REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te koruma ifadesini içeren 173 kelime bulundu...

ayat-ı hırz / âyât-ı hırz

  • Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahü teâlânın muhâfazasına (korumasına) kavuşmaya vesîle (sebeb) olan âyet-i kerîmeler.

ab-yari-i himmet / ab-yârî-i himmet

  • Korumak için yapılan yardım, himmet yardımı.

adem-i salabet / adem-i salâbet

  • Dinin emirlerini korumada ve uygulamadaki ciddiyetsizlik, gevşeklik.

ahilik

  • Asırlar önce Anadolu'da gelişen bir halk ocağı. Sosyal bir kuruluş olan ahilik iş alanında adam yetiştirmek, çalışma sevgisini aşılamak, istihsali çoğaltmak gibi gayeleri vardı. Günlük hayatta ise teavün, yoksulları koruma gibi insani duyguları; ayrıca müzik, silah kullanma, binicilik kabiliyetlerin

asabiyyet-i cahiliyye

  • İslâmiyetten evvelki câhiliyyet asabiyyeti. Menfi milliyet. Irkçılık, yani, aşırı derecede kendi kavim ve kabilesini koruma ve iltizam gayreti.

atıfet

  • Koruma, sevgi, Acıma. Şefkat. Esirgeme.
  • Hüsn-ü zan. Karşılıksız sevgi.

cenah-ı himaye

  • Koruma kanadı.

cenah-ı himaye ve re'fet / cenâh-ı himaye ve re'fet

  • Koruma ve şefkatle muamele etme kanadı.

cenah-ı himayet

  • Koruma kanadı.

cihad etmek

  • Allah için, kutsal değerleri korumak için savaşmak.

cinayet ve ictinadan himayet etmek

  • Kesilme ve mevyelerin toplanma teklikesine karşı korumak.

cünh

  • Koruma, esirgeme, himâye ve muhafaza etme.

cüvar

  • (Civâr) Yakınlık. Komşuluk.
  • Himâyet, korumak.
  • Riâyet.
  • Süt emen deve yavrusu.
  • Karga sesi.
  • Öküz avazı.

diriğ

  • Men'etmek, korumak, esirgemek. (Farsça)
  • Eyvâh, yazık. (Farsça)

dürr-i meknun / dürr-i meknûn

  • Korumalı parlak inci.

ehl-i gayret ve hamiyet

  • Din, aile, millet, vatan gibi değerleri koruma duygusu ve gayretinde olanlar.

emanet

  • Eminlik. İstikamet üzere bulunmak.
  • Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için bırakma. Emniyet edilip inanılan şey.
  • Başkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen.
  • Osmanlılar Devrinde ba

eser-i himayet

  • Koruma, himaye etme eseri, belirtisi.

eshab-ı kehf / eshâb-ı kehf

  • Mağara arkadaşları; Îsâ aleyhisselâmdan sonra din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda, dinlerini korumak için her şeylerini terk edip, hicret eden ve Efsûs (Tarsus)'daki mağarada bulunan yedi kişi ile Kıtmîr adındaki köpekleri. Kur'ân-ı kerîm de Kehf sûresinde kıssaları uzun bildirilmektedir

eviy

  • Yerleşme. Yerine gelme. Koruma.

fahişe

  • Ahlâksız ve hayâsız kadın. Namusunu korumayan kadın.
  • Allah'ın menettiği şey.
  • Zâniye. Kahbe.

gayretullah

  • Allah'ın hak dinini koruma sıfatı.
  • Allahın gayreti, hakkı koruma sıfatı.

gaza ordusu / gazâ ordusu

  • Allahü teâlânın rızâsı için O'nun dînini yaymak, din, nâmus ve vatanı korumak için düşmanla savaşan müslüman askerler.

hakkı himaye

  • Hakkı koruma.

halife-i şahsi / halife-i şahsî

  • Fahr-i Kâinat (a.s.m.) Efendimizin vekili olarak Müslümanların başkanlığını yapan ve İslâmiyeti korumak ve yaşatmakla görevli olan zâtın şahsı, kendisi.

hama

  • Hıfzetmek, korumak.
  • Kovmak, defetmek.

hamiyet

  • Gayret.
  • Nâmustan gelen gayretle utanma veya kızma.
  • İstinkâf etmek.
  • Mukaddesatı ve milletin haklarını, mâmus ve haysiyeti korumak hususlarında gösterilen gayret ve ihtimam hasleti. İman ve İslâmiyeti ve Hz. Peygamber'in (A.S.M.) Sünnet-i Seniyyesini ve din ve mücahede
  • Din ve vatan gibi kutsal değerleri ve kendi yakınlarını koruma duygusu ve gayreti.
  • Din ve millet gibi önemli değerleri koruma ve bunlara hizmet etme duygusu.

hamiyet-füruş

  • Kendini beğenerek vatanı ve milleti koruma noktasında çok gayretli olduğunu iddia eden.

hamiyet-i aliye / hamiyet-i âliye

  • Din, millet gibi mukaddes değerleri en üst düzeyde koruma duygusu ve gayreti; millî onur ve haysiyet.

hamiyet-i cahiliye / hamiyet-i câhiliye

  • Câhillikten gelen ırkçılık gibi bâtıl inanışları koruma gayreti. (Farsça)
  • Cenab-ı Hakk'ın ve Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) nehyettiği ve hak dine uymayan eski ve kötü inançları muhafaza gayreti. (Farsça)

hamiyet-i diniye

  • Dinî hamiyet; dini korumak ve yüceltmek maksadıyla çalışma, dinden gelen yüce duygularla din uğruna fedakârlıkta bulunma.

hamiyet-i islamiye / hamiyet-i islâmiye

  • İslâmın değerlerini koruma ve sahip çıkma gayreti.

hamiyetçilik

  • Din gibi mukaddes değerleri ve kendi vatan, aile ve yakınlarını koruma duygusu ve gayreti içinde oluş.

hamiyetli

  • Din gibi mukaddes değerleri ve kendi aile ve yakınlarını koruma duygusu ve gayreti olan.

hamiyetperver

  • Din, millet gibi üstün değerleri koruma gayretinde olan.

hamiyetsizlik

  • Hamiyetsiz olma, mukaddes değerleri koruma duygusu ve gayreti içinde olmama.

hamiyyet

  • Din gibi mukaddes değerleri ve aile ve vatanı koruma duygusu ve gayreti.
  • Dîni, milleti himâye etmekte, korumakta, şerefini savunmakta tenbellik etmeyip, bütün kuvveti ile gayret etmektir.

harf-i atıf

  • Atıf harfi, bağlaç; (Ar. gr.) bir mânâ bütünlüğünü korumak için, kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı sağlayan harf, "vav" gibi.

hars

  • Koruma. Muhafaza etmek. Hırz mânasınadır.
  • Sürme, koruma, ekme, kazanma.

hasanet

  • Bir yerin çok sağlam ve korunulacak tarzda olması.
  • Kadının kendisini haramdan koruması.

hicret

  • Bir yerden başka bir yere göç etmek.
  • Resûlullah efendimizin Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye göç etmesi.
  • Müslüman bir kimsenin, dînini korumak için, kâfir memleketinden, İslâm memleketine göç etmesi.
  • İslâm memleketinde fitne ve kötülük bulunan bir yerden iyi bir yere

hıfz / حفظ / حِفْظْ

  • Saklama. Koruma. Siyanet. Muhafaza.
  • Ezber etmek. Hatırda tutmak. Kur'an'ı ezberde tutmak.
  • Koruma, ezberleme, saklama.
  • Devâm etmek, yerine getirmek, gözetmek.
  • Ezberlemek.
  • Koruma, muhafaza etme.
  • Saklama, koruma, ezberleme.
  • Saklama, koruma, ezber.
  • Koruma.
  • Koruma. (Arapça)
  • Ezberleme. (Arapça)
  • Hıfzetmek: (Arapça)
  • Ezberlemek. (Arapça)
  • Korumak. (Arapça)
  • Koruma.

hıfz u himaye

  • Koruma ve esirgeme.

hıfz u himayet / hıfz u himâyet

  • Muhafaza etme ve koruma.

hıfz u vikaye

  • Muhafaza etme ve koruma.

hıfz ve inayet-i ilahiye / hıfz ve inayet-i ilâhiye

  • Allah'ın koruması ve yardımı.

hıfz-ı bekà

  • Kalıcılığı, devamlılığı koruma; varlığını koruyarak devam ettirme.

hıfz-ı emanet

  • Canı muhafaza etme.
  • Bırakılan emaneti koruma.

hıfz-ı gaybi / hıfz-ı gaybî

  • Gizli koruma.

hıfz-ı hayat

  • Hayatı koruma.

hıfz-ı ilahi / hıfz-ı ilâhî

  • Allah'ın koruması.

hıfz-ı ilahiye / hıfz-ı ilâhiye

  • Allah'ın koruması, himayesi.

hıfz-ı inayet / hıfz-ı inâyet / حِفْظِ عِنَايَتْ

  • Allahın yardım ile koruması.

hıfz-ı inayet ve himayet / hıfz-ı inâyet ve himâyet

  • Allah'ın yardım ve korumasıyla korunma.

hıfz-ı kur'ani / hıfz-ı kur'ânî

  • Kur'ân'ın koruması, himayesi.

hıfz-ül lisan

  • Dili, günah ve lüzumsuz olan sözlerden korumak. Kötü ve fena sözlerden dilini muhafaza etmek. (İhtiyaçtan fazla söz söylememek mendubdur.)

hıfzetmek

  • Korumak.

hıfzıssıhha / حفظ الصحه

  • Sağlığı koruma.
  • (Hıfz-üs sıhha) Sağlıklı yaşamak için doğrudan doğruya kişi ve içinde bulunan çevrenin sağlıkla alâkalı şartlarını tetkik edip inceleyen, gerekli tedbirleri olan ve bu çeşit çalışmalardan bahseden hekimlik kolu veya sağlık bilgisi.
  • Sıhhatini korumak. Sağlığını muhafaza etmek.
  • Sağlık koruma. (Arapça)

hilm

  • Doğuştan olan huy yumuşaklığı. Şiddete tahammül. Nefsini heyecandan korumak.
  • Vakar. Sükûn.

himaye / himâye / حمایه / حِمَايَه

  • Koruma. Korunma. Muzır şeylerden muhafaza etme.
  • Koruma.
  • Muhafaza etme, koruma.
  • Koruma, esirgeme. (Arapça)
  • Koruma.

himaye etme

  • Koruma.

himaye etmek

  • Korumak.

himaye-i rabbaniye

  • Her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın koruma ve himâyesi.

himayet / himâyet / حِمَايَتْ

  • Koruma.
  • Koruma.
  • Koruma.

himayet damarı

  • Koruma mizacı, huyu.

himayet-i gaybi / himayet-i gaybî

  • Gaybî olarak koruma altında bulundurma.

himayet-i hıfz-ı ilahiye / himayet-i hıfz-ı ilâhiye

  • Allah'ın koruması ve kollaması.

himayet-i ilahiye / himayet-i ilâhiye

  • İlâhî koruma, muhafaza.

himayet-i rabbaniye / himâyet-i rabbâniye

  • Allah'ın koruma ve himâyesi.

himmet

  • Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret.
  • Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi.
  • Tabiî şevk ve meyil ve heves.
  • Lütuf, yardım.

hıraset

  • Koruma.
  • Bekleme, bekçilik etme, muhafaza etme.

hırz

  • Koruma, saklama.

hırz ayetleri / hırz âyetleri

  • Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahü teâlânın muhâfazasına (korumasına) kavuşmaya vesîle (sebeb) olduğu bildirilen âyet-i kerîmeler.

hırz-ı can

  • Bağrına basıp canı gibi korumak. Canı koruyan. Canını teslim ederek sığınmak.
  • Ruhu koruma.

hırzıcan / hırzıcân

  • Canı gibi koruma.

hiss-i şefkat ve himaye / hiss-i şefkat ve himâye

  • Şefkat ve koruma hissi.

hiss-i selim

  • Selim his. Her çeşit zarar verebilecek olan, müsbet olmayan ve şerre giden şeylerden kendini koruma hissi.
  • Sağlam ve insanı yanıltmayan his.

hıyata

  • Hıfzetmek, korumak, muhafaza etmek.

hulefa / hulefâ

  • Halifeler; Fahr-i Kâinat (a.s.m.) Efendimizin vekili olarak Müslümanların başkanlığını yapan ve İslâmiyeti korumak ve yaşatmakla görevli olan zâtlar.

huruf-u atıf

  • Atıf harfleri, bağlaçlar; (Ar. gr.) mânâ bütünlüğünü korumak için, kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı sağlayan harfler; "vav, bel, fe" gibi.

ihraz

  • Nail olmak. Erişmek.
  • Kazanmak. Kesbetmek.
  • Birisini güzel bir surette korumak.

ihsan

  • (Hısn. dan) Sağlamlaştırmak. Tahkim etmek.
  • Zevcesini nâmahremden korumak. Kadın kendisini haramdan sakınmak.
  • Ehl-i azamet olmak.

ihtiras

  • (Hiraset. den) Kaçınmak, kendini korumak, muhafaza etmek.
  • Kesmek.

ihtiva

  • İçinde bulundurmak, içine almak, hâvi olmak, şâmil olmak. Bir şeyi toplamak ve korumak.

ihtiyaç / ihtiyâç

  • Ruh ve nafaka (yeme, içme, barınma) için ve bedeni sıkıntıdan korumak için lâzım olan şey.

in'isam

  • Muhafaza etme, koruma.

inayet ve hıfz-ı ilahi / inayet ve hıfz-ı ilâhî

  • Allah'ın özel yardımı ve koruması.

inayet-i şamile / inâyet-i şâmile

  • Herşeyi içine alan İlâhî yardım ve koruma.

irtimaz

  • Yerinden kaldırıp sıçratma.
  • Birini koruma, himâye etme.

ırz

  • Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet.
  • Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.

istihfaz

  • Hıfzetmek. Korumak. Muhafaza etmek. Bir şeyin muhafaza olunmasını birisinden rica etmek.

istihsan

  • Korunmak. Korumak, müdâfaa etmek, karşı koymak.
  • Sağlam bir yere kapanmak.

izade

  • Ailesini koruması için bir kimseye yardım etme.

katil-i ma'fuv

  • Can ve ırzını korumak için, tecavüze kalkanı öldüren kimse.

kila' / kilâ'

  • Saklamak, korumak.

kilaet

  • Korumak. Gözlemek. Muhafaza.

kıtmir / kıtmîr

  • Eshâb-ı Kehfin (Îsâ aleyhisselâmın dîninden olup, din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda dinlerini korumak için her şeylerini terkedip hicret eden Efsûs (Tarsus)'daki mağarada bulunan yedi kişiden birinin köpeğinin adı.

konsolos

  • İtl. Yabancı ülkelerde yurttaşlarının haklarını korumak ve bağlı bulunduğu hükümete siyasî ve ticarî bilgileri vermekle vazifeli hariciye memuru.

kruvazör

  • Daha ziyade toplarla mücehhez açık denizlerde emniyeti te'min etmek ve konvoyları korumakla vazifeli süratli harp gemisi. (Fransızca)

leşker-i gaza / leşker-i gazâ

  • Gazâ ordusu, savaşan askerler. Allahü teâlânın rızâsı için O'nun dînini yaymak, din, nâmus ve vatanlarını korumak için düşmanla savaşan müslümanlar.

liberal

  • Ferdî hürriyet lehinde, hürriyete elverişli. Ferdî teşebbüs ve hürriyet haklarını korumak için en iyi vasıta, devletin salâhiyyetlerini mümkün olduğu kadar tahdid etmek fikri. Rusya'daki dinsiz sosyalistliğin zıddı. (Fransızca)

mahfaza

  • Koruma kılıfı.

mahmiye

  • (Himâye. den) Bir şeyi koruma, muhafaza ve himâye etme.
  • (Muhâfazalı) büyük şehir.

mahz-ı inayet / mahz-ı inâyet

  • Yardımın ta kendisi, sırf yardım ve koruma.

merhamet

  • (Rahm. den) Acımak, şefkat göstermek. Korumak, iyilik etmek. Biçârelere yardımda bulunmak. Esirgemek.

metanet / metânet

  • Dinin emirlerini korumadaki kararlılık, dayanıklılık.

muahid / muâhid

  • Belli şartlar çerçevesinde antlaşma yapan.
  • Karşılıklı anlaşma sonucu olarak İslâm devletine cizye ödeyen ve buna karşılık koruma altına alınan Müslüman olmayan kimse.

muasame

  • Hıfzetmek, korumak.

mübareze-i hamiyet

  • Din, millet, vatan gibi değerleri korumak için gayretle verilen mücadele.

müdafaa-i nefs

  • Kendini koruma. Nefsini müdafaa etme.

müddei-yi umumi / müddei-yi umumî

  • Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet memuru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.

muhacir / muhâcir

  • İslâmiyet'in başlangıcında, sırf müslüman oldukları için Mekkeli müşriklerin zulüm ve işkencelerine mâruz kalıp, dinlerini, îmânlarını korumak için, evlerini, mallarını ve mülklerini bırakarak Resûlullah efendimizin izni ile önce Habeşistan'a, son ra Medîne-i münevvereye hicret eden Mekkeli

muhafaza / muhâfaza / محافظه / مُحَافَظَه

  • Zarar ve ziyandan sakınıp korumak.
  • Himâye ve hıfzetmek. Gözetlemek.
  • Bir şeye devamlı olmak.
  • Koruma.
  • Koruma.
  • Koruma.
  • Koruma. (Arapça)
  • Muhafaza etmek: Korumak, saklamak. (Arapça)
  • Muhafaza olunmak: Korunmak, saklanmak. (Arapça)
  • Koruma.

muhafaza etme

  • Koruma.

muhafaza etmek

  • Korumak, saklamak.

muhafaza-i ahiret / muhafaza-i âhiret

  • Âhireti koruma.

muhafaza-i gaybiye

  • Gaybî olarak koruma.

muhafaza-i hıfz

  • Allah'ın hıfzının koruması.

muhafaza-i ilahiye / muhafaza-i ilâhiye

  • İlâhî koruma; Allah'ın yardıma ve korunmaya muhtaç olan kullarını muhafaza etmesi, koruması.

muhafaza-i nefis

  • Kişinin kendisini ve canını koruması.

muhafaza-i şamil / muhafaza-i şâmil

  • Kapsamlı bir koruma.

muhafaza-i şamile / muhafaza-i şâmile

  • Kapsamlı bir koruma.

muhafız

  • Koruma, bekçi.

muhafızlık

  • Korumalık.

muhamat

  • Korumak.
  • Avukatlık etmek.
  • Birinden birşeyi def etmek.

muhareset

  • (Hirâset. den) Muhâfaza, koruma.

müraat

  • Riayet, saygı göstermek.
  • Korumak, hıfzetmek, saklamak.
  • Riayet etmek.
  • Bir şeyin akibetinin ne olacağını gözetmek. Söze kulak vermek.
  • Bir kimsenin hakkına riâyet eylemek.
  • Göz ucuyla bakmak.

muvalat

  • Dostluk, karşılıklı sevgi. Yardım, koruma.
  • Dostluk, karşılıklı sevgi, koruma, yardım.

müzaheret / müzâheret

  • Yardım etme, koruma, arka çıkma.
  • (Zahr. dan) Arkadan yardım etmek, korumak.
  • Koruma, yardım.

neva

  • Bir yerden bir yere nakletmek.
  • Hıfzetmek, korumak.
  • Sohbet etmek.

rahm

  • Acıma, koruma, esirgeme, şefkat etmek.
  • Hısımlık, karabet, akrabalık.

re'fe

  • Esirgemek, korumak. Acımak. Şefkat etmek.

refet

  • Esirgeme, koruma, acıma, şefkat etme.

riayet

  • İyi karşılamak, ağırlamak, hürmet etmek.
  • Uymak, tâbi olmak.
  • Otlamak veya otlatmak.
  • Hıfzetmek, korumak.

ruhum

  • Esirgemek, korumak, rahmet.

sahabet

  • Sâhib olma, sâhib çıkma.
  • Sohbetinde bulunmuş olma.
  • Yardım etme, koruma, arka olma.

salabet

  • Metanet, katılık, sulbiyet.
  • Peklik, dayanma. Sağlamlık.
  • Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak. (Bunun zıddı: Lâübalilik)

salabet-i diniye / salâbet-i diniye

  • Dinini ve dinin emirlerini korumak ve tatbik etmekteki ciddiyet ve sağlamlık.
  • Dinin emirlerini korumakta ve uygulamadaki ciddiyet.

salabet-i imaniye / salâbet-i imaniye

  • İman sağlamlığı; dinin emirlerini korumada ve uygulamada ciddiyet ve sağlamlık.

savn

  • Koruma, muhafaza, sıyanet.

saye / sâye / سَايَه

  • Gölge. (Farsça)
  • Mc: Himaye, sahip çıkma, koruma. (Farsça)
  • Muavenet, yardım. (Farsça)
  • Koruma.
  • Koruma.
  • Gölge, koruma.

saye-hah

  • Koruma ve himaye isteyen.

saye-i muzlimane / sâye-i muzlimâne

  • Karanlık yapan gölge; kötü koruma.

seciye-i hamiyet

  • Din, vatan, aile gibi değerleri koruma duygusu, karakteri, tabiatı.

şefeka

  • Esirgemek, korumak.

sıyanet

  • Koruma veya korunma. Himaye veya muhafaza.
  • Koruma, muhafaza.

siyanet

  • Koruma, muhafaza, hıfz.
  • Koruma.

sıyanet / sıyânet / صيانت / صِيَانَتْ

  • Koruma. (Arapça)
  • Koruma.

sıyanet etmek / sıyânet etmek

  • Korumak.

sıyanet-i ilahi / sıyanet-i ilâhî

  • İlâhî koruma, muhafaza.

tahaffuz

  • Korumak, sakınmak. Kendini muhafaza etmek.
  • Barınmak.

tahbiye

  • Hıfzetmek, korumak.
  • Engel olmak, men'etmek.

tahris

  • Kendini hıfzetmek, kendini korumak.

taht-ı hıfz ve muhafaza

  • Koruma altına alıp kollama, kaydetme.

takva

  • Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.

taraf

  • Yan, yön.
  • Yer, memleket, ülke. Kıt'a.
  • Taraftarlık, sahip çıkmak, korumak.
  • Aralarında anlaşmazlık bulunan iki kişiden veya iki topluluktan her biri.

tasavün

  • Hıfzetmek, korumak.

teahhüd

  • Hıfzetmek, korumak.
  • Uymak, tâbi olmak, riâyet etmek.

tedafüi / tedafüî

  • Kendini müdafaa etme ve koruma ile alâkalı.

terk-i dünya / terk-i dünyâ

  • Dünyâyı terk etmek.
  • Mübah (dinde izin verilen) şeylerin hepsini terk edip, yalnız, yaşamak için ve dînini korumak için zarûrî, lâzım olan mübahları kullanmak, yâni mübahların zarûret miktârından fazlasını terk etmek. Böyle terk-i dünyâ çok kıymetli ve faydalı ise de çok güçtür.
  • Haram

tesabuhat / tesabuhât

  • (Tekili: Tesâhub) Korumalar, sâhib olmalar.
  • Arkadaşlıklar.

tesahub

  • Sahip çıkma, benimseme.
  • Koruma.
  • Arkadaşlık etme.
  • Sahip çıkma; koruma.

tevkim

  • Zelil etmek.
  • Katletmek, öldürmek.
  • Hıfzetmek, korumak.

tezahür

  • Meydana çıkma, belirme, görünme. Gösteriş.
  • Birbirini korumak, birbirine arka olmak.
  • Arkalaşmak; yâni birbirine yardım etmek.
  • Avretine zıhar etmek, yani zevcesinin arkasını validesinin arkasına teşbih ederek "zuhruki kezuhri ümmî" demek.

vakār / وَقَارْ

  • Haysiyetini koruma, ağırbaşlılık.

vazife-i hıfz

  • Hıfz etme, koruma görevi.

vesayet

  • Bir başkasının yardımı ve koruması altında bulunma.

vikaye / vikâye / وقایه

  • Koruma. Koruyuculuk. Sahib olma. Arka çıkma. Kayırma.
  • Tıb: Herhangi bir hastalık için önleyici tedbir alma.
  • Koruma.
  • Koruma.
  • Koruma, koruyuculuk, sahip olma, arka çıkma, kayırma.
  • Koruma. (Arapça)
  • Vikâye etmek: Korumak, esirgemek, kayırmak. (Arapça)

vikaye etmek

  • Korumak, arka çıkmak.

vıky

  • Hıfzetmek, korumak.

zabıta / zâbıta

  • Yurt içinde emniyet ve intizamı korumakla vazifeli devlet kuvveti, polis.
  • Fık: Bütün hususlara şâmil olmayıp yalnız bir hususa ve onun teferruatına şamil olan hususi kaideye denir. Kanun ve âdet, zabt ve idareye vesile olan bağ.

zahir hamiyetperverlik / zâhir hamiyetperverlik

  • Sözde hamiyetperverlik; sadece sözde kalan vatan ve milleti koruma sevigisi.

zıll

  • Gölge.
  • Perde.
  • Mc: Sahip çıkma, koruma, himaye etme.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın