Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
keri
ifadesini içeren
749
kelime bulundu...
ayat-ı hırz / âyât-ı hırz
Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahü teâlânın muhâfazasına (korumasına) kavuşmaya vesîle (sebeb) olan âyet-i kerîmeler.
işaret-i nass / işâret-i nass
Nassın (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfin) görünen mânâsından başka, ayrıca maksûd olmayan, kastedilmeyen bir mânâyı da bildirmesi.
ishak aleyhisselam / ishâk aleyhisselâm
Şam ve Filistin ahâlisine (halkına) gönderilen peygamberlerden. İbrâhim aleyhisselâmın ikinci oğlu olup, annesi hazret-i Sâre'dir. İbrâhim aleyhisselâmın dînini insanlara tebliğ etti. İsmi, Kur'ân-ı kerîmde on yedi yerde bildirilmiştir.
müteşabih ayet / müteşâbih âyet
Mânâsı açık olmayan âyet-i kerîme. Çoğulu, müteşâbihâttır.
müteşabihat / müteşâbihât
Mânâsı kapalı âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler. Müteşâbihâta îmân etmeli, mânâsını Allahü teâlâya bırakmalıdır. Bunlar, Allahü teâlânın sevdiklerine bildirdiği sırların sembolleri, işâretleridir. Bunları anlıyanlar açıklamamışlardır.
a'la suresi / a'lâ suresi / a'lâ sûresi
Kur'an-ı Kerim'in seksenyedinci suresi olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin seksen yedinci sûresi.
a'raf suresi / a'râf sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 7. suresidir. Mekke-i Mükerremede nâzil olmuştur. Suret-ül Mikat, Suret-ül Misak, Elif lâm mim sâd gibi isimleri de vardır.
Kur'ân-ı kerîmin yedinci sûresi.
abese
(Abs. den) Çehresini çattı, sureti kerih oldu (meâlinde).
abese suresi / abese sûresi
Kur'an-ı Kerim'de sekseninci surenin ismi olup, Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. Saliha Suresi, Sefere Suresi de denilir.
Kur'ân-ı kerîmin sekseninci sûresi. Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi). Kırk iki âyet-i kerîmedir. Birinci âyet-i kerîmede yüzçevirdi, iltifat etmedi mânâsına olan Abese lafzı sûreye isim olmuştur. Sûrede, Kur'ân-ı kerîmin Allahü teâlâ tarafından bir mev'ize (nasihat, öğüt) olduğu bildirilmekte,
adem / âdem
Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden. Yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babası.
adiyat suresi / âdiyat suresi / âdiyât sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 100. suresinin ismi olup, Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin yüzüncü sûresi.
ahbar / ahbâr
Haberler. Haberin çokluk şekli.
Bir kavim, kabîle, şahıs, ülke, bölge, şehir veya bir hâdise hakkında nakledilen bilgiler.
Allahü teâlânın, Kur'ân-ı kerîmde, geçmişte olanlara, gelecekte ve âhirette olacaklara dâir bildirdiği şeyler.
ahir-i feth / âhir-i feth
Kur'ân-ı Kerimin 48. sûresi olan Fetih Sûresi'nin sonu.
ahkaf suresi / ahkâf sûresi
Kur'an-ı Kerim'de kırkaltıncı sure olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin kırk altıncı sûresi.
ahkam-ı ictihadiyye / ahkâm-ı ictihâdiyye
Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfte açıkça bildirilmeyip, müctehid denilen âlimlerin açıkça bildirilenlere benzeterek elde ettikleri hükümler.
ahkam-ı kur'aniye / ahkâm-ı kur'âniye
Kur'ân-ı Kerim'in kat'i olan hükümleri, emirleri.
(Farsça)
ahzab suresi / ahzâb sûresi
Kur'ân-ı Kerimde otuzüçüncü surenin adı olup Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin otuz üçüncü sûresi.
akval-i müfessirin / akvâl-i müfessirîn
Kur'ân-ı Kerimi tefsir edip yorumlayan âlimlerin görüşleri.
al-i imran / âl-i imrân
Kur'ân-ı Kerîm'in 3. sûresi.
al-i imran suresi / âl-i imran suresi / âl-i imrân sûresi
Kur'an-ı Kerimin üçüncü suresinin ismi olup Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur. Bu sureye Eman, Kenz, Ma'niyye, Mücadele, İstiğfar Suresi ve Tayyibe de denilir.
Kur'ân-ı kerîmin üçüncü sûresi.
alak suresi / alak sûresi / alâk sûresi
Kur'an-ı Kerim'in doksanaltıncı suresinin adıdır. İkra' Suresi de denilir. Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin doksan altıncı sûresi.
Kur'ân-ı Kerim'in 96. sûresi.
alay / آلَايْ
(Ask.) 3-4 tabur piyade veya5 bölük süvari askerinden mürekkep kuvvet.
Debdebe ve gösterişle yapılan tören, geçit resmi.
Cemaat, topluluk, güruh, kalabalık, fevç.
Fazla miktar, muhtelif ve müteaddit kişiler veya şeyler.
Genel olarak üç taburdan oluşan askerî birlik.
Beş bölük erden oluşan askerî topluluk.
Dört taburdan oluşan askerî birlik.
alay emini
Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askerin hesap işlerine bakan subay ki, binbaşıdan alt derecededir.
albay
Yarbay ile tuğgeneral arasındaki askeri rütbede olan üstsubay.
alim / alîm / âlim
Bilen. İlmi, ebedi ve ezeli olan Cenab-ı Hak. (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 126 kerre zikredilir.)
Bilen, ilim sâhibi.
Her şeyi bilen mânâsına Allahü teâlânın sıfatlarından biri.
Zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve yüzbinlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilmi ve bunların kolları olan seksen ilminde mütehassıs (uzman),
amelde mezheb
Mutlak müctehid denilen derin âlimin, Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf, icmâ ve Eshâb-ı kirâma âit nakilleri esas alarak, iş ve ibâdetle ilgili hükmü açıkça bildirilmeyen husûslarda çıkardığı hükümlerin hepsi.
ameysel
Arslan.
Şişman, büyük deve.
Kaftanını yere sürüyerek gezen tembel kimse.
Uzun kuyruklu geyik.
Enli nesne.
Kerim, şerif nesne.
amme cüz'ü
Amme Sûresiyle başlayan Kur'ân-ı Kerim'in son cüz'ü.
ankebut suresi / ankebût sûresi
Kur'an-ı Kerimin yirmidokuzuncu suresidir. Mekkidir. (Allahtan başkasına güvenenlerin, dünyayı avlamak için kurdukları teşkilâtını bir örümcek ağına benzeten, örümcek meseli zikrolunan bir suredir.)
Kur'ân-ı kerîmin yirmi dokuzuncu sûresi.
apolet
Askerî üniformaların omuz kısmına takılan ve rütbeyi belirten sembol, işaret.
araz
İşâret, alâmet.
Tesâdüf, rast gelme.
Kaza. Felâket. Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet.
Fls. Herhangi bir cevherin varlığı için zaruri olmayan vasıf. Meselâ: Şekerin beyaz rengi şekerin varlığı için zaruri değildir.
asabe
Baba tarafından akrabâ, hısım. Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde hisse (pay) takdîr edip bildirdiği vârislerden (Eshâb-ı ferâizden) sonra gelen ve belli bir payı olmayıp artan malı almaya hak kazanan, ölene erkek vâsıtasıyla bağlanan erkek akrabâ veya bâzı durumlarda bunlar gibi vâris olan kadınlar.
asakir-i muntazama / asâkir-i muntazama
Ordu askeri.
ashab-ı meratip
Makam ve mevki sahipleri; siyasi, askeri ve ekonomik gücü elinde bulunduranlar.
aşir
Onda bir. On kısma taksim edilen bir şeyin herbir parçası.
Kur'an-ı Kerimin on cüz'ünden herbiri veya on âyetlik bir parçası.
Dost, yardımcı, yardak.
Koca.
Kabile.
Kötülükte yardımcılık eden.
Sahip.
Toz.
Kur'ân-ı Kerimden on âyetten oluşan bir bölüm.
asker-gah / asker-gâh
Asker kampı, askeriyeye ait kamp.
(Farsça)
asker-i calud / asker-i câlûd
Câlûd'un askeri, ordusu.
aşr
(Aşir) On.
On adetten birisini almak. On etmek.
Kur'ân-ı Kerim'den on âyet mikdarı kısım.
Kur'ân-ı Kerimden bir vesileyle okunan on âyet miktarı kısım.
On. Bir cemâat içerisinde ve daha çok cemâatle kılınan namazlardan sonra Kur'ân-ı kerîmden sesli olarak okunan on âyet veya bu mikdara yakın bir bölüm.
Kur'ân-ı Kerim'den on âyet miktarı okunan kısım.
asr suresi / asr sûresi
Kur'ân-ı kerîmin yüz üçüncü sûresi.
asr-ı nüzul-i furkan
Kur'an-ı Kerimin indiği dönem.
atb
Hışım etmek.
Fesad.
İkrah olunan, kerih görülen.
ayet / âyet
Alâmet, işâret, mûcize, ibret.
Kur'ân-ı kerîmdeki sûreleri meydana getiren cümle veya cümleciklerden her biri. Çoğulu âyâttır.
Allahü teâlânın varlığını, birliğini ve kudretini gösteren alâmet, ibret, işâret.
Mûcize.
Eser.
Kimsenin inkâr edemiyeceği açık delil. Nişân. Alâmet. İşaret.
Menzil, mekân.
Kur'ân-ı Kerim'deki her bir cümle. Mânen uyanmağa, intibâha sebeb olan hâdise. (Kur'ân-ı Kerim'de 6666 âyet vardır.)
ayet-el kürsi / âyet-el kürsî
Kur'ân-ı kerîmde Bekara sûresinin, fazîletiyle bilinen 255. âyet-i kerîmesi.
ayet-i hasbiye / âyet-i hasbiye
"Allah bize yeter; O ne güzel Vekîl'dir" mânâsındaki "Hasbünallâhü ve ni'me'l-Vekîl" âyet-i kerimesi; Âl-i İmrân Sûresinin 173. âyeti.
ayet-i müdayene / âyet-i müdâyene
Kur'an-ı Kerim'de (Sure-i Bakara, 281. âyet) borçlu ve alacaklı hakkındaki âyet. (Bu âyet vasatî olarak bir sahife uzunluğundadır.)
ayet-i muhkeme / âyet-i muhkeme
Muhkem âyet. Çoğulu âyât-ı muhkemât'tır.
Kur'ân-ı kerîm.
Kur'ân-ı kerîmde mânâsı açık olan âyet-i kerîmelere verilen ad.
ayet-i nuriye / âyet-i nuriye
Kur'ân-ı Kerim'in 24. sûresi olan Nur Sûresinin 35. âyeti.
ayn harfi
Kur'ân-ı kerîmde Ömer-ül-Fârûk'un radıyallahü anh namaz kıldırırken, ayakta okumayı bitirip, rükû'a eğildiği yeri gösteren işâret. Ayn harfi hep âyet-i kerîmelerin sonunda bulunmaktadır.
bab-ı seraskeri / bab-ı seraskerî
Osmanlı Devletinde askerlik işleriyle uğraşan bakanlık; askeriyenin başı.
bakara
Sığır, inek.
Kur'ân-ı Kerim'in ikinci sûresi: Bu sûrede yahudilere bir inek kurban etmeleri emredilip bu konuda geniş bilgi verildiğinden, sûre bu adı almıştır.
bakara suresi / bakara sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 2. Sûresi olup Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur. (Bu sûre, Mûsâ Aleyhisselâm'ın risâleti ile o milletin seciyelerine girmiş olan bakarperestlik mefküresini kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhi ile anlatır ve şu cüz'i hadise ile beşerin dünyevî menfaatlarına en çok vesile olan ş
bando
Askeri mızıka takımı.
batıniyye
Kur'an-ı Kerim'deki âyetlerin ve hadis-i şeriflerin zâhir ve âşikâr mânalarından ayrılarak, usûlsüz ve yanlış te'viller ile âyet ve hadislerin gizli ve sırlı mânalarını bulmak iddiasında olan sapık bir tarikat ve buna bağlı olanlar.Esasen âyet ve hadislerin ince, derin ve küllî mânalarını tefsir ve
begaya
Askerin ön karakol takımı.
bekara (bakara) suresi / bekara (bakara) sûresi
Kur'ân-ı kerîmin ikinci ve en uzun sûresi.
beled suresi / beled sûresi
(El-beled) Kur'an-ı Kerim'de 90. sure olup Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin doksanıncı sûresi.
benul-ahyaf / benûl-ahyâf
İslâm mîrâs hukûkunda Eshâb-ı ferâiz adı verilen (Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde hisselerini, paylarını bildirdiği) kimselerden ana bir erkek ve kız kardeşler.
berae suresi / berâe sûresi
Kur'ân-ı kerîmin dokuzuncu sûresi. Tevbe sûresi de denir.
berriye
Toprağa âit.
Çöl. Beyaban. Sahra.
Kara askeri. Piyade.
beşaret-i kur'aniye / beşaret-i kur'âniye
Kur'ân-ı Kerimin müjdesi.
beyyine
Açık delîl.
Kur'ân-ı kerîm.
Mûcize.
Delil, şâhid.
Âdil olan iki erkek veya bir erkek ile iki kadın şâhid.
Peygamber efendimizin isimlerinden.
beyyine suresi / beyyine sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 98. suresi olup "Kayyime, Münfekkin, Beriyye, Lemyekün" Sûresi gibi isimlerle de söylenir.
Kur'ân-ı kerîmin doksan sekizinci sûresi.
biat-ı rıdvan
Kur'an-ı Kerim'in 48. Sûresi olan Fetih Sûresinde zikri geçen, Hz. Peygamber'e (A.S.M.) bağlılıklarını bildiren sahabelerin biatlarıdır. 1400 veya daha fazla olduğu bildirilir. Bu cemaata Ashab-ı Rıdvan da denir. (R.A.)
bölük
Takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur meydana getiren askerî birlik.
buhari-işerif / buhârî-işerîf
İslâm dîninde Kur'ân-ı kerîmden sonra en kıymetli, en üstün kitap. Kütüb-i sitte adı verilen meşhur altı hadîs kitabının birincisi.
bürt
Nebat şekeri. Zelil, aşağılık kimse.
Balta.
büruc suresi / bürûc sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 85. suresi olup Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin seksen beşinci sûresi.
ca'l
Yaratmak, halk.
Almak.
İş işlemek. Yapmak.
Bu kelime Kur'ân-ı Kerim'de onüç vecihle kullanılmıştır:1- Tafak ve ahz (inşâ ve ikbal) mânasına; bir işi işlemeğe müteveccih olup başlamak ve işler olmak.2- Halketmek, yaratmak.3- Kavl ve irsal.4- Tehiyye ve tesviye (tanzim
cahil / câhil
Allahü teâlâyı unutmuş olan; gâfil, bilgisiz. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
İlmiyle amel etmeyen.
cami-i kur'an
Kur'an-ı Kerim'i toplayan mânâsında olup, Halife Hz. Osman (R.A.) kasdedilir.
casiye suresi / câsiye suresi / câsiye sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 45. sûresi olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur. Şeriat, Dehir Suresi de denir.
Kur'ân-ı kerîmin kırk beşinci sûresi. Hâ-mîm de denir.
casus
(Çoğulu: Cevâsis) Hafiye. Gizli sırları haber veren. Kendi asıl şahsiyetini gizleyip, kendini iyi şahsiyet şeklinde göstererek ve gizli yollarla bir devletin askeri, siyasi ve mâli durumlarına dair haberleri başka bir devlet menfaatına olarak toplayıp bildiren kimse.
cebb
Bir kimsenin zekerini ve hayasını kesip hadım etmek.
Devenin hörgücünü kesmek.
Kökünden kesmek.
cemaat-i askeriye
Askerî birlikler.
ceyş
Asker, ordu. En az dörtyüz nefer süvari ve piyadeden müteşekkil bir askeri kıt'a.
Dolup taşmak.
Ses, sadâ.
ceyş-ül azim / ceyş-ül azîm
Büyük ordu. Binikiyüz kişilik askeri kuvvet.
cezalet-i nazmiye
Kur'an-ı Kerim'deki kelime ve harflerin harika bir ahenk ve münâsebet ile nazm ve tertibindeki cezâlet.
cezm
(Cezim) Kat'î karar. Yemin. Kararlaştırmak.
Kesmek.
Niyet. Tahmin. Takdir.
İlzam.
İcâbe.
Gr: Arabçada kelime sonundaki harfi sâkin okumak. Kur'ân-ı Kerim okurken harfleri yerlerine vaz'edip mahrecinden çıkarırken tâne tâne, fesahat, beyan ve teenni ve
cim secavendi / cim secâvendi
Kur'ân-ı Kerim'deki durma yerlerinden biri. Bu secâvendde durmak veya geçmek caizdir.
cinn suresi / cinn sûresi
Kur'ân-ı Kerim'in 72. sûresi olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
cum'a suresi / cum'a sûresi / cum'â sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 62. ve Medine-i Münevvere'de nâzil olan sûresi.
Kur'ân-ı kerîmin altmış ikinci sûresi.
cürdan
At ve eşek zekeri.
cüz
Kısım, parça. Bir şeyin bir parçası.
Kitab forması.
Küllün mukabili.
Kur'ân-ı Kerim'in otuzda bir parçası.
Kanaat. İktifâ eylemek.
Düğümü sağlam yapmak. Bir şeyi pekiştirip muhkem kılmak.
Kız evlâdı.
cüzhan
Kur'ân-ı Kerim cüzlerini okuyan kimse.
(Farsça)
dabire
Askerin bozulması.
dar-ı şura-yı askeri / dâr-ı şura-yı askerî
1296 yılında lağvolunan bu yüksek askeri meclis 1253 yılının muharrem ayında kurulmuştu. 1259 tarihinde çıkarılan kanun ile vazifesi tesbit edildi. Askeri ve mülki ricâlden onbir daimi, altı tane ise geçici azası bulunan bu mecliste bir reis ve bir de müftü yer alıyordu.
davud / dâvud
Kur'an-ı Kerim'de ismi geçer ve Benî İsrail Peygamberlerindendir. Hz. Süleyman'ın (A.S.) babasıdır. Hem Peygamber, hem Sultandı. İbranice Zebur kitabı kendisine nâzil olmuştur. Sesi çok güzeldi. M.Ö. 1010 da vefat ettiği nakledilir.
davud aleyhisselam / dâvûd aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde adı geçen ve İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Hem peygamber, hem sultân yâni hükümdâr idi. Soyu Yâkûb aleyhisselâmın Yehûda adlı oğluna ulaşır. Süleymân aleyhisselâmın babasıdır. Kudüs'te doğdu. Orada yaşadı ve orada vefât etti.
deber
Savaşırken askerin bozulması, bozguna uğraması.
debre
(Çoğulu: Deberât-Dibâr-Edbür) Savaşırken askerin bozulması.
Bir evlek yer.
Vaktinden sonra gelmek.
deha-yı askeri / dehâ-yı askerî
Askerî dehâ, yüksek zekâ.
dehmus
Cömert kişi. Kerim kimse.
dehr suresi / dehr sûresi
Kur'ân-ı Kerim'in 76. suresi olup Sure-i İnsan, Ebrar, Emşac, Hel Etâ Suresi de denir.
Kur'ân-ı kerîmin yetmiş altıncı sûresi. İnsan sûresi ve Hel'etâ da denir.
delailü'l-i'caz / delâilü'l-i'câz
Abdülkâhir-i Cürcânî'nin, Kur'ân-ı Kerim'in edebî yönünü anlattığı bir eseri.
delalet-i nass / delâlet-i nass
Nassın delâleti. Nass'da (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfte) zikredilen şeyin hükmünün, müşterek (ortak) illet sebebiyle zikredilmeyen şey hakkında da sâbit olduğuna delâlet etmesi. Bâzı âlimler delâlet-i nass'a, kıyâs-ı celî(açık kıyâs) demişlerdir.
delil-i kat'i / delîl-i kat'î
Mânâsı açıkça anlaşılan âyet-i kerîme ve tevâtürle bildirilmiş olan hadîs-i şerîf. Bunlar, farzlar ile haramları bildirirler. Kesin delil.
delil-i nakli / delil-i naklî
Naklî delil, Kitabî delil. Kur'ân-ı Kerim ve Hadis-i şeriflere istinad eden delil.
delil-i zanni / delîl-i zannî
Mânâsı açıkça anlaşılmayan, tek bir mânâya, delâlet etmeyen âyet-i kerîme ve tek bir Sahâbî tarafından bildirilen, mânâsı açık hadîs-i şerîf.
dellal-ı kitab-ı mübin / dellâl-ı kitab-ı mübîn
Bütün hakikatleri açıklayan Kur'ân-ı Kerimdeki gizil sırları insanlara duyuran.
devair-i askeriye / devâir-i askeriye
Askerî daireler.
Askerî daireler.
devr-han
Kur'an-ı Kerim'i devamlı okuyup devreden kişi.
(Farsça)
dirayet tefsiri / dirâyet tefsîri
Resûlullah'tan sallallahü aleyhi ve sellem gelen rivâyetler (açıklamalar) esas alınarak, Kur'ân-ı kerîmin lisan bilgilerine ve zamanın fen bilgilerine, aklî ilimlere göre yapılan açıklaması. Bu tefsîre ma'kul, re'y tefsîri ve te'vîl de denir.
divan-ı harp
Askerî mahkeme.
divanıharb / divânıharb
Askeri mahkeme.
duh
Kız, kerime, duhter.
(Farsça)
Havai fişek.
(Farsça)
Hasır otu, hasır sazı.
(Farsça)
duha
Kuşluk vakti.
Güneş.
Vuzuh ve beyan.
Kur'ân-ı Kerim'in 93. Suresinin adı. Vedduhâ da denir.
duha suresi / duhâ sûresi
Kur'ân-ı kerîmin doksan üçüncü sûresi.
duhan
Duman. Tütün.
Kur'an-ı Kerim'in 44. suresinin adı.
Mc: Gaflet ve dalâlet dumanı ki, hakikatların görünmesine mâni olur. Arap lisanında galib olan şerre, duhan tesmiye ederler.
Kıtlık ve kuraklık.
duhan suresi / duhân sûresi
Kur'ân-ı kerîmin kırk dördüncü sûresi.
duht
Kız, kerime.
(Farsça)
dümdar
Askerlikte arttaki emniyeti te'minle vazifeli, geriden gelen ve askeri tâkib eden birlik. Ordunun geriden emniyet kuvveti.
(Farsça)
Mc: Son zamanlarda gelen büyük evliyâullah.
(Farsça)
ebced hesabı
Ebced harf tertibinde görüldüğü gibi, Kur'ân-ı Kerim daha nâzil olmadan harflere rakam değeri verilerek tarih yazılır ve hâdiseler kaydedilirdi. Bundan böyle Arab, Fars ve Türk Ebediyatında hâdiselerin tarihleri Ebced hesâbı ile yazılırdı. Birçok muharebe, zafer, büyüklerin doğum ve ölümü, yüksek me
ebluç
Ezilmiş tozşekeri. Nebat şekeri.
(Farsça)
ecza / eczâ
Cüzler.
Eczacılıkta kullanılan maddeler.
Bir kitabın parçaları. Kur'ân-ı Kerim'in cüzleri.
ecza-yı şerife / eczâ-yı şerife
Kur'ân-ı Kerim'i meydana getiren otuz cüz.
edeb-i furkani / edeb-i furkanî
Hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayıran Kur'ân-ı Kerim'in ortaya koyduğu bir ahlâk kuralı.
edille-i erbaa
(Edille-i şer'iye) Fık: Fıkıh ilminin istinad ettiği deliller: Kitab (yani Kur'an-ı Kerim'deki deliller), sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukaha. (Usul-ü erbaa ve edille-i asliye tabirleri de aynı mânada kullanılır.)
efsun / efsûn
Fen yolu ile tecrübe edilmemiş maddeler ve Kur'ân-ı kerîmden olmayan, mânâsız yazılar kullanmak. Mânâsı bilinmeyen ve îmânın gitmesine sebeb olan şeyleri okumak.
ekarim
(Tekili: Kerim) Kerem sâhibi olanlar.
ekreh
Çok iğrenç, en kerih.
ekreh-i mahlukat
Mahlukların en kerihi, en iğrenci.
ekrem
Çok cömert, daha kerim, en kerim.
Daha kerim, en iyi.
ekremü'l-ekremin / ekremü'l-ekremîn
Cömertlerin en cömerdi. Çok kerim, çok cömert olan Allah.
el-bakara suresi / el-bakara sûresi
Kur'ân-ı Kerimin 2. suresi.
el-fatiha
Kur'ân-ı Kerim'in birinci suresinin adı olup bu sureyi okumaya işâret için söylenir.
el-furkan
Kur'ân-ı Kerim.
el-hüda / el-hüdâ
Hidayet, Kur'ân-ı Kerim.
el-kerim / el-kerîm
(Bak. KERÎM)
eleng
Sur, duvar, siper.
(Farsça)
Kale ve istihkâm askeri.
(Farsça)
elest
Rabbiniz değil miyim? (meâlinde olan âyet-i kerimenin kısaltılmış işaretidir.)
elyesa' aleyhisselam; / elyesa' aleyhisselâm;
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. İlyâs aleyhisselâmdan sonra peygamber olarak gönderilmiş ve Mûsâ aleyhisselâmın dînini yaymakla vazîfelendirilmişti. İsmi Kur'ân-ı kerîmde bildirilmiştir.
en'am
Deve, sığır, koyun gibi hayvanlar.
Kur'ân-ı Kerimin altıncı Suresinin adı ve bir kısım Kur'ân âyetlerinden ve Surelerinden müteşekkil dua kitabı.
en'am suresi / en'âm sûresi
Kur'ân-ı kerîmin altıncı sûresi.
enbiya / enbiyâ
Nebiler, peygamberler.
Kur'ân-ı Kerimin 21. sûresi.
enbiya suresi / enbiyâ sûresi
Kur'ân-ı Kerim'in 21.suresi olup Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin yirmi birinci sûresi.
enfal / enfâl
Kur'ân-ı Kerimin 8. sûresi.
"Nefel"in çoğulu. Harpte düşmandan alınan mallar, ganimetler. Kur'ân-ı Kerim'in 8. Sûresi.
enfal suresi / enfâl sûresi
Kur'ân-ı Kerim'in 8. suresidir.
Kur'ân-ı kerîmin sekizinci sûresi.
esbab-ı nüzul / esbâb-ı nüzûl
İnmesinin sebebleri.
Kur'an-ı Kerim âyetlerinin gelmesine (Cebrail Aleyhisselâm vasıtası ile indirilmesine) sebeb olan hâdiseler.
Kur'ân-ı kerîm âyetlerinin, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimize indiriliş sebebleri.
eser-i tefsir / eser-i tefsîr
Tefsîr eseri; Kur'ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap.
eshab-ı feraiz / eshâb-ı ferâiz
Ölen bir kimsenin mîrâsına (geriye bıraktığı mala) vâris (hak sâhibi) olan ve Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde hisselerini (paylarını) bildirdiği dördü erkek, sekizi kadın on iki kişi.
eshab-ı kehf / eshâb-ı kehf
Mağara arkadaşları; Îsâ aleyhisselâmdan sonra din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda, dinlerini korumak için her şeylerini terk edip, hicret eden ve Efsûs (Tarsus)'daki mağarada bulunan yedi kişi ile Kıtmîr adındaki köpekleri. Kur'ân-ı kerîm de Kehf sûresinde kıssaları uzun bildirilmektedir
esma-i hüsna / esmâ-i hüsnâ
Güzel isimler. Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde bildirilen doksan dokuz ism-i şerîfi.
esrar-ı kitabullah
Allah'ın kitabı olan Kur'ân-ı Kerim.
evsat-ı mufassal / evsât-ı mufassal
Kur'ân-ı Kerimin 86. suresi olan Tarık Suresinden 98. sure olan Beyyine Suresinin sonuna kadar olan surelerdir.
eyyam-ı ilahiye / eyyâm-ı ilâhiye
İlâhi günler; Kur'ân-ı Kerîmin bahsettiği günler.
eyyam-ı kur'aniye
Kur'an-ı Kerim'e göre olan günler (...Semavatta herhangi bir kürenin kendi etrafında bir defa dönmesi ile gün; mensub olduğu seyyarenin etrafında bir defa dönmesi ile de senesi meydana gelir. Her yıldızın kendine göre bir günü ve senesi vardır. Meselâ: Şems-üş-şumusun bir günü ellibin sene ve Şi'ra
eyyub / eyyûb
(A.S.) : Kur'ân-ı Kerim'de ismi geçen İshak Aleyhisselâm'ın oğlu olan Ays'ın evlâdından Eyyûb Aleyhisselâm, bir peygamber idi. Pek çok malı ve Şam tarafında çok mülkü vardı. Her makbul kulunu ve peygamberini Allah imtihana çektiği gibi onu da denedi. Cümle emlâki emvâli elinden gitti. O yine şükrett
eyyub aleyhisselam / eyyûb aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde adı geçen peygamberlerden.
ez-zikr
Kur'ân-ı Kerim'in adlarından biri.
eza
Ticarette kaybetme, zarar etme.
Kibir ve gururunu bıraktırma.
Sıkıntı, eziyet, zulüm, cevr, sitem, renc, incinmek. İnsanın kerih görüp mahzun olduğu şey.
Hayır ve sadaka yoluyla mal vermede gururlanmak. Tetavül etmek.
fabrika-i askeriye
Bir fabrikaya benzeyen askeriye müessesesi.
fakih / fakîh
Fıkıh âlimi. Dînin amelî (yapılacak işlerle ilgili) hükümlerinde mütehassıs âlim. Çoğulu fukahâdır.
Müctehid. Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilmemiş olan hükümleri, açık ve geniş olarak bildirilenlere benzeterek meydana çıkarabilen derin âlim. İctihâd derecesine
fariza / farîza
Namaz, oruç, zekât gibi kesin delil (mânâsı açık olan âyet-i kerîme) ile bildirilen emirler.
Miktârı bildirilen vârislerden her birine düşen hisse. Mîrâs payı.
farz
Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde yapılmasını açıkca bildirdiği emirler.
fasıla / fâsıla
Aralık, ara, bölme.
Ayıran, bölen, Kur'ân-ı Kerim âyetlerinin sonları.
fatiha / fâtiha / fâtihâ
Bir şeyin başlangıcı, ibtidası.
Mübaşeret. Başlamak.
Karar vermek.
Bir duânın sonunda veya duâya başlarken Fâtiha Suresini okumayı hatırlatan ifade.
Kur'an-ı Kerim'in birinci suresi.
Kur'ân-ı Kerimin 1. sûresi.
fatiha suresi / fâtiha sûresi
Kur'ân-ı kerîmin birinci sûresi.
fatiha-i şerife / fâtiha-i şerife
Kur'ân-ı Kerimin ilk sûresi olan Fâtiha Sûresi.
fatır suresi / fâtır suresi / fâtır sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 35. suresi. Melâike Suresi de denir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin otuz beşinci sûresi. Melâike sûresi de denilmektedir.
fecr suresi / fecr sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 89. suresi.
Kur'ân-ı kerîmin seksen dokuzuncu sûresi.
fehil / fehîl
Kerim, cömert adam. Ulu ve kuvvetli kimse.
felak suresi / felak sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 113. suredir. Nâs Suresiyle beraber ikisine Muavvezeyn; İhlâs suresi ile beraber olursa üçüne Muavvezât adı verilir.
Kur'ân-ı kerîmin yüz on üçüncü sûresi.
fell
(Çoğulu: Fülül - Eflâl) Gedik, rahne.
Yaralamak.
Cenkte askeri bozmak. Harbdeki askerin bozulması.
Kılınç yüzündeki açılan gedik.
Susuz kır yer.
Güruh, cemaat.
Muvakkat delilik.
fenik
(Çoğulu: Finak-Efnâk) Gayet kerim ve necip olan.
ferik
İnsan topluluğu, cemaat.
Askerî kolordu kumandanı.
Körpe, buğday tanesinin yarı olgunu, firik.
ferikayn / ferîkayn
İki mukabil taraf, iki askeri fırka.
ferman-ı azam / fermân-ı âzam
En büyük buyruk olan Kur'ân-ı Kerim.
ferman-ı rahman / ferman-ı rahmân
Rahmân olan Allah'ın buyruğu, Kur'ân-ı Kerim.
ferman-ı risalet / fermân-ı risalet
Peygamberlik fermânı, buyruğu; Hz. Muhammed'in (a.s.m.) bütün cin ve insanlara tebliğ ettiği Kur'ân-ı Kerim.
fetih suresi / fetih sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 48. suresi.
Kur'ân-ı kerîmin kırk sekizinci sûresi.
fezaze
Ahlâkı kaba ve kerih olmak.
fıkıh usulü / fıkıh usûlü
Fıkıh bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nâsıl çıkarıldığını öğreten ilim.
fil suresi / fîl sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 105. sure olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin yüz beşinci sûresi.
fırka-i askeriye
Askerî fırka, tümen.
fırka-i dalle / fırka-i dâlle
Âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere kendi görüş ve akıllarına göre mânâ vererek, doğru yoldan ayrılıp dalâlete (yanlış ve bozuk yollara) sapmış fırkalardan her biri.
fırka-i naciye / fırka-i nâciye
Kur'an-ı Kerim'e ve Sünnet-i Seniyeye sıkı sıkıya bağlı olup Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolundan ayrılmayan müslümanlar. Bunlar kıyamete kadar lütf-u İlahî ile devam eder.
forma
Cüz. Kısım. Parça.
(Fransızca)
Şekil. Biçim. Askeri nişan. Rütbe işareti.
(Fransızca)
Bükülünce 8, 16, 32 sayfa olan kitap dizgisi.
(Fransızca)
furkan
Hak ile bâtılı birbirinden ayıran. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı farkedip ayıran.
Kur'an-ı Kerim.
Kur'an-ı Kerim'in 25. suresinin ismi.
Hak ile batılı ayırmak, iyi ile kötüyü ayırd etmek.
Kur'ân-ı Kerim'in adlarından biri.
furkan suresi / furkân sûresi
Kur'ân-ı kerîmin yirmi beşinci sûresi.
furkan-ı ahkem
Doğruyu yanlıştan en hikmetli ve sağlam şekilde ayıran Kur'ân-ı Kerim.
furkan-ı azim / furkan-ı azîm
Hakkı bâtıldan ayıran en büyük ve muazzam kitap olan Kur'ân-ı Kerim.
fussilet suresi / fussilet sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 41. suresidir. Mekkî'dir. Secde, Sure-i Akvat ve Mesabih Suresi de denir.
Kur'ân-ı kerîmin kırk birinci sûresi. Secde sûresi ve Hâ mîm de denir.
garnizon
Bir şehir veya müstahkem mevkideki birliklerin tamamı.
(Fransızca)
Askeri birliklerin bulunduğu şehir.
(Fransızca)
Askerî birliklerin bulunduğu yer.
gaşiye suresi / gâşiye sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 88. suredir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin seksen sekizinci sûresi.
gayb
Hazır olmama, gizli kalma. Hazır olmayan gizli kalan, görünmeyen.
Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde bildirilmeyen, his organları, tecrübe ve hesâb ile anlaşılmayan gizli şeyler.
Akıl ve his (duyu) organları ile bilinemeyip, ancak peygamberlerin haber vermesi ile bilinen, Allahü teâ
gaydak
Geniş.
Yumuşak.
Kerim kişi. İyi huylu kimse.
Keler yavrusu.
Büluğ çağına varmamış çocuk.
gulfe
Zekerin sünnet edilecek derisi.
gurmul
(Çoğulu: Garâmil) Erkek eşek.
At zekeri.
habl-ül metin
Sağlam ip.
Mc: İslamiyet. Kur'an-ı Kerim.
hablü'l-metin
Sağlam ip. İslâ-miyet, Kur'ân-ı Kerim.
hablullah
Allah'ın ipi. Kur'an-ı Kerim. Allah'a kavuşma vasıtası. İhlâs. İtaat. Cemaat.
Allahü teâlânın ipi, Kur'ân-ı kerîm veya İslâm dîni.
hablülmetin
Sağlam ip; İslâmiyet, Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet.
hac
Kur'ân-ı Kerimin 22. sûresi.
hac suresi / hac sûresi
Kur'ân-ı kerîmin yirmi ikinci sûresi.
hacc suresi
Kur'an-ı Kerim'in 22. suresidir.
hadid suresi / hadîd sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 57. suresi.
Kur'ân-ı kerîmin elli yedinci sûresi.
hadim-i furkan / hâdim-i furkan
Hak ile batılı birbirinden ayıran Kur'ân-ı Kerimin hizmetkârı.
hadis-i kavi / hadîs-i kavî
Resûlullah efendimizin, söyledikten sonra, peşinden bir âyet-i kerîme okuduğu hadîs-i şerîfler.
hadis-i kudsi / hadîs-i kudsî
Peygamber Efendimiz (a.s.m.), Cenâb-ı Haktan "Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur" diyerek rivayet ettiği (naklettiği) Kur'ân-ı Kerîm dışındaki sözler.
hafız / hâfız
Kur'ân-ı Kerim'i tamamen ezbere okuyan.
Kur'an-ı Kerim'in mânası ile beraber her şeyini yaşamaya ve muhafazaya çalışan.
Muhafaza eden. Koruyan. Hıfzeden.
hafız mektebi
Kur'ân-ı Kerimi ezberlemek için gidilen okul.
hafız-ı kur'an / hâfız-ı kur'ân
Kur'ân-ı kerîmi ezbere bilen.
Kur'ân-ı Kerimi ezberleyen.
hakayık-ı seb'a
Yedi hakikat. Fatiha suresinin yedi âyeti. İmanın altı şartı ve İslâmiyet ile yedi olan mühim hakikatlar. Kur'an-ı Kerim'in yedi vechile hârika olması gibi hakikatlar.
hakka suresi / hâkka suresi / hâkka sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 69. suresi olup Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin altmış dokuzuncu sûresi.
hakkaniyet-i kur'aniye / hakkaniyet-i kur'âniye
Kur'ân-ı Kerimin doğruluğu, gerçekçiliği.
halife-i adile / halîfe-i âdile
Halîfe olacağı, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfin işâreti ile anlaşılan halîfe. Hazret-i Ebû Bekr'in halîfeliği böyledir.
halife-i raşide / halîfe-i râşide
İnsanlara, İslâm dînini anlatma vazîfesini Peygamber efendimiz gibi yapan ve âyet-i kerîmelerde veya hadîs-i şerîflerde halîfe olacağı işâret olunan halîfe. Buna, Halîfe-i âdile de denir.
hamd-i zekeriyya-yı rahmet
Hz. Zekeriyya'nın (a.s.) rahmete vesile olan hamd ve şükrü.
hanifen müslimen / hanîfen müslimen
Allah'ı bir olarak tanıyan dosdoğru bir Müslüman (Kur'ân-ı Kerimde Hz. İbrahim için söylenen bir ibare).
haram / harâm
Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde yapmayınız diye açıkça yasak ettiği şeyler.
harbiye
Harble ilgili, askeri okul.
harun aleyhisselam / hârûn aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîm'de adı geçen peygamberlerden.
harut ve marut
Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen iki meleğin ismidir.
haşr suresi / haşr sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 59. suresi olup Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin elli dokuzuncu sûresi.
hatm
Hitâma erdirmek, bitirmek. Kur'an-ı Kerim'i veya herhangi bir şeyi sonuna kadar okuyup bitirmek.
Mühürleme. Mühürlenme.
Kur'ân-ı kerîmi başından (Fâtiha sûresinden başlıyarak) sonuna (Nâs sûresine) kadar okumak.
hatme
Baştan aşağı (bütün Kur'ân-ı Kerimi) okuyup bitirmek.
Bir arada muayyen bir şeyi okuyup bitirmek.
hatme-i kur'aniye / hatme-i kur'âniye
Kur'ân'ın hatmi; Kur'ân-ı Kerimi baştan sona okuyup bitirme.
haysiyet-i askeriye
Askerî şeref, onur ve itibar.
hazret-i kur'an / hazret-i kur'ân
Kur'ân-ı Kerim.
hehca'
Kerim, cömert kimse.
hican
İyi, kerim kimse.
Güzel ve beyaz deve.
hicr
Kur'ân-ı Kerimin 15. sûresi.
hicr suresi / hicr sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 15. suresidir.
Kur'ân-ı kerîmin on beşinci sûresi.
hidemat-ı imaniye
İmâni hizmetler. (Kur'an-ı Kerim'i ve mânâsını öğrenmeğe vesile olmak; imâni şüphelerin giderilmesine çalışmak; İslâmiyetin, hak din olduğunu isbat etmek veya isbâta vesile olmak gibi.) Görülen hizmetler. Eşyanın ve mahlukatın lisan-ı hâl ile esmâ-i İlâhiyeye ait yaptıkları tesbih ve ibadetleri.
hıfz-ı kur'an
Kur'an-ı Kerim'i tamamıyla ezberleme.
hırk
Cömert, kerim.
hırrik
(Çoğulu: Ehrak - Hurrak - Huruk) Cömerd, kerim. Zarif.
hırz ayetleri / hırz âyetleri
Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahü teâlânın muhâfazasına (korumasına) kavuşmaya vesîle (sebeb) olduğu bildirilen âyet-i kerîmeler.
hissiyat-ı askeriye
Askerî duygular, hisler.
hizb
Bölük, taraftar.
Kur'ân-ı kerîmin yirmi sayfadan meydana gelen cüzlerinin dörtte biri olan beş sahife.
hizbullah
Allah için din uğrunda ciddi gayret sâhibi olan ve din düşmanlarıyla aslâ hakiki dost olmayan mücahid cemaat. "Hizb-ül Kur'an" tabiri de aynı mânada kullanılır. (Kur'an-ı Kerim'de 5:56 ve 58:22 âyetlerinde zikredilir.)
hızır
İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.
hizmet-i neşriye
Kur'ân-ı Kerimin hakikatlerini yayma hizmeti.
hucurat suresi / hucurât sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 49. suredir. Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin kırk dokuzuncu sûresi.
hud / hûd
Kur'ân-ı Kerimin 11. sûresi.
hud aleyhisselam / hûd aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden.
hud suresi / hûd sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 11. sure olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin on birinci sûresi. Mekke-i mükerremede indi. Yüz yirmi üç âyet-i kerîmedir.
hüda
Doğru yol göstermek.
Doğruluk. Hidâyet.
Kur'ân-ı Kerimin bir ismi.
Doğru yol gösterme.
Hidayet etme.
Kur'ân-ı Kerim'in adlarından biri.
hükm-i şer'i / hükm-i şer'î
Kur'an-ı Kerim'e ve Din-i İslâm'a uygun kanun ile verilen karar. Şeriatın hükmü.
huluk-ı azim / huluk-ı azîm
Kur'ân-ı kerîmin bildirdiği ve Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem sâhib olduğu güzel huylar.
hümeze suresi / hümeze sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 104. suresi olup Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin yüz dördüncü sûresi.
huruf-ı mukattaa / hurûf-ı mukattaa
Kur'ân-ı kerîmde bâzı sûre başlarında bulunan ve mânâsı açık olmayan ikisi üçü bir arada veya tek başına yazılı harfler. Elif lâm mîm, Yâsîn, Elîf lâm râ... gibi.
huruf-u mu'ceme
Gr: Kur'an-ı Kerim harflerindeki noktalı harfler.
huruf-ul mukattaa
Gr: Kur'an-ı Kerim'de sure başlarında bulunan, kesik kesik, ikisi üçü birleşik veya tek başına yazılı hafler. Elif Lâm Mim, Yâ Sin, Elif Lâm Râ... gibi. Bunlar İlahî birer şifre olup, mânalarını anlayanlar Resul-ü Ekrem (A.S.M.) ve O'nun vârisleridir.
hutuvat-ı sitte
Altı adım. (Kur'an-ı Kerim'deki "Hutuvat-üş şeytan" tabirinden istifaze ile, şeytanların ve onların insî mümessilleri olan şerir insanların fitnekâr ve dalâlete sevkedici adımları, izleri ve desiseleri gibi mânalarla alâkalı olarak "bir mühim eser"e verilen isim) Şeytanın altı desisesi.
iane-i askeriye
Tanzimattan sonra cizye yerine Hristiyan tebeadan alınan vergi. Bu vergi sonradan "bedel-i askerî" adını almış ve 1908 Temmuz inkılâbına kadar devam etmiştir.
ibaret-inass / ibâret-inass
Mânâya delâleti bakımından lafzın dört kısmından biri. Nassın (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfin) yalnız ibâresinden anlaşılan mânâya delâlet etmesi.
ibn-i cevzi / ibn-i cevzî
(Hi: 508-597) El-Muğni isimli Kur'an-ı Kerim tefsiri vardır. Hanbelî fıkhı ve tarihî bilgilerde muhakkik âlimlerdendir. Ebu-l Ferec İbn-i Cevzî diye de meşhurdur.
ibn-i mes'ud
Ebu Abdurrahman Abdullah Bin Mes'ud da denir. (R.A.)şeref-i İslâm ile müşerref olanların altıncısıdır. Bütün gazvelere iştirak etmiştir. Dâimî surette huzur-u Risalette bulunduğundan Kur'an-ı Kerim'i herkesten iyi öğrendiği gibi, pekçok hadis de işitmiş ve ezberlemişti. Kur'an-ı Kerim'i en evvel Mek
ibrahim aleyhisselam / ibrâhim aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde ismi bildirilen peygamberlerden.
ibrahim suresi / ibrâhim sûresi
Kur'ân-ı kerîmin on dördüncü sûresi.
iç cebehane
Şimdiki askerî müzeye eskiden verilen addır. İç cebehâne tâbiri bilahare "Hazine-i esliha", Üçüncü Sultan Ahmed devrinde "Dâr-ül esliha", daha sonraları da "Harbiye ambarı" olarak değiştirilmiş, en sonunda "askerî müze" şeklini almıştır.
(Türkçe)
ictihad / ictihâd
İnsan gücünün yettiği kadar zahmet çekerek, çalışma. Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş olan işlerin hükümlerini açıkça bildirilenlere benzeterek meydana çıkarma.
ictihar
Askeri çoğaltma.
Meydanda ve gözükür olma. Aşikâr olma.
idare-i örfiye
İcabında devletin bir yerde mülki idareye ait nizamları tatil ile kanunen kurduğu askerî idare. Örfi idâre, sıkıyönetim.
idris aleyhisselam / idrîs aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde adı geçen peygamberlerden.
ihlas / ihlâs
Samimiyet, doğruluk, riyasızlık. Kur'ân-ı Kerim'in 112. Sûresi.
ihlas suresi / ihlâs sûresi
Kur'an-ı Kerim'de şirkin ve küfrün envâını reddedip, tevhidi ilân eden 112. Sure. Bu sureye: Esas, Tevhid, Tefrid, Tecrid, Necat, Velâyet, Marifet, Samed, Muavvize, Mazhar, Berâe, Nur, İman suresi de denilmektedir. Maâni, Müzekkire gibi isimleri de vardır.
Kur'ân-ı kerîmin yüz on ikinci sûresi. Tevhîd, Tefrîd, Tecrîd, Necâd, Vilâyet ve Mârifet sûresi de denilmiştir.
ihtisab / ihtisâb
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyulmasının, ilim ve ehliyet sâhibi bir devlet me'muru olan muhtesib tarafından sağlanması, emr-i ma'rûf nehy-i münkerin yâni iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak vazîfesinin el ile yapılması vazîfesi.
iktibas
Bir söz veya yazıyı olduğu gibi veya kısaltarak almak. Birisinden ilmen istifade etmek. İstifade suretiyle almak, alınmak.
Söz arasında Kur'an-ı Kerimden veya Hadis-i Şeriftden veya başka makbul eserlerden bir cümlenin kâmilen veya kısmen az tasarruf ile veya tasarrufsuz alınması.
iktiza-i nass / iktizâ-i nass
Âyet ve hadîslerin gerektirdiği şey; nassın (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfin) hükmünün anlaşılabilmesi ve istenilen mânânın ortaya çıkması için sözün tamâmına bakılarak gerekli hükmün taktir edilmesi.
ilhad / ilhâd
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan, müctehid âlimlerin söz birliği ile bildirdikleri ve müslümanlar arasında yayılan îmân bilgilerine uymamak, doğru yoldan ayrılmak küfre (îmânsızlığa) sebeb olan inanış.
ilm-i kıraat / ilm-i kırâat
Usul ve kaidesine uygun olarak Kur'an-ı Kerimin okunması ilmi. Bak: (Kıraat) ve (Kıraat-ı seb'a) ve (Fenn-i kıraat)
Kur'ân-ı kerîmin kelimelerinin doğru olarak okunuşundan bâzı kelimelerin ise, farklı okunmasından bahseden ilim.
ilm-i tefsir / ilm-i tefsîr
Kur'ân-ı kerîmdeki murâd-ı ilâhîyi, Allahü teâlânın kastettiği mânâyı açıklayan ilim.
ilm-i usul-i fıkıh / ilm-i usûl-i fıkıh
Fıkıh bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.
ilm-i usul-i kelam / ilm-i usûl-i kelâm
Kelâm ilminin, îmân bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.
ilm-i usul-i tefsir / ilm-i usûl-i tefsîr
Tefsîr ilminin metodlarından, kâidelerinden, müfessirde bulunması gereken şartlarından, âyet-i kerîmelerin; nâsih ve mensûhundan, hâss ve âmmından bahseden ilim.
ilyas
Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (A.S.) Peygamber olmuştur. İlyâs (A.S.), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, ç
ilyas aleyhisselam / ilyâs aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden biri. Hârûn aleyhisselâmın neslindendir.
infitar suresi / infitar sûresi
Kur'ân-ı kerîmin seksen ikinci sûresi.
inhizam
Basılıp ezilme.
Bozulma. Askerin bozulup dağılması.
inna lillah ve inna ileyhi raci'un / innâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn
Belâ ve musîbet gelince veya kötü bir haber duyunca okunan, Bekara sûresinin; "Biz Allahü teâlânın kullarıyız (vefât ettikten sonra diriltilip yine) O'na döneceğiz" meâlindeki yüz elli altıncı âyet-i kerîmesi.
insan suresi / insan sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 76. Suresi olup "Dehr, Ebrar, Emşac, Hel-etâ Suresi" de denir.
Kur'ân-ı kerîmin yetmiş altıncı sûresi.
inşikak suresi / inşikâk sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 84. Suresi olup İnşakkat suresi de denir. Mekkî'dir.
Kur'ân-ı kerîmin seksen dördüncü sûresi.
inşirah suresi / inşirâh sûresi
Kur'an-ı Kerimin 94. Suresidir.
Kur'ân-ı kerîmin doksan dördüncü sûresi.
inzal / inzâl
İndirmek.
Kur'ân-ı kerîmin, Ramazân-ı şerîf ayında Kadir gecesinde Levh-i mahfûzdan, dünyâ semâsındaki Beyt-ül-izze denilen makâma bir defâda, topluca indirilmesi.
isa
Dört büyük peygamberden birisidir. Hakiki Hristiyanlık dininin peygamberidir. Kur'an-ı Kerim'de meziyet ve senası geçmektedir. İncil, mukaddes kitabıdır. Vahiy ile kendine gönderilmiştir. Ancak kendisinden sonra Havarileri tarafından yazılmıştır.
ishak
Kur'ân-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerdendir. İbrahim (A.S.)ın oğludur. Yakub (A.S.)ın babasıdır.
ıslahat-ı askeriye
Askerlikte yapılan ıslahatlar. Askerî ıslahat.
ismail aleyhisselam / ismâil aleyhisselâm
Yemen'den gelip Mekke ve civârına yerleşen Cürhüm kabîlesine gönderilen peygamber. Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden. Peygamber efendimizin dedelerindendir. Cürhüm kabîlesine peygamber olarak gönderildi. İbrâhim aleyhisselâmın oğludur. Anne si Hacer Hâtun'dur.
isra suresi / isrâ suresi / isrâ sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 17. Suredir. Mekkidir.
Kur'ân-ı kerîmin on yedinci sûresi.
istibdadat-ı askeriye
Askerî baskılar.
istihkam / istihkâm
Sağlamlık. Metin olmak. Kuvvetli ve dayanıklı olmak.
Askerlikte: Düşmana karşı, hücumlarını savmak için hazırlanmış bulunan siper, askeri yapılar. İstihkâm işi ile uğraşan asker sınıfı.
Kuvvet ve metanet vermek.
istihrac
Birşeyin içinden bir şey çıkarma; ilmî ve mânevî güçle Kur'ân-ı Kerimden mânâ çıkartma.
istihracat
Çıkarımlar; ilmî ve mânevî güçle Kur'ân-ı Kerimden çıkartılan mânâlar.
istihracat-ı kur'aniye / istihracat-ı kur'âniye
Kur'ân-ı Kerimden anlam çıkarma işlemleri.
istikrah / istikrâh
Beğenmeme, kötü ve kerih görme.
Bir şeyi kötü ve kerih görmek. Beğenmemek, nefret etmek. Bir şeyi cebir ve ikrah ile işlemek.
Kerih ve kötü görmek, tiksinmek bir şeyi beğenmemek, bir şeyi zorla yapma.
istinbat / istinbât
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş hükümleri, bilgileri, açıkça bildirilenlere benzeterek, meydana çıkarmak.
istirca' / istircâ'
Belâ ve musîbet zamânında veya kötü bir haber duyunca "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci'ûn (Muhakkak ki Allahü teâlânın kullarıyız, vefât ettikten sonra diriltilme ve neşr ile yine O'na döneceğiz) (Bekara sûresi: 156) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuya rak Allahü teâlâya sığınmak.
istisgar
Küçümsemek. Küçük görmek. Kerih görmek.
istiva / istivâ
Kur'ân-ı kerîmdeki müteşâbih, yâni görülen, ilk anlaşılan mânâların verilmesi akla ve dîne uygun olmayıp günâh olan ve bu sebeble tevîl etmek yâni uygun olan mânâları vermek îcâb eden kapalı sözlerden biri.
itaat-i askeriye
Askerin emre uyması.
itare
(Tayerân. dan) Uçurma veya uçurulma.
Hızla gönderme, yollama.
Otomobil tekeri.
kabr ziyareti / kabr ziyâreti
Ölümü ve âhireti hatırlayıp ibret almak, mezarlıkta medfûn (gömülü) olanlara duâ etmek ve Kur'ân-ı kerîm okumak ve velî olan ölülerin rûhlarından istifâde etmek maksadıyla bir kabre veya mezarlığa gitmek.
kadr (kadir) gecesi
Daha çok Ramazân-ı şerîf ayı içerisinde bulunduğu bildirilen ve Kur'ân-ı kerîmin indirilmeye başladığı mübârek gece.
kadr (kadir) suresi / kadr (kadir) sûresi
Kur'ân-ı kerîmin doksan yedinci sûresi.
kadr suresi
Kur'an-ı Kerim'de 97. sure olup İnna Enzelna diye de söylenir.
kaf suresi / kâf sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 50. suresidir. Bâsikat ismi de verilir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin ellinci sûresi.
kafirun suresi / kâfirûn suresi / kâfirûn sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 109. sure olup El-Kâfirûn da denilir.
Kur'ân-ı kerîmin yüz dokuzuncu sûresi.
kaid-ül ceyş
Orduyu, askeri idare ve sevkeden. Kumandan. Serasker.
kaim-makam
Birinin yerine geçen. Kaymakam. Bir kazayı (İlçe) idâre eden memur. Osmanlılarda, binbaşı ile miralay arasındaki askeri rütbe. Yarbay.
kalem suresi / kalem sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 68. suresinin ismidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin altmış sekizinci sûresi. Nûn sûresi de denir.
kamer suresi / kamer sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 54. Suresinin ismi olup İktarabet Suresi de denir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin elli dördüncü sûresi.
kandi / kandî
Şekerimsi, şekerle ilgili, şekerden.
karargah / karargâh
Karar verilen yer. Karar yeri.
(Farsça)
Askerî birlikte kurmay heyetinin toplandığı yer. Merkez.
(Farsça)
Karar yeri, askeriyede kurmayların yeri.
kari / kârî
Kur'ân-ı kerîmi ezberleyen ve okuyan.
karia suresi / kâria sûresi
Kur'an-ı Kerim' in 101. Suresidir ve Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin yüz birinci sûresi.
kasas suresi / kasas sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 28. Suresidir. Mekkîdir. (Kısas da denir.)
Kur'ân-ı kerîmin yirmi sekizinci sûresi.
kat'i delil / kat'î delîl
Kesin delil. Âyet-i kerîmeler ve tevâtürle bildirilen mânâsı açık hadîs-i şerîfler.
katib-i vahy / kâtib-i vahy
Kur'an-ı Kerim âyetlerini yazan. Vahy kâtibi.
kavanin-i askeriye
Askeri kanunlar.
kavari'
(Tekili: Karia) İnsan öleceği zaman, halet-i nezi'de okunan âyet-i kerime.
Şiddetli esen rüzgârlar.
Ansızın Allah tarafından gönderilen belâ ve musibetler.
kavl
Müctehid (Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden din bilgilerini elde edebilen) âlimlerin bir işin hükmünü bildiren sözü yâni re'yi, ictihâdı.
kavl-i kadim / kavl-i kadîm
İmâm-ı Şâfiî'nin Bağdâd'daki ilk ictihâdlarına (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden çıkardığı hükümlere) verilen ad. Bunlara onun mezheb-i kadîmi de denir. İmâm-ı Şâfiî, kavl-i kâdimini el-Hucce adlı eserinde topladı. Mısır'a yerleşince, muhîtin (y örenin) örf ve âdetlerini de nazar-ı îtibâra (dik
kavmiyetçilik
İslâmiyetin âyet-i kerime ve hadis-i şerifle men'ettiği, soy sop üstünlüğü ileri sürerek, kendi kavminden olmayanlardan ayrılmak ve onları hakir görmek.
kazak
Her kavmin askerliğe, akın ve çapula ayrılmış efradı.
Çarlık Rusyasında ayrıca bir sınıf teşkil eden sipahiye benzer süvari askeri.
kazaskerler
Osmanlı Devletinde ilmiye sınıfının en yüksek mertebesinde bulunan devlet görevlileri; askerî kadılar.
kehf
Kur'ân-ı Kerimin 18. sûresi.
kehf suresi / kehf sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 18. suresidir. Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin on sekizinci sûresi.
kelam-ı ilahi / kelâm-ı ilâhî
Allahü teâlânın kelâmı. Kur'ân-ı kerîm.
kelam-ı kadim / kelâm-ı kadim / kelâm-ı kadîm
Kur'an-ı Kerim, Kadim kelâm.
Ezelî yâni başlangıcı olmayan söz, kelâm; Kur'ân-ı kerîm.
kelam-ı mudari / kelâm-ı mudarî / kelâm-ı mudârî
Arab kabilelerinden Mudar Kabilesinin konuştuğu Arapça. Kur'an-ı Kerim bu lehçe üzerine nâzil olmuştur. En fasih Arapça'dır.
Arap kabîlelerinden Mudar kabilesinin konuştuğu Arapça, Kur'ân-ı Kerîm bu lehçe üzerine nâzil olmuştur, en fasîh Arapça'dır.
kelamullah / kelâmullah
Allah sözü, Kur'-ân-ı Kerim.
Allah kelâmı, Kur'ân-ı Kerim.
kelimetullah
Allah'ın kelâmı, Kur'ân-ı Kerîm.
kemiş
Tez yürüyüşlü at.
Zekeri küçük at.
Memesi küçük koyun.
kerahet-i tahrimiyye / kerâhet-i tahrîmiyye
Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfteki delilinden zan ile anlaşılan yasak. Harama yakın mekruh.
kerahiyyet
Mekruh oluş. Kerih ve çirkin olan işin hâli.
keraih
(Tekili: Kerihe) Nefret edilecek ve iğrenç şeyler.
kerh
İğrenme, hoşlanmayıp tiksinme.
Zorlama.
Bir şey sonradan nâ-hoş ve kerih olmak.
kerim
Her şeyin iyisi, faydalısı. Kerem ile muttasıf olan, ihsan ve inayet sâhibi. Şerefli ve izzetli. Muhterem, cömert, müsamahakâr. (Kur'an-ı Kerim tâbirindeki kerim; muazzez, mükerrem mânâsınadır. Kur'an-ı Kerim'de bu kelime 27 defa geçer ve ancak iki defa Cenab-ı Hak hakkında kullanılmıştır.)
kerimane / kerîmâne
Kerim olana mahsus hâlde. Lutfederek. Kerime hâs bir suretde.
(Farsça)
Kerimce.
kerimiyet / kerîmiyet
Kerîmlik.
kesre
Kur'an-ı Kerim yazısında harfin altına konarak, o harfi "İ" veya "I" diye okutan ve bir adı da "esre" olan işâret.
ketibeperver
Askeri koruyan ve seven. Asker yetiştiren.
(Farsça)
kevser suresi / kevser sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 108. Suresi.
Kur'ân-ı kerîmin yüz sekizinci sûresi.
kıraat
Okuma. Düzgün ve çabuk okuma.
Okuma kitabı.
Fık: Namazda Kur'an-ı Kerim'den bir miktar okumak.İnsan bir yazıyı ya kendi kendine yahut başkasına dinletmek üzere okur. Hususi mütâlaa nasıl olsa olur. Fakat dinletmekten maksad, anlatmak olduğu için o yolda okumanın dikkat edilec
kıraat-ı seb'a
Kur'an-ı Kerim'i yedi türlü okuma tarzı. Mâna değişmemek üzere Kur'an-ı Kerim Kureyş, Huzeyl, Havâzin, Kinane, Sakif, Temim ve Yemen lehçeleriyle "sırat, mâlik, cibril" gibi kelimelerin yedi türlü okunmasına denir.
Yedi türlü okuma.
kıraet ilmi / kırâet ilmi
Kur'ân-ı kerîmin kelimelerinin okunuş şekillerini râvileriyle berâber bildiren ilim.
kıraet-i şazze / kırâet-i şâzze
Arabî gramer şartlarına uyan ve mânâyı değiştirmeyen, fakat bâzı kelimeleri hazret-i Osman'ın çoğalttığı nüshaya benzemeyen Kur'ân-ı kerîm kırâeti (okunuş şekli).
kiram / kirâm
Benzetmeli, kinâyeli.
(Tekili: Kerim) Kerimler, şerefliler.
Eli açık cömert kimseler.
Ulular, cömertler, kerimler.
kısar-ı mufassal
Kur'an-ı Kerim'de 99. sure olan Zilzal suresinden 114. olan Nas suresine kadar olan surelerdir.
kışla
Askerlerin topluca barındığı büyük yapı; askerî birliklere ait bina.
kıt'a
(Çoğulu: Kıtat) Dünyanın kara parçalarından her biri.
Memleket. Ülke.
Mat: Bir dairenin bir yayı ile onun çapı arasındaki kısım.
Tıb: Kesik organın vücudda kalan parçası.
Ask: Çok kalabalık olmayan askerî kuvvet.
Edb: En az iki beyitten yapılmış manzum
kıtaat
(Tekili: Kıt'a) Bölümler, cüzler, parçalar.
Büyük kara parçaları.
Askeri birlikler.
Ülkeler, memleketler.
kitab / kitâb
Edille-i şer'iyyenin (İslâm dînindeki hükümlerin, din bilgilerinin) birinci kaynağı olan Kur'ân-ı kerîm.
Amel defteri.
kitab ve sünnet / kitâb ve sünnet
Kur'ân-ı kerîm ve Peygamber efendimizin hadîs-i şerîfleri (söz, iş ve görüp de bir şey demedikleri hususlar) mânâsına olan bir terim.
kitab-ı mübin / kitâb-ı mübîn
Açık, hak ile batılı ayıran kitap, Kur'ân-ı Kerim.
Herşeyi açıkça beyan eden kitap, Kur'ân-ı Kerim.
kitab-ı münir
Nurlu kitap, Kur'ân-ı Kerim.
kitabullah
Allah kitabı, Kur'-ân-ı Kerim.
kitap
Kur'ân-ı Kerim.
kıyame suresi / kıyâme sûresi
Kur'ân-ı kerîmin yetmiş beşinci sûresi.
kıyamet suresi
Kur'an-ı Kerim'in 75. Suresi olup "Lâ Uksimu" Suresi de denir. Mekkidir.
kıyas / kıyâs
Bir şeyi diğer bir şeyle ölçme, bir şeyi başka şeye benzetme; hakkında nass (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf) bulunmayan bir mes'elenin hükmünü, buna benzeyen ve hakkında nass bulunan başka bir mes'elenin hükmüne benzeterek anlama.
kolordu
Ekseriyetle üç tümen ve diğer tamamlayıcı birliklerden kurulan askeri birlik.
(Türkçe)
Üç tümen ve bağlı birliklerden meydana gelen büyük askerî birlik.
kor
t. Her tarafı iyice yanıp içine kadar ateş hâline gelmiş kömür veya odun parçası.
Askeriyede kolordu.
küfr-i cühudi / küfr-i cühûdî
Allahü teâlâya, Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş, inanılması lâzım olan şeylere inanmamakta bilerek inâd etmek.
kur'an-ı cami' / kur'ân-ı cami'
Herşeyi içinde bulunduran Kur'ân-ı Kerim.
kur'an-ı hakim / kur'an-ı hakîm
Hakim olan Kur'an-ı Kerim. Hakim: Hikmetli, hikmet sâhibi, yahut çok hâkim ve muhkem mânalarına gelir.
kur'an-ı mu'cizi'l-beyan / kur'ân-ı mu'cizi'l-beyân
Açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Kur'ân-ı Kerim.
kur'ani müşkilat / kur'ânî müşkilât
Kur'ân-ı Kerimde anlaşılması zor olan yerler.
kürema
(Tekili: Kerim) Kerimler.
kureyş lehçesi
Arab dilinin Kureyş kabîlesince konuşulan lehçesi. Kur'an-ı kerîm bu lehçe üzerine inmiş ve bu lehçe üzerine yazılmıştır.
kureyş suresi / kureyş sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 106. Suresidir. Liilâfi Suresi de denir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin yüz altıncı sûresi.
kurra / kurrâ
(Tekili: Kari') Okuyucular. Kur'ân-ı Kerimi usul ve tecvidine göre okuyanlar. Dindar ve sâlih kimse.
Kârîler, kırâat âlimleri, Kur'ân-ı kerîm okuyucuları.
kurra-i seb'a / kurrâ-i seb'a
Allahü teâlânın kelâmı olan Kur'ân-ı kerîmin kırâatini (okunuşunu) Peygamberimizin okuduğu gibi bildiren yedi büyük kırâat âlimi.
küruş
(Tekili: Keriş) İşkembeler.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kütüb-i ehadis
İlâhî kitaplar: Tevrat, Zebur, İncil, Kur'ân-ı Kerim.
kütüb-i sitte
Altı kitab. Kur'ân-ı kerîmden sonra, İslâm dîninin ikinci kaynağı olan hadîs-i şerîfleri ihtivâ eden ve doğruluğu İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilen altı hadîs kitâbının hepsine birden verilen ad. Bunlar; İmâm-ı Buhârî'nin Sahîh-i Buhârî'si, İmâ m-ı Müslim'in Câmi'us-Sahîh'i, İmâm-ı Mâlik'in Mu
kütüb-ü ilahiye / kütüb-ü ilâhiye
İlâhî kitaplar, Allah tarafından gönderilen semavî kitaplar; Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'ân-ı Kerîm.
kütüb-ü mensuha-i semaviyye
İslâma ve bütün beşeriyyete gönderilen Kur'an-ı Kerim'den evvel eski peygamberlere gelen -Tevrat, İncil, Zebur- namlarındaki şimdi hükmü kalkmış olan mukaddes kitablar.
kütüb-ü mukaddese
Kutsal kitaplar—Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'ân-ı Kerim.
kütüb-ü mukaddese-i semaviye / kütüb-ü mukaddese-i semâviye
Vahye dayanan kutsal kitaplar—Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'ân-ı Kerîm.
kütüb-ü semaviye / kütüb-ü semâviye
Allah'ın gönderdiği kutsal kitaplar; vahiy ile gelen Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'ân-ı Kerim.
kuva-yı milliye / kuvâ-yı milliye
İstiklâl Savaşında Anadolu'da kurulan hükümet ve buna bağlı askeri kuvvetler.
Milli kuvvetler. Bir milletin sahib olduğu kuvvetleri.
İstiklâl harbinde Anadoluda kurulan hükümet ve bu hükümetin askeri kuvvetleri.
kuvvet / قوت
Güç.
(Arapça)
Askerî güç.
(Arapça)
küvviret suresi
Kur'an-ı Kerim'de 81. Suredir. İzeşşemsü Küvviret veya Tekvir Suresi de denir. Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
lafzullah
Allah lâfzı. (Bu kelime Kur'ân-ı Kerimde 2806 defa zikredilmiştir. Bu lâfız bütün "sıfat-ı kemâliyeyi" tazammun eden bir sadeftir.)
lağım
Kaleleri düşürmek için gedik açmak veya düşman ordugâhına zarar yapmak maksadıyla açılan ve barut konulup atılan yerler. Bu işi yapanlara "lâğımcı" denilirdi. Sonradan bu türlü işlere "İstihkâm" denilmiş ve o ad altında askeri teşkilât yapılmıştır.
Kazurat ve çirkef sularının akmasın
lahin / lâhin
Kur'ân-ı Kerim'i okurken telaffuzunda yanlışlık yapan.
lataknetu / lâtaknetu
Ayet-i Kerimeden bir kısım olup: Ümidinizi kesmeyiniz (meâlindedir.)
leheb suresi
Kur'an-ı Kerim'in 111. suresi olup "Tebbet, Mesed" Suresi de denir. Mekkîdir.
leşkerşikaf / leşkerşikâf
Düşman askerini kıran.
(Farsça)
leşkerşiken
Düşman askerini kıran.
(Farsça)
leşkerşükuf / leşkerşükûf
Düşman askerini kıran.
(Farsça)
leyl suresi / leyl sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 92. Suresinin ismidir.
Kur'ân- kerîmin doksan ikinci sûresi.
leyle-i kadr
Daha çok Ramazân-ı şerîf ayı içinde bulunduğu bildirilen ve Kur'ân-ı kerîmin gelmeye başladığı mübârek gece.
lian / liân
Lânetleşmek, erkeğin zevcesini (hanımını) zinâ etmekle suçlaması veya bu çocuk benden değildir demesi hâlinde dört şâhid getiremezse, zevcenin isteği üzerine eşlerin hâkim huzûruna çağrılarak usûlüne uygun (âyet-i kerîmedeki bildirildiği şekilde) kar şılıklı yemîn etmeleri ve lânetleşmeleri. Buna mu
lisan-ı gayb
Gaybın haberlerini bildiren dil. Ahiret ahvalini veya bizce bilinmeyen gayb hükmündeki haberleri söyleyen. "Kur'an-ı Kerim"
lisanullah
Allahın lisânı. Kur'an-ı Kerim.
lokman hakim / lokman hakîm
Allahü teâlâ tarafından kendisine ilim ve hikmet; akıl, anlayış, idrâk verilen peygamber veya velî. Kur'ân-ı kerîmde ismi zikr edildi. Dâvûd aleyhisselâm zamânında Arabistan Yarımadası'nın Umman taraflarında yaşadı. Uzun bir ömür yaşadıktan sonra ibâ det hâlindeyken Kudüs ile Remle arasında vefât et
lokman hekim / lokman hekîm
Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen büyük zatlardan olup öğütleri ve ahlâkî, tıbbî sözleri ile tanınmıştır. Peygamber Davud (A.S.) zamanında yaşadığı rivayet edilmektedir. Peygamber veya veli olduğu hususunda ihtilaf vardır.
lokman suresi / lokman sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 31. Suresi olup Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin otuz birinci sûresi.
Kur'ân-ı Kerimin 31. sûresi.
lut aleyhisselam / lût aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde ismi bildirilen peygamberlerden. Bugün Ürdün ile Filistin arasında bulunan Lût gölü yanındaki Sedûm şehri halkına peygamber olarak gönderildi. İnsanlara İbrâhim aleyhisselâmın dînini tebliğ etti.
ma'un suresi / mâ'ûn sûresi
Kur'ân-ı kerîmin yüz yedinci sûresi.
maal-kerahe
Kerih, çirkin, kötü olmakla beraber. Kerahetle beraber. Mekruh olarak.
macid
Çok âli. Şerif. Yüce. Kerim.
Hoş. Nâzik meşreb.
mahakim-i askeriye
Askerî mahkemeler.
maide
Yemek yenilen sofra, yemek, ziyafet.
Kur'ân-ı Kerim'in
sûresi.
maide suresi / mâide sûresi
Kur'ân-ı kerîmin beşinci sûresi.
makàsıd-ı irşadiye-i kur'aniye / makàsıd-ı irşadiye-i kur'âniye
Kur'ân-ı Kerimin doğruluğu gösterme, uyarma maksatları.
makasıd-ı kur'aniye / makasıd-ı kur'âniye
Kur'ân-ı Kerimin maksatları, hedefleri, gayeleri.
mana mertebeleri
Kur'an-ı Kerim'deki âyetlerin anlaşılmasında bilinen muhtelif ma'nâlar. Zâhirî, bâtınî, sarihî, harfî, ismî, işarî, remzî, mecazî, mefhumî, riyazî mânâlar gibi.
manevi tefsir / mânevî tefsir
Kur'ân-ı Kerimin işaret ettiği hakikatleri asrın ilmî gelişmeleri ışığında ortaya koyarak, iman hakikatlerini güçlü ve sarsılmaz delillerle açıklayan, yorumlayan eser.
manevra
Bir makinenin, bir cihazın işleyişini düzenleme veya idare etme işi ve şekli.
(Fransızca)
Ask: Muharebede düşmanın savaş gücünü yok etmek maksadıyla eldeki askerî kuvvetlerin en te'sirli bir biçimde düzenlenmesini te'min eden bütün hareketler.
(Fransızca)
Barış zamanında kıt'alara ve kurmay hey'etle
(Fransızca)
manga
Küçük askerî birlik.
Ask. Tek bir kumandanın kolaylıkla sevk ve idare edebileceği kadar erden kurulu küçük askerî birlik. (Yaklaşık olarak on erden kurulabilecek olan mangada birkaç makinalı tüfek veya tabanca ile avcı erleri bulunur.)
Savaş gemilerinde erlerin yattığı koğuş.
maun suresi / mâun suresi
Kur'an-ı Kerim'in 107. Suresidir. "Eraeyte Suresi" de denir.
meal / meâl
Tefsîr âlimlerinin yaptıkları tefsirlerin (açıklamaların) ışığı altında, âyet-i kerîmelere verilen mânâ, açıklama.
mearic suresi / meâric sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 70. Suresi olup Seele veya Mevaki Suresi de denir ve Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin yetmişinci sûresi.
meberret
Nöbet şekeri.
mecbub
Hayası ve zekeri kesilmiş.
med
Uzatmak, çekmek, Kur'ânı kerîmde uzatan harflerden (elif, vav, yâ) biriyle kendilerinden önceki harfleri çekmek.
medeni / medenî
Faziletli, terbiyeli, kibâr.
Medineli. Şehirli.
Kur'an-ı Kerimin Medine şehrinde nâzil olan âyet ve sureleri.
Topluluk hâlinde yardımlaşarak yaşayan, kibâr, nâzik, terbiyeli, görgülü kimse.
Medîne'de nâzil olan âyet-i kerîmeler ve sûreler.
meharic-i huruf / mehâric-i hurûf
Kur'ân-ı kerîm harflerinin herbirinin ağızdan ses olarak çıktığı yer.
mehmedcik
Kahraman ve mücahid mânasında Türk askerine verilen ünvandır.
mehter
(Mih-ter) Daha büyük.
(Farsça)
Reis.
(Farsça)
Seyis. Osmanlı askeri mızıkası ve buna mensub müzikçiler.
(Farsça)
Vaktiyle Bâb-ı âli çavuşu.
(Farsça)
Rütbe, nişan veya vazife alanların evlerine müjde götürenler.
(Farsça)
Tanzimattan önce Pâdişah çadırını kurmağa vazifeli asker.
(Farsça)
At uşağı.
(Farsça)
Osmanlılarda askerî müzik takımı.
mehterhane
Tar: Zurna, nakkare, nefir, zil, davul ve kösden kurulu askeri mızıka takımı.
(Farsça)
mekatib-i askeriye / mekâtib-i askeriye / مكاتب عسكریه
Askerî okullar.
mekki / mekkî
Peygamber efendimizin Mekke-i mükerremeden, Medîne-i münevvereye hicretinden (göç etmesinden) önce nâzil olan (inen) âyet-i kerîmeler. Âyet-i kerîmelerin Mekkî olmalarında âlimlerin arasında meşhûr olan görüş budur. Bu hususta başka görüşler de vardır.
mekki sureler / mekkî sûreler
İçerisindeki âyet-i kerîmelerin çoğunun Mekkî (hicretten önce inmiş) yâhut, baş kısmı Mekkî âyet-i kerîmeler olan sûreler.
mekruh / mekrûh
Hoş görülmeyen, beğenilmeyen şey. Peygamber efendimizin beğenmediği ve ibâdetin sevâbını gideren şeyler. Yasak olduğu haram gibi kesin olmamakla berâber, Kur'ân-ı kerîmde, şüpheli delil ile, yâni açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin (Peygamb er efendimizin arkadaşlarının) bildirmesi ile anl
meryem
Kur'ân-ı Kerimin 19. sûresi.
meryem suresi / meryem sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 19. Suresidir.
Kur'ân-ı kerîmin on dokuzuncu sûresi.
meşy-i askeri / meşy-i askerî
Asker yürüyüşü. Askerî yürüyüş.
meydan dayağı
Eskiden askeri mekteblerle kışlalarda tatbik edilen cezalardan biridir. Meydanda tatbik edildiği için bu adı almıştır. Arkadaşını yaralamak, hoca ve zâbitine hakarette bulunmak gibi büyük kabahatlerden dolayı verilen bu dayak cezası, saf saf dizilen bütün talebelerin; asker ise kışladaki askerlerin
mezheb
Gitmek, tâkib etmek, gidilen yol. Mutlak müctehîd denilen dinde söz sâhibi âlimlerin, müslümanların yapmaları gereken hususlarla ilgili olarak dînî delîllerden (Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîfler ve İcmâ'dan) hüküm çıkarma usûlleri ve çıkarıp bildirdik leri hükümlerin hepsi.
mezheb imamı / mezheb imâmı
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, Eshâb-ı kirâmdan işiterek veya nakl ile toplayan, açıkça bildirilmemiş olanları da, kendi koydukları usûllere (metod) göre açıkça bildirilmiş olanlara benzeterek çıkaran derin âlim, mutlak müctehîd.
mihver-i harekat / mihver-i harekât
Askeri harekâtın yapıldığı yer.
mim
Kur'ân-ı Kerim alfabesindeki yirmidördüncü harf olup, ebced hesabında kırk sayısının karşılığıdır.
Tarih yazarken bazan Muharrem ayına bir işaret olabilir.
Bir kitap veya ibarenin sonuna veya altına temme (bitti) yerine ve "mâlum oldu, görüldü" makamında konulan bir harftir.<
mirilu
Uzayan harblerde ve askerin kifayetsizliği zamanlarında aylıkla toplanan askerler. Bunlar talimsiz, intizamsız oldukları için "Nefer-i âm: Bütün halkın cenge sürülmesi" hükmünde kalıyor, bir istifade te'min olunamıyordu. Yeniçeri Ocağı'nın ilgasıyla muntazam askerî teşkilât yapılınca bu türl
misafirhane-i askeri / misafirhane-i askerî
Askerî misafirhane.
mıshaf
Kur'ân-ı kerîmin tamâmının yazılı olduğu mübârek kitab.
mıska
Şifâ âyet-i kerîme ve duâlarının yazılı olduğu kâğıt, muska.
mu'cizbeyan
Anlatış tavrı herkese benzemeyen. Tarz-ı beyanı mu'cize olan. Kur'an-ı Kerim.
(Farsça)
mü'min suresi / mü'min sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 40. Suresidir. Gafir, Tavl Suresi de denir.
Kur'ân-ı kerîmin kırkıncı sûresi. Gâfir sûresi de denir.
mü'minun suresi / mü'minûn suresi / mü'minûn sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 20. suresidir. Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin yirmi üçüncü sûresi.
muavvezetan / muavvezetân
(Muavvezeteyn) Kur'ân-ı Kerim'in son iki suresi. (Dâima okunacak gâyet lüzumlu dersleri verdiği ve her çeşit şerli işlerden Allah'a sığınmayı tavsiye ve emrettiği için bu isim verilmiştir.)
muaz ibn-i cebel
(Ebu Abdurrahman el Ensarî) Ashâb-ı Kirâm arasında hürmetle yâd olunan büyük fakihlerdendir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sağlığında Kur'an-ı Kerim'i cem'edip ezberleyen bahtiyarlardandır. Peygamberimiz, "Kur'ânı, Muaz İbn-i Cebel'den alınız" buyurmuştur. 157 hadis rivâyet etmiştir. Ürdün
mücadele suresi / mücâdele sûresi
Kur'ân-ı kerîmin elli sekizinci sûresi.
mücadile suresi
Kur'an-ı Kerim'in 58. Suresi olup Kad-semi' ve Sure-i Zıhâr da denilmiştir.
mücessime
Kur'ân-ı kerîmdeki müteşâbih (mânâsı kapalı) âyetleri, zâhir (görünen)mânâsına göre açıklayıp, Allahü teâlânın el ve yüz gibi organlarının bulunduğunu, dolayısıyla madde ve cisim olduğunu iddiâ ederek doğru yoldan ayrılan bozuk fırka. Bu fırkaya müşe bbihe de denir.
mücevvid
(Tecvid. den) Kur'ân-ı Kerim'i tecvid usulüne göre okuyan ve tecvidi iyi bilen kimse.
müctehid
İctihâd makâmına yâni Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîf ve diğer dînî delillerden hüküm çıkarma derecesine yükselmiş büyük din âlimi. Bütün İslâm ilimleri ve zamânın fen bilgilerinde söz sâhibi âlim.
müctehid fil-mezheb
Mezhebde müctehid; mezheb reisinin (imâmının) koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, dört delîlden (Kitâb, yâni Kur'ân-ı kerîm, sünnet, icmâ', kıyâs,hüküm çıkaran İslâm âlimi. Buna, müctehid-i mukayyed ve müctehid-i müntesib de den ir.
müctehid-i fiş-şer'
Dînî hükümleri, Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden çıkarırken, kendine mahsûs kâide ve usûl koyan mezheb sâhibi müctehid. Buna müctehid-i mutlak da denir.
müctehid-i müstekıl
Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden doğrudan hüküm çıkarabilen ve kendine mahsûs kâide ve usûl koyan mezheb sâhibi müctehid. Buna, mutlak müctehid de denir.
müctehid-i mutlak
Dînî hükümleri, Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden ve diğer dînî delillerden (kaynaklardan) istinbât ederken, çıkarırken kendine mahsûs kâide ve usûl koyan müctehid. Buna, müctehid fiş-şer' ve müctehid-i müstekıl de denir.
müddessir
Örtünen, bürünen. Gizlenen.
Kur'an-ı Kerimde Peygamberimiz Resul-i Ekreme (A.S.M.) "Ey müddessir!" diye hitâb vardır.
müddessir suresi / müddessir sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 74. Suresi olup, Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin yetmiş dördüncü sûresi.
müennes
Dişi. Müzekkerin mukabili.
Gr: Hakiki, itibarî veya söylenişi cihetiyle "dişi" olan kelime.Müennes-i hakikî : Müzekker kelimenin sonuna bir "e-a" ilâve ederek yapılan kelime. Meselâ: (Kâtib: ): Erkek yazıcı. (Kâtibe: ): Kadın yazıcı.Sonu "e" ile biten kelimeler ekseriyetle müennestir
müfessir
Kur'ân-ı kerîmi tefsîr eden; Allahü teâlânın kelâmında, murâd edilen, kasdedilen mânâyı anlayan âlim.
Kur'ân-ı Kerimi tefsir eden, yorumlayan kimse.
Tefsir eden, izah eden. Anlayabildiği mânayı söyleyen ve yazan.
Kur'an-ı Kerim'i tefsir edebilmek salahiyetini hâiz olan, âlim, fâzıl ve kuvve-i kudsiye sahibi zât.
müfessir-i azam / müfessir-i âzam
Büyük müfessir; Kur'ân-ı Kerimi mânâ bakımından tefsir eden, yorumlayan kimse.
müfessir-i hakiki / müfessir-i hakikî
Gerçek müfessir; Kur'ân-ı Kerimi tam ve doğru olarak açıklayan hadis.
müfessir-i kur'an / müfessir-i kur'ân
Kur'ân-ı Kerimi tefsir eden, mânâ bakımından yorumlayan kimse.
müfessirin / müfessirîn
Kur'an-ı Kerim'in mânasını hakkıyla anlayıp tefsir edebilen, ilmi ile âmil, kâmil ve sâlih muhakkikler.
müfreze / مفرزه
Küçük askerî birlik.
Askerî birlikten ayrılan kol.
Askerî birlik.
(Arapça)
müfti / müftî
Fetvâ veren.
Vilâyet ve kazâlarda din işlerine bakan, İslâm âlimlerinin dînî bir konuda vermiş oldukları hükümleri yâni fetvâyı, insanlara bildiren kimse; nakleden me'mur.
Fetvâ veren, yâni herhangi bir şeyin, İslâm dînine uygun olup olmadığını bildiren, Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şer
muhammed suresi / muhammed sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 47. Suresi olup Kıtal Suresi de denir. Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin kırk yedinci sûresi.
mühimmat-ı askeriye / mühimmât-ı askeriye
Askeri malzeme.
muhkemat / muhkemât
Kur'ân-ı kerîmdeki mânâsı açık, meydanda olan, anlaşılabilen âyet-i kerîmeler. Muhkemin çoğulu.
muhsin
İhsan eden, iyilik eden. Kerim. Cömert.
Allah'ı görür gibi O'na ibadet eden.
mukabele / mukâbele
Karşılık, karşılamak.
Mücadele.
Karşılaştırmak. Karşılıklı yapılan iş, karşılıklı yapılan okuma.
Camide Kur'ân-ı Kerimi okuyup halka dinletmek.
Yüz yüze olmak.
Düşmanın şerrinden kurtulmak ve onun şiddetini kaldırmak için onu yıldıracak tedbirde bulunm
Ramazân-ı şerîf ayında câmide her gün Kur'ân-ı kerîmden bir cüz (yirmi sayfa) olacak şekilde cemâatin huzûrunda Kur'ân-ı kerîm okumak.
mukaddem
Zaman ve mekân cihetiyle daha evvel olan.
Askerin ön tarafına sevkedilen karakol.
Değerli, üstün.
Küçükten büyüğe sunulan, takdim edilen.
mukaddes kitaplar
Dört büyük kitap Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'ân-ı Kerim.
mükellefiyet-i askeriye
Askerî yükümlülük, askerlikteki zorunlu görev.
mükerrem
Hürmet ve tâzim edilen. İkram olunmuş. Muhterem. Kerim olan. (İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bazan batıl eline gelir, Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken, ihtiyarsız, dalâlet başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor. Mek.)
Kerîm olan, kendisine değer verilen, saygıdeğer.
mukri'
Kur'an-ı Kerimi kaidelerine uygun okuyan.
mülaane / mülâane
Zevcesini (eşini) zinâ ile suçlayan erkeğin dört şâhit getirememesi hâlinde, zevcenin isteği üzerine eşlerin hâkim huzûruna çıkarak usûlüne uygun (âyet-i kerîmelerde bildirilen ifâdelerle) karşılıklı yemin etmeleri ve lânetleşmeleri.
mülhid
Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere yanlış mânâ vererek dinden çıkan, yâni îmânı bozuk olan, Eshâb-ı kirâma (Peygamber efendimizin arkadaşlarına) söğen.
mülk suresi / mülk sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 67. suresidir. Tebâreke, Münciye, Mücâdele, Mânia, Vakiye, Mennea Suresi gibi isimleri de vardır. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin altmış yedinci sûresi.
mümtehine suresi / mümtehine sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 60. Suresidir. İmtihan veya Meveddet Suresi de denilir.
Kur'ân-ı kerîmin altmışıncı sûresi.
münafıkun suresi
Kur'an-ı Kerim'in 63. Suresidir. Medenîdir.
münafikun suresi / münâfikûn sûresi
Kur'ân-ı kerîmin altmış üçüncü sûresi.
münezzil
(Nüzul. den) Tenzil eden, indiren.
Kur'an-ı Kerim'i vahiy ile insanlara rahmet olarak ihsan eden Allah (C.C.)
münker
Yapılması uygun olmayan, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle ve müctehidlerin (dinde söz sâhibi âlimlerin) söz birliği ile yasak edilen şey; günah.
mürettil
Kur'ân-ı Kerimi ağır ağır ve tecvid kaidelerine göre okuyan.
mürselat suresi / mürselât sûresi
Kur'ân-ı kerîmin yetmiş yedinci sûresi.
mürşid-i ekber
En büyük mürşid.
Kur'ân-ı Kerim veya Hazret-i Peygamber (A.S.M.).
müşebbihe
Allahü teâlâyı cisim ve varlıklara benzeten, Kur'ân-ı kerîmdeki müteşâbih (mânâsı kapalı) âyetleri görünen lugat mânâsına göre açıklayıp, Allahü teâlânın el ve yüz gibi organlarının olduğunu iddiâ eden bozuk fırka.
mushaf
Sahife. Sahife halinde yazılı kitap.
Kur'ân-ı Kerim'in bir ismi.
Kur'ân-ı kerîmin tamâmının yazılı olduğu kitap. Mıshaf da denir.
müşir / müşîr
Mareşal, askeriyede yüksek bir makam.
müşkilat-ı kur'aniyye / müşkilât-ı kur'âniyye
Anlaşılması bir hayli güç olan Kur'ân-ı Kerîmin bazı âyetleri.
müstekrih
(Kerâhet. den) İğrenen, tiksinen, istikrah eden, kerih gören, nefret eden.
müstevi
Düz. Her tarafı bir, doğru. Tesviye görmüş.
Düzlem.
Gr: Müennes ve müzekkeri bir olan isim. Sıfat.
mutaffifin suresi / mutaffifîn sûresi
Kur'ân-ı kerîmin seksen üçüncü sûresi.
mütekerrih
(İkrah. dan) Kerih gören, tekerrüh eden, ikrah eden. Tiksinen.
Surat asan.
müteşabih
Birbirine benzeyenler.
Fık: Mânası açık olmayan âyet ve hadis. Kur'an-ı Kerim'in ve hadislerin mecazî mânalara gelen ifadeleri. "Muhkem" olmayan âyet veya hadis.
Zâhirî mânası kastedilmeyen ve teşbih ve temsil yoluyla hakikatlerin beyanında kullanılan ifade.
Birbirine benzeyen.
Kur'ân-ı Kerim'de mânâ ve lafız bakımından tevile elverişli olan âyetler. Muhkem olmayan âyet.
müteşabihat-ı kur'aniye / müteşabihât-ı kur'aniye
Beşer lisanının, lügatını vaz etmediği, sezip düşünemediği, misalini göremediği hakikatların teşbih ve temsiller ile anlatıldığı âyet-i kerimeler.
mutlak müctehid / mutlak müctehîd
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş olan hükümleri ve mes'eleleri, açık olarak bildirilenlere benzeterek meydana çıkarabilen derin âlim. Ehl-i sünnetin ameldeki mezheb imâmlarından her biri.
müzekkir
Andıran, hatıra getiren, yâd ettiren, zikrettiren, hatırda tutturan.
Zikreden, ibâdet eden.
Resul-i Ekrem (A.S.M.) mü'minleri ve bütün beşeriyeti tehlikeli şeylerden halâs edip iki cihan saadetine nâil olma yolunu tâlim ettiğinden, Kur'an-ı Kerim'de müzekkir diye isimlendiril
müzzemmil suresi / müzzemmil sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 73. suresi olup Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin yetmiş üçüncü sûresi.
nacil
Nesli kerim, şerefli olan, soyu temiz.
nahl
Kur'ân-ı Kerimin 16. sûresi.
nahl suresi / nahl sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 16. Suredir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin on altıncı sûresi.
naki'
Hurma veya kuru üzüm soğuk suda bırakılıp şekeri suya çıktıktan sonra süzülerek elde edilen sıvı.
nakıl / nâkıl
Nakleden, birinden duyduğunu veya okuduğu şeyi bildiren. İctihâd derecesine varamayıp, sâdece müctehid (Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkarabilecek dereceye ulaşmış olan) âlimlerin verdikleri fetvâları (dînî suâllere verdikleri cevâb ları) nakleden âlim.
nakl
Kur'ân-ı Kerim, hadis-i şerif gibi İslâmın asıl kaynakları.
nakliyat-ı askeriye
Askerî kıt'aların; top, tüfek, cephane, teçhizat ve levazımatı ve her türlü seferî ihtiyaçlarıyla birlikte bir yerden kaldırıp başka bir yere gönderilmesi, nakledilmesi. Askerî nakliyat.
nas suresi / nâs sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 114. Sure.
Kur'ân-ı kerîmin yüz on dördüncü ve son sûresi.
nasih / nâsih
Daha önce bildirilen bir hükmü kaldıran, âyet-i kerîme veya hadîs-i şerîf. Kaldırılan hükme mensûh denir.
nasr suresi / nasr sûresi
Kur'an-ı Kerim'deki 110. Sure. İza-câe veya Tevdi' Suresi de denir.
Kur'ân-ı kerîmin yüz onuncu sûresi.
nass
Kat'ilik, kesinlik, açıklık. Te'vile ihtimali olmayan söz veya delil.
Kur'ân-ı Kerim veya Hadis-i Şerifde bir iş ve mes'ele hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelâm ve âyet. Akide.
Bir haberi kimden aldığını söyleyerek, en nihayet o haberi ilk söyleyene kadar nakle
Açıklık, açık hüküm.
Kur'ân-ı Kerim'de veya hadiste bir iş hakkında olan açık söz, âyet.
Âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler. Çoğulu nüsûs'tur.
Fıkıh usûlü ilminde mânâsı açık ve meydanda olan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler.
nass-ı azim / nass-ı azîm
Büyük mânâlar taşıyan âyet-i kerime.
nass-ı celil / nass-ı celîl
Yüksek mânâları olan âyet-i kerime.
nass-ı kur'an / nass-ı kur'ân
Kur'ân-ı Kerim'in açık ve kesin hükmü.
naziat suresi / nâziât sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 79. Suresidir. Sâhire ve Tâmme Suresi de denir.
Kur'ân-ı kerîmin yetmiş dokuzuncu sûresi.
nazm
Kur'ân-ı Kerim'in yazısı. Manzume, ölçü ve kâfiyeli yazı.
nazm-ı celil
Pek büyük kıymetli nazm edilmiş güzel söz.
Kur'an-ı Kerim'in bir vasfı.
Celil olan Cenab-ı Hakk'ın nazmı.
Kur'ân-ı Kerim.
nazm-ı ilahi / nazm-ı ilâhî
Allahü taâlâ tarafından yanyana dizilen mübârek sözler, Kur'ân-ı kerîm.
nazm-ı kur'an / nazm-ı kur'ân
Kur'ân-ı Kerim'in tertibi.
nazm-ı mecid / nazm-ı mecîd
Kur'ân-ı Kerim'in âyetleri.
Kur'ân-ı Kerim'in tertibi, düzeni.
nebat / نبات
Nöbet şekeri.
(Farsça)
nebe' suresi / nebe' sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 78. Suredir. Amme Suresi de denir.
Kur'ân-ı kerîmin yetmiş sekizinci sûresi.
nebiz
Hurma veya kuru üzümü soğuk suda bırakıp, şekeri suya geçince, kaynayıncaya kadar ısıtıldıktan sonra soğuyunca süzülerek elde edilen sıvı.
necib
Cömert, kerim kişi.
Soyu ve nesli temiz, aslı kerim olan. Cömert. Asilzâde. Güzel huylu ve ahlâklı.
necm suresi / necm sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 53. Suresidir. Vennecmi Suresi de denir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin elli üçüncü sûresi.
nefer-i ingiliz
İngiliz askeri.
nefs-i kur'an / nefs-i kur'ân
Kur'ân'ı Kerimin kendisi.
nehy
Yasak, yasak edilen şey.
Kur'ân-ı kerîmde yapılması istenmeyen şeyleri bildiren kelâm-ı ilâhî (Allahü teâlânın mübârek sözü).
neml suresi / neml sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 27. Sure olup Süleyman Suresi de denir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin yirmi yedinci sûresi.
netn
Fena kokmak. Kötü, kerih koku.
nezh
(Nezih) Nezihlik, temizlik, saflık.
Hiçbir kötü hareketi olmamak.
Kerim, pak, pâkize.
nisa suresi / nisâ sûresi
Kur'an-ı Kerim'in dördüncü suresi.
Kur'ân-ı kerîmin dördüncü sûresi.
nısf
Yarım, yarı. İslâm mîrâs hukûkunda eshâb-ı ferâiz adı verilen yâni Kur'ân-ı kerîmde payları bildirilenlerden bâzı kimselere verilen yarım hisse.
nizam-ı askeri / nizam-ı askerî
Askerî düzen.
nizam-ı cedid
Yeni nizam. Osmanlı Devletinde III. Sultan Selim zamanında yeni nizamla yetiştirilen bir askerî teşkilât.
nizamat-ı askeriye
Askerî düzenler.
nücum-u kur'aniye / nücûm-u kur'âniye
Kur'ân'ın yıldızları; âyet-i kerîmeler.
nuh
Kur'an-ı Kerim'de adı geçen bir peygamber ismi.
nuh aleyhisselam / nûh aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde adı geçen peygamberlerden. Peygamberlerin büyükleri olan ve kendilerine Ülü'l-azm denilen altı peygamberin ikincisi. İdrîs aleyhisselâmdan sonra peygamber olarak gönderildi.
nuh suresi / nûh sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 71. Suredir ve Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin yetmiş birinci sûresi.
nüket-i kur'aniye / nüket-i kur'âniye
Kur'ân-ı Kerimdeki ince noktalar.
nun suresi
Kur'an-ı Kerim'de 68. sure ve Kur'anda müteşabih ve şifre olan bir harf.
nur / nûr
Aydınlık. Parıltı. Parlaklık. Her çeşit zulmetin zıddı. Işık.
Kur'ân-ı Kerim. İman. İslâmiyet. Peygamber.
Zulmeti def eden, şule, ışık.
Aydınlık, ışık, feyz, bereket ihsân.
Kur'ân-ı kerîm.
Îmân.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından. Tam ve kusursuz olarak zâhir olup her şeyi ortaya çıkarıcı, yaratıcı veya göktekileri ve yerdekileri nûru ile hidâyet edici, doğru yolu gösterici, gökleri; güneş, ay ve yıld
nur suresi / nûr sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 24. Suresinin ismi.
Kur'ân-ı kerîmin yirmi dördüncü sûresi.
nusayri / nusayrî
Eshâb-ı kirâma (Peygamber efendimizin arkadaşlarına) iftirâ eden şîanın kollarından. On birinci imâm olan Hasen bin Ali Askerî'nin adamlarından olduğunu söyleyen İbn-i Nusayr adındaki bozuk inanışlı kimseye uyanlar.
ordu
t. Bir devletin dinini, namusunu, vatan ve istiklâlini her çeşit yabancı taarruz ve tecavüzüne karşı koruyan askerî en büyük üç kuvvetten biri. Hava Ordusu, Deniz Ordusu, Kara Ordusu gibi.
En büyük askerî birlik.
Aynı iman ve düşünce sahiplerinin faaliyette olanlarının hepsi.
örfi idare / örfî idare
(İdare-i örfî) Askerî kuvvete ihtiyacı gerektiren ve cemiyet hayatında zuhur eden müşkil hallerde vaktin icablarına göre ve vaziyet düzelinceye kadar sivil idare yerine askeri idare konması. Sıkı yönetim.
öşür
Ondalık, onda bir. Mahsullerden, Kur'an-ı Kerim hükümlerince onda bir olarak alınan zekât.
pare
Cüz, parça. Kesinti.
(Farsça)
Para. Kuruşun kırkta biri.
(Farsça)
Kur'an-ı Kerim'in otuz kısmından bir kısmı, bir cüz'ü.
(Farsça)
Sayı, bölük.
(Farsça)
"Parça" mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Meh-pâre : Ay parçası.
(Farsça)
Güzel. Yek-pâre : Tek parça, bir parça.
(Farsça)
paşa
Sivillerle askerlerin ileri gelenlerinin bir kısmına verilen resmi ünvandı. Osmanlıların ilk devirlerinde bu ünvan, hânedân mensublarıyla yalnız bir kısım idare adamlarına verilirken sonradan askeriden "mir-i liva" ve daha yüksek rütbede olanlarla; mülkiyeden vezir, beylerbeyi, mir-i miran ve mir-ül
piyade
Narin yapılı bir çeşit kayık adıdır. Eskiden ekseriyetle İstanbul ve civarında kullanılan bu kayıklar, pek makbul gezinti vasıtası idi.
Ask: Orduda tüfekle teçhiz edilmiş olan ve muharip sınıfların asli unsuru bulunan efrada da bu ad verilir. Yaya askeri.
Yaya.
pota-i furkan
Hak ile batılı birbirinden ayıran Kur'ân-ı Kerim potası ve kalıbı.
ra'd suresi / ra'd sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 13. Suresi.
Kur'ân-ı kerîmin on üçüncü sûresi.
racim / racîm
"Allahü teâlânın rahmetinden kovulmuş uzaklaştırılmış" mânâsına şeytanın Kur'ân-ı kerîmde bildirilen sıfatı.
rağm
(Ragm) Bir şeyden hoşlanmayıp kerih görmek. Bir işi birisine zor ile tutturmak. Züll ve hakaret. Kahretmek.
rahim
(Rahmet. den) Rahmet edici, merhamet eyleyen. Rahmedici. Muhafaza eden, bağışlayan. Rahmet ve merhamet sahibi, şefkat eden, gufran sahibi. (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 220 defa zikredilir.)
rahman suresi / rahmân sûresi
(Errahman Suresi de denir.) Kur'an-ı Kerim'in 55. suresidir. Bu sureye Arus-ül Kur'an da denilmiştir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin elli beşinci sûresi.
rahmet
Acıma, merhamet.
Sevgili Peygamberimiz hazret-i Muhammed'in isimlerinden.
Kur'ân-ı kerîm.
Yağmur.
ramazan
Mübarek ayların en mühimmi ve mübarek üç ayların sonuncusu. Kur'an-ı Kerim'in nâzil olmağa başladığı oruç ayı. Arabî ve Kamerî olan takvime göre 9. ay. Oruç tutanın günahlarını yaktığı, mahveylediği için bu isim verildiği rivayet edilir.
rasih alim / râsih âlim
Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin derin ve ince mânâlarını, işâretlerini anlayan büyük din âlimi.
re'y
Müctehid İslâm âlimlerinin, açıkça bildirilmeyen bir mes'ele hakkında dînî delillerden yâni Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf ve icmâ-i ümmetten çıkardıkları hüküm, kıyâs.
re'y yolu
Kıyas yolu. Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş bir işin hükmünü buna benziyen ve açıkça bildirilen başka bir işin hükmüne benzeterek bulma yolu.
reddiye
Ferâiz yâni İslâm mîrâs hukûkunda, Eshâb-ı ferâiz adı verilen Kur'ân-ı kerîmde hisseleri bildirilen mîrâsçılar hisselerini aldıktan sonra terike (ölenin bıraktığı mal) artmış ise ve kalanı alacak kimse yoksa, artan terikenin yine aynı mirasçılar aras ında payları oranında taksim edilmesi. Bu sûretle
resm-i geçit
Askerî bir kıt'anın yahut bir mektebin talebelerinin gösteri mahiyetinde geçişi. Geçit resmi.
resuliekrem / resûliekrem
"En kerim peygamber" mânâsında Peygamberimiz.
rık'a
Kur'an-ı Kerim'in harfleri ile bir yazı çeşidi.
rivayet tefsiri / rivâyet tefsiri
Kur'ân-ı kerîmdeki bâzı âyet-i kerîmelerin başka âyetlerle veya Peygamber efendimizin sünneti veya Eshâb-ı kirâmın mübârek sözleriyle açıklanması. Buna me'sur veya naklî tefsir de denir.
rum suresi / rûm sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 30. suresidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin otuzuncu sûresi.
sa'
Çiy, rutubet, şebnem.
Kur'an-ı Kerim alfabesindeki dördüncü harfin adı.
sad suresi / sad sûresi
Kur'an-ı Kerim'de 38. Suredir. Dâvud Suresi de denir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin otuz sekizinci sûresi.
saf suresi / saf sûresi
Kur'ân-ı kerîmin altmış birinci sûresi.
saff suresi
Kur'an-ı Kerim'de 61. suredir. İsa, Havariyyun Suresi de denir. Medenîdir.
saffat suresi / sâffât sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 37. suresidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin otuz yedinci sûresi.
sahih-i buhari / sahîh-i buhârî
Kur'ân-ı kerîmden sonra, doğru oldukları, bütün İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilmiş olan meşhur altı hadîs kitâbından birincisi.
sahihayn / sahîhayn
Kur'ân-ı kerîmden sonra, doğru oldukları, bütün İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilmiş olan altı hadîs kitâbından Sahîh-i Buhârî ile Sahîh-i Müslim'in ikisine birden verilen isim.
sakalan / sakalân
İnsanlar ve cinler.
Kıymetlerini bildirmek için, Kur'ân-ı kerîm ve Ehl-i beyte (yâni Peygamber efendimizin akrabâlarına) verilen isim.
şakk-ı kamer
Ayın iki parça olması mu'cizesi. (Kur'ân-ı Kerimin nass-ı kat'isi ile de sâbit olan ve mütevâtir olarak da bilinen Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın parmağının işâreti ile ayın iki parçaya ayrıldığı hadisesi ki, büyük mu'cizelerindendir.)
santit
Ulu, kerim kişi.
sarfe mezhebi
Kur'an-ı Kerim'in mu'cize olduğuna dair ikinci mercuh bir mezheb ismi.
sebe' suresi / sebe' sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 34. Suresi olup Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin otuz dördüncü sûresi.
sebeb-i nüzul / sebeb-i nüzûl
Kur'ân-ı kerîmin nüzûl (inme) sebebi.
secavend / secâvend
Kur'an-ı Kerim'de doğru okunması için yapılan işaretler.Kur'an-ı Azîmüşşan'ı okurken durularak nefes alınacak yerler, âyet sonları ile secavend mahalleridir.
(Farsça)
Kur'ân-ı kerîmin, mânâsına uygun ve doğru okunabilmesi için durak ve geçiş yerlerini gösteren işâretler.
Kur'ân-ı Kerim'i doğru okumak için yapılan işaretler.
secde ayetleri / secde âyetleri
Okunduklarında veya işitildiğinde secde yapılan, Kur'ân-ı kerîmdeki on dört secde âyet-i kerîmesi. Bunlar: A'râf: 206, Ra'd: 15, Nahl: 50, İsrâ: 109, Meryem: 58, Hac: 18, Furkân: 60, Neml: 25, Secde: 15, Sa'd: 24, Fussilet: 37, Necm: 62, İnşikâk: 21, Alak: 19. âyet-i kerîmeleridir.
secde suresi / secde sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 32. Suresidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin otuz ikinci sûresi.
secde-i tilavet / secde-i tilâvet
Kur'ân-ı kerîmin on dört yerindeki secde âyetinden birini okuyan veya duyanın yapması vâcib olan secde.
sedd-i zülkarneyn
Kur'ân-ı kerîmde Zülkarneyn adıyla bildirilen peygamber veya evliyâ olan mübârek bir zâtın, Ye'cûc ve Me'cûc için yaptırdığı sed.
şedde
Kur'an-ı Kerim okurken tek sessiz harfin iki defa okunmasına yarayan işaret.
Seğirtmek. Yürümekle şiddet göstermek. Bir şeyi kuvvetlendirmek, sağlamlaştırmak.
seferber
Harbe hazırlık hali.
(Farsça)
Sefere hazırlık içinde olan asker ve bu askerin durumu.
(Farsça)
selefiye
İtikadca Ehl-i Sünnet Mezhebi üzerinde olan Sahabe ve Tâbiîn'in gittikleri yol. Ve bu yolda giden fakihler, muhaddisler ve bu mezhebden olanlar.
Cenab-ı Hakk'ın varlığında ve diğer hususlarda Kur'an-ı Kerim aşikâr ne söylemiş ise aynen kabul edenler. Bunlara "Eseriyye" de denir.
semavi kitaplar / semavî kitaplar
Gökle ilgili kitaplar, Kur'ân-ı Kerim, Tevrat, İncil, Zebur.
şems suresi / şems sûresi
Kur'ân-ı kerîmin doksan birinci sûresi.
şems-i mu'cizbeyan
Mu'cizeli açıklamalarıyla varlık âlemini aydınlatan güneş, Kur'ân-ı Kerim.
serdar
Askerin başı. Kumandan.
(Farsça)
şeriat
Doğru yol. Hak din yolu.
Büyük ve geniş cadde.
Nur, aydınlık, ışık.
Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın târif ettiği ve bildirdiği yol. Allah (C.C.) tarafından Peygamber Aleyhisselâm vâsıtasiyle vaz' ve tebliğ olunan hükümleri hâvi İlâhî kan
seriye
Askerî bölük.
şetim
Küfredilmiş sövülmüş kimse.
Kerih ve kabih olan, çirkin.
şevk-i tenzili / şevk-i tenzilî
Kur'an-ı Kerim'in ilk önceki mânâsıyla Sahabelere verdiği sevgi ve iştiyak. Kur'an-ı Kerim'in tenzil mertebesindeki mânâsının verdiği şevk. İlâhî bir makamdan inmenin verdiği şevk.
sevk-ül ceyş
Askerî birliklerin lüzumlu yere sevkini ve geri çekilme işini idare etme.
seyfeddin
(Seyf-üd din) Dinin kılıcı, dinin askeri.
seyfullah
Allah'ın (C.C.) kılıcı, askeri.
Ashab-ı Kiram'dan Hz. Hâlid İbn-i Velid'e (R.A.) verilen ünvan.
şifa ayet-i kerimeleri / şifâ âyet-i kerîmeleri
Kur'ân-ı kerîmdeki altı şifâ âyeti. Tevbe sûresi on dördüncü âyetinin sonu, Yûnus sûresi elli yedinci âyetinin ortası, Nahl sûresi altmış dokuzuncu âyetinin orta kısmı, İsrâ sûresi seksen ikinci âyetinin baş tarafı, Şuarâ sûresinin sekseninci âyeti, Fussilet sûresi kırk dördüncü âyetinin ortası.
silahhane
Askerî depo. Silahların saklandığı yer.
(Farsça)
sipahi
Ask: Osmanlı askerlik teşkilâtında "Timar" namiyle öşür ve rüsumunu aldıkları araziye mukabil, harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürmeğe mecbur oldukları silâhlı askerlerle birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari askeri. Bunlar akıncılık, çapulculuk ve karakol hizmetlerini ifa ed
sipare
(Si-pâre) Kur'an-ı Kerimin herbir cüz'ü.
(Farsça)
Küçük kitap, mecmua.
(Farsça)
Otuz cüz.
(Farsça)
siper
Arkasına saklanılacak şey. Koruyan.
(Farsça)
Mânia. Sığınak veya set arkası, duvar altı gibi kuytu yerler.
(Farsça)
Okun, giderken kabzayı zedelememesi için sol elin üzerine konulan âlet.
(Farsça)
Muharebede askerin kurşun ve gülleden korunması için toprak kazılarak açılan ve ön tarafına, çıkan
(Farsça)
strateji
yun. Askeri sevk ve idare ilmi, sevk-ul-ceyş.
şuara
(Tekili: Şâir) Şâirler.
Kur'an-ı Kerim'in 26. suresinin ismidir. Mekkîdir.
şuara suresi / şuarâ sûresi
Kur'ân-ı kerîmin yirmi altıncı sûresi.
süleyman aleyhisselam / süleymân aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden.
şümus-u kur'an / şümus-u kur'ân
Kur'ân-ı Kerimin içinde bulunan ve her birisi güneş gibi iman hakikatlerini açıkça gösteren temel özellikleri.
şura suresi / şûrâ sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 42. suresi olup, "Hâ mim ayn sin kaf" Suresi de denir.
Kur'ân-ı kerîmin kırk ikinci sûresi.
sure / sûre
Kur'an-ı Kerim'in 114 bölümünden her biri.
Derece.
Duracak yer. Menzilet.
Şeref ve şan.
Güzel inşa edilmiş bina. Sur.
Refi'.
Alâmet, nişan.
Kur'ân-ı kerîmin en az üç âyetten meydana gelen bölümlerinden her biri. Çokluk şekli süverdir. Kur'ân-ı kerîmde 114 sûre olup, bâzı sûrelerin birkaç ismi vardır. Bekara sûresinden Berâe sûresine kadar olan yedi sûreye es-Seb'ut-tıvâl (uzun sûreler), Fâtiha'ya ve âyetleri yüzden az olan sûrelere mesâ
Kur'ân-ı Kerim'in 114 bölümünden her biri.
sure-i a'raf / sûre-i a'râf
A'râf Sûresi, Kur'ân-ı Kerimin 7. sûresi.
sure-i ahkaf / sûre-i ahkâf
Kur'ân-ı Kerimin 46. sûresi olan Ahkâf Sûresi.
sure-i al-i imran / sûre-i âl-i imrân
Kur'ân-ı Kerimin 3. sûresi olan Âl-i İmran Sûresi.
sure-i alak / sûre-i alâk
Kur'ân-ı Kerimin 96. sûresi olan Alâk Sûresi.
sure-i casiye / sûre-i câsiye
Kur'ân-ı Kerimin 45. sûresi olan Câsiye Sûresi.
sure-i fatır / sûre-i fâtır
Fâtır Süresi, Kur'ân-ı Kerim'in 35. süresi.
sure-i feth / sûre-i feth
Kur'ân-ı Kerimin 48. sûresi olan Fetih Sûresi.
sure-i fil / sûre-i fîl
Kur'ân-ı Kerimin 105. sûresi olan Fil Sûresi.
sure-i hadid / sûre-i hadid
Kur'ân-ı Kerimin 57. sûresi olan Hadid Sûresi.
sure-i hud / sûre-i hûd
Kur'ân-ı Kerimin 11. sûresi olan Hûd Sûresi.
sure-i isra / sûre-i isrâ
Kur'ân-ı Kerimin 17. sûresi.
sure-i kadir / sûre-i kadir
Kur'ân-ı Kerimin 97. Sûresi olan Kadîr Sûresi.
sure-i kehf / sûre-i kehf
Kehf Sûresi, Kur'ân-ı Kerim'in 18. Sûresi.
sure-i maide / sûre-i mâide
Mâide Sûresi; Kur'ân-ı Kerimin 5. sûresi.
sure-i mü'min / sûre-i mü'min
Kur'ân-ı Kerimin 40. sûresi.
sure-i muhammed / sûre-i muhammed
Muhammed Süresi, Kur'ân-ı Kerimin 47. süresi.
sure-i mürselat / sûre-i mürselât
Kur'ân-ı Kerimin 77. sûresi.
sure-i nahl / sûre-i nahl
Nahl Sûresi, Kur'ân-ı Kerimin 16. sûresi.
sure-i necm / sûre-i necm
Kur'ân-ı Kerimin 53. sûresi.
sure-i nisa / sûre-i nisâ
Nisâ Sûresi; Kur'ân-ı Kerimin 4. sûresi.
sure-i nur / sûre-i nur
Kur'ân-ı Kerimin 24. sûresi olan Nur Sûresi.
sure-i saf / sûre-i saf
Kur'ân-ı Kerimin 61. sûresi.
sure-i sebe / sûre-i sebe
Sebe Sûresi, Kur'ân-ı Kerim'in 34. süresi.
sure-i şura / sûre-i şûrâ
Kur'ân-ı Kerimin 42. sûresi.
sure-i tevbe / sûre-i tevbe
Kur'ân-ı Kerimin 9. âyeti.
sure-i ve'l-asr / sûre-i ve'l-asr
Kur'ân-ı Kerimin 103. Sûresi.
sure-i ve'l-asri / sûre-i ve'l-asrî
Kur'ân-ı Kerim'in 103. sûresi olan Asr Sûresi.
sure-i yasin / sûre-i yâsin
Yâsin Sûresi, Kur'ân-ı Kerim'in 36. sûresi.
sure-i yusuf / sûre-i yusuf / sûre-i yûsuf
Yusuf Sûresi, Kur'ân-ı Kerimin 12. sûresi.
Kur'ân-ı Kerimin 12. sûresi.
sure-i zuhruf / sûre-i zuhruf
Kur'ân-ı Kerimin 43. sûresi.
sure-i zümer / sûre-i zümer
Kur'ân-ı Kerim'in 39. sûresi.
sure-i zümer, casiye, ahkaf / sûre-i zümer, câsiye, ahkaf
Kur'ân-ı Kerimin 39, 45 ve 46. sûreleri.
suret-ül asr
Kur'an-ı Kerim'in yüzüçüncü suresi.
suret-ül infitar
Kur'an-ı Kerim'de seksenikinci Sure olup Mekkidir.
şürta
(Çoğulu: Şurat-Şuratâ) Malı mülkü ile tanınan meşhur bir kimse.
Askerin önünde yürüyüp düşman ile evvel cenk eden taife. Öncü kuvvet.
suver-i müteşabihe
Müteşâbih ifadeler; Kur'ân-ı Kerimde mânâsı kapalı olan ve yorumlara açık olan suretler, temsiller.
ta'viz / ta'vîz
Kur'ân-ı kerîmde bildirilen ve Peygamberimizden naklen gelen duâları okumak veya bunları yazıp üzerinde taşımak.
tabakat-ı müfessirin / tabakât-ı müfessirîn
Kur'ân-ı kerîmdeki murâd-ı ilâhîyi, yâni kastedilen mânâyı açıklayan tefsîr ilmi ile meşgûl olan İslâm âlimlerinin dereceleri.
Tefsîr âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.
taberi / taberî
(Ebu Cafer Muhammed bin Cerir İbn-i Yezid) (Hi: 224 - 310) İslâm tarihçisi ve müfessiri olup Taberistan'da doğmuş, 7 yaşında Kur'anı hıfz edip bütün ömrünü ilme vakf etmiştir. Babasının adına izafetle Ceririye adlı bir fıkıh mektebi kurmuştur. İbn-i Cerir-et Taberî adı meşhurdur. Kur'an-ı Kerimin bü
tabur / طَابُورْ
Bölüklerden oluşan askerî birlik.
Dört bölükten meydana gelen askerî birlik.
Dört bölükten oluşan askeri birlik.
taha / tâhâ
Kur'an-ı Kerim'de mukattaat-ı hurufiyeden olup Cenab-ı Hak ile Peygamberimiz (A.S.M.) arasında bir şifredir.
Peygamberimizin (A.S.M.) bir ismidir. Mânası hakkında muhtelif rivayetler vardır.
Kur'ân-ı Kerimin 20. sûresi.
taha suresi / tâhâ suresi
Kur'an-ı Kerim'in 20. suresidir. Mekkîdir.
tahrim suresi / tahrîm sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 66. Suresidir. "Lime tüharrimu" da denir. Medine'de nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı kerîmin altmış altıncı sûresi.
tahrimen mekruh / tahrîmen mekrûh
Kur'ân-ı kerîmdeki ve hadîs-i şerîfteki delîlinden zan ile anlaşılan yasak. Harama yakın olan fiil, iş.
tahşidat-ı askeriye
Askerî yığınak.
tahzin
(Hüzn. den) Kederlendirme, tasalandırma.
Hazin hazin Kur'an-ı Kerim okuma.
taife-i askeriye / tâife-i askeriye
Askerî topluluk.
takazzür
İstikrah etmek, kerih görmek, beğenmemek.
takım
En küçük askerî topluluk.
talak suresi / talâk suresi / talâk sûresi
Medenîdir. Nisâ Suresi de denir. Kur'an-ı Kerim'in 4. Suresidir.
Kur'ân-ı kerîmin altmış beşinci sûresi.
tama'
Hırsla istemek. Doymazlık. Aç gözlülük. Çok isteme.
Askerî fertlerin maaşları. (Kamus)
tarık suresi / târık suresi / târık sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 86. Suresinin ismidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin seksen altıncı sûresi.
tatfif suresi
Kur'an-ı Kerim'in 83. suresidir. Mekkîdir.
tavasim
(Tavâsin) : Kur'an-ı Kerim'den tâ-sin, tâ-sin-mim sureleri.
tayy-ı zaman
Zamanı ortadan kaldırmak. Çok uzun bir zamanı pek kısa olarak görmek ve yaşamak. Meselâ: Kur'an-ı Kerimde beyan edilen "Ashab-ı Kehf" mağarada 309 sene kaldıkları halde, kendileri yarım gün veya bir gün kadar kaldıklarını söylemişlerdir.
te'vil / te'vîl
(Tef'il veznindendir) Bir nesneye redd ve irca' etmek. Döndürmek. Te'vil kelimesi, bazı müfessirlere göre, rücu' mânasına olan "Evl: " den alınmıştır. Müfessirlerce: Bir âyet-i kerimenin mânasını bir nesneye irca' ile beyan etmektir. Bazılarınca da (Evvel: ) lâfzından alınmış olup kelâmı evveline sa
Yorumlamak, açıklamak.
Ehl-i sünnet âlimlerinin, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden ve Eshâb-ı kirâmdan bildirdikleri tefsirlere (açıklamalara) bağlı kalarak âyet-i kerîmeleri açıklamak veya bu şekilde yapılan açıklamalar ve îzâhlar.
tebareke suresi / tebâreke sûresi
Kur'ân-ı kerîmin altmış yedinci sûresi.
tebbet suresi / tebbet sûresi
Kur'ân-ı kerîmin yüz on birinci sûresi.
techizat-ı askeriye / techizât-ı askeriye
Askerî donanım.
Askerî teçhizat, askerî donatım.
teçhizat-ı askeriye
Askeri donanım.
tecvid / tecvîd
(Cevdet. den) Bir şeyi güzel yapma. Süsleme.
Kur'an-ı Kerim'i usulüne uygun olarak okuma ilmi ve buna dair yazılan kitap.
Kur'ân-ı Kerim'i okuma kaidelerini (kurallarını) öğreten bilim.
Güzel yapmak, Kur'ân-ı kerîmi harflerin mahreclerine (çıkış yerlerine) ve sıfatlarına uygun olarak okumak ve bunu anlatan ilim.
tecvid ilmi
Harflerin mahreç ve sıfatlarına uymak suretiyle, Kur'an-ı Kerim'i hatasız okumayı öğreten bir ilimdir.
tedvir
Devrettirmek, döndürmek. Çevirmek.
İdare etmek, yönetmek.
Daire şekline sokmak.
Edb: Bir mısradaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mânanın bozulmamasıdır.
Kur'an-ı Kerim kıraatında: Tahkik ile hadr ortasında bir okuma usulüdür. Her iki yönde meşru m
tefasil
(Tekili: Tefsir) Tefsirler, Kur'an-ı Kerim'in mânasını anlatan kitaplar.
tefsir / tefsîr
Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek.
Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak.
Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab.
Ehl-i Hadis ıstılahında Tefsire dâir hadis-i şeriflere Tefsir denilir.
Örtülü bir şeyi açmak, yorumlamak.
Kur'ân-ı Kerim'in anlamını açıklayan bilim.
Yorumlama; Kur'ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap.
Örtülü, kapalı olan şeyi ortaya çıkarmak, açmak, beyân etmek, beşerî kudret dâhilinde, Kur'ân-ı kerîm âyetlerindeki murâd-ı ilâhîyi (Allahü teâlânın murâdını) anlamak. Bu işi yapabilen âlime müfessir denir.
tefsir-i kur'an / tefsir-i kur'ân
Kur'ân tefsiri; Kur'ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap.
tegabün suresi / tegâbün sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 64. suresidir. Medenîdir.
Kur'ân-ı kerîmin altmış dördüncü sûresi.
tekasür suresi / tekâsür suresi / tekâsür sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 102. Suresi. Mekkîdir. Makbure Suresi de denilmiştir.
Kur'ân-ı kerîmin yüz ikinci sûresi.
tekerrüh
(Kerh. den) İğrenme, kerih görme.
tektib
Askeri bölük bölük etmek, bölüklere ayırmak.
(Ketebe. den) Yazdırma.
tekvir suresi / tekvîr sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 81. Suresidir. Küvvirat Suresi adı da verilir.
Kur'ân-ı kerîmin seksen birinci sûresi.
telcie
İkrah etmek, iğrenmek, tiksinmek, kerih görmek.
tenezzül-ü ilahi / tenezzül-ü ilâhî
Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'de emirlerini kullarının anlayabilecekleri şekilde bildirmesi, onların anlayış seviyelerine göre hitap etmesi.
tenezzülat-ı ilahiye / tenezzülât-ı ilâhiye
Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'de emirlerini kullarının anlayabilecekleri şekilde bildirmesi, onların anlayış seviyelerine göre hitap etmesi.
tenzihen mekruh
Nehyine dair şer'î bir delil olmamakla beraber işlenmesi kerih görülen iş. (Helâle yakın iş)
tenzil / tenzîl
Bir şeyin bir miktarını çıkarmak.
İndirmek, indirilmek, indirilen. Aşağı indirmek.
Kur'an-ı Kerim'in vahiy vasıtası ile Peygamberimize (A.S.M.) indirilmesi. Tedricen indirme. (Birden indirmeye inzal, parça parça indirmeye de tenzil denir.)
Kur'ân-ı Kerim (Kur'ân-ı Kerim 23 yılda bölüm bölüm indirildiği için "indirilen, parça parça indirilmiş" anlamına gelen Tenzîl ismi verilmiştir).
İndirmek, indirilmek; Allahü teâlâ tarafından indirilen kitab, Kur'ân-ı kerîm. İnzâl kelimesinde bir defada indirmek mânâsı bulunduğu halde, tenzîlde azar azar indirme mânâsı vardır. Kur'ân-ı kerîm Levh-i mahfûzdan Beyt-ül-izze (Kur'ân-ı kerîmin bir bütün hâlinde indirildiği ve dünyâ semâsında bulun
tercih ehli / tercîh ehli
Hanefî mezhebinde, dînî hükümleri bildiren fıkıh âlimlerinin beşinci tabakasında bulunan ve ictihâd (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden dînî hüküm çıkarma) gücüne sâhib olmayan, sâdece bağlı oldukları mezhebin kavillerinden (sözlerinden) ve hüküml erinden sahîh ve evlâ (en iyi) olanı seçen mukall
terhis
Askeri sivil, serbest hayata geçirmek. İzin ve ruhsat vermek. Serbest bırakmak.
tertil / tertîl
Muvafık ve yerli yerinde, güzel, uygun ve lâtif konuşmak.
Düşüne düşüne, yavaş yavaş, anlayarak okumak. Beyan eylemek ve âşikâr kılmak.
Kur'an-ı Kerim'i usul ve kaidesine göre, acele etmeksizin dura dura anlaya anlaya okumaktır. Kur'an-ı Kerim tertil üzere nâzil olmuştur.
Kur'ân-ı Kerim'i iyi ve kaidelerine (kurallarına) uygun biçimde tane tane okuma.
Kur'ân-ı kerîmi tecvîdle yâni usûl ve kâidelerine uyarak, açık açık, tâne tâne, harfleri ve kelimeleri birbirinden ayırarak okuma.
teslihat-ı askeriye / teslihât-ı askeriye
Askerin silâhlandırılması.
tevafukat-ı kur'aniye / tevâfukat-ı kur'âniye
Kur'ân-ı Kerim'deki tevafuklar, uygunluklar.
tevbe suresi / tevbe sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 9. suresidir. Berae Suresi de denir. Medenîdir.
Kur'ân-ı kerîmin dokuzuncu sûresi. Berâe sûresi de denir.
tevhid suresi
Kur'an-ı Kerim'in 112. Suresidir. İhlâs Suresi gibi çok isimleri de vardır.
tevrat
Hz. Musâ Aleyhisselâm'a nâzil olan kitab-ı mukaddesin nâm-ı celili. (Hakiki Tevrat, Kur'an-ı Kerim ile barışıktır. Şimdiki ise, çok yerleri değiştirilmiş, tahrif edilmiştir. Bu kitabın aslından az bir şey kalmıştır. Aklı başında ve İslâmiyeti, Kur'an-ı Kerim'i tetkik eden Yahudiler de hidayeti seçmi
tevşih
(Vişah. dan) (Çoğulu: Tevşihât) Süslü elbise giydirme. Süsleme veya süslendirme.
Kur'ân-ı Kerimi usul ve kaidelerine göre okuma.
Bir kimseye mücevher gerdanlık takmak.
Ist: Bir eseri, büyük bir adamın adıyla süsleme. Eski ilim adamları, bazı kimselerin adına kitap yaz
tilavet / tilâvet
Kur'ân-ı kerîm okumak.
tilavet secdesi / tilâvet secdesi
Kur'ân-ı kerîmdeki on dört secde âyetinden herhangi birini okuyan veya işiten bir mükellefin yâni akıllı ve ergenlik çağına erişmiş bir müslümanın yapması vâcib (lâzım gelen) secde. Secde âyetleri, Kur'ân-ı kerîmin; A'râf, Ra'd, Nahl, İsrâ, Meryem, Hac, Furkân, Neml, Secde, Sâd, Necm, İnşikâk ve Ala
tilavet-i kur'an / tilavet-i kur'ân
Kur'an-ı Kerim'i usulüne göre okumak, mânâsını tefekkür etmek.
tin suresi / tîn suresi / tîn sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 95. suresinin ismidir. Mekkîdir. Vettîni Suresi de denir.
Kur'ân-ı kerîmin doksan beşinci sûresi.
tıval-ı mufassal
Kur'an-ı Kerim'de 49'uncudan 85'inciye kadar olan sureler.
tur suresi / tûr sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 52. Suresidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin elli ikinci sûresi.
ukbe bin amir bin kays el-cüheni / ukbe bin amir bin kays el-cühenî
Ashab-ı Kiramın mümtaz fakihlerinden ve Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip yazanlardandır. 55 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Mısır Valiliğinde bulunmuş ve orada Hicri 58 tarihinde vefat etmiştir.
ukud suresi
Kur'an-ı Kerim'in beşinci suresi olan Mâide Suresinin diğer bir ismi.
ulema / ulemâ
Âlimler, ilim sâhibleri; zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve binlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilim ve kolları olan seksen ilimde mütehassıs (uzman), tasavvufun (evliyâlığın) en yüksek derecesine ulaşmış, yetişmiş ve yetiştirebilen, i
ulema-i rasihin / ulemâ-i râsihîn
Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin derin ve ince mânâlarını, işâretlerini anlayan yüksek din âlimlerine verilen isim. Bunlar; Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn, Tebe-i tâbiîn ve her bakımdan onlara tâbi olan müctehidler, tefsîr ve hadîs âlimleri ve tasavvuf büyükleridir.
ulema-i zahir / ulema-i zâhir / ulemâ-i zâhir
Kur'an-ı Kerimin zâhir mânâsına göre hakikatları değerlendiren âlimler. Şeriatın mâna ve esrarından daha çok, zâhirini ve hükümlerini bilen âlimler.
Kur'ân-ı Kerimin zâhir mânâsına göre hüküm veren ve hakikatlerini değerlendiren âlimler.
ulum-i nakliyye / ulûm-i nakliyye
Din bilgileri; edille-i şer'iyye denilen dînin dört temel kaynağından yâni Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden, icmâ-ı ümmet, kıyâs-ı fukahâdan elde edilen bilgiler, ilimler.
ümera-yı askeriye / ümerâ-yı askeriye
Askerî âmirler, komutanlar.
ümm-ül kitab
Kitabın anası, esası. Levh-i Mahfuz ve ilm-i İlâhî. (Yâni: Kur'ân, İlm-i İlâhîde, Levh-i Mahfuz'da ezelî ve ebedî olarak mahfuz bulunduğundan Kur'anın aslı ve anası mânasında kullanılan bir tabirdir.)
Kur'an-ı Kerim'in müteşabih olmayan muhkem âyetlerine de kitabın anası, esası mânas
umud
(Tekili: Amud) Direkler. Sütunlar.
Mc: Seyyidler. Askerî elçiler.
urvet-ül vüska
Sağlam kulp. Metin ve muhkem olan tutulacak şey.
İslâmiyet.
Kur'an-ı Kerim.
urvet-ül-vüska / urvet-ül-vüskâ
Tutunulacak en sağlam kulp.
İslâmiyet veya Kur'ân-ı kerîm.
Dinde güvenilir, kendisine uyulacak büyük âlim mânâsına, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğlu olan Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî'nin lakabı.
üss-ül harekat / üss-ül harekât
Askerî harekâtın başlangıcına esas olan yer.
usul-i fıkıh / usûl-i fıkıh
Fıkıh (ibâdet ve amel) bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.
usul-i kelam / usûl-i kelâm
Îmân bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.
üzeyr
(A.S.) Kur'an-ı Kerim'de ismi bulunan büyük zâtlardandır. Peygamber olup olmadığı hakkında ihtilâf vardır.
vacib / vâcib
Kur'ân-ı kerîmde açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin açıkça bildirmesi ile anlaşılmış olan emirler. Şâfiîlere göre vâcib denince farz anlaşılır.
vahy-i kur'an / vahy-i kur'ân
Vahiyle gelen Kur'ân-ı Kerim.
vahy-i kur'ani / vahy-i kur'ânî
Vahiyle gelen Kur'ân-ı Kerim.
vahy-i sarihi / vahy-i sarihî
Kur'ân-ı Kerim ve bazı kudsî hadisler gibi ap açık şekilde Cenâb-ı Hak tarafından gelen vahiy.
vahy-i zımni / vahy-i zımnî
Kur'ân-ı Kerim ve bazı kutsî hadisler dışındaki vahye ve ilhâma dayanan hadisler.
vakıa suresi / vâkıa suresi / vâkıa sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 56. suresidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin elli altıncı sûresi.
vaziyet-i kur'aniye / vaziyet-i kur'âniye
Kur'ân-ı Kerimin durumu.
ve'l-asri
Asra and olsun; Kur'ân-ı Kerimin 103. sûresi.
ve'l-asri suresi / ve'l-asri sûresi
Kur'ân-ı Kerimin 103. sûresi.
ve's-saffat / ve's-sâffât
Sâffât Sûresi, Kur'ân-ı Kerim'in 37. sûresi.
veşşemsi suresi
Kur'an-ı Kerim'in 91. suresidir. Suret-üş Şems de denir. Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur.
vird
Sık sık ve devamlı okunan dua.
Kur'an-ı Kerim'den her gün okunması vazife bilinen kısım, bir cüz.
vücuh
(Tekili: Vech) Çehreler, yüzler, suretler.
Tarzlar.
Sebepler.
İmkânlar.
Münasebetler.
Kur'an-ı Kerim okunuşundaki farklar.
Bir memleketin ileri gelenleri.
vücuh ilmi / vücûh ilmi
Kur'ân-ı kerîmin çeşitli okunuş şekillerini bildiren ilim.
vükela / vükelâ
Askerî âmirler, komutanlar; bakanlar.
ya'kub
Kur'an-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerdendir. Yusuf Aleyhisselâm'ın babası ve İshak Aleyhisselâm'ın oğludur. Bir adı da İsrail olduğundan bu sülâleden gelenlere İsrail oğulları mânasına, Benî İsrail denilmektedir. Büyük oğlunun adı Yehud olduğundan sonradan bunlara Yahudi denilmiştir.
yahya
Zekeriya'nın (A.S.) oğludur. Benî İsrail Peygamberlerinden ve İsa Aleyhisselâm'ın şeriatı ile amel edenlerden olmuştu. Hz. İsa'dan (A.S.) önce Tevrat'a göre hareket ederdi. Kudüs'ün o zamanki reisi, Hz. Yahya'nın, Hz. Musa şeriatı üzere amel etmediğini ileri sürdüklerinden şehid ettiler.
yahya aleyhisselam / yahyâ aleyhisselâm
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Zekeriyyâ aleyhisselâmın oğludur. Annesinin ismi Elîsa olup, hazret-i Meryem'in kızkardeşi ve İmrân'ın kızı idi. Dâvûd aleyhisselâmın neslinden olan Yahyâ aleyhisselâm, hazret-i Meryem'in teyzesinin oğludur.
yasin suresi / yâsîn sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 36. suresinin ismidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin otuz altıncı sûresi.
yaver-i ekrem / yâver-i ekrem
Cenab-ı Hakk'ın emrinde çalışan en makbul yâver, en kerim olan Hazret-i Muhammed. (A.S.M.)
ye'cuc ve me'cuc / ye'cûc ve me'cûc
Kur'ân-ı kerîmde adı geçen ve kıyâmete yakın, yeryüzüne yayılacak olan zararlı ve bozguncu iki kötü kavim.
ye'cüc ve me'cüc
Kur'ân-ı Kerimde bahsi geçen ve ortalığı fitne, fesat ve anarşiye boğacak olan kavimler, anarşist topluluk.
Kısa boylu olacakları söylenen ve Kur'an-ı Kerim'de bahsi geçen ve ortalığı fitne ve anarşiye boğacak olan bir kavmin ismi.
Kur'ân-ı Kerim'de bahse konu edilen ve kısa boylu olacakları söylenen, ortalığı fitne ve anarşiye boğacak olan bir kavmin adı.
ye'cüc-me'cüc
Kur'ân-ı Kerimde bahsi geçen, ortalığı fitne ve anarşiye boğacak olan bir kavmin ismi.
yunus
Benî İsrail peygamberlerinden ve Kur'an-ı Kerim'de bahsi geçenlerdendir. Elyesa (A.S.) dan sonra Ninova şehrine gönderildi. Şehir ahalisi kendisine itaat etmediği için müteessir olarak bir gemiye binmiş ve oradan denize atılmış. Cenab-ı Haktan emir almadan şehri terk ettiğinden bu hâl başına gelmişt
yunus suresi / yûnus sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 10. suresidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin onuncu sûresi.
yusuf aleyhisselam / yûsuf aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde adı geçen peygamberlerden. Mısır ahâlisine gönderilen peygamber. Yâkûb aleyhisselâmın oğludur. Yâkûb aleyhisselâmın neslinden gelen ilk peygamberdir. Allahü teâlâ ona rüyâ tâbiri ilmini öğretti.
yusuf suresi / yûsuf sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 12. suresidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin on ikinci sûresi.
zahf
(Çoğulu: Zuhuf) Ayaklarını sürüyerek yürüme. Sürünerek yürüme.
(Çocuk) emekleme.
Askerin, düşmana karşı emekliyerek ilerlemesi.
zahiriyye / zâhiriyye
Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerin zâhir, görünen mânâlarından başka hiçbir delîl ve kıyâsı kabûl etmeyen Dâvûd-i Zâhirî'nin kurduğu mezheb.
zanni delil / zannî delil
Mânâsı açık anlaşılmayan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ile bir sahâbî tarafından bildirilen mânâsı açık hadîs-i şerîf.
zariyat suresi / zâriyât sûresi
Kur'an-ı Kerim'in 51. suresidir. Mekkîdir.
Kur'ân-ı kerîmin elli birinci sûresi.
ze'r
Kerih görmek. İğrenmek. Nefret etmek.
zeamet
Şeref, şan. Riyaset.
Yetiştirdikleri hayvanları ile birlikte harbe iştirak eden ve Sipâhi denen Osmanlı askerine öşrü alınmak üzere verilen en büyük timâr.
zebzeb
(Çoğulu: Zebâzib) Adam zekeri.
zehravan
(Zehrâveyn) İki parlak şey.
Kur'an-ı Kerim'de Sure-i Bakara ile Âl-i İmran Surelerine birlikte verilen isim.
zekeriyya
Benî İsrail peygamberlerinden ve Hz. Süleyman Aleyhisselâm'ın neslindendir. Beytül-Makdis'de Tevrat yazan ve kurban kesen reis idi. Zevcesi, Hz. Meryem'in teyzesi idi. Benî İsrail'in büyüklerinden olan İmran namındaki zatın karısı Hanne, Zekeriyya (A.S.) ın karısının kardeşidir. Hz. Meryem İmran kız
zemim
Burun suyu, sümük.
Koç ve teke zekerinden akan bevl.
Koyun emziğinden akan süt.
zeyd bin sabit
Sahabe-i Güzinden ve Aşere-i Mübeşşeredendir. Henüz on bir yaşında iken isteği ile İslâmiyet'i kabul etmiştir. Kur'ân-ı Kerim'i kemiklerde yazılı ve hâfızların ezberinde iken bugünkü şeklinde ilk olarak yazan, bu hizmette en büyük hizmet kendisine nasib olandır. Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) kâtipliğini
zı
Kur'an-ı Kerim alfabesinde onyedinci harftir. Ebcedî değeri: 900'dur.
zıd
Aksi, muhâlif, zıt.
Nefret edilen, kerih şey.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Alc
nevruz
Tarat
israf
maviye
illizyon
ferkaa
ef'ide
hüsrev
vasl
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
keri
KEREM
Hayal Etmek
devam etme
sonraya
malumat
Yeşil
Birleştirme
sevgi dolu
AKEM