REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te kume ifadesini içeren 155 kelime bulundu...

afv-i anil ceraha

  • Huk: Kendisine cinayet yapılmış olan kimsenin, yaralanmadan dolayı malik olduğu kısas, diyet veya hükümet-i adl; yani, ehl-i vukufca tayin edilen diyet hakkını caniye bağışlamasıdır.

anarşi

  • yun. Başıboşluk. Din ve nizam tanımamak. Din ve nizam düşmanlığı. Birden başıboş kalmak. Başta hükümet olmamak. Hükümetinin otoritesi kalmamış olan bir milletin durumu.

ankara hükumeti / ankara hükûmeti

  • Demokrat Parti Hükümeti.

arazi-i mahlule / arâzi-i mahlule

  • Huk: Araziyi kullananın intikal sahibi mirasçı bırakmaksızın ölümüyle hükümete kalan arâzi-i emiriye.

arazi-i mülkiye / arâzi-i mülkiye

  • Hükümet arazisi, hükümet toprağı. Hazine arazisi.

aristokrasi

  • yun. Âlimlerin ve cemiyette en iyilerin iktidarına dayanan hükümet şekli. Tarihte soylu, imtiyazlı, toprak sahibi, zenginlerin hâkimiyetine dayanan hükümet şekli. Bu şekli ile oligarşi veya plütokrasi adıyla da anılmaktadır. İmtiyazlı azınlığın, çoğunluğu idare etmesidir.

asi / âsî

  • İsyân eden, emre karşı gelen, itâatsizlik eden.
  • Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymayan, günâhkâr.
  • Hükûmete, devlete baş kaldıran. Bâgî.

asram

  • (Tekili: Sırm) İnsan toplulukları, insan kümeleri.
  • Çadır grupları.

avva

  • Bir yıldız kümesi.

azamim

  • (Tekili: Izmâme) Desteler, kümeler, topluluklar, zümreler.

bab-ı ali / bâb-ı âlî

  • Yüksek kapı.
  • Tanzimattan önce sadrazam kapılarının, daha sonra da hükümet dairelerinin çoğunun içinde toplandığı bina.
  • Mc: Osmanlı Hükümeti.

bab-ı hükümet / bâb-ı hükümet

  • Hükümet dairesi, hükümet kapısı.

begend

  • Yuva. (Farsça)
  • Kümes, folluk. (Farsça)

belkıs

  • Süleyman (A.S.) zamanında, Yemen'de Sebe şehrinde hükümet süren Himyerîlerden bir melikedir.

benuh / benûh

  • Yığın, küme, demet. (Farsça)

beraat-ül istihlal / berâat-ül istihlâl

  • Bir eserin içindekilerini güzel bir başlangıçla baş tarafında anlatmak. İyi bir alâmet. Güzel bir başlangıç.
  • Bir ibarede müradif ve mukni birkaç kelime bulunması, hüsn ve insicamdaki ibarenin vech-i mergub üzere te'lif ve terkibi.
  • Maaş, rütbe, nişan için hükümetçe bildirilen

burc

  • Belli bir şekil ve surete benzeyen sabit yıldız kümesi.
  • Muayyen bir şekil ve sûrete benzeyen sâbit yıldız kümesi.
  • Tek hisar kule, kale çıkıntısı.
  • Dünyaya göre güneşin döndüğü yerin onikide bir kadarı.

burç

  • Belli bir şekil ve surete benzeyen sabit yıldız kümesi.

burc / برج

  • Burç. (Arapça)
  • Yıldız kümesi. (Arapça)

bürokrasi

  • Hükûmet dairelerinde aşırı kırtasiyecilik, muamele çokluğu. İşlerin yürütülmesinde şekilciliğin ve idarî işlemlerin ağır basması hâli. Devlet görevlilerinden meydana gelen zümre veya sınıf. Memurlar sınıfı. Bürokrasi, her çeşit rejimde tahakküm vasıtası olmaktadır. Oysa İslâmiyet'te devlet makamları (Fransızca)

büyutat / büyûtât

  • (Tekili: Büyût) Asilzâde aileleri.
  • Asil kimseler, soylu kişiler.
  • Ev kümeleri.

cebbar / cebbâr

  • İlâhî isimlerdendir. Dilediğini yapan, kudret ve güç sahibi Allah.
  • Zalim, müstebit kişi.
  • Gökyüzünün güneyinde bulunan bir yıldız kümesi.

cerge / جرگه

  • Küme. (Farsça)

cumhuriyet

  • Devlet reisi, millet veya Millet Meclisleri tarafından seçilen hükümet şekli. Demokraside temsili hükûmet şekli. Halkın hür olarak seçtiği temsilciler (Millet vekilleri ve senatörler) aracılığı ile egemenliğini, (hâkimiyetini) kullanmasına dayanan hükûmet şekli. Cumhuriyetin birbirinden farklı üç ta

cümma'

  • Bir araya gelerek toplanmış şey, küme.

daire

  • Resmi hükümet makamlarından her biri.
  • Yazıhane.
  • Büyük bir idare adamının makamı.
  • Ev veya apartman katı.
  • Bir manevi te'sirin hükmü geçtiği mahal.
  • Sınır içi.
  • Büro, büyük ev, konak.
  • Çember, düz yuvarlak şekil.
  • Mat: Merkezden aynı u

daire-i resmiye

  • Hükûmet dairesi, resmi daire.

demokrasi

  • yun. (Demos: Halk; Kratia: İdare, iktidar) Halk iktidarına dayanan hükümet şekli. Devlet iktidarını elinde bulunduranların, halkın çoğunluğunun iradesiyle seçildiği hükümet şeklidir. Tatbikatı üç şekildir:1- Vasıtasız hükümet şekli: Halk, devlet iktidar ve hâkimiyetini vasıtasız olarak kullanır. Kan

demokrat idare

  • Demotrat Parti hükümeti.

desatir-i hükumet / desâtir-i hükûmet

  • Hükümetler ve yönetimler tarafından konulan yasalar.

devr-i sabık / devr-i sâbık

  • Bir önceki hükümet. Geçmiş devir.

dirhem-i urfi / dirhem-i urfî

  • Bir memlekette kullanılması âdet olan veya hükûmetlerin kabûl ettikleri belli ağırlıktaki dirhem.

divan-ı harb-i örfi / divan-ı harb-i örfî

  • İttihad ve Terakki hükûmeti zamanında kurulan ve oldukça sert kararlar alan sıkıyönetim mahkemesi.

dübb-ü asgar

  • Küçük ayı denen ve Kutup yıldızı etrafında devreden yedi tanelik yıldız kümesi.

dücye

  • (Çoğulu: Dücâ) Bal arısının kovanı.
  • Avcılar kümesi.
  • Zulmet, karanlık.

ehl-i hall ve akd

  • Hükümet ve Cumhurbaşkanının seçme ve azletme yetkisine sahip olan meclis.

ehl-i hükumet / ehl-i hükûmet

  • Hükümette olanlar yöneticiler.

ehl-i hükümet

  • Hükümete mensup kimseler, milleti idare edenler.

ekalliyet

  • (Akalliyet) Bir hükümetin tebaiyyeti altında yaşayan, yabancı din ve milliyete mensub olup, ekseriyeti teşkil etmeyen halk. Azlık. Azınlık.

enbar

  • Yığın, dolu, küme. (Farsça)
  • Gübre. Ekinlere, kuvvet vermesi için dökülen eski fışkı, hayvan tersi. (Farsça)

erkan-ı hükumet / erkân-ı hükûmet

  • Hükûmetin ileri gelenleri.

erkan-ı hükümet / erkân-ı hükümet

  • Hükümetin ileri gelenleri, esas üyeler.

evar

  • Hükümet dairelerine ait defterler, resmî defterler. (Farsça)
  • İmaret. (Farsça)

evcümend

  • Top, küme, yığın, toplanma. (Farsça)
  • Toplu, idareli, evini muntazam tutan. Hanesini iyi ve tertipli bir hâlde bulunduran. (Farsça)

fatımi / fatımî

  • (Fâtımiyye) Hz. Fatıma Sülâlesinden olmak iddiasında bulunan, önce kuzey Afrika, sonra Mısırda hükümet süren sülâleye mensub meliklerin takındıkları isimdir. (Mi: 910-1171) İsmâiliye nâmında bâtıl fırkadandırlar. Salâhaddin-i Eyyubî, ordusu ile, Fâtımîlerin hâkimiyetine son verdi.

ferkadan

  • Şimâl kutbuna yakın parlak ve küçük ayı kümesine tâbi ve gece istikamet bulmağa yarayan, sık sık karşı karşıya gelen iki yıldız (İkizler mânasına).

geçer akça

  • Rayiç para yerine kullanılır bir tabirdir. Bu tabir, eskiden halk arasında yapılan senetlerde, hükümet tarafından akdolunan mukavelelerde kullanılırdı. (Türkçe)

harbiye nazırı

  • Askerlik işleriyle alâkalı dairenin başında bulunan memura verilen ünvandır. Kuva-yı Milliyenin Anadolu'da kurduğu hükümette "Milli Müdafaa Vekili" adını taşıyan bu ünvan, Osmanlı Hükümetine 1908 Temmuz inkılâbı arifesinde kurulan Said Paşa kabinesiyle girmiştir. Ondan evvel "Serasker" adını taşıyor

havza

  • Bir hükümetin idaresi altında bulunan bütün ülkeler.

herkül burcu

  • Gökyüzünün kuzey yönünde Herkül ismi verilen bir yıldız kümesi.
  • Gök küresi kuzey cihetinde isim verilen bir takım yıldız kümesi.

hikmet-i hükumet / hikmet-i hükûmet / حِكْمَتِ حُكُومَتْ

  • Hükûmetin gözettiği fayda.
  • Hükûmetin icrâatındaki asıl maksad.

hisbet

  • İyiliği emr edip kötülükten alıkoymak husûsunda, hükûmet adamlarının bizzat işe karışıp gerekeni yapmaları. İhtisâb da denir.

hükumat / hükûmat

  • (Tekili: Hükûmet) Hükûmetler.

hükümat / حكومات

  • Hükümetler. (Arapça)

hükümet / حكومت

  • Hükümet. (Arapça)
  • Hakimiyet. (Arapça)
  • Devlet. (Arapça)
  • Hükümet sürmek: Hakim olmak, hükmetmek, hüküm sürmek. (Arapça)

hükumet konağı / hükûmet konağı

  • Devlet memurlarının bulunduğu bina. Bunun yerine: "Bab-ı hükûmet, daire-i hükûmet" tabirleri de kullanılırdı.

hükumet-i adile / hükûmet-i âdile

  • Âdil hükümet.

hükümet-i arabiye

  • Arap hükümeti.

hükumet-i cumhuriye / hükûmet-i cumhuriye

  • Cumhuriyet hükûmeti.
  • Cumhuriyet hükûmeti.

hükümet-i cumhuriye

  • Cumhuriyet hükümeti.

hükumet-i demokrasi / hükûmet-i demokrasi

  • Demokrasi hükûmeti.

hükumet-i gayr-i müstakille / hükûmet-i gayr-i müstakille

  • İstiklâliyet ve hâkimiyet haklarını tamamen haiz olmayıp, diğer bir devletin boyunduruğu altında bulunan hükûmet.

hükumet-i hazıra / hükûmet-i hazıra

  • Şimdiki hükûmet.

hükumet-i hilkat / hükûmet-i hilkat

  • Yaratılış hükümeti.

hükumet-i islamiye / hükûmet-i islâmiye

  • İslâm hükümeti.

hükümet-i islamiye / hükümet-i islâmiye

  • İslâm hükümeti.

hükumet-i islamiye-i ömeriye / hükûmet-i islâmiye-i ömeriye

  • Hz. Ömer dönemindeki İslâmî hükûmet.

hükumet-i ittihadiye / hükûmet-i ittihadiye

  • İttihad ve Terakkî Partisi hükümeti.

hükumet-i meşrua / hükûmet-i meşrua

  • Hukuka, kanuna uygun hükûmet.

hükumet-i meşruta / hükûmet-i meşruta

  • Meşrutiyet idaresi, Meşrutiyet hükûmeti.
  • Meşrutiyetle idare olunan hükûmet.

hükumet-i meşruta-i meşrua / hükûmet-i meşruta-i meşrua

  • Şeriata uygun meşrutiyet hükûmeti.

hükumet-i milliye / hükûmet-i milliye

  • Millî hükümet, idare.

hükumet-i müstakille / hükûmet-i müstakille

  • İstiklâliyet ve hâkimiyet ve haklarını tamâmen hâiz olan hükümet.

hükumet-i müstebid / hükûmet-i müstebid

  • Baskıcı, diktatör hükûmet.

hükumet-i müstebidde / hükûmet-i müstebidde

  • İstibdatla idare olunan hükûmet.

hükumet-i müstebide / hükûmet-i müstebide

  • Ülkeyi istibdatla, dikta ile yöneten hükûmet.

hükümet-i müstebide / حكومت مستبده

  • İstibdat hükümeti.

hükumet-i zaife / hükûmet-i zaife

  • Zayıf hükûmet.

huruc alessultan

  • Meşru hükümete karşı kıyam ve isyan etme.

i'lanname

  • İçinde ilân yazılı olan kâğıt. (Farsça)
  • Bir hususun herkese ilân edilmesi için hükümetçe hazırlanıp bastırılan resmi kâğıt. (Farsça)

icraat-ı hükumet / icraat-ı hükûmet

  • Hükûmetin icraatı.

idare-i hükumet / idare-i hükûmet

  • Hükümet idaresi.

inkılab-ı hükumet / inkılâb-ı hükûmet

  • Hükûmet inkılâbı, yönetim değişimi.

istibdad-ı hükumet / istibdad-ı hükûmet

  • Hükûmetin baskısı, despotluğu.

jurnal

  • İlk önce gazete ve rapor mânasına kullanılırken sonradan "hükümete ihbar" gibi olan hâdiselere denilmeğe başlandı. İhbar, şikâyet, polis raporu. İnsanı kötüleyerek verilen haber veya rapor. (Fransızca)

kaba necaset / kaba necâset

  • İnsandan çıkınca abdesti veya guslü gerektiren her şey, eti yenmeyen hayvanların, (yarasa hâriç) ve yavrularının yüzülmüş, dabağlanmamış derisi, eti, pisliği ve bevli ile süt çocuğunun pisliği, bevli ve ağız dolusu kusmuğu, insanın ve bütün hayvanlar ın kanı ile şarab, leş, domuz eti ve kümes ve yük

kademiyye

  • Ayak bastı parası.
  • Eskiden hükûmete ait bir davetiye veya emri tebliğ etmek için gönderilen memura, masrafları karşılığı olarak verilen ücret.

kahya / kâhya

  • Büyük konaklarda ev işlerini idare eden kimselerle san'at ve ticaret sahiplerinin işlerine bakmak üzere hükümet tarafından seçilen kimselere eskiden verilen addır.

kalemrev

  • Bir hükümdar veya hükümetin hükmünün geçtiği yer. (Farsça)

kamara

  • Vapurlarda mevki sayılan odalar ve salonlar.
  • Gemide kaptan gibi erkâna mahsus odalar.
  • Buğday ve arpa gibi mahsul demetlerinden harman yerinde yapılan küme.
  • Avrupa devletlerinde millet meclisi.

katar

  • Arabistan yarımadasında müstakil bir devlettir. İstiklâlini 1/1/1971 de ilân etmiştir. Hükümet merkezi Doha şehridir. Üç yanı denizle çevrilidir. Halkı müslümandır. Resmi lisanı Arapçadır.

kaytus

  • Bir yıldız kümesi.

kaziye

  • Man: Hüküm. Bir hükmü ifâde eden kelâm.
  • Karar. Fikir. İfâde.
  • Hak veya bâtıl mâna ifade eden söz.
  • Hükmeylemek.
  • Hükümet.

kevme

  • Küme.

kımme

  • (Çoğulu: Kumem) Boy, kamet.
  • Beden.
  • Başın tepesi.
  • Dağ tepesi.
  • Her şeyin yükseği.
  • İnsan cemaati, topluluk.

kırat-ı urfi / kırât-ı urfî

  • Kullanılması âdet olan ve hükûmetin kabûl ettiği miskâl ve dirhemden küçük bir ağırlık birimi.

kitle

  • Kütle. Yığın. Küme.
  • Mâden, taş gibi şeylerden toplu şey.

kodes

  • Tavuk yeri, kümes.
  • Hapishane.

konsolos

  • İtl. Yabancı ülkelerde yurttaşlarının haklarını korumak ve bağlı bulunduğu hükümete siyasî ve ticarî bilgileri vermekle vazifeli hariciye memuru.

kürsi

  • Oturulacak yüksekçe yer. Câmilerde vâizin, medreselerde müderrisin oturduğu yer.
  • Taht, serir. Erike. Koltuk.
  • Kaide.
  • Merkez.
  • Vazife.
  • Saltanat, kudret ve mülk.
  • Başkent, hükümet merkezi.
  • Mânevi makam.
  • Arş'ın altına bir semâ tabakas

kutre

  • Avcılar kümesi.

kuva-yı milliye / kuvâ-yı milliye

  • İstiklâl Savaşında Anadolu'da kurulan hükümet ve buna bağlı askeri kuvvetler.
  • Milli kuvvetler. Bir milletin sahib olduğu kuvvetleri.
  • İstiklâl harbinde Anadoluda kurulan hükümet ve bu hükümetin askeri kuvvetleri.

mahall-i hükumet / mahall-i hükûmet

  • Hükûmet yeri.

mahlul

  • Çözülmüş, dağılmış. Hallolmuş, erimiş.
  • Murisi ölen sahipsiz mal. Mirasçısı bulunmayıp hükümete kalan miras.

mahlulat

  • Mirasçısı olmadığı için evkâfa veya hükümete kalan miraslar.

makarr-ı hükümet

  • Hükümet merkezi. Pâyitaht.

makarr-ı idare

  • İdare merkezi. Pâyitaht. Hükümet merkezi.

makarr-ı saltanat

  • Saltanat merkezi. Hükümetin idare edildiği baş şehir.

mal-i miri / mal-i mirî

  • Miri malı. Hükümete veya devlete ait mal.

maslahat-ı hükumet / maslahat-ı hükûmet

  • Hükümetin faydası.

mecerre

  • (Mecerret-üs Sema) Kehkeşan, Samanyolu denilen büyük, parlak yıldız kümesi.

meclis-i a'yan / meclis-i a'yân

  • Osmanlı İmparatorluğu zamanında hükümet tarafından seçilmiş olan meclis. (Bunun karşılığı, zamanımızda, senato meclisidir.)

medain

  • (Medayin) Şehirler, medineler. Büyük memleketler.
  • Şimdi harabe olup İslâmiyyetten evvel yaşamış Kisralıların Nuşirevan zamanında kurdukları merkez-i hükümetleri olan büyük şehir. Peygamber Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın doğduğu gece bu şehirdeki büyük sarayın eyvanları yıkılm

mektum

  • Gizli. Saklı. Gizli kalmış.
  • Hükümetten gizli tutulan.

mektumat

  • (Tekili: Mektume) Hükümetten kaçırılarak gizlenmiş ve yazdırılmamış nüfus, mal veya gelir.

melik-i adud / melik-i adûd

  • Hükûmeti, idâreyi kuvvet zoru ile ele geçiren kimse, sultan. Buna halîfe-i câire de denir.

merkez-i hükumet / merkez-i hükûmet

  • Hükûmet merkezi.

merkez-i hükumet-i islamiye / merkez-i hükûmet-i islâmiye

  • İslâm hükümetinin merkezi.

mesture

  • Örtülü kadın. İslâmiyetin emrettiği şekilde örtülmesi farz olan yerlerini örtmüş olan kadın.
  • Gizli tutulan resmi işlerde harcanmak için hükümetin emrine verilen para. (Buna tahsisat-ı mesture de denir.)

muahid

  • Antlaşma yapanlardan her biri.
  • İslâm hükümetine bir para ödeyerek kendini himaye ettiren hıristiyan veya bir başka dinden kimse.
  • Andlaşma yapanlardan her biri. Yeminli ve anlaşmalı olanlardan her biri.
  • İslâm hükümetine vergi ödeyerek kendini himâye ettiren gayr-ı müslim.

müddei-yi umumi / müddei-yi umumî

  • Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet memuru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.

muhtar

  • İhtiyar eden. Seçilmiş olan.
  • Hareketinde serbest olan. İstediğini yapmakta serbest olan. Hür.
  • Köyde veya şehrin mahallesinde seçimle o semtin idâre ve hükümet işlerini üzerine alan kimse.
  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ism-i şerifi.

müsaade-i hükumet / müsaade-i hükûmet

  • Hükümetin izin vermesi.

müsteşar

  • (Meşveret. den) Kendine iş danışılan. Hükümetin vekilinden sonra en yüksek idare me'muru.

mütehazzib

  • Takım takım, küme küme toplanan.

mutlakıyyet

  • Kayıtsız şartsız bir hükümdarın idaresi altında bulunan hükümet şekli.
  • Şartsız ve kayıtsız olarak bir hükümdarın emri ile bir hükümet, devlet veya bir topluluğun idare usulü.

narh

  • Çarşıda pazarda satılan her türlü mal için hükûmet tarafından konulan fiyat.

nehrüssema

  • Samanyolu da denilen yıldızlar kümesi.

nevamis-i hükumet / nevâmis-i hükûmet

  • Hükûmetin uyguladığı kanunlar, yasalar.

nüfuz-u hükumet / nüfuz-u hükûmet

  • Hükûmetin etkisi.

paytaht

  • (Pâyitaht) Merkez-i hükümet, başşehir, başkent. (Farsça)

reis-i hükumet / reis-i hükûmet

  • Hükümet başkanı, başbakan.

resm-i küşad

  • Yeni yapılan mekteb, fabrika, kışla, hükümet konağı, demiryolu vs. gibi şeylerin umuma açılışı yerinde kullanılan bir tâbirdir. Yeni tabirde " Açılış töreni" demektir.

sadrazam / sadrâzam

  • Osmanlı Devletinde hükümet başkanı, başbakan.

şahs-ı manevi-i hükumet / şahs-ı mânevî-i hükûmet

  • Hükûmetin mânevî şahsiyeti, tüzel kişiliği.

samanyolu

  • Uzaktan parlak bir yol gibi görünen yıldızlar kümesi.

sansür

  • Neşr olacak şeylerin (kitap, film veya mektubların) hükümetçe kontrol edilmesi işi. (Fransızca)

seray

  • Büyük konak, kâşâne. (Farsça)
  • Saray. (Farsça)
  • Hükümet konağı. (Farsça)

serir-i hükümet

  • Hükümet tahtı. Makam sandalyesi.

siyaset-i hükumet / siyaset-i hükûmet

  • Hükûmet tarafından uygulanmakta olan siyaset.

süha

  • Büyükayı yıldız kümesindeki en küçük yıldız; eskiden gözün keskinliği bu yıldızla denenirdi.
  • Bir yıldız ismi. Dübb-ü ekber (Büyük Ayı) yıldız kümesinden gözü kuvvetli olan kimselerin görebileceği en küçük yıldız.

süleyman

  • Beni İsrail Peygamberlerindendir. Davud (A.S.) ın oğludur. Babasının vasiyyeti üzerine Beyt-ül Makdisi yedi senede inşa ettirdi. Kudüste büyük bir hükümet sarayı yaptırdı. Şark ve garb melikleri kendisine itaate geldiler. Kırk sene hem peygamberlik, hem padişahlık yaptı. Beni İsrailden Yahuda ve Bün

sürbe

  • (Çoğulu: Süreb - Sürüb) Güruh, cemaat.
  • Yığın, küme.
  • Sürü.
  • Gidecek yer.

sürü

  • Tar: Devşirme suretiyle alınan Hristiyan çocuklarının yüzer, yüzellişer, ikiyüzer veya daha fazla kişilik kafileler halinde sevkedilmeleri. Sürü adı verilen bu kafileler, sürücülerle muhafızların nezareti altında hükümet merkezine sevkedilirlerdi.

tacgah

  • Hükümet merkezi. (Farsça)

taşra

  • Hariç ve dış taraf.
  • İstanbul harici olan memleket.
  • Merkez-i hükümet hâricinde olan yerler.

tedbir-i hükumet / tedbir-i hükûmet

  • Hükûmetin tedbiri, işleri önceden planlayarak idare etmesi.

tell

  • (Çoğulu: Tilâl) Tepe, yığın, küme.
  • Düz yer üstüne yatırmak.

teşkilat-ı esasiye / teşkilât-ı esasiye

  • Anayasa. Kanun-u esasî. Devletin temel kuruluş şeklini tayin eden ve teşrinin yani meclisin, hükümetin ve mahkemelerin salâhiyetleri nasıl kullanılacağını; vatandaşların umumi hak ve hürriyetlerini gösteren temel kanunlardır.

tezkere

  • Pusla, betik.
  • Herhangi bir konuda izin verildiğini bildirmek için hükümetten alınan kâğıt.

tilal

  • (Tekili: Tell) Kümeler, yığınlar. Tepeler.

tude

  • Yığın, küme. (Farsça)

tude-be-tude

  • Yığın yığın. Küme küme.

ukne

  • Taş oda veya kulübe, kümes.

zabtıyye

  • Jandarma veya polis kuvveti. Memleket içi âsâyiş ve intizamı te'min maksadı ile çalışan hükümet kuvveti.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın