REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te kötülük ifadesini içeren 137 kelime bulundu...

nehy-i anil münker

  • Günahlardan ve kötülüklerden sakındırmak, alıkoymak.

adavet-i müsi'

  • Kötülük işleyen kişiye düşmanlık.

agraz

  • (Tekili: Garaz) Garazlar. Fiil yapılırken gözetilen gayeler. Kasden ve bilerek yapılan kötülükler.

arz-ı beyza / arz-ı beyzâ

  • Beyaz dünya, kötülüklerden arınmış dünya.

aşir

  • Onda bir. On kısma taksim edilen bir şeyin herbir parçası.
  • Kur'an-ı Kerimin on cüz'ünden herbiri veya on âyetlik bir parçası.
  • Dost, yardımcı, yardak.
  • Koca.
  • Kabile.
  • Kötülükte yardımcılık eden.
  • Sahip.
  • Toz.

ayn-i şer

  • Kötülüğün ta kendisi, tam bir kötülük.

azamüşşer / âzamüşşer

  • Büyük kötülük.

bed-amuz / bed-âmuz

  • Kötülük, fenalık öğrenmiş. (Farsça)
  • Fenalık, kötülük öğreten. (Farsça)

bed-cu

  • Kötülük arayan. Kötülük düşünen. (Farsça)

bed-hah

  • Fenalık isteyen. Herkesin kötülüğünü isteyen. Kötülük isteyen. (Farsça)

bedhah

  • Kötülük isteyen.

benes

  • Kötülükden, fenalıkdan ve iyi olmayan şeylerden çekinme ve kaçınma.

büyü

  • Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz.

cadı

  • Avrupa'da putperestlik çağından beri gelen bir inanca göre, şeytanın gücünü kullanarak büyü yolu ile insanlara kötülük eden, felâketler getiren kadın. Bu bâtıl inanç yüzünden birçok yaşlı masum kadın, cadı diye Hristiyanların kurduğu Engizisyon mahkemeleri kararıyla yakılmıştır.

cefa / cefâ

  • İncitmek, eziyet etmek, kötülük.

damen-i pakiniz / dâmen-i pâkiniz

  • Çok temiz eteğiniz; her türlü kötülük ve günahtan uzak duran bir kişinin peşinden gitmeyi ve ona saygı göstermeyi ifade eden bir deyim.

defter-i a'mal / defter-i a'mâl

  • Amel defteri, insanların dünyadaki hayır ve kötülüklerin kaydedildiği defter.
  • İnsanların amellerinin iyilik veya, kötülüklerinin meleklerce kaydolunduğu manevî defter.

derece-i şenaat

  • Kötülük ve fenalık derecesi, seviyesi.

ehremen

  • Zerdüştîlerin inandıkları, kötülük ve karanlık tanrısı, şeytan, dev.

ehriman

  • Ateşe tapanların kötülük tanrısı.

ehrimen / اهرمن

  • Kötülük tanrısı, şeytan. (Farsça)

ehven-i şerreyn

  • İki şer (kötülük)den zararı en az olanı. Bu kelime, halk arasında Ehven-i şer olarak kullanılmaktadır.

eşkiya

  • Şakiler. Yol kesenler. Asiler. Allah'a veya kanunlara isyan edip kötülük yapanlar. Haydutlar, anarşistler, âsiler. Hak ve kanunlara baş kaldıranlar, Allahın emirlerine karşı gelenler.

eşrar

  • Tahribçiler. Kötülük edenler.
  • Kötü şeyler. şerliler.

ez'aki / ez'akî

  • Kısa boylu ve kötü olan adam. Kötülük yapan kimse.

fahhaş

  • Her cins fenalık ve kötülükleri şahsında toplamış olan kimse.

fasık / fâsık / فاسق

  • Kötülük düşünen. (Arapça)

fenalık

  • Kötülük.

fesad / fesâd / فساد

  • Fenalık, kötülük, arabozuculuk. Kargaşalık, karışıklık.
  • Fesat, bozukluk. (Arapça)
  • Kötülük. (Arapça)

fesadat

  • (Tekili: Fesad) Bozukluklar. Kötülükler. Karışıklıklar.

fesat / فساد

  • Bozukluk, kötülük. (Arapça)

fevahiş / fevâhiş

  • Kötülükler.
  • Fahişeler, kahpeler.

fısk / فسق

  • Kötülük, sefihlik. (Arapça)
  • Dinsizlik. (Arapça)
  • Tanrı'ya karşı isyan. (Arapça)

fuhş

  • Haddini aşma.
  • Kötülük, namusa aykırı hareket.

gayur / gayûr

  • Gayreti çok olan. Kötülük ve çirkinlikleri şiddetle reddeden.

germ ü serd

  • Sıcak ve soğuk.
  • Darlık genişlik, iyilik kötülük, acı tatlı.

gışş / غش

  • Hile, kötülük. (Arapça)

habais / habâis / خبائث

  • (Tekili: Habise) Kötülükler. Murdar ve pis şeyler.
  • Kötülükler, kötü şeyler.
  • Pislikler, kötülükler.
  • Kötülükler. (Arapça)

habaset / habâset / خباثت

  • (Hubs) Murdarlık, pislik, kötülük.
  • Kötülük, alçaklık, fenalık.
  • Pislik, pislik, kötülük.
  • Kötülük, alçaklık. (Arapça)

hafaza melekleri

  • Koruyucu melekler, her insanın hayır (iyi) ve şer (kötü) işlerini yazan; ikisi gece, ikisi gündüz gelen ve kötülüklerden ve cinlerden koruyan melekler. Bunlara Kirâmen kâtibîn melekleri diyenler olduğu gibi, onlardan başka olduğunu söyleyenler de olm uştur.

hah

  • (Hasten : "İstemek" mastarından yapılmıştır.) Kelimenin sonuna getirilerek isteyen, ister mânasında terkib yapılır. Meselâ: Bed-hah : Kötülük isteyen. (Farsça)

hain / hâin

  • Emanete hıyanet eden. İyiliğe karşı kötülük eden.
  • Hıyanet, kötülük eden.

hakikat / hakîkat

  • Bir lafzın (sözün) asıl mânâsı.
  • Gerçek.
  • Kötülüklerin kalbden tekellüfsüzce, zorlanmadan gitmesinin gerçekleşmesi, fenâ(Allahü teâlâdan başka her şeyi unutma) mertebesi.
  • Mâhiyet.

halık-ı şer / hâlık-ı şer

  • Kötülük yaratanı.

hatır-ı nefsani / hâtır-ı nefsânî

  • Kötülükleri istiyen nefs tarafından kalbe getirilen düşünce. Buna hâcis denir.

hayır ve şer

  • İyilik ve kötülük.

hayır-şer

  • İyilik-kötülük.

hayr ü şer

  • İyilik ve kötülük.
  • İyilik ve kötülük.

hecr-i cemil

  • Kalben ve fikren onlardan uzak durup fiillerinde onlara uymamakla beraber, kötülüklerine karşılık vermeğe kalkışmayıp müsamaha, idare ve güzel ahlâk ile hüsn-i muhalefet etmek.

hem-şerr

  • Kötülükte beraber olan, kötülüğü birlikte yapan. (Farsça)

hicret

  • Bir yerden başka bir yere göç etmek.
  • Resûlullah efendimizin Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye göç etmesi.
  • Müslüman bir kimsenin, dînini korumak için, kâfir memleketinden, İslâm memleketine göç etmesi.
  • İslâm memleketinde fitne ve kötülük bulunan bir yerden iyi bir yere

hisbet

  • İyiliği emr edip kötülükten alıkoymak husûsunda, hükûmet adamlarının bizzat işe karışıp gerekeni yapmaları. İhtisâb da denir.

hissiyat-ı nefsaniye / hissiyât-ı nefsaniye

  • Kötülükleri emreden nefsin yönlendirdiği duygular.

hıyaneten

  • Kötülükte bulunarak, hıyanet ederek.

hubs

  • Kötülük, fenalık, yaramazlık.
  • Pislik.
  • Kötülük.

ihanet

  • (Hevn. den) Alçak ve hakir addedip itibar etmemek, kıymet vermemek.
  • Hainlik. Haksızlık. Kötülük.

ihtisab / ihtisâb

  • Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyulmasının, ilim ve ehliyet sâhibi bir devlet me'muru olan muhtesib tarafından sağlanması, emr-i ma'rûf nehy-i münkerin yâni iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak vazîfesinin el ile yapılması vazîfesi.

ikbah

  • (Kubh. dan) Fenalık yapma, kötülük etme.

ilah-ı şer / ilâh-ı şer

  • Kötülük tanrısı.

isaet / isâet / اسائت

  • (Sû'. dan) Kötü iş işlemek. Kötülükte bulunmak. Yaramazlık.
  • Kötülük etme. (Arapça)

ittika

  • Sakınmak. Çekinmek. Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek. Takvâ ile amel etmek.

kabiliyet-i şer

  • Kötülük kabiliyeti.

kahir-ül eşrar / kahir-ül eşrâr

  • Şerleri ve kötülükleri ortadan kaldırıp yok eden. Haydutları kahreden.

kaza / kazâ

  • Allah'ın ezeldeki hükmü
  • Kadılık (ilçe) merkezi.
  • Kadılık etme işi, mahkemenin kararı, hükmü.
  • Yapma, yapılma, işleme.
  • İstemeden yapılmış bir kötülük.

keyd

  • Tuzak. Kötülük, hile.
  • Men'etmek.
  • Kusmak.
  • Çakmağın tezce ateşi çıkmayıp geçmek.
  • Cenk etmek, dövüşmek.
  • Karganın ötmesi.

kubuh

  • Çirkinlik, kötülük.

la'net

  • Bedduâ; bir kimsenin kötülüğünü, Allahü teâlânın af ve merhametinden mahrum olmasını, ihânet edenlerin veya kötülüklerin gerektiği cezâya çarptırılmasını istemek.

lütf u kahr

  • Güzellik, insan ve kötülük, sıkıntı.

maneviye / mâneviye

  • İyilik ve kötülük ilâhı diye iki ilâha inanmaktan ibaret batıl bir mezhep olup zerdüştlerden alınmıştır.

mazanne-i su'

  • Kendisinden ancak kötülük beklenen kimse.

medar-ı şeamet / medar-ı şeâmet

  • Kötülük, uğursuzluk vesilesi.

mefsedet

  • Bozgunculuk, fesat, kötülük.

mekr-i ilahi / mekr-i ilâhî

  • Allahü teâlânın mekr (hîle) yapanların mekrini kendilerine çevirmesi, kötülüklerini, kurdukları tuzaklarını bozması, mekrlerine karşılık onları cezâlandırması.

melek

  • Allahü teâlânın nûrdan yarattığı gözle görülmeyen mâsum (kötülüklerden korunmuş) varlıklar. Çokluk şekli, melâike'dir.

men dakka dukka

  • "Kapı çalanın kapısı çalınır." Yâni, kim birisine bir kötülük yahut iyilik yaparsa ona o şey yapılır. Meselâ: "Su-i zan eden su-i zanna mâruz olur."

mered

  • Kötülükte inad.
  • Sakal belirmemek, sakal çıkmamak.

mesavi / mesâvî / مساوی

  • Kötülükler, fenalıklar, ayıplar, kusurlar.
  • Kötülükler. (Arapça)

mesavi-i medeniyet / mesâvî-i medeniyet

  • Medeniyetin kötülükleri.

mesavi-i medeniyyet

  • Medeniyyetin fenalıkları, kötülükleri. (İsraf ve sefahet gibi)

müellefe-i kulub / müellefe-i kulûb

  • Kalbleri İslâm'a ısındırılmak istenenler. Kalblerine îmân yerleştirilmesi istenilen veya yeni îmân etmiş müslümanlar ve kötülükleri önlemek istenilen bâzı kâfirler olup, zekât verilen sekiz sınıftan biri iken hazret-i Ebû Bekr zamânında kendilerine zekât verilmesinin nesh yâni hükmünün kaldırıldığı

münezzeh

  • (Nezahet. den) Tenzih edilmiş, teberri edilmiş.
  • Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak. Hiç bir şeye muhtaç olmayan. Kötülükten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden tenzih edilen.

münzevi / münzevî

  • İslâmiyet'in emirlerini yapmak, yasaklarından sakınmak, kötülüklerden korunmak ve kalb huzûru ile ibâdet yapabilmek için bir köşeye çekilmiş olan kimse.

müşağabe / müşâğabe

  • Aldatıp kötülük etme.

musi'

  • Kötülük işleyen, günahkâr, isyankâr.

müsi'

  • (Sev'. den) Yaramaz, itaatsiz, iş görmez. Kötülük işleyen.
  • Kötülük eden.

nafi' ve darr / nâfi' ve dârr

  • "Fayda ve zarar, iyilik ve kötülük kendisinden olan" mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden).

nefs

  • Can.
  • İnsanın kendisi, kişi, beden.
  • Hakîkat, cevher, asıl, öz. İnsanda ve cinde şer, kötülük kuvveti. Şerîate yâni dîne uymayan isteklerin kaynağı. Buna nefs-i emmâre de denir.

nefs muhasebesi / nefs muhâsebesi

  • İnsanın, dâimâ kötülük ve günâh işlemek istiyen nefsini hesâba çekip, kontrol etmesi ve gerektiğinde onu cezâlandırması

nefs- i emmare / nefs- i emmâre / نفس اماره

  • Kötülükleri emreden nefis.

nefs-i levvame

  • Kötülüğü işledikten sonra fenâlığını hatırlayarak insanı rahatsız eden pişmanlık hâli ve vicdan rahatsızlığı.
  • İnsanın, kendine ait kötülük ve günahını görüp fenalığını bilen ve hayra meyleden iradesi.

nefs-i mülhime

  • Gerektiği zaman Allahü teâlâ tarafından kendisine hakîkatler ilhâm edilen, kötülüklerden arınmış nefs.

nefs-i mutmainne

  • İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl. İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl. Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi. Nefsin, Allah'ın emirler

nefs-i natıka / nefs-i nâtıka

  • İnsanı hep kötülük ve aşağılık işler yapmaya sürükleyen nefs. Nefs-i emmâre.

nehyianilmünker

  • Kötülükten sakındırma.

pürşer

  • Çok şerli, kötülüklerle dolu.

redaet

  • Kötülük, fenalık, bayağılık.

safiyane / sâfiyane

  • Hiç kötülük düşünmeden, temiz bir kalple.

şeamet / şeâmet

  • Uğursuzluk, kötülük, bedbahtlık.
  • Kötülük, uğursuzluk.
  • Uğursuzluk, kötülük.

şekavet

  • Her çeşit kötülük içinde olmak. Belâ ve zillete düşmek. Sıkıntıda kalmak.
  • Haydutluk, eşkiyalık.

selam / selâm

  • Esmâ-i hüsnâdan (Allahü teâlânın güzel isimlerinden). Zâtı ayıplardan (kusurlardan), sıfatları noksanlıklardan ve işleri kötülüklerden uzak, temiz olan.
  • İki müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selâmü aleyküm" veya "Selâmün aleyküm" yâni dünyâda ve âhirette sel

şenaat / şenâat / شناعت / شَنَاعَتْ

  • Fenâlık, kötülük, alçaklık.
  • Cenab-ı Hakk'ın emrine muhalif hareket.
  • Kötülük, alçaklık.
  • Kötülük, alçaklık.
  • Kötülük. (Arapça)
  • Kötülük, fenalık.

şennar

  • (Çoğulu: Şenâir) Ayıp. Utanç. Kötülük.

şer / شر / شَرْ

  • Kötülük.
  • Kötülük, kötü.
  • Kötülük. (Arapça)
  • Kötülük.

şeraret / şerâret / شرارت

  • Şerlilik, kötülük, fenalık.
  • Kıvılcım.
  • Şerlilik, kötülük.
  • Şerlilik, kötülük.
  • Kötülük, şerlilik. (Arapça)

şeraretli

  • Şerle, kötülükle dolu, kötülüğe eğilimli.

şerir / şerîr / شریر

  • Şerli. Şer işleyen. Kötülük yapan. Kötü.
  • Kötü insan, kötülük eden insan. (Arapça)

şerr / شر

  • Kötü iş, kötülük. Fenâlık.
  • Kavga.
  • Allaha isyan, emirlerine uymama, muhalif hareket etme.
  • Fenâ adam, fenâlık yapan adam, kötü adam.
  • Daha kötü, en kötü.
  • Kötülük, fenalık, isyan.
  • Kötülük.
  • Kavga gürültü,
  • Dinin yasak kıldığı iş.
  • Kötülük. (Arapça)
  • Kötü davranış. (Arapça)

şerr ü fesad

  • Kötülük ve bozukluk. şer ve fesat.

şerr-i cüz'i / şerr-i cüz'î

  • Küçük kötülük.

şerr-i hazin / şerr-i hazîn / شَرِّ حَزِينْ

  • Hüzünlü, üzücü kötülük.
  • Hüzün veren kötülük.

şerr-i kalil / şerr-i kalîl

  • Az bir şer, kötülük.

şerr-i kesir

  • Çok şer, kötülük.

şerriyet

  • Kötülük.

seyyiat / seyyiât / سيئات / سَيِّاٰتْ

  • (Tekili: Seyyie) Kötülük, günahlar, suçlar. Kötülüğe karşı çekilen sıkıntılar.
  • Günahlar, kötülükler.
  • Günahlar. (Arapça)
  • Kötülükler. (Arapça)
  • Olumsuzluklar. (Arapça)
  • Günahlar, kötülükler.

seyyiat-alud / seyyiat-âlûd

  • Kötülüklere karışmış, fenalıklara bulaşmış.

seyyiat-ı mazi / seyyiat-ı mâzi

  • Geçmişe ait kötülükler.

seyyiat-ı medeniyet

  • Medeniyetin kötülükleri.

seyyiat-ı sabıka

  • Geçmiş dönemlerde işlenen kötülük ve günahlar.

seyyie / سيئه / سَيِّئَه

  • Kötülük, günah.
  • Kötülük.
  • Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenâlık.
  • Günah. (Arapça)
  • Kötülük. (Arapça)
  • Günah, kötülük.

sinsi

  • Gizli ve kurnaz bir şekilde kötülük için yapılan şey.

şirret / شرت

  • Kötülük. (Arapça)
  • Kötü insan. (Arapça)

su' / sû' / سوء

  • Kötülük.
  • İyi olmayan. Kötü, fena.
  • Kötülük. (Arapça)

süfyani / süfyanî

  • Süfyan'dan olan, Süfyan'a mensub, Süfyan'a müteallik. Zübdet-ül Buharî Tercemesine göre, Süfyanî: Müslümanlara kötülük eden, sefil, kötü, alçak olan kimse demektir.

suhuf

  • Dört büyük ilâhî kitab dışında gönderilen kitapçıklar, formalar. Peygamberlere (aleyhimüsselâm) Allahü teâlâ tarafından gelen yüz dört kitaptan ilk yüz tânesi.
  • Amel defteri. İnsanların dünyâda iken yaptıkları iyilik ve kötülüklerinin yazıldığı ve kıyâmet günü herkesin eline verilecek ola

şurur / şurûr

  • Şerler, kötülükler.

şürur / şürûr / شرور

  • (Tekili: şerr) şerler. Kötülükler.
  • Şerler, kötülükler.
  • Şerler, kötülükler.
  • Kötülükler. (Arapça)

tafdih

  • (Fedahat. dan) Rezil etme. Kötülüklerini yayarak adını kötüleme.

teşni'

  • Başa kakmak.
  • Davara binmek.
  • Silâh takınmak.
  • Kötülük yapmak. Kötü göstermek. Ayıplamak.
  • Birisinin çok şeni' olduğunu söylemek.

tevfik / tevfîk

  • Allahü teâlânın kullarının işini, rızâsına muvâfık (uygun) kılması, şer (kötülük) yolunu kapayıp, hayır (iyilik) yolunu kolaylaştırması.

ümmü'l-habais / ümmü'l-habâis

  • (Kötülüklerin anası) şarap, içki.

uzuf

  • Nefsi kötülüklerden ve şüphelerden menedip uzaklaştırmak.

va'z

  • Öğüt, nasîhat; emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yâni iyiliği emr, kötülükten menetme.

vaid / vaîd

  • İyiliğe sevk veya kötülükten kurtarmak için ileride olacak kat'i hâdiseleri haber vererek korkutmak.
  • Cehennemi haber vermek.
  • İyiliğe sevk veya kötülükten kurtarmak için ileride olacak kesin hadiseleri haber vererek korkutmak, cehennemi haber vermek.

veşime

  • Şer, kötülük.
  • Düşmanlık.

veyl

  • Vay hâline, yazıklar olsun.
  • Bir kimse veya topluluğun işledikleri kötülükler sebebiyle karşılaşacakları azâbı, kötü hâlleri ve acınacak bir hâlde bulunduklarını ifâde eden bir söz.
  • Cehennem'de bir vâdinin adı.

vicdan

  • İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevî his.
  • Kendinden geçme, dalma.
  • Bir şeyi bir halde görme, bulma.
  • Duyma, duygu.
  • İnanç.
  • Şuur.
  • Bâtın ile Hakkı tanımak.
  • Din.

zakkum şerleri

  • Zakkuma benzeyen şerler, kötülükler (zakkum, tadı çok acı olan bir Cehennem ağacıdır.).

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın