REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te küsuru ifadesini içeren 37 kelime bulundu...

abkari / abkarî

  • Mutlaka kusuru olmayan. Kâmil.
  • Bir kavmin seyyid ve şerifi, efendisi. Beşer san'atı olmayan.
  • Çok güzellik.
  • Bir nevi döşek.

aff-ı kusur

  • Kusurun affedilmesi.

ayn-ür rıza / ayn-ür rızâ

  • Rıza gözü. Kusuru görmeden bakan muhabbet gözü.

bühtan / bühtân

  • İftirâ. Bir kimseye onda olmayan bir kusuru isnat etme.

derk-i kusur

  • Kusurunu anlama.

eriş

  • Sakatlanan bir uzuv için yaralayandan alınan şer'i diyet.
  • Satıldıktan sonra kusuru ve noksanları belli olan malın, kıymetinden bunun için indirilen miktar.

estağfirullah

  • Cenâb-ı Hak'tan kusurumun örtülmesini dilerim. Allah (C.C.) kusurumu efvetsin (mealinde, kusurunu anlayan bir müslümanın duâsı. Hürmet veya ikramlara karşı tevâzu maksadı ile de söylenmektedir.)
  • Allah kusurumu affetsin.

evvah

  • Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak.
  • Çok âh edip duâ eden.
  • Merhametli. Sağlam imanlı. Yakin ilim sahibi. Dinde çok âlim olan. Hz. İbrahim Aleyhisselâmın bir vasfı.

fassal

  • Dedikoducu. Herkesin kusurunu sayıp döken.
  • İnsanları medh ü sena eden kimse.

halis / hâlis

  • Hilesiz. Katıksız. Saf. Duru. Saffetli.
  • Pek beyaz.
  • Evvelce karışık iken kusuru zâil olan.
  • Her ameli, yalnız Allah rızası için işleyen. (Müennesi: Hâlise'dir)

hata-yı ekseriyet

  • Çoğunluğun hata ve kusuru.

hazm-ı nefs

  • Tahammül etmek. Nefsini kırmak. Meydana gelen kendi ile alâkalı gördüğü bir kusuru kendi üzerine almak. Sabreylemek. Sindirmek. (Farsça)

hedy

  • Cenab-ı Hakk'ın rızası için veya ihramda iken yapılması yasak olan herhangi bir fiili işlemekten dolayı kusurunu affettirmek ricasiyle, keffaret olarak Harem-i Şerif'e götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurban.

hıyar-ı ayb

  • Bir şeyde mevcud olan bir kusurun akitten sonra meydana çıkmasından dolayı âkitlerden biri için sabit olan muhayyerliktir.

i'tiraf-ı kusur

  • Kusurunu söyleme, itiraf etme.

i'tizar

  • Kusurunu bilerek özür dilemek. Kusurunu beyan edip ve anlayıp af dilemek. (Takdire şayan güzel bir haslettir.)

ifzah

  • (Fazih. den) Kusuru, kötülüğü, ayıbı açığa vurma.

ilm-i nafi' / ilm-i nâfi'

  • İnsana aczini, kusurunu, Rabbinin büyüklüğünü bildiren, kalbde Allah korkusunu ve mahluklara karşı tevâzû, alçak gönüllülüğü artıran, kul haklarına ehemmiyet vermeyi temin eden sonsuz seâdeti (mutluluğu) ve Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya vesîle olan ilim.

itizar / itizâr

  • Kusurunu bilerek özür beyan etme, kusurunu beyan edip af dileme.

ma'yub

  • Ayıplanmış. Ayıplanan. Bir kusuru ve eksiği olan.

mahviyyet

  • Alçak gönüllülük. Tevâzu. Kendi kusurunu bilip kendine haddinden fazla kıymet vermemek. Tevâzu içinde olmak.

manzure

  • Belâ, musibet, felâket, âfet.
  • Noksan ve kusuru olan, ayıplanacak kadın.

medhul

  • (Dahl. den) Ayıplanacak kusuru olan.
  • Dile düşmüş.
  • Kendisine birşey girmiş olan.

mülim / mülîm

  • Kendini levm etmek. Melâmette olmak. Kusurunu anlayıp kendisini kötülemek.

münezzehiyet-i kudret

  • Kudret ve güç açısından eksiği, noksanı ve kusuru olmama hâli.

musamaha

  • İyilikle, lütufla muamele.
  • İdare edip, kusuru görmezden gelme.

müsamaha / müsâmaha

  • Hoş görme, kusuru görmezlikten gelme.

mutezirane / mutezirâne

  • Özür dileyerek. Kusurunu kabul edip yalvarırcasına. (Farsça)

nakisedar / nakisedâr

  • Eksiği bulunan. Kusuru olan. Kusurlu. (Farsça)

nazarın kusuru

  • Bakış, görüşün kusuru ve kısalığı.

özür

  • Bir kusurun afvı için gösterilen sebep.
  • Bahane, sebep.
  • Mâni, engel. Kusur, nakise, sakatlık.
  • Fevz. Zafer.
  • Bir adamın kusur ve kabahatinin çok olması.
  • Fık: Abdesti bozucu ve devamlı olan şey.

rekaket / rekâket / ركاكت

  • Kekemelik. (Arapça)
  • Söz kusuru. (Arapça)

şaibe-i taklit

  • Taklit kusuru.

şeyn-i temenna / şeyn-i temennâ

  • Eli başa getirerek "baş üstüne" deme kusuru, temenna kiri.

tecessüs

  • İnsanların gizli hallerini, ayb ve kusûrunu merâk edip, iç yüzünü araştırıp öğrenmeye çalışmak.

telbis

  • (Lebs. den) Ayıbını, kusurunu örtüp iyi göstermek.
  • Suret-i haktan görünerek hile edip aldatmak.
  • Hile. Oyun.

tezkiye-i nefs

  • Nefsini temiz bilmek. Kusuru üzerine almamak. Nefsini kusursuz addetmek.
  • Nefsi kötü şeylerden temizlemek, hayra yöneltmek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın