Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
iyilik
ifadesini içeren
232
kelime bulundu...
abdiyyet
Kulluk makamı. Evliyâlığın en yüksek makâmı, derecesi. İyilikleri Allahü teâlâdan bilip kendinden bilmemek.
ahyar
Hayırlılar.
Dostlar.
İyilik sevenler. (Eşrar'ın zıddı)
ali-cenab / âli-cenab
İyilik sahibi, yüksek ahlâklı. Cömerd. Büyük zat.
(Farsça)
araziş
Hayır ve iyilik yapma.
(Farsça)
Tasaddukta bulunmak.
(Farsça)
asar-ı ihsan / âsâr-ı ihsan
Bağış ve iyilik eserleri.
asar-ı lütuf ve merhamet / âsâr-ı lütuf ve merhamet
İyilik, bağış ve merhamet eserleri, neticeleri.
ayn-ı şükran / ayn-ı şükrân / عَيْنِ شُكْرَانْ
İyilik bilmenin, minnetdârlığın ta kendisi.
bahş / بَحْشْ
İyilik, bağışlama.
bahşiş
Lütfedip verilen para. Fazladan, iyilik olsun diye verilen. İhsan. Hediye, mükâfat.
(Farsça)
barr
(Çoğulu: Berere) İyilik ve ihsan edici, muhsin.
basit / bâsit
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarından bâzısına rızkı az, bâzısına çok veren, sadakaları kabûl edip sevâb veren. Bâzısının rûhunu kabzeden (alan) bâzısının ömrünü uzatan, bâzısının kalbini daraltıp hayırlara (iyiliklere) rağbetsiz, bâzısınınkini ise geniş yapıp, hayırla
bed-mihr
İyilik etmiyen, insâniyetsiz.
(Farsça)
beda
(Bedâat) Hayret verici, yenilik ve iyiliklerde üstünlük. Acib ve garib olma. Yeni zuhur etme.
behbud
Sağlık, sıhhat, sağlamlık, iyilik.
(Farsça)
berekat / berekât
Bereketler, hayırlar, iyilikler, bolluklar. Bereket'in çokluk şekli.
berr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). İhsân eden, iyilik eden, yâni her iyilik kendisinden olan, îmân edip, iyi ameller yapmayı nasîb edip, bunlara karşılık âhirette sevâb ve dünyâda sıhhat, kuvvet, mal, makam, evlâd ve yardımcı lar veren.
Îtikâdı doğru, amelleri i
birr
Hayır, iyilik, Allahü teâlânın emirlerine uymak.
İyilik, güzellik, hayır, anaya babaya itaat.
Dininde ibadetinde kuvvetli olan.
Bağışta bulunma.
Temizlik, iyilik.
bonkör
Hulus-i kalb. Kalb temizliği. İyilik.
(Fransızca)
büru'
Fazilet, ilim ve iyilikte benzerlerine olan üstünlük.
(Hasta) iyiliğe yüz tutma.
celb-i maslahat
İyilik, dirlik ve düzeni sağlayıcı, fayda getirici.
cemile / cemîle / جميله
İyilik.
(Arapça)
cemilekar / cemilekâr
İyilik sever, güzel ahlâk ve huy sâhibi olan.
(Farsça)
cenab-ı vahibü'l-ataya / cenâb-ı vâhibü'l-atâyâ
Sayısız iyilik ve ihsanlar bağışlayan, hibe eden Allah.
cevdet / جودت
İyilik. Güzellik. Kusursuzluk.
Bir kimsenin, başkasının işini güzelce ve kusursuz olarak yapması.
Cömertlik.
Susuz olma.
İyilik.
(Arapça)
Olgunluk.
(Arapça)
Tazelik.
(Arapça)
civanmerd
Sözünde sağlam. İyilik sever. Kahraman.
ciyadet
Tazelik, yenilik.
İyilik, güzellik.
dad / dâd / داد
Adalet.
(Farsça)
İyilik, ihsan.
(Farsça)
dar-ı mükafat ve ihsan / dâr-ı mükâfat ve ihsan
Ödüllendirme ve iyilik yeri.
defter-i a'mal / defter-i a'mâl
İnsanların amellerinin iyilik veya, kötülüklerinin meleklerce kaydolunduğu manevî defter.
defter-i hasenat / defter-i hasenât
Sevap ve iyiliklerin yazıldığı mânevî defter.
derece-i lütuf
Lütuf ve iyilik derecesi.
derr
İyi iş. İyilik. Mahz-ı hayır.
Zat, kimse. Hod. Nefs. Bir kimsenin zâtı.
Yüzün tazeliğinin, teravetinin hastalıktan dolayı gitmesinden sonra, iyi olup düzelmesi.
eberr
Çok faziletli, şerefli. Çok sâdık ve dindar. Çok iyilik sever.
Şenlikten uzak, bedevi.
ebu'l-hayr
İyilik babası.
ecr
İyilik, mükâfât, ücret, karşılık. Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği işleri yapanlara verdiği sevâb.
ecr ü sevap
İyilik ve sevap.
ef'al-i kerimane / ef'âl-i kerîmâne
Cömertçe ve iyilikle yapılan işler.
efadıl
(Efâzıl) Faziletliler, iyiliksever ve temiz kimseler.
efdal
(Tekili: Fazl) Ziyadeler, fazlalar, çoklar.
İhsanlar, ikramlar, iyilikler, meziyetler, hünerler.
eltaf / eltâf / الطاف
(Tekili: Lutf) Lütuflar, iyi muameleler, iyilikler, iyilikseverlikler. Nezaketler, nazik davranmalar. Okşamalar.
İyilikler, lütuflar.
(Arapça)
en'üm
(Tekili: Ni'met) Nimetler, iyilikler, lütuflar, ihsanlar.
Medine-i Münevverede bir mevki ismi.
enva-ı ihsanat / envâ-ı ihsânât
İyiliklerin çeşitleri, bağışların türleri.
enva-ı lütuf / envâ-ı lütuf
İyilik çeşitleri.
erbab-ı hasenat / erbâb-ı hasenat
İyilik sahipleri.
erzaniş
Hayır ve iyilikler.
(Farsça)
fadl-fazl
İyilik, fazilet, erdem.
falihayr / fâlihayr
İyilik belirtisi.
fazail / fazâil
İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye karşı devamlı ve değişmez istidatlar, güzel huylar.
fazilet
Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir şeyin başka şeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet.
İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye olan devamlı ve değişmez istidat, güzel vasıf, iyi huy, erdem.
fazl ve kerem / فَضْلْ وَ كَرَمْ
İyilik ve lutuf.
fazl-ı kebir / fazl-ı kebîr / فَضْلِ كَب۪يْر
Büyük iyilik.
fazl-ı kerem
İhsan ve iyilik, lütuf ve nimet.
fazli / fazlî
İyilik olsun diye.
germ ü serd
Sıcak ve soğuk.
Darlık genişlik, iyilik kötülük, acı tatlı.
halık-ı hayır / hâlık-ı hayır
İyilik yaratanı.
hasan
İyilik. Güzel muamelede bulunmak.
hasb
(Haseb) Birisinin sülâlesi cihetinden iftihar yolu ile saydığı iyilik. Mal, din, millet. Kerem, fiil ve amelde yüksek şeref, iyi iş, sâlih amel. Şeref, asalet, şan, kadr ve haysiyet.
Dolayı, cihetiyle, gereğince.
hasenat / hasenât / حسنات / حَسَنَاتْ
Güzellikler. İyi ameller. İyilikler.
Allahü teâlânın beğendiği işler, iyilikler. Hasenenin çokluk şekli.
İyilikler, sevaplar.
İyilikler, güzel işler.
İyilikler.
(Arapça)
İyilikler.
hasenat-ı muzie / hasenat-ı muzîe
Aydınlatıcı güzellikler, iyilikler.
hasene / حسنه / حَسَنَه
İyilik.
İyilik, sevâb.
İlim, ibâdet, Cennet.
İyilik, güzel iş.
İyilik. Güzellik. Hayırlı amel. Allah rızasına çok uygun iş.
Eski altun paralardan biri.
İyilik.
İyilik.
hayır / خير / خَيِرْ
İyilik, faydalı ve sevaplı amel.
İyilik.
İyilik, hayır.
(Arapça)
İyilik.
hayır ve şer
İyilik ve kötülük.
hayır-şer
İyilik-kötülük.
hayırhah / hayırhâh / خيرخواه
İyilikçi.
Herkesin iyiliğini isteyen, iyiliksever.
İyiliksever.
(Arapça - Farsça)
hayırsever
İyilik ve yardım etmesini seven.
hayr / خير
İyilik, güzel iş.
İyilik. Dînin ve aklın beğendiği, güzel ve faydalı gördüğü şey.
İyilik.
İyilik, hayır.
(Arapça)
hayr ü şer
İyilik ve kötülük.
İyilik ve kötülük.
hayr-endiş
İyilik düşünen, hayırlı iş düşünen.
(Farsça)
hayr-hahi / hayr-hahî
İyilikseverlik, hayırhahlık.
(Farsça)
hayr-ı azim / hayr-ı azîm
Büyük iyilik, fayda.
hayr-ı kesir / hayr-ı kesîr
Çok hayır, iyilik.
hayrat / hayrât
(Tekili: Hayr) Sevap için Allah rızâsı yolunda yapılan iyilikler. Haseneler.Hayır iki çeşittir. Birincisi: Mutlak hayırdır; her halde, herkes için rağbet edilir ve sevilir, herkes için iyidir. İkincisi: Mukayyed olan hayırdır; birisinin yanında hayır olan, başkası için şer olabilir. İsraf ve sefâhet
Hayırlar, iyilikler.
Sevâb kazanmak için yapılan Allahü teâlânın beğendiği iyi işler, bütün iyilikler, hayırlar.
Hayırlar, iyilikler.
hayre
(Çoğulu: Hayrât) İyilik, kerem.
Her nesnenin iyisi.
hayriyet
Hayırlılık, iyilik.
hayyir / خير
(Çoğulu: Ahyâr) Çok hayırlı.
Her zaman iyilik yapan kimse. Hayırsever, iyiliksever.
Çok iyilik eden.
(Arapça)
hazine-i ihsan ve kerem
İyilik ve bağış hazinesi.
hüsn
(Hüsün) Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemal ile kemal.
Güzel, iyi, güzellik, iyilik.
ihsan / ihsân / احسان / اِحْسَانْ
Güzelce verme, iyilik.
İyilik, lütuf, bağışlamak.
Sahilik etmek, cömertlik yapmak.
Allah'ı görür gibi ibadet etmek.
Güzel bilmek. Güzel eylemek.
İyilik etme.
Bağış, bağışlama.
Sağlamlaştırma.
İyilik etmek.
Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet etmek.
İyilik.
Bağış.
(Arapça)
İyilik.
(Arapça)
İyilik.
ihsan-didegan / ihsan-didegân
(Tekili: İhsandide) İyilik görmüş olanlar, bahşiş almış kimseler, minnettar bulunanlar.
ihsan-ı mahsus
Özel iyilik ve bağış.
ihsanat / ihsânât
İyilikler, bağışlar, lütuflar.
ihsanat-ı külliye-i ilahiye / ihsânât-ı külliye-i ilâhiye
Allah'ın herşeyi kuşatan bağış ve iyilikleri.
ihsanat-ı şahane / ihsânât-ı şahane
Padişahın bağış ve iyilikleri.
ihsanen
İhsan suretiyle. Bağışlayarak, lütuf ve iyilik ederek.
ikram
Bağış, iyilik.
ikramiye
Hürmet ve mükâfat için verilen para veya hediye.
Memurlara maaş haricinde ve her sene belli bir zamanda verilen para.
Yapılan iyilik karşılığı olarak verilen hediye veya para.
Satıcı tarafından pazarlığın hâricinde olarak müşteriye yahut arada vasıta olana verilen şey
iltifat / iltifât
Güzel sözle samimi olarak okşamak. Yüz göstermek. Teveccüh etmek. İyilik etmek. Lütfetmek.
Dikkat, itina.
Edb: Bir mevzu anlatılırken, o anda kalbe doğan bir ilham coşkunluğu ile -mevzu dışına çıkmadan- sözün ve hitabın yönünü değiştirme san'atıdır. Meselâ: (Asım'ın nesli...
İyilik ve güzellikle muamele.
iltifat-ı ilahi / iltifât-ı ilâhî
Allah'ın lütuf ve iyiliklerle insanlara yönelmesi.
iltifatat / iltifâtât
İltifâtlar, lütuf ve iyilikler.
iltifatat-ı fazılane / iltifâtât-ı fâzılâne
İyilik ve ihsan sahibinden gelen iltifatlar, hoş sözler.
iltifatat-ı rahmaniye / iltifâtât-ı rahmâniye
Allah'ın sonsuz rahmetiyle kullarına lütuf ve iyilikte bulunması.
in'am
Nimet vermek. İhsan etmek.
Doğruya sevketmek, hidâyete ulaştırmak.
İyilik etmek, bahşiş vermek.
Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam.
inayat / inâyât / عنایات
(Tekili: İnayet) İnayetler, iyilikler, lütuflar, ihsanlar.
İyilikler.
(Arapça)
inayet / inâyet / عنایت
Dikkat, gayret, özenme.
Lütuf, ihsan, iyilik.
Lütuf, ihsân, iyilik, yardım.
İyilik.
(Arapça)
inayet-i ekremi / inâyet-i ekremî
Çok cömertçe gelen yardım, iyilik.
inayeten
İnayet, yardım ve iyilik olarak.
inayetkar / inayetkâr / inâyetkâr
Yardım ve iyilik eden. Lütuf ve inayette bulunan.
(Farsça)
Yardım ve iyilik eden, lütuf ve inayette bulunan.
inayetkarane / inayetkârâne
İnayet edene yakışır surette. Yardım ve iyilikte bulunan kimseye yakışacak şekilde.
(Farsça)
ira
Bağış yapma, iyilikte bulunma.
Çakmaktan ateş çıkarma. Parlama.
istimaha
Birisinden hayır ummak. İyilik ve şefaat beklemek.
ıstına'
Seçme, intihab, ayırma.
Adam seçme.
İyilik etmek.
İş işletmek.
iza'
İyiliğe, iyilikle mukabele etme.
Korkma, havfetme.
kafir / kâfir
Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkâr eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid.
Hakk'ı tanımayan, bilmeyen,
Allah'ın varlığına ve birliğine inanmayan.
Küfreden, küfredici.
İyilik bilmeyen, nankör.
kasvet
Katılık, sertlik, kalbden hayır (iyilik) ve yumuşaklığın çıkması.
kayyım
İnsanları birbirine kardeşlikte ve sevgide bir araya toplayıp dünya ve âhirette necat ve iyilikler yolunda cem' edici olduğundan; bütün iyilikleri haseneleri toplayıcı ve muhtaçlara çok ihsan edici mânasında Peygamberimiz Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) verilen bir isim.
kefe-i hasenat / kefe-i hasenât
İyiliklerin tartıldığı İlâhî terazi kefesi.
kemalat / kemalât / kemâlât
(Tekili: Kemal) Faziletler, iyilikler, mükemmellikler. Ahlâk ve huy güzellikleri. Terbiyelilik, edeblilik.
Faziletler, iyilikler, ahlâk ve huy güzellikleri.
kenud
Çok küfran-ı nimet eden kimse. Çok levm ve küfreden cahud.
Birşey yetiştirilemiyen verimsiz arazi.
Kocasının hukukuna ve iyiliklerine küfran eden nankör kadın.
Yemeğini misafirden sakınarak yalnızca yiyen cimri.
Kölesini, uşağını çok döven kimse.
kerem / كرم
İyilik, lütuf, ikram, değer.
İkram, iyilik.
Cömertlik.
(Arapça)
Kerem kılmak:
Kerem etmek, iyilik etmek.
(Arapça)
kevser
Kıyamete kadar gelecek Âl, Ashâb, Etbâ' ve onların iyilikleri, hayırları.
Bereket.
Kesretten mübâlağa. Çokluğun gayesine varan şey. Gayet çok şey.
Pek çok hayır. Hikmet, ilim. Kur'an, İslâm, tevhid. İlm-i Ledün. Ma'rifetullah.
Cennet ırmaklarının kaynakları.
lutf / lûtf
İyilik, bağış.
lütf
İyilik, ihsan.
İhsân, iyilik.
lutf / لطف
İyilik, lütuf.
(Arapça)
Güzellik.
(Arapça)
lütf u kerem
Kerem ve iyilik; iyilik ve yumuşaklıkla muamele; cömertlik, merhamet ve ihsan.
lütf-u irşad
İyilik ve bağışla doğru yola erdirme.
lütf-u rahman / lütf-u rahmân
Rahmeti sonsuz, yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah'ın iyilik ve bağışı.
lütf-u rububiyet
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah‘ın iyilik ve bağışı.
lutfeylemek
İlgi göstermek, iyilik etmek.
lutuf / lûtuf
İyilik, ihsan, bağış.
lütuf / lütûf / لُطُفْ
Rıfk ve nevâziş. İltifatla mülâyemet üzere muâmele eylemek. Allah (C.C.) Hazretlerinin kullarını rıfk ve sühuletle murâdına muvaffak eylemesi.
Güzellik, hoşluk.
İyilik, iyi muâmele.
İyilik, ihsan, bağış.
İyilik.
Yardım, iyilik, bağış.
İyilik.
lutufdide / lutufdîde / لطف دیده
İyilik görmüş, lütuf görmüş.
(Arapça - Farsça)
lütufkar / lütufkâr
İyilik ve bağışta bulunan.
ma'nevi miras / ma'nevî mîrâs
Âlem-i emrdeki (gözle görülmeyen âlemdeki) şeyler yâni îmân, mârifet (tanıma, bilme), rüşd (doğru yolda olmak) gibi nîmetler (güzellikler, iyilikler).
mahasin / mahâsin / محاسن
(Mehâsin) İyilikler. İyi ahlâklar.
İnsanın vücudunda hüsün ve cemal yerleri.
Güzel tavırlar.
İnsanın yüzüne güzellik veren bıyık ve sakal.
İyilikler, güzellikler.
(Arapça)
mahz-ı fazl
İyilik ve bağışın ta kendisi.
mahz-ı fazl ve kerem / مَحْضِ فَضْلْ وَ كَرَمْ
Tam bir iyilik ve ikram.
maneviye / mâneviye
İyilik ve kötülük ilâhı diye iki ilâha inanmaktan ibaret batıl bir mezhep olup zerdüştlerden alınmıştır.
mazanne-i hayr
Kendisinden yalnız iyilik umulan kimse.
mehasin-i kesire / mehâsin-i kesire
Pek çok güzellikler, iyilikler.
mehasin-i medeniyet / mehâsin-i medeniyet
Medeniyetin güzellikleri, iyilikleri.
mehasin-i ubudiyet / mehâsin-i ubudiyet
İbadetin kazandırdığı iyilik ve güzellikler.
mekarim / mekârim
(Tekili: Kerem) Keremler. İyilikler.
Güzel ahlâk sahibi olmak.
Ahlâk-ı hamide, Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği, beğendiği güzel ahlâk.
Cömertlikler, elaçıklıklar, iyilikler.
İyilikler.
men dakka dukka
"Kapı çalanın kapısı çalınır." Yâni, kim birisine bir kötülük yahut iyilik yaparsa ona o şey yapılır. Meselâ: "Su-i zan eden su-i zanna mâruz olur."
mendub
Yapılması beğenilen iş. Şeriatın yasak etmediği veya emretmediği iş olmakla beraber yapılmasında sevab ve mendubiyet olan amel. Müstehab.
İyilikleri anlatılarak arkasından gözyaşı döküp ağlanan ölü.
İyilikleri sayılarak arkasından ağlanan ölü.
Şeriatçe yapılıp yapılmamasında bir sakınca olmayan ama uygun görülen işler.
menn
Nimet vermek. İyilik etmek.
Minnet.
Rıza.
Esiri fidye almadan, ücretsiz salıvermek.
Kesmek.
Zayıf etmek.
Ettiği iyiliği başa kakmak.
İki batman ağırlık.
Kudret helvası.
meratib-i ihsan ve cemal / merâtib-i ihsan ve cemâl
Güzellik ve iyilik mertebeleri.
merhamet
(Rahm. den) Acımak, şefkat göstermek. Korumak, iyilik etmek. Biçârelere yardımda bulunmak. Esirgemek.
mes'adet
Bahtiyarlık. Saadete sebeb olacak haslet. İyilik.
meyl-i ihsan
İyilik yapma eğilimi.
meymene
Sağ, iyilik, uğur.
mezaya
Meziyyetler. İyilikler. Hasletler.
meziyyet
İyilik. İyi ve salih hareket ve faaliyet.
minnet
İyiliğe karşı duyulan şükür hissi.
Birisine iyilik etmek.
Yapılan iyilikleri sayarak başa kakmak.
İyilik karşısında kendini borçlu hissetmek.
minnet etmek
İyilik karşısında kendini borçlu hissetmek.
minnet etmeme
Yapılan iyilikleri sayarak başa kakmama.
minnet-i uhrevi / minnet-i uhrevî
Âhirete ait iyilik, lütuf.
minnetdar
Şükran duyan, iyilik karşısında kendini borçlu hisseden.
minnetdide
Minnet ve iyilik görmüş.
(Farsça)
minnetşinas / minnetşinâs
(Çoğulu: Minnetşinâsân) İyilik tanıyan. Minnet bilir.
minnetşinasi / minnetşinâsî
İyilik tanıyıcılık, minnet bilirlik.
(Farsça)
minnetsiz
İyilik karşısında kendini borçlu hissetmeme.
minnettar / minnettâr
İyilik yapan birisine karşı duyulan teşekkür hissi.
mufaddıl
Faziletlendiren, iyilik eden ve nimet veren.
müfettiş
Teftiş eden, tetkik ve tahkik ile kusur ve iyilikleri görüp anlayan ve lüzumlu merci'lere bildiren.
Araştıran.
muhsin / مُحْسِنْ
İhsan eden, iyilik eden. Kerim. Cömert.
Allah'ı görür gibi O'na ibadet eden.
Yarattıklarına bağış ve iyiliklerde bulunan Allah.
İyilik ve ihsân eden.
Çokça iyilik eden (Allah).
İyilik eden.
mükeffer
İyilikleri inkâr edilip kendisine teşekkür edilmeyen adam.
mülattıf
(Lutf. dan) Bir iyilikle gönül alan. Taltif eden.
Yumuşatıcı (ilâç).
münadebe
İyilikleri sayılıp ağlanılan ölü.
Ölmüş bir kimsenin ahlâkını ve evsafını anıp ağlaşmak.
müracaha
(İyilikte) Üstün gelmek için yarışma.
mürüvvet / مروت
İnsanlık, yiğitlik. Muhtâc olanlara, lâzım olan şeyleri vermek, başkalarına faydalı olmak, iyilik yapmak arzusu, insanlık. Adâleti yerine getirme ve hiç kimseden intikam almayı istememe.
İyilikseverlik, cömertlik.
İnsanlık.
(Arapça)
İyilik.
(Arapça)
mürüvvetkarane / mürüvvetkârâne
İyilikle, iyilikseverlikle.
mürüvvetmend
İyiliksever, cömert.
(Farsça)
Mürüvvetli, insâniyetli.
(Farsça)
musamaha
İyilikle, lütufla muamele.
İdare edip, kusuru görmezden gelme.
musanea
Rüşvet.
İyilik etmek.
muslihane / muslihâne
Sulh yolu ile, iyilikle anlaşarak. Arabuluculukla.
(Farsça)
muvasat
Yardım, dostluk, muavenet, iyilik.
Ölen bir memurun ailesine maaş bağlama.
nafi' ve darr / nâfi' ve dârr
"Fayda ve zarar, iyilik ve kötülük kendisinden olan" mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden).
namus-u ikram
Bağış ve iyilik kanunu.
nankör
İyilik bilmez.
nefaset
Beğenilir olmak, kıymetlilik, değerlilik, çok güzellik, pek iyilik. Nefis ve mergub olmak.
neffah
Hayır sâhibi ve iyiliksever kimse.
Kokusu çok.
nemek-şinas / nemek-şinâs
Tuz tanıyan.
(Farsça)
Mc: İyilik bilen.
(Farsça)
nevaz / nevâz / نَوَازْ
İyilik etme, okşama.
ni'met
(Nimet) İyilik, lütuf, ihsan. Saadet. Hidayet.
Giyecek şeyler.
Yiyecek faydalı şey, rızık.
İyilik, rızık, saâdet.
niam
(Tekili: Ni'met) İyilikler. Yiyecekler. Nimetler.
Hidayetler.
niguhah / niguhâh
Hayır temenni eden, iyilik isteyen.
(Farsça)
nikendiş
(Nîk-endiş) Her vakit iyilik düşünen. Herkesin iyiliğini istiyen.
(Farsça)
niki / nikî
İyilik, iyi olma.
(Farsça)
nikuyi / nikuyî
Güzellik, iyilik.
(Farsça)
nimet / nîmet / نعمت
Hayat için lâzım olan her şey; iyilik, lütuf, ihsan.
İyilik, ihsan, rızık.
İyilik.
(Arapça)
Yiyecek.
(Arapça)
nüdbe
Ölen bir kimsenin iyilikleri, mehasini sayılarak ağlamak.
raiyyet-perver
Halka iyi bakan, iyi idare eden. İnsanların ihtiyacını te'min eden, onların iyiliğini seven ve onlar için iyilik isteyen.
(Farsça)
ramişe
İyilik, gökçelik, hasene.
rauf / raûf
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarına karşı merhâmeti çok olan ve yaptıkları iyilikleri zâyî etmeyen.
"Ümmetine karşı çok merhâmet eden, acıyan" mânâsına Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin isimlerinden.
resae
Ölünün üzerine ağlayıp, onun iyiliklerini saymak.
sa'd
Uğur, uğur getiren şey, iyilik, mübareklik, kuvvetlilik.
Kutlu, uğurlu.
sadaka
Allahü teâlânın rızâsına niyet ederek ve karşılık beklemeden muhtâc olanlara, fakirlere, hibe edilen mal, para ve her türlü iyilikte, ihsânda bulunma.
Zekât.
Ganîmet.
sahi
Cömert, eli açık, herkese iyilik etmek isteyen.
sahife-i hasenat / sahife-i hasenât
Sevap ve iyiliklerin yazıldığı mânevî sayfa.
salah / salâh
Bir şeyin en iyi hâli. Rahatlık, sulh, iyileşme, düzelme, iyilik. Dine olan bağlılık. Her hayra câmi faziletlerin toplanmasında hâsıl olan yüksek bir sıfat. (Mukabili fesad ve fücurdur)
Hayırlı olma, iyilik, düzgünlük.
Sâlih olmak, iyilik, dürüstlük; iyi huylarla süslenme, dînine bağlı olma.
İyilik, rahatlık.
İyilik, bir şeyin iyi ve istenen şekilde bulunması, dindarlık, barış.
salihat / sâlihât
Dine uygun iyi hareketler. Cenab-ı Hakk'ın ve Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın beğeneceği işler, iyilikler.
Hayır ve hasenat sâhibi müslüman kadınlar.
İyilikler, dine uygun ameller.
şecere-i tayyibe
Temiz ağaç. Bütün iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağı olan İslâmiyet'e verilen ad.
şekergüzar
(Şeker-güzâr) İyilik bilen, teşekkür eden.
(Farsça)
selam / selâm
Rahatlık, emniyet, barış, iyilik.
semahat / سماحت
İyilikseverlik, yardımseverlik.
Cömertlik. İyilik severlik. El açıklığı.
İyilikseverlik.
(Arapça)
semahatli / semâhatli
Hoşgörülü, cömert, iyiliksever.
serare
İyilik.
Şeref.
sevab / sevâb / ثواب
Hayır. Hayırlı iş. Allah (C.C.) tarafından mükâfatlandırılacak doğruluk ve iyilik karşılığı. Allah'ın (C.C.) rızasını kazanmağa mahsus iyi amel.
Hayır, hayırlı iş, Allah tarafından mükâfatlandırılacak doğruluk ve iyilik karşılığı.
İyilik ve ibâdet yapana âhirette Allahü teâlâ tarafından verilecek mükâfât, iyi karşılık. Ecir.
Sevap.
(Arapça)
Hayır, iyilik.
(Arapça)
şifa-bahş
Şifa veren, iyilik veren, iyileştiren.
(Farsça)
silsile-i hasenat / silsile-i hasenât / سِلْسِلَۀِ حَسَنَاتْ
İyilikler zinciri.
İyilikler zinciri.
silsile-i ihsanat / silsile-i ihsânât
İyilikler zinciri.
sofra-i ihsan
Bağış, iyilik, lütuf sofrası.
suhuf
Dört büyük ilâhî kitab dışında gönderilen kitapçıklar, formalar. Peygamberlere (aleyhimüsselâm) Allahü teâlâ tarafından gelen yüz dört kitaptan ilk yüz tânesi.
Amel defteri. İnsanların dünyâda iken yaptıkları iyilik ve kötülüklerinin yazıldığı ve kıyâmet günü herkesin eline verilecek ola
şükran / şükrân / شُكْرَان
İyilik bilmek. Minnettarlık. Şükretme hâli.
İyilik bilme, minnetdârlık.
şükrgüzar
İyilik bilen, teşekkür eden.
(Farsça)
şükür / شكر
Teşekkür, iyilik bilme.
(Arapça)
şütür gürbe
"Deve ile kedi" : İyilik fenalık; münasebetsiz, karışık; iyi ile kötü.
(Farsça)
tahsinkarane / tahsinkârâne
İyilik ve güzelliğini överek.
taltif / taltîf / تَلْط۪يفْ
İltifat etmek. Bir iyilik yaparak gönül almak. Yumuşatmak.
İyilik ve güzellikle muamele etmek.
Lütfetme, bir iyilik ederek gönlünü alma, iltifat etmek.
Lütuf ve iyilik etme.
taltif etmek
İyilik ve güzellikle muamele etmek.
taltif-i rahmet
Şefkat ve merhametin lütfetmesi, iyilik ve güzellikle muamele etmesi.
taltifat / taltifât
Lütuf ve iyiliklerde bulunma.
tarz-ı ihsanat-ı ilahiye / tarz-ı ihsanat-ı ilâhiye
Allah'ın ihsanı, iyilik tarzı.
tavsif-i bi'l-fezail / tavsif-i bi'l-fezâil
Faziletlerini, iyiliklerini tasvir ederek anlatma.
te'bin
Ölmüş bir kimsenin iyiliklerini hatırlayıp söyleme.
Bir kimseyi yüzüne karşı ayıplama.
tebrik
Bir kimseyi eriştiği bir iyilikten dolayı "Bârekellâh" diye sevincini bildirmek. Mübarekliğini, Cenab-ı Hakk'ın onu muvaffak kıldığını söyleyerek ta'ziz etmek.
tefazzul
Üstünlük taslama, fazilet satma.
Bağışlama, iyilik.
tenassuh
Nasihat almak, aklı başına gelmek.
Başkası hakkında iyilik istemek.
teşekkür
Yapılan iyilikten memnun kalındığını bildirmek için söylenen şükür ifadesi.
Şükür etmek.
Birisine karşı "Sağ ol, var ol, ömrüne bereket" gibi söylenen minnet sözleri.
tevfik / tevfîk
Allahü teâlânın kullarının işini, rızâsına muvâfık (uygun) kılması, şer (kötülük) yolunu kapayıp, hayır (iyilik) yolunu kolaylaştırması.
tezahürat-ı cemaliye / tezahürat-ı cemâliye
Allah'ın güzelliğinin, lütuf ve iyiliklerinin varlıklar üzerinde görünüşleri.
tezkiye-i nefs
Nefsi, İslâmiyet'in haram ettiği, beğenmediği şeylerden, kötü isteklerinden temizlemek.
Nefsini beğenme, insanın kendindeki nîmetleri, iyilikleri, kendinden bilip, Allahü teâlânın verdiğini düşünmemesi. Bu nîmetlerin Allahü teâlâdan geldiğini bilip, kendinin kusurlu olduğunu düşünmek
tuba
Ne hoş. Ne iyi. Her şeyin iyisi ve efdali.
İyilik, güzellik. Baht.
Cennette bulunan ve kökü göklerde dalları aşağıda olan ağaç ismi.
Çok berrak ve saf olan.
Saâdet. Hayır. Devlet.
tuhfi / tuhfî
İyilik etmek.
ucb
Kendini başkasından üstün bilmek, ayıplarını görmeyip kendini beğenmek, yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla övünmek.
va'd
Hayır ve iyilik yapmaya söz verme; rahmet, cennet.
vedud / vedûd
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Bütün yarattıklarına ihsân eden, onlara iyilik ve ihsân etmeyi seven, beğenen Allahü teâlâ.
veliyy-ün niam
Nimetler ihsan eden, iyilik eden kimse.
Şeyhülislâm.
Sülâlesinin ileri gelenleri.
vicdan
İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevî his.
Kendinden geçme, dalma.
Bir şeyi bir halde görme, bulma.
Duyma, duygu.
İnanç.
Şuur.
Bâtın ile Hakkı tanımak.
Din.
vicdanen
Vicdanca, iyilik hissine göre.
yezdan
Mecusî dininde iyilik tanrısı olarak kabul edilen ilâh.
zahire-i ahiret / zahire-i âhiret
Ahiret azığı. Hayır ve iyilikler. Sâlih amel ve ibâdetler.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
gine
ahiret
ilel-i müterettibe-i müteselsile
mahcer
kelp
Enfe
sarsar
nemdar
Marifet-i ilahiye
muhtelit
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
iyilik
Ömrum
erham
hendes
Bevlin
ahiret
Medh
kelp
adavet
Lutilik