Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
iske
ifadesini içeren
75
kelime bulundu...
aborda
İtl. Deniz teknelerinin rıhtıma, iskeleye veya başka bir tekneye yanlamasına yanaşması.
acente
(Acenta) ing. Bir vapur şirketinin her iskeledeki memuru.
Bir şirket veya idarenin diğer memleketteki vekili.
Memur veya vekilin memuriyeti ve idarehanesi.
ahfas
(Tekili: Hıfs) İşkembeler, kırkbayırlar.
ahz
Alma.
Tutma.
Kabul etme.
İşkence etme.
alabanda
İtl. Gemilerde dümeni tam sancağa veya iskeleye kırma, yahut geminin bir tarafındaki toplara ateş etme kumandası.
Mc:Şiddetle kınama ve azarlama.
alak
Kan. Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan.
Yapışkan veya ilişken nesne.
Hayvanat.
Bir işe mülâzemet eylemek.
Husumet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime. Aşk ve muhabbet eylemek. Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak.
Bir şeye ilişip tutulmak.
Yapışkan, ba
alavere
Vapurlara kömür vermek için bordaya kurulan kademeli iskele.
Tulumbanın basıp emme suretiyle işlemesi.
Herc ü merc. Karışıklık, kargaşalık.
Bir şeyin elden ele verilerek veya atılarak aktarılması.
alem-i tagayyür / âlem-i tagayyür
Değişken âlem.
atol
Mercan adası. Mercan iskeletlerinin birikmesiyle meydana gelmiş olan halka biçiminde ve ortasında bir göl bulunan adacık.
ayine-i iskender
Makedonya kralı Büyük İskender'in aynası. Rivayetlere göre, bu ayna Aristo tarafından yapılmış ve İskenderiye şehrinde yüksekçe bir yere konulmuştur. Bu sayede İskender, yüz fersah uzaklıktaki düşmanlarını aynada görürmüş.
azab / azâb
Eziyet, işkence.
bahek
İşkence, eziyet.
(Farsça)
bahs
Noksanlık. Azlık. Nâkıs. Az.
Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla.
Zulüm. İşkence.
Uzaklık.
Gümrük almak.
Göz çıkarmak.
balin
Yastık. Koltuk. İskemle yerine kullanılan yuvarlak yastık.
(Farsça)
bender
(Çoğulu: Benâdir) Ticaret yeri, işlek ticaret iskelesi, büyük iskele.
benderek
Küçük iskele.
(Farsça)
Boğaz ve liman ağızlarında yapılan küçük kale. Mendirek.
(Farsça)
bendergah / bendergâh
İşlek iskele, liman, şehir.
(Farsça)
betonarme
İskeleti demir çubuklardan yapılmış olan beton.
(Fransızca)
bi-dad / bî-dad
Zâlimlik. Zulüm. İşkence. Adaletsizlik.Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hakikat.Çalış, kalbi kaldır muktedirsen âdemiyyetten.
cem
Hükümdar, melik, şah.
Hz.Süleyman'ın (A.S.) nâmı.
İskender'in bir ismi.
cercis
(A.S.) : (Circis) Taberi tarihine göre: İsâ Aleyhisselâmdan sonra gelmiş ve Filistinde yaşamış ve onun şeriatı ile amel etmiş olan bir peygamberdir. Yedi sene içersinde tebliğde bulunarak çok işkencelere maruz kalmış, müteaddid defalar öldürülmüş ve mu'cize ile dirilerek tekrar tebliğ vazifesine dev
çeres
Zindan, hapishane.
(Farsça)
Zulüm, işkence.
(Farsça)
Mer'a, otlak.
(Farsça)
Üzüm teknesi.
(Farsça)
cesaret-i medeniye
Her türlü baskılara karşı çekinmeden hakikatı söylemek. Müsbet harekette korkmamak. Haklı olduğu bir mes'elede korku göstermemek. İçtimai münasebetlerde girişkenlik.
çımacı
Vapurda ve iskelede çımayı atıp tutmak vazifesiyle görevli tayfa.
cübcübiyye
İşkembe yemeği. (Onu pişirip satana işkembeci mânâsına "cübcübî" derler.)
ehadis-i meşhure / ehâdis-i meşhure
Meşhur hadis-i şerifler, ilk asırda âhâdî hadis iken (yani bir Sahabî tarafından rivayet edilmişken), ikinci asırda meşhur olan ve yalanda birleşmeleri mümkün olmayan topluluk tarafından rivâyet edilen hadisler.
enbüre
Dere, çay.
(Farsça)
Tüyü dökülmüş olan hayvan.
(Farsça)
Dolap beygiri.
(Farsça)
İşkembe.
(Farsça)
engizisyon / اَنْگِيزِيسْيُونْ
Kiliselerin işkenceci mahkemeleri.
XVI. ve XVII. asırlarda Hristiyan Katolik Mezhebine âit kiliselerden alâkayı kesen veya Papa'ya karşı gelenlere yapılan -insanları arslanlara parçalatmak, fırında yakmak gibi- dehşetli işkenceler veya onları bu azaba mahkûm eden mahkemelere verilen isim.
(Fransızca)
Çok ağır ve çok zâlimce cezây
(Fransızca)
Ortaçağdaki işkenceci hristiyan mahkemeleri.
engizisyon mahkemeleri
Fransa'da 16. ve 17. yüzyıllarda Hristiyan Katolik Mezhebine ait kiliselerden alâkayı kesen veya Papa'ya karşı gelenleri ağır işkence ve zor ölümlere mahkûm eden mahkemelere verilen isim.
enkal
İşkence âletleri. Bukağılar, kayıt ve kelepçeler.
Nefsin cismani alâkalara ve bedeni lezzetlere bağlanıp kalması.
esaret-i hayvani / esaret-i hayvanî
Hayvanlara yakışır bir esirlik. Zulüm, işkence ve haksızlık içinde hayat geçirmek.
esteh
Çekirdek.
(Farsça)
Kemik. Vücud iskeletini meydana getiren nesne.
(Farsça)
gayr-ı mütehavvil
Değişken olmayan.
gişe
Tren istasyonu, vapur iskelesi ve mağaza gibi yerlerde bilet veya paranın alınıp verildiği yer.
(Fransızca)
hadis-i meşhur / hadîs-i meşhûr
İlk zamanda bir kişi bildirmişken, ikinci asırda şöhret bulan, yâni bir kimsenin Resûl-i ekremden, o kimseden de, çok kimselerin ve bunlardan dahî, başka kimselerin işittiği hadîs-i şerîfler.
hadis-i sahih / hadîs-i sahîh
Âdil ve hadîs ilmini bilen kimselerden işitilen, müsned-i muttasıl (Resûl-i ekreme kadar, rivâyet edenlerin hepsi tam olup noksan bulunmayan), mütevâtir (bir çok sahâbînin rivâyet ettiği) ve meşhûr (önceleri bir kişi bildirmişken, sonraları şöhret bu lan) hadîsler.
hamein mesnun
Değişken balçık.
hayzerane
Gemi durak yeri, iskele, liman.
ifrac-ül bahire / ifrac-ül bâhire
Geminin kıyıdan veya iskeleden açılması.
ıskalariya
Geminin üst kısmına çıkabilmek için iskele, yani merdiven teşkil etmek üzere çarmıhlara aykırı ve kazık bağı ile bağlanmış ince halatlar.
iskender
(M. Ö. 356-323) Aristo'dan ders almış bir imparatordu. İskender-i Rumi de denir. Bundan başka ismi geçen bir de İskender-i Zülkarneyn vardır.
istikrarsız
Sabit olmayan; değişken.
istitraden / istitrâden / استطرادا
Sırası gelmişken.
(Arapça)
istitradi / istitradî
Asli mevzudan olmayıp sırası gelmişken bir konuyu dile getirme.
kadid / kadîd
Kurutulmuş et.
Pek zayıf, kuru ve çelimsiz insan.
Etleri dökülmüş olup yalnız kemikten ibaret olan gövde. İskelet.
keriş
(Çoğulu: Küruş) İşkembe.
kerş
Karın.
İşkembe.
Topluluk, cemaat.
Kişinin çoluk çocuğu veya küçük evlâdı.
kirş
İşkembe. Geviş getiren hayvanların midesi.
Karın, mide.
küruş
(Tekili: Keriş) İşkembeler.
meşhur hadis / meşhûr hadîs
İslâm'ın ilk asrında bir kişi bildirmişken, ikinci asırda şöhret bulan, yâni bir kimsenin Resûl-i ekremden, o kimseden de, çok kimselerin ve bunlardan dahî, başka kimselerin işittiği hadîs-i şerîfler.
mezalim
Zulümler. Haksızlıklar. Eziyet ve işkenceler.
midmak
Binanın iskeleti.
muhacir / muhâcir
İslâmiyet'in başlangıcında, sırf müslüman oldukları için Mekkeli müşriklerin zulüm ve işkencelerine mâruz kalıp, dinlerini, îmânlarını korumak için, evlerini, mallarını ve mülklerini bırakarak Resûlullah efendimizin izni ile önce Habeşistan'a, son ra Medîne-i münevvereye hicret eden Mekkeli
müşk-alud / müşk-âlud
Miske bulanmış.
(Farsça)
mütebeddil
Değişken.
Değişen, değişken.
mütegayyir
Başkalaşan, değişken.
mütehallif
(Mütehallife) Uymayan, uygun ve münasib gelmeyen.
Değişebilir, değişken.
mütehavvil / متحول
Değişken, sürekli değişen.
Değişen, değişken.
Değişken.
(Arapça)
nalişkar / nalişkâr
(Nâlişker) İnleyen, inildiyen.
(Farsça)
nekal / nekâl
Şiddetli azab. İşkence ve ukubet.
İbret.
nekl
Yular. At gemi.
Ezâ, cefâ etmeğe ve işkence yapmağa yarayan şey.
nikal
Şiddetli işkence.
orsa
Yelkenleri mümkün olduğu kadar rüzgârın estiği cihete yaklaştırarak seyretmek hâli.
Geminin sol tarafı, iskele.
peşkeş
(Pişkeş) Başkasının malını birine bağışlamak. Verilmemesi lâzım olan şeyi başkasına vermek. Karşılıksız vermek.
(Farsça)
rampa
İki geminin birbirine veya bir geminin iskeleye yanaşıp bitişmesi.
(Fransızca)
Şose veya demiryolundaki yokuş.
(Fransızca)
Trenin eşya almağa mahsus yanaştığı set.
(Fransızca)
recüliyet
Erkeklik, erkek olmak.
Cesâretlilik, erişkenlik.
şekavet / şekâvet
Sıkıntı, azap, işkence.
şikembe / شكمبه
İşkembe.
(Farsça)
İşkembe.
(Farsça)
şikence / شكنجه
İşkence. Azap. Eziyet.
(Farsça)
İşkence.
(Farsça)
suret-i mütegayyire / sûret-i mütegayyire
Değişken şekil.
Değişken biçimler, şekiller.
tesrib
Esasen işkembeden içyağını ayırmak demek olup, mecâzen: Tekdir ve muaheze mânasına kullanılır.
Darılma. Ayıplama.
Başa kakma.
ukabeyn
İşkence veya asmak için dikilen iki tane dar ağacı.
Kovayı muhafaza etmek için kuyu içinde olan yumru taş.
Kuyu duvarı arasına koyulan saksı parçası.
Havuz içinde akan suyun yolu.
Büyük ilim.
ukubat
(Tekili: Ukubet) Cezalar. İşkenceler, eziyetler.
Kısas ve şahsî cezalar.
ukubet
(Çoğulu: Ukubât) İşkence, azab, eziyet.
Ceza.
Ceza, azap, işkence, eziyet.
zencere
Parmakla fiske vurmak.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
selalim
Arif
müterennim
mazbut
Meded
diram
ngir
sinnevr
fedakar
Antika
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
iske
ameli
safvet
hicvi
kibirlenen
Erkeksi
YETER
protokol
Demet
kanaat getirme