REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te kapla ifadesini içeren 150 kelime bulundu...

adem

  • Yokluk, varlığın zıddı.
  • Tasavvufda sâlikin (tasavvuf yolcusunun) kendisini kaplayan mânevî hal sebebiyle kendinden geçmesi hâli.

adem-i tahayyüz

  • Boşlukta yer kaplamamak. Mekândan münezzeh oluş. Yer ile bağlı olmamak. Hacmi olmayış.

akhaf

  • (Tekili: Kıhf) Ağaç kaplar, ağaçtan yapılmış kaplar.
  • Kafa tasları.

alebat

  • Yemek kapları, çanaklar.

alem-i esir / âlem-i esir

  • Bütün kâinatı kapladığı farz edilen ince ve lâtif maddenin bulunduğu âlem.

alem-şümul / âlem-şümul

  • Evrensel, bütün cihanı kaplayan.

alemgir / âlemgir

  • Bütün âleme yayılan, cihanı kaplayan, dünyayı zapteden. (Farsça)

alemşümul / âlemşümul / âlemşümûl / علم شمول

  • Bütün dünyayı alâkadar eden, dünyayı kaplayan ve her yerde tanınmış olan.
  • Bütün âlemi kaplayan, evrensel.
  • Âlemi kaplayan, dünya çapında.
  • Dünyayı kaplayan. (Arapça)

amme nevaluhu / amme nevâluhu

  • "Allah'ın bağış ve ikramı bütün varlığı kaplamıştır".

aniye

  • (Tekili: İnâ) Yemek kapları, tabaklar, kap-kacaklar.

arş

  • Bağ çardağı.
  • Gölgelik.
  • Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri. (Arş kâinatı kaplar. Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar.)
  • Fevkiyyet, ulviyyet.
  • Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk

astronomi

  • yun. Kozmoğrafya. Gök ilmi. Felekiyat.Astronomi ilmi dünyanın birgün hareketinin duracağını; coğrafya, karaların alçalarak dünyanın sularla kaplanacağını, iklimin değişerek canlılar için yaşanmaz hâle geleceğini; fizik, güneşin birgün söneceğini, kâinattaki enerjinin artık kullanılamaz, işe yaramaz

ayn

  • Birşeyin kendisi.
  • Boşlukta yer kaplayan ve ağırlığı olan yâni tartılabilen her şey, madde, cisim.
  • Alış-verişte, belli, meydanda, mevcut ve hâzır olan veya hâzır olmayıp da bulunduğu yeri, cinsi, miktârı belli edilen mal.
  • İnsanın zekât için ayırdığı ve yanında hazır bulunan mal

bahr-ı muhit / bahr-ı muhît

  • Heryeri kaplayan deniz; okyanus.

bahr-i muhit-i nur / bahr-i muhît-i nur

  • Aydınlığı her yeri kaplayan nur denizi.

banket

  • Bir otomobili uçtan uca kaplayan ve tek parçadan ibaret olan oturacak yer.
  • Karayollarında asfaltın her iki yanındaki balastlı kısım.

bast

  • Genişlemek, açmak, yaymak.
  • Bir şeye el uzatmak.
  • Sevindirmek.
  • Bir mecliste haya sebebiyle olan sıkılmanın gitmesiyle açılmak.
  • Özür kabul etmek.
  • Kaplamak.
  • Tas: Allahın cemâl tecellisiyle kalbin sükûn ve huzur içinde ferahlaması. (Mukabili: "Kabz"

bebr / ببر

  • Kaplana benzer, ondan daha büyükçe ve pek yırtıcı bir canavar ki, Hindistanda ve Afrikada bulunur. Saldırdığı zaman derisindeki tüyleri kabarıp korkunç bir manzara arzeder. Arslanı bile korkutur bir hayvandır. (Farsça)
  • Kaplan. (Farsça)

berahin-i vahdaniyet / berâhin-i vahdâniyet

  • Allah'ın bütün varlıkları kaplayan birlik tecellisinin delilleri.

beyin

  • Kafatasının en büyük kısmını kaplayan, kalınca ve dayanıklı üç zarla örtülmüş olan bir sinir merkezidir. Yumuşak ve beyazımsı bir kitle olan beyin, duygu ve bilgi merkezidir. Ak ve boz maddeden yapılmıştır ve iki yarım küre olarak yaratılmıştır. Yarım kürelerden birinde bir arıza sebebiyle bu merkez (Türkçe)

burhan-ı vahidiyet / burhan-ı vâhidiyet

  • Allah'ın bütün varlıkları kaplayan birlik delili.

çarşaf

  • Yatağın üstüne serilen veya yorgana kaplanan bez örtü.
  • Kadınların kullandığı baştan örtülen, pelerinli eteklikli sokak elbisesi. Kadınların örtünmesi farzdır. Bu maksatla çarşaf ucuz, pratik, hafif olması ve zengin fakir herkesin kolayca sağlıyabilmesi bakımından yaygın olarak kulanı

cihan-şümul / cihan-şümûl

  • Cihan vüs'atinde, dünya çapında, cihanı alâkadar eden. Dünyayı kaplayan. (Farsça)

cinnet-i müstevliye

  • İstilâ eden, ortalığı kaplayan delilik.

cirm / جرم

  • Cismin kapladığı yer, hacim. (Arapça)

cism

  • Boşlukta yer kaplayan şekil almış veya başka bir şekle giren madde.
  • Beden, vücûd.

debbe

  • (Çoğulu: Debbât) Matara dedikleri su kabı.
  • Yağ. Bal ve macun koyacak kaplar.

dehşet

  • Ruhu birden kaplayan korku.

div-came

  • Eskiden savaşlarda giyilen kaplan veya arslan postekisi. (Farsça)

ebarik

  • (Tekili: İbrik) Su kapları, ibrikler.

elkab

  • Lâkaplar.

enmar

  • (Tekili: Nimr) Nimrler, kaplanlar.

eshab-ı kehf / eshâb-ı kehf

  • Mağara arkadaşları; Îsâ aleyhisselâmdan sonra din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda, dinlerini korumak için her şeylerini terk edip, hicret eden ve Efsûs (Tarsus)'daki mağarada bulunan yedi kişi ile Kıtmîr adındaki köpekleri. Kur'ân-ı kerîm de Kehf sûresinde kıssaları uzun bildirilmektedir

esir / esîr

  • Bütün kâinatta bulunan ve her tarafı kaplamış olan lâtif madde. Elektrik, ışık ve hararetin yayılmasına vasıtalık eden madde. Görülmeyen ve varlığı bütün ehl-i ilimce kabul edilen lâtif, rakik, elâstikiyeti hâiz seyyal madde.
  • Alemi kaplayan incecik madde.

esir maddesi

  • Kâinatı kapladığına inanılan ince madde.

eşmel

  • Daha şâmil. Çok şeyleri içine alan. Daha çok kaplamış.
  • Çok kaplayıcı.

ev'iye

  • (Tekili: Viâ) Mahfazalar, kaplar, gizlemeye veya saklamaya yarayan şeyler.
  • Damarlar.

evani / evânî

  • Kapkacaklar, kaplar.
  • Kaplar, kâseler.
  • Kaplar.

faaliyet-i müstevliye

  • Her tarafı istila eden, kaplayan faaliyet.

ferace / ferâce

  • Örtünecek gibi olan ve giyilen bol elbise, cübbe.
  • Kadınların üzerlerine örttükleri örtü. Bütün vücudu kaplayan geniş örtü.
  • Bütün vücudu kaplayan bir cins elbise.

gark etme

  • Kaplama, sarma, içine balıp boğma.

hacm

  • (Hacim) Bir cismin kapladığı yer. Cirm. Cüsse.
  • Emmek. Massetmek.

hader-i umumi / hader-i umumî

  • Bütün vücudu kaplayan uyuşukluk.

hakim-i ezel / hâkim-i ezel

  • Hükümranlığı ve hâkimiyeti bütün zamanları kaplayan Allah.

halık-ı rahman / hâlık-ı rahmân

  • Rahmeti her şeyi kaplayan, yaratıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran yaratıcı, Allah.

halık-ı rahman ve rahim / hâlık-ı rahmân ve rahim

  • Rahmeti herşeyi kaplayan ve herbir varlıkta rahmet ve şefkati tecelli eden yaratıcı, Allah.

haşr-i umumi / haşr-i umumî

  • Her şeyi kaplayan yeniden diriliş; her şeyin öldükten sonra âhirette yeniden diriltilip Allah'ın huzurunda toplanması.

havi

  • İçine alan, ihtiva eden, kaplayan. Câmi'.
  • Biriktirici.
  • Kuşatan.

havk

  • Ev süpürmek.
  • İhâta etmek, kaplamak.

hayk

  • Kaplamak.

hayyiz

  • Yer.
  • Cihet, yön.
  • Mekân. Vüs'at. (Cismin kapladığı hacim)

hazine-i rahman / hazine-i rahmân

  • Rahmet ve merhameti bütün varlıkları kaplayan Allah'ın hazinesi.

hıdk

  • Kesmek.
  • İhâta etmek, kaplamak, içine almak.

hiramis

  • İnsanın üstüne sıçrayıp hamle eden arslan ve kaplan eniği.

hıva'

  • (Çoğulu: Ahviye) Suya yakın toplanmış evler.
  • Kaplayıp, toplayıcı olan.

huni

  • yun. Dar ağızlı kaplara sıvı dökmeye yarayan; ve yukarı kısmı genişçe, aşağı kısmı dar olan âlet.

ibrik

  • (Çoğulu: Ebârik) Topraktan, tenekeden, hattâ bakırdan, gümüşten, altundan yapılan emzikli su kabı.
  • Abdest almağa, çay, kahve v.s. yapmağa yarayan ayrı ayrı ve türlü türlü kaplar.
  • İyi ve parlak kılıç.

idliham

  • Galip olmak.
  • İhâta edip kaplamak.

iflilak

  • Yer yüzünü bulut kaplamak.

ihatavi / ihatavî

  • İhata edecek şekilde. Kaplayıp içine alacak yolda.

ıhlivlak

  • Eskimek.
  • Bulutun gökyüzünü kaplaması.

irade-i külliye

  • Allah'ın herşeyi kaplayan iradesi.

istiab / istiâb

  • İçine almak.
  • Kaplamak. Toplamak. Tamam etmek.
  • Tutulmak. Zapteylemek.
  • İçine alma, kaplama.
  • İçine alma, kaplama.
  • İçine alma, kaplama.

istiap

  • İçine alma, kaplama.

istiğrak

  • Bir şeyi baştan aşağı kaplamak. Tasavvuf erbabının vecde gelip kendinden geçmesi.
  • İstiğrak lâmı: Bir cinsin bütün bireylerini içine alan belirtme edatı, lâm-ı tarif, diğer adıyla harfi tarif.

istila / istilâ / istîlâ / اِسْت۪يلَا

  • (Vely. den) Kaplamak, yayılmak.
  • Ele geçirmek. İşgal etmek.
  • Meydanın sonuna erişmek.
  • Basmak. Galebe etmek.
  • Kaplama.
  • Kaplama, ele geçirme.

istilakarane / istilâkârâne

  • Kaplarcasına.

iştimal

  • İçine almak, kaplamak. Çevirmek, ihata etmek. Şâmil olmak.

istitaf

  • Kaplama, ihtiva etme.

istiva / istivâ

  • Müsavî olma, denk olma.
  • Düz olma, düzlük.
  • Kaplama, örtme.
  • Ortada ve tam bir derecede bulunma.

itbak

  • (Itbak) Kaplamak. Kapamak. Kapaklamak.
  • İttifak etmek.
  • Tecvidde: Harf okunduğunda, dilin üst damağa kapanması. (Bu halde okunan harfler sad, dât, tı, zı harfleridir.

izhab

  • Gönderme.
  • Giydirme veya giydirilme.
  • Altun kaplama.

kafes

  • Tel, ince demir veya ağaç çubuklarından yapılan ve içine kuş ve saire konulan şey.
  • Dışardan içerisi görünmesin diye, ince tahta çubuklarından yapılıp harem pencerelerine takılan siper,
  • Ahşap bir binanın kaplama ve sıvası olmaksızın direklerden ibaret taslağı.

kamis

  • Gömlek.
  • Döl yatağını kaplayan ince deri.
  • Bâzı nebatlardaki ince zar.

kara'

  • (Tekili: Kar') Su kabakları.
  • Gülsuyu kapları.

kase / kâse

  • Tas veya çanak. Kâse gibi olan çukurluk. (Farsça)
  • Başı kaplayan ve başın üstündeki kemik. (Farsça)

kayasire

  • (Tekili: Kayser) Kayserler. Eski Bizans ve Roma İmparatorlarının lâkapları.

kıdr

  • (Çoğulu: Kudur) Çömlek, tencere ve kazan gibi, yemek pişirmeye mahsus kaplar.

kine-i peleng

  • "Kaplan kini" : Kolay kolay sükunet bulmayan kin.

kıtmir / kıtmîr

  • Eshâb-ı Kehfin (Îsâ aleyhisselâmın dîninden olup, din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda dinlerini korumak için her şeylerini terkedip hicret eden Efsûs (Tarsus)'daki mağarada bulunan yedi kişiden birinin köpeğinin adı.

kudret

  • Güç. Takat.
  • Her yeri kaplayan kudretullah.
  • Varlık. Ehliyet. Becerebilme.
  • Zenginlik.
  • Kabiliyet.
  • İlm-i kelâmda: Allah Teâlâ'ya mahsus ezelî ve ebedî ve bütün kâinatta tasarruf eden sıfattır.

kudret-i alemşümul / kudret-i âlemşümul

  • Kâinatı kaplayan güç ve iktidar.

kudur

  • (Tekili: Kıdr) Çömlekler, tencereler. Yemek pişirilen kaplar.

küf

  • Yetiştiği satıhta kimyevî değişikliklere sebep olan küçük boylu mantarlara verilen umumi ad.
  • Maddelerin oksitlenme neticesinde dış tarafını kaplayan tabaka. Pas.

küre-i hava

  • Dünyayı kaplayan hava tabakası. Atmosfer.

kürsi / kürsî

  • Makam.
  • Arşın altındaki sema tabakası; Allah'ın yer ve gökleri kaplayan hükümranlığı ve ilminin tecellî ettiği yer.

küus

  • (Tekili: Ke's) Kaplar, çanaklar, çömlekler.
  • kadehler. Bardaklar.

küvet

  • Leğen olarak kullanılan kapların umumi adı. (Fransızca)

madde-i esir

  • Kâinatı kapladığına inanılan ince madde.

matahir

  • (Tekili: Mathare) Mataralar, su kapları.
  • Gusülhâneler. İçinde yıkanılıp temizlenilecek yerler.

mecamir

  • (Tekili: Micmer) İçlerinde tütsü yakılan kaplar, buhurdanlar.

mehasin-i hakikat-ı muhammediye / mehâsin-i hakikat-ı muhammediye

  • Hz. Muhammed'in (a.s.m.) bütün kâinatı kaplayan hakikatinin güzellikleri.

meşmul

  • (Şümul. den) Kaplanmış, şümullenmiş, etrafı çevrilmiş.
  • Bir şeyin içinde bulunan.

mevadd

  • (Tekili: Madde) Fezâda, boşlukta yer kaplayan varlıklar. Maddeler. Cisimler.
  • Kısımlar.
  • Kanunlar. Kaideler. İşler. Hususlar.
  • Söz ve beyana sebeb olan mevcudat. Her şeyin aslı, mayası.

mufazzaz

  • Gümüş kaplamalı, gümüşlü.

muhit / muhît

  • Kaplayan, kuşatan.

muhteva

  • Bir şeyin içindekiler. Kaplanan, içine alınan. İçindeki şey.

muhtevi / muhtevî

  • İhtivâ eden. Bir yere toplayan. İçine alan. Kaplayan.

muhteviyyat / muhteviyyât

  • İçindekiler. Kapladığı şeyler.

murassas

  • Lehimlenmiş.
  • Kurşun veya kalayla kaplanmış.

müsevver

  • Etrafı sur ile çevrilmiş olan.
  • Kaplanmış. İhâta olunmuş.
  • Kolun bilezik takacak yeri.

müştemelat

  • Bir şeyin içine aldığı şeyler, kapladığı şeyler.
  • Eklentiler.

müştemilat / müştemilât

  • Kaplanan şeyler, içeriye alınanlar.

müstevli / müstevlî / مُسْتَوْل۪ي

  • İstilâ eden, ele geçiren, zapteden. Galib olan. Yayılan, her tarafı kaplayan.
  • İstilâ eden, kaplayan.
  • Her tarafı kaplayan.

müstevliyane / müstevlîyane

  • İstilâ edercesine, kaplayarak.

mütelakkib

  • (Lakab. dan) Lakap takılmış, lakaplanmış.

mütenemmir

  • Kaplanlaşan, kaplan huylu olan.
  • Sert bir dille konuşan.

mütenemmirane / mütenemmirâne

  • Kaplanlaşarak. (Farsça)
  • Sert bir dille korkutarak. (Farsça)

nemir

  • (Çoğulu: Nümur) Kaplan.

nemire

  • Dişi kaplan.
  • Yün kaftan.

nimar

  • (Tekili: Nimr) Kaplanlar.

nimr

  • (Çoğulu: Enmâr - Nümur - Nimâr) Kaplan.

nimre

  • Dişi kaplan.

nizam-ı umumi / nizam-ı umumî

  • Varlıkları kaplayan nizam, genel düzen.

nümur

  • (Tekili: Nimr) Kaplanlar.

nur-u rahmani / nur-u rahmânî

  • Rahmet ve şefkati bütün varlıkları kaplayan Allah'ın nuru.

pay-endaz

  • Ayak atan, ayak atmış. (Farsça)
  • Büyük kişilerin geçecek olduğu yerlere serilen halı gibi şeyler. (Farsça)
  • Duvar ve möbleleri kaplamada kullanılan bir cins kumaş. (Farsça)

peleng / پلنگ

  • Leopar. (Farsça)
  • Kaplan. (Farsça)

perde-i rahmet-i amme / perde-i rahmet-i âmme

  • Herşeyi kaplayan rahmet perdesi.

rahmet-i amme / rahmet-i âmme

  • Her şeyi kaplayan rahmet.

resul-i rahman / resul-i rahmân

  • Rahmet ve şefkati bütün varlıkları kaplayan Allah'ın elçisi, Hz. Muhammed (a.s.m.).

rububiyet-i mutlaka / rubûbiyet-i mutlaka

  • Sınırsız, kâinatı kaplayan rububiyet.

rububiyyet-i mutlaka

  • Herşeyi kaplayan ve idaresi altına almış olan Allah'ın rububiyeti.

şamil / şâmil

  • Çevreleyen, içine alan, ihtivâ eden, kaplayan.
  • Çok şeye birden örtü ve zarf olan.
  • Fazla şeyleri veya kimseleri ilgilendiren.
  • Kaplayan.
  • Kaplayan, çevreleyen, içine alan, genel.

sani-i vahid-i ehad / sâni-i vâhid-i ehad

  • Her şeyi san'atla yaratan, birliği herşeyi kaplayan ve herbir şeyde görünen Allah.

şegaf

  • Yürek kabı. Yüreği çevreleyen nâzik deri.
  • Sağ tarafta iyeği kemiği altında olan bir hastalık.
  • Bir nesneyi çevirip kaplamak.

sehavet-i mutlaka / sehâvet-i mutlaka

  • Her yeri kaplayan, kusursuz ve sınırsız cömertlik.

sıhaf

  • (Tekili: Sahfe) Geniş düz kaplar.

şümul

  • Kaplamak. İhtivâ etmek. İçine almak.
  • Hükmü altına almak.

şümul-ü iradet

  • Allah'ın herşeyi kaplayan iradesi.

şümul-u kudret

  • Kudretin herşeyi kaplaması.

şümul-ü tasarrufat

  • Tasarrufların her şeyi kaplaması.

ta'sib

  • İhata edip kaplamak, içine almak.
  • Bir kimsenin başına taç koymak.
  • Açlıktan dolayı karnını bağlamak.

tabut-i sekine / tâbût-i sekîne

  • İsrâiloğullarının, içinde mukaddes emânetleri sakladıkları ve Mûsâ aleyhisselâmdan beri nakledilerek gelen altın kaplamalı sandık.

tafziz

  • Gümüş kaplama, gümüşleme.

tedmin

  • Yığıp toplamak.
  • İhâta edip kaplamak.
  • Lâzım olmak, icab etmek.

tekellül

  • Götürü gelmek.
  • İhâta etmek, kaplamak, içine almak.

temekkün

  • Mekân tutma, yer kaplama.

tenemmür

  • Birisini korkutmak için gürültü yapmak, gürültülü ses çıkarmak.
  • Uzun uzun bağırmak.
  • Kaplan huylu olmak. Kaplanlaşmak.

teşmil

  • Şâmil kılmak. İhata eylemek. Kaplamak. İhrama bürünmek ve sür'atle yürümek.
  • Genelleştirme, kaplama.

teşmil etmek

  • İçine almak, kaplamak.

tufan

  • Çok şiddetli ve her tarafı kaplayan yağmur.
  • Nuh Peygamber (A.S.) zamanındaki büyük su baskını hâdisesi.

unsur-u muhit

  • Her yeri kaplayan unsur.

usube

  • İhâta etmek, kaplamak, içine almak.

vahid-i ehad / vâhid-i ehad

  • Birliği herşeyi kapladığı gibi herbir şeyde de ayrı ayrı tecellîleri görülen Allah.

vahid-i kadir / vâhid-i kadîr

  • Herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi olan, ve birliği herşeyi kaplayan Allah.

vahidiyet / vâhidiyet

  • Allah'ın birliği ve birliğin her tarafı kaplaması.

vasi' / vâsi'

  • (Vasia) Geniş, enli. Bol. Engin. Meydanlı.
  • Her ihtiyacı olana vergisi kâfi ve bol bol ihsan eden. İlmi cümle eşyayı muhit, rızkı bütün mahlukata şâmil ve rahmeti bütün şeyleri kaplamış olan Allah (C.C.)

yuz

  • Kaplanı andırır yırtıcı bir hayvan, pars. (Farsça)

zat-ı vahid-i ehad / zât-ı vâhid-i ehad

  • Birliği her şeyi kapladığı gibi her bir şeyde de tecellîleri görülen Zât; Allah.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın