Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
isab
ifadesini içeren
66
kelime bulundu...
arıza / ârıza
Sonradan olan, noksanlık.
İsabet eden belâ ve keder.
Bozulma.
Gelip geçici.
Hariçten gelen te'sirle olan.
Bir şeyin olmasına veya görülmesine mâni olan birşey.
asveb
(Sâib. den) En doğru ve iyisi. Çok isabetli.
ayn-ı isabet
Tam isabet, tam yerinde.
bayiiyye / bâyiiyye
Eskiden pazar kurulan yerlere gönderilen mevad ve eşyadan gümrük ihtisab vergisinin haricinde alınan ikinci vergi.
cevab-ı savab
İsabetli ve doğru cevap.
dehy
Kişinin fikir ve ferâsetinin isabetli ve doğru olması.
efkar-ı saibe / efkâr-ı saibe
İsabetli görüşler, doğru düşünceler.
fakir
Aslî (temel) ihtiyâçlarından başka nisâb miktârı (dînen zengin sayılacak kadar) malı olmayan.
Tasavvufta fakir: Derviş. Her zaman her işte yalnız Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilen, bütün ihtiyaçlarını hep Allahü teâlâya arz eden.
falic
Felce uğramış.
Vücudun bir kısmını veya her tarafını tutmaz hale koyan hastalık.
İsabeti çok olan ok.
fasid daire / fâsid daire
Man: A yı B ile, B yi A ile ispat etmek. Bir düşünceyi isbat etmek için isbat edilmemiş başka bir düşünceyi delil olarak kullanmak ve bunu da isbat için isbatı istenen ilk düşünceyi doğru sayıp buna delil diye kullanmak. Yani isbat edilen ile isbat edeni birbirine delil saymak olup isabetsizdir.
firuze
Nişabur'da çıkan açık mavi renkli ve kıymetli bir taş.
fıtra
Fitre; ihtiyâcı olan eşyâdan ve borçlarından fazla olarak nisab (dinde zenginlik ölçüsü) miktârı malı, parası olan her hür müslümanın Ramazan bayramının birinci günü sabahı fakirlere vermekle yükümlü oldukları belli miktardaki buğday veya arpa yahut hurma veya kuru üzüm veya kıymetleri kadar altın v
hakim ebu abdullah
Muhammed bin Abdullah ibn-i Beyyi' (Hi: 321-405) Sâmâniye Devleti Nişabur Kadılığında bulunmuş büyük muhaddislerden, Şafiî fakihlerinden, asrının en büyük din âlimi diye bilinen bir zattır. Bir çok eser te'lif etmiştir. Başlıcaları: El Müstedrek Ale-s Sahihayn, Kitab-ül İlel, El-İklil, El-Emali, Ter
hesab / hesâb
(Bak. HİSÂB)
hilafetname
Tarikata intisab ile usulü dairesinde belirli mevkilere çıkarak irşad mertebesine yükselenlerden isteklilerin irşad ve terbiyesine ruhsat ve izni mutazammın şeyhi tarafından verilen mühürlü vesika.
hisab
(Çoğulu: Hisâbât) Hesap, aritmetik.
hisbet
İyiliği emr edip kötülükten alıkoymak husûsunda, hükûmet adamlarının bizzat işe karışıp gerekeni yapmaları. İhtisâb da denir.
hisse-i müfreze
Fık: Bir toprağın taksiminde vârislerden her birisinin hissesine isabet eden yer.
huceste-re'y
Reyi, fikri ve düşüncesi isabetli ve uğurlu.
igtisabat
(Tekili: İgtisab) Gasbetmeler, başkasının malını elinden zorla almalar.
ihtisab
Hesab sorma, mes'uliyet.
İhtisab dâiresinin aldığı vergi.
Emr-i bilma'ruf nehy-i an-ilmünker vazifesi,
Ceza.
Eskiden belediye işlerine bakan memurun işi ve dâiresi.
ihtisabiyye
İhtisaba (belediyeye) ait vergi.
iktisab / iktisâb / اكتساب
Kazanma, çalışarak kazanma.
(Arapça)
İktisâb etmek:
Kazanmak.
(Arapça)
İktisâb eylemek:
Kazanmak.
(Arapça)
iktisabat
(Tekili: İktisab): İktisablar, kazanmalar, elde etmeler ve edinmeler.
ilbas-ı hırka
Bir tarikata intisab ile mutad olan menzilleri geçerek irşad mertebesine yükselenlere, şeyhlerinden gördükleri yolda başkalarını irşad ile izin verme salâhiyetini ihtiva eden "İcazetname: hilâfetname" verme.
inabe / inâbe
Bir büyüğe, evliyâ bir zâta intisab etmek, bağlanmak sûretiyle yapılan tövbe.
intikaz
Bozulma.
Çözülme, battal edilme.İNTİMA'Â : Birine mensub olma, intisâb etme. Bir kimseye bağlanma.
(Kuş) bir yerden uçup, başka bir yere konma.
isabet-i fikr
Fikrin isâbeti, doğruluğu.
isabet-i kanuniye
Kanunî isabet, doğruluk.
isabet-i re'y
Fikir doğruluğu. İsabetli ve yerinde bir düşünce.
isabetkar / isabetkâr
Doğru rastlayan. İsabetli.
(Farsça)
kadir-endaz
İyi ok atan ve attığı her oku hedefe isâbet ettiren kimse.
(Farsça)
kavim
Doğru, dik, ayakta.
Dürüst.
İsabetli.
Boyu düzgün ve güzel.
keramet-i ilmiye
İktisab suretiyle olmayıp, vehbi yani Cenab-ı Hakk'ın atiyyesi olarak geniş bir ilme mazhariyyetten hâsıl olan ilmi keramet.
İlim tahsili ile çok büyük ilim sâhibi olan bir allâmeden çok daha yüksek vâsi' ve hârikulâde bir ilme mazhar bulunan, hem ilmî dehâsı ve fart-ı zekâsı tecrübe
kıst-el yevm
Bir aylık maaşın bir güne isâbet eden miktârı.
Çalışılmayan günler için kesilen para.
kumar
Para veya başka bir menfaat karşılığı oynanan oyun; birkaç kimsenin aralarında para veya mal toplayarak piyango çekip, isâbet etmeyenlerin isâbet edenlere mal veya para vermek için sözleşme veya para ile kazanmak için tahminde bulunma, toto. Karşılık lı para veya mal koyarak bahse tutuşma.
kussabe
(Çoğulu: Kısâb) Kamış boğumu.
Düdük.
lüvse
Zayıflık.
Eğlenmek.
İsabet etmek.
ma'lum
Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) bir nâmıdır. Onun geleceği, melekler, resuller ve nebiler tarafından mâlum olduğundan ve dünyaya teşriflerinden evvel kendilerinin ta'zim edilmesi ve ona intisab dileklerinden dolayı bu isim verilmiştir.
Bilinen, belli olan.
masube
İsâbet etmiş (felâket, musibet, belâ, âfet).
miskin
Uyuşuk, tenbel, hareketsiz. Zavallı.
Cüzzam hastası.
Fık: Kendi kendini idâre edemiyen, iktisabtan âciz, mal ve mülkü hiç olmayan kimse.
muhaddes
Haber verilmiş. Tahdis olunmuş, şükranla bildirlimiş. Sadık-ül hads olan kimse.
Her zan, tahmine feraseti isabetli olan.
Nakil ve rivayet edilmiş olan.
muhtesib
(Hisab. dan) Belediye işlerine bakan memur.
Kanundan ziyâde idâri ve örfi işler için karar veren. İhtisâb ağası.
mükteseb
İktisab edilmiş. Kazanılmış. Elde edilmiş.
müntesib / منتسب
İntisab etmiş, intisab eden, giren, alâkası olan.
Mensup, intisab etmiş.
(Arapça)
müntesibin / müntesibîn
İntisab edenler, alâkası olanlar, girenler,
İntisab edenler, bağlananlar.
musab / musâb
Kendine bir şey isabet eden. Hasta. Musibetzede. Musibete uğrayan.
Kendine bir şey isabet eden.
musab olan / musâb olan
İsâbet alan; vurulan.
musib / musîb
İsabetli, doğru.
İsâbetli, yanılmayan, doğru.
Resul-i Ekremin (A.S.M.) isimlerinden birisi.
İsabetli, doğru.
nakır
Nişana isabet eden ok.
nevb
Yakınlık.
İsabet.
nisab
Zekât ölçüsü, ölçü miktarı.
Üzerine zekât verilmesi farz olan mal miktarı.
Asıl, esas. Sermaye mal. Derece, had.
Fık: Altının nisabı: 20 miskal; gümüşünki 200 dirhem (yani 600 gram); koyun ile keçinin 40 adet; sığır, manda 30; ve devenin nisabı da 5'dir.
Bir m
rahne
Gedik, yarık. Gemilerin bordalarında veya su kesimlerinin altında mermi isabetiyle veya herhangi bir te'sirle açılan delikler, yarıklar.
(Farsça)
Yara.
(Farsça)
Bozukluk. Zarar.
(Farsça)
rüşd
Doğru yol bulup bağlanmak. Hak yolunda salabet, metanet ve kemal-i isabetle dosdoğru gitmek.
Hayra isabet etmek.
Büluğa ermek.
İstikamette olmak. Dinine ve malına zarar gelecek şeyi bilmek, doğru düşünmek.
Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak.
sada'
Kasd ve teveccüh eyleme.
Bir şeyi âşikâre söylemek.
Mevkiine tevcih ve isabet ettirmek.
Kat'etmek.
İzhar ve beyan etmek.
Yarık ve çatlak. Bir şeyi ikiye yarmak.
sadaka-i fıtır
İhtiyâcı olan eşyâdan ve borçlarından fazla olarak, nisâb yâni dinde zenginlik ölçüsü miktarında malı, parası bulunan her hür müslümanın, Ramazân bayramının birinci günü sabâhı, fakirlere vermekle yükümlü oldukları belli miktarlardaki buğday, arpa, hurma veya kuru üzüm yahut kıymetleri kadar altın v
sadaka-i fıtr
Ramazan bayramından evvel fıtra olarak verilen sadaka. Zengin (nisaba mâlik) her müslümanın (ihtiyar, genç, çocuk ve hattâ bunak da olsa) fakirlere vermeye mükellef olduğu sadakadır, vâcibdir. Nisaba mâlik olan bir müslüman, hem kendi nefsi için, hem de çocukları, hizmetçisi için sadaka-i fıtır veri
saib / sâib / صائب
İsabetli.
(Arapça)
sevab
Doğru, isabetli.
teferrüs
Ferasetle bir şeyi kestirmek. Bir şeyi dikkat ve teemmül ederek isabetli olarak idrak etmek, anlamak.
Zannetmek.
tetkikat-ı saibe / tetkikat-ı sâibe
İsabetli tetkikler, araştırmalar.
vezanet
Fikir ve görüş isabeti.
Ölçülü olma.
vezanet-i efkar / vezanet-i efkâr
Düşüncelerin isabeti.
yevm-i fasl
İnsanların kısım kısım ayrıldığı ve davalarının halledildiği kıyamet günü. Bundan başka kıyamet gününe aşağıdaki isimler de verilir: Yevm-ül cem', yevm-ül cevab, yevm-ül cezâ, yevm-üd din, yevm-ül ahd, yevm-ül feza-ul ekber, yevm-ül haşr, yevm-ül hisâb, yevm-ül ivaz, yevm-ül karar, yevm-ül karia, ye
zekat / zekât
Nisab miktarı mala, paraya sahib olan Müslümanın kırkta birini fakirlere sadaka vermesi ve bu verilen sadaka. Ziyadeleşme, artma.
Temizlik. Taharet.
İslâm'ın beş şartından biri. Dînen zengin sayılan müslümanın nisab miktârındaki zekat malının belli zamanda belli miktârını zekat niyeti ile ayırıp emr edilen müslümanlara vermesi.
zengin
İhtiyaç eşyâsının ve borçlarının dışında nisâb miktârı malı, parası olan kimse.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Ezvac-ı tahirat
Kul hakki
diktatorya
hazin
araba
hergele
isbi'
Tevacuh
kadi-l kudat
risale-i hasbiye
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
isab
PATLAMA
Beda
âla
Haluk
Vast
tâb
memnun olma
memnun
tatlı dilli