Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
kay
kelimesini içeren
167
kelime bulundu...
adem-i takayyüd
Kayıtsızlık, bağlı olmama.
Kayıtsızlık. Bir şeye bağlı olmayış. Kıymet vermemek. Üzerine almamak.
amir-i mutlak / âmir-i mutlak
Kayıtsız şartsız herşeye hâkim olan.
ayn-ı mutlak
Kayıtlı ve sınırlı olmayanın ta kendisi.
belağbaşı / belâğbaşı
Kaynak, pınar.
ber-heva
Kaybolmuş, havaya gitmiş.
(Farsça)
bila kayd ü şart / bilâ kayd ü şart
Kayıtsız şartsız.
Kayıtsız şartsız.
bila-kayd u şart / bilâ-kayd u şart
Kayıtsız şartsız.
bila-kayd ü şart / bilâ-kayd ü şart
Kayıtsız, şartsız.
bilakayd / bilâkayd
Kayıtsız.
bilakaydüşart / bilâkaydüşart
Kayıtsız şartsız.
bilakayt / bilâkayt / بلاقيد
Kayıtsız şartsız, kesin.
(Arapça)
bimübalat / bîmübâlât / بى مبالات
Kayıtsız, umursamaz.
(Farsça - Arapça)
büjmeje
Kaya keleri, kertenkele.
(Farsça)
bünyan-ı mersus
Kaynaşmış sağlam bina. Birbirine kurşunla kenetlenmiş sağlam yapı.
çağlar
Kayalara veya setlere çarparak, yerden köpürerek düşen su. Şelâle, çağlayan.
cebr-i mafat / cebr-i mâfat
Kaybedilen bir şeyin yerine başka bir şey bularak, onunla avunma.
celmed
Kaya. Taş.
cülmud
Kaya.
cuş u huruş
Kaynayıp taşma. Neş'e ve âhenk. Coşup taşma.
(Farsça)
cuş-u huruş / جوش و خروش
Kaynayıp taşma.
cuşak / cûşak
Kaynama.
(Farsça)
cuşiş
Kaynama, coşma.
(Farsça)
dahas
Kaypancak nesne.
dav'
Kaymağı alınmış sığır sütünden yapılmış ekşi yoğurt ve ayran.
emvac-ı zeval / emvâc-ı zevâl
Kaybolup giden, yok olan dalgalar.
endişe / endîşe
Kaygı.
Kaygı.
endişeli
Kaygılı.
(Farsça - Türkçe)
esbab-ı temzic
Kaynaştırma, birleştirme sebepleri.
ferag-ı kat'i / ferag-ı kat'î
Kayıtsız şartsız yapılan ferag.
feveran / feverân / فَوَرَانْ
Kaynayıp fışkırma.
feveran ve galeyana getirme
Kaynatıp coşturma, çoşturup çağlatma.
feverana getirmek
Kaynatıp fokurdatmak; coşturmak.
fevt
Kaybolma.
gaib / غائب
Kayıp.
gala
Kaynamak.
galeyan / galeyân / غليان / غَلَيَانْ
Kaynama, coşma.
Kaynama.
(Arapça)
Kaynama, coşma.
gayr-ı mukayyed
Kayıt altına alınmayan.
gulgule / غلغله
Kaynaşma.
(Farsça)
gümgeşt
Kaybolmuş, yitirilmiş.
(Farsça)
hamat
Kaynana.
hatne
Kaynana.
hemm / هم
Kaygı.
(Arapça)
himmet
Kayırma, yardım, emek.
hürriyet-i mutlaka
Kayıtsız serbestiyet, sınırsız hürriyet.
ifkad
Kaybettirme, kazandırmama.
ihtilat / ihtilât / اِخْتِلَاطْ
Kaynaşma, karışma.
iltiham / iltihâm
Kaynaşma.
iltimas / iltimâs / التماس
Kayırma.
Kayırma.
(Arapça)
iltiyam / iltiyâm
Kaynaşma.
iltizam
Kayırma, taraf tutma, gerekli bulma.
imtizac etmek
Kaynaşmak, uyum sağlamak.
imtizacat / imtizâcât
Kaynaşmalar.
Kaynaşmalar, uyuşmalar.
imtizackarane / imtizâckârâne
Kaynaşarak, uyuşarak.
ingımam
Kaygılanma, gamlanma, tasalanma.
intımas
Kaybolma, belirsiz olma.
istimzac / istimzâc
Kaynaşma, karışma.
istimzaç
Kaynaşmaya çalışma, uyum sağlamaya çalışma.
istimzaç etmek
Kaynaşmak, kaynaştırmak.
ıtlak / ıtlâk
Kayıtsız, sınırsız, mutlak olma; teklik, çokluk veya nitelik gibi şeylere bakılmaksızın kullanıldığı mânâya delâlet eden lâfız; kitap kelimesi gibi.
izdiyal
Kaybetme, yok etme.
kabil-i iltiyam
Kaynaşabilir, kapanabilir.
kayınço
Kayın. Kayınbirader.
kayyum-i alem / kayyûm-i âlem
Kayyûmiyyet makâmında bulunan velî zât. İnsanların âhirete âit derece ve seâdetleri bu mertebedeki velîlerin imdâdına verildiğinden kayyûm denilmiştir.
kayyumiyet / kayyûmiyet
Kayyumluk.
kıdd
Kayış.
kuyud / kuyûd
Kayıtlar, sınırlamalar.
Kayıtlar, bağlar.
kuyudat / kuyûdât / kuyûdat / قيودات
Kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçaları, bütün unsurları.
Kayıtlar.
Kayıtlar; bir sözün bütününü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla bunların sarf ve nahiv (dilbilgisi) yönünden özellikleri; meselâ, erkeklik-dişilik, belirlilik-belirsizlik, isim-sıfat gibi.
Kayıtlar.
(Arapça)
lagz
Kayma, sürçme.
lagzan
Kayan, sürçen.
(Farsça)
lagzide
Kaymış, sürçmüş.
(Farsça)
lakayd / lâkayd / لاقيد
Kayıtsız. Alâkasız. Karışmayan. Kıymet ve ehemmiyet vermeyen. Aldırış etmeyen.
Kayıtsız, ilgisiz.
Kayıtsız, ilgisiz.
Kayıtsız.
(Arapça)
lakaydane / lâkaydane
Kayıtsızca, ilgisizce.
Kayıtsız ve alâkasızca. Mühimsemiyerek.
lakaydi / lâkaydî / لاقيدی
Kayıtsızlık, ilgisizlik, alâkasızlık.
Kayıtsızlık.
(Arapça)
lakayt / lâkayt
Kayıtsız, duyarsız, ilgisiz.
laubali / lâubali / لاابالى
Kayıtsız, gamsız.
(Arapça)
laubalilik / lâubalîlik
Kayıtsızlık, gamsızlık.
(Arapça - Türkçe)
lehef
Kaybolan bir şeyden dolayı müteessir olup üzülme.
lehfe
Kaybolan veya yok olan birşey için üzülme.
ma-fat
Kaybolan. Fevt olan. Elden çıkan şey. Kaybedilen.
maden / mâden
Kaynak.
mafat / mâfât
Kaybolan, elden çıkan.
magib
Kaybolma.
mağrib-i ihtifa / mağrib-i ihtifâ
Kaybolup gizlenme yeri olan batı (tarih, güneşin gizleip kaybolduğu yer olan, batıya benzetilmiş).
masdar / مَصْدَرْ
Kaynak.
Kaynak.
masdariyet
Kaynaklık.
mazbutat / مضبوطات
Kayda geçirilenler.
(Arapça)
me'haz / مأخذ / مَأْخَذْ
Kaynak.
Kaynak.
Kaynak.
meahiz / meâhiz / مآخذ
Kaynaklar.
(Arapça)
mefkad
Kaybolacak yer.
mefkut
Kayıp, bilinmeyen.
mehaz
Kaynak.
mêhaz
Kaynak.
mehaz / مأخذ
Kaynak.
(Arapça)
melas
Kaypakça olmak.
memzuc
Kaynaşmış, birbiri içine girmiş, karışmış.
menabi / menâbi / menâbî
Kaynaklar.
Kaynaklar.
menabi' / menâbi' / منابع
Kaynaklar.
(Arapça)
menba / menbâ
Kaynak.
Kaynak.
menba' / منبع
Kaynak.
Kaynak. Nimetin veya herhangi bir şeyin çıktığı yer. Suyun çıktığı yer. Pınar.
Kaynak.
menşe / منشأ
Kaynak.
menşe' / مَنْشَأْ
Kaynak, esas.
Kaynak.
merkez-i menba / merkez-i menbâ
Kaynağın merkezi.
mesluk
Kaynamış.
mezc etmek
Kaynaştırmak, bütünleştirmek.
mıkzaf
Kayık küreği.
mirgah
Kaymak alacak âlet.
mugliyy
Kaynamış çiçek, papatya veya ıhlamur suyu.
mukayed
Kayıtlı, kaydedilmiş.
mukayyed
Kayıtlanmış, bağlanmış; mutlak olmayan, bir sıfat, hâl, gâye veya şarta bağlı olan lafız (söz).
Kayıtlı, sınırlı.
Kayıtlı, bağlı, sınırlı.
mukayyet
Kayıtlı, sınırlı.
mukayyi
Kay ettiren, kusturan.
mukayyid
Kayd eden. Kayıt me'muru. Kayıt takan.
mümtezic / مُمْتَزِجْ
Kaynaşmış.
mümtezicen
Kaynaşmış olarak.
münzelik
Kaygan, kaypak.
müteseyyibane / müteseyyibâne
Kayıtsız davranarak, aldırış etmiyerek, duymazdan gelerek.
(Farsça)
mutlak
Kayıtsız, sınırsız; teklik, çokluk veya nitelik gibi şeylere bakılmaksızın kullanıldığı mânâya delâlet eden lâfız; kitap kelimesi gibi.
Kayıtsız, şartsız. Teklik, çokluk veya herhangi bir vasıf ile kayıtlı olmayan, delâlet ettiği (gösterdiği) fertlerden (şeylerden) her hangi birini ifâde eden lafız (söz).
mutlakıyyet
Kayıtsız şartsız bir hükümdarın idaresi altında bulunan hükümet şekli.
neba
Kaynak olma, fışkırma.
nebean / nebeân
Kaynayıp yerden çıkmak. Pınar suyunun çıkışı. Fışkırmak.
Kaynama, akma.
Kaynayıp çıkma.
nefit
Kaynamak, galeyan.
neş'et / نشئت
Kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
(Arapça)
Neş'et etmek:
Kaynaklanmak, ileri gelmek.
(Arapça)
neşet eden
Kaynaklanan.
neşiş
Kaynayan şeyden çıkan ses.
rihat
Kayış yapımında kullanılan deri.
sahari / saharî
Kaya cinsinden. Kaya ile alâkalı.
sahr / صخر
Kaya.
(Arapça)
sahre / صخره
Kaya.
(Arapça)
sebt / ثبت
Kayda geçirme.
(Arapça)
Sebt edilmek:
Kayda geçirilmek.
(Arapça)
Sebt etmek:
Kayda geçirmek.
(Arapça)
semire
Kaymağı çalkalayıp bir yere toplamadan evvel üstünde görünen yağ parçaları.
sicil
Kayıt.
sicill / سجل
Kayıt kütüğü.
(Arapça)
şihab / şihâb / شِهَابْ
Kayan yıldız.
sıhre
Kaynana, kayınvâlide.
tagyib
Kaybetmek.
tahdid-i kayıt
Kayıt altına alınma.
takayyüd
Kayıt altında olma, sınırlılık.
tarafdari / tarafdarî
Kayırıcılık, taraftarlık.
(Farsça)
tasarruf-u mutlak
Kayıtsız, sınırsız tasarruf, dilediği şeyi dilediği gibi yapma.
tasme
Kayış halka. Tasma.
(Farsça)
tehadür
Kaynamak. Galeyan.
têlif
Kaynaştırma, eser yazma.
temazüc
Kaynaşma.
temazüç
Kaynaşma; iç içe geçme.
temzic
Kaynaştırma.
tenasuh / tenâsuh
Kaybolan birşeyin başka bir şekle bürünerek tekrar ortaya çıkması. Reenkarnasyon.
terkin-i kayd
Kaydını silme, defterden çıkarma.
tescil / tescîl / تسجيل
Kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.
(Arapça)
Tescîl edilmek:
Sicile kaydedilmek.
(Arapça)
Tescîl etmek:
Sicile kaydetmek.
(Arapça)
tezelluk
Kayma, sürçme.
uccet
Kaygana aşı.
uluhiyet-i mutlaka
Kayıt altında olmayan, mutlak uluhiyet. Ancak bir tek İlâhın mâbud oluşu.
uzlufe
Kayalık. Yalçın kaya.
uzub
Kayıp ve görünmez olmak.
varidat / vâridat
Kaynaklar, gelirler.
zapt
Kayıt, kayıt altına alma.
zay'at
Kaybolma, kaybetme.
zayi / ضايع
Kaybolan.
Kaybolan.
zayi eden / zâyi eden
Kaybeden.
zayi etme / zâyi etme
Kaybetme.
zayi olma
Kaybolma, ziyan olma.
zayi' / zâyi' / ضایع / ضَايِعْ
Kaybolan.
(Arapça)
Zâyi' etmek:
Kaybetmek, yitirmek.
(Arapça)
Zâyi' olmak:
Kaybolmak, yitmek.
(Arapça)
Kayıp.
zayi'at / zâyi'ât / ضایعات
Kayıplar.
(Arapça)
zayiat / zayîât / zâyiat / zâyiât / ضَايِعَاتْ
Kayıplar, yitikler.
Kayıplar, zararlar.
Kayıplar, zararlar.
Kayıplar.
zelec
Kaymak yer.
zeluh
Kaypak yer.
zevrak / زورق
Kayık.
(Arapça)
zevraksüvar / zevraksüvâr
Kayığa binen. Sandala binmiş olan.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
şinas
lugatname
tetkikat
kârvân
ünâs
medâr-ı sıhhat
kelb-i akur
elezz-i et'ime
İKTİSADİ
kürbe
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
kay
zilâ
şinas
inli
ölüm dosegi
büyüt
Hoş
iktisadi
Teber
büyüleyıcı