: "Bazı cisimler muhdes değildir" kaziyeleri, ne birinci ve ne de ikinci mukaddemede hey'et-i mecmuası ile zikredilmiş olmadığından iktirânidir.
ilm-i ledün
Akıl veya nakil yoluyla değil, kalple ve doğrudan Allah'tan öğrenilen ilim.
intikaş
Nakışlanmak. Menkuş olmak.
iskele
Binada yüksek yerleri yapabilmek için kurulan geçici sal.
Deniz nakil vasıtalarının yanaşabilmeleri için deniz kıyısında yapılan yer.
Deniz kenarında ve deniz vasıtalarının yanaşmasına elverişli kasaba.
Bir memleketin deniz yolu ile yapılan ticaretine vasıta olan lima
kaburga
Göğüs kemiklerinin beheri. Göğüs kemiklerinin bel kemiğine bağlanmak suretiyle meydana getirdikleri şeklin bütünü.
Gemi, sandal, kayık gibi deniz nakil vasıtalarının hayvan kaburgasına benzeyen ve omurga üzerine kaldırılan eğri ağaçları.
kal u kil / kal u kîl / kâl u kîl
"Dedi denildi" şeklindeki nakiller.
"Dedi, denildi" şeklindeki nakiller.
kale-kile / kale-kîle
Dedi-denildi şeklindeki nakiller.
kalem
(Çoğulu: Aklâm) Kamış. Yazı için ucu inceltilen bir nevi ince ve sert kamış.
Yazı yazmak için kullanılan her türlü âlet.
İfâde. Üslub.
Mâden, taş ve tahta üzerinde oymak için ucu sivri çelik âlet.
İnce boya, fırçası.
Yazı enva'ı.
Resim. Nakış.<
kıram
Nakışlı perde.
Duvara tutulan örtü.
Çarşaf.
konvoy
ing. Aynı yere giden nakil vasıtaları topluluğu.
Aynı yere nakledilen insan grubu.
Harb gemilerinin himayesinde sefer yapan yük gemileri katarı.
mekik
Nakış dokumada kullanılan âlet.
menfi / menfî
Müsbetin zıddı. Müsbet olmayan.
Nefyedilmiş, sürgün edilmiş. Sürgün.
Bir şeyin olmayacak cihetini düşünen.
Hakikatın aksini iddia eden.
Gr: Başında nefiy edatı bulunan kelime veya cümle.
Nâkıs. Negatif, olumsuz.
menkab
(Çoğulu: Menâkıb) Dağ arasında olan yol.
Dar yol.
Güzel hareket ve fiil.
Delik açılacak yer.
menkib
(Çoğulu: Menâkib) Omuzbaşı. Omuz ile kol kemiğinin birleştiği yer.
menkıbe
Bir zâtın güzel iş, söz ve hallerini, hayâtını konu edinen hikâye ve hâtıralar. Çoğulu menâkıbdır.
menkuş / menkûş / منقوش
Nakışlı.
(Nakş. dan) Nakşolunmuş. İşlenmiş. Nakış yapılmış. Boya ile süslenmiş.
Nakışlı.
Nakışlı, işlemeli, desenli.
(Arapça)
mensucat-ı rabbaniye / mensucat-ı rabbâniye
Allah'ın adeta nakış nakış dokuduğu san'at eseri varlıklar.
merakib-i bahriye
Vapur, gemi, tekne, kayık vs. gibi deniz nakil vâsıtaları.
merakib-i berriye
Araba, otomobil, kamyon, at vs. gibi kara nakil vasıtaları.
merkub
(Rükub. dan) Üzerine binilmiş, bindirilmiş.
Üzerine binilen hayvan veya nakil vasıtası.
meunet
Birisinin ölmeyecek kadar yiyip içeceği.
Külfet.
Masraf. Bir şeyin toplamak, devşirmek, nakil ve boşaltmak ve saymak gibi levazımının teslim yerine kadar olan masraflarına denir.
mikram
(Çoğulu: Mekârim) Kadınların başını ve yüzünü örttükleri nakışlı bez.
mıkrame
Nakışlı eşarp. Mendil. Havlu. Peştemal.
minkal
(Çoğulu: Menâkıl) Çamur teknesi.
minkar
(Çoğulu: Menâkir) Yırtıcı kuşların gagası.
Taşçı kalemi. Taş yontmağa mahsus kalem.
minyatür
Eski el yazısı kitapları süslemek için sulu boya ile yapılan ince resimler hakkında kullanılır bir tâbirdir. İtalyanca "minyatura" kelimesinden alınmadır. Buna vaktiyle küçük nakış demek olan "hurde nakış" denilirdi.
İnce bir san'atla yapılmış küçük resimler.
mu'cize-i mensucat
Mu'cize dokumalar; nakış nakış dokunmuş olan ve her birisi Allah'ın mu'cizesi olan varlıklar.
mu'tezile
Hicrî ikinci asırda Vâsıl bin Atâ tarafından kurulan ve aklı, nakilden yâni dînî delillerden önde tutan bozuk fırka. "Büyük günâh işleyen kimse ne kâfirdir, ne de mü'mindir, iki menzile (yer) arasında bir menzilededir (yerdedir)" diyen Vâsıl bin Atâ, hocası Hasen-ül-Basrî'nin ders halkasından ayrıld
müellefe
Ülfet ve imtizac ettirilmiş. Alıştırılmış.
Nâkıs. Noksan.
Adedi bine çıkarılmış.
mühacene
Kabahat, noksanlık, nâkıslık.
Asılsızlık.
Ayıplı söz söylemek.
İlmi zâyi olmak.
muhaddes
Haber verilmiş. Tahdis olunmuş, şükranla bildirlimiş. Sadık-ül hads olan kimse.
Her zan, tahmine feraseti isabetli olan.
Nakil ve rivayet edilmiş olan.
muhalleb
Nakışı ve güzelliği çok olan elbise.
Cam.
Aldanmış.
mukarnes
Kubbe biçiminde olan.
İşlemeli, nakışlı ve rengarenk olan.
Merdiven şeklinde dereceleri olan kubbe.
münakalat
Nakiller. Nakil işleri. Ulaştırma işleri.
münakız / münâkız
Münâkız olmak:
Çelişmek.
(Arapça)
münakkaş / münakkâş / منقش / مُنَقَّشْ
Nakışlı, süslü, nakşedilmiş, işlemeli, resimli.
Nakışlı.
Nakışlı.
Nakışlı, işlemeli, desenli.
(Arapça)
Nakışlı olan.
münemnem
Nakışlı. Zinet verilmiş.
münkur
(Çoğulu: Menâkır) Dar açılmış kuyunun ağzı.
mutarraz
Zinetlendirilmiş. Süslendirilmiş. Dikiş ve nakışla kıymetlendirilmiş.
müzevvak
Nakış yapan. Nakkaş.
müzeyyin
Süsleyen, her eserini harika nakışlarla süsleyen Allah.
nakale
(Tekili: Nâkıl) Haberciler, nakledenler.
nakd / نقد
Nakit.
(Arapça)
Madeni para.
(Arapça)
naki
(Nakiye) Temiz, pâk.
Çok takvalı, temiz insan.
Has undan yapılmış beyaz ekmek.
nakil / nâkil / ناقل
Taşıma, nakil.
(Arapça)
Anlatan, nakleden.
(Arapça)
nakısat
(Tekili: Nâkıs) Nâkıslar. Noksanı olanlar. Eksiği bulunanlar.
nakiz
(Nakz. dan) Zıt, karşı. Birbirine karşı, zıt olan şey veya iş.
Man: Bir şeyin, bir kaziyenin hükmüne, mânasına muhalif olan veya ondan başka kaziye. Bir şeyi ref'eden şey. (Meselâ: "Her insan hayvandır. Bazı insan hayvan değildir." kaziyeleri birbirinin nakizidir. Nakiz ile zıd beyni
nakize
(Bak: NAKİZ)
nakkaş / nakkâş
Nakış yapan.
Nakış yapan. Duvar nakışları yapan usta. Süsleme san'atkârı.
Herşeyi san'atlı bir şekilde nakış nakış işleyen Allah.
nakkaş-ı ezeli / nakkâş-ı ezelî
Başlangıcı ve sonu olmayıp zamanla sınırlı olmayan ve bütün varlıkları bir nakış halinde yaratan Allah.
nakkaş-ı hakim / nakkaş-ı hakîm
Varlıkları sanatlı nakışlarla donatan ve her şeyi hikmetle, yerli yerinde yaratan Allah.
nakkaş-ı zülcelal / nakkâş-ı zülcelâl
Herşeyi nakışlı ve süslü bir şekilde yaratan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah.
nakkaşe
Nakış yapan kadın. Nakışçı.
nakl / نقل
Taşıma, nakil.
Nakil, anlatma.
(Arapça)
Taşıma.
(Arapça)
Nakletmek:
(Arapça)
Anlatmak.
(Arapça)
Taşımak.
(Arapça)
Nakledilmek:
(Arapça)
Anlatılmak.
(Arapça)
Taşınmak.
(Arapça)
naklen / نقلا
Nakil yoluyla. Anlatmak veya hikâye etmek suretiyle.
Naklederek, nakil yolu ile.
(Arapça)
nakli / naklî
Nakille ilgili.
nakli ilimler / naklî ilimler
Tefsîr, hadîs, fıkıh gibi nakil yoluyla elde edilen ve değişmeyen dînî ilimler.
nakliyat
Nakil işleri, taşıma işleri.
Anlatılanlardan öğrenilenler.
Nakiller.
nakş / نقش
Nakış, bezek.
Nakış, desen.
(Arapça)
Resim.
(Arapça)
Duvar resmi.
(Arapça)
Nakş etmek:
İşlemek.
(Arapça)
nakş-bend
Kumaşların nakışlarını bağlayarak ipek tellerle tezgâhı hazırlayan. Nakış işleyen.
(Farsça)
Ressam.
(Farsça)
nakş-ı acib / nakş-ı acîb
Şaşırtıcı, eşsiz nakış.
nakş-i acip
Hayrette bırakan nakış, işleme.
nakş-ı azam / nakş-ı âzam
Büyük nakış.
nakş-ı ekmel
En mükemmel nakış.
nakş-ı garip
Hayrette bırakan nakış, işleme.
nakş-ı huruf
Harflerdeki nakış, san'at.
nakş-ı i'caz / nakş-ı i'câz
Mu'cizelik nakışı.
nakş-ı kalem-i kudret
Kudret kalemiyle yapılan nakış.
nakş-ı kelami / nakş-ı kelâmî
Sözle ilgili nakış, süs, söz dokusu.
nakş-ı kilki / nakş-ı kilkî
Kalemin ucuyla yapılan nakış.
Kalemle yapılan nakış.
nakş-ı san'at
San'atlı nakış, işleme.
nakş-ı san'at-ı rabbaniye / nakş-ı san'at-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'a ait san'atlı nakış.
nakş-ı simavi / nakş-ı simâvî
Yüzdeki nakış, her insanın yüzüne Allah tarafından konulan nakış.
nakş-ı vahdet
Birliği gösteren nakış, birlik nakşı.
nakş-perdaz
Nakış yapan ressam.
(Farsça)
nakşetmek
Nakışlamak, bezemek.
nekais
(Tekili: Nakise) Nakiseler. Noksanlar.
nekaiz
(Tekili: Nakize) Nakizeler. Birbirine zıd şeyler.
nekayi'
(Tekili: Nakia) Ziyâfetler.
nemeş
Dağınık, parçalanmış şeyleri toplamak.
Nakış hatları.
Yüzde olan siyah ve beyaz noktalar.
nevakıs
(Tekili: Nâkis) Başlarını devamlı olarak önlerine eğen adamlar.
nigar / nigâr
Güzel yüzlü sevgili.
(Farsça)
Nakış. Resim.
(Farsça)
Nakşeden.
(Farsça)
Put, sânem.
(Farsça)
Resmi yapılmış, resmedilmiş.
(Farsça)
nigarin / nigârin
Resim gibi güzel sevgili.
(Farsça)
Resimlerle ve nakışlarla süslü.
(Farsça)
nikaşe
Nakış yapma san'atı. Nakışçılık.
nıkbe
(Çoğulu: Nakıb) Zarar ve ayıp verecek derece eziyet.
noksan
(Nuksan) Eksik, kusurlu, nâkıs.
Eksiklik, azlık. Eksilme, azalma.
Yokluk.
nukud / nukûd / نقود
(Tekili: Nakid) Nakidler, paralar, akçeler, madeni paralar.
Nakitler, paralar.
Paralar, nakidler.
Nakitler.
(Arapça)
nukul
Nakiller, rivâyetler. Başkasından anlatılanlar. Hikâyeler.
nukuş
Resimler, nakışlar.
Nakışlar.
Nakışlar, bezekler.
nukùş
Nakışlar.
nukuş / nukûş / نقوش
Nakışlar, işlemeler.
(Arapça)
nukuş-u aliye / nukuş-u âliye
Yüksek nakışlar.
nukuş-u bedayikarane / nukuş-u bedayikârâne
Eşsiz ve benzersiz şekildeki harika nakışlar.
nukuş-u esma / nukuş-u esmâ
İsimlerin nakışları.
nukuş-u esma-i ilahiye / nukuş-u esmâ-i ilâhiye
Allah'ın güzel isimlerinin nakışları, işlemeleri.
nukuş-u esma-i rabbaniye / nukuş-u esmâ-i rabbâniye
Allah'ın güzel isimlerinin nakışları.
nukuş-u hikmet
Her şeyi bir sebebe, gayeye, faydaya binaen yaratan Allah'ın san'atlı nakışları.
nukuş-u masnuat / nukûş-u masnûât
Sanatlı olarak yaratılan varlıklardaki nakışlar.
nukuş-u misaliye
Misal âlemiyle ilgili nakışlar.
nukuş-u san'at
Sanatlı nakışlar.
nukuş-u tecelliyat / nukuş-u tecelliyât
İlâhî yansımaların ve görünmenin nakışları.
özür
Bir kusurun afvı için gösterilen sebep.
Bahane, sebep.
Mâni, engel. Kusur, nakise, sakatlık.
Fevz. Zafer.
Bir adamın kusur ve kabahatinin çok olması.
Fık: Abdesti bozucu ve devamlı olan şey.
perde-i nukuş
Üzeri nakışlarla dolu perde.
perniyan
Nakışlı atlas. İpekten dokunmuş, bir cins işlemeli kumaş.
(Farsça)
rakib
Binen. Binici.
Herhangi bir nakil vasıtasına binmiş olan.
reyhani / reyhanî
Fesleğen gibi ince nakışlı.
Divanî hat da denilen bir yazı tarzı.
sadic
Nakışı olmayan, nakışsız.
Çıplak.
Temiz, pak.
sahaif-i nukuş-u sübhaniye / sahâif-i nukuş-u sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın nakışlarını gösterdiği sahifeler.
savat
(Aslı: Sevâd'dır) Gümüş üstüne kurşunla yapılan kara kalem nakışlar.
Derede hayvanlara su içirilen yer.
sehl
(Çoğulu: Sühul) Beyaz pamuk bezinden olan elbise.
Nakit, para. nakit akçe.
İpliği bir kat bükmek.
Ezmek.
Dövmek.
şekerpare
Çok tatlı ve şekerli olan bir kayısı cinsi.
(Farsça)
Bir nakış çeşiti.
(Farsça)
Bir cins tatlı.
(Farsça)
serahor
Osmanlı İmparatorluğunun ilk devirlerinde ordunun bir yerden başka bir yere hareketinde yolların yapılması ile beraber ağırlıkların nakil vesairesi veyahut memleket içinde zelzele, deprem gibi bir âfetin vukuuyla harap olan yerlerin hemen tamir edilmesi işlerinde kullanılanlara verilen addır.
silsile-i rivayet
Birinin diğerine nakletmesiyle gelen rivayet, nakil zinciri.
siper-i saika / siper-i sâika
Yıldırımdan korunmak için gemilerle, minarelere ve büyük binalara konan âlet. Paratoner.Gemilerde direklerin şapkalarına konulur ve üzerlerine, bir ucu denize kadar sarkıtılmış bakır tel bağlanır. Direkleriyle teknesi ağaç olmayan gemilerde tel yoktur. Telin gördüğü nakil hizmetini geminin demir kıs
sündüs
Sırmadan kabartma deseni. Eski bir çeşit ipekli kumaş. Parlak renkli, çiçekli, işlemeli, nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaş. Altun veya gümüş tellerle işlemeli ve nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaşlardan biri.
taht-ı revan
Dört kişi veya iki katırla taşınan nakil vasıtası.
tenakuz
Sözün birbirini tutmaması. Konuşmada beyan edilen söz ve fikirlerin birbirine zıt olması.
Man: İki şeyin birbirine nakiz olması. Bir şeyin nakizi, o şeyin ref'inden (kaldırılmasından) ibarettir.
tencid
Evin içini nakışlı bezlerle süslemek.
Kahraman yapmak.
tenkiş
(Çoğulu: Tenkişât) (Nakş. dan) Nakşetme, nakışlama, işleme, resim yapma.
terkib
Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek.
Birbirine karıştırılmış maddeler.
Gr: Terkib-i nâkıs ve terkib-i tam olarak iki kısma ayrılır. Terkib-i nâkıs: Cümle kadar olmayan terkiblerdir. Terkib-i tam ise; bir cümleden ibarettir. Birbirin
terkiş
(Çoğulu: Terkişât) Edb: Kelimeyi güzelleştirme, kelimeyi süsleme.
Nakışlama, süsleme.
teshim
Nakışlı etmek, nakışlamak.
tevatür-ü manevi / tevatür-ü mânevî
Mânevî nakiller ile gelen, mânâsı üzerinde ittifak sağlanan nakil.
tevki'
Alâmet, işaret, belirti, nişan.
Sultan.
Kılıca nakış yapmak.
tıraz
Elbiselere nakışla yapılan süs.
Sırma ve ipekle işleme.
Zinet, süs.
Üslup, tarz, tutulan yol.
Döviz.
ulum-u nakliye
Hadis, tefsir, fıkıh gibi ve mukaddes kitaplardan nakil olunan ve rivâyet üzerine kurulmuş olan ilimler.
uruz
(Tekili: A'raz) Fık: Nakit para, hayvan ve yenecek şeylerden olmayıp, kitap, manifatura eşyası, kumaş gibi mallar.
varik
(Çoğulu: Vürük) Süs için palanın önüne geçirip astıkları saçaklı kıvrımlı esvap.
Nakışlı kumaştan yapılmış saçaklı palan ve eyer örtüsü.
vesait-i nakliyye
Nakil vasıtaları. Taşıtlar. (Vapur, tren, otomobil gibi)
veşy
Elbiseyi güzel nakışlamak, süslemek.
Nesil ve zürriyet.
Çoğalma.
Geceleyin devamlı tefekkür ve mütalâa etmek.
Bir çeşit elbise.
vücud-u nakşiye
Yazı gibi nakış şeklindeki varlık.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
küdüret
ba'dehû
raiyye
Cûnd
sille-i tedip
İstîaze
ba etmek
Anahtar
istima'
gussa
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
naki
dâr-ı mihnet
ba'
Çeviri
DOst
Rahim'i
lüggat
bATI
kon
begi