Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
muhabbet
ifadesini içeren
101
kelime bulundu...
alak
Kan. Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan.
Yapışkan veya ilişken nesne.
Hayvanat.
Bir işe mülâzemet eylemek.
Husumet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime. Aşk ve muhabbet eylemek. Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak.
Bir şeye ilişip tutulmak.
Yapışkan, ba
alüfte
Muhabbet ve sevgiden deli gibi.
(Farsça)
Alışık, nâmus perdesi yırtık, iffetsiz kadın. Fâhişe.
(Farsça)
aşk
(Işk) Çok ziyâde sevgi. Şiddetli muhabbet. Sevdâ. Candan sevme.
İttibâ'. Alâka.
aşk-ı lahuti / aşk-ı lâhûtî
Cenab-ı Hakk'a olan sevgi ve muhabbet. Aşk-ı İlâhî, aşk-ı hakikî, aşk-ı mânevî gibi tâbirler Cenab-ı Vacib-ül Vücud'a dâir şiddetli muhabbet ve sevgiyi ifâde eder.
aşk-ı mecazi / aşk-ı mecazî
Fâni şeylere olan aşk. Nefis ve şehvet arzusuna dayanan aşk.
Tas: Kâmil bir zâtın Cenab-ı Hakk'a dâir şiddetli muhabbetinden evvel fani, dünyevî şeylere dair olan aşkı.
ayide
Fayda, menfaat.
Muhabbet, sevgi.
ayn-ür rıza / ayn-ür rızâ
Rıza gözü. Kusuru görmeden bakan muhabbet gözü.
bezm
Sohbet meclisi. Muhabbet yeri. Yiyip içme, îş u nûş. Meclis.
(Farsça)
bezme
Muhabbet ve sohbet meclisinin bir köşesi.
(Farsça)
buy
Koku.
(Farsça)
Ümit, umma.
(Farsça)
Sevgi, muhabbet.
(Farsça)
Tamah.
(Farsça)
Huy. Tabiat.
(Farsça)
Kısmet, pay, nasib.
(Farsça)
ehl-i muhabbet
Muhabbet sahipleri, sevgi ehli.
ehname
Aşk, muhabbet, sevda.
(Farsça)
Kendine çekidüzen verme.
(Farsça)
ehva
(Tekili: Heva) Nefsin istek ve arzuları. Muhabbetler. Hahişler.
Kasdetmek.
Atmak.
elhubbu-lillah
Allah için sevmek. Muhabbet, dostluk, sevgi sırf Allah içindir. Hoş geçim, insanlara olan muhabbet Cenab-ı Hakk'ın rızası içindir.
emr-i istihbabi / emr-i istihbabî
Müstehab veya sünnet olan vazife.
Sevdirmek için verilen emir.
Muhabbetin gereği olarak yapılması gereken iş.
fart-ı muhabbet
Muhabbet ve sevgide aşırılık.
füzud
Çoğaltan, ziyadeleştiren, artıran. Muhabbet-füzud : Muhabbet artıran, sevgi artıran.
(Farsça)
habab
(Habâbe) Son derece muhabbet.
Su üzerindeki hava kabarcığı.
hatır-ı nefsani / hatır-ı nefsanî
Tas: Dünya ve nefis muhabbetinin cismanî kuvvete galebesi.
hatır-ı rahmani / hatır-ı rahmanî
Tasavvuf ehlinin kalbinde, Allah'ın cemal-i vahdetinin tecellisiyle tam bir sükûnet olması. Buna muhabbetullah da denir.
hatır-ı şeytani / hatır-ı şeytanî
Tas: Nefsin zevklerine muhabbet yüzünden, ma'siyet ve günahlara düşmek.
hevaperest
Sadece gayr-ı meşru lezzet ve hevesinin peşinde. Cenab-ı Hakk'ı, dinin emirlerini unutmuş, nefsine şiddetle muhabbet eden. Nefsine tapınır derecede Haktan gafil.
(Farsça)
hıbab
Sevişmek, muhabbet.
hıbb
Muhabbet.
Habib. Yoldaş.
hibb
Seven. Dost. Muhabbet eden, arkadaş.
hubab
Muhabbet.
Mahbub, sevgili olan.
Su üzerinde olan kabarcık ki, habab-ül mâ' derler.
hubb
(Hibâb - Hibb - Mehabbet) Sevgi, muhabbet, bağlılık, dostluk. Bir şeyi birisine sevdirmek.
Hulus, lüzum ve sübut.
Muhafaza ve imsâk.
Sevgi, muhabbet.
hullet
(Çoğulu: Hulel) İçten, samimi sevgi. Dostluk. Muhabbet. Haslet.
huluskar / huluskâr
Bir insana karşı samimi muhabbeti olan.
(Farsça)
Dalkavuk. Menfaati için sevgi ve iyi muamele gösteren.
(Farsça)
huluskarane / huluskârâne
Samimi muhabbet ve sevgi ile.
(Farsça)
İkiyüzlülükle, dalkavuklukla.
(Farsça)
hulusname
Yalnız muhabbet, alâka ve bağlılığı göstermek üzere sunulan mektub.
(Farsça)
hüsn ü aşk
Güzellik ve muhabbet:
şeyh Galib'in manzum hikâyesi.
i'tilak
Âşık olma, birinin sevgi ve muhabbetine tutulma.
ihbab
Muhabbet etmek. Sevgisini göstermek.
ihtiyac
Çaresiz kalıp istemek. Muhabbetle meyletmek. Acz, fakr ve yoksulluk. Zaruret hali.
iltifat / iltifât / اِلْتِفَاتْ
Muhabbetle yönelme.
irtibat
Bağlanmak, raptedilmek. Muhabbet, dostluk ve alâkadarlık.
Düşmana karşı cenk için hudutta at sahibi olmak.
kemal-i vecd / kemâl-i vecd
Tam bir aşk ve muhabbet.
kesret-i muhabbet
Muhabbetin çokluğu, büyük sevgi.
la'c
(Çoğulu: Levâıc) Halecan etmek.
Acı vermek, elem vermek.
Yakmak.
Muhabbet ve aşktan dolayı yürekte hâsıl olan hararet.
lebbeyk
Buyurunuz. Emredersiniz.
Benim muhabbet ve incizâbım dâim sanadır, başkasına değildir, sıdk ve ubudiyyetim dâim sanadır (gibi mânâlar ifâde eder.)
mahabib
(Tekili: Mahbub) Sevilen ve muhabbet edilenler. Mahbublar.
mahbub / mahbûb
Muhabbet edilen. Sevilen.
Muhabbet edilen. Sevilen, sevgili.
mahbube
(Hubb. dan) Sevilmiş veya sevilen kadın. Muhabbet edilen kadın veya kız.
Vaktiyle çok kıymetli ve pahalı olan lâle cinsinden bir çiçek.
mahbubiyet
Sevgili olma; Allah'ın muhabbetine erişme.
mahz
Safi ve hâlis. Katıksız. Sırf. Hâs. Hulus ile muhabbet.
Tâ kendisi.
Sadece.
Su katılmamış hâlis süt.
mehabbet
(Bak: Muhabbet)
mehr
Aşk, şefkat, muhabbet.
Güneş.
Huk: Mihr. Evlenme muamelesinde erkek tarafından kadına verilen nikâh bedeli.
melak
Lütuf, muhabbet, sevgi.
mevdud
Sevilmiş, kendisine muhabbet edilmiş. Sevgi gösterilmiş.
meveddet
Dostluk. Sevgi. Muhabbet. Muhabbet etmek. Sevmek.
Sevgi, muhabbet.
mihrban
Merhamet ve şefkat sahibi. Muhabbetli, sevimli, yumuşak huylu ve güleryüzlü.
(Farsça)
mihrbani / mihrbanî
Dostluk, muhabbet, sevgi.
(Farsça)
mika
Muhabbet, sevgi.
muaşaka
Sevişme. Ziyadesiyle arz-ı muhabbet etme. Birbirini sevme. Karşılıklı aşk ve muhabbet.
muaşık
(Işk. dan) Seven, âşık olan. Muhabbet eden.
muhabbet-i fıtriye
Yaratılıştan var olan muhabbet, sevgi.
muhabbet-i milliye
Millî muhabbet; İslâm dinine, şeriatına ve inancına ait sevgi.
muhabbet-i mukaddese
Mukaddes muhabbet; her türlü kusur ve noksandan yüce bir sevgi.
muhabbetdarane
Muhabbete yakışır şekilde.
muhabbethane / muhabbethâne
Muhabbet yeri, sevgi yuvası.
muhabbetkar / muhabbetkâr
Muhabbetli, sevgi gösteren.
muhabbetkarane / muhabbetkârâne
Sevgi besleyerek, muhabbetle.
muhafazakar / muhafazakâr
Koruyucu.
(Farsça)
Dinî amel ve işlere muhabbet eden. Dinî inanışında sağlam olan ve değiştirmeden muhafaza eden yüksek ve sâdık insan.
(Farsça)
muhibb
Seven. Muhabbet eden. Dost. Hayrı isteyen.
muhibban
(Muhibbin) Dostlar. Muhabbet edenler. Sevilenler. Sevgi besleyenler. Bir kimsenin taraflıları.
(Farsça)
musafaha
El sıkışmak. Tokalaşmak.
Muhabbetini, arkadaşlığını, sevgisini izhar etmek.
müteveddid
Sevgi ve muhabbet gösteren. Kendini sevdiren.
müteyyim
Aşk ve muhabbetin hor ve zelili olan kimse.
na-mihr-ban
Vefasız, sevgisiz, muhabbetsiz.
(Farsça)
na-mihr-bani / na-mihr-banî
Vefasızlık, sevgisizlik, muhabbetsizlik.
(Farsça)
naz
Bir şeyi beğenmeyiş, şımarıklık.
(Farsça)
Beğendirmek maksadiyle kendini ağır satmak.
(Farsça)
Celb-i muhabbet için edilen nezâket, letâfet ve zarafet.
(Farsça)
Yalvarma, rica.
(Farsça)
peri
Cisimleri çok lâtif ve görünmez olan hoş mahluk.
(Farsça)
İnsana muhabbet eden, muvahhid ve müslim lâtif mahluk.
(Farsça)
Mc: Güzel insan. Güzel kimse.
(Farsça)
rahme
(Çoğulu: Ruham) Kartal.
Rahmet, muhabbet.
resis
Sâbit, devamlı.
Bakıyye, artık.
Akıllı, zeki kimse.
Sahih olmayan haber.
Aşk-ı muhabbetin ibtidası.
Hastalık başlangıcı.
sabiyy
(Çoğulu: Sıbye-Sıbyan) Oğlan.
Meyl ve muhabbet eden kimse.
secde-ber-zemin-i hayret ve muhabbet
Hayret ve muhabbetle yere secde etmek.
şümar
Hesap, sayı.
(Farsça)
Sevgi, muhabbet.
(Farsça)
ta'ziz
Bir adamı aziz kılmak. Hürmet ve muhabbetle sevmek.
tahabbüb
Sevgi göstermek, muhabbet beslemek. Bir kimseyi dost ittihaz etmek. Sevdirmeği istemek.
tahannün
Çok istekle sızlanma.
Şefkat etme.
Meyl ve muhabbet.
tasabi
Aşkını izhar etmek, muhabbetini açığa vurmak.
tealluk
Muhabbet etmek, sevmek.
Alâkalı olmak.
teatuf
Birbirine şefkat, muhabbet ve sevgi göstermek.
Birbirine bağlanma.
tehabb
Dostluk etme. Muhabbet, sevişme.
temayülat / temayülât
(Tekili: Temayül) Meyiller, sevgiler, muhabbetler.
terk-i masiva / terk-i mâsivâ
Allah'tan gayrısını terk etmek. Allah rızası olmayan işlerden, fâni ve fena dünya işlerinden vazgeçip Allah rızasına yönelmek. Kalbinde Allah sevgisi ve muhabbetinden daha ileri bir sevgi bırakmamak.
tevacüd / tevâcüd
Vecd ve muhabbette kemâle ermeyenin (olgunlaşmayanın) isteğiyle vecde kavuşmaya tâlib olması, istemesi.
tevadd
Muhabbet etmek, sevmek.
üveysi / üveysî
(Üveysî tarzı) Veysel Karanî Hazretleri gibi sevdiği ve kendisine bağlı olduğu zatı görmeden ve gaybî olarak olan muhabbet ve bağlılık; ve bu muhabbetle bağlı olduğu zattan manevî feyz almak tarzı.
uzriyy
Şiddetli muhabbet. Şiddetli sevgi.
vahdet-i vücud / vahdet-i vücûd
Sâlikin (tasavvuf yolunda bulunan kimsenin) muhabbetle zikir yapması esnâsında, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutup, yalnız O'nu bilmesi hâli.
vamk
Sevme, muhabbet.
vecd
Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali.
Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.
Aşk, muhabbet.
Kendinden geçmek, kendini unutacak kadar aşk hâli.
vedd
Dostluk. Sevgi, muhabbet.
vedud
Çok şefkatli. Kendisine çok sevgi beslenen. Cenâb-ı Hak. (Vedud ismine mazhar olan muhakkıkin-i evliya: "Bütün kâinatın mâyesi, muhabbettir. Bütün mevcudatın harekâtı muhabbetledir. Bütün mevcudattaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir." demişler.)
vela
Yakınlık. Sâhiplik.
Sevme, muhabbet.
vemk
Muhabbet etmek, sevmek.
vidad
Dostluk. Sevmek. Muhabbet.
Dost ve muhib.
Her şeye muhabbeti olan.
vidd
Muhabbet, dostluk, sevgi.
vilayet
Bir şeyi kudretle elde etme.
İl.
Birisine kefil olmak.
Dostluk. Muhabbet.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
suver-i müteşabihe
guvta
kulliyat
guvat
Kalb-i beşer
gam ve keder
kanaat
nazar-ı müt
garam
hamidin
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
muhabbet
Yolunu kaybetmiş
rina
Derin
gurubu
Randevu
tekaza
Lisan
part
huzursuz