REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te mişa ifadesini içeren 176 kelime bulundu...

a'raf suresi

  • Kur'an-ı Kerim'in 7. suresidir. Mekke-i Mükerremede nâzil olmuştur. Suret-ül Mikat, Suret-ül Misak, Elif lâm mim sâd gibi isimleri de vardır.

ahd

  • Vâdetme. Söz verme. Vefâ. Yemin. And. Misak. Peymân.
  • Asır. Devir. Tevhid. Mukavele.
  • Vasiyet.

aks-ün nakiz / aks-ün nakîz

  • Birbirine zıt olan iki şey.
  • Man: Mevzuun nakîzini yüklem; ve yüklemin nakîzini de mevzu kılmak. Misâl: "Her aklı başında olan insan Allah'ı tanır" kaziyesinden aks-ün nakîz yolu ile şu hüküm elde edilir: "Allah'ı tanımayanlar, aklı başında olmayan insanlardır."

aksam-ı seb'a

  • Yedi kısım.
  • Gr: Kelimelerin (sahih, misâl, muzaaf, lefif, nakıs, mehmuz, ecvef) bölümleri.

alem-i eşbah / âlem-i eşbâh

  • "Şebah"tan:
  • Cisimler âlemi, varlıklar âlemi.
  • Hayaller âlemi."Şibh ve şebih"den: Misaller âlemi.

alem-i hab / âlem-i hâb

  • Uyku ve rüyâ âlemi. Bazan âlem-i mâna, âlem-i misal, âlem-i nevm gibi tâbirler de kullanılır.

aler-re'si-vel-ayn

  • Baş ve göz üstüne. (Gelen misafire karşı veya bir işi deruhte edeceğine karşı hürmet ve memnuniyetle kabul ettiğini ifâde için söylenir.)

anka-i meşrebane / anka-i meşrebâne

  • Anka meşrepli olma; masallarda bir efsane olarak anlatılan anka kuşu misâli bir meşrepte, bir yolda olma.

arz-ı beyza / arz-ı beyzâ / اَرْضِ بَيْضَا

  • Bazı evliyanın misal âleminde gördükleri beyaz (nurlu) dünya.

aşr-i mişar

  • (Bak: Öşr-ü mişar)

aşşab

  • (Aşşeb. den) Nebatları, bitkileri toplayarak ve misallerini kurutarak her biri üzerinde ilmî incelemeler yapan âlim.

bahr-i bikeran / bahr-i bîkerân

  • Okyanus misâli uçsuz bucaksız olan deniz.

behv

  • (Behve) Misafir odası.
  • Yer altında hayvan ağılı. (Bu iki mananın cem'i Ebhâ-Bühüvv şeklindedir)
  • Geniş meydan, yer.
  • Göğüsün içi, boğazdan mideye kadar olan aralık.
  • Rahim ile mahrecinin arası.

belbus / belbûs

  • Bir nevi haşhaş. (Farsça)
  • Yabani soğan. Dağ soğanı, sarmısak. (Farsça)

benu-s sebil

  • Misafirler.

berzah alemi / berzâh âlemi

  • Dünyâ ile âhiret arasındaki âlem; kabir âlemi.
  • Tasavvufta âlem-i misâle verilen ad.

bi / bî

  • Kelimenin başına getirilerek o kelime menfi yapılır.Misâlleri için, "BİA" kelimesinden sonraki kelimelere bakınız. (Farsça)

birader-i misali / birader-i misâlî / بِرَادَرِ مِثَالِي

  • Misal alemindeki kardeş.

bühüvv

  • (Tekili: Behv) Misafirlere mahsus odalar.
  • Hayvanlar için yerin altına yapılmış ahırlar.

cemal-i bi-misal / cemal-i bî-misal

  • Misâli, benzeri olmayan güzellik.

cermüze

  • Sefer ve misafirlik. (Farsça)

cesed-i misali / cesed-i misalî

  • Maddi yapısı olmayan vücut, misalî beden.
  • Misalî ve lâtif bir cesed. Varlığı maddî olmayan fakat cinsinin cesedine benzeyen beden.

cu

  • Custen fiilinin emir kökü. Gelecek misâlde olduğu gibi birleşik kelimeler yapılır. (Farsça)

cümle-i cezaiye / cümle-i cezâiye

  • Şart cümlesinin ikinci kısmı. Misâl: "Eğer lügatı rehber edinirsen, kelimelerin mânasını anlarsın" cümlesindeki "kelimelerin mânasını anlarsın" cümlesi, cümle-i cezâiyedir.

darb-ı mesel

  • Misâl olarak söylenen meşhur söz. Bir hâdiseye binaen söylenen hikmetli söz. Ata sözü.

dayf

  • (Çoğulu: Ezyâf-Zuyuf-Zayfân) Misafir.
  • Meyletmek, yönelmek.

dayfen

  • Misafiriyle gelen kişi.

dürr-i misal / dürr-i misâl

  • Misâlin incisi. İnci misâlinde, misâlin parlağı. (Farsça)

ektad

  • Cemaatler, topluluklar, kalabalıklar, bölükler, takımlar.
  • Misaller, temsiller, örnekler.

elvah-ı misali / elvâh-ı misâli

  • Misâlî levhalar, mânevî kopyalama tabloları.

emsal / emsâl

  • (Tekili: Misâl) Denk. Benzer. Yaşları birbiriyle aynı olanlar.
  • Mat: Kat sayı.
  • (Mesel) Kıssalar, hikâyeler, romanlar, masallar, destanlar.
  • Misaller, eşler, benzerler.

emsile

  • (Tekili: Misâl) Misaller. Örnekler.
  • Arapçada fiil tasrifini gösteren kitap.
  • Misâller, örnekler.
  • Misaller, örnekler.
  • Misaller, örnekler.

enmuzec

  • Nümune, misâl, örnek.

etave

  • Gelmiş, geçmiş, gelen, misafir, garib, gariban, kimsesiz, biçare.

ezyaf

  • (Tekili: Zıyf) Misafirler. Mihmanlar.

fani

  • Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan, misâfir.

filmesel

  • Misaldeki gibi, meselâ.

funduk

  • Fındık.
  • Misafirhane, han. Otel.

gırar

  • Devenin sütünün azalması.
  • Az uyku.
  • Miktar.
  • Cihet, Misâl.
  • Yol.
  • Birbiri ardınca olmak.
  • Her nesnenin kenarı.
  • Büyük kıl çuval.

girye-nümud

  • Ağlar gibi görünen, ağlamışa benziyen. (Farsça)

hadise-i misaliye

  • Misal âlemi ile ilgili olay.

halet-i şuhud / hâlet-i şuhud

  • Şuhud hali, mânen veya misalen seyretme hâleti.

han

  • Yolcuların misafir olduğu bina. Kervansaray. Otel. (Farsça)
  • Ticaret ehlinin sakin olduğu yer. (Farsça)

hangah

  • Allah rızası için ve misafirleri minnet altında bırakmamak ihlâsı ile fakir ve dervişlere ve talebe-i uluma yemek verilen ve misafir edilen yer. (Farsça)

harem

  • Herkesin girmesine müsaade edilmeyen yer. Kadınlara mahsus oda. (Misafirlere ve erkeklerin girmesine müsaade edilen yere de"selâmlık" denir.)

hazf ve kalb

  • Bazı harflerini silme ve ters çevirme; misâl olarak müdriken kelimesinin bazı harflerini silerek Arapça kök harfleri olan d-r-k'nin k-r-d (kürd) olarak ters çevrilmesi gibi.

hil'at-ı veda / hil'at-ı vedâ

  • Tar: Osmanlılar zamanında saraya misafir edilen kimselere ayrıldıkları zaman giydirilen hil'at.

hüsn-ü misal / hüsn-ü misâl / حُسْنُ مِثَالْ

  • Güzel misâl.

ibn-üs-sebil

  • Misâfir.

ıdafe

  • Misafir edinmek.
  • Ulaştırmak.
  • Tâbi olmak, uymak.

igraz

  • Doldurmak.
  • Taze hamurdan ekmek yapıp misafire yedirme.

ıktifaen

  • İzinden giderek, örnek tutarak, misal kabul ederek.

imtisal / imtisâl

  • Misal edinme, benzemeye çalışma.

imtisalen / imtisâlen

  • Misal edinerek, uyarak.

imtisar

  • (Bak: İmmisar)

irad-ı mesel

  • Edb: Bir fikri isbat için misal getirme. Buna İrsal-i mesel de denir.

iştikak

  • Türemek. Bir kökten ayrılan kelimelerin asılları ve birbirleri ile olan münâsebetleri, meydana gelişleri.
  • Çatallaşmak. Yarılmış bir şeyin bir şıkkını almak.
  • Edb: Aynı kökten türemiş olan birkaç kelimeyi bir araya getirme sanatı. Misaller:(Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i

istimsal

  • Misal edinmek. Örnek tutmak.

istirak-ı sem' / istirâk-ı sem'

  • İstirâk-ı sem' etmek: Kulak misafiri olmak.

istişhadat

  • (Tekili: İstişhad) Şâhid göstermeler, delil olarak misâl göstermeler.
  • Şehid olmalar.

kenud

  • Çok küfran-ı nimet eden kimse. Çok levm ve küfreden cahud.
  • Birşey yetiştirilemiyen verimsiz arazi.
  • Kocasının hukukuna ve iyiliklerine küfran eden nankör kadın.
  • Yemeğini misafirden sakınarak yalnızca yiyen cimri.
  • Kölesini, uşağını çok döven kimse.

kıyas-ı binnefs / kıyâs-ı binnefs

  • Nefsini misal alarak, nefsine kıyaslayarak. Bir şeyin bizzat kendini kıyas ederek yapılan kıyas.
  • Nefsini misâl alarak, kendi nefsine kıyaslayarak.

kıyas-ı temsili / kıyâs-ı temsîlî / قِيَاسِ تَمْثِيلِي

  • Misal getirmeye dayalı kıyas.

kulleteyn

  • Eni boyu ve derinliği altmışar santimetre veya çapı 48, derinliği 96 santimetre olan bir küp veya silindir şeklindeki havuz veya 500 rıtl yâni 220 kg su.

kusakıs

  • Çok acı olan sarmısak.

lühne

  • Misafire seferden geldiğinde verilen hediye ve armağan.
  • Savaş gününde başa giyilen tolga. Az şey.
  • Kahvaltı.

ma-i mevsufe / mâ-i mevsufe

  • Şey mânasında nekre olup bir sıfattan evvel kullanılır. (Nazartu ilâ mâ mu'cebin leke: Sana hoş gelen şeye baktım) cümlesindeki gibi...Bazan da sıfatsız olur. (Ni'me-mâ: Ne güzeldir) (Meselen-mâ: Bir misâl olarak) kelimelerinde gördüğümüz gibi.

ma-i nafiyye / mâ-i nâfiyye

  • (Ben kâmil değilim) misâlinde olduğu gibi mânayı nefyeder.

ma-i şartiye / mâ-i şartiye

  • İki muzariyi cezmeder, şart ve cezâ mânasını ifade eder. (Ne yazarsan, yazarım) misalinde olduğu gibi.

masr

  • Parmak uçlarıyla süt sağmak.
  • Bir şeyi incelemek.
  • Az olmak.
  • Dağılmak. (İmtisar veya immisar ile aynı manadadır.)

mazif

  • Herkese sofrası açık olan ev. Kapısı açık, misafir sever ev. Misafirperver olan hâne.

memkure

  • Sirkeli ve sarmısaklı balık.

mesel-ul a'la / mesel-ul a'lâ

  • En kıymetli, en güzel misal. En güzel ta'rif ve söz.

mesela

  • Misal olarak, söz gelişi, şunun gibi, örnek tarzında.

meselen

  • Misâl ve örnek olarak. Söz gelişi. Meselâ.

meşmeşiye

  • Tas: Âlem-i gaybdan veya âlem-i misalden bir âlem. Bazı evliyanın keşfen müşahede ettikleri bir yer.
  • Bazı evliyanın keşfen gözlemledikleri gaybî veya misâlî bir âlem.
  • Normal göze görünmeyen misalî bir âlem.

mevasik

  • Mevsuk şeyler. Misaklar. Ahd ü peymanlar. Yeminler. Sözleşmeler.

mihail

  • Resul-i Ekremin (A.S.M.) geleceğini haber veren ve bir ismi de Mişâil olan eski zaman Peygamberlerinden bir Zâttır. Kitabının 4. bab'ında: "Ahir zamanda bir ümmet-i merhume kaim olup, orda hakka ibadet etmek üzere, mübarek dağı ihtiyar ederler. Ve her iklimden oraya birçok halk toplanıp Rabb-ı Vâhid

mihman / mihmân

  • Misafir. (Farsça)
  • Misafir.

mihmandar / mihmândâr

  • Misafire hizmet ve yardım eden. Misafiri ağırlayan. (Farsça)
  • Misafir ağırlayan; ev, mülk sâhibi.
  • Misafiri olan.

mihmandar-ı kerim / mihmandar-ı kerîm / mihmândâr-ı kerîm / مِهْمَانْدَارِ كَرِيمْ

  • Dünya misafirhanesinde kullarına yardım ve in'am eden Rabbimiz, Allah (C.C.).
  • Müslümanlara dünya misafirhanesinde rehberlik eden, Hazret-i Peygamber (A.S.M.)
  • İkramı bol ve çok cömert olan misafir sahibi, Allah.
  • Çok ikram edici misafir ağırlayan.

mihmandar-ı kerim-i zülcelal / mihmandar-ı kerîm-i zülcelâl

  • Dünya misafirhanesinde kullarına yardım edip rızıklandıran sonsuz haşmet ve celâl sahibi Allah.

mihmandar-ı nebevi / mihmandâr-ı nebevî

  • Peygamber Efendimizi (a.s.m.), evine misafir eden, Ebu Eyyûb el-Ensariye verilen ünvan.

mihmandari / mihmandarî

  • Mihmandarlık. Misafir ağırlayıcılık. (Farsça)

mihmanhane

  • Misafirhane. Misafir edilecek yer. Otel. (Farsça)
  • Mc: Dünya. (Farsça)

mihmani / mihmanî

  • Mihmanlık, misafirlik. (Farsça)

mihmannevaz / مهمان نواز

  • Misafire iyi muamele ederek ikram eden. Misafir ağırlayan. (Farsça)
  • Misafirsever. (Farsça)

mihmannevazlık

  • Misavirseverlik. (Farsça - Türkçe)

mihmannüvaz / مهمان نواز

  • Misafirsever. (Farsça)

mihmanperver

  • Misafir ağırlayan, misafire ikram eden, misafir seven. (Farsça)

mihmanperveri / mihmanperverî

  • Misafirperverlik, misafir ağırlayıcılık. (Farsça)

mihmansera / mihmânserâ / مهمان سرا

  • Misafirhane. (Farsça)

mihmanseray

  • Misafirhane. Otel. (Farsça)
  • Mc: Dünya. (Farsça)

minhar

  • Misafirperver. Misafir kabul edip ağırlayan.

minser

  • (Çoğulu: Menâsir) Yırtıcı kuşların gagası.
  • Taşçı kalemi.
  • Yüz ile ikiyüz adet arasında olan asker.
  • Önlerinde ne bulunur yıkıp yakıp târumar eden asker.
  • Otuz ile kırk arasında olan at.
  • Kırktan elliye veya altmışa; ve yüzden ikiyüze kadar olan at.

misafir-i aziz

  • Aziz ve şerefli misafir.

misafir-i rabbani / misafir-i rabbânî

  • Allah'ın misafiri.

misafir-i rahman / misafir-i rahmân

  • Sonsuz rahmet sahibi olan Allah'ın misafiri.

misafireten

  • Misafir olarak.

misafirhane / misafirhâne

  • Misafir evi.

misafirhane-i alem / misafirhane-i âlem

  • Dünya misafirhanesi.

misafirhane-i arz

  • Yeryüzü misafirhanesi.

misafirhane-i askeri / misafirhane-i askerî

  • Askerî misafirhane.

misafirhane-i dünya

  • Dünya misafirhanesi.

misafirhane-i terbiye

  • Terbiye etmek için kurulan misafirhane.

misafirperver

  • Misafir ağırlamayı seven.
  • Misafiri seven.

misal

  • Örnek. (Arapça)
  • Misal almak: Örnek almak. (Arapça)

misal-i muhabbet / misâl-i muhabbet

  • Sevgi misali.

misal-i müşahhas / misâl-i müşahhas

  • Somut örnek, şahıs gibi somut hâle gelmiş misâl.

misal-i rahmet-i alem / misal-i rahmet-i âlem

  • Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin misali, örneği.

misali / misâlî

  • Misâl hâlinde, misâlle ilgili.

misaliler / misâlîler

  • Sahih bir rüyada iken misâl âleminde görülen şahıslar.

misaliye / misâlîye

  • Misâlle ilgili olan.

misaliyye

  • Misale dair.

miselle

  • (Çoğulu: Misâl) Çuvaldız.

miz

  • Misâfir.
  • Sofra, mâide.
  • Temiz, pak.

mizban

  • (Çoğulu: Mizbanân) Ev sahibi. Misafir kabul eden kimse. (Farsça)

mizbanan / mizbanân

  • (Tekili: Mizban) Misafirleri ağırlayanlar, ev sahipleri.

mizman

  • Misâfiri ağırlıyan, misâfire ikram eden ev sâhibi. (Farsça)

model

  • Örnek, misal.

mukalled

  • (Kald. dan) Boynuna gerdanlık takılmış.
  • Padişah tarafından nişan takılan kimse.
  • (Taklid. den) Taklid edilen. Örnek tutulan. Misal alınan.

mukallidin / mukallidîn

  • (Tekili: Mukallid) Taklidçiler. Örnek ve misâl alanlar.
  • Takınanlar. Boyuna takanlar.

mukim / mukîm

  • İkamet eden. Ayakta duran.
  • Okuyan.
  • Bir memlekette devamlı duran.
  • Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.)
  • Esmâ-i İlâhiyyeden olup "Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet

mükrim

  • İkram eden. Ağırlayan. Lütf eden. Misafirsever.

muktefa

  • (Kafâ. dan) İzinden gidilmiş. Ardına düşülmüş. Misâl alınmış, örnek tutulmuş.

muktefi / muktefî

  • Ardından giden. İzinden giden. İktifâ eden. Misâl alan, örnek tutan.

mümessel-i leh

  • Kendisi için misal getirilen.

müsaferet

  • (Sefer. den) Misafirlik.
  • Yolculuk, seyahat.

musaff

  • (Çoğulu: Misâf) Cenk etmek için durulan yer. Dövüş yeri.

müsafirhane / müsafirhâne

  • Yolcu konağı, han, otel. (Farsça)
  • Misafir olarak geçen resmi kimselerin konaklıyacağı yer. (Farsça)
  • Mc: Dünya. (Farsça)

müsafirin / müsafirîn

  • (Tekili: Müsafir) (Sefer. den) Misafirler, konuklar. Yolcular.

muşt

  • (Çoğulu: Mışât) Tarak.

müsül

  • (Tekili: Misal) Örnekler, misaller.
  • Misaller, temsiller.

müteşabihat-ı kur'aniye / müteşabihât-ı kur'aniye

  • Beşer lisanının, lügatını vaz etmediği, sezip düşünemediği, misalini göremediği hakikatların teşbih ve temsiller ile anlatıldığı âyet-i kerimeler.

müzher

  • Misafir için ateş yakan kimse.

muzif / muzîf

  • Misâfir kabul eden.

na

  • Arabçada "Biz" mânasına gelen zamirdir. Meselâ: Kitabünâ : "Kitabımız" misalinde olduğu gibi, kelimenin veya fiilin sonuna eklenen bitişik zamirdir.

nahv

  • (Nahiv) Yol, cihet. Etraf, yön.
  • Misâl.
  • Miktar.
  • Kasd ve azmeylemek.
  • Gr: Kelimelerin birbirine rabt, izafet ve amel eylemeleriyle ilgili olan kaideleri içine alan ilim. Nahiv ilmi ile Arapça kelimelerin yeri ve usulü bilinir, yani cümle tahlili yapılır.

namisa

  • (Çoğulu: Namisât) Kadınları süsleyip yüzlerinin kılını yolan kadın.

nesi'

  • (Çoğulu: Ensâ) Yolcuların ve misafirlerin konakladıkları menzilde düşürdükleri esvap.
  • Unutkan.
  • Unutulan. Unutulmuş olmak.

nezil

  • Misafir. İnen, konan.

nukuş-u misaliye

  • Misal âlemiyle ilgili nakışlar.

nümune

  • Örnek, misâl, misal olarak gösterilen. Düstur ve misâl olacak şey. (Farsça)

nümuzec

  • Enmuzec. Örnek, nümune, misal.

nüzl

  • (Çoğulu: Enzâl) Konak yeri.
  • Misafir için hazırlanan yemek.

reşha-misal

  • Sızıntı misali.

ribabe

  • Ahd, söz, yemin, misak.

rüya / rüyâ

  • (Rü'ya) Uykuda görülen misalî âlem. Düş.
  • Uykudayken girilen misalî bir âlemde görülenler.

rüya-yı hayaliye

  • Misal âlemi ile ilgili rüya.

sahife-i misaliye

  • Misalî, görüntüden ibaret sayfa.

salef

  • Kibirlilik. Tekebbürlük hali.
  • Kin tutmak, buğz etmek.
  • Zevci indinde zevcenin kadri olmamak.
  • Misafir için olan yemeğin yetmemesi.

seferi / seferî

  • Seferde olan, misâfir, yolcu. Bulunduğu şehirden veya köyden gideceği yolun iki veya bir kenârındaki evlerin dışına çıkarken, senenin kısa günlerinde, insan veya deve yürüyüşü ile, son evden îtibâren üç günde gidilecek yere (Hanefî mezhebinde 104 kil ometre) gitmeye niyyet eden kimse.

sekal

  • (Çoğulu: Eskâl) Misafir.
  • Mal, mülk, metâ.
  • Ev metaı, ev eşyası.
  • İns ve cinnin bir ünvanı.

seviş

  • Misafire yemek ve azık vermek.

sifar

  • Deveye burunduruk yapılan demir.
  • Sefer. Islâh, düzeltme.
  • Misafirlik.

sipenc

  • Konaklama yeri, misafirhane, otel. (Farsça)
  • Dünya. (Farsça)
  • Misafir. (Farsça)

sir / sîr / سير

  • Sarmısak. (Farsça)

süfre

  • Sofra, mâide.
  • (Çoğulu: Süfür) Misafire yolda yemesi için hazırlanan azık.

sükuredyun

  • Yaban sarmısağı.

suver-i misaliye

  • Temsilî ifadeler, misalî şekiller, suretler.

te'hil

  • Misafire "hoş geldiniz" demek olan ehlen ve sehlen cümlesini söylemek.
  • Ehliyetli kılmak.
  • Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak.
  • Lâyık ve müstehak görmek.

temsil / تمثيل / temsîl / تَمْث۪يلْ

  • Misal verme.
  • Misal verme.
  • Misal getirme.

temsilat-ı kur'aniye / temsilât-ı kur'âniye

  • Kur'ân'ın verdiği temsiller, misaller.

terhik

  • Misafiri çoğaltmak.

tetabu-u izafat

  • Bir çok kelimenin birbirine muzaf ve muzafün ileyh olması. Zincirleme isim takımı. (İhtizazat-ı esvat-ı beşeriye misalinde olduğu gibi.)

tevdi'

  • Emanet vermek, bırakmak.
  • Misafirin veda etmesi. Giderken kalanlara: Allah'a ısmarladık gibi veda etmesi, bolluk hoşluk duasıyla bırakıp gitmesi.
  • Mutlaka terkedip bırakmak.

tip

  • Benzerlerinin ana vasıfları kendinde görülen ideal örnek, misal. (Türkçe)

ucale

  • Misafirlerin yolda yemek için götürdükleri azık.
  • Çiftçilerin azık diye evvelce koyup getirdikleri buğday ve arpa.

ülkü

  • Bazı öz türkçecilik taraftarlarınca kullanılmış bir kelimedir. Divan-ı Lügat-ıt Türk'te "Peyman" mânasına geldiğine merhum A. Hamdi Elmalılı işaret ediyor: "Ahd ü misak" da denir. Emanî, ideal mânâsına kullananlar varsa da yanlıştır.

ümsüle

  • Örnek olarak verilen beyit. Misal olarak gösterilen mısra.

uraza

  • Misafire çıkarılan yiyecek.
  • Hediye, armağan.

vakıa-i misaliye

  • Misâl âlemi ile ilgili olay.

vatan-ı sükna / vatan-ı süknâ

  • Bir misafirin içinde 15 günden az oturmak istediği yerdir. Bu kimse de fıkıhta misafir sayılır.

vesait-i zimisal / vesâit-i zîmisal

  • Misal sahibi vasıtalar; misalî araçlar.

zayf

  • Misafir. Gelip geçen.

zemar

  • Kamışa (ney'e) üfleyen.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın