Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
inen
ifadesini içeren
360
kelime bulundu...
a'lem-i ulema-i asr / a'lem-i ulemâ-i asr
Asrın bilinen âlimlerinden.
abi / abî
Çekinen.
Tiksinen.
Sakınan.
Nazlanan.
ahd-i atik
Eski ahd. Hıristiyanlarca Mûsâ aleyhisselâma inen kitab. Bu ismi ilk olarak hıristiyanlar kullanmışlardır. Hıristiyanların Kitab-ı mukaddes denilen kitabları Ahd-i Atîk ile Ahd-i Cedîd'den meydana geldiğinden onlar da Ahd-i Atîk'i kutsal kabul etmekt edirler. Yahûdîler, Ahd-i Atîk yerine Tanah demek
ahd-i harici / ahd-i haricî
Daha önceden ismi bilinen kişilere veya şeylere işaret eden Lâm-ı tarif.
ahid
Belirlilik, bilinen bir şey olma.
akli / aklî
Akıl ile bilinen veya bulunan şey. Akla mensub. Akla dâir ve müteallik.
aksam-ı malume / aksâm-ı malûme
Bilinen kısımlar.
aktab-ı erbaa
Ehl-i sünnet âlimleri ve mütebahhir ve maneviyatta çok ileri zatlar tarafından şimdiye kadar dört büyük kutup olarak bilinen veliler. (Seyyid Abdulkadir-i Geylâni, Seyyid Ahmed-i Bedevi, Seyyid Ahmed-i Rufâi, Seyyid İbrahim Desuki.)
alat-ı lehv / âlât-ı lehv
Dinen yasak olan eğlencelerde kullanılan aletler, yasak eğlencelere mahsus çalgılar.
alem-i ma'na / âlem-i ma'na
Mâna âlemi, bazı ehline münkeşif olan âlem, mânen anlaşılan ve bilinen âlem.
alem-i şuhud / âlem-i şuhud
Bilip keşfedilen, görür gibi bilinen âlem. Görünen âlem. Dünya. Kâinat.
alettahmin
Aşağı yukarı, tahminen.
analoji
Mant. Benzetme yoluyla sonuç çıkarma. Bilinmeyen bir durum, bir hadise, bir münasebet ve bir varlık hakkında hüküm vermek için bilinen bir benzeri hakkındaki bilgilerden faydalanılarak muhakeme yürütülmesidir. Bu tarz düşünce çok defa düşüneni yanlış sonuca götürür. Muhtemel olanın muhakkak zannedil
apriori
fels. Tecrübeden önce insan aklında varlığı kabul edilen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat. Meselâ: "Her sayı kendine eşittir" hakikatı hiçbir deneye baş vurmadan bilinen bir apriori bilgidir.
aric / âric
(Uruc. dan) Yukarı çıkıp yükselen. Çıkıp inen. Uruc eden.
Topal, aksak, noksan.
asalak
Başka hayvan veya bitkilerin üstünde yaşayan ve onlara zarar veren hayvan veya bitki. Parazit.
Mc: Başkalarının sırtından geçinen kimse.
ashab-ı meymene / ashâb-ı meymene
Dinen ihtiram mevkiinde bulunan yüksek haysiyet sahibleri. Hayırlı kimseler.
avret
Eksik. Gedik. Gizlenmesi lâzım gelen şey. Dinen örtülmesi vâcib olan âzâ, ud yeri. Utanılacak ve hayâ edilecek şey. Erkeklerde göbek ile diz kapağı arasındaki kısım.
Kadın. Zevce. Nikâhlı.
Gece uykuya yatacağı vakit ve seherden evvel uykudan kalkılacak saate de şeriat örfünde
Gizlenmesi gereken, dinen görünmesi haram sayılan organlar.
ayet-el kürsi / âyet-el kürsî
Kur'ân-ı kerîmde Bekara sûresinin, fazîletiyle bilinen 255. âyet-i kerîmesi.
bab-üs-selam / bâb-üs-selâm
Mekke-i mükerremede bulunan Mescid-i Haram'ın doğu tarafına açılan kapı. Bâb-ı Şeybe de denir.
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Medîne-i münevverede yaptırdığı Mescid-i Nebî'nin batı duvarında kıbleye yakın olan kapısı. Bâb-ı Mervân diye de bilinen bu kapı, Mescid-i
bagiz
(Bugz. dan) Herkese nefret eden, buğzeden. Hiç kimseyi sevmeyen. Tiksinen.
batıl satış / bâtıl satış
Sahîh olmayan, yâni dînen bulunması lâzım gelen şartların hepsi veya bir kısmı bulunmayan satış, alış-veriş. Satılacak malın mütekavvim olması (kullanılmasına dînen izin verilmesi, kıymetli ve kullanılabilir olması) bu şartlardandır. Buna göre; domuz, içki ve denizdeki balık mütekavvim değildir.
bedih-ül butlan
Bâtıl olduğu âşikar surette belli. Bâtıl, haksız bir hüküm veya görüş olduğu herkesçe bilinen.
bedihi / bedîhî
Delilsiz bilinen şey, apaçık.
bedihiyat-ı hissiye
Duyularla bilinen apaçık gerçekler; görme, işitme, tatma gibi duyularla idrak edilen şeyler.
bey'-i batıl / bey'-i bâtıl
Sahih olmayan, yâni dînen bulunması lâzım gelen şartların hepsi veyâ bir kısmı bulunmayan alış veriş.
biyoğrafi
Şahısların hayatlarını mevzu edinen yazı çeşitlerine verilen isim.
caiz olmayan
Dinen izin verilmeyen.
çark
(Çarh-Çerh) Dönen pervaneli tekerlek.
(Farsça)
Vapur, değirmen ve dolap çarkı.
(Farsça)
Bir makinenin dönen tekerleği, çok zaman bu tekerlek makineyi çalıştırır. Her çeşit tekerlekli makine.
(Farsça)
Dönerek işleyen âlet.
(Farsça)
Koz: Birbiri içinde dönen feleklerden mürekkeb kâinat, felek, efl
(Farsça)
çarmıh
(Çar: Dört; Mıh: Çivi) Salib. Suçluyu haça germek için kurulmuş, haç şeklinde darağacı.
(Farsça)
Geminin direkleri başından aşağıya inen kalın ipler.
(Farsça)
cemaat-i mükellefin / cemaat-i mükellefîn
Dinen sorumlu olanlar topluluğu.
cemmaz-süvar
Hızlı giden bineğe binen kimse.
(Farsça)
cemum
Yorga at.
Yürürken eşinen at.
cisim
(Cism) Varlığı bilinen, hayyiz olan, mekânı, ciheti, uzunluğu, genişliği ve derinliği olan şey.
cümmet
Suyun biriktiği yer.
Başta toplanan saç.
Omuzlara inen saç.
cündi / cündî
Süvâri, sipâhi, ata iyi binen, binici.
dabbe-süvar / dâbbe-süvâr
Hayvana binen, binici.
(Farsça)
dacuc
Çağıran.
İnleyen.
Sağarken incinen ve inleyen dişi deve.
delail-i kalbiye
Kalbe âid deliller. Kalb ile bilinen deliller.
delil / delîl
Kendisi bilinince başkası bilinen şey.
Din bilgilerinin elde edildiği kaynak, vesîka.
der tarik-ı acz-mendi / der tarîk-ı acz-mendi
Âcizliği kendine meslek edinenin gittiği yol.
dereke
Aşağı inen basamak. Aşağı mertebe.
Sıfırın altındaki derece. Düşüklük.
derk
En aşağı kat, her şeyin dibi. Aşağı inen basamak.
Anlamak.
düstur-u mütearife / düstur-u müteârife
Bilinen bir kural.
ebiye
İmtinâ edici, çekinen kadın.
ebyan
Cömert, eli açık, muhtaçlara ve yoksullara yardım eden kimse.
Yemekten tiksinen kişi.
ebzün
Küvet, banyo.
İçinde yıkanılabilinen küçük havuz.
ecel-i müsemma / ecel-i müsemmâ
Belli vakit, bilinen ecel, Allahü teâlânın bir kimse için ezelde takdir ve tâyin buyurduğu (belirlediği) hiç bir şekilde değişmeyen ecel, hayâtın sonu.
ehl-i fen ve felsefe
Fen ve felsefe ilimlerini meslek edinenler.
ehl-i hidayet ve huzur / ehl-i hidâyet ve huzur / اَهْلِ هِدَايَتْ و حُضُورْ
Hak üzere olup, her an Allah'ın huzurunda olduğunu yakinen bilenler.
ehl-i kanaat
Allah'ın verdiği rızka razı olup onunla yetinenler.
ehl-i kıble
Kâbeyi kıble edinenler, müslümanım diyenler. İş ve sözünde açıkça küfür görülmeyen dalâlet (sapık) fırkalarında olanlar.
ehl-i maaş
Maaşla geçinenler.
ehliyet-i eda / ehliyet-i edâ
Şahsın dînen geçerli olacak şekilde iş yapabilmeye elverişli olması.
eksa
Üstüste pek çok giyinen (adam.)
el-esirre
Taht. Bilinen bir makam sandalyesi. Kürsü.
entimem
yun. Man: Mantıkta kısaltılmış kıyas şekli. Öncül veya had denilen ve bilinen kaziyelerden biri söylenmeden sonuca varmak. Örnek: (Orucu bozdu, o halde 61 gün keffareten oruç tutması gerekir.) Burada hadlerden biri (Orucu bozan, 61 gün keffareten oruç tutar), kaziyesi biliniyor kabul edilerek söylen
es'ar
(Tekili: Sı'r) Narhlar. Satılan şeylerin bilinen ve değişmeyen fiatları.
eş-şehir / eş-şehîr
Meşhur, bilinen.
eshab-ı kiram / eshâb-ı kirâm
Mü'min olarak Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemi gören ve mü'min olarak öldüğü bilinen mübârek insanlar ve cinler.
eşhas-ı ma'rufe
Tanınmış kişiler, bilinen şahıslar.
esma-i sitte-i meşhure / esmâ-i sitte-i meşhure
İsm-i Âzam olarak bilinen Cenab-ı Hakkın meşhur altı ismi; Ferd, Hayy, Kayyûm, Adl, Hakem ve Kuddûs isimleri.
etka
(Taki. den) Allah korkusu ile günahtan çok fazla çekinen. Haram veya helâl olduğunu iyice bilmediği şüpheli şeyleri yapmayan. Günah işlemeyen. Her şeyde Cenab-ı Hakk'ın rızasını gaye ve maksad edinen.
Günah işlemekten çok çekinen.
eyyam en ma'lumat / eyyâm en ma'lûmat
Bilinen günler.
ezvac-ı tahirat / ezvac-ı tâhirat
Hz. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) ismetli ve iffetli, pâk zevce-i muhteremeleri (R.A.) "Mü'minlerin anneleri" diye bilinen ve Peygamberimize (A.S.M.) âilelik etmek şerefine ermiş mübârek hanımlar.
fakir
Aslî (temel) ihtiyâçlarından başka nisâb miktârı (dînen zengin sayılacak kadar) malı olmayan.
Tasavvufta fakir: Derviş. Her zaman her işte yalnız Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilen, bütün ihtiyaçlarını hep Allahü teâlâya arz eden.
farz-ı kifaye / farz-ı kifâye
Dinen mutlaka yerine getirilmesi gereken ancak bir kısım Müslümanın yapması ile diğerlerinin üzerinden düşen vazife, cenaze namazı kılmak gibi.
favori
Sakalın kulak hizasından yanağa doğru inen kısmı.
(Fransızca)
Bir müsabakayı kazanacağı tahmin edilen şahıs, takım veya hayvan.
(Fransızca)
feraiz-i diniye / ferâiz-i diniye
Dinen yapılması kesin olarak emredilen şeyler.
feraiz-i şer'iye
Dinen yapılması kesin olarak emredilen şeyler.
fevkalade / fevkalâde
Âdetin fevkinde. Ayrıca, hususi surette. Bilinenlerin üstünde. Müstesna ve yüksek bir surette.
fuhşiyat / fuhşiyât
Çok çirkin, aşağılık, helâl olmayan işler; Dinen yasaklanan ve haram sayılan davranışlar.
fürusi / fürusî
İyi binici, ata iyi binen.
(Farsça)
galiba
Tahminen. Çok zaman. Her halde. Galiben, ekseriyetle.
gayb
Hazır olmama, gizli kalma. Hazır olmayan gizli kalan, görünmeyen.
Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde bildirilmeyen, his organları, tecrübe ve hesâb ile anlaşılmayan gizli şeyler.
Akıl ve his (duyu) organları ile bilinemeyip, ancak peygamberlerin haber vermesi ile bilinen, Allahü teâ
gayb alemi / gayb âlemi
Görünmeyen, fakat varlığı kesin olan ve mahiyeti Allah tarafından bilinen başka dünyalar.
geylani / geylanî
Seyyid Abdulkadir-i Geylanî, Gavs-ül A'zam, Gavs, Kutub gibi mecâzi nâm ile bilinen bu zât (Hi: 470-561) yılları arasında yaşamış ve Kadirî Tarikatının müessisidir. Müteaddid müridlerinden bir çoğu sonradan veli olarak meşhurdurlar. Derslerinin te'siriyle birçok Hristiyan ve Museviler Müslüman olmuş
habıt
(Hübut. dan) Yukarıdan aşağıya inen. İnici. Düşen. Hübut eden.
hacat-ı zaruriye-i diniye / hâcât-ı zaruriye-i diniye
Dinen yapılması ve karşılanması zorunlu olan ihtiyaçlar.
hadd-i ma'ruf
Şeriatça bilinen, makbul olan had. Emredilen, müsaade edilen hudud.
hadis-i sahih / hadîs-i sahih / hadîs-i sahîh
Sahih hadîs; Peygamber Efendimize (a.s.m.) ait olduğu kesin bilinen ve doğru senetlerle aktarılan hadis.
Hakkında şüphe edilemiyen ve doğru senetlere ve râvilere isnad edilerek müsbet olarak kat'i bilinen hadis-i nebevidir.
hadsi / hadsî
Zihnin sür'atli fakat doğru bir şekilde netîceye ulaşması ile bilinen şey.
hakim ebu abdullah
Muhammed bin Abdullah ibn-i Beyyi' (Hi: 321-405) Sâmâniye Devleti Nişabur Kadılığında bulunmuş büyük muhaddislerden, Şafiî fakihlerinden, asrının en büyük din âlimi diye bilinen bir zattır. Bir çok eser te'lif etmiştir. Başlıcaları: El Müstedrek Ale-s Sahihayn, Kitab-ül İlel, El-İklil, El-Emali, Ter
halik / hâlik
Helâk olan, yıkılan, bozulan, silinen.
hall
Giren, dâhil olan. İnen.
hanis
Sinen, dönen.
haram lokma / harâm lokma
Helâl olmayan ve dînen yenmesi yasaklanan yiyecek.
harekat-ı meşrua / harekât-ı meşrua
Dinen helâl olan, yapılmasında bir mahsur olmayan hareketler.
harekat-ı nameşrua / harekât-ı nâmeşrua
Dinen helal olmayan hareketler.
harf-i tarif / harf-i târif
Gr. Arapça'da isimlerin başına gelen ve o ismi belirli, bilinen bir isim yapan "el" takısı.
hasis / hasîs
Parasını ve malını harcamamak için her türlü sıkıntıya, eziyete katlanan, paraya, mala aşırı düşkün olan; dînen verilmesi îcâb edeni, zekâtı ve sadakayı vermeyen, pinti, eli sıkı olan, bahîl, malda ve ilimde cimrilik eden.
hasm-ı mütevari / hasm-ı mütevarî
Huk: Mahkemeye gelmekten ve vekil göndermekten çekinen kimse.
hasr-ı örfi / hasr-ı örfî
Herkesçe bilinen belli bir şey. Böyle meşhur bir şeye mahsus olmak.
hayt-i esved
Siyah iplik, fecir zamanı yavaş yavaş silinen gecenin karanlığı.
hayt-ı semavi / hayt-ı semâvî
Gökten inen bağ.
hazer ve ibaha / hazer ve ibâha
Yasaklar ve mübahlar. Fıkıh kitablarında dînen yasaklanan ve izin verilen şeyleri anlatan bölüm. Bâzı fıkıh kitaplarında bu bölüm kerâhiyye ve istihsân adıyla anılır.
hazinedar / خزینه دار
Haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.
(Arapça - Farsça)
hazır
Hazer eden. Korkup çekinen.
helal / helâl
Dinen yapılmasına izin verilmiş şey.
helal-zade
Helâl doğmuş, meşru ve nikâhlı ana-babadan dünyaya gelmiş çocuk.
İyi adam, fenalık yapmaktan çekinen. Sâlih, afif, nâmuskâr.
hicaz
Mekke ve Medinenin bulunduğu yer.
hilal-i savm / hilâl-i savm
Oruç hilâli. Ramazanın geldiği kendisi görünmekle bilinen hilâl.
hirasan
Korkak, ürkek, korkan, çekinen.
(Farsça)
hukukçu
Hukuk mütehassısı. Hukuku meslek edinen kimse. Avukat, müdde-i umumi "savcı" ve hâkim.
huzur-u daimi / huzur-u dâimî / حُضُورُ دَائِمِي
Her an Allah'ın huzurunda olduğunu yakinen hissetme.
i'tibari / i'tibarî
(İtibarî) Hakiki kıymeti olmayıp kıymeti var kabul edilme. Farazî ve izafî olan. Varlığı, başka şeylere nisbet edilmesi halinde bilinen.
içtihad
Dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur'ân ve hadisten hüküm çıkarma.
içtihadat / içtihadât
İçtihatlar; dinen kesin olarak belirtilmeyen konularda Kur'ân ve hadîse dayanarak hüküm çıkarma işlemleri.
içtihadi / içtihadî
İçtihatla ilgili; dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur'ân ve hadise dayanarak hüküm çıkarmayla ilgili olan.
ikan
İyi ve yakînen bilmek.
Sağlam bir iş.
Yakin hasıl etmek ve edilmek suretiyle bilmek.
ilam-ı malum / ilâm-ı malûm
Bilineni bildirme.
ilm-i huruf
Harflerin sırlarını ve hikmetlerini konu edinen ilim dalı.
imkan-ı akli / imkân-ı aklî
Man: Aklen mümkün bilinen.
Aklen mümkün olma.
intikad
İyi bilineni kötülemek.
Seçip ayırdetmek.
Kalp parayı gerçeğinden ayırmak.
Tenkid.
Fenni veya edebi eserlerin tarafsız bir nazarla incelenmesi sonunda fikir ileri sürülmesi.
işaret-i gaybiye-i örfiye
Herkes tarafından bilinen gayba dair bir işaret.
ism
(İsim) Ad, nâm.
Ist: Bilinen veya bilinmeyen, hissedilen veya hissedilmeyen herhangi bir şeyi birbirinden ayırmak, tanımak veyahut zihne getirmek için kullanılan söz veya lâfız.
Man: Tam mânalı ve hem mevzu, hem mahmul olabilen lâfızdır.
ismetmeab / ismetmeâb
İsmetlü. Günahsız. Haramdan ve nâmusa dokunur hâllerden çekinen.
iştihar eden
Meşhur olan; bilinen.
ittihaz eden / ittihâz eden
Edinen, kabullenen.
kaide-i meşhur
Bilinen kural.
kaide-i meşhure / kâide-i meşhûre
Meşhur kaide, herkes tarafından bilinen kural.
kalem-i kaza ve kader / kalem-i kazâ ve kader
Allah'ın olacak hadiseleri olmadan önce bilip takdir etmesi ve bu bilinen ve takdir olunan hadiseleri zamanı gelince meydana getirmesi.
kani / kâni / قانع
Yetinen, kanaat eden.
(Arapça)
Kâni etmek:
İkna etmek.
(Arapça)
Kâni olmak:
İkna olmak.
(Arapça)
kaside-i meşhure
Meşhur, bilinen kaside.
kaza ve kader / kazâ ve kader
Olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması ve Allah'ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, planlaması.
kaza-i ilahi / kazâ-i ilâhi
Olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması.
kehanet
Gaibden haber vermek. Falcılık. Kâhinlik etmek. (İlâhi ihbârât-ı gaybiyyeye istinad etmeden, gaybdan haber vermek ve falcılık ve kâhinlik etmek dinen kat'iyyetle haramdır.)
kelbiyyun / kelbiyyûn
Dünyadan el çekmeyi ilke edinen felsefeciler.
kemal-i içtihad / kemâl-i içtihad
Tam ve mükemmel bir içtihad; dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur'ân ve hadisten hüküm çıkarma.
kıble
Namazda yönelinen taraf, Kâbe'nin bulunduğu taraf.
Namaza başlarken yönelinen taraf; Kâbe'nin bulunduğu Mekke şehri.
kınne
(Çoğulu: Kinen) Hurma lifinden yapılan urganın sağlam ve dayanıklı olması.
Dâne çadırı dedikleri ot.
Bir nevi devâ.
küfr
Örtmek; hakkı örtmek, kapamak, Hakk'ı inkâr etmek. Dinde bilinmesi ve inanılması zarûrî olan şeyleri ve ahkâm-ı şer'iyyeden (dînî hükümlerden) tevâtüren (kesin olarak) bildirilenleri inkâr etmek ve dinden olduğu herkesçe bilinen bir şeyi kabûl etmemek.
kümmel
(Tekili: Kâmil) Kâmiller. Olgunlar. İlmen, dinen ve mânen kâmil olan büyük zatlar. Büyük mâneviyat ve fazilet sahibi insanlar.
kurban
Allahü teâlâya yakınlık. Mükîm (yolcu olmayan), âkıl (akıllı), bâliğ (ergen, evlenecek çağa gelmiş), hür ve dînen zengin sayılan, müslüman erkek ve kadın tarafından, Allah rızâsı için kurban niyetiyle kurban bayramının ilk üç gününde (Zilhicce ayının on, on bir ve on ikinci günlerinin her hangi biri
labis / lâbis
Giyen, giyinen.
lafz-ı zahir / lafz-ı zâhir
İbaresi işitilmekle ancak bilinen, yâni söyleyenin maksadı düşünülmeye muhtaç olmadan derhal mânâsı anlaşılan sözdür. Bunun zıddına hafi denir.
lakit / lakît
Yerden kaldırıp alınmış ve sahipsiz kalmış bir şey. Sokakta bulunan mal, para.
Sokağa atılmış yeni doğmuş çocuk.
Üzerine ansızın gelinen kuyu.
lehviyat / lehviyât
Dinen yasak olan oyun ve eğlenceler.
lezzet-i gayr-ı meşrua
Dinen helâl olmayan, yasaklanmış lezzet.
ma'hud
Vaad edilen. Söz verilen. Belli olan.
Mezkur, sözü geçen.
Mc: Fena bilinen kadın.
Ahdolunmuş, bilinen, sözleşilen.
Sözü geçen.
ma'lum / ma'lûm / مَعْلُومْ
Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) bir nâmıdır. Onun geleceği, melekler, resuller ve nebiler tarafından mâlum olduğundan ve dünyaya teşriflerinden evvel kendilerinin ta'zim edilmesi ve ona intisab dileklerinden dolayı bu isim verilmiştir.
Bilinen, belli olan.
Bilinen, belli.
Bilinen şey.
Bilinen.
ma'lumat
Bilinen şeyler, biliş, bilgi.
Bilinen şeyler, bilinenler. Bir iş veya mevzu hakkındaki bilgiler.
ma'lumiyet
Ma'lumluk. Bilinme, belli olma.
Bilinen ve belli olan şeyin hâl ve sıfâtı.
ma'ruf
Bilinen, tanınmış. Belli, meşhur.
Şeriatın makbul kıldığı veya emrettiği.
Adl, ihsan, cud, tatlı dil, iyi muamele.
ma'rufat
Bilinen şeyler. Şeriatın emrettiği hususlar.
madde-i meşhure
Herkesçe eşyanın yapı taşı olarak bilinen unsur, madde, cisim.
mahcuc
Kasdolunmuş olan.
Çok gidilip gelinen.
Delil ve bürhanla isbat edilmiş olan.
Mekke-i Mükerreme'nin bir adı.
Kendi yerine hacca gidilmiş olan.
mahrem
Dînen evlenilmesi ebedî haram (yasak) olan, soy, süt veya evlenme sebebiyle nikâhı haram olan kimse.
Gizli, herkese söylenmeyen.
mahud / mâhud
Bilinen, sözü edilen.
mahut / mâhut
Bilinen, adı geçen; garanti edilen.
makulat / mâkulât
Aklın uygun bulduğu, akıl ile bilinen şeyler.
malik / mâlik
Sâhib olan, mülk edinen.
Cehennem meleklerinin en büyüğü, âmiri, bekçisi.
malum / malûm / mâlum / mâlûm / معلوم
Bilinen, belli.
Bilinen, belli.
Bilinen.
Bilinen.
Bilinen.
Bilinen.
(Arapça)
Malûm olmak:
Anlaşılmak, bilinmek.
(Arapça)
malum-u fazılane / mâlûm-u fâzılâne
"Faziletli şahsiyetlerinizce bilinen" anlamında Üstada yönelik bir ifade.
malum-u fazılaneleri / malûm-u fâzılâneleri
"Faziletli şahsiyetlerinizce bilinen" anlamında Üstada yönelik bir saygı ifadesi.
malumat / mâlûmât
Bilinen şeyler.
Bilinenler.
malumat-ı kalbiye / malûmat-ı kalbiye
Kalbe ait bilgiler; kalb yoluyla bilinenler.
malumat-ı yakiniye / malûmat-ı yakîniye
Şüpheye yer bırakmayacak derecede kesin olarak bilinen şeyler.
malumu ilam / malûmu ilâm
Bilineni bildirmek.
malumun mekayisi / malûmun mekayisi
Bilinenin ölçüleri.
mana mertebeleri
Kur'an-ı Kerim'deki âyetlerin anlaşılmasında bilinen muhtelif ma'nâlar. Zâhirî, bâtınî, sarihî, harfî, ismî, işarî, remzî, mecazî, mefhumî, riyazî mânâlar gibi.
mana-yı örfi / mânâ-yı örfî
Bilinen, alışılan mânâ.
manen
Mânâca. Mânâ cihetiyle. Ruhca. Esasca. Bâtınen. İç varlık bakımından.
manevra
Bir makinenin, bir cihazın işleyişini düzenleme veya idare etme işi ve şekli.
(Fransızca)
Ask: Muharebede düşmanın savaş gücünü yok etmek maksadıyla eldeki askerî kuvvetlerin en te'sirli bir biçimde düzenlenmesini te'min eden bütün hareketler.
(Fransızca)
Barış zamanında kıt'alara ve kurmay hey'etle
(Fransızca)
marife / mârife
Belli, bilinen.
maruf / mâruf / mârûf / معروف
Bilinen, tanınan, meşhur ünlü.
Şeriatin emrettiği, uygun gördüğü.
Bilinen.
Bilinen, güzel.
Yarattıkları tarafından bilinen Allah.
Bilinen.
(Arapça)
Ünlü, tanınmış.
(Arapça)
marufe / mârufe
Bilinen, belli; meşhur.
mayıh
(Çoğulu: Mâha) Kova doldurmak için kuyu içine inen kişi.
Bahşiş veren, atâ eden.
mazi-i şuhudi / mazi-i şuhudî
Gözle görünen veya görmüş gibi bilinen bir şeyi anlatan fiil sigası, kipi. "Nuri geldi" gibi.
mebde' ve mead / mebde' ve meâd
Gelinen ve gidilecek olan yer; insanın dünyaya gelişi ve dönüşü, dünya ve âhiret.
mecaz-ı akli / mecaz-ı aklî
Akla uygun olan mecaz, akılla bilinen mecaz, bir şeyi asıl sebebinin dışında başka bir sebebe isnad etmek.
medeniye
Medine'de inen.
medine sureleri / medine sûreleri
Medine'de inen sûreler.
mekki / mekkî
Peygamber efendimizin Mekke-i mükerremeden, Medîne-i münevvereye hicretinden (göç etmesinden) önce nâzil olan (inen) âyet-i kerîmeler. Âyet-i kerîmelerin Mekkî olmalarında âlimlerin arasında meşhûr olan görüş budur. Bu hususta başka görüşler de vardır.
Mekke'de inen.
mekkiye
Mekke'de inen.
mekkiye ayetler / mekkiye âyetler
Mekke'de inen âyetler.
mekkiye sureler / mekkiye sûreler
Mekke'de inen sûreler.
mekkiye sureleri / mekkiye sûreleri
Mekke'de inen sûreler.
mekyes
Akıllılık ve ferâsetle bilinen kimse.
melekat-ı akliyye / melekât-ı akliyye
Tecrübe neticesi aklen bilinen kolaylık, tecrübeden doğan bilgililik.
memnu' / memnû'
Yasak. Dînen yasak edilmiş.
menahic
(Tekili: Minhac-Menhec) Açık ve geniş yollar. Bilinen büyük yollar.
menakıb / menâkıb
Menkıbeler. Velîlerin, Allahü teâlânın sevgili kullarının güzel iş, hareket, söz ve kerâmetlerini konu edinen hikâye ve hâtıralar, bu hususta yazılmış kitapları. Menkabenin çokluk şeklidir.
mendub
Dinen yapılması emredilmese de, güzel görülen davranış.
menhiyat / menhiyât
Dinen yasak edilmiş, yasaklanan şeyler.
menkıbe
Bir zâtın güzel iş, söz ve hallerini, hayâtını konu edinen hikâye ve hâtıralar. Çoğulu menâkıbdır.
merkel
(Çoğulu: Merâkil) Yol.
Hayvan üstüne binen kimsenin iki tarafından ayağı dibindeki yer.
mesele-i içtihadiye
Dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur'ân ve hadise dayanarak hüküm çıkartmayla ilgili olan mesele.
mesele-i zevkiye
Zevk ile (tadılıp yaşamakla) bilinen mesele.
meşhur / meşhûr / مشهور
Ünlü, tanınmış, bilinen.
(Arapça)
meşhur-u enam / meşhur-u enâm
Her tarafta şöhret olan, bilinen.
meşhure
Meşhur, herkes tarafından bilinen.
mevat arazi / mevât arâzi
Ölü arâzi. Bir kimsenin mülkünde bulunmayan, mer'a, baltalık ve harman yeri olarak kimseye verilmemiş olan ve gür sesli bir kimsenin köy ve kasaba evlerinin son bulduğu yerden bağırıp sesi duyulmayacak derecede köy ve kasabadan uzak yâni tahmînen yarım saatlik uzaklıkta olan dağlık, taşlık, kıraç, o
mevludün leh
Çocuk kendisinin olduğu tebeyyün eden, bilinen baba.
meydan-ı galebe
Galibiyet meydanı; üstün gelinen alan.
mezmur
Terennümle okunan kaside, ilâhi ve münâcat.
Hz. Dâvuda (A.S.) inen "Zebur"un Surelerinden herbiri.
miftah-ı kenz
Hazinenin anahtarı.
moğol
Turâni milletlerinin en büyüklerinden bir kabile olup Türkler ve Mançurlarla cinsi yakınlıkları vardır. Asyanın ortalarında bugün Çin Devletine tâbi olan ve Moğolistan ismiyle bilinen geniş bir çölde ve Sibirya ve Türkistan'ın da bazı taraflarında bulunurlar.Cengiz Hanla beraber Asyanın batı tarafla
mu'cizat-ı hissiye
Duygu ile bilinen, duyu ve duygulara hitap eden mu'cizeler; su, ağaç, taş, hayvan gibi varlıklar üzerinde Peygamber'in (a.s.m.) gösterdiği mu'cizeler.
mü'hare
(Mü'hire) Deve semerinin ağaç kısmıdır ve binen kimse ona dayanır.
mu'tasım
Günahtan çekinen.
Eliyle tutan.
Yapışan.
muarref
Târif edilmiş, anlatılıp bildirilmiş. Bildik. Belli. Bilinen.
Gr: Harf-i târifli kelime.
Mat: Sınırlı. Hududlu.
Bilinen.
muaşiran / muaşirân
(Tekili: Muaşir) Muaşirler. Birbirleriyle iyi geçinen kimseler.
muayyen
Belirli, bilinen.
mübah
Dinen yapılmasında ve yapılmamasında herhangi bir sakınca olmayan, helal olan davranışlar.
mübtehic
(Behcet. den) Sevinmiş, sevinen, mesrur, memnun.
mücanib
Çekinen. Sakınan. Kaçan.
müctenib
İctinâb eden, uzak duran, çekinen, bir şeye karışmayan, sakınan.
müctenip
Çekinen, uzak duran.
müddet-i ma'lume
Malum olan ve bilinen zaman.
müfredat
Basit şeyler.
Toptan bilinen şeylerin ayrıntıları.
muharremat / muharremât
Yapılması dînen yasaklanmış, haram olan işler, haramlar.
Nikâhlanılması (evlenilmesi) dînen haram kimseler. Nikâh düşmeyenler.
muhteris
(Muhteriz) Sakınan. Çekinen. Çekingen.
muhteriz
Sakınan. Çekinen. Çekingen.
muhtezir
Sakınan, çekinen.
mukassır
Taksir eden, yapabilir iken yapmayıp çekinen.
Kusur işleyen.
Gücü yetmediği için yapmayan.
müktesib
(Müktesibe) (Kesb. den) Elde eden, edinen, kazanan.
mümaşaatkar / mümaşaatkâr
Hoş geçinen, anlaşma yolunu seçen.
mümteni'
İmkânsız, muhal, mümkün olmayan.
Çekinen, imtina eden.
mümtezic
İmtizac eden. Birleşmiş olan, birleşik.
Birbirine tamamen uygun olarak karışmış olan.
Aralık bırakmayan, birbirine karışık, tamamen kapanan.
Birbiriyle iyi geçinen.
münacat-ı meşhure / münacât-ı meşhûre
Allah'a yalvarıp yakarılan ve herkes tarafından bilinen dua.
münhadir
İnişli, eğik.
Yokuşaşağı inen.
münhatt
Aşağı inen, inhitât eden. Alçak. Çukur.
münhazim
(Hazm. dan) Sinen, hazmolunan.
münhebit
(Hübut. dan) Yukarıdan aşağı inen. İnmiş, düşmüş.
münsakib
Delinen. İnsikab eden.
murdar
Dinen yenmesi yasak olan ölü hayvan; leş.
mürtedif
Arkasından giden, ardına düşen.
Hayvana binen kimsenin ardına binen.
mürtefid
Kazanan, faydalanan, edinen.
müşmeiz
(İşmi'zaz. dan) Nefret eden, tiksinen, tiksinerek sıkılan.
müşrik
Allahü teâlâya şirk (ortak) koşan. Allahü teâlâyı mâbûd bildiği hâlde put veya benzeri şeyleri de ilâh, tanrı edinen.
müsta'bid
(Abd. dan) Kul veya köle edinen.
Kendine ibadet ettiren.
müstağni-i muhteriz / müstağnî-i muhteriz
Gözütok davranıp istemekten çekinen; başkalarından yardım istemekten sakınıp çekinen.
müstakbih
(Kubh. dan) Tiksinen, beğenmiyen.
müstebşir
Müjdeleyen. Müjde ile sevinen.
müstehab
Sevilmiş şey. Yapılması sevaplı olan.
Fık: Peygamber efendimizin (A.S.M.) bazen yapıp bazen terkeylediği şeydir. Farz ve vacibin dışındaki sevaplı iş, sevap olduğu bilinen iş. Nafile, mendub, fazilet, tatavvu, edeb namları da verilir.
müstekrih
(Kerâhet. den) İğrenen, tiksinen, istikrah eden, kerih gören, nefret eden.
müsteykın
(Yakin. den) Yakinen ve kat'i olarak bilen.
mutasavvıfe
Tasavvuf ehli geçinen sûfîler, şeyhler.
mutatahhir
Pâk. Günah işlemekten teberri ve imtina eden, çekinen. Temiz kılınmış.
mutatarrib
(Çoğulu: Mutatarribin) Coşan, şevke gelen, sevinen.
mutatarribin / mutatarribîn
(Tekili: Mutatarrib) Şevke gelip sevinenler. Coşup sıçrayanlar.
mutatavvıs
Tavus kuşu gibi rengârenk giyinen. Tatavvus eden.
mütealim
Herkesçe bilinen, ma'lum, taâlüm eden.
müteallim
(İlm. den) Taallüm eden, ilim ve bilgi edinen, öğrenen. Talebe.
müteallimin / müteallimîn
(Tekili: Müteallim) İlm. den) Bilgi edinenler, ilim öğrenenler, talebeler.
mütearif
(Örf. den) Bilinen, bilinir, meşhur.
Birbirine tanıyan, tanışan.
mütearife
Açıkça bilinen.
müteaşir
Birbiriyle iyi geçinen, muâşeret eden.
müteavvid
Alışılmış, âdet edinen.
mütebenni
Bir kimseyi oğul edinen.
mütecanib
(Cenb. den) İçtinab eden, çekinen, sakınan, uzaklaşan, karışmıyan.
müteezzi / müteezzî
Ezâ duyan. Üzgün, incinen. Cefa gören.
İncinen.
İncinen.
müteferric
(Çoğulu: Müteferricîn) (Ferc. den) Gezinen, dolaşan. Gezip eğlenmeğe giden.
müteferricin / müteferricîn
(Tekili: Müteferric) Gezinenler, dolaşanlar, hava almağa eğlenmeğe gidenler.
mütehallik
Bir huy edinen, huylanan. Huyu olmayan bir şey ile tekellüf edip o ahlâka alışan.
Huy edinen.
mütehaşşi
Korkan, irkilen. Hürmet ile korkup çekinen.
mütehazzir
(Hazer. den) Sakınan, çekinen, dikkatli davranan.
mütekebbir / متكبر
Kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
(Arapça)
mütekerrih
(İkrah. dan) Kerih gören, tekerrüh eden, ikrah eden. Tiksinen.
Surat asan.
mütemellik
(Mülk. den) Mülk edinen, temellük eden. Malın sâhibi olan.
müteneffir
Nefret eden, tiksinen, sevmeyen. Aslâ hazmetmeyip çekinip kaçınan.
mütenezzil
(Nüzul. den) Tenezzül eden, aşağı inen. Alçak gönüllülük eden.
mütenneffir
Nefret eden, tiksinen.
müterakkıs
Aynı şekilde yukarı çıkıp aşağı inen, aynı tarzda sallanıp hareket eden.
müteşair / müteşâir / متشاعر
Şair geçinen, şair müsveddesi.
(Arapça)
mütesakkıb
(Sakb. dan) Ortası delik olan. Delinen, delinmiş bulunan.
müteserri
Odalık edinen, câriye edinen.
mütevakki
Tevakki eden. Kendini gözeten, tehlikeli şeylerden sakınan ve çekinen.
mutevattinin / mutevattinîn
Vatandaşlar; bir yeri vatan edinenler ve orada yerleşik olanlar.
müttaki
Ehl-i takva. İttika eden. Haramdan ve günahtan çekinen, kendisini Allah'ın (C.C.) sevmediği fena şeylerdan koruyan.
Günahtan sakınan, çekinen, takva sahibi.
Günahtan çekinen, takva sahibi.
nabigat-üz zübyani / nabigat-üz zübyanî
Câhiliyet devrinde meşhur ve Suk-ı Ukaz'da hakemlik yapmış Arab şâirlerindendir. Tahminen Mi: 535-604'de yaşamıştır.
nakd
(C?: Nukûd) Madeni para, akçe.
Bir şeyin bedelini peşinen ödemek.
Para olarak bulunan servet.
Vezin ve ayarı tamam olan para.
Bir şeye hırsızlamasına bakma.
Seçmek.
Saymak.
nakil
Vazgeçen, cayan, dönen.
Çekinen, kaçınan.
namahrem / nâmahrem
Aralarında dinen evlenmeye engel bulunmayan erkek ve kadınlar.
nameşru / nâmeşrû
Dînen uygun ve helâl olmayan.
nazil / nâzil / نازل / نَازِلْ
(Nüzul. dan) Nüzul eden, inen, yukardan aşağıya inen, bir yere konan. Bir yerde konaklayan.
Yukarıdan aşağıya inen.
Bir yere konan, konaklayan.
Nüzul eden, inen.
İnen.
(Arapça)
Nâzil olmak:
İnmek.
(Arapça)
İnen.
nazil olan / nâzil olan
İnen, indirilen.
necaset / necâset
Dinen pis sayılan maddî pislik.
necs
Dînen temiz olmayan, pis, murdar.
nezil
Misafir. İnen, konan.
nijm
Bazı kış sabahları inen koyu sis.
(Farsça)
nisvan-ı zelil
Ahlâken ve dinen düşmüş, zelil olmuş kadınlar.
osmanlılık
Din, dil ve ırk gözetmeksizin bütün Osmanlı vatandaşlarını vatan birliği ortak paydası etrafında toplamayı gaye edinen fikir akımı.
perhiz
Sakınmak, çekinmek.
(Farsça)
Vücuda zararlı ve tıbben muzır; ve dinen, zevk veren şeylerden sakınmak.
(Farsça)
Hastalıkta bazı yiyecek ve içeceklerden sakınmak.
(Farsça)
radif
Binicinin ardına binen kişi.
rakib / râkib / راكب
Binen. Binici.
Herhangi bir nakil vasıtasına binmiş olan.
Binen.
(Arapça)
Binici.
(Arapça)
Râkib olmak:
Binmek.
(Arapça)
rakip / râkip
Binmiş, binen.
refig
Bolluk ve rahat içinde geçinen adam.
refih
Rahatlık ve huzur içinde geçinen. Refah ve rahat ile yaşıyan.
remi
(Çoğulu: Ermiye) Yağmuru iri olan ve yere şiddetle inen bulut.
rikabi / rikâbî
Binici, binen.
rivayat-ı sahiha / rivâyât-ı sahiha
Peygamber Efendimize (a.s.m.) ait olduğu kesin olarak bilinen hadisler.
rivayet-i sahiha-yı meşhure / rivâyet-i sahiha-yı meşhûre
Doğru ve güvenilir meşhur rivayetler; bilinen hadisler.
rıza-cu
Allah'ın rızasını arayan. Razı etmeyi gaye edinen.
(Farsça)
rufai / rufaî
Rufailik diye bilinen bir tarikatı kuran, bu tarikattan olan.
rükban
(Tekili: Râkib) Biniciler, binenler, binmişler.
rükkab
(Tekili: Râkib) Biniciler, ata binenler.
rüstem
Şark edebiyatında kuvvet ve cesaretin timsali olarak bilinen ve Zaloğlu Rüstem diye veya "Rüstem-i Sistanî" nâmiyle meşhur İran'lı bir kahramandır.
(Farsça)
şa'rani / şa'ranî
(Hi: 899-973) Dört hak mezhebin birleşen ve ayrılan tarafları hakkında mu'teber eserleri olan meşhur bir fakihtir. Mizan-ı Şaranî ismiyle bilinen eseri meşhurdur.
sahih ehadis / sahih ehâdîs
Sahih hadisler; Peygamber Efendimize (a.s.m.) ait olduğu kesin olarak bilinen ve doğru sened ve güçlü râvîlerle aktarılan hadisler.
şahsüvar
(Çoğulu: şâhsüvârân) Ata iyi binen.
(Farsça)
şakk-ı kamer
Ayın iki parça olması mu'cizesi. (Kur'ân-ı Kerimin nass-ı kat'isi ile de sâbit olan ve mütevâtir olarak da bilinen Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın parmağının işâreti ile ayın iki parçaya ayrıldığı hadisesi ki, büyük mu'cizelerindendir.)
sebel
Tıb: Bulanık görme hastalığı.
Göze inen perde.
Buluttan çıkıp da henüz yere ulaşmamış yağmur.
Buğday başı.
şedid-üş şekime
Şedid-ün nefs; yani başkasına boyun eğmekten çekinen ve kibirlenen.
sefahet-i hayat
Hayattaki dinen yasaklanmış olan zevk ve eğlencelere düşkünlük.
sefihane / sefîhâne
Dinen yasaklanmış zevk ve eğlencelere düşkün olarak.
şehname / şehnâme
Hükümdarların hayat ve zaferlerini konu edinen manzum eser.
selem
İleride teslim edilecek bir malın peşin para ile satılması. Yâni belli miktârda peşin para ile belli zaman sonra bilinen yerde bilinen bir malı satın almak için yapılan sözleşme. Peşin parayı verene sâhib-üs-selem veya rabb-üs-selem; veresiye mal ver me borcu altına giren satıcıya müslemün ileyh, bu
selika
Üstüne binen kişinin, ayaklarını sallamasından dolalyı, devenin yanlarında meydana gelen ayak izleri.
Tabiat.
şer'an
Dinen, İslâmî açıdan.
şerce
Dağdan aşağı sahraya inen akıcı su.
şeriat-i meşhure
Herkesçe bilinen şeriat; Allah tarafından bildirilen İlâhî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi.
sinn-i teklif / sinn-i teklîf / سِنِّ تَكْلِيفْ
Dinen yükümlü kılma yaşı.
sinne
(Çoğulu: Sinen) Kalem başı.
Sapan demiri.
şöhretşiar / şöhretşiâr
Şöhret sahibi, şöhreti herkesçe bilinen.
sure-i mekkiye / sûre-i mekkiye
Mekke döneminde nâzil olan, inen sûre.
süvar / سوار
Binmiş.
(Farsça)
Binen.
(Farsça)
süvari / süvâri
Ata binen, atlı asker.
tabaka-i sevabit / tabaka-i sevâbit
Sabit bilinen yıldızlar tabakası.
tabakat-ı meşhure / tabakât-ı meşhure
Meşhur, bilinen sınıflar.
tabut / tâbut
(Çoğulu: Tevâbit) Sandık.
Ölü nakline mahsus sandık.
Dönüp dolaşıp gelinecek merci-i küll.
Hz. Musa Aleyhisselâm'a inen evâmir-i aşerenin konulduğu sandık.
Su kovası.
Sandık. Ölü taşımaya mahsus sandık. Hz. Musa'ya inen on emrin konduğu sandık.
takdiri / takdirî
Kaderden olan. Takdir-i İlâhîye ait ve müteallik olan.
İtibarî.
Farazî.
Gr: Yazılı olmayıp var bilinen mâna veya kelime.
taki
Kendini koruyan, saklayan.
Takvalı kimse. Günahtan çekinen.
takriben
Tahminen. Yaklaşık olarak. Aşağı yukarı.
tallase
Kendisiyle levha silinen paçavra.
tasavvuf
Dinin ruhsal hayatla ilgili yönünü konu edinen bilim veya meslek.
tasia / tâsia
Sâminenin altmışta biri.
te'vil
Bilinen anlamından başka bir anlamda yorumlama. Başka anlam verme.
telmih
Ana fikri ispata veya güçlendirmeye yönelik herkes tarafından bilinen bir şeyle, bir hakikatle işarette bulunma.
temime / temîme
Bir sebeb, vesîle olarak görülmeyip, doğrudan te'sir edeceğine ve bir zararı def edeceğine inanılarak yapıldığı için, dînen şirk (Allahü teâlâya ortak koşmak) sayılan, mânâsı bilinmeyen ve küfre (îmânın gitmesine) sebeb olan şeyleri okumak.
tenezzül eden
Aşağıya inen.
terceme
(Tercüme) Bir sözü bir dilden başka dile çevirmek. Bir lügatı, diğer bilinen lügata çevirerek anlatmak.
tevrat
Musa aleyhisselâma inen ilâhî kitap.
tezkir-i müsellemat / tezkir-i müsellemât
Müsellematı, hakikat olduğu aşikâr bilinen şeyleri, hususları hatırlatmak, tekrar etmek.
tılsım
Herkesin bilip çözemediği gizli şey.
Gizli sır. Fevkalâde kuvvet ve te'siri hâiz olan şey.
Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey.
tufeyli / tufeylî
(Davetsiz ziyafete giden Tufeyl adında birisinin ismindendir) Sahte.
Dalkavuk. Çanak yalayıcı.
Başkasının sırtından geçinen. Asalak. Parazit. Fazladan.
Başkalarının sırtından geçinen, asalak.
tur-u musa-i şeriat / tûr-u mûsâ-i şeriat
Tûr dağında Hz. Mûsâ'ya (a.s.) inen şeriat.
ulema-i rüsum
Resmî, merasim âlimleri. Kendileri resmen âlim bilinen fakat hakiki âlim olmayan kimseler. (Zâhirî ulema da denir.)
ulum-u adiye / ulûm-u âdiye
Dış duyular vasıtasıyla herkes tarafından bilinen şeyler.
ulum-u bedihiyyat / ulum-u bedihiyyât
Delil ve isbatına lüzum görülmeyip kolaylıkla bilinen ilimler.
ulum-u hafiye / ulûm-u hafiye
Gizli ilimler. Ancak veraset-i Nübüvvet muhakkiklerince veya bir kısım hakikatların esrarına vakıf âlimlerce bilinen ilimler.
Gizli ilimler, ancak peygambere ve bir kısım hakikatlerin sırlarını bilen alimlerce bilinen ilimler.
ulum-u mütearife / ulûm-u müteârife
Herkesçe bilinen bilgiler.
vahy
Vahiy, ilâhî makamdan peygambere inen yüce mânâlar.
vakıa-i meşhure
Meşhur, bilinen olay.
vakıa-i meşhure ve meşhude
Meşhur ve bilinen olay.
vird
Sık sık ve devamlı okunan dua.
Kur'an-ı Kerim'den her gün okunması vazife bilinen kısım, bir cüz.
vücud-u hissi / vücud-u hissî
His ile bilinen vücud. Hisse aid vücud, varlık. Duygulu cesed.
yakiniyyat / yakîniyyât
Yakînî bir surette bilinenler.
yebrem
"Gelberi" ismiyle bilinen bir cins demir kürek.
yedinci şua
Şualar'da yer alan ve Ayet'ül-Kübra olarak da bilinen bölüm.
yeksüvare
(Çoğulu: Yeksüvârân) Yalnız başına ata binen.
Mc: Arkadaşı olmayan kimse.
zafere
Göze inen perde.
zahid / zâhid
Dünyâya düşkün olmayan kimse.
Şüpheli olur korkusu ile mübâhların (dînen izin verilenlerin) çoğunu terk eden.
zai'
Yayılmış olan. Dağılmış olan. Herkesçe bilinen şey.
zaruret / zarûret
Haram olan, yasaklanan bir işin yapılmasını mübâh (dînen serbest) kılan sebeb, özür.
zebur / zebûr
Davud aleyhisselâma inen ilahi kitap.
zekat / zekât
İslâm'ın beş şartından biri. Dînen zengin sayılan müslümanın nisab miktârındaki zekat malının belli zamanda belli miktârını zekat niyeti ile ayırıp emr edilen müslümanlara vermesi.
zevi-l ukul
Akıl sahipleri. Aklı olanlar.
Tas: Halkı zâhiren, Hakkı bâtınen görenler.
zevraksüvar / zevraksüvâr
Kayığa binen. Sandala binmiş olan.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ücb
Tabiiye
Halib
süvar
Hemta
nehem
dehir
istirham
zabil
Ârda
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
inen
Kir
Müc
Ne demektir
Kund
Nisangah
kemâl
fiilleri
Azan
kar