REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te içten ifadesini içeren 58 kelime bulundu...

an-samimin

  • Kalbden. Riyasızlıkla. Samimiyetle. İçten.

ansamimilkalb / ansamîmilkalb / عن صميم القلب

  • İçtenlikle, canügönülden. (Arapça)

arazi-i haraciye / arâzi-i haraciye

  • Müslümanlar tarafından fetholunan ve ulul-emir tarafından müslim olmayan eski sahibi elinde bırakılan veya hâriçten müslim olmayanlar getirilerek yerleştirilen arâzi.

arıza / ârıza

  • Sonradan olan, noksanlık.
  • İsabet eden belâ ve keder.
  • Bozulma.
  • Gelip geçici.
  • Hariçten gelen te'sirle olan.
  • Bir şeyin olmasına veya görülmesine mâni olan birşey.

arz-ı ihlas / arz-ı ihlâs

  • Samimiyeti ve içtenliğini sunma.

batınen / bâtınen

  • İçten, iç bakımından.

can ü dilden

  • Can ve gönül ile; içten gelerek, gönülden.

dahilden harice

  • İçten dışa.

dahilen / dâhilen / داخلا

  • İçten, içeriden.
  • İçten, içerden, dâhilden.
  • İçten. (Arapça)

delalet-i zımniye / delâlet-i zımniye / دَلَالَتِ ضِمْنِيَه

  • Gizli olarak, içten içe delil olma.

deruni / derunî / derûnî / درونى

  • İçle ilgili, içten.
  • Gönülden, içten. (Farsça)
  • İçle ilgili, içten.
  • İçten gelen, içe ait. (Farsça)

devai

  • (Tekili: Dâiye) Batından, içten gelen bir duyguyu teşvik edici hâlât.

efkar-ı münafıkane / efkâr-ı münafıkane

  • İki yüzlü, içten pazarlıklı fikirler, düşünceler.

egzost

  • ing. İçten yanmalı motorlarda yanmış akaryakıt gazı. Bu gazın boşaltılması tertibatı.

eser-i ibda / eser-i ibdâ

  • Hiçten yaratmanın neticesi, eseri.

ez-can ü dil

  • İçten gelerek, gönülden.

fırka-i halisa / fırka-i hâlisa

  • Samimî grup, samimî, içten kişilerin partisi.

haber

  • Hâriçten insanın fikrine intikal eden ilim.
  • Yeni havadis. Ağızdan ağıza nakledilen söz.
  • Peyam. Peygam. Nebe'. İlim ve malumat. Bilgi.
  • Hadis, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ın sözü.
  • Edb: Hâdiseyi bildiren fiil veya cümle.
  • Gr: Müsned. Mübtedanın mu

halisane / hâlisâne / خالصانه

  • İçtenlikle. (Arapça - Farsça)

haricen

  • Dışardan, dıştan. Hariçten.

hullet

  • (Çoğulu: Hulel) İçten, samimi sevgi. Dostluk. Muhabbet. Haslet.

hulus / hulûs / خلوص

  • İçtenlik, gönülden gelen samimiyet.
  • İçtenlik. (Arapça)

hulus-i kalb

  • Kalbden, gönülden, içten samimiyet.

hulusiyet / hulûsiyet

  • Hâlislik, içtenlik.

ibadet-i halisa / ibadet-i hâlisa

  • Samimiyetle, içtenlikle yapılan ibadet.

ibda' / ibdâ' / اِبْدَاعْ

  • Hiçten îcâd etme.

ibda' ve ihtira' / ibdâ' ve ihtirâ'

  • Varlıkları maddesiz, örneksiz ve benzersiz olarak hiçten ve yoktan var etme.

ihlas / ihlâs / اخلاص

  • (Hulus. dan) Kalbini safi etmek. İçten, samimi, riyasız sevgi. İçten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık.
  • Sırf Allah emretmiş olduğu için ibadet etmek. Yapılan ibadet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakiki ve esas gaye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve
  • İçtenlik, dürüstlük. (Arapça)

ihtira' / ihtirâ'

  • Bir şeyin hiçten, yaratılması.

ihtira' ve ibda' / ihtirâ' ve ibdâ'

  • Varlıkları maddesiz, örneksiz ve benzersiz olarak hiçten ve yoktan var etme.

kalben

  • İçten, kalbden, yürekten, gönülden. Samimi olarak. Kendi kendine.

kalbi / kalbî

  • İçten. Yürekten. Kalbe ait ve müteâllik. Samimiyetle. Riyâsızca.

kalbi muhabbet / kalbî muhabbet

  • İçten, samimi sevgi.

kargil / kârgil

  • Kerpiçten yapılmış bina. (Farsça)

kelam-ı nefsi / kelâm-ı nefsî

  • İçten kendi kendine konuşma. Cenab-ı Hakk'ın harf, ses ve söz olmaksızın zatî kelamı.
  • Cenab-ı Hakk'ın lâfz, harf ve ses olmayan zâtî kelâmı. İçten konuşma.

kemal-i hulus / kemâl-i hulûs

  • Tam bir içtenlik.

kemal-i saffet

  • Tam bir temizlik, temiz niyetlilik, samimiyet ve içtenlik.

kemal-i samimiyet / kemâl-i samimiyet

  • Tam bir içtenlik.

kemal-i samimiyet ve ihlas / kemâl-i samimiyet ve ihlâs

  • Tam bir samimiyet ve içtenlik.

meram

  • Maksad. Niyet. Arzu. İstek. İçten tasarlanan.

merek

  • Köy evlerinin yanında ot, saman ve yaprak gibi şeylerin ve umumiyetle hayvan yiyeceklerinin muhafazasına mahsus kârgir veya kerpiçten yapılmış bina. Samanlık.

meyelan-ı sa'y / meyelân-ı sa'y

  • Çalışmaya içten yönelme, eğilim gösterme.

muamele-i halisane / muamele-i hâlisane

  • Hâlis, samimi bir muamele, içtenlikle davranma.

mübdi

  • (Bedâ. dan) Herşeyi hiçten halk eden.
  • Başlayan.
  • Gizli sırları açıklayan.

muhlis

  • Hâlis olan. İhlâsı kazanmak için gayret gösteren, samimi ve itikadı doğru olan. Her hâli içten ve riyâsız olan. Katıksız.
  • Halis, katkısız, dosdoğru, her hali içten ve gönülden olan, ihlâs sahipleri, samimi ve doğru olanlar.

mümevveh

  • Sahte, samimi olmayan, içten değil. Görünüşte haklı olan. Gösterişle alâkadar.

müteberrir

  • Teberrür eden, Allah'a derinden ve içten itaat eden.

navek-i kalbi / navek-i kalbî

  • İçten, kalbden çekilen âh.

ruh u canımla

  • Ruh ve canımla, bütün içtenlikle.

ruh-u can

  • Ruh ve can; bütün içtenlik.

sadakatsizlik

  • İçten bağlı olmama.

sadik

  • Çok sâdık, içten ve dıştan sadakatlı dost. Doğru sözlü.

samimane / samimâne / samîmâne / صميمانه

  • Samimi olarak. İçten duyarak, riyasızlıkla. (Farsça)
  • İçtenlikle. (Arapça - Farsça)

samimi / samimî / samîmî / صميمى

  • Candan, içten.
  • İçten, gönülden.
  • İçten, gönülden, candan.
  • İçli, dışlı.
  • İçten. (Arapça)

samimiyet / صميميت

  • İçtenlik.
  • İçten ve kalbden olan sevgi ve bağlılık.
  • İçtenlik.
  • İçtenlik. (Arapça)

şefkat

  • İçten ve karşılıksız merhamet.

zenadık

  • (Tekili: Zındık) Zındıklar. Allah'a ve âhirete inanmayan dinsizler. İçten inanmayıp zâhiren mümin görünen münafıklar.

zımni / zımnî / ضِمْن۪ي

  • Gizli olarak, içten içe.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın