LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te ir kelimesini içeren 176 kelime bulundu...

acemistan / عجمستان

  • İran ülkesi. (Farsça)
  • İran. (Arapça - Farsça)

aka

  • İran Türkleri "ağa" yerine kullanırlar.

akl-ı maad

  • İrfan ve ilimle terbiye olan âhiretini düşünen akıl. Geleceği kavrayan akıl.

alem-i irşad / âlem-i irşad

  • İrşat, doğru yolu gösterme âlemi.

alim-i mürşid / âlim-i mürşid

  • İrşâd eden âlim.

arif-i münevver / ârif-i münevver

  • İrfan sahibi aydın.

arifin / ârifîn

  • İrfan sahipleri, İlâhî hakikatlere vakıf olanlar.

asabiyet-i milliye

  • Irkçılık damarı.

asabiyet-i unsuriye

  • Irkçılık damarı.

ayn-ı irade / ayn-ı irâde

  • İradenin kendisi.

azka

  • İri yünlü koyun.

benaver

  • İri, büyük çıban. Kan çıbanı. (Farsça)

beydaha

  • İri ve şişmanca kadın.

beyzah

  • İri yapılı, etine dolgun, şişmanca adam.

bi-ihtiyarem / bî-ihtiyarem

  • İradesizim, kendi irade ve ihtiyarımla hareket edemiyorum.

bil'irade

  • İrade ile, isteyerek.

bilirade / bilirâde

  • İradeyle, istemekle.

bühsul

  • İri gövdeli kimse.

cerahat / cerâhat

  • İrin, akıntı.

cesamet / cesâmet / جسامت

  • İrilik. Büyük olma, cesim olma.
  • İrilik.
  • İrilik.
  • İrilik. (Arapça)

cesim / cesîm / جسيم

  • İri, kocaman.
  • İri.
  • İri, büyük. (Arapça)

cesimülcüsse / cesîmülcüsse / جسيم الجثه

  • İri yapılı, iriyarı. (Arapça)

cihan-ı irfan

  • İrfan dünyası.

cihet-i münasebet

  • İrtibat yönü.

cilve-i irade / cilve-i irâde

  • İrâde ve kasdı gösteren tezahür ve tecelli. Cenab-ı Hakkın kendi bizzat isteği ve iradesiyle yaptığını gösteren oluş ve intizam, mükemmeliyet.

cüman

  • İri inci.

cürahüm

  • İri gövdeli davar.

cüsse-dar / cüsse-dâr

  • İri yapılı, cüsseli kimse, irikıyım kişi. (Farsça)

cuybar / cûybâr / جویبار

  • Irmak. (Farsça)

cüz-i irade

  • İradeden bir cüz. Allah tarafından insana verilen irade.

dahm

  • İri, büyük, kocaman, cüsseli, kalın.

daire-i ihtiyar ve şuur

  • İrade ve şuurun kullanıldığı alan.

daire-i irade ve meşiet

  • İrade ve dileme dairesi, alanı.

damar-ı asabiyet

  • Irkçılık damarı.

derece-i irtibat

  • İrtibat, bağlanma seviyesi.

dest-i ihtiyar

  • İrade ve dileme eli.

dıffe

  • Irmak ve kuyu kenarı.

dinak

  • İri gövdeli, şişman kadın.

diyar-ı irfan / diyâr-ı irfan

  • İrfan ülkesi; uçsuz bucaksız bir beldeyi andıran Allah'ı tanıma, İlâhî hakikatlere ulaşma özelliği.

durdest / dûrdest / دوردست

  • Irak, çok uzak. (Farsça)

dürr-i şirab

  • İri, büyükçe inci.

dürre / دره

  • İri inci. (Arapça)

ebib

  • İri taneli yağmur.

ehl-i iran

  • İran halkı.

ehl-i irşad

  • İrşad eden, doğru yola sevk eden.

ejderha

  • İri yılan.

ezvak-ı arifin / ezvâk-ı ârifîn

  • İrfan sahiplerinin, İlâhî hakikatlere vakıf olanların aldığı mânevî zevkler.

faris / fâris

  • İranlı.

farisi / fârisî

  • İran dili, iranla ilgili.

fars

  • İranlı.

faşist

  • Irka dayalı baskı rejimine taraftar olan kimse.

faşizm

  • Irkçılığa dayanan diktatörlük rejimi. (Fransızca)

fedek

  • Irak diyarında bir beldenin adı.

felfel

  • İri gövdeli, semiz adam.

fena-i irade / fenâ-i irâde

  • İrâde ve isteklerin yok olması.

ferverdin / ferverdîn / فروردین

  • İran takvimine göre baharın ilk ayı. (Farsça)

feth-i ırak

  • Irak'ın fethi.

feth-i iran

  • İran'ın fethi.

fevga'

  • İri vücutlu, şişman kadın.

fi'l-i şeni'

  • Irza vuku bulan tasallut hakkında kullanılan bir tabirdir. Bununla birlikte, mutlaka cima' manâsına değildir.

fikr-i unsuriyet

  • Irkçılık fikri.

fürs ü rum / fürs ü rûm

  • İran ve Anadolu.

fürza

  • Irmak kenarından başka yere su gitmesi için açılan gedik. Deniz kenarında gemilerin durmasına mahsus yer. Liman.

gayir

  • Irak, baid, uzak.

habt-i a'mal / habt-i a'mâl

  • İrtidad eden, yâni dinden çıkan bir kimsenin, dindar iken yapmış olduğu ibadetlerinin ibtâl olup sevapsız kalması.

halka-i irşad

  • İrşad halkası.

havernak

  • Irak'ta bulunan Numân-ı Ekber denen biri tarafından binâ edilmiş olan bir köşk.

hayy-ı mürtebit / حَيِّ مُرْتَبِتْ

  • İrtibatlı diri.

hırs-ı ırki / hırs-ı ırkî

  • Irkçılık hırsı.

huşkar

  • İri öğütülmüş un. O undan olan ekmek.

hüsn-ü münasebet

  • İrtibatın güzelliği.

huzur-u irfan

  • İrfan ve ilim sahibi olan kişinin yüksek makamı.

ıhsa'

  • Irak etmek, uzaklaştırmak.

ihtiyar / ihtiyâr

  • İrade.

ihtiyarsız

  • İrade dışı, istemeyerek.

in / în

  • İri ve güzel gözlüler.

iradet / irâdet

  • İrade.

iradi / iradî / irâdî

  • İrade ile alâkalı, iradeye dâir.
  • İrade edilerek ve istenilerek yapılan.
  • İradeyle ilgili, istemekle.

iradi bir şeriat / iradî bir şeriat

  • İrade sıfatından gelen bir kanun ve düzenleme.

irani / îrânî / ایرانى

  • İranlı. (Farsça)

irfan mektebi

  • İrfan okulu; Cenâb-ı Hakkı tanıtan, bildiren, hak ve hakikate ulaştıracak bilgiyi ders veren okul.

ırken / عرقا

  • Irk bakımından. (Arapça)

ırki / ırkî / عرقى

  • Irk ile ilgili. (Arapça)

irşadat / irşâdât

  • İrşatlar.

irşadgah / irşâdgâh

  • İrşat yeri.

irşadi / irşâdî

  • İrşatla ilgili.

irşadkar / irşadkâr / irşâdkâr

  • İrşad eden, doğru yolu gösteren.
  • İrşatçı.

irşadkarane / irşadkârâne / irşâdkârâne

  • İrşad ederek, doğru yolu göstererek.
  • İrşat edercesine.

kabe-i irfan / kâbe-i irfan

  • İrfan zirvesi, merkezi.

kanun-u meşiet

  • İrade, dileme kanunu.

kaşi / kaşî

  • İran'ın Kâş şehrinde yapılan bir çeşit çini. (Farsça)

kavmiyetçilik

  • Irkçılık, olumsuz milliyetçilik.

kazef

  • Irak, baid, uzak.

kazuf

  • Irak, uzak, baid.

kebad

  • İri limon.

kerbela

  • Irakta Seyyid-üş şühedâ Hz. İmam-ı Hüseyin Efendimizin (R.A.) meşhed-i mübârekleri olan yer. (Cibril var haber ver Sultân-ı Enbiyâya.Düşdü Hüseyin atından sahra-yı Kerbelâya) (Kâzım)

kih

  • İrin, cerahat.

laht

  • İri cüsseli kimse.

lü'lü-i şehvar / lü'lü-i şehvâr

  • İri inci.

lücme

  • Irmak ağzı.

matred

  • Irak eden, uzaklaştıran.

mefahir-i iran / mefâhir-i iran

  • İran'ın övündüğü şeyler.

meksub

  • İrade ile elde edilmiş olan; kazanım, kazanç.

melez

  • Irkı karışık.

menfi fikr-i milliyet

  • Irkçılık fikri.

menfi milliyet / مَنْفِي مِلِّيَتْ

  • Irkçılık.

mertebe-i irşad

  • İrşad derecesi, doğru yolu gösterme derecesi.

meşiet / meşîet

  • İrade, dileme.

meşiyyet

  • İrâde, dileme, isteme.

mevrus

  • İrsî, kalıtım olarak geçen.

meyt

  • Irak olmak, ırak etmek. Uzak olmak, uzaklaştırmak. Karışmak.

minhac-ı irşad

  • İrşad yolu.

mirha

  • İrhâ denilen yelmekle yelip seğirten at.

mucib-i bizzat / mûcib-i bizzat

  • İradesiyle değil de varlığı icabı herşeyi yapmaya mecbur olan.

mülahi / mülahî

  • İri taneli beyaz üzüm.

mümatene

  • Irak olmak, uzak olmak.

murad

  • İrade edilen, istenen.

mürid / mürîd

  • İrade eden, isteyen, Allah.

müridane / mürîdane

  • İrade ederek, isteyerek.

muris / mûris

  • İras eden, iz bırakan, miras bırakan.

mürşid

  • İrşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zât. İyi bir müslüman olmaları için, insanları terbiye eden, âlim ve velî.
  • İrşad eden, îman yolunu gösteren.

mürşidan / mürşidân

  • İrşad edenler, doğru ve hak yolu gösterenler.

mürşidane / mürşidâne

  • İrşad edici olarak, hak ve doğru yolu göstererek.

mürşidlik

  • İrşad etme, doğru yolu gösterme.

murtabıt

  • İrtibatlı, bağlı.

mürtebit

  • İrtibatlı, bağlantılı.

mürted

  • İrtidad eden. İslâm dininden dönen.

mürtesim

  • İrtisam eden, resmi çıkan. Görünür hâle gelen.

müteganni

  • Irlayan.

namus / nâmus

  • Irz, edeb, ar, hayâ.
  • Irz, ahlâklılık, kanun, melek.

nas

  • Iraklık, uzaklık.

natv

  • Iraklık, uzaklık, bu'd.

nehd

  • İri gövdeli ve karınlı at.

nehr / نهر

  • Irmak, nehir. (Arapça)

nokta-i asabiye

  • Irkçılık damarı, ırkçılık noktası.

nuşirvan

  • İran'da Milâdi (531 - 579) tarihleri arasında hükümdarlık etmiş Sâsâni padişahı olup adâlet ve doğruluğu ile meşhur olmuştur.

pars / پارس

  • İran, Pers ülkesi. (Farsça)

paryab

  • Irmak ve çay suyu ile sulanan ekin. (Farsça)

riddet

  • İrtidâd etme. İslâm dîninden çıkma.

rim

  • İrin. (Farsça)

sabsab

  • Irak, uzak, baid.

safeviler / safevîler

  • İranda kurulmuş eski bir devlet.

şaht

  • Iraklık, uzaklık, bu'd.

sasaniler

  • İran'da ikibin yıl önce devlet kuran bir sülâledirler. İlk meşhur hükümdarları Erdeşir'dir. Devleti kuvvetlendirdi ve Doğu Anadolu'yu Romalılardan aldı. Ünlü pâdişahlarından ve âdil ismi ile tanınan Nuşirevan İslâmiyetten önce yaşamıştır. Altıyüz seneden ziyade devletleri devam eden Sâsâniler, İslâm

şatt / شط

  • Irmak kenarı.
  • Irmak, büyük nehir. (Arapça)

sedl

  • İrsal etmek, göndermek, yollamak.

şedv

  • Irlamak; teganni ve terennüm.

şefnin

  • Irak diyarında ve karga büyüklüğünde olan bir kuş.

selman-ı farisi / selman-ı farisî

  • İran'ın İsfahan şehrinde doğmuş olan büyük bir sahâbe. Evvelce ateşperestti, sonra Hristiyan oldu. Daha sonra papazların nasihatiyle İslâmiyetin geleceğini anlamıştı ve arıyordu. Yeni Peygamber'e (A.S.M.) kavuşmak için Şam'dan Hicaz'a geldi ve orada kendisini köle yaptılar. Peygamber Aleyhissalâtü V

sema-yı irfan / semâ-yı irfân

  • İrfân semâsı; bilme, anlama göğü.

şetun

  • Irak, uzak, baid.

şeyh-i mürşid

  • İrşad eden, doğru yolu gösteren şeyh.

şiar-ı irfan

  • İrfan ve bilgi işareti, irfan sembolü.

sihle

  • İri taneli kum.

su-i ihtiyar / sû-i ihtiyar

  • İradenin kötüye kullanımı.
  • İradeyi kötüye kullanma.

suiihtiyar / sûiihtiyar

  • İradenin kötü yönde kullanımı.

şutur

  • Irak, uzak, baid.

tahşin

  • İri ve kaba etmek.

tav'ir

  • İri ve kaba yapmak.

tehemten

  • İri vücutlu, boylu boslu yiğit. (Farsça)

tenavür

  • İri vücutlu kişi, iri yarı kimse.

tenumend / tenûmend / تنومند

  • İriyarı, çamyarması. (Farsça)

tezahhul

  • Irak olmak, uzaklaşmak.

unsurculuk

  • Irkçılık; olumsuz ve zararlı biçimde kullanılan ırkçılık, milliyetçilik.

unsuri / unsurî

  • Irkî, ırkla alâkalı.

unsuri hayat / unsurî hayat

  • Irka, soya ait hayat; ırkçılık ve menfi milliyetçiliğin egemen olduğu hayat tarzı.

unsuriyet / عُنْصُرِيَتْ

  • Irkçılık.
  • Irkçılık. Bir kavmi veya kendi soyunu daha şerefli sayarak diğer insanları hakir görmek. Menfî milliyetçilik.
  • Irkçılık.

unsuriyetperver

  • Irkçı.

unsuriyetperverlik

  • Irkçılık, milliyetçilik.

uruk / urûk

  • Irklar, kökler.

vasf-ı irade

  • İrade sıfatı.

vasıta-i irtibat

  • İrtibat, bağlanma aracı, vesilesi.

vücuh-u irtibat

  • İrtibat, ilişki yönleri.

yed-i ihtiyar

  • İrâde eli.

zahm

  • İri.

zımar

  • Irz, namus.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın