REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te muteha ifadesini içeren 63 kelime bulundu...

alim / âlim

  • Bilen, ilim sâhibi.
  • Her şeyi bilen mânâsına Allahü teâlânın sıfatlarından biri.
  • Zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve yüzbinlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilmi ve bunların kolları olan seksen ilminde mütehassıs (uzman),

allame / allâme

  • İslâmiyetin yirmi ana ilmi ve bunların kolları olan seksen ilminde mütehassıs ve evliyâlık derecelerinde yükselmiş, ayrıca lâzım olduğu kadar zamanın fen ve edebiyat ilimlerinde de yetişmiş zât. Âlim kelimesinin mübâlağalı ismi fâilidir.

arif / ârif

  • (İrfan. dan) Bilen, bilgide ileri olan. Aşinâ, vâkıf. Hakkı, hakkı ile bilen.
  • Sabırlı ve mütehammil.
  • Çok düşünmeğe ihtiyaç kalmaksızın, tekellüfsüz gördüğünü bilen ve anlayan.
  • Zevkî ve vicdanî irfan sâhibi olan.
  • Bilen, tanıyan, ilim ve irfân sâhibi.
  • Allahü teâlânın rızâsını kazanmış, O'ndan başkasının sevgisini kalbinden çıkarmış, tasavvufta yetişip, kemâle ermiş velî zât. Ârif-i billah da denir.
  • Mütehassıs olduğu ilmi, zorlanmadan tatbik eden, kullanabilen kimse.

arif-i münevver / ârif-i münevver

  • Nurlanmış ve mesleğinin mütehassısı olmuş ve aklı ile beraber kalbi de nurlanmış âlim. Arif-i Billâh.

bar-keş

  • Hamal, yük taşıyan. (Farsça)
  • Mütehammil, tahammül eden, sabırlı. (Farsça)

bühtan

  • İftira. Birisine yalandan bir şey isnad etme. Birisini suçlu gösterme.
  • Dalgınlık.
  • Medhûş ve mütehayyir olma.

bülega

  • (Tekili: Belig) Beliğ olanlar, Belâgat sâhipleri. Belâgat ilmi mütehassısları. Edebiyatçılar.

bülega'-i beşer

  • Belegat ilmi mütehassısları.

bürdbar

  • Ağırbaşlı. Sabırlı, mütehammil, uysal, tahammüllü kimse. (Farsça)

cürcani / cürcanî

  • (Abdülkahir) Hicri beşinci asrın ikinci yarısında yaşamış büyük âlimlerden ve Arapçanın dâhi mütehassıslarındandır. Dindarlığı ve takvası da çok ileri olduğu nakledilir... Asıl adı: Abdülkahir-el Cürcanî olan bu Zâtın ilk tahsilini memleketi Cürcan'da yaptığı biliniyor. Adı ve künyesi şu şekilde olu

ehl-i hibre

  • Ehl-i vukuf. Bilirkişi. Meselenin künhüne vâkıf mütehassıs zât. (Farsça)

ehl-i ihtisas / ehl-i ihtisâs / اَهْلِ اِخْتِصَاصْ

  • Mütehassıslar, uzmanlar.

fakahet

  • Şeriat bilgisinde âlimlik. Fıkıh bilgisinde mütehassıslık. Anlayışlı olmak.

fakih / fakîh

  • Fıkıh âlimi. Dînin amelî (yapılacak işlerle ilgili) hükümlerinde mütehassıs âlim. Çoğulu fukahâdır.
  • Müctehid. Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilmemiş olan hükümleri, açık ve geniş olarak bildirilenlere benzeterek meydana çıkarabilen derin âlim. İctihâd derecesine

fen yobazı

  • Fen bilgisinde mütehassıs (uzman) olmadığı hâlde, kendisini fen adamı ve müslüman olarak gösterip müslümanların dînini, îmânını bozmağa, İslâmiyet'i içerden yıkmağa çalışan kimse.

hadis alimi / hadîs âlimi

  • Hadîs-i şerîf sahasında mütehassıs kimse.

haim

  • (Hâyim) Hayrette kalan. Mütehayyir. Sersem.

hair

  • Hayrette kalmış, mütehayyir. Şaşırmış, taaccüb etmiş.

hakim / hakîm

  • Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. Hikmet mütehasssı. İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan.
  • Tabib, doktor.

hasr-ı fikir

  • Bir şeye bütün fikrini vermek ve başka şeyle meşgul olmamak tarzı ve düsturu ile o şeyde veya meslekte mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak. Bütün fikri çalışmayı bir şey üzerinde toplamak.

hasr-ı nazar

  • Sadece bir şeye bakıp dikkat etmek.
  • Yalnız bir mevzu veya meslek üzerinde çalışıp onda mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak.

hayır

  • Hayrette kalan, mütehayyir. Şaşıran.
  • Birikmiş su.

hayir

  • Mütehayyir kimse.
  • Toplanmış su.

hazakat

  • İhtisas. Meharet peyda etmek. Üstad olmak. Bir san'atta, hususan tıbda gereği gibi öğrenip mâhir ve mütehassısı olmak.

hazık / hâzık

  • Mehâretli, işinin ehli, mütehassıs.

hazık-ı mütedeyyin / hâzık-ı mütedeyyin

  • Dindar ve iyi mütehassıs. (Dindar ve iyi mütehassıs doktor için söylenir).

hukukçu

  • Hukuk mütehassısı. Hukuku meslek edinen kimse. Avukat, müdde-i umumi "savcı" ve hâkim.

huzzak / huzzâk

  • (Tekili: Hâzık) İşinin ehli olanlar, ustalar, mütehassıslar. Hazâkatli kimseler.

ibn-i hümam

  • (Hi: 788-861) Hanefî fukahasından meşhur bir zattır. Şer'î ilimlerde, edebiyatta mütehassıs idi.

ihtisasiyyun

  • İhtisas sâhibi kimseler, mütehassıslar.

keşende

  • "Çeken, çekici" mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapmakta kullanılır. Meselâ: (Mihnet-keşende: Mihnet çeken.) (Farsça)
  • Dayanan, tahammül eden, mütehammil. (Farsça)

kuvve-i mutasarrıfa

  • Mütehayyile vasıtasıyla zihinde hazırlanan şeyleri tertib kuvveti.

mebhut

  • Hayretle, şaşkın, mütehayyir. Sersem.

merec

  • Kararsız ve mütehayyir olma.
  • Mecburi olma.

muhaddis

  • Hadis ilminin bir çok usul ve füruunu bilen zât. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) hâl ve sözlerini bize nakleden ve hadis ilminin mütehassısı.

mütedeldil

  • Hareket eden, müteharrik.

mütehabbe

  • (Bak: MÜTEHABB)

mütehacimin / mütehacimîn

  • (Tekili: Mütehacim) Birbirine hücum edenler, saldıranlar.

mütehaddir

  • (Mütehaddire) Örtünen, bürünen, tahaddür eden.
  • Mc: Namuslu.

mütehaddise

  • (Bak: MÜTEHADDİS)

mütehaffız

  • (Çoğulu: Mütehaffızîn) (Hıfz. dan) Korunup sakınan, tahaffuz eden.

mütehaffızin / mütehaffızîn

  • (Tekili: Mütehaffız) Korunup sakınanlar, tahaffuz edenler.

mütehakkimane / mütehakkimâne

  • Mütehakkim bir surette. Tahakkümle, zorbalıkla. (Farsça)

mütehakkimin / mütehakkimîn

  • (Tekili: Mütehakkim) Zorbalar. Tahakküm edenler. Mütehakkimler.

mütehallif

  • (Mütehallife) Uymayan, uygun ve münasib gelmeyen.
  • Değişebilir, değişken.

mütehammilin / mütehammilîn

  • (Tekili: Mütehammil) Tahammül edenler. Katlanıp sabrederek kabul edenler. Dayanabilenler. Kaldırabilenler.

müteharibe

  • (Bak: MÜTEHARİB)

müteharimin / müteharimîn

  • (Tekili: Müteharim) Teharüm edenler, kendilerini ihtiyar gibi gösteren kimseler.

müteharrim

  • (Çoğulu: Müteharimîn) İhtiyar gibi görünen. Kendini ihtiyar gösteren, yaşlı gösteren.

mütehasım

  • (Çoğulu: Mütehasımîn) (Husumet. den) Karşılıklı düşmanlık eden ve birbirine hasım olan.
  • Karşılıklı olarak dâvâ edenlerden herbiri.

mütehasımin / mütehasımîn

  • (Tekili: Mütehasım) Çekişenler, birbirlerine düşmanlık ve husumet edenler. Hasım olanlar. Karşılıklı dâva edenler.

mütehaşşid

  • (Çoğulu: Mütehaşşidîn) Yardım için koşuşup toplanan, biriken, yığılan.

mütehaşşide

  • (Bak: MÜTEHAŞŞİD)

mütehaşşidin / mütehaşşidîn

  • (Tekili: Mütehaşşid) Birikenler, toplananlar.

mütehassına

  • (Bak: MÜTEHASSIN)

mütehayyelat / mütehayyelât

  • (Tekili: Mütehayyel) Hayal edilen şeyler.

mütehayyirin

  • (Tekili: Mütehayyir) Şaşırmış olanlar. Şaşmış kimseler. Hayrette kalanlar.

proje

  • Tasarlanan ilk şekil. Tasarı. Mütehayyel. (Fransızca)

şekiba

  • Sabırlı, tahammüllü, mütehammil. (Farsça)

sergeşte

  • Sersem. Başı dönmüş. Avâre ve mütehayyir olan. Hayrette kalmış. (Farsça)

sübut

  • Sâbit, berkarar ve pâyidar olup durmak. Oynak ve müteharrik olmamak. Kat'i olarak meydana çıkmak. Sâbit oluş.

tabib-i müslim-i hazık / tabîb-i müslim-i hâzık

  • Mütehassıs (uzman) ve açıkça günâh işlemeyen müslüman doktor.

ulema / ulemâ

  • Âlimler, ilim sâhibleri; zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve binlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilim ve kolları olan seksen ilimde mütehassıs (uzman), tasavvufun (evliyâlığın) en yüksek derecesine ulaşmış, yetişmiş ve yetiştirebilen, i

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın