Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
kelam
ifadesini içeren
171
kelime bulundu...
ahadi hadis / ahadî hadis
Rivâyet eden bir veya iki koldan olan veya mütevatir mertebesinde olmayan hadis demetir. İştihar haddine yetişmeyen hadistir. Şartları tamam olursa zann-ı galib ifade eder, muktezası ile amel vâcib olur. (Muvazzah İlm-i Kelâm)
bakiyat-ı salihat / bâkiyât-ı sâlihât
İnd-i İlahîde ecr-i sâliha. Bâki olan sâlih ameller.
Elhamdülillah, Sübhanallah ve Allahuekber gibi kudsî kelâmlar.
basar
(Çoğulu: Ebsâr) Görme duygusu.
Kalble hissetme. Kalb gözü.
Gözün görmesi.
İdrak. Fikir.
İlm-i Kelâm'da: Kendi şânına lâyık bir vecih ile Cenab-ı Hakk'ın "görme sıfatı"dır. Kâinatta hiçbir şey O'nun görmesinden hâriçte kalamaz.
beka
Devamlılık. Evvelki hâl üzere kalma. Dâim ve sâbit olma.
İlm-i Kelâm'da : Varlığının asla sonu olmayan Cenab-ı Hakk'ın bir sıfatıdır.
Bâki olmak. Ebedîlik.
berekat-ı kelamullah / berekât-ı kelâmullah
Allah kelâmının verdiği feyizler, bolluklar, uğurlar.
burhan-ı inni / burhân-ı innî
İnneli (elbetteli) delîl. Eserden müessire (o eseri yapana), san'attan san'atkâra ve netîceden sebebe götüren delîl. Kelâm (akâid) ilminde daha çok bu delîl kullanılır.
burhan-ı tatbik / burhân-ı tatbîk
Kelâm ilminde Allahü teâlânın varlığını ve kadîm (ezelî), olduğunu (başlangıcının olmadığını) isbâtta kullanılan delîllerden biri.
burhan-ı temanü / burhân-ı temânü
Kelâm ilminde Allahü teâlânın varlığını ve birliğini isbâtta kullanılan delîl.
celal
(Celâlet) Nihâyet derecede büyüklük. Azamet. Hiddetlilik, hışım.
İlm-i Kelâm'da: Cenâb-ı Hakk'ın kahrının ve azametinin tecellisi, Cenâb-ı Hakk'ın nev'deki tecellisi. Cenâb-ı Hak, vahdaniyyetine delil olacak çok şeyler yarattığından veyâ ihâtadan âli ve celil olduğu veya hislerle idr
cem'iyyet-i kelam / cem'iyyet-i kelâm
Kelâmın câmi olması. Müteaddid mânası bulunan kelâm, söz.
cevami-ül kelim / cevâmi-ül kelim
Lâfızları az, mânâsı çok kelâmlar, sözler, ibâreler, fıkralar.
cevamiu'l-kelim
Az sözle çok mânâ içeren kelâmlar, ibâreler.
delalet-i selase / delalet-i selâse
Üç çeşit delâlet. Bunlar da: Delâlet-i mutabıkıye, delâlet-i tazammuniye, delâlet-i iltizamiyedir.1- Delalet-i mutabıkıye: Bir kelâmın vaz'olunduğu, yani kasdedilen mânanın tamanına delâletidir. Meselâ: İnsan lâfzı, insanın tam mahiyeti olan, hayvan-ı natık, (yani, konuşan hayat sahibi varlık) mânas
efvahi / efvahî
Avam sözü, halk kelâmı, ehemmiyetsiz.
(Farsça)
egalit
(Tekili: Uglute) İnsanı yanıltacak hatalı sözler, yanlış kelâmlar.
ehl-i kelam / ehl-i kelâm
Konusu daha çok inançla ilgili olan kelâm ilmiyle uğraşanlar.
ehl-i usulü'd-din
Kelâm âlimleri.
ekazib
Yalanlar, kizbler, yalan ve uydurma sözler, asılsız kelâmlar.
elhasıl
Hasılı, sözün özü, kelâmın lübbü, neticesi, kısası, kısacası. Hülasa-i kelâm, netice-i kelâm, filcümle.
esalib-i arab / esâlîb-i arab
Arap edebiyatında kullanılan üsluplar, ifade ve anlatım tarzları, Arap kelâmının kalıpları.
esrar-ı kelam / esrâr-ı kelâm
Kelâmın sırları; vahiy, İlâhi kelam.
ev-kema kal
Söylediği gibi. Söylendiği gibi.
Hadis-i Şerifi lâfzı ile aynen nakletmekte bir hata olmuşsa, mes'uliyetten kurtulmak için bu kelâm söylenir. "Bu naklettiğim hadisin metninde yanlışım varsa Peygamber (A.S.M.) aslında nasıl söylemiş ise aynen onu kastediyorum" demektir.
fenn-i ilm-i kelam / fenn-i ilm-i kelâm
Kelâm ilmi.
feyac
Söz, kelam.
güft
Dedi, söyledi.
(Farsça)
Söz, kelâm.
(Farsça)
guy
Söyleyen, konuşan, söyleyici.
(Farsça)
Kelâm, söz. Acemlere mahsus bir cins oyun topu.
(Farsça)
Baykuş.
(Farsça)
hadis-i bi-l ma'na / hadîs-i bi-l ma'na
Kelâm itibarı ile değil de mânaca doğru olan hadis.
hadis-i kudsi / hadîs-i kudsî
Mânası Peygamberimiz'e (A.S.M.) vahy veya ilham edilen, kelimesi kendisinden sudur eden kudsî kelâm.
harice temessül
Zihnî olan kelâmın hâricî âlemdeki kanunlara uygun şekilde tanzim edilişi.
hasılı kelam / hâsılı kelâm
(Hâsıl-ı kelâm) Sözün kısacası, sözün kısası.
hayal-perestlik
Kelâmda hakikatı rencide edecek şekilde lüzumsuz hayallere yer vermek.
hesis
Gizli ses, gizli kelâm.
Ezilmiş, ufalanmış nesne.
hetme
Çok kelâm, çok söz.
hetmele
Gizli kelâm, gizli söz.
hezlamiz / hezlâmiz
Şaka ile karışık söz. Mizahlı kelâm.
hezreme
Sür'atle okumak. Sür'atli kelâm.
hıtab
Sözü âşikâre ve yüzüne söylemek.
Seninle gayrin arasında olan kelâm.
hitaben
Birinin yüzüne söyleyerek, ona hitab ederek. Tevcih-i kelâm eyleyerek. Birine doğru hitab ederek.
hitamuhu miskün
Onun mühürü (sonu) misktir, meâlinde Mutaffifîn Suresi'nin 26. âyetinden bir kısımdır. Onda Cennet nimetlerinden bahsedildiği gibi, bu kelâm tatbikatta sözün, sohbetin sonunu hoş ve güzel sözle bitirmeğe denilir.
hitar
Saçma söz, mânâsız kelâm.
hudus ve imkan / hudus ve imkân
Usul-üd din ve İlm-i kelâmın dâhi ulemâsının ve Hükemâ-i İslâmiyyenin gördükleri ve hadsiz bürhanlar ile isbat ettikleri hudus ve imkân hakikatları.
hür'
Fâsid kelâm, çirkin söz.
i'la-yı kelimetullah
Allah kelâmının, İslâmiyetin ulviyetini ve hakikatlarının kıymetini bildirmek ve yaymak. Hakaik-ı Kur'âniye ve imâniyenin neşir ve tâmimine cehd ile çalışmak.
iknaiyyat-ı hitabiyye
Kelâm ilmine ait bir ıstılahtır. Zannî olan aklî delil demektir. Bürhanın aşağı mertebesidir. Aklı, muhalif fikirlerle karışmamış ve bürhanı anlayamayacak kimseler için kullanılır. İsbattan çok ikna vasfı taşır.
ilahiyyat / ilâhiyyât
İnanılacak şeylerden bahseden kelâm ilminin; Allahü teâlânın varlığı, zâtı, sıfatları ve fiillerinden (işlerinden) bahseden bölümü.
ilayıkelimetullah / îlâyıkelimetullah
Allah kelâmını yayma.
ilm-i alet / ilm-i âlet
Ulûm-i âliyye denilen sekiz yüksek din bilgisini öğrenebilmek için lâzım olan yardımcı ilimlerdir. Bunlara ulûm-i ibtidâiyye, başlangıç ilimleri de denir. Ulûm-i âliyye şunlardır:Tefsîr, usûl-i kelâm, kelâm, usûl-i hadîs, ilm-i hadîs, usûl-i fıkh, fı kh, ilm-i tasavvuf. Böylece din bilgileri yirmi o
ilm-i bedi'
İlm-i beyânın üç bölümünden üçüncü bölümüdür ki, bediiyat da denir. Muktezâ-yı hâle uygun bir kelâmın lâfız ve mânâ bakımından daha da güzelleştirilmesinin kaidelerinden bahseder. Bu kaidelere Edebî San'atlar da denir.Her şeyin güzellik cihetlerinden bilhassa Arabi terkiblerden bahseder, kelâmın güz
ilm-i tevhid
İlm-i kelâm.
ilm-i usul-i din
Kelâm ve İslâmî metod ilmi.
ilm-i usul-i kelam / ilm-i usûl-i kelâm
Kelâm ilminin, îmân bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.
ilm-i usul-ü din / ilm-i usûl-ü dîn / عِلْمِ اُصُولُ د۪ينْ
Kelâm ilmi.
ilm-i usul-üd din
(Bak: İlm-i Kelâm)
ilm-i usulü'd-din
Din metodolojisi, kelâm ilmi.
ilmi kelam / ilmi kelâm / عِلْمِ كَلاَمْ
İman esaslarını isbat eden kelâm ilmi.
imam / imâm
Câmi, mescid veya başka yerlerde cemâate namaz kıldıran kimse.
Hadîs, fıkıh, kelâm ve tefsîr ilminde ve tasavvuf gibi İslâmî ilimlerden birinde en yüksek mertebeye ulaşan âlim.
Müslümanların devlet reîsi.
insak-ı kelam / insak-ı kelâm
Söz düzgünlüğü, kelâmın akıcılığı.
itale
Uzatmak. Sözü uzun etmek. Tatvil-i kelâm etmek.
Birini zemmetmek, ayıplamak.
kàl
Dil, söz, kelâm.
kavil
Söz, kelâm.
kaziye
Man: Hüküm. Bir hükmü ifâde eden kelâm.
Karar. Fikir. İfâde.
Hak veya bâtıl mâna ifade eden söz.
Hükmeylemek.
Hükümet.
kelam / kelâm
Söz, söyleyiş, nutuk.
Dil, lehçe.
Kelâm ilmi, İslâmî inanç meselelerinden bahseden ilim.
Söz. Bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde.
Allah'a mahsus bir sıfat.
Fık: Allah (C.C.) Kelâm sıfatını da hâizdir. Onun kelâmı harften ve savttan (sesden) münezzehtir, ezelidir, ebedidir.
Ist: Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah'ın (C.C.) varlığı, birliği, İ
kelam-ı ilahi / kelâm-ı ilâhî
Allah kelâmı.
Allahü teâlânın kelâmı. Kur'ân-ı kerîm.
kelam-ı kadim / kelâm-ı kadim / kelâm-ı kadîm
Kur'an-ı Kerim, Kadim kelâm.
Ezelî yâni başlangıcı olmayan söz, kelâm; Kur'ân-ı kerîm.
Allah'a ait olduğu için varlığının başı ve öncesi olmayan kelâm, Kur'ân.
kelam-ı kibar / kelâm-ı kibâr
Büyük, akıllı, veli ve meşhur zâtların güzel, veciz ve çok kıymetdâr olan sözleri ve kelâmı.
kelam-ı kudsi / kelâm-ı kudsî
Kutsal kelâm, söz.
kelam-ı lafzi / kelâm-ı lafzî
Kelâm-ı nefsîyi anlatan ve insanın kulağına gelen ve söyleyenin ağzından çıkan harfler topluluğu.
kelam-ı layezali / kelâm-ı lâyezâlî
Zevâl bulmaz, yok olmaz kelâm; Kur'ân.
kelam-ı mahrem / kelâm-ı mahrem
Gizli kelâm. Mahrem söz.
kelam-ı nefsi / kelâm-ı nefsî
İçten kendi kendine konuşma. Cenab-ı Hakk'ın harf, ses ve söz olmaksızın zatî kelamı.
Allahü teâlânın kelâm sıfatının harf ve ses içerisine sokulmadan yâni kelâm-ı lafzî hâlini almadan önceki hâli.
Cenab-ı Hakk'ın lâfz, harf ve ses olmayan zâtî kelâmı. İçten konuşma.
kelam-ı rabbani / kelâm-ı rabbânî
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın kelâmı.
kelam-ı rahmani / kelâm-ı rahmânî
Sonsuz rahmet sahibi Allah'ın kelâmı.
kelami / kelâmî
Söz ve kelâma ait. Sözle alâkalı.
Sözle ilgili, söze ait.
Kelamcılar yolu.
kelamın kuyudat ve keyfiyatı / kelâmın kuyudat ve keyfiyatı
Kelâmın küllünü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla, bunların sarf ve nahiv yönünden hususiyetleri. Meselâ: Müzekkerlik - müenneslik, mârifelik - nekrelik, mübtedâ - haber, sıfat - mevsuf gibi.
kelamiyyun / kelâmiyyun
Kelâmcılar. İlm-i kelâm âlimleri.
kelamullah / kelâmullah
Allah'ın kelamı, Kur'ân.
Allah kelâmı, Kur'ân-ı Kerim.
kelamullah-ı natık / kelâmullah-ı nâtık
Konuşan Allah kelâmı, sözü.
kelamullahi'l-azizi'l-mennan / kelâmullahi'l-azîzi'l-mennân
İzzet, şeref ve bol ihsan sahibi olan Allah'ın kelâmı.
kelim
(Tekili: Kelime) Kelimeler, kelâmlar, lâkırdılar.
kelimat
(Tekili: Kelime) Kelimeler, kelâmlar, sözler.
kelime-i tayyibe
Allah ve Resulullah kelâmı. Dua, niyaz ve salâvatlar gibi kelâmlar. Meselâ (Sübhânallah velhamdülillah ve Lâilâhe illâllah vallahü Ekber) kelime-i tayyibedir.
kelimetullah
Allah'ın kelâmı, Kur'ân-ı Kerîm.
kelimullah
"Cenab-ı Hakk'ın hitab eylediği zat" (meâlindedir). Hazret-i Musa'nın (A.S.) bir ünvanıdır. Çünkü O, Tur-u Sina'da Cenab-ı Hakk'ın kelâmını, hitabını duymak mazhariyetine erişmiştir.
Resul-i Ekrem (A.S.M.) mi'rac-ı şerifinde Cenab-ı Hak ile tekellüme mazhar olduğundan bir ismi de Kel
kemal sıfatları / kemâl sıfatları
Allahü teâlânın zâtında ve işlerinde hiçbir kusûr, karışıklık, değişiklik ve noksanlık olmadığını gösteren hayât (diri olmak), ilim (bilmek), sem' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîn (yaratmak) sıfatları. Bunlara Subûtî, Hakîkî ve Kâmil sıfatl
ketkat
Kelâmı çok olan, sözü çok olan, fazla konuşan.
kil / kîl
Söz, kelâm, denilen.
kilem
(Tekili: Kelime) Kelimeler, kelâmlar, sözler.
kitab-ı ilm-i kelam / kitab-ı ilm-i kelâm
Kelâm ilmi kitabı.
kudret
Güç. Takat.
Her yeri kaplayan kudretullah.
Varlık. Ehliyet. Becerebilme.
Zenginlik.
Kabiliyet.
İlm-i kelâmda: Allah Teâlâ'ya mahsus ezelî ve ebedî ve bütün kâinatta tasarruf eden sıfattır.
kunut
Yatsı veya sabah namazlarında ayakta okunan duâ. İbadet. Duâ. Taat. Şükür eylemek.
Namazda dünya kelâmından imsak eylemek, yani kendini tutup konuşmamak.
kurra-i seb'a / kurrâ-i seb'a
Allahü teâlânın kelâmı olan Kur'ân-ı kerîmin kırâatini (okunuşunu) Peygamberimizin okuduğu gibi bildiren yedi büyük kırâat âlimi.
lazımın lazımı / lâzımın lâzımı
Lâzımdan ayrı düşünülemeyen ve lâzımdan da önce gelen şey; meselâ Kur'ân için kutsallık, yani Kur'ân'ın Cenâb-ı Hakkın kelâmı olması.
legat
Sesler kelâmla karışık olmak.
lüga
(Çoğulu: Lügâ) Ses, sadâ. Kelâm, söz.
maariz-ül kelam / maarîz-ül kelâm
Kelâmda irad olunan kapalı mânâlar. Bir sözün asıl mânâsından başka mânâyı istemeler.
madde
Zahir duygularla hissedilen, ruhâni olmayıp, ağırlığı olan, cismâni bulunan.
Asıl, esas, cevher, mâye.
Bend, fıkra, kısım.
İlm-i Kelâmda: His âzâmız üzerine bir takım muayyen ihtisâsât husule getiren veya getirebilen, her şey.
Tıb: Çıbanın içinde hasıl olan ya
mahaza kelam-ül-beşer / mâhâzâ kelâm-ül-beşer
Bu, insan sözü, beşer kelâmı değildir.
makale
Söylenen söz. Söyleme. Söyleyiş. Kelâm. Nutuk.
Bir bahsin kaleme alınışı.
maksad ve müstekarrın temeyyüzü
Kelâmın maksadının ve karar kıldığı yerin açık olarak belli olması.
mantuk
Söylenmiş, denilmiş, söz, kelam, nutuk, mefhum.
masduka
(Çoğulu: Masdukat) Doğru söz. Hakikat ve gerçek olan kelâm.
mekzebe
Yalan söz, doğru olmayan kelâm. Palavra.
menahic-i hükema / menahic-i hükemâ
Hakîmlerin, ilm-i kelâm âlimlerinin meslekleri ve gittikleri mânevi yollar.
mesail-i imaniye-i kelamiye / mesâil-i imaniye-i kelâmiye
Kelâm ilmindeki imanî meseleler.
mesak-ı kelam / mesak-ı kelâm / mesâk-ı kelâm
Kelâmın sevk edildiği yer, maksad.
Kelâmın sevk edildiği gaye, mevzû, maksad.
mesele-i akaid-i kelamiye / mesele-i akaid-i kelâmiye
Kelâm ilminin inanca dair meselesi.
mesuk-u lehu-l-kelam / mesuk-u lehu-l-kelâm
Kelâmın söyleniş gayesi, garazı ve maksadı.
mesuk-u lehülkelam / mesûk-u lehülkelâm
Kelâmın söyleniş gayesi, maksadı.
meziyat-ı kelamiye / meziyât-ı kelâmiye
Sözün, kelâmın özellikleri, hususiyetleri.
milhe
Güzel kelâm, lâtif söz.
muarız-ül kelam / muarız-ül kelâm
(Bak: Maarîz-ül kelâm)
muazale
Bir sözün mânasını başka sözle bağlayıp kelâmı arka arkaya getirme.
Kafiyeyi ayrılmıyacak şekilde mâkabliyle bağlama.
Sözde kelimeleri tekrarla kullanma.
mubsır
Görücü, gösterici, görünen, bilici, bildirici, vazıh ve âşikâr.
Mantık. Kelâm ve seyrin mutediline denir.
müfessir
Kur'ân-ı kerîmi tefsîr eden; Allahü teâlânın kelâmında, murâd edilen, kasdedilen mânâyı anlayan âlim.
muhakkikin-i kelamiye / muhakkikîn-i kelâmiye
Gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen kelam âlimleri.
mükalemat / mükâlemat
(Tekili: Mükâleme) (Kelâm.dan) Mükâlemeler, konuşmalar.
münakaza
İki sözün mânasının birbirine zıd olması.
Bir sözü evvelce söylediği kelâma zıd ve muhâlif söylemek.
münakız
Birbirini tutmayan, zıt olan, nakzeden.
Başka kelâmın mânasına muhalif olan.
müstetbeat
Edb: Söze, kelâma tâbi olan mânalar. Sözdeki telvihat ve telmihat. Söz söylerken arasında işaretle anlatmalar.
müteahhirin / müteahhirîn
Sonra gelenler. Kelâm ilminde İmâm-ı Gazâlî ile, diğer İslâmî ilimlerde Şems-ül-Eimme Hulvânî ile başlayıp onlardan sonra gelen âlimler.
mütekaddimin / mütekaddimîn
Önce gelenler; kelâm ilminde, İmâm-ı Gazâlî'ye, fıkıh ilminde Şems-ül-Eimme Hulvânî'ye kadar gelen İslâm âlimleri.
mütekellim
Kelamcılar.
Söyleyici mânâsına Allahü teâlânın isimlerinden.
Kelâm âlimi.
mütekellim-i azam / mütekellim-i âzam
Büyük bir kelâmcı.
mütekellim-i ezeli / mütekellim-i ezelî
Ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve konuşması, hiçbir varlığın konuşmasına benzemeyen Allah.
mütekellimin / mütekellimîn / مُتَكَلِّم۪ينْ
İslâm ve iman esaslarını, hakaik-ı Kur'aniye ile isbat ve izahını yapan büyük İslâm allâmeleri, âlimleri, İlm-i Kelâm âlimleri.
Kelâm âlimleri. İslâm dîninin îmân bilgilerini, naklî (dînî) ve aklî delillerle îzâh eden, açıklayıp isbatlayan büyük âlimler.
Kelâm âlimleri.
Kelâm âlimleri.
mütelaffız
(Lafz. dan) Telaffuz eden, bir kelâmı ağzından çıkaran, söyleyen.
nagm
Gizli kelâm, gizli söz.
nass
Kat'ilik, kesinlik, açıklık. Te'vile ihtimali olmayan söz veya delil.
Kur'ân-ı Kerim veya Hadis-i Şerifde bir iş ve mes'ele hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelâm ve âyet. Akide.
Bir haberi kimden aldığını söyleyerek, en nihayet o haberi ilk söyleyene kadar nakle
nazm-ı lafz
Kelâmın, lâfız esas alınarak düzenlenmesi.
nehy
Yasak, yasak edilen şey.
Kur'ân-ı kerîmde yapılması istenmeyen şeyleri bildiren kelâm-ı ilâhî (Allahü teâlânın mübârek sözü).
nesk
Bir kelâmı başka kelâma atfetmek.
sa'd-ı taftazani / sa'd-ı taftazanî
(M. 1322-1389) Horasan'da doğmuş büyük bir İlm-i Kelâm âlimidir. En meşhur eseri, "Makasıd" adlı kelâm kitabıdır.
sagsag
Galat kelâm konuşmak.
sekkaki / sekkakî
(Hi: 555-626) Harzem'li olup edebiyat ve kelâm ilminde çok kıymetli ve mühim bir İslâm âlimidir. "Miftâh-ül Ulûm" isminde sarf ve nahivden ve aruz kafiyesinden bahseden eseri vardır. Sadeddin-i Taftazanî bu kitabı şerhetmiştir.
şerhu'l-makàsıd
Büyük kelâm âlimi Sadettin Taftazanî'nin meşhur eseri.
şerhu'l-mevakıf / şerhu'l-mevâkıf
Meşhur kelâm âlimlerinden Seyyid Şerif Cürcânî'nin eseri.
sıfat-ı sübutiye / sıfât-ı sübutiye
Cenab-ı Hakk'ın sıfatları: Hayat, İlim, Sem', Basar, İrade, Kudret, Kelâm, Tekvin sıfatları. Bunlara "Sıfât-ı semaniye" de denir.
sina
Musâ Peygamberin (A.S.) Allah (C.C.) kelâmına nâil olduğu, Süveyş ile Akabe Körfezi arasındaki bir yer ve bir dağ ismi. Cebel-i Musa veya Tur-u Sinâ da denir.
İbn-i Sinâ'nın ceddinin ismi.
sofizm
Fls: Sofestaiye. Safsatacılık. Alemde hakikat olarak hiç bir şey tanımayan ve hakikatı araştırmaktan sarf-ı nazar ederek zevk ü safâ ve şiir gibi şeylerle eğlenmeği tercih eden bâtıl bir meslek. İnâdiye, indiye ve Lâedriye "Septizm" adlarıyla üç kısma ayrılırlar. (Mesail-i İlm-i Kelâm'dan)
(Fransızca)
sühan
Söz, kelâm. Kavl, lâfz.
(Farsça)
sühan-fehm
Sözün, kelâmın değerini takdir eden.
(Farsça)
ta'sil-i kelam / ta'sil-i kelâm
Sözü ballandırma. Kelâmı tatlılaştırma.
tabaka'
Kelâmdan âciz kimse, konuşamayan kişi.
Cimaı yerince yapamayan kimse.
tabiatı taklid
Tabiatta cari olan kanunları kelâmda da kendine göre tatbik etme.
taftazani / taftazanî
Büyük bir kelâm âlimi.
tahmid
(Hamd. den) Hamdetmek.
Medhetmek, övmek.
Elhamdülillâh" kelâmının mânasını ifade etmek.
te'vil
(Tef'il veznindendir) Bir nesneye redd ve irca' etmek. Döndürmek. Te'vil kelimesi, bazı müfessirlere göre, rücu' mânasına olan "Evl: " den alınmıştır. Müfessirlerce: Bir âyet-i kerimenin mânasını bir nesneye irca' ile beyan etmektir. Bazılarınca da (Evvel: ) lâfzından alınmış olup kelâmı evveline sa
tebarekallah / tebarekâllah
"Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) ne bereketli, ne hayırlı işleri var, ne kadar bereketli!" diyerek hayret taaccübü. Allah'ın (C.C. ) yaptığı eserlerinden dolayı hayranlık hislerini ifade maksadıyla, Allah (C.C.) hakkında söylenen ve aynı zamanda dua için okunan bir kelâm.
tekellümat-ı tesbihiye / tekellümât-ı tesbihiye
Cenab-ı Hakk'ı tesbih eden kelâmlar, konuşmalar.
tekvin / tekvîn
Var etmek. Meydana getirmek. Yaratmak.
İlm-i Kelâmda: Cenab-ı Hakk'ın sübutî bir sıfatıdır ve ademden vücuda getirmesi, icad etmesidir.
Var etmek, meydana getirmek, yaratmak, Kelâm ilminde Allah'ın subûti bir sıfatıdır, yokluktan vücuda getirmesi, icad etmesidir.
tenezzülat-ı ilahiye / tenezzülât-ı ilâhiye
Cenab-ı Hakk kelâmiyle, kullarının anlayış seviyelerine göre konuşması ve derin hakikatları, anlıyabilecekleri ifadelerle beyan etmesi.
tercüman-ı kelam-ı ezeli / tercüman-ı kelâm-ı ezelî
Allah'ın ezelî kelâmının tercümanı, Hz. Muhammed.
teşbih-perestlik
Kelâmda lüzumundan fazla teşbihe yer vermek.
tezyinat-ı lafziyye / tezyinât-ı lafziyye
(Muhassınat-ı lafziyye de denir. İlm-i Bediin iki bölümünden ikinci bölümüdür. ) Kelâmın lafzında olan ve göze hitab eden edebî san'atlar. Cinas, seci' gibi.
turuk-u mütekellimin / turuk-u mütekellimîn / طُرُقِ مُتَكَلِّمِينْ
Kelâm âlimlerinin takip ettikleri yollar.
Kelâm âlimlerinin gittiği yollar.
ulema-i ilm-i kelam / ulemâ-i ilm-i kelâm
Kelâm ilmi âlimleri.
ulema-i usulü'l-fıkıh ve mütekellimin / ulema-i usulü'l-fıkıh ve mütekellimîn
Kelâm ve fıkıh usulü âlimleri.
ulema-yı ilm-i kelam / ulemâ-yı ilm-i kelâm / عُلَمَايِ عِلْمِ كَلاَمْ
Kelam ilminin âlimleri.
ulum-u aliye / ulum-u âliye
Dinden bahseden ilimler. (Tefsir, kıraat, hadis, marifetullah, fıkıh, kelâm, ahlâk bilgileri gibi.)
üslub-perestlik
Kelâmın mâna ve maksada uygunluğuna değil de, ifade tarzının güzelliğine önem vermek.
usul-ü kelamiye / usul-ü kelâmiye
Kelâm ilmi metodolojisi.
usul-üd-din
(Bak: İlm-i Kelâm)
usulü'd-din / usûlü'd-dîn / اُصُولُ الدّ۪ينْ
Din metodolojisi, kelâm ilmi.
Kelâm ilmi.
usulü'd-din allameleri / usûlü'd-din allâmeleri
Kelâm âlimleri, mütekellimler; Allah'ın zât ve sıfatlarından, peygamberlik, âhiret ve inançla ilgili diğer meselelerden İslâmî esaslar dâiresinde bahseden âlimler.
usulüddin
Din usulü, kelâm ilmi.
vahiy
Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin Allah (C.C.) tarafından Peygambere bildirilmesi.
Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, işaret, irsal, ilham, ifham, emir, teshir, bir şeyi harfiyyen i'lâm, bazı hususi maksadları tebliğ gibi mânalara gelir.
Şeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve
vasf-ı kelam / vasf-ı kelâm
Kelam sıfatı.
vecazet
Sözün veciz oluşu. Kelâmın kısa oluşu.
za'm
Kelâm, söz.
zahiri ilimler / zâhirî ilimler
Okuyarak, çalışarak ve araştırarak elde edilen, öğrenilen ilimler. Kelâm, tefsîr, fıkıh gibi din bilgileriyle; mantık, matematik, fizik, kimyâ, biyoloji, geometri gibi fen bilgileri.
zahiriyyun / zâhiriyyun
Görünüşe göre hükmedenler. İç yüzünü, hakikatını iyi bilmeyenler. Ehl-i zâhir olanlar.
İlm-i Kelâm'da: Nassların zâhir mânalarına göre hüküm çıkaran ve te'vil ve tevcihten geri duranlar ve tarafdarları.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
erbab
matuf
kahve
saile
Müteali
ane
hodgam
Suz
alelıtlak
Sutut
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
kelam
köpek
elâ
TÛTİ
Ana üs
Güneşin doğması
Susuz çöl
Esef
Çeviri
Sus