REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te itilme ifadesini içeren 25 kelime bulundu...

bazı umur-u mermuze-i gayr-ı mesmua

  • Daha önceden işitilmemiş ve îma ve işaret yoluyla belirtilmiş bazı işler.

bedi' / bedî'

  • Allahü teâlânın esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Daha önce benzeri olmayan, görülmemiş, işitilmemiş, bilinmeyen şeyleri yoktan var eden, yaratan.

havya

  • Madenlerle yapılan kaynak işlerinde, lehimin eritilmesinde kullanılan âlet. Lehimi eritebilmesi için sıcak olarak kullanılması gereken bu havyaların çoğu elektrikle ısıtılır.

hükl

  • Karınca gibi sesi işitilmeyen hayvan.

ıhrit

  • İsmi işitilmeyen bitki.

inşaiyyat

  • (Tekili: İnşâi) İşitilmemiş ve duyulmamış sözlerden yapılan cümleler.

irsas

  • Eskitme, yıpratma. Eskitilme, yıpratılma.

irsas-ı libas

  • Elbisenin yıpranması, eskitilmesi.

iza

  • İncitmek, eziyet etmek. İncitilmek. (İza-i mü'min haramdır)

izabe

  • Eritmek, eritilmek. Su gibi akıcı hale koymak. Yumuşatmak. Islah etmek.

izabe-i nuhas / izâbe-i nuhas

  • Bakırın eritilmesi.

izabe-i nühas

  • Bakırın eritilmesi.

izafet-i maklub

  • Ters çevrilmiş terkib. Muzaf-un ileyh ile muzafın yer değiştirmesi olup, böylece birleşik isim ve sıfatlar yapılır. Bu terkibler semâidir; işitilmekle öğrenilir, bir kaideye bağlı değildir. Her terkib bu şekle sokulmaz. Meselâ: Tâb-ı meh: Meh-tâb: Ay ışığı. Çeşm-i âhu: Ahu-çeşm: Ceylân gözlü. Nazar-

lafz-ı zahir / lafz-ı zâhir

  • İbaresi işitilmekle ancak bilinen, yâni söyleyenin maksadı düşünülmeye muhtaç olmadan derhal mânâsı anlaşılan sözdür. Bunun zıddına hafi denir.

na-mesmu'

  • İşitilmeğe değmez. (Farsça)
  • İşitilmemiş, duyulmamış. (Farsça)

na-sazkar / na-sazkâr

  • Uygun görmeyen, muhâlif. (Farsça)
  • Beklenmemiş, işitilmemiş. (Farsça)
  • Münâsebetsiz işle uğraşan. (Farsça)

na-şinide

  • Duyulmamış, işitilmemiş. (Farsça)

perveriş

  • Besleme, besleyiş. Beslenme. (Farsça)
  • Terbiye etme, yetiştirme, eğitme. Terbiye edilip yetiştirilme, eğitilme. (Farsça)
  • İlerleme, terakki. (Farsça)

semai / semaî

  • İşitmekle öğrenilen. İşitmeğe dair ve müteallik.
  • Gr: Bir kaideye bağlı olmayan, işitilmekle öğrenilen.

semai müennes / semaî müennes

  • Bir kaideye bağlı olarak müennes işareti olmayıp kelimenin aslında müenneslik var gibi kabul edilen ve işitilmekle öğrenilen müennes kelime.

sıfat-ı semaiye / sıfat-ı semâiye

  • Gr: Kelimeye ait, kaideye, gramere uygun olmaksızın işitilmekle öğrenilen sıfat.

tasavvuf

  • Beden ve ruhun eğitilmesiyle bazı mânevî mertebelerin katedilmesini sağlayan yol.

te'dib / te'dîb / تأدیب

  • Eğitme, terbiye etme. (Arapça)
  • Cezalandırma. (Arapça)
  • Te'dîb etmek: (Arapça)
  • Eğitmek, terbiye etmek. (Arapça)
  • Cezalandırmak. (Arapça)
  • Te'dîb olunmak: (Arapça)
  • Eğitilmek, terbiye edilmek. (Arapça)
  • Cezalandırılmak. (Arapça)
  • < (Arapça)

tezvib

  • (Çoğulu: Tezvibât) Eritme, eritilme.

umur-u mermuze-i gayr-ı mesmua

  • Daha önceden işitilmeyen ve çeşitli işaretler yoluyla aktarılan işler, durumlar.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın