REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te kurma ifadesini içeren 52 kelime bulundu...

akd / عقد

  • Düğümleme, bağlama. (Arapça)
  • Nikah. (Arapça)
  • Kararlaştırma. (Arapça)
  • Kurma. (Arapça)
  • Akdedilmek: Yapılmak, uygulanmak, icra edilmek. (Arapça)
  • Akdetmek/eylemek: Yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma yapmak, sözleşme yap (Arapça)

akd-i meclis

  • Konuşmak için toplanma, meclis kurma.

alaka peyda etme / alâka peyda etme

  • Bağlantı kurma.

ben

  • (Bak: Ene) t. Psk: Şuurlu kişiliğimiz. Başlangıçta çocuğun benliği şuurlu değildir. Kendisini başkasından ayıramaz. Fakat canlı olarak ihtiyaç ve istekleri vardır. Benin bu şuursuz haline "alt ben" denir. Kendisi ile başkası arasındaki farkı anlamaya, münasebetler kurmaya, düşünmeğe başlayınca şuurl

bina

  • Yapı, ev.
  • Yapma, kurma.
  • Göz, gören, görücü.
  • Üzerine kurma.

bina'

  • (Çoğulu: Ebniye) Yapı, ev. Yapma, kurma.
  • Gr: Müteaddi, lâzım, meçhul, mütavaat gibi fiillerin esasını mevzu yapan kitab.

darayi / darayî

  • Sahib, mâlik olma. (Farsça)
  • Hüküm sürme, hâkimiyet kurma. (Farsça)
  • Bir nevi kumaş. (Farsça)

darb-ı hiyam / darb-ı hiyâm

  • Çadır kurma.

erkan-ı harb / erkân-ı harb / اَرْكَانِ حَرْبْ

  • Harb için yetişmiş zâbit. Kurmay subay.
  • Harb işlerini idare eden kumandanlar. Harb erkânı.
  • Kurmay heyeti.

erkan-ı harbiye-i umumiye reisi / erkân-ı harbiye-i umumiye reisi

  • Genelkurmay Başkanı.

erkan-ı harbiyye-i umumiyye / erkân-ı harbiyye-i umûmiyye / اركان حربيهء عموميه

  • Genel kurmay başkanlığı.

erkan-ı harp / erkân-ı harp

  • Askerlik ilminde uzman kimse, kurmay.

erkan-ı harp reisi / erkân-ı harp reisi

  • Genel Kurmay Başkanı.

fecr-i ati / fecr-i âtî

  • Gelecekteki fecr. 1908 meşrutiyet inkılâbından sonra Servet-i Fünun mecmuası etrafından toplanan bir kısım gençlerin kurmak istedikleri ekolün (cemiyetin) adıdır.

hida'

  • Hile. Düzen kurmak. Aldatmak için yapılan oyun.

ibtina / ibtinâ / ابتنا

  • Bina etme. (Arapça)
  • Dayanma. (Arapça)
  • Bina edilme. (Arapça)
  • İbtinâ etmek: (Arapça)
  • Kurmak. (Arapça)
  • Dayanmak. (Arapça)

ihame

  • Çadır kurma.

ihdas / ihdâs / احداث

  • Kurma, oluşturma, meydana getirme. (Arapça)
  • İhdâs edilmek: Kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek. (Arapça)
  • İhdâs etmek: Kurmak, oluşturmak, meydana getirmek. (Arapça)
  • İhdas olunmak: Kurulmak, oluşturulmak, kon (Arapça)

ihtibal

  • (Habl. den) İpten yapılmış ağ ile tuzak kurma.

ihtilat etme / ihtilât etme

  • İnsanlarla diyalog kurma.

inşa / inşâ

  • Yapma, kurma.

ıstıhab

  • Saklama, gizleme.
  • Dostluk kurma.
  • Konuşma, musâhabe etme.

kahr ve cebir

  • Zorlama, baskı kurma.

karargah / karargâh

  • Karar verilen yer. Karar yeri. (Farsça)
  • Askerî birlikte kurmay heyetinin toplandığı yer. Merkez. (Farsça)
  • Karar yeri, askeriyede kurmayların yeri.

kavm

  • (Kavim) Bir peygambere tâbi ve bağlı insan topluluğu. Aralarında dil, âdet, örf, kültür birliği olan cemâat, topluluk. Millet. Bir işe başlamak.
  • Pazar kurmak.
  • Müşteri ile anlaşmak.

manevra

  • Bir makinenin, bir cihazın işleyişini düzenleme veya idare etme işi ve şekli. (Fransızca)
  • Ask: Muharebede düşmanın savaş gücünü yok etmek maksadıyla eldeki askerî kuvvetlerin en te'sirli bir biçimde düzenlenmesini te'min eden bütün hareketler. (Fransızca)
  • Barış zamanında kıt'alara ve kurmay hey'etle (Fransızca)

mehter

  • (Mih-ter) Daha büyük. (Farsça)
  • Reis. (Farsça)
  • Seyis. Osmanlı askeri mızıkası ve buna mensub müzikçiler. (Farsça)
  • Vaktiyle Bâb-ı âli çavuşu. (Farsça)
  • Rütbe, nişan veya vazife alanların evlerine müjde götürenler. (Farsça)
  • Tanzimattan önce Pâdişah çadırını kurmağa vazifeli asker. (Farsça)
  • At uşağı.(Farsça)

mekr

  • Bir kimseye, hiç beklemediği, ummadığı yerden hîle yapmak, tuzak kurmak sûretiyle zarar vermeye çalışmak.
  • İstidrâc yâni Allahü teâlânın bir kimseye bir müddete kadar devamlı olarak hakkında hayırlı olmayan nîmetler verip, onun da bunu Allahü teâlânın bir lütfu ve ihsânı, tuttuğu yolu

mücameat

  • Karşılıklı iyi ilişkiler kurmak.
  • Cinsî münasebette bulunmak.

muhayyile

  • Kuvve-i hayâliye. Hayâl kurma merkezi. Zihinde bulunan hayal kuvveti.

münasebet peyda etmek

  • İlgi kurmak.

mütehayyile

  • Beyinde hayal kurma merkezi.

müvalefe

  • Birbiriyle üns tutmak, dostluk kurmak.

müvanese

  • Üns tutmak, dostluk kurmak.

rekz-i hiyam / rekz-i hiyâm

  • Çadır kurma.

sıla-i rahim

  • Akrabalık bağı, yakınlarla bağ kurma.

siyonist

  • (Kudüs'ün eski adı olan Sion. dan) Filistin'de bağımsız bir Yahudi devleti kurmak isteyen. Yahudi fikrinin taraftarı. Bir şeyi Yahudilerin gaye ve menfaatına göre değerlendiren. Yahudilik.
  • Yahudi dinine giren.

tahayyül

  • (Çoğulu: Tahayyülât) Hayale getirmek. Hayalde canlandırmak. Fikir kurmak.

tahtit

  • Zayıflık.
  • Kurmak.
  • Pare pare etmek, parçalamak.

tasallut etmek

  • Baskı kurmak, hâkim olmak.

tasallut-u tam / tasallut-u tâm

  • Varlıklar üzerinde tam bir tahakküm kurma, onlara hükmetme.

tasavvur / تصور

  • Zihinde kurma. (Arapça)

te'sis / te'sîs / تأسيس / تَأْس۪يسْ

  • Kurma, meydana getirme, temel atma.
  • Kurma, temelleştirme, esaslar koyma.
  • Esas koymakla sâbit, sağlam ve kararlı kılmak.
  • Kurma. (Arapça)
  • Temel atma. (Arapça)
  • Kuruluş. (Arapça)
  • Te'sîs edilmek: Kurulmak. (Arapça)
  • Te'sîs etmek: Kurmak. (Arapça)
  • Kurma.

temas

  • İlişki ve bağ kurma.

tesis

  • Kurma, yerleştirme.

têsis

  • Kurma, kuruluş.

tesis etme

  • Kurma, bina yapma.

tesis etmek

  • Kurmak, yapmak.

tesis ve tecdid-i uhuvvet

  • Kardeşliği kurma ve devamlı pekiştirme.

tesis-i münasebet

  • Alâka, ilişki kurma.

teşkil / teşkîl / تشكيل

  • Şekillendirme, oluşturma. (Arapça)
  • Kurma. (Arapça)
  • Teşkîl edilmek: Kurulmak. (Arapça)
  • Teşkîl etmek: Oluşturmak. (Arapça)

ülfet / الفت

  • Bir topluluğun din ve dünyâ düşüncelerinde inançlarında birbirlerine uygun olmaları. Dostluk, yakınlık kurmak, kaynaşmak.
  • Dostluk. (Arapça)
  • Kaynaşma. (Arapça)
  • Görüşme, konuşma. (Arapça)
  • Ülfet etmek: (Arapça)
  • Dostluk kurmak. (Arapça)
  • Kaynaşmak, alışmak. (Arapça)
  • Görüşmek, konuşmak. (Arapça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın