REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te mazl ifadesini içeren 138 kelime bulundu...

adab / âdâb

  • (Edeb kelimesinin çoğuludur.) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye. Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı. Adaba uymayanlara edepsiz denir."Edipler edepli olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar dine, ahlâka ve terbiyeye uymalı. Aksi halde edebiyatçı adına lâyık olamazlar,

adem-i itilaf / adem-i itilâf

  • Ülfetsizlik, anlaşmazlık.

adem-i ittifak

  • İttifaksızlık. Uyuşmazlık.

adem-i müdahale / adem-i müdâhale

  • Karışmamazlık.

adem-i tecezzi / adem-i tecezzî

  • Parçalanmazlık, bölünmezlik.

aşr

  • On. Bir cemâat içerisinde ve daha çok cemâatle kılınan namazlardan sonra Kur'ân-ı kerîmden sesli olarak okunan on âyet veya bu mikdara yakın bir bölüm.

bahira / bahîra

  • Süryâni rahiblerindendir. Zamanın ilim ve fenlerine vâkıf ve bilhassa hey'et ve nücumda ihtisas sahibiydi. Bu sebepten rahiblerin câhilleri kendisinden hoşlanmazlardı. Hazret-i İsâ'nın ulûhiyetini ve Hz. Meryem'in ümmullah olduğunu inkâr ve ilân ettiğinden, bulunduğu manastırın reisi tarafından kovu

bedan

  • (Tekili: Bed) Kötüler, fenalar. Yaramazlar.
  • Çirkinler.

beynunet / beynûnet

  • Fâsıla, iki şey arasındaki mesafe, aralık.
  • Fark, ihtilaf, muhalefet. Zıddiyet, anlaşmazlık, terslik.
  • Ayrılmak, firkat.
  • İki şey arasındaki mesafe, aralık.
  • İhtilaf, anlaşmazlık, ara açıklığı.

beza

  • Konuşmada açık saçıklık.
  • Hayasızlık, utanmazlık.

binisyan / bînisyan

  • Unutmazlık.

cum'a

  • Toplanma.
  • Perşembeden sonraki gün. Müslümanların kudsî tâtil günü olup, o güne mahsus namazla mükelleftirler. Memur ve işçilerin cuma namazı vakti serbest bırakılmamaları din hürriyetine aykırıdır. Yahudiler ve hristiyanlar haftalık dinî törenleri için cumartesi ve pazar günü serbest

daar

  • Fısk.
  • Kapmak.
  • Yaramazlık.

ebkemiyet

  • Dilsizlik. Konuşamamazlık.

ehl-i ihtisas

  • İhtisas sahibi olan kimseler. Bu kişiler yalnız kendi meslekleriyle uğraşırlar, çeşitli meslek ve meselelerle fikirlerini dağıtmazlar.

ettehıyyatü / ettehıyyâtü

  • Namazların birinci ve ikinci oturuşlarında okunan duâ.

evkat-ı hamse

  • Beş vakit. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarının kılındığı vakitler.

fevait / fevâit

  • (Tekili: Fevt) Fevt olmuş şeyler.
  • Vaktinde kılınmamış namazlar.
  • Kasten, bilerek terketmekle olmayıp, dînin kabûl ettiği herhangi bir sebeble, özürle kaçırılmış farz veya vâcib namazlar. Fâitenin çoğuludur.

gaflet

  • Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.
  • Umursamazlık; âhirete, Allah'ın emir ve yasaklarına duyarsız kalma hali.

gaflet-i umumiye

  • Genel vurdumduymazlık.

gammazane

  • Fitnecilikle, gammazlıkla, koğuculukla. (Farsça)

gammaziyyet

  • Koğuculuk, fitnecilik, gammazlık.

habbe

  • Gammazlık yapan kadın. (Müz: Habb)

hadi / hadî

  • Birinci.
  • Mazluma yardım eden.
  • Deveyi şarkı söyleyerek süren.

hafi okumak / hafî okumak

  • Namazda sessiz okumak. İmâmın öğlen, ikindi ve üç ve dört rek'atlı namazların üç ve dördüncü rek'atlarında sessiz okuması.

halaat / halâat

  • Yüzsüzlük, utanmazlık, hayâsızlık.
  • Kötülüğünden dolayı ailesi ve cemaatı kendisinden ayrılan kimse.

hayasızlık / hayâsızlık

  • Utanmazlık.

haym

  • Yaramazlık yapmak.

hıbb

  • Bahadırlık, kahramanlık.
  • Gammazlık.

hikmet-i ihtilaf / hikmet-i ihtilâf

  • Anlaşmazlığın sebebi.

hubs

  • Kötülük, fenalık, yaramazlık.

hutbe

  • İlâhi emir ve nehiyleri cemaate beyan ve ihtar etmek. Cuma veya bayram namazlarında müslümanlara hatibin İlâhi ve şer'i emirleri hatırlatan sözleri. (Hatib, bu hutbeyi söylemeye Halife veya İslâm Devlet Reisinden vazife ve salâhiyet almıştır.)
  • Hitâbe, nutuk, konuşma, vâz. Cumâ namazlarından evvel, bayram namazlarından sonra hatîbin (imâmın) minber denilen yüksekçe yerde cemâate karşı okuduğu Allahü teâlâya hamd, Resûlullah'a salât ve selâm ve mü'minlere nasihat ve duâdan ibâret bir ibâdet.
  • Cuma ve bayram namazlarında minberden okunan Allah'ın emir ve buyrukları.

hüzn-ü masumane ve mazlumane / hüzn-ü mâsumâne ve mazlumâne

  • Masum ve mazlumca duyulan hüzün, acı.

iç ezan

  • Cuma günleri hatib minberde iken müezzin tarafından mahfilde okunan ezan. Diğer namazlarda yalnız minarede ezan okunurken, cuma günleri öğle vaktinde hem minarede, hem de caminin içinde müezzin mahfilinde ezan okunur. İkinci ezan caminin içinde okunduğu için buna "iç ezan" denilir. (Türkçe)

iğlak

  • Kapalılık, anlaşılmazlık.

ıhbas

  • İfsad etmek. Bozmak.
  • Yaramazlık öğretmek.

ihkak

  • Mazlumun hakkını zâlimden almak. Hakkı yerine getirmek. Hak ile hasmına galib olmak.

ihtilaf / ihtilâf / اختلاف

  • (Hulf. den) Anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik.
  • Birisinin halifesi olmak.
  • Anlaşmazlık, uyuşmazlık.
  • Anlaşmazlık, uyuşmazlık, ayrılık.
  • Uyuşmazlık. (Arapça)

ihtilaf noktaları / ihtilâf noktaları

  • Uyuşmazlık olan, hakkında ortak görüş bulunmayan noktalar.

ihtilaf u tefrika / ihtilâf u tefrika

  • Ayrılık ve anlaşmazlık.

ihtilafat / ihtilâfat / ihtilâfât / اختلافات

  • Anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar. İhtilaflar.
  • Anlaşmazlıklar, ayrılıklar.
  • Ayrılıklar, anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar.
  • Uyuşmazlıklar. (Arapça)

ihtilafi / ihtilâfî

  • Anlaşmazlık konusu.

insifa'

  • (Nısıf. dan) Bir şeyin ortası.
  • Bir şeyin yarısını alma.
  • Gündüzün ortası.
  • Hakka hizmet.
  • Adaletle mukabele etmek. Mazluma yardım edip zâlimden hakkını almak.

isaet

  • (Sû'. dan) Kötü iş işlemek. Kötülükte bulunmak. Yaramazlık.

isave

  • Gammazlık, ağız karalığı.

ıskat-ı salat / ıskat-ı salât

  • Ölmüş bir kimsenin kılmadığı namazlar yüzünden hâsıl olan günahını giderir ümidi ile verilen sadaka.

ism-i mef'ul

  • Gr: Fâilin fiili kendi üzerine geçen kelime. Mektub, mazlum, mağdur gibi.

ismet

  • Günahsızlık, mâsumluk. Günahlardan kaçınmak melekesine sâhib olmak. Suçsuzluk.
  • Peygamberlik vasıflarından birisidir. Peygamberler (A.S.), hiç bir zaman gizli, âşikâr herhangi bir ma'siyete yaklaşmazlar; bütün kusur ve hatâlardan ve şâibelerden müberrâdırlar.

ka'de-i ula / ka'de-i ûlâ

  • Üç ve dört rekatli namazların ikinci rek'atındaki oturuş.

kamet / kâmet

  • Kalkmak, ayakta durmak; farz namazlardan önce okunması sünnet olan ve ezana benzeyen sözler.

kaşb

  • Karıştırmak.
  • Zehir içirmek.
  • Yaramazlıkla hatırlamak.
  • İncitmek.

kasr-ı namaz

  • Namazın kısaltılması; yolculukta 4 rekâtlık farz namazların 2 rekât olarak kılınması.

kasr-ı salat / kasr-ı salât

  • Seferde olan bir kimsenin, dört rekâtlı farz namazları ikişer rekât kılması. Namazı kısaltmak.

keffaret-i salat / keffâret-i salât

  • Kazâya kalmış namazları bulunan ve bunları îmâ ile dahi kılması mümkün iken kılmayıp ölen kimsenin kılmadığı namazlar için verilen keffâret.

keri / kerî

  • Örümcek ağı. (Farsça)
  • Sağırlık, duymazlık, işitmezlik. (Farsça)

keşmekeş-i ihtilaf / keşmekeş-i ihtilâf

  • Anlaşmazlıktan gelen karışıklık.

kunut

  • Yatsı veya sabah namazlarında ayakta okunan duâ. İbadet. Duâ. Taat. Şükür eylemek.
  • Namazda dünya kelâmından imsak eylemek, yani kendini tutup konuşmamak.

lem-yezeli / lem-yezelî

  • Devamlılık, bâkilik, zeval bulmazlık.

lüzum-u gayr-i münfek

  • Ayrılmazlık.

maraz-ı ihtilaf / maraz-ı ihtilâf

  • Anlaşmazlığa düşme hastalığı.

masuniyet

  • Dokunulmazlık.
  • Eminlik, sağlamlık, muhafaza altında bulunmak, dokunulmazlık.

mazalim

  • (Tekili: Mazleme) Haksızlık ve adaletsizlikler. Zulümler.
  • Adâlet dâiresi.

mazim / mazîm

  • Mazlum.

mazlumane / mazlumâne / مظلومانه

  • Mazlumca. (Arapça - Farsça)

mazlumiyet / mazlûmiyet / مظلوميت

  • Zulme uğramış olma, mazlumluk.
  • Mazlumluk, zulme uğramışlık. (Arapça)
  • Sesiz sedasız olma. (Arapça)

mazlumiyyet

  • Mazlumluk. Zulüm görmüşlük.
  • Sessizlik, yavaşlık.

medar-ı ihtilaf / medar-ı ihtilâf

  • Anlaşmazlık, uyuşmazlık sebebi.

melahide / melâhide / ملاحده

  • Dinsizler, tanrıtanımazlar. (Arapça)

metrukat / metrûkât

  • Özürsüz, tembellikle kılınmayan, terk edilen namazlar.
  • Vefât eden kimsenin geriye bıraktığı şeyler. Mîrâslar, terikeler.

metrukiyyet

  • (Terk. den) Terk edilme, boşanmış olma.
  • Bırakılmışlık, kullanılmazlık.
  • Bir işten çekilip uğraşmama.

mevadd-ı ihtilaf / mevadd-ı ihtilâf

  • İhtilâfa sebep olan maddeler; parçalanma, değişim, başkalaşım ve uyuşmazlık gibi sonuçlara sebep olan maddeler.

meydan-ı münakaşat / meydan-ı münakaşât

  • Tartışma ve anlaşmazlıkların alanı, sahası.

milel-i mazlume

  • Mazlum milletler.

mübayenet / mübâyenet

  • Zıddıyet. Ayrılık. Tutmazlık. Başkalık.
  • Farklılık, başkalık, uyuşmazlık.
  • Ayrılık, uymazlık, tutmazlık.

mübhemiyet

  • Belirsizlik, anlaşılmazlık.

muda'

  • Fık: Emâneten kendine bir şey bırakılan kimse.
  • Serkeş ve oynak olmayıp, mazlum ve sâkin olan at.

mugayeret

  • (Gayr. den) Aykırılık. Uymazlık. Başka türlü olma.

muğlakiyyet

  • Muğlak olma hali. Anlaşılmazlık.

mugtemiz

  • Gammazlıyan.

muhadde

  • Muhâlefet, uyuşmazlık.

muhalefet

  • Kabulsüzlük. Karşı durma. Uyuşmazlık. Zıt gitmek. Zıddiyet. Muvafık olmamak.

muhaveze

  • Muhalefet, uyuşmazlık.

muhkemat-ı kur'aniyye

  • Mânası açık ve te'vile ihtiyacı olmayan âyetler. Başka bir mânaya ihtimali olmayıp sarih emir ve nehiyleri müştemil olan âyetler. Bu âyetler mensuh veya anlaşılmayan şekilde müteşabih ve muhtemel olmayıp muhkem ve mübeyyin olmakla aslâ te'vile muhtaç olmazlar. Bâzı şeylerin haram olması veya enbiya

muksit

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Adâlet sâhibi, zâlimden mazlûmun hakkını alan.

münakaza / münâkaza

  • Zıtlık, uymazlık.

münazea / münâzea

  • Çekişme, anlaşmazlık.

musadde

  • Muhâlefet, uyuşmazlık, zıtlık.

na-dari / na-darî

  • Olmamazlık, bulunmayış. (Farsça)

na-sazi / na-sazî

  • Uygunsuzluk, münasebetsizlik, uymazlık. (Farsça)

namazgah / namazgâh / نمازگاه

  • Namazlık, üstü açık mesçit. (Farsça)

namazgüzar

  • Namazlarını kılan, namazlarını eda eden. (Farsça)

nigah-ı tegafül / nigâh-ı tegafül

  • Hâli ve gayeyi anlamazlıktan gelen bakış.

niza

  • Çekişme, kavga, anlaşmazlık.

nühuset

  • Yaramazlık, uğursuzluk. (Mübârek'in zıddı)

perde yırtılmak

  • Hayasızlık etmek, utanmazlık.

perde-i gaflet

  • Gaflet, umursamazlık ve duyarsızlık perdesi.

sa'y

  • Çalışma, Çalışıp çabalama. Gayret sarfetme. Bir maksadın meydana gelmesi için elden geleni yapma.
  • Hızlı yürüme.
  • Cür'et etme.
  • Ziyaret etme.
  • Gammazlık yapma.
  • Ist: Hac veya Umre'de Safâ ile Merve arasında usulüne göre yedi defa gelip gitmektir.

sahib-i tertib / sâhib-i tertîb

  • Tertîb sâhibi. Üzerinde kazâya kalmış namaz borcu bulunmayan veya kazâya kalmış namazların toplamı beş vakti geçmemiş bulunan ve namazda sırayı gözetmesi gereken kimse.

şaka'

  • Bedbahtlık.
  • Yaramazlık.

salavat

  • (Tekili: Salât) Namazlar.
  • Bütün dualar. İhtiyaçtan gelen ricalar.
  • Nimetten çıkan şükürler. İbadetler.
  • Hazret-i Muhammed'e (A.S.M.) memnuniyet ve bağlılık için yapılan dualar.
  • Nasârâ kilisesi.

sebeb-i ihtilaf-ı muzır

  • Zararlı olan ayrılık ve uyuşmazlığın sebebi.

seccade / seccâde

  • Yere serilip üzerinde namaz kılınan küçük halı, kilim, hasır, bez gibi temiz sergi, namazlık.

şef'

  • Çift.
  • Kurban bayramı günü.
  • Namazların her iki rek'atı demektir. Dört rek'atlı bir namazın evvelki iki rek'atında Şef'-i evvel, diğer iki rek'atına da Şef'-i Sâni denilir. Üç rek'atlı namazın üçüncü rek'atı da Şef'i sâni'dendir.

şehid-i mazlum

  • Mazlum şehid.

şerar

  • "Şerir" den mastardır ve yaramazlık mânâsına gelir.
  • İnsanın yüzüne çarpan ses.

şesasa

  • şiddet.
  • Yaramazlık.
  • Sığır üstüne yük vurmak.
  • Kuru ve sert yer.
  • Acele.

seyyie

  • Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenâlık.

şıkve

  • Bedbahtlık.
  • Yaramazlık.

sitem-keş

  • Zulme ve haksızlığa uğrayan. Zulüm çeken. Mazlum. (Farsça)

sübhaneke / sübhâneke

  • Her namazın ilk rek'atinde, ayrıca ikindi ve yatsı namazlarının sünnetlerinin üçüncü rek'atinde, besmele çekmeden önce okunan duâ.

tabakat-ı gaflet

  • Vurdumduymazlık örtüleri, umursamazlık perdeleri.

tadacüm

  • İhtilâf. Anlaşmazlık.
  • Eğrilik.

tama'

  • Hırsla istemek. Doymazlık. Aç gözlülük. Çok isteme.
  • Askerî fertlerin maaşları. (Kamus)

taraf

  • Yan, yön.
  • Yer, memleket, ülke. Kıt'a.
  • Taraftarlık, sahip çıkmak, korumak.
  • Aralarında anlaşmazlık bulunan iki kişiden veya iki topluluktan her biri.

tatavvu'

  • Müstehab ve mendub olan namazlar.
  • İbadeti sırf kendi isteğiyle yapmak.
  • Nafile namaz kılmak.
  • Üzerine lâzım olmayan işler yapmak.

tazallüm

  • Bir haksızlıktan sızlanmak. Şikâyet etmek.
  • Birinin hakkını veya malını gasbetmek.
  • Mazlum olmak.
  • Zulmü kendi nefsine isnad etmek.

tazallum-u hal / tazallum-u hâl

  • Mazlum olduklarını anlatmak, zulme uğradıklarını şikâyet etmek.

tebayün / tebâyün

  • İki şey arasındaki uyuşmazlık. Birbirinden ayrı ve başka olmak. İhtilâf vuku bulmak. Zıtlık.
  • Uymazlık, zıtlık.

tefrika / تَفْرِقَه / tefrîka / تَفْر۪يقَه

  • Ayrılma, dağılma, anlaşmazlık.
  • Ayrılık, anlaşmazlık.

tegafül / تغافل

  • Bilmez görünmek, anlamazlıktan gelmek. Kasden kendisini gafil göstermek.
  • Bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme. (Arapça)
  • Tegafül etmek: Anlamazlıktan gelmek. (Arapça)

tegayür

  • Uymazlık.

teheccüd

  • Gece uyanıp namaz kılmak. Gece namazı. (Bu namaz, nâfile namazların en çok sevablısıdır.)

tehettük

  • (Çoğulu: Tehettükât) (Hetk. den) Yırtılma.
  • Utanmazlık ve hayâsızlıkta aşırı derecede olma.

tekbir-i zevaid / tekbîr-i zevâid

  • Bayram namazlarında birinci rek'atte Sübhâneke'den sonra üç, ikinci rek'atte zamm-ı sûreyi okuyup rükûa gitmeden önce de üç kerre olmak üzere alınan altı vâcib tekbir. Zevâid tekbiri.

tertib sahibi / tertîb sâhibi

  • Üzerinde kazâya kalmış namaz borcu bulunmayan veya kazâya kalmış namazların toplamı beş vakti geçmemiş bulunan ve namazda sırayı gözetmesi gereken kimse.

tesbih namazı / tesbîh namazı

  • Hadîs-i şerîfte, af ve mağfiret olunmak için kılınması tavsiye buyrulan namazlardan biri.

teşehhüd

  • Namazlarda "Tehiyyat"ı okuma ve oturma.

teşeytun

  • Yaramazlık etmek.

teslib

  • Soyunmak.
  • Gammazlık.
  • Erkeği ölen kadının, keder esvâbı giymesi.

ul'ul

  • Yaramazlık.
  • Çağırmak.
  • Budak.

vacib / vâcib

  • Allah ve resulü tarafından yerine getirilmesi kesin olarak emredilmiş olan şey (diğer bir mânası; delili farz ifade edecek derecede kesin olmayan, fakat hiç terk edilmeden yapılması istenen amel; vitir ve bayram namazları gibi.
  • Varlığı zorunlu olan.

vakahat / vakâhat

  • Arsızlık. Utanmazlık. Katı yüzlülük. Açıklık ve saçıklık.
  • Pek sağlam ve metin.
  • Arsızlık, utanmazlık, küstahlık.
  • Arsızlık, utanmazlık.

vekahat / vekâhat / وقاحت

  • Hayâsızlık. Utanmazlık. Edebsizlik.
  • Arsızlık, utanmazlık, hayasızlık. (Arapça)

vekahet / vekâhet

  • Hayâsızlık, utanmazlık, edebsizlik, yüzsüzlük.

vişaye

  • Koğuculuk, dedikoduculuk, gammazlık.

zamm-ı sure / zamm-ı sûre

  • Farz namazın ilk iki rek'atinde, sünnet namazların ve vitrin her rek'atinde ayakta Fâtiha'dan sonra okunan sûre veya en az üç kısa âyet.

zevaid sünnet / zevâid sünnet

  • Farzla birlikte kılınması bildirilmeyen nâfile namazlar.
  • Peygamber efendimizin ibâdet olarak değil de, âdet olarak, devâmlı yaptığı şeyler.

zevaid tekbirleri / zevâid tekbirleri

  • İkişer rek'at olan Ramazân ve Kurban bayramı namazlarının her rek'atinde alınan üçer tekbir.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın