Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
lugat
ifadesini içeren
42
kelime bulundu...
babü's-sin / bâbü's-sin
Sözlük ve lügatlerde "sin" harfinin bulunduğu bölüm, Sin maddesi.
baskı
t. Basıp sıkacak, tazyik edecek şey. Sıkı tazyik.
Basan, ağırlık veren şey.
Kalıp, damga.
Bir eserin yeni basılışlarının her seferi.
Bir basmanın bir def'ada basılan miktarının tamamı. Meselâ: Bu lügatın baskısı 25.000 dir.
beyder
Ekin harmanı.
(Farsça)
Doğru lügat.
(Farsça)
bürhan-ı katı'
Kat'î, en sağlam ve şeksiz delil.
Farsça bir lügat kitabının ismi.
celd
Lügat mânası, deri üzerine vurmaktır.
Fık: Muhsen olmayan mükellef zâni veya zâniyenin muayyen uzuvlarına vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır. Bu ceza, mücrimin cildi yani derisi üzerine tatbik edildiği cihetle "celde" adını almıştır.
cevahir-ül-kelimat
Şemsi adındaki bir zat tarafından Arapçadan Türkçeye kaleme alınan 108 sahifelik bir lügat kitabının adı.
cümle-i cezaiye / cümle-i cezâiye
Şart cümlesinin ikinci kısmı. Misâl: "Eğer lügatı rehber edinirsen, kelimelerin mânasını anlarsın" cümlesindeki "kelimelerin mânasını anlarsın" cümlesi, cümle-i cezâiyedir.
dil
t. Lisan, zeban.
Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu.
İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi. Lügat.
Muhtelif âlât ve edevâtın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları.
Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz mumluk, uzunca kara parçası.
Mc:
elfaz
(Tekili: Lafz) Lafızlar. Sözler. Lügatlar.
ferhenk
Edeb. İyi terbiye.
(Farsça)
Hüner. Hikmet. Azamet. Mârifet. Bilgi.
(Farsça)
Lügat kitabı.
(Farsça)
hane-i avarız
Avarız ve bedel-i nüzul ve buna benzer vergiler ve tekâlifin toplanmasında tutulan ölçü. Buradaki hanenin, lügat mânası olan evle münasebeti yoktur. Kasabalar, köyler nüfuslarına ve emlâk ve arazilerinin miktar ve hâsılatlarına göre hane itibar edilir ve mahallî masraflarla sair vergiler ona göre ta
havs
Ayrılmak.
"Haysü" mânâsına zarf-ı mekân için lügattır.
insan
(Bu kelimenin aslı, lugat âlimlerince "ins" den geldiği söylenir. Kamusta da kûfiun'a göre "Nisyan" kelimesinden geldiği zikredilmektedir.)Akıl, şuur ve imân ile diğer canlılardan ayrı, Cenab-ı Hakk'ın en mükerrem yarattığı mahluku olup, Rabbanî ni'metleri unutkanlığı dolayısıyla insan denil
ıstılah
Tabir, deyim. Belirli bir topluluğun, bir lafzı lügat mânasından çıkararak başka bir mânada kullanmaları.
Bir ilim veya mesleğe âid kelime. Terim. Erbab-ı ilim arasındaki ve herkesin anlamadığı kelime.
Muvafakat. Uygunluk. Barışmak. İttifak.
kamus
Deniz. Derya.
Denizin ortası, derin yeri.
Büyük Lügat Kitabı.
kamus-i arabi / kamus-i arabî
Arapça lügat kitabı, Arapça sözlük.
kamus-i türki / kamus-i türkî
Türkçe lügat kitabı, Türkçe sözlük.
Şemseddin Sâmi'nin yayınladığı Türkçe lügat.
kazasker
İlmiye mesleğinin en yüksek mertebelerinden biri. Lügat mânası asker kadısı, ordu kadısı demektir. Osmanlılarda Kazaskerliğin ihdası Sultan I.Murat zamanındadır. İlk Kazasker de "Çandarlı Kara Halil"dir.
lahn
Güzel ve kaideli ses.
Nağme.
Kaideye uymayan yanlış okuyuş.
Usulüne uygun okumak.
Sadece muhatabın anlıyacağı şekilde remizle söz söylemek.
Meyl.
Fehmeylemek.
Lisan.
Lügat. Fetva. Mânâ. Mefhum.
lugat / lûgat
Kelime. Söz.
Her milletin dili.
Lügat kitabı, sözlük.
(Tekili: A, uzun okunur) (Lügat) Lügatlar, kelimeler.
Lügat kitapları.
Lügat, sözlük, kelimelerin anlamlarını kısaca bildiren kitap.
lügat
(Bak: Lugat)
lugatnüvis
Lügat yazan.
(Farsça)
lugatşinas
İyi lügat bilen.
(Farsça)
lugavi / lugavî
Lügata mensup. Lügata, kelimeye âit. Lügattan anlayan. Mecazî olmayıp hakiki bir mânaya delâlet eden kelimeye âit olan.
lugaviyyun
Lügatçılar, kelimelerden anlayan âlimler.
maani-i lüğaviye / maâni-i lüğaviye
Lügat mânâları, kelimelerin sözlük anlamları.
mana-yı lügavi / mânâ-yı lügavî
Lûgat, sözlük anlamı.
mürtecel
Düşünülmeden hemen söylenmiş söz veya şiir.
Kelimenin lügat mânası ile ıstılah mânası arasında münasebet bulunmayan kısmına mürtecel; münasebet bulunan kısmına da menkul denir.
Fık: Konuşulandan başkasına bir alâka bulunmaksızın sarih bir ihtimal ile kullanılan lâfızdır. Mese
müşebbihe
Allahü teâlâyı cisim ve varlıklara benzeten, Kur'ân-ı kerîmdeki müteşâbih (mânâsı kapalı) âyetleri görünen lugat mânâsına göre açıklayıp, Allahü teâlânın el ve yüz gibi organlarının olduğunu iddiâ eden bozuk fırka.
müteşabihat-ı kur'aniye / müteşabihât-ı kur'aniye
Beşer lisanının, lügatını vaz etmediği, sezip düşünemediği, misalini göremediği hakikatların teşbih ve temsiller ile anlatıldığı âyet-i kerimeler.
naci
Kurtulan. Necat bulan.
(Mi: 1849-1892) Muallim Naci diye meşhur olan bir İstanbul'lu şâir. Lügat-ı Naci'yi "Fetva" kelimesine kadar hazırlamıştır.
okyanus
Büyük deniz. Bahr-ı muhit.
Arapça büyük lügat kitabı.
şir'a
(Şeria-Meşrea) Lügat mânası, bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda insanların, hayat-ı ebediye ve saadet-i hakikiyeye vusulü için Allah'ın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiare ıtlak edilmiştir ki, din demekt
ta'rib
Bir kimseden söz nakletmek.
Çirkin etmek.
Arabî olmayan kelimeyi arabi lügatına nakletmek.
ta'zir
Siyaset.
Tehdit etmek.
Tazim ve tathir. Temizlemek ve hürmet etmek.
Lügatta red, icbar, tahkir, te'dib, hak üzere tevkif mânalarına gelen bu tabir, İslâm hukukunda: Hakkında muayyen bir şer'î ceza olmayan suçlardan dolayı ulülemr (hükümdar, padişah) veya vekili tarafı
terceme
(Tercüme) Bir sözü bir dilden başka dile çevirmek. Bir lügatı, diğer bilinen lügata çevirerek anlatmak.
ülkü
Bazı öz türkçecilik taraftarlarınca kullanılmış bir kelimedir. Divan-ı Lügat-ıt Türk'te "Peyman" mânasına geldiğine merhum A. Hamdi Elmalılı işaret ediyor: "Ahd ü misak" da denir. Emanî, ideal mânâsına kullananlar varsa da yanlıştır.
vahiy
Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin Allah (C.C.) tarafından Peygambere bildirilmesi.
Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, işaret, irsal, ilham, ifham, emir, teshir, bir şeyi harfiyyen i'lâm, bazı hususi maksadları tebliğ gibi mânalara gelir.
Şeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve
vaz'an
Vaz' ile, vaziyeti, durumu itibariyle, yerleştirmek suretiyle.
Asıl lügat mânası cihetinden.
zeban
Dil, lisan, lügat, lehçe.
(Farsça)
zemzem
Çok mübarek bir su.
Kâbe-i Mükerreme'nin yanındaki maruf kuyu.
Kelimenin lügat manası: Yavaş yavaş teganni ve terennüm eylemek, hafif ve yavaş yavaş türkü söylemek.
Çok bol.
zeyn-ül abidin
(Zeynel âbidîn) Lügat mânası: İbadet edenlerin zineti.
(Hi: 38-94) Oniki İmamın dördüncüsü olan zât (R.A.). Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın torunu olan Hazret-i Hüseyin'in ortanca oğlu. Asıl adı: Ali'dir. Tâbiînin büyüklerindendir. Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. (Rahmetull
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
dekâik-i nîmet
arızi
libas-ı mana
bostan-ı çinan
eşhuru'l-hurum
Tevabi'
bey\'-i bat
Nebean
ta'rîf
nezia
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
lugat
Me'mur
güzellik veren
Son
zihayat
güzelleşmek
ODUN
güzel yer
sed
farsca