REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te nafi ifadesini içeren 84 kelime bulundu...

abid / âbid

  • İbâdet eden. Farzları ve vâcibleri yerine getirdikten sonra çeşitli nâfile ve yapılması sevab olan işlere de devam eden. Çokluk şekli, ubbâd'dır.

celvet

  • Yerini, yurdunu terketme.
  • Tas: Abdin fenâfillah olup halvetten ayrılması.

cereyan-ı münafıkane

  • Münafıklık cereyanı, akımı.

çıfıtlık

  • Yahudilik, Yahudi cinsiyet ve mezhebi.
  • Münâfıklık.

dar-ün nedve / dâr-ün nedve

  • Müslümanlıktan evvel, Kureyş kabilesinin münakaşalar için toplandığı bir yerin adı olup, Kusey ibn-i Kilâb tarafından kurulmuştur. (Sonradan Hz. Muhammed'e (A.S.M.) karşı bulunanların toplanmalarından dolayı fesat ve münafıkların toplandıkları yer mânâsına kullanılmaya başlanmıştır.)

dehn

  • Değnekle vurmak.
  • Yağmurun, yeri ıslatması.
  • Bir şeyi yağlamak.
  • Bir kimseye münâfıkane muâmele etmek.

duzah-mekan / duzah-mekân

  • Makamı Cehennem olan kâfir, münâfık. (Farsça)

ebluk

  • Münafık, iki yüzlü adam. (Farsça)
  • Şarlatan. (Farsça)

edbar-ün nücum

  • Fecirden evvel kılınan iki rek'at nafile namaz.

edbar-üs sücud

  • Akşam namazından sonra kılınan iki rek'at nafile namaz.

ehl-i nifak / ehl-i nifâk / اَهْلِ نِفَاقْ

  • Münafıklar, iki yüzlüler.
  • Münâfıklar, iki yüzlü olanlar.

en-nafi' ve'd-dar / en-nâfi' ve'd-dâr

  • (Bak. NÂFİ' VE DÂRR)

enfa'

  • Daha nâfi. Daha menfaatli. Pek faydalı.

eyyühe'l-münafık

  • 'Ey münafık' mânâsında bir seslenme ifadesi.

eyyühelmünafık / eyyühelmünâfık

  • Ey münafık, ey mümin görünen kâfir!

fasid-faside / fâsid-fâside

  • Kötü, fena, yanlış, bozuk.
  • Münafık, fesad çıkaran.

fazilet / fazîlet

  • Üstünlük. İyi ahlâklılık.
  • Farz ve vâciblerin hâricindeki nâfile ibâdetler yâni müstehâb ve sünnetler.

fedail / fedâil

  • Farz ve vâcib olmayan nâfile ibâdetler.

gammaz

  • Birisine iftira ederek zarar veren. Münafık, fitneci.
  • Adamın ayıplarını arayıp gizli şikâyet eden.
  • Tersane kethüdalarına mahsus altı çifte kayık.

hacc-ı ifrad

  • Umreye niyet etmeksizin yalnız başına yapılan farz, vâcib veya nâfile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilmiş olur. Bunu yapana "müfrid" denir.

hadis-i müftera / hadîs-i müfterâ

  • Müseylemet-ül-Kezzâb'ın ve ondan sonra gelen münâfıkların (kalbiyle inanmayıp, sözleriyle inandık diyenlerin), zındıkların (kâfirlerin), müslüman görünen dinsizlerin uydurma sözleri.

ham

  • Olmamış, pişmemiş, çiğ. (Farsça)
  • Nâfile, beyhude, boşuboşuna. (Farsça)
  • İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış. (Farsça)
  • Acemi kimse, tecrübesiz. Terbiye görmemiş kişi. (Farsça)

hanfes

  • (Çoğulu: Hanâfis) Yellengen böceği.
  • Pislik yuvarlayan böcek.

haviye / hâviye

  • Cehennem'in yedinci tabakası. Burada inanmadıkları hâlde inanmış görünen münâfıklar ile müslüman iken İslâm dînini terk eden mürtedler azâb görecektir.

heba

  • İnce toz.
  • Boş. Beyhude. Nâfile. Faydasız. İsraf. Ziyan.
  • Aklı az olan.
  • Toz, zerre.
  • Boş, nafile.

hendese-i mülkiye mektebi

  • Osmanlı İmparatorluğu devrinde mühendis yetiştirmek gayesiyle açılan mekteb. XIX. yy. sonlarına kadar memlekette belediye ve mimarî işlerde vazife alacak mühendis bulunmuyordu. Nafia Nezareti bu ihtiyacı nazar-ı itibara alarak bir mühendis mektebi kurulmasının lüzumlu olduğunu ileri sürünce, padişah

hüzeyfe

  • Ensar-ı Kiramdandır. Hüzeyfe-i Yemanî de denir. Hz. Muhammmed (A.S.M.) ona münafıkları bildirdiğinden dolayı, Hz. Ömer (R.A.) onunla istişare eder ve Onun, namazını kılmadığı kimselerin namazında bulunmazdı. Çok takvalı ve istiğna sâhibi bir zat idi. İran'ın fethinde bulundu. (Hi: 35) de Dâr-ı Beka'

icare-i mevkufe

  • Başkasının hakkı taalluk edip icazeti lahık olmadıkça nâfiz olmayan icaredir.

iman-ı merdud / îmân-ı merdûd

  • Münafık olan kimselerin imanı.
  • Münâfıkların (dilleri ile inandıklarını söyleyip kalben inanmayanların) yalnız dil ile söyledikleri îmân.

intifal

  • Nafile namaz kılma.

kıraet-i aşere / kırâet-i aşere

  • Kur'ân'ın on kırâet üzere okunması. Kırâet imamları şunlardır: Nafi, İbn Kesir, Ebu Amr, İbn Amir, Asım, Hamza, Kisaî, Ebu Cafer, Yakub ve Halef.

kunfuz

  • (Çoğulu: Kanâfiz) Kirpi.
  • Fare.
  • Devenin, kulakları ardında terleyen ve teri akan yerleri.
  • Otları dolaşık yer.

mahv ve sekir

  • Fenafillâh makamında kendi varlığını hiç görmek ve bu mânevi hâlin zevk ve te'sirinden ruhi bir coşkunlukla kendinden geçme hâli.

mefasid

  • (Tekili: Mefsedet) Fesadlıklar. Bozgunculuklar. Münafıklıklar.

mefsedet

  • Bozukluk, fenâlık, fesatçılık. Münâfıklık.

melami / melâmî

  • Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için çalışan, bu yolda farzları yapıp, haramlardan sakınan, şöhretten kaçındıkları için nâfile ve sünnetleri gizli yapan kimse. Nefislerini kınadıkları için melâmî adı ile anılmışlardır.

mescid-i dırar / mescid-i dırâr

  • Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz zamânında münâfıkların (inanmadıkları hâlde, müslüman görünenlerin) fitne, fesâd yuvası ve silah deposu olarak Kubâ'da yaptırdıkları mescid.

minfah

  • (Çoğulu: Menâfih) Körük.

müdahene

  • Dalkavukluk. Menfaat beklediği bir kimseyi yüzüne karşı medhetmek. Koltuklamak. Bir kimsenin yüzüne karşı iyi görünmek. Münâfıklık.

müftera hadis / müfterâ hadîs

  • Peygamberlik iddiâsında bulunan Müseylemet-ül-Kezzâb'ın ve ondan sonra gelen münâfıkların (kalbi ile inanmayıp, sözleriyle inandık diyenlerin), zındıkların (kâfirlerin), müslüman görünen dinsizlerin uydurma sözleri.

münafaka

  • (Nifak. dan) İkiyüzlülük, münafıklık.

münafat

  • Birbirinin aksine olan. Birbirine aykırı olmak. Aykırılık, mugayeret, münafi, muhalefet.

münafıkane / münâfıkane

  • Münafıklıkla. (Farsça)
  • Münâfıkça, iki yüzlü bir tavırla.
  • Münafıkça.

münafıkin / münafıkîn

  • (Tekili: Münafık) Münafıklar. Fitnekârlar. İkiyüzlüler. Araya nifak sokanlar.

münafıkun

  • (Bak: Münafıkîn)

müntefil

  • Nâfile namaz kılan.

münzir

  • (Nezir. den) Olacak bir şeyi haber vererek korkutan, akibetin kötülüğünü bildiren.
  • Kâfir ve münafıkların Cehennem'e gideceğini haber veren.

mürai / müraî

  • İki yüzlü kimse, dalkavuk, riyakâr, münafık.

müraiyane / müraiyâne

  • İki yüzlülüğe yakışır surette, münafıkçasına. (Farsça)

murakabe

  • Kontrol etmek. İnceleyip vaziyeti anlamak. Teftiş etmek.
  • Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek.
  • Hıfz etmek.
  • Beklemek. İntizar.
  • Dalarak kendinden geçmek.
  • Tas: Kendisini tamamen nâfile ibâdet ve itaate vermek için mâbede kapanmak.

müstehab

  • Sevilmiş şey. Yapılması sevaplı olan.
  • Fık: Peygamber efendimizin (A.S.M.) bazen yapıp bazen terkeylediği şeydir. Farz ve vacibin dışındaki sevaplı iş, sevap olduğu bilinen iş. Nafile, mendub, fazilet, tatavvu, edeb namları da verilir.

mutatavvı'

  • (Tav'. dan) Nafile namaz kılan.

müteneffil

  • Nâfile namaz kılan.

mütesevvib

  • Farz namazdan sonra nâfile namaz kılan.
  • Sevab kazanan.

nafıa / nâfıa / نافعه

  • Bayındırlık işleri. (Arapça)
  • Nâfıa müdüriyeti: Bayındırlık müdürlüğü. (Arapça)
  • Nâfıa nâzırı: Bayındırlık bakanı. (Arapça)
  • Nâfıa nezareti: Bayındırlık bakanlığı. (Arapça)
  • Nâfıa vekâleti: (Arapça)

nafıka

  • (Çoğulu: Nevâfık- Nüfeka) Arab tavşanının (diğer adı; tarla fâresi dedikleri hayvanın) iki yuvasından gizli olanın adıdır. Bu hayvan, bunun tavanını yeryüzüne çok yakın yapar. Belirli olan kasia dedikleri yuvasında tehlike hissederse hemen nâfıkanın tavanını delerek kaçar. Münafıklar buna benzediği

nafile / nâfile / نافله

  • Boşuna. (Arapça)
  • Nafile namazı, farz dışında kılınan namaz. (Arapça)

nafiziyet

  • Sözü geçerlik, nâfizlik.

nefl

  • Sevab için yapılan ibâdet. Emredilmemiş, farz veya vâcib olmadan yapılan ibadet. Nâfile.
  • Birisine ganimet malı veya atiyye, ihsan vermek.
  • Yemin etmek.

nemimekar / nemimekâr

  • Koğucu, fitneci, dedikoducu, münafık. (Farsça)

nemmal

  • Koğucu, dedikoducu, münafık.

nevafil / nevâfil

  • (Tekili: Nâfile) Farz ve vâcib olandan başka ibadetler. Nâfile (yani sevab için kılınan) namaz veya tutulan oruçlar.
  • İsteğe bağlı ibadetler, nafileler.
  • Nafile ibâdetler.

nevafil-i hususiye / nevâfil-i hususiye

  • Hususi nafile ibadetler.

nifak / nifâk / نِفَاقْ

  • Münafıklık, ikiyüzlülük.
  • Münâfıklık; kalbiyle, îmân etmediği hâlde inanmış görünmek; için dışa uymaması, kâfir.
  • Dışı içine uymayan, iki yüzlü.
  • Münâfıklık.

regaib nemazı / regâib nemazı

  • Receb ayının ilk Cumâ gecesi olan Regâib gecesinde kılınan nâfile namaz.

sedd-i zerai'

  • Şer'an memnu olan bir şeye vesile teşkil eden mübah fiillerin de men edilmesi. "Def-i mefasid, celb-i menafiden evlâdır." Buna binaen insan, şer'an memnu olan herhangi bir şeye sâik olacak şeylerden sakınması icab eder, o şeyler hadd-i zâtında mennu olmasa da. Bu husus Mâlikî Mezhebinde delil kabul

semi' / semî'

  • İşitilecek şeyleri ne kadar gizli olsa da işiten, hamd ve senâda bulunanların, hamdini işitip mükâfat veren, kullarının duâlarını işiten ve icâbet eden, münâfık ve yalancıların kalbden söyledikleri sözleri işiten mânâsında Allahü teâlânın Esma-i hüsn âsından (güzel isimlerinden).

sübha

  • Çekilen tesbih, tesbih tânesi.
  • Duâ ve nâfile namaz.

süfyan / süfyân

  • Âhir zamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına vesile olacağı sahih hadislerle bildirilen dehşetli dinsiz ve münâfık bir şahıs.
  • Âhirzamanda gelen ve kendisi gibi münafıklara "ulu önder"lik ederek dini yıkmaya çalışan dehşetli bir dinsiz, islâm deccalı.
  • Âhirzamanda geleceği ve İslâm dinini yıkmak için çalışacağı sahih hadislerde haber verilen dinsiz ve münâfık bir şahıs.

tanfese

  • (Çoğulu: Tanâfis) Uzun saçaklı halı.
  • Hurma yaprağından yapılan ve eni bir zira' miktarı olan hasır.

tatavvu'

  • Müstehab ve mendub olan namazlar.
  • İbadeti sırf kendi isteğiyle yapmak.
  • Nafile namaz kılmak.
  • Üzerine lâzım olmayan işler yapmak.

teheccüd

  • Gece uyanıp namaz kılmak. Gece namazı. (Bu namaz, nâfile namazların en çok sevablısıdır.)

tehiyyet-ül-mescid

  • Mescide girince, oturmadan önce, mescidin sâhibine yâni Allahü teâlâya ta'zîm ve hürmet için kılınan iki rek'at nâfile namaz.

temazuk

  • Münafıklık etmek.

teneffül

  • Nâfile namaz kılma veya oruç tutma.

teravih namazı / terâvih namazı

  • Ramazân ayında yatsı namazından sonra kılınan yirmi rek'atlik nâfile namaz.

tesevvüb

  • (Sevâb. dan) Sevap kazanma, sevaplanma.
  • Farz olan namazdan sonra nâfile namaz kılma.

tetavvu'

  • Farz ve vâcib olmayıp, sırf Allah rızâsı için yapılan nâfile ibâdet.

tetavvuan

  • Nafile olarak, nafile tarzında.

tetliye

  • Nezretme. Adağı yerine getirme.
  • Farzdan sonra nafile namaz kılma.

vird

  • Nâfile olarak devamlı yapılan ibâdet, tesbih ve duâlar. Çoğulu evrâddır.

zenadık

  • (Tekili: Zındık) Zındıklar. Allah'a ve âhirete inanmayan dinsizler. İçten inanmayıp zâhiren mümin görünen münafıklar.

zevaid sünnet / zevâid sünnet

  • Farzla birlikte kılınması bildirilmeyen nâfile namazlar.
  • Peygamber efendimizin ibâdet olarak değil de, âdet olarak, devâmlı yaptığı şeyler.

zındık

  • Hiçbir dinde olmadığı ve Allahü teâlâya inanmadığı hâlde, müslüman görünüp müslümanlığı değiştirmeye, îmânı bozmaya, dinsizliği müslümanlık olarak yaymaya çalışan ve İslâmiyet'i içerden yıkmaya uğraşan sinsi İslâm düşmanı, azılı kâfir, münâfık. Kâdıy ânîler ve Behâîler böyledir.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın