REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te kazanma ifadesini içeren 127 kelime bulundu...

adette bid'at / âdette bid'at

  • Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem ve dört halîfesi zamânında olmayıp, ibâdet etmek ve sevâb kazanmak niyyeti ve kasdı olmaksızın sonradan meydana çıkarılan şeyler.

ahz-ı mevki

  • Yer edinme, makam kazanma.

akl-ı meaş / akl-ı meâş

  • Yemek, içmek, evlenmek, helâl, haram demeden kazanmak ve eğlenmek gibi hep bedenin râhatını ve nefsin menfaatini düşünüp, âhireti düşünmeyen akıl; akl-ı meâdın zıddı.

amatör

  • Bir işi para kazanma maksadıyla değil de, zevk için yapan kimse. (Fransızca)

amel-i uhreviye

  • Âhireti kazanmak için yapılan amel, iş.

asem

  • Kesbetmek. Kazanmak. çalışmak.
  • Dirsekten itibaren elin kuruyup çolak ve eğri olması.
  • Ayağın topuktan kuruyup eğilmesi ve aksak olması.

asf

  • Zulüm. Haksızlık.
  • Can çekişme.
  • Emek çekip kâr kazanma.
  • Bir tarafa eğilme.
  • Sür'atle gitme.
  • Rüzgârın kuvvetle esmesi.
  • Taze ekin yaprağı.
  • Ekin taze iken biçme.

bevval-i çeh-i zemzem / bevvâl-i çeh-i zemzem

  • Zemzem kuyusuna işeyen.
  • Mc: Yalnız şöhret kazanmak ve adı anılmak için uygunsuz iş yapan.

burjuva

  • Hayatını emek vererek kazanmayan zengin kimse.

ce'b

  • Kesbetmek, elde etmek, kazanmak.
  • Yaban eşeğinin büyüğü.
  • Kırmızı toprak boya.
  • Göbek.

celb-i kulub / celb-i kulûb

  • Kalbleri çekme, kalbleri kazanma.

dinde bid'at

  • Peygamber efendimiz ve O'nun dört halîfesi zamânında olmayıp, dinde sonradan ortaya çıkarılan bozuk inanışlar, sevap kazanmak niyetiyle yapılan ibâdetler. Dinde yapılan her türlü değişiklikler, yenilikler ve reformlar.

ehemmiyyet / اهميت

  • Önem. (Arapça)
  • Ehemmiyet atfetmek: Önem vermek, önemsemek. (Arapça)
  • Ehemmiyet kesb eylemek: Önem kazanmak. (Arapça)

gabn

  • Alışverişte hile ile çok kazanmak. Haram olan alışveriş.

hak / حق

  • Tanrı. (Arapça)
  • Doğru. (Arapça)
  • Pay. (Arapça)
  • Hak etmek: Kazanmak. (Arapça)

hars

  • Tarla sürmek.
  • Maarif.
  • Mal toplamak, kazanmak.
  • Teftiş ve tedbir eylemek.
  • Sürme, koruma, ekme, kazanma.

hayrat / hayrât

  • Sevâb kazanmak için yapılan Allahü teâlânın beğendiği iyi işler, bütün iyilikler, hayırlar.

hebş

  • Cem'etmek, toplamak.
  • Kazanmak, kesbetmek.

hırs-ı sevap

  • Daha çok sevap kazanma hırsı.

hübaşe

  • (Çoğulu: Hübâşât) Kesbetmek, kazanmak, çalışmak.

hudus / hudûs

  • Sonradan meydana gelme, yok iken sonradan varlık kazanma.
  • Sonradan meydana gelme, yok iken varlık kazanma.

hulul

  • Girme. Dâhil olma. İçine gizlice giriş.
  • Birinin veya birkaç kimsenin sevgi veya itimadını kazanmak, içlerine onlardan görünüp girmek.
  • Halletmek.
  • Vuku' bulmak. Zuhur etmek.
  • Gelip çatmak.
  • Bir menzile inmek.
  • Kim: Bazı akıcı cisimlerin vücud mesâmâ

i'tizam

  • (İtizam) Büyüklük kazanmak. Azametlenmek. Büyüklenmek.

iade-i itibar

  • Ticarette iflâstan kurtulma.
  • Kaybedilen itibarı tekrar kazanma. Şerefini kurtarma.

idman

  • Alıştırmak. Bir şeyde meleke kazanmak için tekrar tekrar hareket yapmak.
  • Beden terbiyesi. Jimnastik.

ihraz / ihrâz / احراز / اَحْرَازْ

  • Nail olmak. Erişmek.
  • Kazanmak. Kesbetmek.
  • Birisini güzel bir surette korumak.
  • Kazanma, elde etme.
  • Nail olmak, kazanmak, almak.
  • Kazanma, erişme.
  • Kazanma, elde etme. (Arapça)
  • İhraz etmek: Kazanmak, elde etmek. (Arapça)
  • Kazanma, elde etme.

ihtisas

  • Özellik kazanma, uzmanlaşma.

iktina'

  • Yığma, biriktirme.
  • Çalışarak kazanma.
  • Meslek edinme.
  • Tuzak kurup avlanma.
  • İmsak etme.
  • Sermâye verme.

iktiraf

  • Emek çekerek kesb ü kâr eylemek, kazanmak.
  • Günah kazanmak.

iktisab / iktisâb / اكتساب

  • Kazanma.
  • Tahsil etme.
  • Elde etme.
  • Kazanmak. Tahsil etmek. Elde etmek.
  • Kazanma, edinme.
  • Kazanma, çalışarak kazanma. (Arapça)
  • İktisâb etmek: Kazanmak. (Arapça)
  • İktisâb eylemek: Kazanmak. (Arapça)

iktisab etmek

  • Kazanmak, edinmek.

iktisab-ı şan ü şöhret

  • Şan ve şöhret kazanma, meşhur olma.

iktisabat

  • (Tekili: İktisab): İktisablar, kazanmalar, elde etmeler ve edinmeler.

ilm-i nafi' / ilm-i nâfi'

  • İnsana aczini, kusurunu, Rabbinin büyüklüğünü bildiren, kalbde Allah korkusunu ve mahluklara karşı tevâzû, alçak gönüllülüğü artıran, kul haklarına ehemmiyet vermeyi temin eden sonsuz seâdeti (mutluluğu) ve Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya vesîle olan ilim.

irtifad

  • Kazanma, kesbetme, kazanıp kâr etme.

işhar

  • Ün alma, meşhur olma, şöhret kazanma.
  • Kadın, doğum yapacağı aya girme.

istifaza

  • Feyz alma, feyz bulma, feyizlenme. İlim, irfan ve mânevi zenginlik kazanma.

iştihar / iştihâr

  • Şöhret bulma, ün kazanma.

istihvaz

  • Zafer kazanma, muzaffer ve muvaffak olma, galib gelme.

istiksab

  • Kazanma, kesbetme.

istisabe

  • Sevap kazanmak isteme.

istişhar

  • Şöhret sahibi olmak. Şöhret kazanmak.

itiyad / itiyâd / اعتياد

  • Alışkanlık. (Arapça)
  • İtiyâd kesb etmek: Alışkanlık kazanmak. (Arapça)

ittisa

  • Bollaşmak. Genişlik kazanmak. Genişlemek. Vüs'at.

kalender

  • İbâdetlerin görünmesine önem vermeyen, herkese tatlı söyleyerek kalb kazanmağa çalışan, farzları yapmaya dikkat eden ve dünyâya düşkün olmayan kimse.

karş

  • Kesbetmek, kazanmak.
  • Toplamak, cem'etmek.

kasib / kâsib

  • Kazanç sahibi. Kazanmak için çalışan. Kesbeden. Marifet için çalışan.
  • Kesbeden, kazanan, kazanmak için çalışan, kazanç sahibi.
  • Kazanmaya çalışan.

kat'iyet kesb etme

  • Kesinlik kazanma.

kedş

  • şiddetle sürmek.
  • Yırtmak.
  • Kazanmak.

kesb / كسب / كَسْبْ

  • Kazanma.
  • İnsandaki seçme hareketi, istek, ihtiyâr. İsteğin uygulama safhasına sokularak ortaya konulması.
  • Kazanmak, kazanç.
  • Kazanç. Çalışmak. Sa'y ve amel ile kazanmak. Elde etmek. Edinmek. Kazanç yolu.
  • Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi.
  • Kazanma, edinme, işleme.
  • Kazanma, kazanç, edinme.
  • Geçimi sağlama için kullanılan âlet veya iş.
  • Kazanma.
  • Çalışarak kazanma. (Arapça)
  • Kazanma.

kesb etme

  • Kazanma.

kesb etmek

  • Kazanmak.

kesb-i imtiyaz

  • Üstünlük, ayrıcalık kazanmak.

kesb-i insani / kesb-i insanî

  • İnsanın çalışarak kazanması, elde etmesi.

kesb-i istihkak

  • Hak etmek, kazanmak.

kesb-i kudret

  • Kudret ve kuvvet kazanma.

kesb-i külliyet

  • Kapsamlılık, genellik özelliği kazanma.

kesb-i kuvvet

  • Kuvvet kazanma, kuvvetleşme.

kesb-i letafet

  • İncelik, nuraniyet kazanma.

kesb-i liyakat

  • Ehliyet kazanma, lâyık olma, hak etme.

kesb-i malumat / kesb-i malûmat

  • Bilgi sahibi olma, bilgi kazanma.

kesb-i medeniyet

  • Medeniyet kazanma.

kesb-i muarefe

  • Tanımak, alışkanlık kazanmak.

kesb-i servet

  • Para kazanma.

kesb-i şiddet

  • Şiddet kazanma, şiddetlenme.

kesb-i şöhret

  • Şöhret kazanma, ün yapma.

kesb-i teşahhus-u şöhret / كَسْبِ تَشَخُّصُ شُهْرَتْ

  • Kendine has şöhret kazanma.

kesb-i vukuf

  • Vukuf kazanmak, öğrenmek.

kesben

  • Çalışma ve kazanma olarak.

kesbetmek

  • Kazanmak.

keth

  • Kesbetmek. Çalışmak, kazanmak. Amel ve sa'yetmek.

kimya-yı saadet

  • Rezaletlerden sakınıp nefsi tehzib ve tezkiye ve faziletleri kazanmak sureti ile nefsi tahliye etmek, süslemek, tezyin etmek.
  • İmâm-ı Gazalinin bir eserinin ismi.

kisb

  • Çalışma, kazanma.
  • İşleme, edinme, kazanma.

kisb-i teşahhus-u şöhret

  • Şöhretle şahsiyet kazanma.

kumar

  • Para veya başka bir menfaat karşılığı oynanan oyun; birkaç kimsenin aralarında para veya mal toplayarak piyango çekip, isâbet etmeyenlerin isâbet edenlere mal veya para vermek için sözleşme veya para ile kazanmak için tahminde bulunma, toto. Karşılık lı para veya mal koyarak bahse tutuşma.

kurb

  • Yakınlık. Yakında oluş. Yakın olmak. Yakınlık kazanmak. (Zamanda, mekânda, nisbette, hatvede ve kuvvette kullanılır.)
  • Tıb: Böğür. Karnın yumuşaklığına kadar olan yer.

kurban

  • Allah'ın rızasını kazanmağa sebep olan şey.
  • Etleri, fakirlere parasız olarak dağıtılmak niyetiyle farz, vâcib veya sünnet olarak kesilen koyun, keçi, deve, sığır.. gibi hayvan.
  • Bir maksad uğrunda feda olma.
  • Beylerin ve meliklerin yakınlarından olan kimse.

kurbiyyet

  • Yakınlık kazanmak. Yakınlık. Bir şeye kendi gayretiyle yakınlaşmak.

kürsüb

  • Kesbetmek, kazanmak, çalışmak.
  • Sert ve sağlam ağaç.

letafet-i kalb / letâfet-i kalb

  • Kalbin nurluluk kazanması, maddî şeylerden soyutlanması.

ma'rifet

  • Bilme, bir şeyi cüz'i vecihle bilmek.
  • Hüner. Üstadlık. San'at.
  • Tuhaflık, garib hareket.
  • Vasıta, tavassut.
  • İlim ve fenlerle tahsil olunan mâlumat. İrfan kazanmak.

maaş

  • Kazanma yeri ve zamanı; dünya hayatı.

makam-ı mahbubiyet

  • Allah'ın sevgisini kazanma makamı, derecesi.

meberrat

  • (Tekili: Meberre) Sevab için, hayır kazanmak için yapılan işler.

meberre

  • (Çoğulu: Meberrât) Sevab için, hayır kazanmak için yapılan iş.

medeniyet-i mahza

  • Tam bir medeniyet; bütün yönleriyle medenîlik özelliğini kazanma.

mehd

  • Beşik. Beslenilecek, büyüyecek yer.
  • Yeryüzü.
  • Yayıp döşemek.
  • Kâr kazanmak.
  • Hazırlanmak.

melami / melâmî

  • Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için çalışan, bu yolda farzları yapıp, haramlardan sakınan, şöhretten kaçındıkları için nâfile ve sünnetleri gizli yapan kimse. Nefislerini kınadıkları için melâmî adı ile anılmışlardır.

meş'

  • Kesbetmek, kazanmak.
  • Toplamak, cem'etmek. Davar sağmak.

mirkat-ı cennet

  • Cenneti kazanmaya ve yükselmeye vesile olan anlamında Cennet merdiveni.

mu'lat

  • (Çoğulu: Meâli) şeref kazanmak.
  • Yüksek derece.

muhlis

  • Hâlis olan. İhlâsı kazanmak için gayret gösteren, samimi ve itikadı doğru olan. Her hâli içten ve riyâsız olan. Katıksız.

mükatebe / mükâtebe

  • Yazışma. Mektuplaşma. Birbirine yazma.
  • Fık: Azâd edilmesi, bazı şartlara -mal kazanmak veya bir müddet hizmet etmek gibi neticeye- bağlı olan köle veya câriye ve bu azad hususunda yapılan mukavele.

mümarese

  • (Çoğulu: Mümaresat) Çalışarak meharet kazanmak, üstadlık etmek. Bir işe devam ederek ihtisas sahibi olmak.
  • Duruşmak.

müşerref

  • Müşerref olmak: Şeref kazanmak.

muzaffer

  • Muzaffer olmak: Zafer kazanmak.

muzafferiyet / مظفریت

  • Zafer kazanma.
  • Zafer kazanma.
  • Zafer kazanma. (Arapça)

nam kazanma

  • Ün kazanma, ünlenme.

peyda etmek / peydâ etmek

  • Kazanmak, elde etmek.

rakaha

  • Ticaret.
  • Kesb, kazanma.

salih / sâlih

  • İyi insan. Dünyâya kıymet vermeyen, îtikâdı doğru olup, Allahü teâlânın rızâsını, sevgisini kazanmak için çalışan müslüman.

sebeb-i sür'at-i ef'al / sebeb-i sür'at-i ef'âl

  • Fiillerin sür'at kazanma ve hızlanması sebebi.

sevab

  • Hayır. Hayırlı iş. Allah (C.C.) tarafından mükâfatlandırılacak doğruluk ve iyilik karşılığı. Allah'ın (C.C.) rızasını kazanmağa mahsus iyi amel.

su'-i hal / sû'-i hâl

  • Kötü hal. Birini tezlîl için zahmetle etme iştigâl, Arkadaş kazanmaya, mâni sû'i hâl.

su-i kesb / sû-i kesb

  • Fiilin kötüye kullanılması, kötüyü kazanma, elde etme.

tahami

  • İhraz etmek. Erişmek. Kazanmak.

tahayyüz

  • (Hayz. den) Yer tutmak, yer almak.
  • Ehemmiyet kazanmak.
  • Fiz: Herhangi bir cismin boşlukta yer alması.

tahsil

  • Elde etme, kazanma.

tahsil etmek

  • Elde etmek, kazanmak.

takarrüş

  • Kesbetmek, almak, kazanmak.

tavla

  • Hayvan bağlanan ahır. (San'at Ansiklopedisinde "Tavla" maddesi: "Hayvanların tavlanması yani istirahat edip çalışacak kıvama gelmesi, kuvvet ve tâkat kazanması için beslendiği yer." şeklinde tarif edilmiştir.)

tebahhur

  • (Bahr. den) Bir şeyin içine dalma ve derinliğine varma. Bir ilimde derin ihtisas kazanma.

tefviz / tefvîz

  • Ismarlama, havâle etme.
  • Bir işi sebeblere yapıştıktan sonra Allahü teâlâya havâle etmek, helâl ve faydalı şeyleri kazanmaya çalışıp da, bunlara kavuşmayı Allahü teâlâdan beklemek.
  • Kadına kendini boşama hakkı vermek. Yâni kendini sen boşa demek. Buna Temlîk de denir.

tekessüb

  • Kazanmak.

tekeyyüf

  • Bir nitelik kazanma.
  • Nitelik kazanma.

temayüz / temâyüz / تمایز

  • Seçkinlik, üstünlük, ayrıcalık. (Arapça)
  • Temayüz etmek: Seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek. (Arapça)

temettu'

  • (Çoğulu: Temettuât) Kazanma, kâr etme.
  • Kâr, fayda, menfaat.
  • Toplamak, cem'etmek.
  • Mühlet vermek.
  • Yoldaş olmak.

temeyyüz / تميز

  • Kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma. (Arapça)
  • Temeyyüz etmek: Kendini göstermek. (Arapça)

tenebbüh

  • Uyanış; filizlenip hayat belirtisi kazanma.

terakku'

  • Sıkıntı ve emek ile kazanma.

teşahhus / تَشَخُّصْ

  • Kendine has kimlik kazanma.

teşahhusat-ı cüz'iye

  • Ferdî şahıslanma, bireysel kimlik ve yapı kazanma.

tesevvüb

  • (Sevâb. dan) Sevap kazanma, sevaplanma.
  • Farz olan namazdan sonra nâfile namaz kılma.

ücret-i kemal / ücret-i kemâl

  • Varlıkların değişip mükemmelleşerek bir tür ücret kazanması.

ülfet peyda etme

  • Alışkanlık kazanma.

zafer / ظفر

  • Üstünlük kazanma. (Arapça)

zaferyab / zaferyâb / ظفریاب

  • Üstünlük kazanan, muzaffer olan. (Arapça - Farsça)
  • Zaferyâb olmak: Üstünlük kazanmak, muzaffer olmak. (Arapça - Farsça)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın