REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te nahl ifadesini içeren 132 kelime bulundu...

işa-i rabbani / işâ-i rabbânî

  • Hıristiyanların, dinlerinin temel inançlarından biri gibi kabûl ettikleri akşam yemeğinde güyâ Îsâ aleyhisselâmın etini yiyip, kanını içerek onunla birleşeceklerine ve böylece günâhlarının döküleceğine inanmaları.

nehy-i anil münker

  • Günahlardan ve kötülüklerden sakındırmak, alıkoymak.

abd-i gubar

  • Günahkâr kul; toz ve çamura bulanmış gibi günahlarla kirlenmiş kul anlamında bir ifade.

afüvv

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Afvı çok olan, günâhlardan, hatâ ve kusurlardan dolayı cezâlandırmayan, günahları affedip amel defterinden silen.

afv

  • Bağışlama. Allahü teâlânın, ihsânı ile, âsî ve günâhkâr kullarının kusur ve günâhlarını bağışlaması.
  • Bir kimsenin, düşmanından veya suçludan intikâm almaya, karşılığını yapmaya gücü yettiği halde bir şey yapmaması, intikâm almaması.

amel-i salih / amel-i sâlih

  • Allah rızâsına uyan hayırlı amel. Günahlardan uzak olan iş, fiil. Maddi veya mânevi hukuk-u ibâdı ifâ etmek.

amürzgar / amürzgâr

  • Affeden, bağışlayan. Günahları bağışlayan Allah. (Farsça)

asam / âsâm

  • (Tekili: İsm) Günahlar.
  • Günahlar.

asfiya / asfiyâ

  • Günahlardan arınmış büyük zatlar.

asım

  • Kendisini günahlardan men'edip pâk ve ismetli tutan, koruyan, men'eden.

azab / azâb

  • İşlenen günahlar sebebiyle âhirette çekilecek cezâ.
  • Büyük sıkıntı, şiddetli elem.
  • Dünyada işlenen günahlara karşı ahirette çekilecek ceza.

azaim

  • Büyük iş.
  • Büyük belâlar. Büyük günahlar.

azimet / azîmet

  • Takvâ ile günahlardan şiddetle kaçınma.

ba-asam / bâ-âsâm

  • Günahlarla.
  • Günahlarla, hatalarla.

baasam / bââsâm

  • Günahlarla.

berere

  • (Tekili: Bârr ve Berr) Dindar ve temiz kimseler. Takvâ ehli olan, her çeşit günahlardan sakınanlar. Çok hayır sahibi kimseler.

cehennem

  • Kâfirlerin devamlı, günahkâr müslümanların ise, günahları kadar âhirette azab görecekleri yer.

cerime

  • "Cürm"ün çoğulu. Suçlar, günahlar.

cesis

  • Hurma ağacının yeni çıkan budağı. (Fesîl-ün-nahl derler).

ecniha

  • (Tekili: Cenah) Kanatlar. Cenahlar. Taraflar.

efsun

  • Sihir, büyü, üfürük. Sihirbazların tuzağı. Hile ile yapılan kötü işler. (Efsun İslâmiyetçe men'edilmiş ve büyük günâhlardan sayılmıştır.) (Farsça)

ehl-i takva / ehl-i takvâ / اَهْلِ تَقْوَا

  • Günahlardan sakınanlar.

ehlisefahet / ehlisefâhet

  • Günahlara dalanlar.

ekber-ül kebair / ekber-ül kebâir

  • Kebâirin kebâiri. Büyüklerin en büyüğü. Büyük günahların en büyüğü.

ekberü'l-kebair / ekberü'l-kebâir

  • En büyük günahlar.

evvab

  • (Evb. den) Rücu' eden. Geri dönen.
  • Günahlardan tevbe edip hakkı kabul eden.

evvabin / evvabîn

  • Tevbe edip günahlardan dönenler.

evzar

  • (Tekili: Vizr) Ağırlıklar. Yükler.
  • Mc: Günahlar.
  • (Vezer) Kal'alar, kaleler, hisarlar, sığınılacak yerler.
  • Üstünlükler, galebeler.
  • Dağlar.

eznab

  • (Tekili: Zenb) Suçlar, günahlar.
  • Kuyruklar.

fahişe / fâhişe

  • Büyük günahlar işleyen iffetsiz kadın.

fahşa / fahşâ

  • Büyük günahlar. Çirkinlikler. Zina gibi şehevâta tâbi olmakta ifrat ile alâkadar olan günahlardır ki, lisanımızda fuhşiyat tâbir olunur. Ve bunlar, insanların en çirkin hâlleridir.
  • Büyük günahlar.

fısk / فسق

  • Günahlara dalma.

fuhşiyat / fuhşiyât

  • Çirkin işler, günahlar.

fuhşiyyat

  • (Tekili: Fuhş) Çok çirkin işler, günahlar.

fuhuş

  • Zina, haram fiil, günahlı iş.

gaffar / gaffâr

  • (Gufran. dan) Günahları örten, günahları bağışlayıcı. Mağfireti çok.
  • Kullarının günahlarını afveden Cenâb-ı Hak (C.C.)
  • Günahları affeden ve bağışlayan Allah.

gaffar-üz-zünub

  • Günahları örten, affeden Allah (C.C.)

gafir-üz zenb

  • Günahları örtüp afveden, suçları bağışlayan Cenab-ı Hak (C.C.) (Farsça)

gafur / gafûr

  • Çok merhamet eden, günahları bağışlayan Allah.
  • Günahları daima ve pek çok affeden, Allah.

gafurü'r-rahim / gafûrü'r-rahîm

  • Kullarının günahlarını çok bağışlayan ve kullarına özel rahmet, merhamet ve şefkat gösteren Allah.

gufran

  • Cenab-ı Hakk'ın günahları affedip örtmesi, rahmeti.

günah-ı kebair / günâh-ı kebâir

  • Büyük günahlar.

günahkar / günahkâr

  • Günah işleyen, günahlı. (Farsça)

hatır-ı şeytani / hatır-ı şeytanî

  • Tas: Nefsin zevklerine muhabbet yüzünden, ma'siyet ve günahlara düşmek.

havai / havaî

  • (Çoğulu: Havâiyât) Havaya âit ve müteallik. Hava ile alâkalı.
  • Heves ve nefis hesabına olan, boşuna veya çirkin. Günahlı iş. Nefsâni hâl ve hareketler.

hevakar / hevakâr

  • Günahlı işlere hevesli. Hevâ ve hevesine bağlı. (Farsça)

hevesat

  • Arzu ve nefsâni emeller. Boş, bâtıl ve günahlı şeylere dâir olan istekler. Hevesler. (Farsça)

hıtta

  • Günahlardan istiğfar etmek.
  • Başkasının üzerinden suçluluğu kaldırmak.
  • (Çoğulu: Hıtat) Diyar, ülke, memleket.

hurma

  • Nahle ağacının meyvesi.

i'tisam

  • Günahlardan sakınmak.
  • Pâk olmak.
  • Bir şeye yapışarak sıkı tutmak ve korunmak.

içtinab-ı kebair / içtinab-ı kebâir

  • Büyük günahlardan kaçınmak, sakınmak.

iflas

  • Malı tükenmek, parası kalmamak. Borçlarını ödeyemiyecek hâle gelmek. Sermayesini batırmak.
  • Ahirette günahları çok olanın hüsrana düşmesi.

inabe / inâbe

  • Günahları terk ile Hakka dönüş. Hakka tâbi bir mürşide bağlanmak.
  • Günahlardan vazgeçip Hak yola dönmek.
  • Bir mürşidden el alıp yerine geçme.

inziva / inzivâ

  • Bir köşeye çekilmek. Haramlardan ve günâhlardan korunmak, nefsini terbiye etmek ve sâdece Allahü teâlâyı anmak ve âhireti düşünmek için bir yerde yalnız kalma.

ismet

  • Peygamberlerin sıfatlarından biri. Peygamberlerin, peygamber oldukları bildirilmeden önce ve sonra; küçük olsun, büyük olsun bilerek veya bilmeyerek günah işlemekten korunmuş olmaları.
  • Günahlardan sakınma, kötü ve çirkin şeylerden uzak durma.
  • Günahsızlık, mâsumluk. Günahlardan kaçınmak melekesine sâhib olmak. Suçsuzluk.
  • Peygamberlik vasıflarından birisidir. Peygamberler (A.S.), hiç bir zaman gizli, âşikâr herhangi bir ma'siyete yaklaşmazlar; bütün kusur ve hatâlardan ve şâibelerden müberrâdırlar.

istiğfar / istiğfâr

  • (Gufran. dan) Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. " Estağfirullâh" demek.
  • Mağfiret (bağışlanmak) istemek. Allahü teâlâdan kusurlarının ve günâhlarının affedilmesini bağışlanmasını dilemek. Tövbe etmek.

ittika / ittikâ

  • Sakınmak. Çekinmek. Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek. Takvâ ile amel etmek.
  • Allahü teâlâdan korkma, haramlardan, günâhlardan sakınma.

kalb tasfiyesi

  • Kalbi, İslâmiyet'in beğenmediği şeylerden, günâhlardan, kötü düşüncelerden kurtarmak, temizlemek.

kebair / kebâir / كبائر

  • (Tekili: Kebire) Büyük şeyler, büyük günahlar. Kebairin sıralanışı:-Allah'ı inkâr etmek.-Allah'a şirk koşmak.-Kat'iyyen sâbit olan dini bir hükme inanmamak.-Allah'ın rahmetinden ümidini kesmek.-Allah'ın cezasından, mekrinden ve azabından emin olmak.-Günah üzerinde ısrar etmek. Yâni, herhangi bir gün
  • Büyük günahlar.
  • Büyük günahlar.
  • Büyük günâhlar. Müfredi (tekili) kebîredir.
  • Büyük günahlar.
  • Büyük günahlar.

kebair-i azim / kebair-i azîm

  • Büyük günahlar.

kebair-i azime / kebair-i azîme

  • Büyük günahlar.

kebire / kebîre

  • (Müe.) Büyükler. Büyük günahlar.
  • Büyük günahlar.

keffaret / keffâret

  • Örtmek. Allahü teâlânın bâzı hususlarda kullarının kusur ve günahlarını affetmek ve örtmek için vesîle yaptığı şeylerden her biri. Çoğulu keffârâttır. Keffâretler, bir bakımdan ibâdet, bir bakımdan cezâ durumundadır. Keffâret, katl (insan öldürme), zıhar, yemîn, oruç ve hac keffâreti olmak üzere beş

keffaret-üz zünub

  • Günahların keffareti. Mü'min insanların çeşitli hastalık ve musibetlerine denir. Çünkü günahlarından afvına vesile olabilir. (Huk. İslâmiye ve Ist. Fık. K.)

keffaretü'z-zünub / keffaretü'z-zünûb

  • Günahlara keffaret, günahların bağışlanmasına vesile.
  • Günahlara keffaret, günahların bağışlanmasına vesile.

keffáretü'z-zünub / keffáretü'z-zünûb

  • Günahların bağışlanmasına vesile.

keffaretü'z-zünub / keffâretü'z-zünub / keffâretü'z-zünûb

  • Günahların bağışlanmasına vesile.
  • Günahlara kefaret, günahların bağışlanmasına vesile.

keffaretüzzünub / keffâretüzzünub / keffâretüzzünûb

  • Günahlara keffaret, günahların bağışlanmasına vesile.
  • Günahların kefareti.

kemal-i zühd / kemâl-i zühd

  • Allah korkusuyla tam olarak günahlardan kaçınıp kendini ibadete verme.

kessaretü'z-zünub / kessâretü'z-zünub

  • Günahları çoğaltan.

kibt

  • Bal arısı, nahl. (Farsça)

kiramen katibin / kiramen kâtibîn / kirâmen kâtibîn

  • İnsanların iki tarafında bulunup, sevablarını ve günahlarını yazan meleklerin adı.
  • İnsanların iki omuzunda bulunup, onların sevâb ve günâhlarını yazan iki melek. Hafaza melekleridir diyen âlimler de olmuştur.

kiramenkatibin / kirâmenkâtibîn

  • Günahları ve sevapları yazan melekler.

küçük günah

  • Fitne çıkarmak, adam öldürmek, zinâ etmek gibi büyük günahlara göre daha küçük sayılan günahlar, yasaklar, mekrûhlar.

lehiv

  • (Lehv) Günahlı, şehevi, nefsâni meşguliyet. Kadınla yabancı erkeğin oynaması.
  • Eğlence, oyun.
  • Günahlı eğlence.

lehviyat / lehviyât

  • Günahlı eğlenceler.

lemem

  • Günaha yakın olmak.
  • Küçük günahlar.
  • Delilik, cünun.
  • Musibete yakın olmak.

ma'siyyet

  • İtâatsizlik, isyân. Günâh olan işler, Allahü teâlânın beğenmediği şeyler; Allahü teâlânın emrettiği şeyi yapmamak veya yasak ettiğini yapmak, haramlar. Allahü teâlânın yasak ettiği şeyler, günahlar.

maasi / maasî / maâsi / maâsî

  • (Tekili: Ma'siyyet) Günahlar.
  • İsyanlar.
  • Âsilikler, isyanlar, günahlar.
  • Günahlar, isyanlar.
  • İsyanlar, günahlar.

magfiret

  • (Mağfiret) Cenab-ı Hakk'ın kullarının günahlarını örtmesi, affetmesi, rahmeti ile lütfu.

mağfiret

  • Örtme; Allahü teâlânın, kullarının günâhlarını bağışlaması.

magfur

  • (Mağfur) Rahmetlik olmuş. Günahlarının afvı için kendine dua edilmiş olan. Allah'ın, kendisini affı için dua edilen ölmüş kimse.

mağfur

  • Günahları bağışlanmış, ölmüş kimse, rahmetli olmuş.

mah-ı gufran / mâh-ı gufrân

  • Günahların bağışlandığı ay.

me'sum

  • Günahlı, suçlu, maznun.

measi / meâsi / meâsî / معاصى

  • İsyanlar, günahlar.
  • Günahlar, isyanlar.
  • İsyanlar. (Arapça)
  • Günahlar. (Arapça)

measim

  • Günahlar.
  • Günah işlenecek yerler.

meges-i engübin

  • Bal sineği. Arı. Nahl.

meyasir

  • (Tekili: Meysere) Ordunun sol kanatları. Sol cenahlar.
  • Zenginlikler, servetler.

mücennah

  • (Cenah. dan) Cenahlı, kanatlı.

müflis

  • İflâs eden.
  • Dünyâda iken insanların haklarını yemiş, onları dövmüş, sıkıntı ve eziyet vermiş; bu sebeblerle âhirette hesâblar görülürken, hakkı olanlara bütün günahları verilip, hiç sevâbı kalmayan ve hak sâhiplerinin günâhlarını yüklenerek, Cehennemlik olan kimse.

münib

  • Hakk'a yönelen, günahları terk ile hakka dönen. Pişman olup dönen.
  • Kâinattan yüzünü çevirip Bâki-yi Hakiki'ye yönelen.
  • Güzel yağan faydalı yağmur.
  • Bereketli ve verimli bahar.

münkerat

  • Haramlar, günahlar.

muse

  • Arı, nahl. (Farsça)

müstagfir

  • (Gufran. dan) İstiğfar eden. Günahlarının örtülmesini, bağışlanmasını Allah'tan (C.C.) isteyen.

müstağfir / müstağfîr

  • Günahları için af dileyen.
  • İstiğfâr eden, Allahü teâlâdan günâhlarının bağışlanmasını isteyen.

nükhet

  • Râyiha. Ağız kokusu.
  • Günahlı sözler. Hoş olmayan günah olan söz, kelime.

perhizkar / perhizkâr

  • Perhiz eden, nefsini tutan. Zararlı şeylerden, günahlardan sakınan.

pür-zünub / pür-zünûb

  • Günahlarla dolu.

ramazan

  • Mübarek ayların en mühimmi ve mübarek üç ayların sonuncusu. Kur'an-ı Kerim'in nâzil olmağa başladığı oruç ayı. Arabî ve Kamerî olan takvime göre 9. ay. Oruç tutanın günahlarını yaktığı, mahveylediği için bu isim verildiği rivayet edilir.
  • Hicrî ayların dokuzuncusu, üç ayların sonuncusu ve farz olan orucun tutulduğu ay. Ramazan yanmak demektir, çünkü bu ayda oruç tutan ve tövbe edenlerin günahları yanar, yok olur.

sabur / sabûr

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her şeyi vakti gelince ve belli miktarı ile yaratan, bu hususta acele etmeyen, kendisine şirk (ortak) koşan ve başka günâhları işleyerek isyân edenleri cezâlandırmaya kâdir (gücü yetici) iken, cezâ vermekte acele etmeyen.

sagair / sagâir

  • (Tekili: Sagire) Küçük günahlar.
  • Küçük günahlar.
  • Küçük günâhlar. Küçük sayılan günahlar.

salavatullah

  • Allah'ın rahmet ve inayeti, kusur ve günahları aff u mağfiret etmesi.

satir

  • Setreden, örten, kapatan.
  • Günahları, kusurları örten.

secde ayetleri / secde âyetleri

  • Okunduklarında veya işitildiğinde secde yapılan, Kur'ân-ı kerîmdeki on dört secde âyet-i kerîmesi. Bunlar: A'râf: 206, Ra'd: 15, Nahl: 50, İsrâ: 109, Meryem: 58, Hac: 18, Furkân: 60, Neml: 25, Secde: 15, Sa'd: 24, Fussilet: 37, Necm: 62, İnşikâk: 21, Alak: 19. âyet-i kerîmeleridir.

şefa'at / şefâ'at

  • Kıyâmet günü, Allahü teâlânın izni ile, başta Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem olmak üzere, diğer peygamberler, âlimler, şehîdler, sâlihler (iyi kimseler) ve küçük yaşta ölen müslüman çocuklar ve Allahü teâlânın izin verdiklerinin; gün ahkâr olan mü'minlerin günahlarının affedilip Ceh

şefaat / şefâat

  • Günahların bağışlanması için, peygamberlerin ve Allah katında makbul kişilerin, Allah'ın izniyle aracılık yapması.

şefaat-i kübra

  • Büyük şefaat; günahlarımızın bağışlanması için Peygamber Efendimizin aracılık etmesi.

sefahet / sefâhet

  • Kıt akıllılık, düşüncesizlik, günahlara düşkünlük.

şenayi'

  • (Tekili: Şenia) Çok günahlı hareketler. Kötü işler.

şeni'

  • (Şeni'a) Kötü, çok fena, çirkin, günahlı iş.

setr-i uyub / setr-i uyûb

  • Ayıpları, günahları örmek.

settar / settâr / ستار

  • Günahları örten, Allah.
  • Örten. (Arapça)
  • Günahları örten Tanrı. (Arapça)

settar-ül uyub

  • Ayıpları, kusurları örten. Kusurları göstermeyen, günahları bağışlayan Allah (C.C.)

settarü'l-uyub / settârü'l-uyûb

  • Ayıpları, günahları örten, bağışlayan Allah.

seyyiat / seyyiât / سيآت / سيئات / سَيِّاٰتْ

  • (Tekili: Seyyie) Kötülük, günahlar, suçlar. Kötülüğe karşı çekilen sıkıntılar.
  • Günahlar, kötülükler.
  • Günahlar.
  • Günahlar. (Arapça)
  • Kötülükler. (Arapça)
  • Olumsuzluklar. (Arapça)
  • Günahlar, kötülükler.

seyyiat-ı sabıka

  • Geçmiş dönemlerde işlenen kötülük ve günahlar.

şiddet-i takva / şiddet-i takvâ / شِدَّتِ تَقْوَا

  • Şiddetle günahlardan sakınma.

şifa ayet-i kerimeleri / şifâ âyet-i kerîmeleri

  • Kur'ân-ı kerîmdeki altı şifâ âyeti. Tevbe sûresi on dördüncü âyetinin sonu, Yûnus sûresi elli yedinci âyetinin ortası, Nahl sûresi altmış dokuzuncu âyetinin orta kısmı, İsrâ sûresi seksen ikinci âyetinin baş tarafı, Şuarâ sûresinin sekseninci âyeti, Fussilet sûresi kırk dördüncü âyetinin ortası.

sure-i nahl / sûre-i nahl

  • Nahl Sûresi, Kur'ân-ı Kerimin 16. sûresi.

taib / tâib

  • Tövbe eden. Günahlarına pişman olan.
  • Günahlarına tevbe etmiş.
  • Tövbe eden, günahlarına pişmân olan.

taksirat / taksîrât

  • Kusurlar, günahlar.
  • (Tekili: Taksir) Kusurlar, suçlar, günahlar, kabahatlar.
  • Kusurlar, günahlar.
  • Günâhlar, kabahatlar, kusûrlar.

takva / takvâ / تَقْوٰي

  • Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
  • Allahü teâlâdan korkarak, haramlardan (yasaklardan, günâhlardan) sakınmak. Harama düşmemek için, şüphelilerden (haram veya helâl olduğu belli olmayan şeylerden) sakınmaya ise verâ denir. Bu bakımdan, haramlardan daha çok sakınma derecesi olan verâ da takvânın mânâsı altına girer.
  • Günahlardan sakınma.
  • Günahlardan sakınma.

takvadarane / takvâdârâne

  • Günahlardan sakınırcasına.

tamam-ı ismet

  • Hata ve günahlardan tamamıyla uzak.

tekfir-i zünub

  • Günahları örtme, affetme.

terk-i kebair / terk-i kebâir

  • Büyük günahları terketmek.

tevbe-i istigfar / tevbe-i istigfâr

  • Kendini kusurlu görerek, günâhlara tövbe etmek, Allahü teâlâdan af dilemek.

tilavet secdesi / tilâvet secdesi

  • Kur'ân-ı kerîmdeki on dört secde âyetinden herhangi birini okuyan veya işiten bir mükellefin yâni akıllı ve ergenlik çağına erişmiş bir müslümanın yapması vâcib (lâzım gelen) secde. Secde âyetleri, Kur'ân-ı kerîmin; A'râf, Ra'd, Nahl, İsrâ, Meryem, Hac, Furkân, Neml, Secde, Sâd, Necm, İnşikâk ve Ala

tufan-ı maasi / tufan-ı maâsi

  • İsyanlar, günahlar tufanı.

vera'

  • Takvânın ileri derecesi. Bilmediği ve şüphe ettiğini öğrenip iyiye ve doğruya göre hareket edip bütün günahlardan çekinme hâleti.

yağfirullah

  • Allah mağfiret eyler, eylesin, günahlarını örtsün (meâlinde söylenir).

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın