Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
kusur
ifadesini içeren
343
kelime bulundu...
ab
Kusur, ayıp, noksanlık.
abd-i pür-taksir / abd-i pür-taksîr
Kusurlarla dolu kul.
abd-i pürkusur
Kusurlarla dolu olan kul.
abkari / abkarî
Mutlaka kusuru olmayan. Kâmil.
Bir kavmin seyyid ve şerifi, efendisi. Beşer san'atı olmayan.
Çok güzellik.
Bir nevi döşek.
acizane / âcizâne
Âciz olarak. Beceriksizce. Tevâzu ile. (Alçak gönüllülük ifâdesi için söylenir) "Allah'a karşı kusurlarını bilen bir mü'min âcizâne ancak Allah'tan rahmet diler."
(Farsça)
adalet-i mutlaka / adâlet-i mutlaka / عَدَالَتِ مُطْلَقَه
Nihâyetsiz, kusursuz adâlet.
aff-ı kusur
Kusurun affedilmesi.
afüvv
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Afvı çok olan, günâhlardan, hatâ ve kusurlardan dolayı cezâlandırmayan, günahları affedip amel defterinden silen.
afv
Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek.
Bağışlama. Allahü teâlânın, ihsânı ile, âsî ve günâhkâr kullarının kusur ve günâhlarını bağışlaması.
Bir kimsenin, düşmanından veya suçludan intikâm almaya, karşılığını yapmaya gücü yettiği halde bir şey yapmaması, intikâm almaması.
allahü zü'l-kerem teala ve tekaddes hazretleri / allahü zü'l-kerem tealâ ve tekaddes hazretleri
Namı ve şerefi yüksek olan, her türlü kusur ve eksikliklerden münezzeh olan, cömertlik ve ikram sahibi Allah.
allahü zülcelal tebareke ve teala ve tekaddes hazretleri / allahü zülcelâl tebareke ve teâlâ ve tekaddes hazretleri
Büyüklük, haşmet ve yücelik sahibi olan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah.
avar
Ayıp, kusur, eksiklik. Fesad.
ayb
Kusur ve utanılacak şey.
Kusur. Leke. Utandıracak hal.
Ayıp, utanılacak kusur.
ayb-nak / ayb-nâk
Noksan, kusurlu.
(Farsça)
ayn-ı zat-ı akdes / ayn-ı zât-ı akdes
Bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksiklikten, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın bizzat kendisi.
ayn-ür rıza / ayn-ür rızâ
Rıza gözü. Kusuru görmeden bakan muhabbet gözü.
ayyab
Kusur görücü, ayıb gören.
azamet-i kemal / azamet-i kemâl
Kusursuzluk ve mükemmelliğin büyüklüğü.
bahane
Vesile. Sebeb.
(Farsça)
Yalandan özür.
(Farsça)
Kusur. Noksan.
(Farsça)
Garaz.
(Farsça)
bari-i teala / bâri-i teâlâ
Varlıklara biçim verip şekillendiren, onları mükemmel bir şekilde yaratan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve yüce olan Allah.
belagat / belâgat
Sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi.
Sözün düzgün, kusursuz ve yerinde söylenmesi.
Sözün düzgün, kusursuz ve yerinde söylenmesini öğreten edebî ilmin adı.
belağat / belâğat
Sözün düzgün, kusursuz, halin ve makamın icabına göre yerinde söylenmesi.
belagat / belâgat / بلاغت
Kusursuz söz söyleme
(Arapça)
belağat-i ayet / belâğat-i âyet
Âyetin belâğati; düzgün, kusursuz, yerinde ve halin ve makamın icabına göre söz söyleme.
belagat-ı nazm / belâgat-ı nazm
Nazmın belâgati; tertip ve dizilişteki kusursuzluk.
belagat-i nazm / belâgat-i nazm
Nazmın belâgati; tertip ve dizilişteki kusursuzluk.
belagat-i nazmiye / belâgat-i nazmiye
Dizilişe ait belâgat; şiirin düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi.
beliğane / belîğâne
Sözün düzgün, kusursuz, yerinde ve hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi.
beri / berî / بَر۪ي
(Berâet. den) Kurtulmuş. Temiz. Kayıt ve hüküm altında olmayan. Zimmeti bulunmayan adam. Hiçbir karışıklık, kusur ve noksanı olmayan. Hastalıktan sâlim olan.
Kusurdan uzak olan, temiz.
bi-kusur / bî-kusur
Eksiksiz, kusursuz, tam, mükemmel.
(Farsça)
bina-yı sübhani / bina-yı sübhanî
Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın san'atla yarattığı bina; beden.
bühtan / bühtân
İftirâ. Bir kimseye onda olmayan bir kusuru isnat etme.
cadib
Kusur görücü. Başkalarının noksan taraflarını gören.
cedb
Kısırlık.
Kusur.
cemal-i kudsi / cemâl-i kudsî
Cenâb-ı Allah'ın her türlü kusur ve eksiklikten münezzeh güzelliği.
cemal-i masnuat / cemâl-i masnuat
Allah'ın yaratıklarındaki sanatkârane, mükemmel, kusursuz güzellikler.
cemal-i mukaddes / cemâl-i mukaddes
Kutsal ve kusursuz güzellik.
cemal-i münezzeh / cemâl-i münezzeh
Kusur ve çirkinlikten uzak güzellik.
cemil-i alel'ıtlak / cemîl-i alel'ıtlak
Sonsuz ve kusursuz güzellik sahibi olan Allah.
cenab-ı vacibü'l-vücud ve tekaddes / cenâb-ı vâcibü'l-vücud ve tekaddes
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve her türlü kusur ve eksikten uzak olan Allah.
cevdet
İyilik. Güzellik. Kusursuzluk.
Bir kimsenin, başkasının işini güzelce ve kusursuz olarak yapması.
Cömertlik.
Susuz olma.
cümle-i mukaddese
Kusur ve eksiklikten uzak, yüce cümle.
cünd-ü sübhani / cünd-ü sübhânî
Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın bir ordusu.
cürm
(Cürüm) Kabahat, kusur. Hatâ. İsyan. Günah. Kanun hilâfına hareket.
derece-i kabahat
Kusur ve kabahat derecesi.
derk-i kusur
Kusurunu anlama.
ders-i belagat / ders-i belâgat
Belâgat dersi; sözün düzgün, kusursuz olarak hâlin ve makamın icabına göre söylenmesini öğreten ders.
desatir-i hikmet-i sübhaniye / desâtir-i hikmet-i sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Allah'ın hikmet düsturları, prensipleri.
e'zar
Özürler. Kusurlar. Bahaneler.
eczahane-i kudsiye-i kur'aniye / eczahane-i kudsiye-i kur'âniye
Kur'ân'ın yüce, yüksek ve bütün kusurlardan uzak eczahanesi.
ehl-i kusur
Kusur arayanlar.
ehl-i sadakat / ehl-i sadâkat
Doğruluk ve bağlılıkta kusur etmeyenler.
ekmeliyyet
Pek mükemmel ve kusursuz olanın hâli. Kusursuzluk, mükemmellik, noksansızlık, eksiksizlik.
ekşem
Doğuştan kusurlu olan. Burnu, kulağı kesik veya noksan doğan (adam).
Pars denilen vahşi hayvan.
elhamdü lillahi ala dini'l-islam ve kemali'l-iman / elhamdü lillâhi alâ dîni'l-islâm ve kemâli'l-îmân
İslâm dinini ve kusursuz bir imanı nasip ettiği için Allah'a hamd olsun.
erbab-ı belagat / erbab-ı belâgat
Belagatçılar; sözü düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söyleme san'atını bilenler.
eriş
Sakatlanan bir uzuv için yaralayandan alınan şer'i diyet.
Satıldıktan sonra kusuru ve noksanları belli olan malın, kıymetinden bunun için indirilen miktar.
esahh
En sahih. Çok doğru. İllet ve kusurdan çok uzak ve beri olan.
eser-i itkan
Eserdeki mükemmellik, sağlamlık ve kusursuzluk.
esma-i kudsiye-i ilahiye / esmâ-i kudsiye-i ilâhiye
Allah'ın kutsal isimleri; Allah'ın her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan isimleri.
esma-i mukaddese / esmâ-i mukaddese
Mukaddes isimler; her türlü kusur ve noksandan uzak, yüce isimler.
estağfirullah
Cenâb-ı Hak'tan kusurumun örtülmesini dilerim. Allah (C.C.) kusurumu efvetsin (mealinde, kusurunu anlayan bir müslümanın duâsı. Hürmet veya ikramlara karşı tevâzu maksadı ile de söylenmektedir.)
Allahü teâlâdan hatâ ve kusurlarımı bağışlamasını dilerim, mânâsına; mübârek, kıymetli bir söz.
Allah kusurumu affetsin.
etem
Tam, kusursuz.
evamir-i sübhaniye / evâmir-i sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Cenab-ı Allah'ın emirleri.
evvah
Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak.
Çok âh edip duâ eden.
Merhametli. Sağlam imanlı. Yakin ilim sahibi. Dinde çok âlim olan. Hz. İbrahim Aleyhisselâmın bir vasfı.
fakir-i pür-taksir / fakir-i pür-taksîr
Kusurlarla dolu fakir anlamına gelen, tevazu ifadesi olarak "ben" yerine kullanılan ifade.
fakir-i pürkusur
Kusurlarla dolu muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak "ben" yerine kullanılan söz.
fassal
Dedikoducu. Herkesin kusurunu sayıp döken.
İnsanları medh ü sena eden kimse.
fezayıh / fezâyıh
Suç ve hatalar, kusurlar.
fihriste-i kemalat / fihriste-i kemâlât
Mükemmelliklerin, kusursuzlukların fihristesi, listesi.
fıtrat-ı selime
Selim fıtrat. Kusursuz sağlam huy.
Ahlâk, din. Haram ve çirkin işlerden uzak ahlâk.
Noksansız yaradılış.
füruc
Çatlaklık, yarık.
Geçit, kapı.
Boşluk.
Ayıp, kusur.
gaffar / gaffâr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Günah, kusur ve kabahatları çok bağışlayan.
gafir
Mağfiret eden, kusurları örten, afveden Allah (C.C.)
gafur-ur rahim
Kusurları örten, adâletle en ziyade merhamet eden Cenab-ı Hak (C.C.). Mü'minlerin kusurlarını affederek muhafaza eden.
hak sübhanehu / hak sübhânehu
Hakkın ta kendisi, her türlü kusur ve eksiklikten uzak Allah.
hak sübhanehu ve teala / hak sübhânehu ve teâlâ
Hakkın ta kendisi, her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve yüce olan Allah.
hak teala ve tekaddes hazretleri / hak teâlâ ve tekaddes hazretleri
Varlığı gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan ve her türlü kusur ve noksanlıktan sonsuz derece uzak olan yüce Allah.
hakimiyet-i kudsiye / hâkimiyet-i kudsiye
Kusur ve eksiklikten yüce, mukaddes egemenlik, hâkimiyet.
halis / hâlis
Hilesiz. Katıksız. Saf. Duru. Saffetli.
Pek beyaz.
Evvelce karışık iken kusuru zâil olan.
Her ameli, yalnız Allah rızası için işleyen. (Müennesi: Hâlise'dir)
haşi'
Huşu içinde olan, alçak gönüllülük eden.
Kusurlarını düşünerek, ürpererek Cenâb-ı Hakka niyâz edip yalvaran.
hata / hatâ / خطا
Yanlış, hata.
(Arapça)
Kusur.
(Arapça)
hata ender hata
Kusur içinde kusur. Hatâ içinde hata.
hata-yı ekseriyet
Çoğunluğun hata ve kusuru.
hatabahş
Kabahatleri affeden, kusurları bağışlayan.
(Farsça)
hatakarane / hatâkârane
Hatalı ve kusurlu.
hazm-ı nefs
Tahammül etmek. Nefsini kırmak. Meydana gelen kendi ile alâkalı gördüğü bir kusuru kendi üzerine almak. Sabreylemek. Sindirmek.
(Farsça)
hedaya-yı sübhani / hedâyâ-yı sübhânî
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın hediyeleri.
hedy
Cenab-ı Hakk'ın rızası için veya ihramda iken yapılması yasak olan herhangi bir fiili işlemekten dolayı kusurunu affettirmek ricasiyle, keffaret olarak Harem-i Şerif'e götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurban.
hicab
Perde. Örtü. Hâil.
Utanma. Kendini kusurlu bilip insanlar arasından çekilmek.
Men'etmek.
Allah ile kul arasındaki perde.
Setretmek. Gizlemek.
hidac
Yapılan ibadette kusur, noksan, eksiklik.
hikmet-i kudsiye
Mukaddes, kusursuz ve eksiksiz hikmet.
hikmet-i tamme-i sübhaniye / hikmet-i tamme-i sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah'ın tam ve mükemmel hikmeti.
himemat-ı sübhani / himemat-ı sübhânî
Her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olan Allah'ın himmetleri, mânevî yardımları.
hitabat-ı ezeliye-i sübhaniye / hitâbât-ı ezeliye-i sübhâniye
Kusur ve aczden yüce olan Allah'ın ezelî konuşmaları.
hitabat-ı sübhaniye / hitâbât-ı sübhâniye
Her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olan Allah'ın kendine has hitap ve konuşmaları.
hıyar-ı ayb
Bir şeyde mevcud olan bir kusurun akitten sonra meydana çıkmasından dolayı âkitlerden biri için sabit olan muhayyerliktir.
hıyatat-ı kamile-i muhita-i san'at / hıyâtât-ı kâmile-i muhita-i san'at
Sanatın bütün mükemmelliklerini kapsayan kusursuz terzilik.
hizmet-i sübhaniye / hizmet-i sübhâniye
Kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın hizmeti.
hücnet
Kusur, noksan, ayıp.
Bayağılık, karışıklık, soysuzluk.
Sözdeki ayıp.
hurdegir / hurdegîr / خرده گير
Kusur bulan.
(Farsça)
hüsn-ü bi-bahane
Kusursuz güzellik. Günahsız mâsum güzellik.
hüsn-ü mücerred
Kusur ve noksanlıktan arınmış güzellik.
hüsn-ü mukaddes
Kutsal ve kusursuz güzellik.
hüsn-ü münezzeh
Her türlü kusur ve çirkinlikten arınmış güzellik.
hüsn-ü münezzeh ve mücerred
Her türlü kusur ve çirkinlikten arınmış ve soyutlanmış güzellik.
i'tiraf-ı kusur
Kusurunu söyleme, itiraf etme.
i'tizar
Kusurunu bilerek özür dilemek. Kusurunu beyan edip ve anlayıp af dilemek. (Takdire şayan güzel bir haslettir.)
icaz / îcâz
Az söz ile pürüzsüz ve kusursuz olarak çok mânâ ifâde etme.
ifdah
(Fadih. den) Kötülüğü açığa vurma. Kusur ve ayıpları meydana çıkarma.
iftihar-ı mukaddes
Mukaddes iftihar; her türlü kusur ve noksandan yüce bir iftihar ve övünç.
ifzah
(Fazih. den) Kusuru, kötülüğü, ayıbı açığa vurma.
ihcaf
Noksanlık, eksiklik, kusurluluk.
ihlal / ihlâl
"Halel"den bozma, sakatlama, kusurlu hale getirme.
ikazat-ı sübhaniye / ikazât-ı sübhâniye
Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın ikazları, uyarıları.
ikram-ı sübhani / ikram-ı sübhânî
Her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah'ın bağış ve ihsanı.
ilm-i nafi' / ilm-i nâfi'
İnsana aczini, kusurunu, Rabbinin büyüklüğünü bildiren, kalbde Allah korkusunu ve mahluklara karşı tevâzû, alçak gönüllülüğü artıran, kul haklarına ehemmiyet vermeyi temin eden sonsuz seâdeti (mutluluğu) ve Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya vesîle olan ilim.
imtiyaz-ı mutlak
Varlıklar arasında tam ve kusursuz ayırımın olması.
in'ikas-ı kemal / in'ikâs-ı kemâl
Kusursuzluğun yansıması.
ıslah
İyileştirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek.
ıslahat
Kusurları ve eksiklikleri gidermek için yapılan işler ve düzeltmeler.
ism-i kuddus / ism-i kuddûs
Allah'ın her türlü kusur ve çirkinlikten yüce olduğunu ve her işinde sınırsız bir temizlik görüldüğünü ifade eden ismi.
ismet
Günahsızlık, mâsumluk. Günahlardan kaçınmak melekesine sâhib olmak. Suçsuzluk.
Peygamberlik vasıflarından birisidir. Peygamberler (A.S.), hiç bir zaman gizli, âşikâr herhangi bir ma'siyete yaklaşmazlar; bütün kusur ve hatâlardan ve şâibelerden müberrâdırlar.
isti'kab
Birisinin kusurlarını, ayıplarını arraştırmak.
istiğfar / istiğfâr
(Gufran. dan) Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. " Estağfirullâh" demek.
Mağfiret (bağışlanmak) istemek. Allahü teâlâdan kusurlarının ve günâhlarının affedilmesini bağışlanmasını dilemek. Tövbe etmek.
itikad-ı kamil / itikad-ı kâmil
Mükemmel, kusursuz itikad, inanç.
itizar / itizâr
Kusurunu bilerek özür beyan etme, kusurunu beyan edip af dileme.
itkan-ı muhkem
Kusursuz sağlamlık.
kabahat / kabahât / قباحت
Kusur, çirkin iş, tekdir edilmeğe müstehak hareket.
Kusur, suç.
(Tekili: Kabahat) Kusurlar, kabahatler. Suçlar, çirkin hareketler.
Suç, kusur.
(Arapça)
kaddese
Takdis etti, takdis eder, takdis etsin, mutlu olsun (gibi mânada en mübarek bir şeyin kudsiliğini, kusur ve noksanlıktan uzaklığını, müberra olduğunu bildirir fiil.)
kadh
Zemmetme, çekiştirme. Bir kimsenin ayıb ve kusurlarını söyleyerek gıybet etme.
Men'etmek, engel olmak.
Çakmak taşını çakmak.
Bir kimsenin işine halel vermek.
kadir-i zülkemal / kadîr-i zülkemâl
Kudreti herşeyi kuşatan, mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah.
kamil / kâmil
(Kemal. den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi.
Resul-i Ekrem'in de (A.S.M.) bir vasfıdır.
Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse.
Âlim, bilgin kişi.
Bir aruz kalıbı ismi.
kamil-i mutlak / kâmil-i mutlak
Sınırsız mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah.
kasır
(A, uzun okunur) Kısa, eksik.
Kusur işleyen. Kusurlu.
Kısa.
Küsur.
Kusurlu.
kast
Noksan, eksik, kusur.
(Farsça)
katib-i zülkemal / kâtib-i zülkemâl
Bütün varlıkları bir kitap yazar gibi, mükemmel ve kusursuz bir şekilde yaratan Allah.
kavanin-i ezeliye-i sübhaniye / kavânîn-i ezeliye-i sübhâniye
Her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve temiz olan Allah'ın ezelî kanunları.
keffaret / keffâret
Örtmek. Allahü teâlânın bâzı hususlarda kullarının kusur ve günahlarını affetmek ve örtmek için vesîle yaptığı şeylerden her biri. Çoğulu keffârâttır. Keffâretler, bir bakımdan ibâdet, bir bakımdan cezâ durumundadır. Keffâret, katl (insan öldürme), zıhar, yemîn, oruç ve hac keffâreti olmak üzere beş
kelam-ı beliğ / kelâm-ı belîğ
Belâgatli söz; açık ve kusursuz ifade.
kelime-i tesbihfeşan
Kusursuzluğu ilân edip yayan kelime.
kemal / kemâl
Kusursuzluk, mükemmellik.
kemal sıfatları / kemâl sıfatları
Allahü teâlânın zâtında ve işlerinde hiçbir kusûr, karışıklık, değişiklik ve noksanlık olmadığını gösteren hayât (diri olmak), ilim (bilmek), sem' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîn (yaratmak) sıfatları. Bunlara Subûtî, Hakîkî ve Kâmil sıfatl
kemal ve cemal-i ilahi / kemal ve cemâl-i ilâhî
Allah'ın mükemmellik, kusursuzluk ve güzelliği.
kemal-i bizeval / kemâl-i bîzevâl
Yok olmayan mükemmellik, kusursuzluk.
kemal-i hilkat / kemâl-i hilkat
Yaratılıştaki mükemmelik, kusursuzluk.
kemal-i hürmet / kemâl-i hürmet
Tam ve kusursuz saygı.
kemal-i ihlas / kemâl-i ihlâs
Mükemmel ve kusursuz ihlâs, samimiyet.
kemal-i ihtiram / kemâl-i ihtiram
Kusursuz ve mükemmel saygı, hürmet.
kemal-i ihtiyar / kemâl-i ihtiyar
Allah'ın kusursuz idaresi.
kemal-i itaat / kemâl-i itâat
Tam bir itaat, mükemmel ve kusursuz bir şekilde boyun eğme.
kemal-i ittikan / kemâl-i ittikan
Tam bir mükemmellik, kusursuzluk.
kemal-i kibriya / kemâl-i kibriyâ
Büyüklük, yücelik ve haşmetin kemâli, mükemmelliği, kusursuzluğu.
kemal-i kudsi / kemâl-i kudsî
Kusursuz mükemmellik.
kemal-i merhamet / kemâl-i merhamet
Mükemmel ve kusursuz şefkat.
kemal-i merhamet ve şefkat / kemâl-i merhamet ve şefkat
Mükemmel ve kusursuz merhamet ve şefkat.
kemal-i mutlak / kemâl-i mutlak
Tam bir mükemmellik, kusursuzluk.
kemal-i muvazene / kemâl-i muvazene
Tam ve kusursuz ölçü, denge.
kemal-i rahmet ve hikmet / kemâl-i rahmet ve hikmet
Mükemmel ve kusursuz bir rahmet ve hikmet.
kemal-i saltanat / kemâl-i saltanat
Saltanatın mükemmelliği, kusursuzluğu.
kemal-i sermediyet / kemâl-i sermediyet
Tam ve kusursuz süreklilik.
kemal-i şevk ve tahassür / kemâl-i şevk ve tahassür
Tam ve kusursuz bir istek ve hasret.
kemal-i tevazu / kemâl-i tevâzu
Tam ve kusursuz bir alçak gönüllülük.
kemal-i zati / kemâl-i zâtî
Allah'ın zâtının mükemmelliği, kusursuzluğu.
kemal-i ziynet / kemâl-i ziynet
Kusursuz ve mükemmel süs.
kemalat-ı rububiyet / kemâlât-ı rububiyet
Rablığın, ilâhî terbiyenin mükemmellikleri ve kusursuzluğu.
kemalin kemali / kemâlin kemâli
Mükemmellik ve kusursuzluğun zirvesi, en mükemmel seviyesi.
kemalsiz / kemâlsiz
Kusurlu, noksan.
kesirler
Küsürlu sayılar.
komedi
yun. Cemiyetin gülünç ve kusurlu hâllerini ortaya koyan tiyatro eseri.
Uydurma, yapmacık hareket veya söz.
Gülünecek hareketler.
kuddus / kuddûs
Kusur ve noksanlıklardan müberrâ olan, en mukaddes. Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz. Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarındandır.
Mübarekliğin hadsiz derecesini ifâde eder. "En mukaddes" gibi.
Kusur ve noksanlıklardan uzak, pak ve temiz olan Allah.
kuddusi / kuddusî
Cenab-ı Hakk'ın Kuddus sıfatına dair ve müteallik. Kusursuz olan Cenab-ı Hakk'a ait.
Kudsi ve temiz olana ait ve ona müteallik.
kudret-i kudsiye
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın güç ve iktidarı.
kudsi / kudsî
Her türlü kusur ve noksandan uzak.
kudsiyye
Kutsal, kusursuz ve yüce.
kur'an-ı sübhani / kur'ân-ı sübhânî
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın Kur'ân'ı, kâinat kitabı.
kusur
Bk. kusûr
Kusur eylemek:
İhmalde bulunmak, hata yapmak.
kusurat / kusurât / kusûrât
Kusurlar, hatalar.
Kusurlar.
küsurat / küsurât / küsûrât / küsûrat / كُسُورَاتْ
Küsurlar, fazlalıklar.
(Tekili: Küsur) Artan kısımlar, küsurlar, artıklar.
Küsurlar, artıklar.
Küsûrler.
küsuratlar
Küsurlar.
kusuriyet / kusûriyet
Kusurluluk.
kusurkarane / kusurkârâne
Kusurlu bir şekilde.
leke
t. Benek. Kir izi.
Kusur.
lisan-ı belagat / lisân-ı belâgat
Düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söz söyleme dili, üslûbu.
ma'ayib / ma'âyib / معایب
Kusurlar, ayıplar.
(Arapça)
ma'yub
Ayıplanmış. Ayıplanan. Bir kusuru ve eksiği olan.
ma'yubat
(Tekili: Ma'yube) Ayıplanacak şeyler. Eksiklikler, noksanlıklar, kusurlar.
ma'yuben
Kusur ve ayıp sayılarak. Ayıplanarak.
ma'zeretmend
Özürlü, kusurlu. Mazeretli.
(Farsça)
maani-i mukaddese / maânî-i mukaddese
Her türlü kusur ve noksandan yüce, mukaddes mânâlar.
maayib
Ayıplar. Lekeler. Kusurlar.
mabud-u mukaddes / mâbud-u mukaddes
Her türlü kusur ve noksandan yüce ve ibadet edilmeye lâyık olan Allah.
mahviyyet
Alçak gönüllülük. Tevâzu. Kendi kusurunu bilip kendine haddinden fazla kıymet vermemek. Tevâzu içinde olmak.
maib / maîb
(Çoğulu: Maâyib) Kusur, eksiklik, noksanlık. Leke.
Ayıplanmış.
makàsıd-ı aliye-i kudsiye / makàsıd-ı âliye-i kudsiye
Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan İlâhî maksatlar, gayeler.
manzure
Belâ, musibet, felâket, âfet.
Noksan ve kusuru olan, ayıplanacak kadın.
mayub / mayûb / معيوب
Kusurlu.
(Arapça)
Ayıplanmış.
(Arapça)
meayib / meâyib / معایب
Kusurlar, ayıblar, lekeler.
Kusurlar, ayıplar.
(Arapça)
meayip / meâyip
Ayıplar, kusurlar.
medar-ı kusur ve işkal / medar-ı kusur ve işkâl
Kusur ve zorlaştırma sebebi.
medhul
(Dahl. den) Ayıplanacak kusuru olan.
Dile düşmüş.
Kendisine birşey girmiş olan.
memnuniyet-i mukaddese
Mukaddes memnuniyet; her türlü kusur ve noksandan uzak bir memnuniyet.
mesalib
Eksiklikler. Ayıplar. Kusurlar.
mesavi / mesâvî
Kötülükler, fenalıklar, ayıplar, kusurlar.
meşiet-i sübhaniye / meşiet-i sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Cenâb-ı Hakkın zâtına has muradı ve dilemesi.
meslebe
(Çoğulu: Mesâlib) Eksik, kusur, noksanlık, ayıp.
metin / metîn
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kudretli, kâmil (kusursuz, noksansız) olan, hiçbir sûrette za'fiyet, âcizlik, güçsüzlük meydana gelmeyen.
Hadîs-i şerîfi rivâyet eden (nakleden) râvîlerin (zâtların) sıra ile isimleri demek olan sened kısmından sonra gelen hadî
meyve-i kudsiye
Kutsal, kusursuz ve yüce meyve.
müberra / müberrâ / مُبَرَّا
(Kusurdan) uzak olan.
müdellis
Sattığı malın kusur ve ayıbını müşteriden saklıyan.
mufarrit
(Fart. dan) Kusur yapan, eksik işleyen. Aşırı giden.
müfettiş
Teftiş eden, tetkik ve tahkik ile kusur ve iyilikleri görüp anlayan ve lüzumlu merci'lere bildiren.
Araştıran.
muhabbet-i kudsiye
Kusur ve noksandan uzak olan sevgi.
muhabbet-i mukaddese
Mukaddes muhabbet; her türlü kusur ve noksandan yüce bir sevgi.
muhabbet-i münezzehe
Tertemiz ve kusursuz sevgi.
mukaddes
(Kuds. den) Takdis edilmiş olan. Temiz ve pâk. Noksan ve kusurdan müberra ve uzak olan. Her çeşit noksan, ayıp ve kusurlardan münezzeh ve uzak olan. Kudsi.
mukassır / مقصر
Taksir eden, yapabilir iken yapmayıp çekinen.
Kusur işleyen.
Gücü yetmediği için yapmayan.
Kusurlu.
(Arapça)
mülim / mülîm
Kendini levm etmek. Melâmette olmak. Kusurunu anlayıp kendisini kötülemek.
mümaşatkar / mümaşatkâr
Dost geçinerek, kusurlara göz yumarak, müdara suretiyle.
(Farsça)
münekkid
Tenkid edici. Kötüyü iyiyi ayıran ve onları söyleyen, kusurları söyleyen.
münezzeh / مُنَزَّهْ
Arınmış, kusur ve eksiklikten yüce.
Kusur, eksiklik ve muhtâçlıktan uzak. Allahü teâlânın noksan sıfatlardan uzak olduğunu bildirmek için kullanılan bir tâbir.
(Nezahet. den) Tenzih edilmiş, teberri edilmiş.
Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak. Hiç bir şeye muhtaç olmayan. Kötülükten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden tenzih edilen.
(Kusurdan) uzak olan.
münezzehiyet
Temizlik, kusursuzluk, noksansızlık.
münezzehiyet-i kudret
Kudret ve güç açısından eksiği, noksanı ve kusuru olmama hâli.
musamaha
İyilikle, lütufla muamele.
İdare edip, kusuru görmezden gelme.
müsamaha / müsâmaha
(Çoğulu: Müsamahât) Hoş görürlük, dikkat etmemek, aldırış etmemek. Kusurlara göz yummak.
Hoş görme, kusuru görmezlikten gelme.
müsebbihan
Tesbih edenler. Bütün noksan sıfatlardan, her çeşit kusurdan Cenab-ı Hakkın uzak, temiz ve pâk olduğunu ikrar edenler, söyleyenler.
(Farsça)
mutazarrı'
Tazarru eden. Alçak gönüllülük eden.
Bir şeye gizlice varıp yaklaşan.
Can ve gönülden tezellül ile yalvaran.
Noksan ve kusurlarını bilerek kibirden, büyüklenmekten çekinip tevazu eden.
mutazarrıane / mutazarrıâne
Kendi kusurlarını bilerek, ihtiyacını anlayarak, tevazu ile niyaz ederek, yalvararak.
(Farsça)
mütezellilane / mütezellilâne
Zelil olarak, alçaklara yakışır surette, alçakçasına. Kendi hiçliğini bilir surette, kusur ve aczini anlamakla.
(Farsça)
Kendi kusur ve aczini bilerek.
mutezirane / mutezirâne
Özür dileyerek. Kusurunu kabul edip yalvarırcasına.
(Farsça)
nağme-i fesahat
Kusursuz derecede düzgün, açık ve akıcı nağme.
nakıs / nâkıs
Eksik, noksan, kusurlu.
nakisa / nakîsa / نقيصه
Kusur, noksan, eksiklik.
Kusur.
(Arapça)
nakise / nakîse / نقيصه
Kusur, ayıb, eksiklik, kabahat, noksanlık.
Gıybet.
Kusur.
(Arapça)
nakisedar / nakisedâr
Eksiği bulunan. Kusuru olan. Kusurlu.
(Farsça)
naks
Eksiklik, noksan, kusur.
Azaltma, eksiltme.
nakş-ı nezih
Kusursuz san'at nakşı.
namaz tesbihatı / namaz tesbihâtı
Namazdan sonra, Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma.
nazarın kusuru
Bakış, görüşün kusuru ve kısalığı.
nazm-ı celil-i sübhani / nazm-ı celil-i sübhanî
Her türlü kusur ve eksiklikten münezzeh olan Cenâb-ı Hakk'ın yüce âyetlerindeki tertip ve diziliş.
nebiyy-i akdes
Kusur ve noksandan yüce, mukaddes nebî, peygamber; Hz. Muhmmed.
nefs-i mardiye
Kusurlarını bilen, kendisinden râzı olunan nefis. Rabbinin indinde makbul olan nefis.
nefs-i mardiyye
Kusurlarını bilen, kendisinden râzı olunan nefs. Rabbinin indinde, makbûl olan nefs.
nekais
Eksiklikler, kusurlar.
neyyif
Küsur. Ziyade. Artık. Fazla.
İhsan.
Yakın.
niam-ı sübhaniye / niam-ı sübhâniye
Zâtında, sıfatında ve işlerinde eksiksiz ve kusursuz olan Allah'ın nimetleri.
nida-i beliğ / nidâ-i belîğ
Düzgün, kusursuz, yerinde sesleniş.
noksan / noksân / نقصان
(Nuksan) Eksik, kusurlu, nâkıs.
Eksiklik, azlık. Eksilme, azalma.
Yokluk.
Eksiklik.
(Arapça)
Kusur.
(Arapça)
Eksik.
(Arapça)
nur / nûr
Aydınlık, ışık, feyz, bereket ihsân.
Kur'ân-ı kerîm.
Îmân.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından. Tam ve kusursuz olarak zâhir olup her şeyi ortaya çıkarıcı, yaratıcı veya göktekileri ve yerdekileri nûru ile hidâyet edici, doğru yolu gösterici, gökleri; güneş, ay ve yıld
nutk-u beliğane / nutk-u beliğâne
Balâgatli nutuk; kusursuz ifadelerle muhatapların hallerine ulgun olarak akıl ve kalplerini aydınlatan nutuk.
ordu-yu sübhani / ordu-yu sübhânî
Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan Allah'ın bir ordu gibi yaratıp sevk ettiği varlıklar.
özür
Geçerli bahane, kusur, eksiklik.
Bir kusurun afvı için gösterilen sebep.
Bahane, sebep.
Mâni, engel. Kusur, nakise, sakatlık.
Fevz. Zafer.
Bir adamın kusur ve kabahatinin çok olması.
Fık: Abdesti bozucu ve devamlı olan şey.
pür kusur
Kusurlarla dolu.
pür-kusur / pür-kusûr
Çok kusurlu.
Çok kusurlu.
pür-kusurluk
Kusurlarla doluluk.
pür-taksir / pür-taksîr
Kusurlarla dolu.
pürkusur
Kusurlarla dolu.
pürtaksir
Çok kusurlu.
rabbü'l-alemin teala ve tekaddes hazretleri / rabbü'l-âlemîn teâlâ ve tekaddes hazretleri
Bütün âlemleri idare ve terbiye eden, yücelik sahibi olan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah.
rahmet-i sübhani / rahmet-i sübhânî
Her türlü kusur ve eksiklikten yüce ve uzak olan Allah'ın rahmeti, merhamet ve şefkati.
rekaket / rekâket / ركاكت
Kekeleme, dil tutukluğu.
Sözün kusurlu oluşu. Belagattan mahrum olmak.
Zayıf ve ince olmak, yufka olmak.
El ile cismin hacmi ve cüssesini anlamak için yoklamak.
Gevşeklik, zayıflık, dermansızlık.
Kekemelik.
(Arapça)
Söz kusuru.
(Arapça)
rekik
Dili tutuk, kusurlu, peltek.
Rey ve idraki zayıf olan.
Gayret ve namusu olmayan.
Zayıf, kuvvetsiz.
Kusurlu, tutuk.
Peltek, dili tutuk.
rezil ü rüsva
Kusur ve ayıpları meydana çıkarılmış, kepâze olmuş olan.
rü'yet-i taksir / rü'yet-i taksîr
Kendini günâhkâr ve kabahatli, kusurlu görmek, kendini suçlamak.
rububiyet-i sübhaniye / rububiyet-i sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Allah'ın bütün varlık âlemini terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutması.
sahaif-i nukuş-u sübhaniye / sahâif-i nukuş-u sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın nakışlarını gösterdiği sahifeler.
sahih
Fık: Rükünleri ve şartları tamam olan herhangi bir ibâdet ve muâmele.
Hâlis, kusursuz, şüphesiz.
Edb: Gerek söz bakımından ve gerek mânâca noksanları bulunmayan ifade.
Gr: Kelimenin kök harfleri (Huruf-u asliye) : 1- Hemzeden; 2- İki aynı harf yanyana geldiği zaman, y
şaibe / şâibe
Leke, kir.
Süprüntü. Pislik.
Kusur. Noksan. Hata. Eksiklik.
Leke, kusur.
şaibe-i taklit
Taklit kusuru.
şaibesiz / şâibesiz
Lekesiz, kusursuz.
sakek
At kusurlarından bir kusur.
salavatullah
Allah'ın rahmet ve inayeti, kusur ve günahları aff u mağfiret etmesi.
saltanat-ı amme-i sübhaniye / saltanat-ı âmme-i sübhâniye
Her türlü kusurdan yüce olan Allah'ın herşeyi kuşatan egemenliği.
sani-i mukaddes / sâni-i mukaddes
Her türlü kusur ve noksandan yüce olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
satir
Setreden, örten, kapatan.
Günahları, kusurları örten.
sebeb-i kusur
Kusur sebebi.
sefine-i sübhaniye / sefine-i sübhâniye
Her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah'ın bir gemi gibi yaratarak uzayda gezdirdiği dünya.
sehavet-i mutlaka / sehâvet-i mutlaka
Her yeri kaplayan, kusursuz ve sınırsız cömertlik.
selam / selâm / سَلَامْ
Esmâ-i hüsnâdan (Allahü teâlânın güzel isimlerinden). Zâtı ayıplardan (kusurlardan), sıfatları noksanlıklardan ve işleri kötülüklerden uzak, temiz olan.
İki müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selâmü aleyküm" veya "Selâmün aleyküm" yâni dünyâda ve âhirette sel
Ayıp ve kusurlardan sâlim, emniyet içinde olma.
selamet-i fıtrat / selâmet-i fıtrat
Fıtratın temizliği; kusursuzluğu, doğruluğu.
selim / selîm
(Selâmet. den) Sağlam, kusursuz. Refah ve selâmet üzere bulunan.
Sağlam, kusursuz.
Sağlam, kusursuz, refah ve selamet üzere bulunan.
selleme
"Selâm ve selâmet versin, kusur ve ayıptan hâli ve beri eylesin" meâlinde duâ.
setr-i uyub
Ayıpları örtmek, kusurları ifşa etmemek.
settar / settâr / سَتَّارْ
Kullarının bütün kusurlarını örten, ayıplarını en çok gizleyen Allah.
Kusurları çokça örten (Allah).
settar-ül uyub
Ayıpları, kusurları örten. Kusurları göstermeyen, günahları bağışlayan Allah (C.C.)
şevaib
(Tekili: Şâibe) Kusurlar, lekeler, noksanlar, ayıplar.
Şüpheler
Eserler, izler, nişânlar.
şeyn
Kusur, ayıp, noksan, kabahat. Yaramaz şey.
Kusurlu, noksan, kötü.
Kusur.
şeyn-i temenna / şeyn-i temennâ
Eli başa getirerek "baş üstüne" deme kusuru, temenna kiri.
sıfat-ı kemaliye / sıfât-ı kemâliye
Allah'ın her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan mükemmel sıfatları, nitelikleri.
sıfat-ı sübhaniye / sıfât-ı sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın sıfatları.
sıhhat
Sağlamlık. Doğruluk. Sağlık.
Edb: Sözün yanlış ve eksik olmamasıdır. (Sözün sağlamlığı diye tercüme edilebilen sıhhat-ı ifade: Bir ibarede zâf-ı te'lif, ta'kid, garabet, tetabu-u izafet, tekrar, tenafür, şivesizlik v.s. gibi kusurlar bulunmamakla tahakkuk eder...)
sıla-i rahim
Hısım akrabayı ve mü'minleri ziyaret etme, onlarla görüşme ve mektuplaşma; alâkayı devam ettirme.
Akrabanın kusurlarını affetme.
sırr-ı sübhani / sırr-ı sübhânî
Her türlü eksiklikten, kusur ve çirkinlikten yüce olan Allah'a ait sır.
subbuhun kuddusün / subbûhun kuddûsün
"Allah (C.C.) subbûhtur, kuddûstür. Zâtına ve sıfatına fena, noksan ve kusur yanaşamaz. Her zaman ve her dilde, her mahluk onu tesbih ve takdis eder." gibi mânâları ifade eder.
sübhanallah
Cenab-ı Hakk'ın mahlukatı ve eserleri karşısında duyulan hayret ve taaccübü ifade etmek için söylenir. Cenab-ı Hakkın zâtında, sıfâtında ve ef'alinde bütün kusurlardan münezzehiyetini ifade eder.
sübhanellah / sübhânellah
Allahü teâlâyı noksanlık ve kusur olan şeylerden tenzîh ederim, uzak tutarım mânâsına, mübârek, kıymetli bir söz.
şuunat-ı sübhaniye / şuûnât-ı sübhâniye
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevkeden Zâtına ait kutsal özellikler.
ta'n
Hoş görmemek. Kötülemek. Birisinin ayıp ve kusurlarını beyan etmek.
Küfretmek.
Muhalifin iddialarını çürütmek.
Vurmak.
Duhul etmek, dâhil olmak, girmek.
Hoş görmemek, kötülemek.
Birisinin ayıp ve kusurlarını söylemek.
Küfretmek.
Muhalifin iddialarını çürütmek.
ta'yip / tâ'yip
Ayıplama, kusurlu bulma.
ta'zir
Kusur ve özür etme.
Aslı olmayan özürler beyan etme.
Necis bulaştırmak.
takaddüs / تَقَدُّسْ
Kusursuz olma.
takdis / takdîs / تَقْد۪يسْ
Büyük hürmet göstermek. Mukaddes bilmek.
Cenab-ı Hakk'ın kusursuz, pâk ve her hususta noksansız olduğunu bildirmek, söylemek ve Allah'a (C.C.) şükretmek.
Kusursuz bulma.
takdiskar / takdiskâr
Takdis eden, mukaddes ve kusurlardan uzak olduğunu ifade eden.
taksir / taksîr / تقصير
(Kasr. dan) Kısaltma, kısma.
Kusur, hata, kabahat, suç. Günah.
Bir işi eksik yapma.
Bir şeyi yapabilir iken yapmama.
Zayıflatmak, süstlük etmek.
Geri kalmak.
Kısaltma, kusur, günah.
Kısaltma.
(Arapça)
Kusur.
(Arapça)
taksirat / taksîrât / تقصيرات
Kusurlar, günahlar.
(Tekili: Taksir) Kusurlar, suçlar, günahlar, kabahatlar.
Kusurlar, günahlar.
Günâhlar, kabahatlar, kusûrlar.
Kusurlar.
(Arapça)
tasaffi-i hayat / tasaffî-i hayat
Hayatın kirlerden ve kusurlardan arınması, saflaşması.
tazarru'
Bir şeye gizlice yaklaşmak.
Kendi kusurlarını bilip kibirden vaz geçip tevâzu ile yalvarmak.
Bir şeye gizlice yakarma.
Kendi kusurlarını bilip kibirden vazgeçip tevazu ile yalvarmak, ağlayıp, sızlamak.
tebrie
Kusur ve noksandan uzak tutma.
tebrie etmek
Beraat etmek, kusur ve noksanlıktan uzak tutmak.
tecessüs
İnsanların gizli hallerini, ayb ve kusûrunu merâk edip, iç yüzünü araştırıp öğrenmeye çalışmak.
teennuk
Varlıklardaki hikmetli, kusursuz ve pürüzsüz yaratılma özelliği.
Nazarında ve fikrinde dikkatli olmak. İttikan. Eşyanın hikmetli, kusursuz ve pürüzsüz yapılışı.
Kusursuz yapılış.
tefahur
Fahirlenmek. İftihar etmek. Kendini iyi görüp, kusurdan gaflet etmek.
tekarüm / tekârüm
Ayıp ve kusur olacak şeylerden kaçınma.
tekellümat-ı tesbihiye / tekellümât-ı tesbihiye
Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anan konuşmalar.
telbis
(Lebs. den) Ayıbını, kusurunu örtüp iyi göstermek.
Suret-i haktan görünerek hile edip aldatmak.
Hile. Oyun.
tenezzüh / تَنَزُّهْ
Uzaklaşmak.
Gezinti. Bağ ve bahçe gibi yerlere gam ve kederi izale için çıkmak.
Kusur, pislik ve ayıptan uzak olmak.
Kusurdan uzak olma.
tenezzüh-ü zati / tenezzüh-ü zâtî / تَنَزُّهُ ذَاتِي
Kendi zatında her türlü kusur ve noksandan uzak ve temiz oluş.
Zata mahsus tenezzüh. Yani zatının bütün noksan sıfatlardan, kusurlardan temiz ve uzak oluşu.
(Allah'ın) Zatının her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olması.
tenkis-i gayr / tenkîs-i gayr
Başkasını kusurlu gösterme.
tenzih / tenzîh / تنزیه / تَنْز۪يهْ
Suç ve noksanlıktan uzak saymak. Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden uzak bilip söylemek.
Kabahati yok olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
Kusur kondurmama.
Arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.
(Arapça)
Tenzîh etmek:
Uzak tutmak, kusur kondurmamak.
(Arapça)
Kusurdan uzak tutma.
tenzih-i hakiki / tenzih-i hakikî
Cenâb-ı Hakkı, her çeşit kusur ve noksan sıfatlardan uzak tutmak.
terkik
Zayıflatma. Lisanı veya ibareyi kusurlu ve bozuk kullanma.
tesbih / تسبيح
Allah'ı her türlü noksan ve kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma.
Kusurlardan beri kılma.
tesbih eden
Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anan.
tesbih-i ilahi / tesbih-i ilâhî
Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma.
tesbihat / tesbihât
Allah'ı öven ve kusurdan yüce tutan sözler ve varlıkların hal diliyle bu anlamı ifade etmesi.
tesbihat-ı mahsusa
Özel tesbihler, Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma.
tesbihat-ı rabbaniye / tesbihat-ı rabbâniye
Allah'ı öven ve kusurdan yüce tutan sözler.
tesbihat-ı uzma / tesbihât-ı uzmâ
Büyük, azim tesbihât bütün varlıkların Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anmaları.
tesbihhan / tesbihhân
Tesbih eden; Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anan.
tevani
İşde tembellik etmek.
(Farsça)
Kusur işlemek. Usançlık, bezginlik göstermek.
(Farsça)
tevbe-i istigfar / tevbe-i istigfâr
Kendini kusurlu görerek, günâhlara tövbe etmek, Allahü teâlâdan af dilemek.
tevfikat-ı sübhaniye / tevfikat-ı sübhâniye
Bütün kusur ve eksikliklerden münezzeh ve uzak olan Allah'ın verdiği yardım ve başarılar.
tezkiye-i nefs
Nefsi, İslâmiyet'in haram ettiği, beğenmediği şeylerden, kötü isteklerinden temizlemek.
Nefsini beğenme, insanın kendindeki nîmetleri, iyilikleri, kendinden bilip, Allahü teâlânın verdiğini düşünmemesi. Bu nîmetlerin Allahü teâlâdan geldiğini bilip, kendinin kusurlu olduğunu düşünmek
Nefsini temiz bilmek. Kusuru üzerine almamak. Nefsini kusursuz addetmek.
Nefsi kötü şeylerden temizlemek, hayra yöneltmek.
ünvan-ı mukaddes
Her türlü kusur ve çirkinlikten yüce ünvan.
uyub / uyûb / عيوب
(Tekili: Ayıb) Ayıblar, kusurlar.
Ayıplar, kusurlar.
Kusurlar.
(Arapça)
vacibü'l-vücud teala ve tekaddes hazretleri / vâcibü'l-vücud tealâ ve tekaddes hazretleri
Namı ve şerefi yüksek olan, her türlü kusur ve eksikliklerden münezzeh olan, varlığı zorunlu olup var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah.
vahid-i sahih
Sağlam birey, küsuratsız sayı; tamsayı.
vilayet-i hassa / vilâyet-i hâssa
Tasavvufta, nefsin îmân ve itâate geldiği ve bütün ibâdetlerin hakîkî ve kusursuz olduğu makam.
vücud-u akdes
Bütün eksik ve kusurlardan pâk olan Allah'ın kendi zâtına ait varlığı.
yavuz sultan selim
(Hi: 875-926) Osmanlı Padişahlarından dokuzuncusudur. Sultan Süleyman Han'ın babası, 2. Bayezid Han'ın oğludur.Azim ve sebat örneği olan ve memleket mes'elelerinde en küçük kusurları bile afvedemiyen Yavuz Selim, Çaldıran seferine çıkmıştı. Uzun müddet seferde olan askerleri bir gün padişahın çadırı
zat-ı akdes / zât-ı akdes
Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Zât, Allah.
zat-ı akdes-i ilahi / zât-ı akdes-i ilâhî
Her türlü kusur ve noksandan sonsuz derece uzak olan Zât, Allah.
zevk-i selim
En kusursuz, en yüksek derecedeki zevk.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
cür'a
cünud
TAHAMMUL
mename
cünh
cümud
ebi
yezīd
cüllah
Alaca
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
kusur
cümleten
otcu
Yapmacık hareket
sikis
Alaca
cömertlik
cömert kişi
GELME
Cevher