Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ko
kelimesini içeren
1126
kelime bulundu...
a'bad
Köleler.
a'ma / a'mâ / اعمى
Kör.
(Arapça)
a'ma-i asam / a'mâ-i asam
Kör ve sağır.
ab-yari-i himmet / ab-yârî-i himmet
Korumak için yapılan yardım, himmet yardımı.
abat
Koltuk altları.
adat-ı seyyie / âdât-ı seyyie
Kötü âdetler.
adavet-i müsi'
Kötülük işleyen kişiye düşmanlık.
adem-i tahavvuf
Korkusuzluk.
adem-i tahavvüf
Korkusuz olma.
afire
Komşusuna bir şey vermeyen kadın.
ağıl
Koyun, keçi vesair hayvanlara mahsus üstü açık, etrafı çit veya çalı çırpı ile çevrilmiş yer, mandıra.
ağmaz
Kolay anlaşılmayan, pek derin.
ağnam / ağnâm / اغنام
Koyunlar.
(Arapça)
ahger / اخگر
Kor ateş.
(Farsça)
ahlak ilmi / ahlâk ilmi
Kötü huylardan uzaklaşıp, güzel huylar edinme yollarını öğreten ilim.
ahlak-ı rezile / ahlâk-ı rezile
Kötü ve aşağılık ahlâk.
ahlak-ı seyyie / ahlâk-ı seyyie / اَخْلَاقِ سَيِّئَه
Kötü ahlâk.
Kötü ahlâk.
ahlak-ı zemime / ahlâk-ı zemîme / اخلاق ذميمه
Kötü ahlâk. Dînin ve aklın beğenmediği huylar.
Kötü huylar, çirkin davranışlar.
Kötü huy.
ahras / ahrâs / احراس
Koruyucular, muhafızlar.
(Arapça)
akd-i meclis
Konuşmak için toplanma, meclis kurma.
aksakal
Köy ihtiyarı. Köy ihtiyar heyetinin başı.Muhtar.
aky
Koyu olan ve birbiri üstüne sağılmış olan koyun sütü.
ale'l-amya / ale'l-amyâ
Körü körüne.
ale-l-amya
Körü körüne.
ale-l-ımıya
Körü körüne, körlemeden.
alelamya / alelamyâ / على العميا
Körükörüne.
Körükörüne.
(Arapça)
alil / alîl
Kör.
ama / âmâ
Kör.
Kör.
amiyane / âmiyâne
Körü körüne.
amyant
Kolayca bükülebilen, ateşe dayanıklı liflerden yapılmış bir çeşit asbest.
asalit
Koyu, sahin.
asan / âsân / آسان / آسَانْ
Kolay.
Kolay.
Kolay.
(Farsça)
Kolay.
asenn
Koltuğu kokan kişi.
asıl maa-suret
Kopyasıyla beraber aslı.
asl
Kök, temel, esas.
aslat
Koyu, sahin.
aslen
Kök veya soy bakımından, aslında, esasında; temelden, kökten.
assal / assâl
Kovandan bal çıkaran, bal satan, balcı.
ayn-i şer
Kötülüğün ta kendisi, tam bir kötülük.
azaim
Kötü şeyleri defetmek için yazılan duâlar.
azar / âzâr
Kötü sözle incitme.
azebe
Kocası olmayan kadın.
bab-ı şerif / bâb-ı şerîf
Konya'da bulunan Mevlana türbesinin kapısı.
bagal
Koltuk.
(Farsça)
bağal / بغل
Koltuk.
(Farsça)
bahis
Konu.
Konu.
bahs
Konu.
baht-ı bidad / baht-ı bîdâd
Kötü şans, insafsız tâlih.
bak / bâk / باک
Korku, havf, çekinme, sakınma.
(Farsça)
Korku.
(Farsça)
baliga / bâliga
Koyun ve keçi ayağı.
bed / بد / بَدْ
Kötü, çirkin.
Kötü, çirkin, işe yaramaz.
Kötü, çirkin.
Kötü.
(Farsça)
Kötü.
bed muamele
Kötü uygulama.
bed nazar
Kötü bakış.
Kötü bakış.
bed-cu
Kötülük arayan. Kötülük düşünen.
(Farsça)
bed-dil
Korkak, yüreksiz.
(Farsça)
bed-endiş
Kötü fikir sahibi, fena düşünen.
(Farsça)
bed-hal
Kötü ahlâklı. Kötü huylu. Hâli düşkün. Fakir olan.
(Farsça)
bed-kar / bed-kâr
Kötü iş yapan. Fena hareketli kimse. Fiil ve ameli kabih olan.
(Farsça)
bed-nigah
Kötü bakışlı.
(Farsça)
bed-rah
Kötü yola sapan.
(Farsça)
bed-sigal
Kötü düşünceli, herkes hakkında kötü söyliyen.
(Farsça)
bed-tahrir
Kötü yazı.
bedavaz / bedâvâz / بدآواز
Kötü sesli.
(Farsça)
bedbaht / بَدْبَخْتْ
Kötü tâlihli.
bedbin / bedbîn / بدبين / بَدْبِينْ
Kötü görüşlü. Ümidsiz. Her şeyin fena cihetini görmek isteyen. Bed ve fena görüp, beğenmez, istihsan etmez olan.
(Farsça)
Kötümser, herşeyin kötü yönünü gören.
Kötümser, karamsar, ümitsiz.
Kötümser, karamsar.
(Farsça)
Kötü gören, kötümser.
bedbinane / bedbinâne
Kötümser şekilde. Ümitsizce, bedbincesine.
(Farsça)
bedbu / bedbû / بدبو
Kötü kokulu.
(Farsça)
bedçeşm / بدچشم
Kötü gözlü.
(Farsça)
bedcins / بدجنس
Kötü cinsli, cinsi bozuk.
(Farsça - Arapça)
beddua
Kötü duada bulunma.
bedendiş / bedendîş / بداندیش
Kötü düşünceli.
(Farsça)
bedevi / bedevî
Köylü, kırlarda yaşayan, kırsal bölge insanı.
bedeviler
Köylüler, çölde yaşayanlar, şehirli olmayanlar, uygar olmayanlar.
bedfercam / bedfercâm / بدفرجام
Kötü sonlu.
(Farsça)
bedhah
Kötülük isteyen.
bedhal
Kötü huylu.
bedkar / bedkâr / بدكار
Kötü hareketli.
(Farsça)
bednam
Kötü tanınmış, adı kötüye çıkmış olan.
(Farsça)
bednigah / bednigâh / بدنگاه
Kötü gözlü, kötü bakışlı.
(Farsça)
bednihad / bednihâd / بدنهاد
Kötü huylu.
(Farsça)
Kötü yaratılışlı, soysuz.
(Farsça)
bedreftar / bedreftâr / بدرفتار
Kötü davranışlı.
(Farsça)
bedsigal / bedsigâl / بدسگال
Kötü düşünceli.
(Farsça)
bedsirişt / بدسرشت
Kötü yaratılışlı, mayası bozuk.
(Farsça)
bedzehre
Korkak, yüreksiz, ödlek kimse.
(Farsça)
beküsiste
Kopuk, kopmuş. Düşük, düşmüş. Gevşek, çözük.
(Farsça)
belad
Kötü kimse. Müzevir, günahkâr. Fena ve kötü şey.
bendenüvaz
Kölesini iltifatlandıran, adamını taltif eden.
(Farsça)
bendeperver
Köle besleyici, adam besleyici.
(Farsça)
benes
Kötülükden, fenalıkdan ve iyi olmayan şeylerden çekinme ve kaçınma.
ber-vech-i yesir
Kolaylıkla, kolayca.
berd-ül acuz / berd-ül acûz
Kocakarı soğuğu. (Rûmi şubatın 26'sında başlar ve 7 gün şiddetle devâm eder.)
berde / برده
Köle.
(Farsça)
berdülacuz / بردالعجوز
Kocakarı soğuğu.
(Arapça)
berkende
Koparılmış, sökülmüş, kökünden çıkarılıp atılmış.
(Farsça)
beyhuşt
Kökünden çıkarılmış, dibinden koparılmış olan şey.
(Farsça)
bezre
Koltuk kılının az olması. Yüzük halkası.
bi-ciğer / bî-ciğer
Korkak, ciğersiz, yüreksiz.
(Farsça)
bi-perva / bî-perva
Korkusuz. Pervasız.
(Farsça)
bid'at-ı seyyie
Kötü yenilikler.
bih / bîh / بيخ
Kök.
(Farsça)
bih-ken
Kökünden çıkaran, kök söken.
(Farsça)
bila-perva / bilâ-perva
Korkusuz.
bilaperva / bilâperva / bilâpervâ / بلاپروا
Korkusuz.
Korkusuzca.
(Arapça - Farsça)
bim / bîm / بيم
Korku.
(Farsça)
bim ü ümid
Korku ve ümid.
bim-nak
Korkmuş.
(Farsça)
biperva / bîperva
Korkusuz.
Bolşevik
Kongrede Lenin yanlıları çoğunlukta olduğu için Rusça "çoğunluk" anlamına gelen Bolşevik olarak, azınlıktaki Martov yanlıları da Menşevik olarak adlandırılacaktır.
Kongreden sonra iki taraf arasında birleşme girişimleri olsa da birleşme gerçekleşmeyecek ve 1912 yılında kesin ayrım yaşanacaktır. Bolşevikler Ekim Devrimi ile iktidarı alacaklar ve Sovyetler Birliği’ni kuracaklardır. Lenin ve Martov yandaşları kongredeki durumlarına göre Rusça “bolshinstvo” (çoğunluk) ve “menshinstvo” (azınlık) olarak adlandırılırlar. Kongredeki delegeler sürekli olarak saf değiştirdikleri için birleşim başarısız olacak ve parti fiilen ikiye bölünecektir.
Kongrede Lenin yanlıları çoğunlukta olduğu için Rusça "çoğunluk" anlamına gelen Bolşevik olarak, azınlıktaki Martov yanlıları da Menşevik olarak adlandırılacaktır.
Kongreden sonra iki taraf arasında birleşme girişimleri olsa da birleşme gerçekleşmeyecek ve 1912 yılında kesin ayrım yaşanacaktır. Bolşevikler Ekim Devrimi ile iktidarı alacaklar ve Sovyetler Birliği’ni kuracaklardır. Lenin ve Martov yandaşları kongredeki durumlarına göre Rusça “bolshinstvo” (çoğunluk) ve “menshinstvo” (azınlık) olarak adlandırılırlar. Kongredeki delegeler sürekli olarak saf değiştirdikleri için birleşim başarısız olacak ve parti fiilen ikiye bölünecektir.
bu / bû / بو
Koku.
(Farsça)
burhan-ı natık / burhan-ı nâtık
Konuşan delil; Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).
bürhan-ı natık / bürhan-ı nâtık
Konuşan bürhan. Mecaz olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M) kastedilir ki; bütün hakikatları isbat ve izhar etmiştir.
buy / bûy / بوی
Koku, râyiha.
(Farsça)
Koku.
Koku.
(Farsça)
buy-dar / bûy-dar
Kokulu.
(Farsça)
buydar / bûydâr / بویدار
Kokulu.
(Farsça)
buyiden
Koklamak, koku almak.
(Farsça)
çakerane / çâkerâne
Kölecesine, köle gibi.
(Farsça)
car / câr / جار
Komşu.
(Arapça)
casum / casûm
Korkulu rü'ya, kâbus.
ce's
Korkutmak, tahvif.
ceban
Korkak, ürkek.
cebanet / cebânet / جبانت
Korkaklık, ürkeklik. Korkulmayacak şeylerden bile korkmak.
Korkaklık, ürkeklik.
Korkaklık.
Korkaklık.
(Arapça)
cebin / cebîn / جبين / جَبِينْ
Korkak, cesaretsiz.
Korkak.
Korkak.
(Arapça)
Korkak, yüreksiz.
celem
Koyun kırkmakta kullanılan büyük makasın herbir yüzü.
cemaat ve komite
Kötü bir maksat için kurulmuş cemiyet ve dernek.
cenah-ı himaye
Koruma kanadı.
cenah-ı himaye ve re'fet / cenâh-ı himaye ve re'fet
Koruma ve şefkatle muamele etme kanadı.
cenah-ı himayet
Koruma kanadı.
cevse
Köşk, kasr, konak.
cevzeki / cevzekî
Koza satıcısı.
cezri / cezrî
Köklü. Kat'î. Köke âit ve müteallik.
Köklü.
cife
Kokmuş et, ölü hayvan, leş.
ciret
Komşuluk.
cisr / جسر
Köprü.
Köprü.
(Arapça)
civariyyet
Komşuluk, yakınlık, aynı civarda oluş.
cüba'
Korkak.
cübn / جبن
Korkaklık.
Korkaklık.
(Arapça)
cübne
Korkaklık.
cünh
Koruma, esirgeme, himâye ve muhafaza etme.
cürsume / cürsûme
Kök.
cüzeyr
Kök dalı, ince kök.
dahiye / dâhiye
Korkunç belâ.
damine
Köyde olan hurma.
darab
Koyu beyaz bal.
dariru'l-basar / darîru'l-basar
Kör, âmâ.
darülbedayi / dârülbedâyi / دارالبدایع
Konservatuvar.
(Arapça)
darülelhan / dârülelhân / دارالالحان
Konservatuvar.
(Arapça)
dayic
Kovayla kuyudan su çekip havuza boşaltan kimse.
def-i şer
Kötülüğü def etme, ortadan kaldırma.
Kötülüğü ve şerri def'etmek.
defr
Kokmak.
dehliz / دهليز
Koridor.
(Arapça)
dehşet / دهشت
Korkup kaçılacak şey. Ürkmek, şaşmak. Korku ve telâş içinde olmak.
Korku, ürkme.
Korkma.
dehşet-efşan
Korkunç, korku ve dehşet saçan, ürkütücü.
(Farsça)
dehşetengiz
Korku verici.
dehşetli
Korkunç.
delalet-i vaz'iye / delâlet-i vaz'iye
Konulan lâfzın delâleti.
dellal / dellâl / دلال
Komisyoncu, tellal.
(Arapça)
delv
Kova burcu.
delv burcu
Kova burcu.
derece-i şenaat
Kötülük ve fenalık derecesi, seviyesi.
dereke-i kelbiyet
Köpeklik derecesi, seviyesi.
devb
Kötü hâl.
deybub
Koğucu, dedikoducu.
dih / ده
Köy.
(Farsça)
dih-dar
Köy ağası.
(Farsça)
dih-hüda
Köy kâhyâsı, köy ağası.
(Farsça)
dihat / dihât / دهات
Köyler.
(Farsça)
dihı
Köyle ilgili, köylü, köye mensub.
dumur / dumûr / دمور
Körelme, kuruma.
Körelme.
(Arapça)
dun-perver / dûn-perver
Kötü kimseleri koruyan, alçak kişileri muhafaza edip onların ilerlemelerine yardımcı olan.
(Farsça)
durit
Kovmak, def etmek.
dürr-i meknun / dürr-i meknûn
Korumalı parlak inci.
düvel-i rasiha / düvel-i râsiha
Köklü devletler; devlet geleneği ve teamülleri oturmuş olan devletler.
ef'al-i seyyie / ef'âl-i seyyie
Kötü ve çirkin ameller, fiiller ve işler.
egnam
Koyunlar.
ehl-i garaz / اَهْلِ غَرَضْ
Kötü niyetliler.
Kötü niyetliler.
ehl-i karye
Köylü, köy halkı.
ehl-i kelam / ehl-i kelâm
Konusu daha çok inançla ilgili olan kelâm ilmiyle uğraşanlar.
ehl-i kura / ehl-i kurâ
Köylerde, kasabalarda yaşayan.
Köylerde yaşayanlar; kırsal kesimde olanlar.
ehrimen / اهرمن
Kötülük tanrısı, şeytan.
(Farsça)
ehval / ehvâl
Korkular.
Korkular.
ehvel
Korkunç nesne.
elsine-i terkibiye ve tasrifiye
Kök üzerine hace ilâveli ve fiil çekimli diller.
eman / emân
Korkusuzluk, emniyet, güven.
Bir kimseye veya düşmana; söz, işâret veya yazı ile, mal ve can güvenliğinin emniyet (güven) altında olduğunu bildirme.
Müslüman olmayan bir kimsenin İslâm memleketine girmesi için kendisine verilen müsâade, izin.
emihe
Koyunlarda meydana gelen uyuzluk.
emmare / emmâre
Kötülüğü emreden.
emn ü eman / emn ü emân
Korkusuzluk ve emniyet hâli.
enbuy / enbûy
Koklama, koku alma.
(Farsça)
endişe
Korku. Düşünce. Merak, keder, kuruntu.
(Farsça)
engişt
Kömür.
(Farsça)
engiz
Koparan, karıştıran, tahrib eden.
(Farsça)
enşat
Kovası, bir defa çekmekte çıkan, dibi yakın kuyu.
erike / erîke
Koltuk, taht.
ervah-ı habise / ervâh-ı habîse / اَرْوَاحِ خَب۪يثَه
Kötü ruhlar.
Kötü ruhlar.
Kötü, pis ruhlar.
es
Koyuna iys iys demek.
esasiyle / esâsiyle
Köküne kadar, ta temelinden.
eser-i himayet
Koruma, himaye etme eseri, belirtisi.
esir / esîr
Köle. Savaşan iki taraftan birinin eline geçen karşı tarafa âit kimse.
eşkal-i habise / eşkâl-i habîse
Kötü ve çirkin şekiller.
evham-ı seyyie / evhâm-ı seyyie / اَوْهَامِ سَيِّئَه
Kötü kuruntular.
eyvan / eyvân
Köşk, saray.
Köşk. Büyük salon. Büyük sofa. Divanhâne.
(Farsça)
Köşk, saray.
ezkat
Kötü düşünceli kişi.
(Farsça)
fa'fai / fa'faî
Koyun çobanı.
facire
Kötü hayata alışmış, ahlâksız kadın. Günahkâr.
fahham
Kömürcü.
fahm
Kömür, karbon.
Kömür.
fakfaka
Köpeğin korkudan ürümesi.
fasık / fâsık / فاسق
Kötülük düşünen.
(Arapça)
fasl-ı hitab / fasl-ı hitâb
Kolay, açık ve anlaşılır söz söyleme.
fazi' / fazî'
Korkulu nesne.
feci / fecî
Kötü, acıklı.
fehim / fehîm
Kömür.
fena hayal
Kötü hayal.
fena tabiatlı
Kötü özellikleri bulunan, mizac ve karakteri kötü olan.
fenalık
Kötülük.
fenn-i beyan
Konuşma ve üslup san'atı.
ferik
Korgeneral.
ferik-i evvel / ferîk-i evvel / فریق اول
Korgeneral.
(Arapça - Farsça)
fermandih / فرمان ده
Komutan.
(Farsça)
fevh
Kokmak.
feza' / fezâ'
Korkma, dayanamama, ümitsizlik.
fi'l-i mezmum
Kötü, fenâ iş. Livâta ve zina.
füruat
Kökten ayrılan kısımlar, ayrıntılar.
Kökten ayrılan kısımlar. Füru'lar. Esastan olmayıp geniş bilgide ortaya çıkan mes'eleler.
gafilane / gafilâne
Körü körüne, ihtiyatsızca, dalgınlıkla. Gafilcesine.
(Farsça)
galiz / galîz / غليظ
Koyu, yoğun, kaba.
(Arapça)
gamıza
Kolay anlaşılmayan, derin.
gammaziyyet
Koğuculuk, fitnecilik, gammazlık.
ganem / غنم
Koyun.
Koyun.
(Arapça)
garaz / غَرَضْ
Kötü niyet.
Kötü niyet.
garazkar / garazkâr / غَرَضْكَارْ
Kötü niyet sahibi, art niyetli.
Kötü niyetli.
garazkarlık / garazkârlık
Kötü niyet sahibi olma, art niyetlilik.
garazsız
Kötü bir niyet taşımaksızın.
gardiyan
Kolcu, nöbetçi, muhafız.
(Fransızca)
gaşyet-i mevt
Koma hali.
gayr-ı müteaffin
Kokuşmamış.
gayret-i cahiliye / gayret-i câhiliye
Körü körüne uğraşmak. Allah'ın razı olmadığı lüzumsuz şeylere kıymet vererek didinmek.
genday
Kokmuş, fenâ kokulu.
(Farsça)
gendide / gendîde / گندیده
Kokmuş.
Kokuşmuş, kötü kokmuş.
(Farsça)
gerdenbend / گردن بند
Kolye, gerdanlık.
(Farsça)
gılman ü cevari / gılman ü cevarî
Köleler ve cariyeler.
guşe / gûşe / گوشه
Köşe, kenar, bucak.
(Farsça)
Köşe.
(Farsça)
guşe-nişin
Köşeye çekilen, münzevi, insanlardan uzaklaşan.
(Farsça)
guşenişin / gûşenişîn / گوشه نشين
Köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
(Farsça)
gusfend / gûsfend / گوسفند
Koyun.
(Farsça)
Koyun.
(Farsça)
guspend
Koyun, ganem.
(Farsça)
guze
Koza.
(Farsça)
habais / habâis / خبائث
Kötü, alçak, pis şeyler, haramlar. Habîsin çoğulu.
Kötülükler, kötü şeyler.
Kötülükler.
(Arapça)
habaset / habâset / خباثت
Kötülük, alçaklık, fenalık.
Kötülük, alçaklık.
(Arapça)
habis / habîs / خبيث / خَب۪يثْ
Kötü, pis.
Kötü, alçak, pis.
Kötü, pis.
(Arapça)
Kötü, pis.
hablü'l-metin-i milliyet / hablü'l-metîn-i milliyet
Kopmaz bir bağ ile insanları birbirine bağlayan milliyet, millî özellikler.
hafaza
Koruyucu.
hafaza melekleri
Koruyucu melekler, her insanın hayır (iyi) ve şer (kötü) işlerini yazan; ikisi gece, ikisi gündüz gelen ve kötülüklerden ve cinlerden koruyan melekler. Bunlara Kirâmen kâtibîn melekleri diyenler olduğu gibi, onlardan başka olduğunu söyleyenler de olm uştur.
hafiz / hafîz
Koruyan.
hafizane / hafîzâne
Koruyup gözeten, saklayan.
hafiziyet / hafîziyet
Koruyuculuk.
haif / hâif / خائف
Korkak.
Korkan, korkak.
Korkak.
(Arapça)
haifane
Korkakcasına, ödlekçesine.
haifen / hâifen / خائفا
Korkarak, korkakçasına.
Korkarak.
(Arapça)
hail / hâil / هائل
Korku ve dehşet veren.
Korkunç.
(Arapça)
hakim-i müdakkik / hakîm-i müdakkik
Konuları gaye, fayda ve san'at yönünden dikkatli bir şekilde araştıran hikmetli kişi.
halic / halîc / خليج
Körfez.
(Arapça)
halık-ı şer / hâlık-ı şer
Kötülük yaratanı.
halk-ı şer
Kötülüğün yaratılması.
halkabeguş / halkabegûş / حلقه بگوش
Köle.
(Arapça - Farsça)
halkışer
Kötüyü yaratma.
halta
Köpeklere takılan boyun halkası. Tasma.
hami / hâmî / حَام۪ي
Koruyucu.
Koruyucu.
hamil
Kötü tanınmış olan kimse.
hamisiz / hâmisiz
Koruyucusuz.
han
Konaklama yeri.
hanedan / hânedân / خَانَدَانْ
Kökten asîl ve büyük aile, ocak.
Kökten asil ve büyük aile, köklü aile.
Köklü, asil ve büyük aile.
harak
Korkudan veya utanmaktan dolayı dehşet içinde kalmak.
harkahe
Koyuncuların kara evi.
hars
Koruma. Muhafaza etmek. Hırz mânasınadır.
haşan
Kokmuş tuluk.
hashas
Koparılmış olmak.
haşin
Korkak, korkan.
Kokmuş tuluk.
haslet-i rezile
Kötü huy.
hasr-ı kelami / hasr-ı kelâmî
Konuşmanın yalnız belli şeyler üzerinde yoğunlaştırılması.
hasse-i şemm / hâsse-i şemm
Koklama duygusu.
haşyet / خشيت
Korku ve dehşet.
Korku, ürperti.
Korkma.
(Arapça)
haşyetengiz / خشيت انگيز
Korku salan, korkunç.
(Arapça - Farsça)
hatarnak / hatarnâk
Korkunç, korkulu, tehlikeli.
(Farsça)
hatib / hatîb
Konuşmacı, hatip.
hatip
Konuşan, hitap eden.
hatır-ı nefsani / hâtır-ı nefsânî
Kötülükleri istiyen nefs tarafından kalbe getirilen düşünce. Buna hâcis denir.
havf / خوف / خَوْفْ
Korku, korkutmak.
Korku.
Korku, korkma.
Korku.
Korku.
Korku.
(Arapça)
Havf eylemek:
Korkmak.
(Arapça)
Korku.
havf eden
Korkan.
havf etmek
Korkmak.
havf ve reca / havf ve recâ
Korku ve ümit.
Korku ve ümid. (Hem yaşama ümidi, hem de ölüm korkusu. Yahut, affedilmesi ümidi veya cehenneme gitmek korkusu.)
Korku ve ümit.
havfnak / havfnâk / خوفناک
Korkulu, korkutan, korkunç.
(Farsça)
Korkulu.
(Arapça - Farsça)
havşeb
Köstek yeri.
hayal-i hail / hayal-i hâil
Korku ve dehşet veren hayal.
haymume
Korkaklık, cübün.
hayvan-ı natık / hayvan-ı nâtık
Konuşan hayvan. (İnsan)
hayy-ı natık / hayy-ı nâtık
Konuşan canlı.
hazir
Korkan, korkak,
hebit
Korkak kimse.
hecmec
Koç.
hem-dih
Köyleri aynı olan. Aynı köyden olan.
(Farsça)
hem-guşe
Komşu.
(Farsça)
hem-şerr
Kötülükte beraber olan, kötülüğü birlikte yapan.
(Farsça)
hemcivar / hemcivâr / هم جوار
Komşu.
(Farsça - Arapça)
hemmaz
Koğucu.
hemsaye / hemsâye / همسایه
Komşu.
(Farsça)
heniyye
Kolaylık, sühulet.
herr
Köpek uluması, köpek hırlaması.
hev'
Kötü hırs.
hevesat-ı müteaffin
Kokuşmuş istek ve arzular.
hevl / هول / هَوْلْ
Korku.
(Arapça)
Korkma, korku.
hevl-aver / hevl-âver
Korkunç, korku getiren, korku veren.
(Farsça)
hevl-engiz
Korkunç korkulu.
(Farsça)
hevl-nak / hevl-nâk
Korkulu, korkunç.
(Farsça)
hevlnak / hevlnâk / هولناک
Korkunç.
(Arapça - Farsça)
heybet / هَيْبَتْ
Korku ve hürmet hissini uyandırma.
heybub
Korkak.
heymere
Koca avret. İhtiyar kadın.
heyra'
Korkak, ahmak kimse.
heyula / heyûla
Korkutucu hayâl, felsefede eşyanın aslı kabul edilen şey.
heyyin
Kolay, sühuletli.
Kolay.
hid'
Koyunlar ürküp dağıldıklarında, onları durdurmak için söylenen bir kelimedir.
hıfz / حفظ / حِفْظْ
Koruma, muhafaza etme.
Koruma.
Koruma.
hıfz eyle
Koru.
hıfz u himaye
Koruma ve esirgeme.
hıfzetmek
Korumak.
hikmet-i derc
Konma, yerleştirilme gayesi, esprisi.
hikmet-i vazı' / hikmet-i vâzı'
Konulma gaye ve maksadı.
hılkıd
Kötü ahlâklı ve ağır ruhlu kimse.
himaye / himâye / حمایه / حِمَايَه
Koruma. Korunma. Muzır şeylerden muhafaza etme.
Koruma.
Koruma, esirgeme.
(Arapça)
Koruma.
himaye eden
Koruyan.
himaye etme
Koruma.
himaye etmek
Korumak.
himayegerde / himâyegerde
Korunmuş.
himayet / himâyet / حِمَايَتْ
Koruma.
Koruma.
Koruma.
himayet damarı
Koruma mizacı, huyu.
himayetçi
Koruyucu.
himayetkar / himayetkâr / himâyetkâr
Koruyucu.
Koruyucu.
himayetkarane / himayetkârâne
Korurcasına.
hınzıb
Kokmuş et parçası. Bir lâkap.
hiras / hirâs / هراس
Korku. Şaşırıp bozulmak, ürküp çekinmek.
(Farsça)
Korku.
(Farsça)
hirasan
Korkak, ürkek, korkan, çekinen.
(Farsça)
hirdebe
Korkak, ihtiyar, yaşlı kimse.
hırz
Koruma, saklama.
hişin
Kokmuş tuluk.
hiss-i havf
Korku damarı, duygusu.
hissiyat-ı nefsaniye / hissiyât-ı nefsaniye
Kötülükleri emreden nefsin yönlendirdiği duygular.
hitab / hitâb / خطاب
Konuşma, seslenme.
Konuşma, hitap etme.
(Arapça)
Hitâb etmek:
Muhatap alıp konuşmak.
(Arapça)
hitabat / hitâbât
Konuşmalar.
hitabe / hitâbe / خطابه
Konuşma.
Konuşma.
Konuşma.
(Arapça)
hitaben / hitâben
Konuşmakla.
hitabet / hitâbet
Konuşma, nutuk.
hitap
Konuşma, nida, sesleniş.
Konuşma.
hitap eden
Konuşan.
hitap etme
Konuşma.
hıyaneten
Kötülükte bulunarak, hıyanet ederek.
hıyfet
Korku. Gizlilik ve havf.
hizam
Kolan ve bağırdak denilen nesne. (Beşikte çocuklara bağlarlar.)
hizmet-i bendegane / hizmet-i bendegâne
Kölecesine hizmet etmek.
hoşsohbet
Konuşması tatlı, sohbeti güzel.
(Farsça)
hubs
Kötülük, fenalık, yaramazlık.
hüccet-i natıka / hüccet-i nâtıka
Konuşan delil.
huder
Kökü derin olan ot.
hükmünde
Konumunda, yapısı içinde.
hukuk-u mevzua
Konulmuş kanunların meydana getirdiği hukuk.
hulde
Köstebek.
hunuz
Kokup fenâ olmak.
hür
Köle olmayan erkek.
huşu / huşû
Korkuyla karışık sevgiden gelen edepli hal.
husus / husûs / خصوص
Konu.
Konu.
(Arapça)
hususta
Konuda.
hususunda
Konusunda.
huteba / hutebâ
Konuşmacılar.
hüveyna
Kolaylık, sühulet.
hüyu'
Korkaklık.
i'ma
Kör etme, âmâ yapma.
i'tizal / i'tizâl / اعتزال
Köşesine çekilme.
(Arapça)
ia'
Koyun sürmek, koyun gütmek.
iab
Kökünden koparmak.
iad
Korkutmak, tehdit etmek. Vaidde bulunmak.
ibza'
Kötü söyleme, fena söyleme.
ical
Korkutmak.
icfa'
Koparmak.
ictizaz-ı agnam
Koyun kırkma.
iczab
Koparmak.
id'ad
Korkutmak.
idade
Kol bağı.
iddet
Kocasının ölümüyle dul kalan veya talak (boşama) ve fesh (nikâhın bozulması) sebebiyle evlilik bağı çözülen kadının yeniden evlenebilmesi için beklemesi gereken zaman.
Kocası ölen kadının bekleme süresi.
iddifan
Kölenin, efendisinin yanından kaçması.
idhaş
Korkutma, dehşet verme, dehşetlendirme.
ifade
Konuşma, hakikatleri dile getirme.
ig
Koku, rayiha.
ıhafe
Korkutmak.
ihafe / ihâfe
Korkutmak. Havf ettirmek.
Korkutma.
Korkutma.
ihbat
Koşturmak.
ihtirasi / ihtirasî
Korunma, muhafaza olunma, kendini gözetme.
ihtirazen
Korunarak, sakınarak, muhafaza olunarak.
ihtiyal
Korkma, havfetme.
ila / îlâ
Kocanın karısına dört ay veya daha çok zaman veya zaman söylemeyerek "Sana yaklaşmayacağım" diye yemîn etmesi.
ilah-ı şer / ilâh-ı şer
Kötülük tanrısı.
ilka'
Koymak, bırakmak. Terk etmek. Öne atmak.
imece
Köyün umumi işlerinde veya köylünün kendi işlerinde köy halkının müştereken çalışması. Beraberce birçok kimsenin toplanıp elbirliğiyle bir kişinin işini halletmesi ve herkesin işinin sıra ile bitirilmesi.
inhisaf-ı ayn
Kör olma.
inkıma'
Kökü kesilme. Köksüzleşme.
inkızaf
Kovulma, def olunma, atılma, uzaklaştırılma.
intak / intâk / انطاق
Konuşturma.
Konuşturma.
Konuşturma.
(Arapça)
intidam
Kolayca ele geçme. Kolay bir şekilde elde etme.
intiza'
Koparıp alma, çekip koparma.
inzar / inzâr
Korkutmak, sakındırmak.
Korkutma.
inziva / inzivâ / انزوا
Köşesine çekilme, tek başına yaşama.
(Arapça)
inzivagah / inzivagâh / انزواگاه
Köşeye çekilme yeri, inziva yeri.
(Arapça - Farsça)
ir'a-yi agnam / ir'â-yi agnam
Koyunları otlatma.
ırk
Kök, asıl.
Kök, soy.
irsal-i mesel
Konuşurken meşhur hikmetli sözleri kullanmak.
irtikap / irtikâp
Kötü iş işleme.
irtitac
Konuşurken kekelemeye başlama, dili tutulma.
işaat-ı kazibane / işaat-ı kâzibane
Kötü niyetlerle yalan haberler yayma.
isaet / isâet / اسائت
Kötü iş işleme.
Kötülük etme.
(Arapça)
isaga
Kolaylıkla ve rahatlıkla yutulma.
iskarpin
Konçsuz veya yarım konçlu zarif ayakkabı. Alafranga hafif kundura.
(Fransızca)
ıslah-ı nefs / ıslâh-ı nefs
Kötü huyları, fenâ alışkanlıkları ve yaramaz işleri bırakıp, iyi huyları, güzel işleri, kulluğa yakışan tâat ve ibâdetleri yapma.
işmam / işmâm
Koklatma.
isti'bad
Köle edinmek, esir almak.
istidad-ı habis
Kötü yetenekli, ruhsal özelliği bozuk.
istidad-ı seyyie
Kötü bir özellik, yapı.
istihsan
Korunma.
istintak / istintâk / اِستِنْطَاقْ
Konuşturma.
Konuşmasını isteme, sorgulama.
iştirakiyye / iştirâkiyye / اشتراكيه
Komünistlerin bir nazariyesi olan sosyalistlik.
Komünizm.
(Arapça)
iştirakiyyun
Komünist sosyalistler.
istirhab
Korkutma veya korkutulma.
istisal / istisâl / istîsal
Kökünden sökmek.
Kökünden söküp atmak, kökünü kazımak.
Kökünü kazıma.
istisar
Kolaylaşmak, kolay olmak.
istishal
Kolay saymak. Bir şeyi kolay addetmek.
istişmam / istişmâm
Koklama, hissetme; ince meseleleri sezme, anlama.
Koklama.
istişmam etme
Koklama, hissetme.
istiya'
Kötü davranma. Fena muamelede bulunma.
itaat-i amya / itaat-i amyâ
Körü körüne itaat; bilinçsiz ve şuursuz bir şekilde itaat etme.
itab
Kolsuz ve yakasız kadın gömleği.
ıtak / ıtâk
Köle âzâd etmek, serbest bırakmak.
ıtnab / ıtnâb
Konuşurken fazla tafsilât vermek, sözü gereğinden fazla uzatmak.
ıtr / عطر
Koku, ıtır.
(Arapça)
ıtriyyat / ıtriyyât / عطریات
Kokular, ıtırlar, parfümler.
(Arapça)
ittika
Korkup sakınma.
ıttıla
Kokulu şeyler sürünme.
ivgen
Koşan, acele eden.
ıztılam
Koparmak. Kat'etmek, kesmek.
jelatin
Kokusuz bir madde, bir cins kağıt.
jügal
Kömür. Maden kömürü.
(Farsça)
ka'ka'
Korkak, zayıf kişi.
kabih / kabîh
Kötü, çirkin.
kabil-i inkisar
Kolaylıkla kırılabilir şeyler, kırılması kolay olan nesneler.
kàbiliyet-i makam
Konunun kaldırabileceği kapasite.
kabiliyet-i şer
Kötülük kabiliyeti.
kabus / kâbus
Korkulu rüya.
kadh / قدح
Kötüleme, kınama.
(Arapça)
kah / kâh / كاخ
Köşk, kasır.
(Farsça)
kahal
Koyunların derisini kurutan bir hastalık.
kaid / kâid / قائد
Komutan.
(Arapça)
kal
Konuşma.
kal' / قلع
Koparma, koparılma, sökme, sökülme, çıkarılma, temelinden çekip atma.
Koparma.
Koparma, sökme.
(Arapça)
kalen
Konuşarak.
kali / kalî
Konuşmakla.
kantara
Köprü.
Köprü, geçit.
karye / قریه / قَرْيَه
Köy. Nâhiyeden küçük olan, insanlarla meskun yer.
Köy.
Köy.
Köy.
(Arapça)
Köy.
karyet-ün nahl
Kovan. Arı yuvası.
kasabe
Kötü hurma.
kasır / قصر / قَصِرْ
Köşk.
(Arapça)
Köşk.
kasırat-üt tarf
Kocasından başkasına aslâ bakmayan. (Cennet kadınlarının bir vasfı) Huriler.
kasr
Köşk. Yüksek ve ferah bina. Taştan veya kârgir küçük saray.
Köşk, saray.
kat-ı mükaleme / kat-ı mükâleme
Konuşmayı kesme, küsme.
katred
Koyunu ve kuzusu çok olan kişi.
kavvad
Kötü ve çirkin işler için yol gösterici.
kazulet
Kocaman.
kebş / كبش
Koç.
(Arapça)
kechulk
Kötü huylu kimse. Huyu kötü olan kişi.
kef / كف
Köpük.
Köpük.
(Farsça)
Köpük.
(Farsça)
kefeteyn-i havf u reca / كَفَتَيْنِ خَوْفُ و رَجَا
Korku ve ümit kefeleri.
kehb
Koruk.
kelam / kelâm / كَلَامْ
Konusu îman olan bir ilim.
Konuşma (sıfatı).
kelamullah-ı natık / kelâmullah-ı nâtık
Konuşan Allah kelâmı, sözü.
kelb / كلب
Köpek.
Köpek.
Köpek.
Köpek.
(Arapça)
kelbi / kelbî
Köpeğe ait, köpekle alâkalı. Köpek cinsinden olan ve köpeğe müteallik.
kelbiyet
Köpeklik.
kelk
Koltuk (insanda).
(Farsça)
kelp
Köpek.
kem
Kötü.
kem göz
Kötü niyetle bakan göz.
kendide
Kokmuş.
(Farsça)
kesat
Kötü gidiş, durgunluk.
kesif
Koyu. Çok sık ve sert. Şeffaf olmayan.
keşni
Koruluk, orman.
(Farsça)
keu'
Korkak olmak.
kilab / kilâb / كلاب
Köpekler.
Köpekler.
(Arapça)
kilaet
Korumak. Gözlemek. Muhafaza.
kınve
Koyunu döl için saklamak.
kırn
Korkak.
kıymet-i natıkıyet / kıymet-i nâtıkıyet
Konuşma ve düşünme özelliğinin taşıdığı değer.
kızıl tehlike
Komünizm.
kizir
Köy muhtarının yamağı hükmünde olan adam. Köy kâhyası.
komünist
Komünizm akımını benimseyen kişi.
komünist komitesi
Komünizmi yaymak için oluşturulan gizli birlik.
komünizm
Komünizm (Latince kökenli communis - ortak, evrensel); üretim araçlarının ortak mülkiyeti üzerine kurulu sınıfsız, parasız ve devletsiz bir toplumsal düzen ve bu düzenin kurulmasını amaçlayan toplumsal, siyasi ve ekonomik bir ideoloji ve harekettir.
(Fransızca)
körhane / körhâne
Körlerin kaldığı yer.
kuas
Koyunun burnunda olan bir hastalık.
küduret / küdûret
Koyuluk, kederlilik.
kuhaz
Koyunlara ârız olan bir hastalık.
külhan
Kor hâlinde yanan ateş.
kumandan
Komutan.
Komutan.
kümmi / kümmî
Konik. Koni biçiminde olan.
künc / كنج
Köşe.
(Farsça)
kur / kûr / كور
Kör.
(Farsça)
kura / kurâ / قراء
Köyler.
(Arapça)
kura-yı mütecavire / kurâ-yı mütecâvire
Komşu köyler.
kurane / kûrâne
Körcesine.
(Farsça)
kureyş
Kökü Hz. İbrahim'e (A.S.) dayanan, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in de (A.S.M.) mensub olduğu Arab kabilesi.
Kökü Hz. İbrahim'e dayanan Peygamberimizin mensup olduğu meşhur Arap kabilesi.
kureyş kabilesi
Kökü Hz. İbrahim'e dayanan Peygamberimiz Hz. Muhammed'in mensup olduğu meşhur arap kabilesi.
kuri / kûrî / كوری
Körlük, âmâlık.
(Farsça)
Körlük.
(Farsça)
kus / kûs / كوس
Kös. Eskiden muharebelerde deve veya araba üstünde taşınarak çalınan büyük davul.
(Farsça)
Kös, büyük davul.
(Farsça)
kuse
Köse.
(Farsça)
kuşe / kûşe
Köşe.
Köşe.
kuse / kûse / كوسه
Köse.
(Farsça)
kuşe / kûşe / كوشه
Köşe.
(Farsça)
kusec
Köse.
(Farsça)
kusfend
Koyun.
(Farsça)
kuşk / kûşk / كوشك
Köşk.
(Farsça)
kütüb-ü mutebere
Konu hakkında kaleme alınan ve bütün ilim ehli tarafından kabul edilen eserler.
kuvam
Koyunun ayaklarını tutan bir hastalık.
kuvve-i natıka / kuvve-i nâtıka
Konuşma, güzel ifade etmek kudreti.
kuvve-i şamme / kuvve-i şâmme
Koku alma, koklama duygusu. Burun.
Koku alma duyusu (sezme kabiliyeti).
kuyud-u ihtiraziye
Koruyucu tedbirler, bazı hakları kullanabilme şartları, çekince şartları.
kuyud-u ihtiraziyye
Korunmak için ilerisine âid tedbir kayıtları. Bazı hakları kullanabilme şartı.
la'
Korkak.
lakıs / lâkıs
Kötüleyici ve ayıplayıcı kimse.
lecz
Köpeğin kab kacak yalaması.
lefif-i makrun
Kökündeki "elif" veya "ya" nın yan yana olduğu kelime.
lehide / lehîde
Koyu olan bulamaç.
lenfisam / lenfisâm
Kopmaz olan.
lesa'
Kolayca çocuk doğurmak.
levh-ül-mahfuz / levh-ül-mahfûz
Korunmuş levha; Allahü teâlânın takdir ettiği her şeyin yazılı bulunduğu, nasıl olduğu bizce bilinmeyen ve her türlü te'sirden korunmuş levha.
lezzet-i menhuse / lezzet-i menhûse
Kötü, çirkin lezzet.
lisan-ı natık / lisân-ı nâtık
Konuşan dil.
lisanen
Konuşarak. Dil ile. Söz söyleyerek.
lüffah
Kokulu geniş yapraklı bir ot.
ma'şeri / ma'şerî / معشری
Kollektif.
(Arapça)
ma'zub
Kötürüm kimse.
mahafet
Korku. Korkmak.
mahall-i ağraz / mahall-i ağrâz
Kötü maksat ve kinlerin barındığı yer, ortam.
mahatt
Konak, menzil. Yolculuk esnâsında inilip durulacak yer.
mahfaza / مَحْفَظَه
Koruma kılıfı.
Koryucu kap.
Koruyucu kap.
mahfuz / mahfûz / محفوظ
Korunmuş.
Korunmuş.
Korunmuş, saklanmış.
(Arapça)
mahfuziyet / mahfûziyet
Korunmuşluk.
Korunurluk.
mahmi
Korunan, himaye gören. Hıfzolan.
mahrek
Koz: Bir gezegenin bir devrede üzerinden gittiği farzedilen dâirevi hat, hareket yeri. Mermi yolu.
mahrut / mahrût / مخروط
Koni.
Koni.
Koni.
(Arapça)
mahruti / mahrutî / mahrûtî / مَخْرُوطِي
Koni şeklinde.
Konik.
Konik.
mahuf / mahûf
Korkulu. Tehlikeli.
Korkulu.
Korkutan, tehlikeli.
mahule
Kocası ölmüş kadın.
makam-ı terhib ve tehdit
Korkutma ve tehdit makamı.
makam-ı zem ve zecir
Kötüleme ve yasaklama makamı.
masdar
Kök, kaynak.
maşeri / maşerî / معشری
Kollektif, ortaklaşa.
(Arapça)
masun / masûn / mâsûn / مصون / مَصُونْ
Korunan, saklanan.
Korunan.
Korunmuş, saklanmış.
(Arapça)
Masûn kalmak:
Korunmak, zarar gelmemek.
(Arapça)
Korunan.
masuniyet / mâsûniyet
Korunurluk.
matrud / matrûd / مطرود
Kovulmuş. Tardedilmiş. Uzaklaştırılmış olan.
Kovulmuş ve saf dışı bırakılmış.
Kovulan.
Kovulmuş.
(Arapça)
matrudin / matrudîn
Kovulmuş olanlar. Kovulmuşlar.
me'vum
Koca başlı ve gövdeli kimse.
mebahis / mebâhis / مباحث
Konular.
Konular, bahisler.
(Arapça)
mebahisat
Konular.
meclis-i ülfet
Konuşma meclisi.
medar-ı şeamet / medar-ı şeâmet
Kötülük, uğursuzluk vesilesi.
medare
Kova gibi dikip su çekmekte kullanılan deri.
medeniyet-i meş'ume
Kötü, uğursuz medeniyet.
mefhum
Kömürleşmiş olan.
mehafet / mehâfet
Korku.
mehavif
Korkulu yerler.
mehbut / mehbût
Korkudan şaşırmış. Hayret ve korkuya kapılmış.
Korkudan şaşıran.
mehib / mehîb
Korkulan.
mehil / mehîl
Korkulu yer. Korkunç ve tehlikeli yer.
mekruh
Kötü, çirkin.
melaike-i sıyanet / melâike-i sıyanet
Koruyucu melekler.
melek-i natık / melek-i nâtık
Konuşan melek.
melek-i sıyanet / melek-i sıyânet / مَلَكِ صِيَانَتْ
Koruyucu melek.
Koruyucu melek.
melkean
Kötü, yaramaz kimse.
memalik / memâlîk / مَمَال۪يكْ
Köleler.
memluk / memlûk
Köle.
memlük
Köle.
memluk / memlûk / مملوک
Köle.
(Arapça)
memlukiyet / memlûkiyet
Kölelik, kulluk.
menşe / منشا
Kök.
Köken..
(Arapça)
menzil / مَنْزِلْ
Konak yeri.
menzil-i kamer
Koz: Ayın dünya etrafındaki mahreki. Bu mahrekte aynı noktaya tekrar gelmek için geçen zaman.
menzilgah / menzilgâh / منزلگاه
Konak. Yer. Ev. Bir müddet durulan yer.
(Farsça)
Konaklama yeri.
Konak yeri.
(Arapça - Farsça)
menzilhane
Konak yeri. Hayvan değiştirilen yer.
(Farsça)
merbu'
Köle, kul, memlük.
merbub
Köle, kul.
merek
Köy evlerinin yanında ot, saman ve yaprak gibi şeylerin ve umumiyetle hayvan yiyeceklerinin muhafazasına mahsus kârgir veya kerpiçten yapılmış bina. Samanlık.
meş'um
Kötü. Uğursuz. Bedbaht.
Kötü, fena.
meş'umane / meş'umâne
Kötü bir şekilde. Bedbahtcasına.
(Farsça)
mesakin / mesâkin / مساكن
Konutlar.
(Arapça)
mesavi / mesâvî / مساوی
Kötülükler, fenalıklar, ayıplar, kusurlar.
Kötü hâller.
Kötülükler.
(Arapça)
mesele
Konu, problem.
mesken / مسكن
Konut.
(Arapça)
Mesken etmek:
Yurt tutmak.
(Arapça)
Mesken ittihaz etmek:
Yurt tutmak, mesken edinmek.
(Arapça)
meşrut / meşrût / مشروط
Koşullu.
(Arapça)
Meşrut olunmak:
Şart koşulmak.
(Arapça)
mest-i harab / mest-i harâb / مست خراب
Körkütük sarhoş.
(Farsça - Arapça)
Mest-i harâb olmak:
Körkütük sarhoş olmak.
(Farsça - Arapça)
mevadd-ı şerire
Kötü maddeler.
mevarid / mevârid / موارد
Konular, hususlar, yerler.
(Arapça)
mevki
Konum.
mevt-i hail / mevt-i hâil
Korkunç ölüm.
mevzu / mevzû / موضوع
Konu.
Konu.
Konu.
(Arapça)
mevzu' / mevzû' / مَوْضُوعْ
Konu.
meyelan-ı şer / meyelân-ı şer
Kötülüğe eğilim gösterme.
meysur
Kolay. Kolay olmuş. Asan. Kolay kılınmış şey.
mez'ub
Koyununa kurt gelen.
mezmum / mezmûm / مذموم
Kötü, makbul olmayan.
Kötülenmiş, ayıplanmış.
(Arapça)
mia-i a'ver / miâ-i a'ver
Körbağırsak.
mihman / mihmân / مهمان
Konuk.
(Farsça)
mihver-i nebat
Kök, gövde ve yaprakların tamamı.
milk-i yemin
Köle, cariye.
Köle, cariye.
miş
Koyun, ganem.
(Farsça)
misafirhane
Konuk evi.
mizah / mizâh
Komedi, gülmece.
mu'tık
Köle azad eden. Esir veya köleyi serbest bırakan.
mubahase / mubâhase
Konuşma.
mücaveret / mücâveret
Komşuluk.
Komşuluk, yakınlık.
mücavir / mücâvir / مجاور
Komşu, yakın.
Komşu. Memleketini ve yurdunu terk ederek, zamânını Haremeyn-i şerîfeynde yâni Mekke-i mükerremedeki Mescid-i Harâm'da ve Medîne-i münevverede ise Mescid-i Nebî'de (Peygamber efendimizin mescidinde) ibâdetle geçiren kimse.
Komşu.
(Arapça)
müdhiş
Korkunç.
müdhişe
Korkunç, ürküten, ürkütücü.
müfehham
Kömürleşmiş. Kömür halini almış.
müfhiş
Kötü söz söyleyen.
müfşil
Korkutucu, korkutan.
muhaba
Korku, perva, havf, çekingenlik.
muhafaza / muhâfaza / محافظه / مُحَافَظَه
Koruma.
Koruma.
Koruma.
Koruma.
(Arapça)
Muhafaza etmek:
Korumak, saklamak.
(Arapça)
Muhafaza olunmak:
Korunmak, saklanmak.
(Arapça)
Koruma.
muhafaza eden
Koruyan, saklayan.
muhafaza edilen
Korunan.
muhafaza edilme
Korunma.
muhafaza etme
Koruma.
muhafaza etmek
Korumak, saklamak.
muhafazakar / muhafazakâr
Koruyucu.
Koruyucu.
muhafız / muhâfız / محافظ
Koruma, bekçi.
Koruyan.
Koruyucu.
(Arapça)
muhafızlık
Korumalık.
muhatara / muhâtara
Korkulu durum.
muhaverat / muhâverât
Konuşmalar.
muhavere / muhâvere / محاوره
Konuşma.
Konuşma.
Konuşma.
(Arapça)
muhavvef
Korkulu. Korkutulmuş.
Korkulu.
muhavvif
Korkutan. Korkutucu.
Korkutan.
muhazzil
Korkutucu.
müheddid
Korkutan, tehdid eden.
mühevvil
Korkunç. Heybetli. Azîm, çok büyük.
Korkunç.
mühevvin
Kolaylaştıran.
müheymin
Koruyan.
müheyyib
Korku veren. Heybetli.
muhiş / mûhiş / موحش
Korkutan, korku veren.
Korkutucu, dehşet verici.
Korkutan.
Korkunç, korkutucu.
(Arapça)
muhteli'
Kocasından boşanan kadın. İhtilâ eden kadın.
muk'ad
Kötürüm.
mukaleme / mukâleme
Konuşma.
mükaleme / mükâleme / مكالمه
Konuşma, müzakere, muhavere.
Konuşma.
Konuşma.
(Arapça)
mükessife
Kondansatör.
münşaib
Kollara, şubelere ayrılan.
Kollara ayrılan.
münzir
Korkutan, sakındıran.
mürehheb
Korkutulmuş, terhib edilmiş.
mürehhib
Korkutan, terhib eden.
mürehhibane / mürehhibâne
Korkuturcasına.
(Farsça)
mürizza
Köremez dedikleri taam ki süt ve yoğurt ile yapılır.
mürta'ıb
Korkan, korkak.
mürtekib / مرتكب
Kötü bir iş yapan, işleyen.
(Arapça)
müsag
Kolay yutulmuş. Boğazdan kolaylıkla geçirilmiş.
müsagsag
Konuştuğu zaman dişleri ağzından hareket edip ızdırap çektiğinden sözü anlaşılmayan kimse.
musahabe / مصاحبه
Konuşma, sohbet etme.
(Arapça)
musahale / musâhale
Kolaylaştırma.
müsahele
Kolaylık gösterme, kolaylaştırma.
müsahelekarlık / müsâhelekârlık
Kolaylık gösterme.
(Arapça - Farsça - Türkçe)
müsehhil
Kolaylaştıran.
musi'
Kötülük işleyen, günahkâr, isyankâr.
müsi'
Kötülük eden.
müsir
Koparan, kaldıran.
müsta'bed
Köle haline getirilen, kul olan, kulluğu istenen.
müstecir
Korunma dileyen.
müsterhib
Korkutan, istirhab eden.
müsteshil
Kolay sayan.
müsteshilane / müsteshilâne
Kolay sayarcasına.
(Farsça)
müteaffin / متعفن / مُتَعَفِّنْ
Kokan. Taaffün eden. Çürüyüp bozulan.
Kokuşmuş.
Kokuşan.
Kokuşmuş.
(Arapça)
Kokuşmuş.
mütegannim
Koyun şeklinde görünen, ganimetçi.
mütehami
Korunan, sakınan, kendini himaye eden.
müteharriz
Korunan, sakınan.
mütehaşşi
Korkan, irkilen. Hürmet ile korkup çekinen.
mütehavvif
Korkan. Korkak.
Korkan.
mütehavvifane / mütehavvifâne
Korkarak, havfederek, korkarcasına.
(Farsça)
mütekalibane / mütekâlibâne
Köpek gibi birbirinin üstüne sıçrayarak.
(Farsça)
mütekellim / مُتَكَلِّمْ
Konuşan.
Konuşan.
mütekellim-i maalgayr
Konuşan kimsenin kendisinin de içinde bulunduğu bir cemaata ait fiili ifade eden kelimelerin sigasıdır. Okuduk, yazıyoruz, gideceğiz, çalışmışız... gibi.
mütekellim-i vahde
Konuşan kimsenin yalnız kendine ait fiili gösteren kelimelerin sigasıdır. Baktım, görüyorum, gezmişim, oturacağım gibi.
mütekellimane / mütekellimâne
Konuşarak, söz söylercesine.
Konuşarak.
Konuşur gibi, konuşmak suretiyle.
(Farsça)
müteşemmim
Koklayan, teşemmüm eden.
mütevahhişane / mütevahhişâne
Korkarak, ürkerek, tevahhuş ederek.
(Farsça)
muvahhiş / موحش / مُوَحِّشْ
Korkutucu, vahşet verici.
Korkutup ürküten.
Korkutucu.
(Arapça)
Korkutan, ruha yalnızlık hissi veren.
müyesser / مُيَسَّرْ
Kolay(ca nasip) kılınan.
müyesseriyet
Kolaylıkla elde etme.
müyessir
Kolay yapan, teshil eden, kolaylaştıran.
müzaheret / müzâheret
Koruma, yardım.
müzahir / müzâhir
Koruyan, yardımcı.
müzahraf
Kof.
müzbid
Köpüklenen.
na-binayi / na-binayî
Körlük, a'mâlık.
(Farsça)
na-hast
Kötürüm.
(Farsça)
nabina / nâbîna / نابينا
Kör.
(Farsça)
nahib
Korkak, cebin.
nahise
Koyun sütüyle karışık keçi sütü.
nai / naî
Kötü haber veren.
namerd / nâmerd
Korkak, alçak.
naperva / nâpervâ / ناپروا
Korkusuz, pervasız.
(Farsça)
nasb
Koyma, yerleştirme.
naşir-i ağraz / nâşir-i ağrâz
Kötü maksat ve kin taşıyanların yayın organı, nâşiri.
naşize / nâşize
Kocasının izni olmaksızın evinden kaçan ve kendisini beyinden haksız yere men eden kadın.
Kocasına üstünlük taslayan kadın.
natık / nâtık / ناطق / نَاطِقْ
Konuşan.
Konuşan, söz eden, söyleyen, beyan eden. bildiren.
Konuşan.
Konuşan.
(Arapça)
Konuşan.
natıka / nâtıka / ناطقه
Konuşabilme.
Konuşma gücü.
(Arapça)
natıkıyet
Konuşma ve söz söyleme özelliği.
natıkıyyet
Konuşmaklık, söz söylemeklik.
nebh
Köpeğin ürüyüp uluması.
necer
Koyun ve devenin suyu içip kanmaması.
nedve
Konuşma, bir iş hakkında konuşma, istişare.
nefha
Koku. Rüzgârın hafif esişi. Azıcık koku.
nefs- i emmare / nefs- i emmâre / نفس اماره
Kötülükleri emreden nefis.
nefs-i emmare / nefs-i emmâre
Kötülüğü emr eden nefs.
nefs-i levvame / nefs-i levvâme
Kötü işlerden dolayı dâimâ kendini kınayan ve ayıplayan nefs.
nefs-i natıka / nefs-i nâtıka
Konuşan öz, insan; doğru ile yanlışı birbirinden ayıran insan mahiyetinde bulunan nur, aklî ve naklî meselelerin alâkalarını hissetmeye ve anlamaya kabiliyeti olan insan ruhu, insan.
nehyianilmünker
Kötülükten sakındırma.
nemime / nemîme
Koğuculuk, müslümanlar arasında fitne çıkarmak, ara bozmak için söz taşıma.
nemimekar / nemimekâr
Koğucu, fitneci, dedikoducu, münafık.
(Farsça)
nemmal
Koğucu, dedikoducu, münafık.
netice-i seyyie
Kötü netice.
neyrib
Koğuculuk, dedikoduculuk.
nezare
Korkutmak.
nezir / nezîr
Korkutan, cezayı haber veren.
Korkutan, adak.
ni'tal
Kova.
nibah
Köpek havlaması.
nihade
Konmuş, konulmuş.
(Farsça)
nizar
Korkutup, uygunsuz şeylerden vazgeçirmek için söylenilen söz.
nuger
Köle, kul.
(Farsça)
nugeri / nugerî
Kölelik, kulluk.
(Farsça)
nükhet / نكهت
Koku.
Koku.
(Arapça)
nüsha / نُسْخَه
Kopya.
Kopya.
nüşuz
Kocasına kötü muamelede bulunma, geçimsizlik.
nutk
Konuşma.
Konuşma.
nutuk / نُطُقْ
Konuşma.
Konuşma.
nutukhan / nutukhân
Konuşmacı.
nüza
Koyunda olan öldürücü bir hastalık.
nüzur
Korkutmak.
padav
Kocakarı.
(Farsça)
palade
Kötü söyleyen, ayıp arayan.
(Farsça)
parav
Kocakarı, acûze.
(Farsça)
perva / pervâ / پَرْوَا
Korku.
Korku.
pervasız / pervâsız
Korkusuz.
Korkusuz.
pervasızca
Korkmadan, çekinmeden.
perver
Koruyan, besleyen, seven.
peygule
Köşe, bucak.
(Farsça)
pirezen
Kocakarı, acuze.
(Farsça)
pirsal
Kocamış, ihtiyar, yaşlı.
(Farsça)
pirzen
Kocakarı, acuze. Yaşlı kadın.
(Farsça)
posteki
Koyun veya keçi postu.
pül
Köprü.
(Farsça)
pür-bim
Korkmuş.
(Farsça)
puyan
Koşan. Seğirten.
(Farsça)
puyan olmak
Koşmak. Batmak. Dalmak.
puye
Koşma, seğirtme.
(Farsça)
puyeger
Koşucu.
(Farsça)
puyende
Koşan. Seğirtici. Koşucu.
(Farsça)
ra'd-ı kasıf
Korkunç gök gürültüsü.
ra'did
Korkak.
ra'l
Koyunun kulağından kesilen parça.
rabız
Koyun ağılı.
rakım / râkım
Kod, denizden yükseklik.
rayiha / râyihâ / râyiha / رایحه / رَايِحَه
Koku.
Koku, hoş koku.
Koku.
Koku.
(Arapça)
Koku.
rayihadar / râyihadar / رایحه دار
Kokulu. Hoş kokulu.
(Farsça)
Kokulu.
(Arapça - Farsça)
rayihanisar
Koku saçan.
(Farsça)
rebiz
Koyun sürüsü.
redaet
Kötülük, fenalık, bayağılık.
rehb
Korku. Havf.
rehbeten
Korkup çekinerek, çekingenlikle.
reşn
Köpeğin, başını kaba sokması.
rezn
Koparmak.
ricl-ül bahr
Körfez.
rıkk
Kölelik.
rıkkıyyet
Kölelik, kulluk.
rişe / rîşe / ریشه
Kök, saçaklı kök.
(Farsça)
rişe-gir
Kökleşmiş, kök tutmuş.
(Farsça)
rüavi
Köy yakınında ve halk yöresinde güdülen deve.
rubuz
Koyun, sığır, at, katır ve köpeğin ayaklarını büküp yatması. (Yattıkları yere "merbaz" derler)
ruh-u habis / rûh-u habîs / رُوحُ خَب۪يثْ
Kötü ruh.
rusta
Köy, karye.
(Farsça)
rustai / rustaî
Köylü.
(Farsça)
rustaki / rustakî
Köylü.
sa'ran
Koyunun memesinin etrafında olan ve memeye benzeyen sivilceler.
sa'sae
Köpek eniğinin gözü açılmadan gözünü depretip bakmak istemesi.
sacur
Köpeğin boynuna takılan tasma.
saded / صدد
Konu, maksat.
Konu, asıl mesele.
(Arapça)
saded harici
Konuşulan mevzudan dışarı çıkmak. Hududdan dışarı çıkmak.
sadedil / sâdedil
Kolay aldanan.
saf-derunluk / sâf-derunluk
Kolay aldanma, saflık.
safderun / sâfderun
Kolay aldanan.
safdillik
Kolay aldanma.
şagr
Köpeğin bir ayağını kaldırıp bevletmesi.
sahabetkar / sahabetkâr
Koruyan, sahib çıkan, arka olan.
(Farsça)
şahs-ı deni / şahs-ı denî
Kötü, alçak kimse.
said / sâid / ساعد
Kolun, bilek ile dirseği arasındaki kısmı. Mirfak.
Kol, bilek ile dirsek arası.
(Arapça)
saidan
Kol ve bacak.
samha
Kolaylık. Asânlık. Sühulet.
şamme / şâmme / شامه
Koklama duyusu.
Koku alma duygusu.
Koku alma duyusu.
(Arapça)
sanavber
Kozalak, koni şeklinde.
sanavberi / sanavberî
Kozalak biçiminde. Koni şeklinde.
sanevberi / sanevberî
Koni biçiminde olan.
şartiyyet / شرطيت
Koşulluluk.
(Arapça)
satl / سطل
Kova, tas, küçük leğen.
Kova.
(Arapça)
savn
Koruma, muhafaza, sıyanet.
saye / sâye
Koruma.
Koruma.
saye-hah
Koruma ve himaye isteyen.
sayeban
Koruyan, gölgelik.
şeamet / şeâmet
Kötülük, uğursuzluk.
seat
Kokmak.
seb' etmek
Kötülemek, dil uzatmak.
secaya-yı seyyie / secâya-yı seyyie
Kötü ahlâklar, karakter ve huylar.
şefak
Korku, havf.
seg / سگ
Köpek, kelb.
(Farsça)
Köpek.
(Farsça)
sega'
Koyun ve keçi sesi.
segpeçe
Köpek yavrusu.
(Farsça)
şehbender / شهبندر
Konsolos.
(Farsça)
şehbenderhane / şehbenderhâne / شهبندر خانه
Konsolosluk.
(Farsça)
sehil / sehîl / سَهِلْ
Kolay.
Kolay.
sehl / سهل
Kolay.
Kolay.
Kolay.
(Arapça)
sehl-ül me'haz
Kolay olarak alıncak ve elde edilecek şey.
sehlen
Kolaylıkla, kolay surette.
şehm
Korku.
sehm / سهم
Korkunç.
(Farsça)
sehm-gin
Korkunç, korkulu.
(Farsça)
sehm-nak / sehm-nâk
Korkunç, korkulu.
(Farsça)
sehmgin / sehmgîn / سهمگين
Korkunç.
(Farsça)
sehmnak / sehmnâk / سهمناک
Korkunç.
(Farsça)
sekene-i habise
Kötü ve pis sakinler.
sekene-i karye
Köyde oturanlar. Köyün sâkinleri.
şemahter
Kötü, menhus.
semha
Kolaylık, sühulet.
şemim
Koku. Hoş koku.
şemm / شَمّ
Koku hissetmek, koklamak.
Koku alma.
Koklamak.
Koklama.
şemme
Koklama.
şemta
Kocakarı.
sena'buk
Kötü kokulu bir ot.
şenaat / şenâat / شناعت / شَنَاعَتْ
Kötülük, alçaklık.
Kötülük, alçaklık.
Kötülük.
(Arapça)
Kötülük, fenalık.
şengaret
Kötü huyluluk.
şeni / şenî
Kötü.
Kötü, çirkin, alçakça.
şeni' / şenî' / شنيع / شَن۪يعْ
Kötü, fena, utanılacak ayıp.
Kötü, çirkin.
(Arapça)
Kötü, fenâ.
şer / شر / شَرْ
Kötülük.
Kötülük, kötü.
Kötülük.
(Arapça)
Kötülük.
şerait / şerâit / شرائط
Koşullar.
(Arapça)
şeraret / şerâret / شرارت
Kötülük, şerlilik.
(Arapça)
serasker
Komutan.
serbesti-i kelam / serbesti-i kelâm
Konuşma, ifade özgürlüğü.
serdar / serdâr
Komutan.
şerir / şerîr / شریر
Kötü, şirret.
(Arapça)
Kötü insan, kötülük eden insan.
(Arapça)
şerita / şerîta / شریطه
Koşul.
(Arapça)
şerli
Kötü.
şerr
Kötülük, fenalık, isyan.
şerr ü fesad
Kötülük ve bozukluk. şer ve fesat.
şerriyet
Kötülük.
sevel
Koyunlarda olan bir hastalıktır. Hasta koyun sürüye uymaz, otlak yerinde döner durur.
sevf
Koklamak.
şevher / شوهر
Koca.
(Farsça)
şeytan
Kovulmuş, uzaklaştırılmış. Kibir ve gurûru sebebiyle Allahü teâlânın "Âdem'e secde ediniz" emrine isyân edip, karşı geldiği için, O'nun rahmetinden uzaklaştırılan varlık, İblis.
şeytan-ı lain / şeytan-ı lâîn
Kovulmuş, lanetlenmiş şeytan.
şeytan-ı racim / şeytan-ı racîm / şeytân-ı racîm / شَيْطَانِ رَج۪يمْ
Kovulmuş, lânetlenmiş şeytan.
Kovulmuş, taşlanmış şeytan.
seyyi'
Kötü, fena.
seyyiat-alud / seyyiat-âlûd
Kötülüklere karışmış, fenalıklara bulaşmış.
seyyie
Kötülük, günah.
Kötülük.
Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenâlık.
şeza
Kokulu şeylerin şiddetle kokması.
sezase
Kötü huylu ve yaramaz dirlikli olmak.
şi'ra
Koz: İki yıldızın adı.
sıfat-ı kelam / sıfat-ı kelâm
Konuşma sıfatı.
simsar / simsâr / سمسار
Komisyoncu.
(Arapça)
simsariyye / simsâriyye / سمساریه
Komisyon ücreti.
(Arapça)
siper
Korunak.
şitab
Koşmak.
şitaban / şitâbân / شتابان
Koşan, seğirten.
(Farsça)
Şitâbân olmak:
Koşmak, seğirtmek.
(Farsça)
sıyanet
Koruma veya korunma. Himaye veya muhafaza.
Koruma, muhafaza.
siyanet
Koruma, muhafaza, hıfz.
Koruma.
sıyanet / sıyânet / صيانت / صِيَانَتْ
Koruma.
(Arapça)
Koruma.
sıyanet etmek / sıyânet etmek
Korumak.
siye
Koyun yatağı.
sohbet / صحبت
Konuşma.
(Arapça)
su / sû
Kötü.
su' / sû' / سوء
Kötülük.
(Arapça)
su'-i ef'al / sû'-i ef'âl
Kötü davranışlar, tavır ve işler. Ma'sûn et (koru) sû'-i ef'âlden ilâhî, Nasîb et râzı olduğun râhı (yolu).
su'-i fehm / sû'-i fehm
Kötü anlayış. Her zarar, insana, kendi nefsinden gelir, Yüz karası, âdeme (insana) sû'-i fehminden gelir.
su'-i hal / sû'-i hâl / سُوءِ حَالْ
Kötü hal. Birini tezlîl için zahmetle etme iştigâl, Arkadaş kazanmaya, mâni sû'i hâl.
Kötü hal.
su'-i isti'malat / sû'-i isti'mâlât / سُوءِ اِسْتِعْمَالَاتْ
Kötüye kullanmalar.
su'-i niyyet / sû'-i niyyet
Kötü niyet.
su'-i tefsir / sû'-i tefsîr / سُوءِ تَفْسِيرْ
Kötü yorumlama.
su'-i zan / sû'-i zan
Kötü zan.
su-i ahlak / su-i ahlâk / sû-i ahlâk
Kötü ahlâk.
Kötü ahlâk.
su-i ahval / sû-i ahvâl
Kötü haller, durumlar.
su-i akıbet / su-i âkıbet / sû-i âkıbet
Kötü son.
Kötü son.
su-i edeb / sû-i edeb
Kötü terbiye.
su-i fehm / sû-i fehm
Kötü anlayış.
su-i hal / sû-i hal
Kötü durum, hâl.
Kötü durum.
su-i hareket
Kötü hareket, kötü iş.
su-i hulk / sû-i hulk
Kötü ahlâk. Dine, ahlâka yakışmayan fena ahlâklılık.
Kötü ahlâk.
su-i ihtiyar
Kötü arzu, fena istek.
su-i intihap / sû-i intihap
Kötü seçim.
su-i iştihar / sû-i iştihar
Kötü şöhret.
su-i istimal / su-i istimâl / sû-i istimâl / سوء استعمال
Kötüye kullanma.
Kötüye kullanma. Eldeki nimeti veya fırsatı boşuna yahut kendi menfaatine kullanma.
Kötüye kullanma.
Kötüye kullanma.
su-i istimalat / su-i istimâlat / sû-i istimâlât
Kötüye kullanmalar.
Kötüye kullanmalar.
su-i itiyat / sû-i itiyat
Kötü alışkanlık.
su-i kasd / sû-i kasd
Kötü niyet.
Kötü kasd, cinayet işlemek, adam öldürmeyi tasarlamak.
su-i maişet / sû-i maişet
Kötü beslenme.
su-i maksad
Kötü niyet, kötü maksat.
su-i mizac / sû-i mizac
Kötü huy, karakter.
su-i nazar / sû-i nazar
Kötü nazar, bakış.
Kötü nazar, bakış.
su-i niyet / sû-i niyet
Kötü niyet.
Kötü ve bozuk niyet.
Kötü niyet.
su-i şöhret
Kötü şöhret.
su-i talih / sû-i tâlih
Kötü talih, kötü kısmet.
su-i te'vil / sû-i te'vil
Kötü yorumlama.
su-i tefehhüm
Kötü anlayış. Yanlış anlama.
su-i tefsir
Kötü ve yanlış yorumlama.
su-i tesir / sû-i tesir
Kötü etki.
Kötü tesir, etki.
su-i tevehhüm
Kötü vehim, kötü düşünce.
su-i vesvese / sû-i vesvese
Kötü vesvese, şüphe.
su-i zan / sû-i zan / سوء ظن
Kötü düşünce.
Kötü zanna sahib olma, başkasının hareketini kötü zannetme.
Kötü zan; başkaları hakkında kötü düşünce.
Kötü düşünme.
süac
Koyun avazı, koyun sesi.
şube / شعبه
Kol, dal, şube.
(Arapça)
süfliyyat
Kötü işler, bayağı işler.
süheyl
Kolay, uygun, yumuşak, bir yıldız.
suhulet / suhûlet
Kolaylık.
Kolaylık.
Kolaylık.
Kolaylık.
sühulet / sühûlet
Kolaylık.
Kolaylık.
Kolaylık, kolaylık aracı, yavaşlık, nazik muamele, elverişli, kullanışlı, paraca kolaylık.
suhulet / سهولت
Kolaylık.
sühulet / sühûlet / سهولت
Kolaylık.
(Arapça)
suhulet / suhûlet / سُهُولَتْ
Kolaylık.
sühulet-bahş
Kolaylık veren. Kolay kullanılan. Pratik.
(Farsça)
suhuletle / suhûletle
Kolayca, kolaylıkla.
Kolaylıkla.
suhuletli
Kolay.
suiistimal / suiistimâl / sûiistimal / sûiistimâl
Kötüye kullanma.
Kötüye kullanma.
Kötüye kullanma.
suiistimalat / suiistimalât / sûiistimâlât
Kötü kullanımlar, vücut enerjisini israf etmeler.
Kötüye kullanımlar.
suikast
Kötü kast, tuzak.
suinazar / sûinazar / سوء نظر
Kötü gözle bakış.
(Arapça - Farsça)
suiniyet / sûiniyet / سوء نيت
Kötü niyet.
(Arapça - Farsça)
suizan / sûizan / سوء ظن
Kötü düşünce.
Kötü sanma.
Kötü kanıya düşme.
(Arapça - Farsça)
sume
Koyuna yapılan işaret ve nişan.
sunan
Koltuk kokusu.
suret-i sehl ve basita
Kolay ve basit şekil, suret.
suret-i sehl ve basite / sûret-i sehl ve basite
Kolay ve basit şekil.
şürur / şürûr / شرور
Kötülükler.
(Arapça)
şurut / şurût / شروط
Koşullar.
(Arapça)
şürut / شروط
Koşullar.
(Arapça)
şuy / şûy / شوی
Koca, eş, zevc.
(Farsça)
Koca.
(Farsça)
ta'kibat / ta'kîbât / تعقيبات
Kovuşturma.
(Arapça)
Ta'kîbat yapmak:
Kovuşturmak.
(Arapça)
ta'n etmek
Kötülemek, dil uzatmak.
taaffün / تعفن / تَعَفُّنْ
Kokuşma.
Kokuşma.
(Arapça)
Taaffün etmek:
Kokuşmak.
(Arapça)
Kokuşma.
taaffunat / taaffunât
Kokuşmalar, kokuşmuş şeyler.
taaffünat / taaffünât
Kokuşmuş ve kötü koku yayan şeyler.
Kokuşmalar.
taammi
Kör olma. Görmez hale gelme.
tadavvu'
Kokmak.
tadyif
Konuk almak.
tahaffuz / تَحَفَّظْ
Korunmak, sakınmak.
Korunma.
Korunma.
tahaffuz etme
Korunma.
tahaffuz etmek
Korunmak.
tahaffuzi / tahaffuzî
Korunma ile ilgili.
tahaffuzkar / tahaffuzkâr
Korunan, sakınan. Kendisini muhafaza eden.
(Farsça)
tahavvuf
Korkma.
tahavvüf / تَخَوُّفْ
Korkuya düşme, korkma.
Korkma.
Korkma.
tahfil
Koyunun sütü çoğalsın diye birkaç gün sağmayıp bırakmak.
tahrir-i rakabe
Köle veya cariye azad etme.
taht-ı hıfz ve muhafaza
Koruma altına alıp kollama, kaydetme.
taht-ı müzakere
Konuşulmakta olan.
tahvif
Korku vermek. Ürkütmek. Korkutmak.
Korkutma.
Korkutma.
tahvifen
Korkutarak.
tahzir
Korkutmak.
talih / طَالِحْ
Kötü, yaramaz.
tard / طَرْدْ
Kovulma.
Kovma.
tard etme
Kovma, uzaklaştırma.
tardetmek
Kovmak, def etmek, uzaklaştırmak.
Kovmak.
tasnifat
Konu ve meseleleri düzenleyici mâhiyette olan kitaplar.
tasriye
Koyunun sütü çoğalsın diye birkaç gün sağmayıp bırakmak.
tatyir
Kötü görme. " Bu, filanın şerrinden oluyor" deme.
tav'id
Korkutmak.
taz / tâz / تاز
Koşma, koşuş.
(Farsça)
Koşma, koşuşturma.
(Farsça)
tazende
Koşucu.
(Farsça)
tebettül / تبتل
Köşesine çekilme.
(Arapça)
Tebettül etmek:
Köşesine çekilmek.
(Arapça)
tecavür
Komşu olma.
tecevvüf / تجوف
Kofluk.
(Arapça)
tedehhüş
Korkma, ürperme.
tedhiş
Korkutma.
Korkutma. Dehşete düşürme. Ürkütme.
teebbüt
Koltuklamak.
tefahhum
Kömürleşme. Kömür hâline gelme.
tefessüh
Kokuşup bozulma.
tefhim
Kömürleştirme.
teftiş
Kontrol.
Kontrol etme.
tefvih
Korkutmak.
tefviye
Konuşkan olmak.
tegannüm
Koyunlaşma. Koyun postuna bürünüp kendisini koyun gibi gösterme.
tehdiden
Korkutarak, tehdit ederek.
tehdit
Korkutma.
tehevvür
Korkusuzca, sonunu düşünmeden âniden karar verme.
tehlike
Korkulan durum.
tehrim
Kocaltma.
tehvil
Korkutma.
tehvin
Kolay gösterme, küçük gösterme.
Kolaylaştırma.
tek
Koşma, seğirtme.
(Farsça)
tekebküp
Köpekleşme.
tekellüm / تكلم / تَكَلُّمْ
Konuşma.
Konuşma.
Konuşma.
Konuşma.
(Arapça)
Konuşma.
tekellüm etme
Konuşma.
tekellüm etmek
Konuşmak.
tekellümat / tekellümât
Konuşmalar.
tekellümen
Konuşarak.
tekellümvari / tekellümvâri
Konuşur gibi.
teklib
Köpeğe av öğretmek.
teksif
Koyulaştırma, yığma.
temayülat-ı şerriye / temâyülât-ı şerriye
Kötülüğe duyulan eğilimler, meyiller.
temhid / temhîd
Konunun hazırlık bölümü.
tencir
Korkutmak.
tenedduh
Koyunun otlamaktan semiz ve besili olması.
ter'ib / ter'îb / ترعيب
Korkutma.
(Arapça)
tereddi / tereddî / تَرَدّ۪ي
Kötüleşme, soysuzlaşma.
terehhüb
Korku içinde olarak Allah'a sağlam kulluk etmek.
teres / تَرَسْ
Korkak.
terevvu'
Korkma.
terhib / terhîb
Korkutmak. Fazla korkutmak.
Korkutma.
Korkutma.
terhib etmek
Korkutmak.
terhiben
Korkutmak suretiyle, korkutarak.
terkuve / ترقوه
Köprücük kemiği.
(Arapça)
ters / ترس
Korku.
(Farsça)
Korku.
(Farsça)
tersan / tersân / ترسان
Korkak, korkan.
(Farsça)
Korku ile, korkarak.
(Farsça)
tersengiz / tersengîz / ترس انگيز
Korkunç, korku salan.
(Farsça)
tersnak / tersnâk / ترسناک
Korkak, korkan.
(Farsça)
Korkunç.
(Farsça)
tesadüf-ü a'ma / tesadüf-ü a'mâ
Kör raslantı.
tesadüf-ü amya / tesadüf-ü amyâ
Kör tesadüf.
tesahül
Kolay görerek ihmal etme, gevşeklik gösterme.
tese'sü'
Korkmak.
teşêüm
Kötüye yorma.
teshil / teshîl / تسهيل / تَسْه۪يلْ
Kolaylaştırma.
Kolaylaştırma.
Kolaylaştırma.
(Arapça)
Teshîl etmek:
Kolaylaştırmak.
(Arapça)
Kolaylaştırma.
teshil etme
Kolaylaştırma.
teshil etmek
Kolaylaştırmak.
teshilat / teshilât / teshîlât / تسهيلات
Kolaylaştırmalar.
Kolaylaştırmalar.
Kolaylıklar.
(Arapça)
teshilen
Kolay olmak üzere.
tevahhuş / توحش / تَوَحُّشْ
Korkma, ürkme.
Korkmak, ürkmek.
Korku, korkma.
(Arapça)
Korku ve yalnızlık duyma.
tevahhuş etme
Korkma, ürkme.
tevahhuş etmek
Korkmak, ürkmek.
tevazzu'
Konulma, konulmuş. Bir şeyin bir yere konuşu.
tevbis
Köpek yavrusunun gözlerini açması.
tevşiye
Koğuculukta mübâlağa etmek. Dedikoduculukta mübâlağa yapmak.
teysir
Kolaylaştırma.
tezebbüd
Köpürme, köpüklenme. Kaymaklanma, kaymak bağlama.
tezvi'
Korkutmak.
tıynetsiz
Kötü mayalı, karaktersiz.
(Arapça - Türkçe)
tuba / tûbâ
Kökleri yukarıda, dal ve budakları aşağıya doğru sarkan cennet ağacı.
Kökü göklerde ve dalları aşağıda olan Cennet ağacı.
tuhtuh
Kötü ahlâk.
ufunet / ufûnet / عُفُونَتْ
Kötü koku.
ufunetli / ufûnetli
Kötü ve pis kokulu.
Kötü, pis kokulu.
ulema-i su / ulemâ-i sû
Kötü âlimler; insanları doğru yoldan saptıran, ilmini dünyâ kazancına, mala ve mevkîye kavuşmaya vâsıta eden din adamları.
ulema-üs su' / ulema-üs sû'
Kötü âlimler. Dünya için âhiretini unutan âlimler. Dünyayı dine tercih eden âlimler. Menfaat için hakikatı örten âlimler.
ulemau's-su / ulemâû's-sû
Kötü âlimler; menfaat için hakikati örten âlimler.
ulemaü's-su / ulemâü's-sû
Kötü âlimler, dünya için âhiretini unutan, dünyayı dine tercih eden âlimler.
Kötü âlimler; geçici menfaatlar veya baskılar karşısında hakikatları gizleyen ve gerçekleri çarpıtan âlimler.
ulemaü's-su' / ulemâü's-sû'
Kötü âlimler, dünya için âhiretini unutan, dünyayı dine tercih eden âlimler.
Kötü âlimler; geçici menfaatlar uğruna hakikatları gizleyen ve gerçekleri çarpıtan âlimler.
ülemaü's-su'
Kötü âlimler, dünya için âhiretini unutan âlimler, dünyayı dine tercih eden âlimler.
ulemaüssu / ulemâüssû
Kötü âlimler, dünya için dinini feda eden bilginler.
ulemaüssu' / ulemâüssû'
Kötü âlimler, dünya için âhireti unutan âlimler.
umur-u şerriye
Kötü işler.
üren kelb
Köpek ürümek, havlamak.
uruk / urûk
Kökler, damarlar.
urvetü'l-vüska / urvetü'l-vüskâ
Kopmaz sağlam tutanak.
üskun
Koruk halinde hurma salkımı.
uzlet / عزلت
Köşesine çekilme.
(Arapça)
uzletgüzin / عزلت گزین
Köşesine çekilen, münzevi.
(Arapça - Farsça)
Uzletgüzin olmak:
Köşesine çekilmek.
(Arapça - Farsça)
vahamet / vahâmet / وخامت
Korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum.
(Arapça)
vahdet-i mes'ele
Konu birliği.
vahim / vahîm / وخيم
Korku ve dehşet verici.
Korkutucu, tehlikeli.
Korkunç.
(Arapça)
vahşet-aver / vahşet-âver
Korku veren, ürküten.
(Farsça)
vahşet-engiz
Korkulu.
(Farsça)
vahşet-gah / vahşet-gâh
Korku yeri. Issız yer.
(Farsça)
vahşet-nak / vahşet-nâk
Korku veren yer. Issız ve korkulu yer.
(Farsça)
vahşetabad / vahşetâbâd
Korku veren yabani yer.
vahşetengiz / vahşetengîz / وحشت انگيز
Korkunç, ürkütücü.
Korkunç, korku salan.
(Arapça - Farsça)
vahşetgah / vahşetgâh
Korkutucu yer.
vaz
Koyma, yerleştirme.
Koyma, bırakma.
vaz eden
Koyan, yerleştiren.
vaz edilen
Konulan.
vaz edilme
Konulma, yerleştirilme.
vaz olunan
Konulan, yerleştirilen.
vaz' / وضع
Koyma, yerleştirme.
Koyma.
vaz' eden
Koyan, yerleştiren.
vaz' etmek
Koymak, yerleştirmek.
vaz'an / وضعا
Konumu bakımından.
(Arapça)
vazetme
Koyma, bırakma.
vazı' / vâzı'
Koyan, yerleştiren.
vazı-ı esaret / vâzı-ı esaret
Kölelik koyan, esaret getiren.
vazife-i seyyie
Kötü görev.
vekvak
Korkak kimse.
velg
Köpeğin kap içinden su içmesi veya bir şey yeyip yalaması.
ver'a
Korkaklık, havf.
vesile-i esaret / vesile-i esâret
Kölelik aracı, sebebi.
vesile-i teshilat / vesile-i teshilât
Kolaylık vesilesi.
vikaye / vikâye / وقایه
Koruma.
Koruma.
Koruma, koruyuculuk, sahip olma, arka çıkma, kayırma.
Koruma.
(Arapça)
Vikâye etmek:
Korumak, esirgemek, kayırmak.
(Arapça)
vikaye etmek
Korumak, arka çıkmak.
vişaye
Koğuculuk, dedikoduculuk, gammazlık.
vücud-u kasr
Köşkün, sarayın varlığı.
vülug
Köpeğin su içmesi.
vüru'
Korkaklık.
yaver / yâver
Komutanların yanında bulunan ve onların emirlerini yazmakla ve gerektiğinde yerine ulaştırmakla görevli subay.
yenhub
Korkak.
yesir / yesîr / یسير
Kolay.
(Arapça)
yeşk
Köpek dişi adı verilen sivri diş.
(Farsça)
yessir
Kolaylaştır (meâlinde duâ).
yüsr / يُسْرْ
Kolaylık. Genişlik. Rahatlık. Zenginlik. Gına. Refah.
Kolaylık; zahmetsizlik.
Kolaylık.
yüsret
Kolaylık, sühulet. Rahat.
yüsür
Kolaylık, sühulet, yüsr.
za'c
Koparmak.
zamanet
Kötürümlük.
zat-üz-zevc / zât-üz-zevc
Kocası olan kadın.
zebed
Köpük.
Köpük.
zefer
Kötü koku.
zem / ذَمْ
Kötüleme.
zemim / zemîm / ذميم
Kötü.
(Arapça)
zemime
Kötü hâl ve hareket.
zemin
Kötürüm kimse.
zemm / ذم
Kötüleme, yerme, kınama.
Kötüleme.
Kötüleme, yerme.
(Arapça)
Zemm edilmek:
Kötülenmek, yerilmek.
(Arapça)
Zemm etmek:
Kötülemek, yermek.
(Arapça)
zemmetmek
Kötülemek.
zemn
Kötürüm olmak.
zerharid / zerharîd / زرخرید
Köle.
(Farsça)
zeur
Korkak kimse.
zevc
Koca, eş.
zevciyyet
Kocalık, karılık. Eşlik. Karı ve koca oluş.
zıhar
Kocanın karısına "sen anam gibisin" demesi.
zıhrıt
Koyun ve deve burunlarından akan sümük.
zıll-ı zalil / zıll-ı zalîl
Koyu gölgeli yer.
Koyu gölgeli yer; gölgenin gölgesi.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Visâl
mufarakat
ahir-bin
gunde
Daar
elha
nefiy
Tesfiye
siny
edviye-i kur'aniye
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ko
Tunca
gucluk
Coskun
kesme
memn
seyelan
ketm
Lezz
coc