Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
kan
kelimesini içeren
186
kelime bulundu...
ab-ı bade-reng / ab-ı bâde-reng
Kanlı göz yaşı.
adalet-i kanun
Kanunun adaleti.
adem-i kanaat
Kanaatsizlik, yetinmeme.
alak-ı dem
Kan pıhtısı, pıhtılaşmış kan.
alaka
Kan pıhtısı. Uyuşuk kan.
Kan pıhtısı.
arş-ı kanaat
Kanaatin arşı, tahtı.
asere
Kanat teleklerinden evvel, ucunda olan beyaz telekler.
bal / bâl / بال
Kanat.
(Farsça)
bal-güşa / bal-güşâ
Kanat açan, uçan.
(Farsça)
bal-şikeste
Kanadı kırık.
(Farsça)
balzen
Kanat vuran. Uçan.
(Farsça)
biçrek
Kandırılıp aldatılarak kendisiyle daima alay edilen kimse.
(Farsça)
burhan / برهان
Kanıt, delil.
(Arapça)
bürhan / bürhân / برهان
Kanıt.
(Arapça)
bürhan-ı limmi / bürhan-ı limmî
Kanunlardan hâdiselerine, sebeblerden neticelerine ve müessirden esere olan istidlâl. Yani eseri meydana getirenden esere olan delil. Kablî delil. Ateşin dumana delil olması gibi.
cebr-i kanuni / cebr-i kanunî
Kanun yoluyla zorlama.
cedavil / cedâvil
Kanallar, arklar.
cenah / cenâh / جناح / جَنَاحْ
Kanat, taraf, kısım. (Vicdanın ziyası ulum-u diniyyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassub, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder. Mün.)
Kanat.
Kanat.
(Arapça)
Kanat, taraf.
cevaz-ı kanuni / cevaz-ı kanunî
Kanunen verilen izin, müsaade.
cevelan-ı dem / cevelân-ı dem
Kanın vücudda dolaşması.
cisad
Kan. Safran.
damar
Kan borusu, yaradılış, huy.
delail / delâil / دلائل
Kanıtlar, deliller.
(Arapça)
dem / دم / دَمْ
Kan.
Kan, zaman, konu, kıvam.
Kan.
(Arapça)
Kan, zaman.
demy
Kan, dem.
deveran-ı dem / deverân-ı dem / دَوَرَانِ دَمْ
Kan dolaşımı, kan deveranı.
Kan dolaşımı.
Kan dolaşımı.
diyet
Kan bedeli, can pahası.
dümel / دمل
Kan çıbanı.
(Arapça)
düstur / düstûr
Kânun, kaide, kural, esas.
düsturi / düsturî
Kanunî.
efsürde-mizac
Kanı soğuk, soğuk kanlı, mizâcı soğuk adam.
(Farsça)
egare
Kandırma, kışkırtma, teşvik etme.
(Farsça)
ehl-i kanun
Kanun koyanlar ve uygulayanlar.
fakr-üd dem
Kansızlık.
fernun
Kanbel otu.
feveran-ı dem / feverân-ı dem
Kan fışkırması.
fevkalkanun
Kanun üstü.
Kanun üstü, kanun dışı.
Kanun üstü. Kanunun kabul etmediği. Kanunun karışmadığı.
feylekun
Kandıra dedikleri hasır otu.
fezd
Kan aldırmak.
firifte
Kandırılmış, aldanmış, aldatılmış.
(Farsça)
fısad
Kan alma, hacamet.
gamze-i hunhar
Kan içen yan bakış.
gayr-ı kanuni / gayr-ı kanunî
Kanun dışı.
hacamat / حجامت
Kan aldırma, kan verme.
Kan aldırma.
Kan alma.
(Arapça)
Hacamat yapmak:
Kan almak.
(Arapça)
hacamet / hacâmet / حجامت
Kan alma, hacamat.
(Arapça)
haccam / haccâm
Kan alma görevlisi.
hazz
Kandırmak.
hikmet-i teşri
Kanun yapma hikmeti. Allah'ın emir ve yasaklarında gözetilen Rabbanî incelikler.
hilaf-ı kanun / hilâf-ı kanun
Kanun dışı.
hinna'
Kanat.
hükm-ü kanun
Kanunun hükmü.
hukuk-u gayr-i mektube
Kanunlarda mevcud olmayan örf ü âdet ve teâmül kabilinden olan haklar.
hukuk-u mektube
Kanunlarda yazılı olan haklar.
hülagu / hülagû
Kan dökücü bir hükümdar.
hun / hûn / خون
Kan.
(Farsça)
hun-alud
Kana bulanmış.
(Farsça)
hun-aşam
Kan içici, kan içen.
(Farsça)
hunalud / hûnâlûd / خون آلود
Kanlı, kana bulanmış.
(Farsça)
hunbaha
Kan bahası, diyet.
(Farsça)
hunbar
Kan yağdıran, kan yağdırıcı.
(Farsça)
hunefşan
Kan saçan, kan serpen.
(Farsça)
hunfeşan
Kan saçan, kan serpen.
(Farsça)
hunhar / hunhâr / خونخوار
Kan içici. Zâlim. Kan akıtan. Öldüren, öldürücü.
(Farsça)
Kan dökücü.
Kan dökücü.
Kan içen.
(Farsça)
hunharane / hunharâne
Kan içercesine. Çok zâlimce. Öldürerek.
(Farsça)
Kan içercesine, zalimce.
huni / hunî
Kanlı, kan dökmeye meyilli.
(Farsça)
hunin / hunîn
Kana bulanmış, kanlı.
(Farsça)
hunpaş
Kan döken, kan saçan.
(Farsça)
hunriz / hunrîz / خونریز
Kan dökücü, kan döken, kan akıtan.
(Farsça)
Kan dökücü.
(Farsça)
hursendane
Kanaatkârâne, tokgözlülükle.
(Farsça)
ibadetgah / ibadetgâh
Kanunlarla tanınmış bir dine, bir mezhebe ait ibadetlerin icrasına tahsis olunan yerler. Mabet, ibadethane.
(Farsça)
iğfal etme
Kandırma, aldatma.
ihsas
Kandırmak, tergib, teşvik etmek.
ihticac / ihticâc / احتجاج
Kanıt gösterme.
(Arapça)
ikad-ı kanadil
Kandillerin yakılması.
inşihab-ı dem
Kanın fışkırması.
ıraka-i dem / ırâka-i dem
Kan akıtma.
iraka-i dem
Kan akıtmak. İnsan öldürmek.
Kan akıtılması.
iraza
Kandırmak, kandırılmak. Râzı etmek.
isabet-i kanuniye
Kanunî isabet, doğruluk.
isbat / isbât / اثبات
Kanıtlama.
(Arapça)
ispat
Kanıt göstererek birşeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma.
ıtrar
Kandırmak, igra.
kakunc
Kanbel otu. (İt üzümünün bir nevidir.)
kanaat-bahş
Kanaat verici, tatmin eden, doyurucu.
kanaatbahş / kanaâtbahş
Kanaat verici, inandırıcı.
(Farsça)
Kanaat veren.
kanaatçe
Kanaat olarak, fikirce.
kanaatkar / kanaatkâr
Kanaat sâhibi. Kanaat edip az şeyle iktifâ eden.
(Farsça)
kanaatkarane / kanaatkârane / kanaâtkârâne
Kanaat sâhibi bir kimseye yakışır tarzda.
(Farsça)
Kanaat edercesine.
kanadil / kanâdil
Kandiller.
kani / kanî
Kanaat eden, inanmış.
kantariyye
Kantar ücreti. Tartma parası.
kanu'
Kanaat sâhibi. Kanaatkâr, kanaatli. Hakkına razı olan.
kanunen
Kanuna göre. Kanunca. Kanuna uyarak. Kanun yolu ile.
Kanunca.
kanuni / kanunî / kanûnî
Kanunlar gereği.
Kanuna göre, uygun.
Kanun tarzında.
kānuni / kānûnî / قَانُونِي
Kanunla olan.
kanuniyet
Kanun haline gelme.
Kanunluluk. Kanun haline gelmek.
Kanunluk.
kanunname / kanunnâme
Kanun kitabı. Anayasa.
(Farsça)
Kanun kitabı, kanunların yazılı olduğu kitap.
Kanun yazısı.
kanunperest
Kanun düşkünü.
Kanun kuvvetine önem veren, kanuna saygılı.
kanunşinas
Kanun ve nizam koyan, kanunun inceliklerini bilen.
(Farsça)
karabet-i nesebiye
Kan bağından gelen yakınlık.
kavanin / kavânin / kavânîn / قوانين
Kanunlar.
Kanunlar.
Kanunlar.
Kanunlar.
(Arapça)
kevlan
Kandıra adı verilen ot.
kitab-ı şeriat ve ahkam / kitab-ı şeriat ve ahkâm
Kanun ve hükümler kitabı.
kuhpüşt
Kanbur.
(Farsça)
kullab / kullâb / قلاب
Kanca, çengel.
(Arapça)
künc-i kanaat
Kanaat köşesi.
küreyvat
Kandaki küçük yuvarlak cisimler. Küçük küreler.
küreyvat-ı beyza
Kandaki beyaz renkte ve çok küçük kürecikler. Kan ve lenf gibi vücud mâyilerinde bulunan çekirdekli ve yuvarlak hücreler. Kırmızı küreciklere nisbetle azdırlar. Vazifeleri hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır. Ne zaman müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriye ile sür'atl
küsbüre
Kanbel otu.
küsfüre
Kanbel otunun tohumu.
layiha-ı kanuniye
Kanun taslağı.
madde-i kanuni / madde-i kanunî
Kanun maddesi.
madde-i kanuniye
Kanun maddesi.
masl-üd dem
Kanın sulu kısmı.
mecmua-i kavanin / mecmua-i kavânîn
Kanunlar kitabı.
mecra açmak / mecrâ açmak
Kanal açmak.
medlul / medlûl / مدلول
Kanıt olarak gösterilen.
(Arapça)
merkez-i teşri'
Kanun yapma merkezi.
mesag-i kanuni / mesag-i kanunî
Kanunen izin ve ruhsat verilmiş.
mesil / mesîl
Kanal, benzer.
mevadd-ı kanuniye
Kanun maddeleri.
mevzuat / mevzûât / مَوْضُوعَاتْ
Kanunlar, kaideler.
mibza'
Kan almakta kullanılan âlet. Neşter.
mifsad
Kan almakta kullanılan âlet. Neşter.
mısbah / مصباح
Kandil. Çıra. Meş'ale. Lâmba. (Aya, güneşe, yıldızlara ve mecâzen de Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) bu isim verilmiştir.)Sabah ve sabahat maddesinden ism-i âlettir ki; sabah gibi lâtif ve kuvvetli aydınlık veren lâmba demektir.
Kandil.
(Arapça)
mişkat / mişkât
Kandil, içinde lamba olan küçük hücre.
mübagat
Kanunsuz evlenme.
müftasıd
Kan alan. Kan alıcı.
mukannen / مُقَنَّنْ
Kanunla belirlenmiş, düzenli.
Kanunla belirli.
mukannin
Kanun yapan. İntizama koyan. Kanun tertib ve ihdas edici olan.
Kanun koyan.
Kanun koyan, düzenleyen.
müsadere / müsâdere / مُصَادَرَه
Kanunen el koyma.
mütearife / müteârife / متعارفه
Kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
(Arapça)
nakl-üd dem
Kan aktarma.
nameşru / nâmeşru
Kanunî ve yasal olmayan.
namus / nâmus / نَامُوسْ / nâmûs
Kanun, düstur.
Kânun, nizam.
Kânun, nizam.
nazar-ı şari' / nazar-ı şâri'
Kanun koyucu olan Allah'ın nazarı.
nevakıs-ı kanuniye
Kanunî noksanlık, yasal eksiklik.
nevamis / nevâmis
Kanunlar, yasalar.
nizam-ı kanun
Kanun düzeni.
per
Kanat.
(Farsça)
per-aver
Kanat açan, kanat açıcı. Keskin uçan.
(Farsça)
pervaz ü perdaz / pervâz ü perdâz
Kanat çırparak uçan.
pujine
Kantar.
(Farsça)
pür-hun
Kan içinde. Kan dolu.
pürhun / pürhûn / پرخون
Kan dolu, kanlı.
(Farsça)
ribac
Kanatlarının ortasında küçük kapısı bulunan büyük kapı.
rüşvet
Kanunen bir iş gördürmek gayesi ile vazifeli olan kimseye, gayr-i meşru olarak verilen para vesâir menfaat ve fayda.
şahbal / شاهبال
Kanattaki en uzun tüy.
(Farsça)
sahib-i şeriat / sâhib-i şeriat
Kanun koyucu; şeriat sahibi; Peygamber efendimiz.
şari / şâri
Kanun koyucu, şeriatı gönderen Allah.
şari' / şâri'
Kanun koyucu; kullarına yapmaları ve yapmamaları gerekli davranışlarla ilgili kanun ve kurallar koyan Allah.
seffak / seffâk / سفاک
Kandökücü.
(Arapça)
sefk
Kan dökme, kan akıtma.
Kan akıtma, kan dökme.
sefk-i dem
Kan dökme.
sefk-i dima / sefk-i dimâ
Kan dökmeler, akıtmalar.
sefk-i dima' / sefk-i dimâ'
Kan dökme, kan dökücülük.
şehbal / şehbâl / شهبال
Kanattaki en uzun tüy.
(Farsça)
şehrü'l-haram
Kan dökmek ve savaş yapmak haram olan ay: Muharrem, Recep, Şaban, Ramazan ayları.
selv
Kanaat vermek.
sene-i miladiye / sene-i milâdiye
Kânun-i sâni (Ocak) 1'de başlayan sene. Milâdi sene.
seretan
Kanser.
Kangren, kanser hastalığı.
seyelan-ı dem
Kan akma.
seylabe-i hun
Kan seli.
sımame
Kan damarlarında tıkanıklık yapan kan pıhtısı.
simurga
Kanatlı ve çok büyük hayvan olup eski devirlerde yaşadığı rivâyet edilir.
sirac / sirâc
Kandil, lamba.
sırac / sırâc / سراج
Kandil.
(Arapça)
şuzuzat-ı kanuniye / şuzûzât-ı kanuniye
Kanun dışılıklar.
tadric
Kanatmak.
tahassür-i dem
Kanın pıhtılaşması.
takannün
Kanunlaşma. Değişmez halde, kat'i olarak belirme.
tansiyon
Kan basıncı.
te'lib
Kandırmak.
te'şib
Kandırmak.
tehayüc
Kandırmak.
temeyyüh-i dem
Kanın sulanması.
teşhit
Kana bulaştırmak.
teşri / teşrî
Kânun koyma. Allahü teâlânın ve peygamberlerinin, insan hayâtının maddî ve mânevî bütün yönlerine dâir emir ve yasaklar koyması.
Kanun yapma.
teşri' / teşrî' / تَشْرِيعْ
Kanun yapma.
tevriş
Kandırmak.
vazı-ı kanun / vâzı-ı kanun
Kanun koyan otorite.
Kanun koyan. Kanun yerleştiren. Kanun hazırlayan.
vaziyet-i kanaatkarane / vaziyet-i kanaatkârâne
Kanaatkâr bir durum.
vüzub-i dem
Kan akma, kanama.
yed-i emin / yed-i emîn
Kânûnen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.Mahkemece kendisine bir şey emânet olunan kimse; güvenilir, emin el.
zahib / zâhib
Kanaat ve fikre sahip olan.
zari / zarî
Kanı durmayan damar.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
cenah-ı tair
kurb-i hüda
sevafil
bedela
istibdad
istihkak
cevahir-i
kurbân
nabite
müsevvidi
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
kan
reddetmek
kurşunlar
Azl
kur'an-ı mu'ciz-ül beyan
Akasya
Güzel
kur'an-ı azim
Lezzetli olan
Tüb