Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
inanma
ifadesini içeren
128
kelime bulundu...
işa-i rabbani / işâ-i rabbânî
Hıristiyanların, dinlerinin temel inançlarından biri gibi kabûl ettikleri akşam yemeğinde güyâ Îsâ aleyhisselâmın etini yiyip, kanını içerek onunla birleşeceklerine ve böylece günâhlarının döküleceğine inanmaları.
abesiyyun
Kâinatın ve hâdiselerin başı boş, faydasız ve gayesiz, kendi kendine, Haliksız olduğuna inanmak isteyen bâtıl yoldaki felsefeciler. Zamanımızda Ekzistansializm "Varoluşculuk" adı altında yeniden ortaya çıkan bir varlık ve hayat felsefesidir. İki kola ayrılmıştır. Bunlardan uluhiyeti inkâr edenler, h
ahiret / âhiret
Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olama
akide
Îman, inanma.
akide-i tevhid
Tevhid inancı; herşeyin bir olan Allah'a ait olduğuna inanma.
Allah'ın bir olduğuna inanmak.
antropomorfizm
Sosy. İnsan şeklinde putlara inanma ve tapma esasına dayanan batıl bir din. Allah'ı insan vasıflarıyla tasavvur eden dinî inançlar da antropomorfizm'in başka kılıkta görünüşleridir. Meselâ aslı bozulmuş Musevilik ve Hıristiyanlıkta Allahın insan şeklinde düşünülmesi antropomorfizm denilen putperestl
ayc
Razı olmamak.
Tasdik edip inanmamak.
Menfaatlenmemek, faydalanmamak.
baver
Sağlam. Pek doğru.
(Farsça)
Tasdik, inanma. Razı olma.
(Farsça)
daire-i itikad ve tevhid
Sarsılmaz inanç ve her şeyin bir olan Allah'a ait olduğuna inanma dairesi.
dehri / dehrî
Allahü teâlâya ve âhirete inanmayıp, dehr (zaman) sonsuzdur ve dünyânın başlangıcı ve sonu yoktur, böyle gelmiş böyle gider diyen dinsiz, ateist.
Zamanla ilgili, kıyamete inanmayan îmansız felsefeci.
derece-i iman-ı bilgayb
Gayba iman derecesi; görünmeyen ve bilinmeyen âlemlere inanma derecesi.
ehl-i küfür ve tuğyan
İnkârcılar, inanmayanlar ve azgınlık ve taşkınlıkta çok ileri gidenler.
emniyet
(Emniyyet) : Eminlik, emin olma hâli, korkusuzluk, tehlikesizlik.
İtimad, güvenme, inanma.
Polis ve zabıta teşkilâtı.
fir'avn
Mısır'da, hususan Hazret-i Musa (A.S.) zamanında Allah'a isyan edip ilâhlık dâvasında bulunan, Musa Peygamber'e inanmayan hükümdar.
İlâhlık iddia eden dinsiz, azgın ve şaşkın insan.
hadis-i müftera / hadîs-i müfterâ
Müseylemet-ül-Kezzâb'ın ve ondan sonra gelen münâfıkların (kalbiyle inanmayıp, sözleriyle inandık diyenlerin), zındıkların (kâfirlerin), müslüman görünen dinsizlerin uydurma sözleri.
hakikat-ı tevhid
Herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu bilme ve inanma hakikati, gerçeği.
haviye / hâviye
Cehennem'in yedinci tabakası. Burada inanmadıkları hâlde inanmış görünen münâfıklar ile müslüman iken İslâm dînini terk eden mürtedler azâb görecektir.
hicab-ı gaflet
Gaflet perdesi; Allah'a inanmayı, emir ve yasaklarına uymayı engelleyen şeyler; mâneviyatı görmeme ve düşünmeme hâli.
i'tikad / i'tikâd
İnanmak. İnanç. Sıdk ve doğruluğuna kalben kararlı olmak. Gönülden tasdik ederek inanmak. Dinin temelini meydana getiren şeylere inanmak.
Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem), Allahü teâlâ tarafından, bildirdikleri şeylerin hepsine inanma veya inanılacak şeyler.
icmali iman / icmâlî îmân
Kısaca inanmak. Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm ne bildirmiş ise hepsine inandım demek.
ihtimal-i imani / ihtimal-i imanî
"Ya varsa" diye ihtimal vererek inanmak.
ikan / îkan
Delil ve ispat üzerine inanma.
ilhad
Dinden çıkmak. Dinsizlik. Dinden dönmek. Allahın varlığına, birliğine inanmamak. İmânsızlık.
iman / îmân / ایمان
İnanmak. İtikad. Hakkı kabul, tasdik ve iz'ân etmek. İslâmiyeti kabul edip amel etmek. Dini bütün hakikatleri kabul edip gereğini yerine getirmek.
İnanma.
İnanma.
İnanmak. "Allahü teâlâdan başka mâbud, ilâh olmadığına, Muhammed aleyhisselâmın O'nun kulu ve Resûlü olduğuna" ve O'nun Allahü teâlâdan getirdiklerine kalb ile inanıp dil ile söylemek.
İnanma.
(Arapça)
İman etmek:
İnanmak.
(Arapça)
iman etmek
İnanmak.
iman-ı bil'ahiret / îmân-ı bil'âhiret / ا۪يمَانِ بِالْاٰخِرَتْ
Âhirete inanma.
iman-ı bil-ahiret / iman-ı bil-âhiret
Âhirete, öldükten sonra dirileceğine, haşir ve neşre, Cennet ve Cehennem'e inanmak.
iman-ı billah / iman-ı billâh
Allah'a ve O'nun sıfatlarına inanmak.
iman-ı gaybi / îmân-ı gaybî
Allahü teâlânın zâtı, sıfatları, âhiret, melekler, Cennet, Cehennem, Mîzân, Sırat gibi gözle görülmeyen şeylere görmeden inanmak.
iman-ı hılki / îmân-ı hılkî
Allahü teâlâ bütün rûhları yarattığı zaman, onlara: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda, bütün ruhların "Belâ" yâni evet diyerek Allahü teâlânın Rab olduğunu kabûl edip inanmaları.
iman-ı icmali / iman-ı icmalî / iman-ı icmâlî / îmân-ı icmâlî
İcmalî iman, yani; taraf-ı Nebevîden tebliğ buyurulan şeylerin hey'et-i mecmualarına inanmak, yâni; "Her ne tebliğ buyruldu ise; cümlesi haktır" diye tasdik etmektir.
İcmâl-i iman; Resûl-i Ekrem‘in (a.s.m.) tebliğ ettiği detaya girmeden genel olarak inanma.
Kısaca inanmak, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Allahü teâlâdan ne bildirmiş ise, hepsine inandım, demek.
iman-ı istidlali / îmân-ı istidlâlî
İslâm dîninin îmân ve ibâdet bilgilerini, emir ve yasakları bir âlimden veya kitaptan okuyup, öğrenerek, bilerek inanmak.
iman-ı merdud / îmân-ı merdûd
Münâfıkların (dilleri ile inandıklarını söyleyip kalben inanmayanların) yalnız dil ile söyledikleri îmân.
iman-ı tahkiki / îman-ı tahkikî
İnandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz iman.
iman-ı taklidi / îmân-ı taklîdî
Bir hocadan veya kitaptan okuyup öğrenmeden ana, babasından ve etrâfından görüp işittiği gibi inanmak.
inkar / inkâr
İnanmama, kabul etmeme.
İnanmama.
inkar eden / inkâr eden
İnanmayan, kabul etmeyen.
inkar etmek / inkâr etmek
İnanmamak, kabul etmemek, reddetmek.
İnanmamak, kabûl etmemek.
irkah / irkâh
İnanma, itimad etme, güvenme.
Sığındırma, dayandırma.
itikad / îtikâd / itikâd / اعتقاد
Gönülden inanma.
İnanç.
(Arapça)
İtikâd etmek:
İnanmak.
(Arapça)
itikad etme
İnanma, iman etme.
itikad etmek
İnanmak, iman edip kabul etmek.
itikad-ı cazim / itikad-ı câzim
Kesin inanç, inanma.
itikad-ı kalbi / itikad-ı kalbî
Kalben inanma.
itikadat / îtikâdât
İnanmalar.
itikaden / îtikâden
İnanma bakımından.
itikadi / îtikâdî
İnanmakla ilgili.
itkan
Pürüzsüz yapmak veya yapılmak. Sağlamlaştırmak. Hakikata yakından vakıf olmak, delileriyle bilmek, inanmak. Bilerek emin olmak. Muhkem kılmak, muhkem yapmak. Sâbit kılmak.
Muhkem, sağlam kalma.
İnanma, emin olma.
itmi'nan / itmi'nân
Emin olma, tereddütsüz inanma.
Emin olma, güvenme. Kalbin mutmain olması. Gönülden inanma.
itmi'nan-ı kalb / itmi'nân-ı kalb
Yürekten inanma, kalbinde şüphe ve vesvese bulunmaksızın tam bir kanaatla inanma.
itminan
Emniyet içinde olmak. İnanmak. Mutlak olarak bilmek. Kararlılık.
itminan-ı kalb / itminân-ı kalb
Kalbden ve gönülden inanma.
Kalben tam kanaatle inanma.
iz'an / iz'ân
Şüphesiz anlama ve inanma.
kafir / kâfir / كَافِرْ
Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkâr eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid.
Hakk'ı tanımayan, bilmeyen,
Allah'ın varlığına ve birliğine inanmayan.
Küfreden, küfredici.
İyilik bilmeyen, nankör.
İslâmiyette inanılması lâzım olan şeylerin hepsine veya birine inanmayan, dînin emirlerini beğenmeyen, hafife alan, alay eden.
Îman esaslarına inanmayan.
kafir-i mutlak / kâfir-i mutlak
Hiçbir dinî değere inanmayan inkârcı.
kail olma
İnanma.
kalb tasdiki / kalb tasdîki
Dinden olduğu sözbirliği ile bildirilmiş olan şeylere, kalbin inanması.
kanaat etme / kanâat etme
Razı olma, inanma.
kanaat getirmek
Razı olmak, inanmak.
kanaat-ı kat'iye
Kesin kanaat, inanma.
kat'i kanaat / kat'î kanaat
Kesin inanma, razı olma.
kebair
(Tekili: Kebire) Büyük şeyler, büyük günahlar. Kebairin sıralanışı:-Allah'ı inkâr etmek.-Allah'a şirk koşmak.-Kat'iyyen sâbit olan dini bir hükme inanmamak.-Allah'ın rahmetinden ümidini kesmek.-Allah'ın cezasından, mekrinden ve azabından emin olmak.-Günah üzerinde ısrar etmek. Yâni, herhangi bir gün
kefere
Kâfirler, inanmayanlar.
kızıl kafirler / kızıl kâfirler
Allah'a ve Allah'ın kesin olarak bildirdiği herhangi bir şeye inanmayan komünist kimseler, komünistler.
küffar / küffâr
Kâfirler, inanmayanlar.
küfr
Örtmek mânâsınadır. Kalbe âit bir sıfattır. Hak dini inkâr edip, hakkı inkâr edene ve gizleyene "kâfir" denilir. Kâfirliğin sıfatı küfürdür.
Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık.
Allaha (C.C.) yakışmıyan sıfatlar uydurmak. Müslümanlığa uymayan şeylere inanmak.
Allah'a inanmama ve ona ortak koşma.
Dinsizlik, imansızlık, kâfirlik.
Nankörlük.
Kaba, ayıp söz söyleme, sövme.
küfr-i cehli / küfr-i cehlî
İşitmediği, düşünmediği için, Allahü teâlâya ve inanılması lâzım olan şeylere inanmamak.
küfr-i cühudi / küfr-i cühûdî
Allahü teâlâya, Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş, inanılması lâzım olan şeylere inanmamakta bilerek inâd etmek.
küfr-i nifaki / küfr-i nifâkî
Diliyle îmân ettiğini söyleyip, kalbiyle inkâr etmek. İnanmamak
küfr-ü mutlak
Tam bir küfür ve inkâr, hiçbir dinî değere inanmamak.
lagm
İnanmayacak söz söylemek.
Bulaşmak.
levme
Kınanmaya ve çekiştirilmeğe sebep olacak şey.
maddiyyun
Maddeciler, mâneviyata inanmayanlar îmansız felsefeciler.
maneviye / mâneviye
İyilik ve kötülük ilâhı diye iki ilâha inanmaktan ibaret batıl bir mezhep olup zerdüştlerden alınmıştır.
melaike itikadı / melâike itikadı
Meleklere iman, inanma.
mescid-i dırar / mescid-i dırâr
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz zamânında münâfıkların (inanmadıkları hâlde, müslüman görünenlerin) fitne, fesâd yuvası ve silah deposu olarak Kubâ'da yaptırdıkları mescid.
meşşaiyyun / meşşâiyyun
Akla güvenip peygambere inanmayan felsefeciler.
mevsık
İtimad etmek. Emniyet etmek. İnanmak.
Yemin. Sözleşme.
muahhir
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Peygamberlerini, evliyâsını, sevdiklerini kendine yaklaştırıp, kâfirleri (inanmayanları), fâcirleri, düşmanlarını, sevmediklerini kendisinden uzaklaştıran, hor ve hakîr edip alçaltan.
müftera hadis / müfterâ hadîs
Peygamberlik iddiâsında bulunan Müseylemet-ül-Kezzâb'ın ve ondan sonra gelen münâfıkların (kalbi ile inanmayıp, sözleriyle inandık diyenlerin), zındıkların (kâfirlerin), müslüman görünen dinsizlerin uydurma sözleri.
mülhid
Dinden çıkan, dinsiz, kâfir, imânsız. Haşir ve âhirete inanmayan.
münafık / münâfık
İki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse.
İnanmadığı hâlde, müslümanları aldatmak için, inanmış görünen kimse.
münkir
İnanmayan, kabûl etmeyen, inkâr eden kimse.
münkir-i küreviyet
Dünyanın küre şeklinde olduğunu inkar eden, inanmayan.
mütemerrid
İnatçı, inanmamakta direnen.
mutmain
Şüphesiz, tam kanaatle inanma.
mutmein
Kalben inanma.
nefs-i kafir / nefs-i kâfir
İnanmayan kişinin kendisi.
nifak
İçi dışı başka olma, inanır görünüp inanmama.
put
Allahü teâlâya inanmayanların taptıkları resim veya heykel.
ruh-u kafir / ruh-u kâfir
İnkâr eden, inanmayan insanın ruhu.
şahadet
(Şehâdet) Şâhidlik.
Bir şeyin doğruluğuna inanmak.
Delâlet. Alâmet, işaret, iz.
Allah (C.C.) rızâsı yolunda hayatını fedâ etmek. Din için muharebeden şehitlik.
salih
Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti. Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı. Salih (A.S.) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden
şehadet
Şahitlik, tanıklık.
Bir şeyin gerçekliğine inanma.
Din uğrunda şehit olma.
siccin / siccîn
Şeytanların, kafirlerin (Allahü teâlâya ve Resûlullah efendimize inanmayanların) ve günahkâr mü'minlerin amellerini toplayan bir kitap; insanların ve cinlerin kötülerine mahsûs amel defterleri.
Şakîlerin, kötülerin ve azâb olunan rûhların bulunduğu yer.
Yerin altında veya Ceh
ta'n / طعن
Ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
(Arapça)
Ta'n edilmek:
Ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.
(Arapça)
Ta'n etmek:
Ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.
(Arapça)
tabi'iyyeciler / tabî'iyyeciler
Canlılarda ve cansızlardaki, akıllara hayret veren intizâmı (düzeni) ve incelikleri görerek, bir yaratanın varlığını söylemekle berâber; öldükten sonra tekrar dirilmeği, âhireti, Cennet'i ve Cehennem'i inkâr edenler (red edip, kabûl etmeyen, inanmaya nlar).
tafsili iman / tafsîlî îmân
Îmân edilecek hususlara genişçe, delîlerini bilerek ve ayrı ayrı inanmak.
tahaddi vakti / tahaddî vakti
Meydan okuma ve ihtiyaç vakti (inanmayanlara peygamberliğin ispatı, inananlar için imanın güçlendirilmesi vaktinde gösterilen mu'cizeler).
taklid / taklîd
İnanılacak şeylerde düşünmeden, anlamadan, yalnız başkasından işiterek, görerek inanma, îmân etme.
Amelde yâni yapılacak işlerde delîlini araştırmadan bir müctehidin ictihâdlarına (mezhebine) uyma, bağlanma.
Kendi mezhebine göre yapmasında harâc (meşakkat) veya zarûret buluna
taklidi iman / taklîdî îmân
İnanılacak şeylerde düşünmeden anlamadan, yalnız başkasından işiterek inanma, îmân etme.
tasaduk
Birbirine inanmak.
tasdik / tasdîk
Kabûl etmek, inanmak, doğrulamak.
tayere
Uğursuzluğa inanmak.
tecrübe / تجربه
Deneme, sınama.
(Arapça)
Deneyim.
(Arapça)
Tecrübe edilmek:
Denenmek, sınanmak.
(Arapça)
Tecrübe etmek:
Denemek, sınamak.
(Arapça)
tekzib
Yalanlamak. Bir işe inanmayıp inkâr etmek. Yalan olduğunu söylemek.
teslis akidesi / teslis akîdesi
Üçleme; Hıristiyanların Allah'ın baba, oğul ve mukaddes ruh olmak üzere üç varlıktan mürekkep olduğuna inanmaları.
teslisiyet
Hıristiyanların üç ilâha inanmaları.
tetayyur
Uğursuzluk, uğursuzluğa inanma.
tevessül / توسل
Allah'ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek.
Sarılmak.
Baş vurmak.
İnanmak.
Sebeb tutmak.
Hırsızlık.
El atma, girişme.
(Arapça)
İnanma.
(Arapça)
Sarılma.
(Arapça)
Tevessül etmek:
(Arapça)
El atmak.
(Arapça)
Sarılmak.
(Arapça)
tevhid / tevhîd
Birleme. Bir Allah'tan başka İlâh olmadığına inanma. Lâ ilahe illallah sözünü tekrarlama. Her yerde ve her şeyde Allah'tan başkasının te'sir hâkimiyeti olmadığını anlamak, bilmek ve bilerek yaşamak.
Edb: Allah'ın varlığına ve birliğine dair yazılan manzume.
Birleme, Allahın birliğine inanma.
Birkaç şeyi bir etme, birleştirme.
Birliğine inanma, bir sayma.
Lâ ilâhe sözünü tekrarlama.
Birleme; herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu bilme ve inanma.
Allahü teâlânın bir olduğuna inanmak, O'na kimseyi ortak etmemek. Yâni Lâ ilâhe illallah (Allahü teâlâdan başka ibâdete lâyık bir ilâh yoktur. O'nun ortağı benzeri yoktur) sözünü, mânâsına inanarak söylemek.
Tasavvufta kalbi Allahü teâlâdan başka şeylere bağlılıktan kurtarmak.
tevhid-i ami / tevhid-i âmi
Sıradan bir insanın Allah'ın birliğine inanması.
tevhid-i ami ve zahiri / tevhid-i âmî ve zahirî
Yüzeysel ve taklidî bir şekilde Allah'ın bir olduğuna inanma.
tevhid-i halık / tevhid-i hâlık
Sadece bir Yaratıcının olduğuna, başka yaratıcıların olmadığına inanma.
tevhid-i mahz
Saf tevhid inancı; herşeyin bir olan Allah'a ait olduğuna, hiçbir şirke girmeden tam mânâsıyla inanma.
tevhid-i muazzam
Büyük tevhid; birleme, herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu bilme ve inanma.
tuma'nine
İtminan. Emin olma, inanma, gönlü rahat olma.
ümmet-i davet / ümmet-i dâvet
Kendilerine gönderilen peygambere inanmaya dâvet edilip de îmân etmeyen kimseler.
vüsuk
Sağlam inanma. İtimad etme, güvenme. Muhkemlik, sağlamlık.
yakin-i şuhudi / yakîn-i şuhudî
Görür gibi inanma.
yümn-ü iman
İnanmanın getirdiği bereket ve uğur.
zalim / zâlim
Zulm eden, müslümanlara ve İslâmiyet'e; eli ile, dili ile ve kalemi ile zarar veren, başkalarının hakkına tecâvüz eden.
Allahü teâlâya inanmayan kâfir.
zaman-ı isyan ve tuğyan ve küfran
İtaatsizlik, zulüm ve küfürde çok ileri gitme ve Allah'ın varlığına, birliğine inanmama, nimetini inkar etme devri.
zaruriyyat-ı diniyye
İman edilmesi zaruri olan dinin esasları, (Allah Teâlâya, Âhiret gününe, Meleklere, Peygamberlere, Kitaplara ve hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmak.)
zenadık
(Tekili: Zındık) Zındıklar. Allah'a ve âhirete inanmayan dinsizler. İçten inanmayıp zâhiren mümin görünen münafıklar.
zerdüşt
Ateşe tapan, mecusi.
İlk önce nur ve zulmet diye iki ilâha inanmayı uyduran adam.
zevk-i tevhidi / zevk-i tevhidî
Allah'ı bilmenin ve Ona inanmanın verdiği mânevî zevk, lezzet.
zındık
Hiçbir dinde olmadığı ve Allahü teâlâya inanmadığı hâlde, müslüman görünüp müslümanlığı değiştirmeye, îmânı bozmaya, dinsizliği müslümanlık olarak yaymaya çalışan ve İslâmiyet'i içerden yıkmaya uğraşan sinsi İslâm düşmanı, azılı kâfir, münâfık. Kâdıy ânîler ve Behâîler böyledir.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
amil
vitam
matlab
ayş
tekmil etmek
eyyam
vücud-u adem
hulefa-i selase
Melin
sahih
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
inanma
kadr ü kıymet
Beklemek
mais
Ayri
diki
nefyine
Terakum
Bekleme
Rüba