Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
itibari
ifadesini içeren
74
kelime bulundu...
asabiyy-ül-mizac
Yaradılışça sinirli olan kimse. Yaradılışı itibâriyle asabi, hırçın, öfkeli olan.
azamet-i heykel
Boy ve yapı itibariyle çok büyük olma.
batın / bâtın
İç, dâhilî. Gizli. İçyüz. Sır, esrar. Künh ve zâtı itibarı ile gizli. (Zıddı: Zâhir'dir)
binnetice
Netice itibariyle.
cihet-i müşabehet
Benzeme yönü, benzeyiş itibariyle.
cismen
Cisim itibariyle, cisim olarak. Vücutça, bedence.
divançe
Kafiye itibariyle harf sırası tertibiyle yapılan küçük şiir mecmuası.
(Farsça)
eali
(Tekili: A'lâ) İtibarı ve şerefi yüksek zâtlar. İyiler. Günahtan sakınan temiz ve sâlih amel sâhibi kimseler.
ecel-i fıtri / ecel-i fıtrî
Her mahlukun yaradılışı itibariyle Cenab-ı Allah (C.C.) tarafından tayin olunan vasati ömrü.
Biyolojik ömür.
ecille
(Tekili: Celil) Fazilet, ilim ve rütbe itibariyle daha yüksek olanlar. Büyükler.
farziye
(Çoğulu: Farziyyât) Bazılarına göre kabul edilir sayılan. Mevhum ve itibarî olan. Aslı isbat edilmemiş hüküm.
fazilet
Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir şeyin başka şeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet.
fıkıh
(Fıkh) Derin ve ince anlayış. Bir şeyi, hakkı ile, künhü ile bilmek. İnsanlar arasındaki ilişkilerle ilgili olarak dinî hükümleri ayrıntılı delilleriyle bilmek. Müslümanlar, müslüman olmaları itibariyle Allah'ın emirlerine tâbidirler, uyarlar. Fıkıh ilmi, hangi şartlarda Allah'ın hangi emrin
fıtraten
Yaratılış itibariyle.
galat-ı tahakkümi / galat-ı tahakkümî
Bir kelimenin gerek lâfzı ve gerekse mânası itibariyle herkesin kullandığı gibi kullanılmaması.Bu, başlıca üş şeyden olur:1- Nazımda vezne uydurmak için bir kelimenin telâffuzunu değiştirmek, hecesini uzatmak ve kısaltmak yahut harfini gizlemek.2- Çeşitli mânâları olan bir kelimeyi meşhur olmayan bi
gılman-ı enderun
Tar: Topkapı Sarayı (Yenisaray) iç oğlanları hakkında kullanılan bir tabirdir. Bunlar derece ve hizmet itibariyle başka başka odalara ayrılmışlardı.
gılman-ı hassa
Tar: Padişahların hususi köleleri. Bunlara ilk zamanlarda "İç oğlanları", daha sonları da "İç ağaları" da denilirdi. Bunlar, "Enderun-u Hümayun" denilen ve sarayın Babussaade'den içeride bulunan kısmında hizmet ederler; derece ve hizmet itibariyle başka başka odalarda otururlardı. Bu odalar; Büyük v
hadis-i bi-l ma'na / hadîs-i bi-l ma'na
Kelâm itibarı ile değil de mânaca doğru olan hadis.
hadis-i bilmana / hadîs-i bilmânâ
Mânâ itibariyle doğru olan hadîs.
hakaik-i hakikiye / hakâik-i hakikiye
Göreceli olmayan, asıl mahiyeti ve zatı itibariyle hakikat, gerçek olan şeyler.
haşrin cismaniyeti
İnsanların öldükten sonra tekrar diriltilip Allah‘ın huzurunda toplanmasının hem beden, hem de ruh itibariyle olması.
haysü
İtibariyle, bakımından.
Hangi yerde? Hangi?
hissen
His itibariyle, duygulanarak, hislenerek.
hükmi / hükmî
Hükme dair. Hükme âit ve müteallik. Bir karara dayanan, itibâri olan.
i'tibari / i'tibarî
(İtibarî) Hakiki kıymeti olmayıp kıymeti var kabul edilme. Farazî ve izafî olan. Varlığı, başka şeylere nisbet edilmesi halinde bilinen.
iade-i itibar / iâde-i itibâr
Ticarette iflâstan kurtulma.
Kaybedilen itibarı tekrar kazanma. Şerefini kurtarma.
İâde-i itibâr edilmek:
İtibarı geri verilmek.
ishan
Aslında kalınlık demek olan sihan ve sehânetten kalınlaştırmak demektir. Siklet de sehanetin lâzımı olmak itibariyle: "Falan kimseyi, hastalığı veya yarası ağırlaştırdı, yerinden kımıldatmaz etti." mânâsına "İshanehül maraz evilcerh" denilir. Harbde düşmanın esaslı kuvvetlerini iyiden iyiye vurarak,
istiğna-yı zati / istiğnâ-yı zâtî / اِسْتِغْنَايِ ذَاتِي
(Allah'ın) Zatı itibarıyla hiçbir şeye ihtiyaç duymaması.
itibardan hakikate
İtibari, varsayım olmaktan gerçek olmaya.
ka'be-i ismet
Masumluk Kâbesi (Efendimiz (a.s.m.) masumiyeti itibariyle Kâbe'ye benzetilmiştir.).
kaideten / kâideten / قاعدة
Kural olarak, esas itibarıyla.
(Arapça)
kavmiyeten
Bir kavme mensup olma itibariyle, ırk olarak.
kemiyeten
Sayıca, nicelik itibariyle.
kesretli
Çokça rastlanan, sayı itibariyle çok olan.
kutreni / kutrenî
Kutur itibariyle, çap olarak.
lafzan
Lafız itibariyle. Söz olarak. Söyleyerek. Yazılı olmıyarak.
ligayrihi haram / ligayrihî haram
Aslında helâl olup, başkasının hakkı olduğu için veya neticeleri itibarı ile haram olan şey. Meselâ cuma namazı esnasında ticaret yapmak gibi.
maarız
(Tekili: Muarraz) Bir sözü söyleyip başka bir şey murad etme ve cem' olmak, toplamak itibariyle ma'razlar, ta'rizler, adem-i tasrihler, sarahatsizlikler.
mahbub-u lizatihi / mahbub-u lizâtihî
Zâtı itibariyle sevilen, bizzat sevilen.
medeni-i bittab
Yaratılış îtibariyle medenî olan.
melaike-i mukarrebin / melâike-i mukarrebîn
Makam itibariyle Allah'a yakın olan melekler.
milliyeten
Milliyet itibariyle, millî olarak.
mübayenet-i mahiyet / مُبَايَنَتِ مَاهِيَتْ
İçyüzü itibariyle zıtlık, birbirine benzememe.
müennes
Dişi. Müzekkerin mukabili.
Gr: Hakiki, itibarî veya söylenişi cihetiyle "dişi" olan kelime.Müennes-i hakikî : Müzekker kelimenin sonuna bir "e-a" ilâve ederek yapılan kelime. Meselâ: (Kâtib: ): Erkek yazıcı. (Kâtibe: ): Kadın yazıcı.Sonu "e" ile biten kelimeler ekseriyetle müennestir
Dişi.
Hakiki itibarıyla ve söyleniş itibarıyla dişi olan kelime.
mufaddel
Faziletlendirilmiş, diğerlerinden ayrıca fazilet itibarıyla temayüz etmiş, yükselmiş.
muhit-i zamani ve mekani / muhît-i zamânî ve mekânî
Zaman ve mekân itibariyle oluşan şartlar, ortam, çevre.
mukteza-i hilkat
Yaradılışın gerektirdiği şey. Yaradılış itibariyle olan hal ve netice.
mümteni-un bizzat
(Mümteniatün bizzât) Varlığı, vücudu hiç bir şekilde mümkün olmayan. Zâtı itibariyle imkânsız olan.
mütehassıl olan
Hâsıl olan, meydana gelen, sonuç itibariyle ortaya çıkan.
müteneffiz
Nüfuz sahibi, sözü geçer olan. İtibarı cari bulunan.
necaset / necâset
Aslı îtibâriyle veya sonradan meydana gelen bir sebeble pis olan şeyler. Namaza mâni olup olmama yönünden; hafif necâset ve kaba necâset, görülüp görülmeme yönünden; mer'î (görülen) ve gayr-i mer'î (görülmeyen) ve akıcı olup olmama yönünden; mâî (akı cı) ve câmid (katı) olmak üzere kısımlara ayrılır
neseben
Soy itibariyle.
racih
Üstün olan. Kıymetli, faziletli ve itibarı fazla olan.
Fık: Beyyinatta, bürhan ve delilin tercihinde delili üstün, beyyinesi evlâ ve makbul olan taraf.
refi'-üd derecat / refi'-üd derecât
Derece ve itibarı yüksek olan.
sabikun / sâbikûn
Asıl îtibâriyle peygamberler aleyhimüsselâm, onlara tâbi olmak bakımından Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîn, peygamberlere vâris olmak bakımından müctehidler, müfessirler (tefsir âlimleri), muhaddisler (hadîs âlimleri) ve tasavvuf büyükleri.
seciyeten
Karakter itibariyle.
sinnen
Yaş itibarıyla.
sireten / sîreten
İç yapısı, ahlâk ve sıfat itibarıyla.
sünnet-i hasene
İlk asırda (Resûlullah efendimiz ve O'nun arkadaşları olan Eshâb-ı kirâm zamânında) asılları îtibâriyle bulunan, sonraları daha da geliştirilen, minâre, mektep yapmak ve kitâb yazmak gibi, İslâm'ın izin verdiği, hattâ emrettiği güzel ve faydalı işler.
sureta / suretâ
Biçim, görünüş itibariyle.
sureten
Görünüş itibarıyle.
Suret itibariyle, suret olarak, görünüşte. Sanki.
tab'an
Yaratılıştan. Doğuştan. Huy ve tabiat itibariyle.
takdim
(Kıdem. den) Arzetmek. Sunmak.
Küçük bir kimseyi yaş, amel, mevki ve takva itibariyle büyük bir kimse ile tanıştırmak.
Öne geçirmek, bir şeyi başka bir şeyden önde tutmak.
Bir büyüğün önüne geçip bir şey vermek.
takdiri / takdirî
Kaderden olan. Takdir-i İlâhîye ait ve müteallik olan.
İtibarî.
Farazî.
Gr: Yazılı olmayıp var bilinen mâna veya kelime.
tatar
(Tetar) (Arapçada: Teter) Bu isim, asıl itibariyle Moğol milletlerinden bir kavmin adıdır. Bu kavmin efrâdı, Cengiz Han askerlerinin pişdarları hükmünde olduğundan eski zamanlarda Moğollar mânasında kullanılmıştır.Arap ve Fars tarihlerinde de yukardaki mânada kullanılmıştır. Sonra bu isim bü
terbiyeten
Eğitim, yetişme itibariyle.
terfi-i makam
Makam itibariyle terfi etme, yükselme.
tersi'
Oymacılık.
Mücevherler takarak süslemek.
Edb: Bir beyti teşkil eden mısralar ile bir fıkrayı terkib eden cümlelerdeki lâfızları vezin ve kafiye itibari ile birbirine uygun olarak tertib etmektir. Külfetli ve gayr-ı tabii bir usuldür. Meselâ: Merhum Namık Kemâlin:Ecza-i beşer
terzil
Rezil etme. İtibarını kırma.
umur-u itibariye / umur-u itibâriye
İtibârî işler; öyle sayılan işler.
usuli / usulî
Asıllara, köklere ait; bir kimsenin soy ağacı itibariyle anne baba tarafından geriye doğru silsilesi, ataları, dedeleri.
vahid-i i'tibari / vâhid-i i'tibarî
Hakikatta olmayıp varlığı farazî olarak kabul edilen bir şey. Varlığına itibar edilen şey. (Ağırlık için kilo, uzunluk için metre bir vâhid-i itibarîdir.)
vaz'an
Vaz' ile, vaziyeti, durumu itibariyle, yerleştirmek suretiyle.
Asıl lügat mânası cihetinden.
zahiren
Dış görünüş itibariyle. Görünüşte.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
cevin
hükümet
Bİçare
mevzun
izafiyyet
Bălă
zerre miskal
BārVer
İçin
Büyut
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
itibari
havra
Büzme
Büyülenmiş
Büyük kahraman
Büyük işler
Büke
Geni
ikam
Bükülme