REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te menşub ifadesini içeren 173 kelime bulundu...

a'cemi / a'cemî

  • Aceme mensub.
  • Arapçayı iyi konuşmayan. Dilsiz.
  • Beceriksiz.

acan

  • Polis: Emniyet mensubu (Farsça)

adedi / adedî

  • (Adediye) Adede yani miktar ve rakama, sayıya mensub.

ahadi / ahadî

  • Tek, yalnız. Birlere âid, birlere mensub.

akli / aklî

  • Akıl ile bilinen veya bulunan şey. Akla mensub. Akla dâir ve müteallik.

alemiyan / âlemiyan

  • (Tekili: Âlemî) Âleme mensub olanlar, insanlar.

alevi / alevî

  • Hz. Ali'ye mensub olan. Hz. Ali'ye âit ve müteallik.
  • Hazret-i Ali'ye mensûb olan.

arabi / arabî

  • Arabça, Arab dili. Arab kavmine mensub.

araki / arakî

  • Terle ilgili, tere mensub.

arazi / arazî

  • Araza âit ve mensub. Araza dâir ve ilgili.

ashab-ı devlet / ashâb-ı devlet

  • Devlete mensub olanlar. Devlet adamları.

asmani / asmanî

  • (Çoğulu: Asmâniyân) Gökyüzüne, aya, güneşe mensub. (Farsça)
  • Açık mavi. (Farsça)

bağdadi / bağdadî

  • Bağdad şehrine mensub. Bağdad ahalisinden olan. Bağdadlı.
  • Dar, ensiz tahta pervazlarından yapılmış ve üstü sıvanmış bölme veya tavan.

batıni / batınî

  • İçe ait olan. Dış görünüşe ve zâhire dâir olmayan. Bâtına mensub ve müteallik. Dâhili ve manevi meselelere âit.
  • Tas: Bâtiniyyeden olan.

bedevi / bedevî

  • Çölde yaşayan. Göçebe. Medeni olmayan ve şehir hayatı yaşamıyan.
  • Seyyid Ahmed-i Bedevî nâmındaki büyük bir zâtın tarikatı ve onun mensubu olan.

bektaşi / bektaşî / bektâşî

  • Hacı Bektaş-ı Veli tarikatına mensub olan kimse.
  • Hacı Bektaş-ı Veli tarikatına mensub olan kimse.

beledi / beledî

  • (Beled. den) şehir veya kasaba ahalisinden olan, şehirli.
  • Şehir ve kasabaya ait.
  • Belediye İdaresine mensub.
  • Mahallî, yerli.

beşeri / beşerî

  • İnsana ve insanın fıtrî hallerine mensub ve müteallik. İnsanla ilgili.

brehmen

  • Brahmanizm denilen bozuk yola mensûb kimse.

budist

  • Budizm adlı bozuk dîne mensûb olan.

cebbari / cebbarî

  • Cebbara mensub, cebbarlık, cebredicilik. Cebbarlık eden.

cebeci

  • Eski Osmanlı İmparatorluğunun ordusunun zırhlı sınıfına mensub nefer. (Farsça)

çerkes

  • Kafkas kavimlerinden biri.
  • Bu kavme mensub olan kimse.

cihadi / cihadî

  • (Cihadiyye) Cihada mensub, savaş işleriyle alâkalı.
  • II. Sultan Mahmud devrinde harp masraflarına mukabil olmak üzere kesilmiş olan sikke.

cinsiyet

  • Bir kavim ve kabileye mensub olma.
  • Bir cins ile alâkalı olma.

cismani / cismanî

  • (Cismaniye) Bedene mensub, vücutla alâkalı.
  • Mânevi ve ruhani karşılığı. Maddi ve cisimli olmak.

cuki / cûkî

  • Hindistan'da yayılan ve bozuk bir yol olan Brahmanizmin, cûk denilen dört rûhânî sınıfından birine mensûb olan kimse. Hind kâfirlerinin dervişlerine verilen ad.

demevi / demevî

  • Kana dâir, kana mensub ve müteallik.
  • Mc: Asabi, sinirli. Kanın çokluğu sebebi ile hâsıl olan mizaç.

dihı

  • Köyle ilgili, köylü, köye mensub.

dünyevi / dünyevî

  • (Dünyeviye) Bu âleme mensub ve müteallik. Dünyaya âit ve dünya ile alâkalı.

dürri / dürrî

  • Dürr'e mensub, inci ile ilgili.

dürzi / dürzî

  • Derezîler adlı bozuk fırkaya mensub olan kimse.

ehl-i beyt

  • Ev ehli, evdeki çoluk çocuk. Daha ziyade Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) evine mensub olanlar bu isimle anılırlar.

ehliyyet

  • Yeterlik. Bir işin ehli olduğuna dâir vesika. İktidar. Liyâkat. İstihkak. Meharet ve mensubiyet.

ekalliyet

  • (Akalliyet) Bir hükümetin tebaiyyeti altında yaşayan, yabancı din ve milliyete mensub olup, ekseriyeti teşkil etmeyen halk. Azlık. Azınlık.

evkaf-ı hümayun

  • Tar: Padişahların ve onlara mensub olan kişilerin bıraktıkları vakıflar.

eyyam-ı kur'aniye

  • Kur'an-ı Kerim'e göre olan günler (...Semavatta herhangi bir kürenin kendi etrafında bir defa dönmesi ile gün; mensub olduğu seyyarenin etrafında bir defa dönmesi ile de senesi meydana gelir. Her yıldızın kendine göre bir günü ve senesi vardır. Meselâ: Şems-üş-şumusun bir günü ellibin sene ve Şi'ra

ezeli / ezelî

  • Ezele mensub ve müteallik. Devamlı var olup varlığının başlangıcı olmayan.

ezeliyye

  • Ezele mensub, ezel ile ilgili, ezelîlik

fahriye

  • Bir kimsenin kendini medih için söylediği söz veya şiir. Fahre mensub ve müteallik olan.

failiyyet / fâiliyyet

  • İşleyicilik. Müessir olmak. Fâile mensub ve müteallik oluş.

faruki / farukî

  • Hz. Ömer (R.A.) soyuna veya adâletine mensub olan. Hz. Ömer'e mensub ve müteallik. İmam-ı Rabbanî'nin bir lakabı.

fatımi / fatımî

  • (Fâtımiyye) Hz. Fatıma Sülâlesinden olmak iddiasında bulunan, önce kuzey Afrika, sonra Mısırda hükümet süren sülâleye mensub meliklerin takındıkları isimdir. (Mi: 910-1171) İsmâiliye nâmında bâtıl fırkadandırlar. Salâhaddin-i Eyyubî, ordusu ile, Fâtımîlerin hâkimiyetine son verdi.

feleki / felekî

  • (Felekiyye) Feleğe mensub. Felekle ilgili.
  • Astronomik.

felsefi / felsefî

  • Felsefeye mensub ve felsefe ile alâkalı.

fenafirresul

  • (Fenâ fir-resul) Tas: Bütün varlığını Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir. Hassaten, sünnî olan tarikat mensubuna göre Hz. Peygamber'in (A.S.M.) rivayet yolu ile nakledilen hadisleri ile beraber hareketlerini benimsemek ve O'na en küçük mes'elede aykırı hareke

feyzi / feyzî

  • Bolluk ve berekete ait ve müteallik. Feyze mensub.

garbi / garbî

  • Batı ile alâkadar, Avrupa'ya mensub.
  • Aşağı Mısır'ın batı kısımları.

girgin

  • Her yere sokulan, herkesle görüşen, sokulgan.
  • Mensub, alâkalı, müteallik.

habeşi / habeşî

  • Habeş memleketi ahalisinden olan. Habeş'e mensub ve müteallik olan.
  • Koyu esmer renkli adam.
  • Hat, tezhib, minyatür gibi güzel san'atlarda kullanılan bir cins kâğıt.

hakani / hakanî

  • Hâkan ile ilgili, hâkana mensub.

hakiki / hakikî

  • Gerçek. Hakikate mensub. Sâhici, doğru.

hali / halî

  • Hâl ile, vaziyet ile. Tavra âit. şimdiki. Hâle mensub.

halveti / halvetî

  • Gizliliğe önem veren bir tarikatın mensubu.

hanbeli / hanbelî

  • Ehl-i sünnetin ameldeki dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebine mensub kimse.

hanefi / hanefî

  • Ehl-i sünnetin ameldeki dört hak mezhebinden biri olan Hanefî mezhebine mensub kimse.

harbi / harbî

  • Dâr-ül harbde bulunan ve müslim olmayan kimse. Arada anlaşma yapılmamış düşman.
  • Harbe mensub ve müteallik.
  • Tüfek temizliği için kullanılan demir çubuk.
  • Müslüman olmayan, İslamî devletle de anlaşması bulunmayan bir devletin Müslüman olmayan mensubu.

harici / haricî

  • Haricîler denilen asiler hareketine mensub kimse.

hatme-i hacegan / hatme-i hâcegân

  • Nakşi tarikatı mensublarının fikri ve nazarı mâsivadan tecerrüd ederek, topluca muayyen dua ve zikirlerini sonuna kadar okumaları. (Farsça)

hayali / hayalî

  • Hayale âit. Hayale mensub ve müteallik.
  • Hayal, yahut halk dili ile "Karagöz" oynatanlar.

hazari / hazarî

  • Köyde ve kasabalarda yaşayanların yaşayış şekli ve tarzlarına ait. Şehirli.
  • Sulh ve asâyiş, sükun ve istirahat zamanlarına mensub ve müteallik. Barış ve güvenle alâkalı.

hicazi / hicazî

  • (Hicaziyye) Hicaza mensub. Hicazla alâkalı.
  • Hicazlı Arap.

hudayi / hudayî

  • Hudâlık, uluhiyyet. Allah'lık. (Farsça)
  • Allah'a mensub. (Farsça)

humasi / humasî

  • Arabçada: Aslî harfleri, yani kök harfleri beş adet olan kelime.
  • Beşe mensub.
  • Beşli.

humbaracı

  • Ask: Yeniçeri teşkilâtı zamanındaki topçu eri. Bu teşkilâtın mensubları havan toplarıyla humbara attıkları için bu adı almışlardı.

hürriyet-i diniye

  • Din hürriyeti. Herhangi bir kimsenin mensub olduğu dinin emirlerini ve icablarını yapmakta asayişe ve başkasının haklarına dokunmamak şartiyle serbest olması.

ibahi / ibâhî

  • Haramları mübah (serbest) sayan sapık İbâhiyye fırkasına mensûb olan kimse.

ibrani / ibrânî

  • Eski yahûdî sülâlesi veya o soydan olan. Yahûdî topluluklarından birine mensûb kimse.

ihvan

  • ( kelimesinin cem'i) Kardeşler. Eş, dost.
  • Sâdık arkadaşlar.
  • Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar.

iktidari / iktidarî

  • Güç ve iktidarla alâkalı ve mensub.

ilmiye

  • Fıkıh ve şeriat ilimleri, iman ve Kur'an hakikatları ve tahkiki iman dersleri ile iştigal eden zatların mensub oldukları yol. Alimlerin mesleği.

ilmiye kıyafeti

  • İlmiye mensublarının giyiniş tarzları. İlmiye kıyafeti; şalvar, cübbe ve sarıktı. Bununla birlikte ilmiye mensublarının kıyafetlerinde bazı değişiklikler de vardı. Orta derecedekiler cübbe ile sokağa çıktıkları halde üst tabakayı teşkil eden ricâl kısmı, lata yahut biniş giyerlerdi. Ayrıca ilmiyenin

ilmiye ricali

  • İlmiye tarikinin yüksek tabakasına verilen addır. Bunun yerine "ricâl-i ilmiye" tabiri de kullanılırdı. İlmiye mensubları cübbe ile sokağa çıktıkları halde ilmiye ricali lata yahut biniş giyerlerdi.

imam-ı malik / imam-ı mâlik

  • (Hi: 93-179) Medine-i Münevvere'de doğdu. İmâm Mâlik bin Enes diye anılır. Mâlikî Mezhebinin imamı. El-Muvatta isimli eseri, "Kütüb-ü Sitte"ye dahil olacak kıymettedir. Mezhebinin mensubları, Afrika ve Endülüs'te çok yayılmıştır. Bu mezhepte olana "Malikî" denir.

intikaz

  • Bozulma.
  • Çözülme, battal edilme.İNTİMA'Â : Birine mensub olma, intisâb etme. Bir kimseye bağlanma.
  • (Kuş) bir yerden uçup, başka bir yere konma.

intisab / intisâb

  • (Nisbet. ten) Bir yere, bir kimseye mensub olmak. Mâiyyetine girmek. Bağlanmak.
  • Mensûb olma, bağlanma. Bir işe, bir mesleğe girme. Bir mürşîd-i kâmile (rehbere) bağlanma, talebe olma.

inzibat

  • Asayiş, düzen ve rahatlık. Umumi emniyetin iyi ve yolunda olması.
  • Sağlamlaşmak.
  • Polis vazifesini gören asker, ordu mensubu.

islami / islamî

  • İslâm dinine mensub, İslâm ile alâkalı.

ism-i mensub

  • Gr: Kelimenin sonuna Türkçede "Li", Arabça ve Farsçada kelime sessiz harfle bitiyorsa, bir "î", sesli harfle bitiyorsa; yerine göre sesli harf atılarak veya atılmayarak "î" veya "vî" harfi getirilerek yapılan, nereli ve nereye mensub olduğunu ifade eden isimdir. İstanbullu, İstanbulî; Mekkeli, Mekkî

ismi / ismî

  • (İsmiyye) İsme mensub, isimle alâkalı. İsmen olup aslen olmayan, varlığı isimden ibâret olan. İsim cinsinden.
  • Arabçadan iki isimden, yani; müsned ile müsned-i ileyhten mürekkep cümle.

işraki / işrakî

  • Bâtıl İşrakiye felsefesine mensub. İşrakiyyunun dalâletten ve şirkten ibaret bâtıl ve hurafe fikirleri.

istikbali / istikbalî

  • Gelecek zamanla alâkalı. İstikbale mensub.

ıtri / ıtrî

  • Itra mensub, ıtır gibi kokan.
  • Müzik ilminde bir üstaddır. Asıl adı Mustafa'dır. Bayramlarda okunan tekbirin ilâhi ve kuvvetli bestesi onundur. Bestelere âid Segâh, Ayin-i Şerif gibi 25 eseri olduğu söylenir. Osmanlı padişahı IV. Mehmed'in nedimlik ve esirler kethüdalığında bulunmuştu

ızin / ızîn

  • (Tekili: İze) Her biri bir fırkaya mensub. Parça parça, fırka fırka. Müteferrik hâlde.

kademi / kademî

  • Ayakla alâkalı. Ayağa mensub.

kadiri / kadirî

  • Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinin yolunda olan, onun tarikatına mensub. olan.

kat'-ı intisap

  • Mensubiyet bağını kesme.

kavim

  • Aynı ırka mensub olanların oluşturduğu topluluk.

kavm

  • Kavim, aynı ırka mensub olanların oluşturduğu topluluk.

komitacı

  • Siyasi bir gayeye ulaşmak için, silâhlı mücadele yapan gizli bir topluluk veya teşkilâtın mensubu olan kimse.

kufi / kufî

  • Kûfe şehrine mensub. Bu şehirle alâkalı.

kuhi / kuhî

  • Dağa mensub. (Farsça)
  • Dağla alâkalı. (Farsça)
  • Dağlı. (Farsça)

külli / küllî

  • Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün.
  • Çok, ziyade, fazla.
  • Man: İnsan dediğimiz zaman küll'ü ve küllîyi ifade etmiş oluyoruz. İnsanın eli, ayağı, kolu, gözü dersek cüz' ve cüz'îyi ifade etmiş oluruz. Dünya denilirse küll; dünyanın karaları, kı

kureyş

  • Kökü Hz. İbrahim'e (A.S.) dayanan, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in de (A.S.M.) mensub olduğu Arab kabilesi.
  • Peygamber efendimizin mensub olduğu kabîlenin adı. Peygamber efendimizin on birinci babası olan Kureyş'in (Fihr ibni Mâlik'in) çocukları ve torunları.

kureyşi / kureyşî

  • Kureyş kabilesinden olan. Kureyş'e mensub.

lahuti / lahutî

  • Uluhiyet âlemine mensub ve müteallik olan. Sır âlemi. Gaybî âleme ait. Ruhanî âlemle alâkalı.

ledünni / ledünnî

  • Ledünn ilmine mensub ve müteallik. Ledünne dair ve ait.

leyli / leylî

  • Gececi. Geceleyin kalan. Yatılı. Geceye âit. Geceye mensub.

ma-verai / mâ-veraî

  • Öteye mensub ve âid.
  • Diğer âlemle alâkalı.

mahsub

  • Sayılmış. Hesaplanmış. Hesabına kaydedilmiş.
  • Bir zata mensub kabul edilen.

mahsubiyet

  • Mahsubluk, mensubluk.

mali / malî

  • (Maliye) Mala ve paraya mensub. Mal ve para cinsinden. Mala ait.

mazhar-ı esma / mazhar-ı esmâ

  • Çok sıfatlara ve isimlere mensub hâller kendinde görünen. İsimlere, isimlerinin üzerinde te'sirlerine mazhar (sâhib) olan.
  • Cenab-ı Hakkın isimlerinin tecellisine mazhar ve âyine olmuş olan.

mehdiyye

  • Mehdiye âit ve mensub olan. Mehdiye dâir ve müteallik.
  • Hediye. Armağan.

mehter

  • (Mih-ter) Daha büyük. (Farsça)
  • Reis. (Farsça)
  • Seyis. Osmanlı askeri mızıkası ve buna mensub müzikçiler. (Farsça)
  • Vaktiyle Bâb-ı âli çavuşu. (Farsça)
  • Rütbe, nişan veya vazife alanların evlerine müjde götürenler. (Farsça)
  • Tanzimattan önce Pâdişah çadırını kurmağa vazifeli asker. (Farsça)
  • At uşağı.(Farsça)

mekki / mekkî

  • Mekke'den olan. Mekke'ye dâir ve mensub.
  • Mekke'de nâzil olan âyet veya sure.

melami / melamî

  • Kınanmış ve ayıplanmışlardan olan.
  • Hükema-i Kelbiyyun.
  • Melami adındaki tarikata mensub olan.

meleki / melekî

  • (Melekiye) Meleğe mensub, melekle alâkalı.
  • Paklık, temizlik, ismet.
  • Hükümdara, melike âit. Melikle alâkalı.

melikane / melîkâne

  • Hükümdar ve melike mensub. Onunla alâkalı. (Farsça)

mensubat / mensubât

  • (Tekili: Mensub) Bir yere mensub olanlar. Bir yerin adamları.

mensubin / mensubîn

  • (Tekili: Mensub) Mensublar. Mensub ve alâkadar olanlar. Bir daire veya yerin adamları.

mensubiyyet

  • Mensubluluk, ilgili, bağlı oluş. Alâkalı bulunuş.

merbut

  • Bağlı. Rabtedilmiş. Mensub. Ekli. Ulaşmış, bitişmiş, bitişik.

merbutiyyet

  • Bağlılık. Mensub oluş. Mensubiyyet. Eklilik.

merkezi / merkezî

  • (Merkeziye) Merkeze mensub. Merkezde bulunan. Merkezle alâkalı.

milli / millî

  • (Milliye) Din ve millete âit, milletle alâkalı, millete mensub.

miri / mirî

  • Devlete âid. Devlet hazinesine mensub.

muhammedi / muhammedî

  • Hz. Muhammed'e (A.S.M.) mensub olan. Müslüman. (Ecnebi dillerinde geçen bu mânadaki tabirlere göre Muhammedî, Muhammedîlik: Müslüman ve Müslümanlık mânasına gelmektedir.)

münasebet

  • İki şey arasındaki tenasüb, uygunluk, yakınlık, bağlılık, mensubiyet, yakışmak, vesile, alâka.

musevi

  • Hz. Musa'nın (A.S.) dinine tâbi olan. Yahudi.
  • İmam-ı Musa Kâzım nesline mensub olan. Sadat-ı Museviyeden.

müteallik

  • Alâkalı. Bir yere bağlı, bir şeye mensub.

mütenasib

  • Uygun, aralarında muntazam bir nisbet bulunan, muvâfık, birbirine mensub ve müşâbih olan.

müz

  • Gr: Harf-i cer oldukları zaman (Fi: ) vazifesini görürler. Zarf veya isim olduklarında ismin başına gelirlerse kendileri mübteda, sonra gelen haber olur. Fiilin başına gelirlerse kendilerinden önceki bir fiilin mef'ulünfihi olarak mahallen mensub bulunurlar.

nakş-bendi / nakş-bendî

  • Kalbde zikir yoluyla, tefekkür ile İlâhî sevgiyi, uyanıklığı nakşa çalışan mânâsiyle, Şeyh Bahâüddin Nakş-bendî nâmındaki azîm bir velinin kurduğu ve en ziyade hafî zikre dayanan tarikata mensub olan. (Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A.) Mektubat'ında demiş ki: "Ha (Farsça)

nakşi / nakşî

  • Nakşibendi tarikatına mensub olan.

nariyye

  • Nar ile alâkalı, nara mensub. Ateşten, yanıp tutuşur, patlar olan şey.

nasb

  • Dikme. Bir rütbe alma. Bir memurluğa tayin edilme.
  • Gr: Arapçada kelimenin i'rabının mensub ( üstün) olması, yani; (e, a) diye okunuşu.

nasrani

  • Hristiyanlıkla alâkalı ve ona mensub olan. Hristiyanlardan olan.

nefsani / nefsanî

  • Bedenî arzu ve isteklerle alâkalı. Zaruret olmadığı hâlde keyf için olan istek ve arzuya ait. Kendine ait ve mensub.

nesevi / nesevî

  • (Neseviye) Kadına mensub, kadınla alâkalı, kadınlık.

nisbet

  • Soy bakımından bağlılık, mensub olma.
  • Tasavvufta velî bir zâtla mânevî irtibat, feyz alma, huzûr.

nisvi / nisvî

  • Nisa taifesine mensub. Kadınlarla alâkalı.

nuri

  • Nura mensub, nura ait.
  • Erkek ismidir.

nuriye

  • Nura âit, nura mensub.
  • Kadın ismidir.

papa

  • Katolik mezhebine mensûb hıristiyanların en yüksek rûhânî (dînî) lideri.

paşa

  • Sivillerle askerlerin ileri gelenlerinin bir kısmına verilen resmi ünvandı. Osmanlıların ilk devirlerinde bu ünvan, hânedân mensublarıyla yalnız bir kısım idare adamlarına verilirken sonradan askeriden "mir-i liva" ve daha yüksek rütbede olanlarla; mülkiyeden vezir, beylerbeyi, mir-i miran ve mir-ül

patrik

  • Ortodoks mezhebine mensûb hıristiyanların, en büyük rûhânî (dînî) lideri.

rafıziler / râfızîler

  • Şîanın kollarından. İmâm-ı Zeynel'âbidîn'in vefâtından sonra oğlu Zeyd'den ayrılarak, Eshâb-ı kirâm (Peygamber efendimizin arkadaşları) düşmanlığında taşkınlık gösteren, hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer'in halîfeliklerini kabûl etmeyen kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka. Terk edenler, ayrılanlar

rahmi

  • Rahmete mensub, rahmetle alâkalı, rahmete müteallik.

rai

  • (Rü'yet. den) Görücü, gören.
  • Gr: R harfiyle alâkalı. R harfine mensub.

ric'i / ric'î

  • Geri dönmeye ait ve mensub.
  • Üç talakla boşanmamış kadın. Tekrar kocasına dönmesi mümkün olan. Buna talak-ı ric'î denir.

rüfai / rüfaî

  • Ahmed-i Rüfaî tarikatına mensub.

ruhani / ruhanî

  • Cisim olmayıp gözle görülmeyen cin ve melâike gibi bir mahluk. Ruha ait. Ruhtan meydana gelmiş, melek.
  • Madde ile alâkalı olmayan, mânevi, ruh âlemine mensub olan.

ruhaniyyun

  • (Tekili: Ruhanî) Ruh âlemine mensub olanlar. Âlem-i gayba nüfuz eden çok nuraniyet kazanmış zâtlar.

rütebi / rütebî

  • Rütbeye dair ve rütbelere mensub.

sa'di / sa'dî

  • (M. 1193-1291) Şiraz'da doğmuş büyük bir İran şâiridir. Gülistan ve Divan'ında bol bol temsilî hikâyeler kullanmıştır.
  • Saadete, uğura mensub.

safeviler devleti

  • (1499-1737) Safeviler adında bir hanedana mensub olan Şah İsmail'in kurduğu bir devlettir. İran'da kurulmuş olan bu devlet şii idi. Osmanlılarla münasebetleri iyi değildi. Çaldıran'da 1514'de Yavuz Sultan Selim tarafından büyük bir mağlubiyete uğratıldılar. Nihayet 1737'de bir ayaklanma neticesinde

salik / sâlik / سالك

  • Tarikat mensubu. (Arapça)

san'avi / san'avî

  • (San'aviye) San'atlı oluş. San'ata mensub. Muntazam yapılı.

sebuiye

  • Yırtıcıya mensub, canavarlıkla ilgili.

selbi / selbî

  • Nefiy ile alâkalı, nefye mensub olan.

senevi / senevî

  • Seneye ait. Bir yıl içinde olan. Senelik. Seneye mensub.

şia / şîa

  • Taraftar, yardımcılar. Hazret-i Ali'yi sevdiklerini söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâmın (Peygamber efendimizin arkadaşlarının) kıymetini bilmeyen ve onları kötüleyen kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka.

şii / şîî

  • Şîa fırkasına mensub kimse. Eshâb-ı kirâmı kötüleyen, düşmanlık eden.

sıla

  • Kavuşmak, ulaşmak, vuslat.
  • Âşıkın mâşukuna kavuşması.
  • Doğduğu yeri, hısım akrabayı gidip görme.
  • Bahşiş, hediye.
  • Gr: Cümlenin içinde ism-i mensub bulunmasıyla, dahil olduğu cümlenin evvelce mâlum olması iktiza eder. İçinde bulunduğu cümleyi sonradan gelen cümle

sofestai / sofestaî

  • (Sevfestâi) Kâinatın yaratıcısını, Cenab-ı Hakkı kabul etmemek için herşeyi inkâr eden. Müsbet veya menfi hiç bir hükme varmayan, daima şüphe içinde kalmayı esas alan felsefi bir doktrinin (Septisizm) mensubu. Septik. Alemde hakikat namına hiç bir şey tanımayan ve hakikatı araştırmaktan sarf-ı nazar

sofi / sofî

  • Ehl-i tasavvuf. Riyazet ve nefisle mücahede ile hakikate ermeğe çalışan. Tarikata mensub, mânevi kemâlât için çalışan.
  • Yanıltıcı, safsatacı.
  • Tasavvuf ehli, tarikat mensubu.

sofiler / sofîler

  • Tasavvuf ehli, tarikat mensubu olanlar.

süfyani / süfyanî

  • Süfyan'dan olan, Süfyan'a mensub, Süfyan'a müteallik. Zübdet-ül Buharî Tercemesine göre, Süfyanî: Müslümanlara kötülük eden, sefil, kötü, alçak olan kimse demektir.

şühudi / şühudî

  • Keşfe ve görmeğe dair. Görünebilir olana ait ve mensub.

sülasi / sülasî

  • Üçlü. Üçe mensub.
  • Gr: Harf-i aslîsi üç harf olan kelime.

tabiiyyet

  • Tabi'lik. Tâbi olma. Bir kimseye mensub bulunma. Bir devletin teb'asından olma.

takıyye

  • Sakınmak. Kendini koruyup çekinmek.
  • Birinin mensub olduğu mezhebi gizlemesi.
  • Mümâşât.

teberri / teberrî

  • Uzaklaşma; mensubiyeti, hürmeti reddetme, kabul etmeme.

ulema

  • (Tekili: Âlim) Âlimler. Osmanlı devrinde yüksek ilim ve fıkıh âlimleri. İlmiye mensubları.

ulvi

  • (Ulviye) Yüksek, yüce.
  • Manevî ve göğe mensub.

uzme

  • Aşiret.
  • Birinin mensub olduğu âile.
  • Akrabâ.

vavi / vavî

  • Vav harfine mensub. Vav harfi ile alâkalı.

yabani

  • Yabana mensub. Issız yerlerde yaşıyan. Yabancı, alışmamış.

yahudi

  • Hz. Yakub'un (A.S.) oğullarından Yehuda'ya mensub olan. Benî İsrail. Musevî.Yahudilerin vaziyetlerine ve seciyelerine işaret eden âyetler şunlardır: 2: 60-66 arası. 5: 62-64 arası ve 17: 4.

yezidiler / yezîdîler

  • Hazret-i Ali'ye düşman olan ve şeytana tapan kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka. İbâdiyye fırkasının kurucusu Abdullah bin İbâd'ın adamlarından Yezîd bin Enîse'ye uydukları için bu adı almışlardır. Emevî halîfelerinden Yezîd'in bunlarla hiçbir ilgi si yoktur.

zati / zâtî

  • (Zâtiyye) Zâta mensub. Kendisine âit, ile alâkalı, hususi. Özel.

zevali / zevalî

  • Zevale mensub, zevale ait ve müteallik.
  • Çok yaşlı.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın