REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te in etmek ifadesini içeren 78 kelime bulundu...

aliyye / âliyye

  • Âlete mensup. Âletle alâkalı.
  • (Çoğulu: Alâyâ) Yemin etmek.

arz-ı belde ta'yini

  • Ast: Herhangi bir bölgede kutup yıldızı veya diğer yıldızlarla astronomik hesaplar yapmak suretiyle o yerin arzını tayin etmek.

azime

  • (Çoğulu: Azâim) Büyük iş, fevkalâde ve çok mühim iş.
  • Tılsım, efsun, sihir.
  • Sebat. Verilmiş olan kararda kat'ilik.
  • Kasdetmek, yemin etmek.

belbele

  • (Çoğulu: Belâbil) Vesvese vermek, gamkin etmek, kuruntu vermek.

belka'

  • Tenha çöl. Harap ve boş yer.
  • Yazı.
  • Yalan yere yemin etmek.
  • Su, süt gibi boğaz ıslatan şeyler.
  • Bir hurma cinsi.

bülkut

  • (Çoğulu: Belâki) Bir hurma cinsi.
  • Ot ve su olmayan harap ve boş yer.
  • Yalan yere yemin etmek.

conta

  • Birbirinin üzerine kapanan iki madeni parça arasında, açıklık kalmamasını te'min etmek için konulan karton, kösele, lâstik vs. şey.

elve

  • Yemin etmek, kasem.

etrika

  • (Tekili: Tarik) Tarikler, yollar, caddeler.
  • Sebepler, vesileler, vasıtalar.
  • Maişeti te'min etmek için tutulan meslekler, geçinmek için yapılan işler.

farz

  • Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak. Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey. (Bunun zıddı "karz"dır.)
  • Takdir veya beyan eylemek.
  • Bir şeyi delmek, gedik açmak.
  • Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus.
  • Addet

fedk

  • Atmak.
  • Tezyin etmek, süslemek.

fes'e

  • Sâkin olmak, sâkin etmek.

gamus yemini / gamûs yemîni

  • Geçmişteki bir hâdise için, bile bile yalan söyleyerek, yemîn etmek.

half

  • Yemin etmek. Andiçmek. Kasem etmek.
  • Yemin etmek.

half etmek

  • Yemin etmek.

halif

  • Yemin etmek.

hars

  • Tahmin etmek.
  • Yalan söylemek.
  • Acıkmak.

havagazı

  • Isı veya ışık temin etmek maksadıyla yakılarak kullanılan bir gaz. (Türkçe)

hazr

  • Bir şeyi takdir ve tahmin etmek, nazar ile tahmin etmek.
  • Çehresini ekşitip çirkin olmak.

hevr

  • Birisini itham etmek, töhmet. Zan. Takdir ve tahmin etmek.
  • Binayı yıkmak, yıkılmak.
  • Sulu, ağaçlı yer.
  • Koyun sürüsü.

idna'

  • Yakın etmek, yaklaştırmak.

ifraz

  • Vazifeye tayin etmek.
  • Farzedip vermek.

igna'

  • Ganileştirmek. Zengin etmek.
  • Kifâyet edip bir şeyin yerini tutmak.

ihlaf

  • Yemin vermek. Yemin etmek.
  • Yok etmek. Telef etmek.

ihtimal / ihtimâl / احتمال

  • Olasılık. (Arapça)
  • Yüklenme. (Arapça)
  • Belki. (Arapça)
  • İhtimal vermek: Sanmak, tahmin etmek. (Arapça)

ila / îlâ

  • Yemin etmek.
  • Erkeğin, bir müddet karısına yaklaşmaması. için yemin etmesi.
  • Sıkıntı ve derde uğrama.

imhar

  • Hâtun için mehr tayin etmek. Evleneceği kız veya kadın için mehr tayin etmek.

intifa'

  • Fayda te'min etmek. Menfaatlanmak.

istihlaf

  • Halef bırakmak. Birisini kendi yerine geçirmek. Kendi yerine başkasını tayin etmek. Kuyudan su çekmek.

istinbat / istinbât

  • Bir iş veya sözden gizli bir anlam çıkarmak, tahmin etmek.

izafe

  • Bir şeyi bir kimseye veya bir şeye nisbet etmek, yakın etmek. İsnâd etmek. Katmak, katıştırmak.
  • Bir şey üzerine meylettirmek, havale olmak, bağlanmak.
  • Mal etmek.
  • Gr: İki isimden meydana gelen bağlılık tamlaması.

izafet

  • Bir şeyi bir kimseye veya bir şeye nisbet etmek, yakın etmek. İsnâd etmek. Katmak, katıştırmak.
  • Bir şey üzerine meylettirmek, havale olmak, bağlanmak.
  • Mal etmek.
  • Gr: İki isimden meydana gelen bağlılık tamlaması.

izlaf

  • Yakın etmek. Toplamak, cem' etmek.

kimya-yı saadet

  • Rezaletlerden sakınıp nefsi tehzib ve tezkiye ve faziletleri kazanmak sureti ile nefsi tahliye etmek, süslemek, tezyin etmek.
  • İmâm-ı Gazalinin bir eserinin ismi.

kisve

  • Giyecek. Nafaka vermekle vazîfeli kimsenin bakmakla mükellef bulunduğu kimselere te'min etmekle yükümlü olduğu giyecek.

kruvazör

  • Daha ziyade toplarla mücehhez açık denizlerde emniyeti te'min etmek ve konvoyları korumakla vazifeli süratli harp gemisi. (Fransızca)

mülakane

  • Telkin etmek.

mutamene

  • Teskin etmek, sâkinleştirmek.

nak'

  • (Çoğulu: Nuk'-Enku) Su saklayacak yer.
  • Kuyu içinde olan su.
  • Deve kuşu avazı.
  • Feryâd etmek, bağırıp çağırmak.
  • Susuzluğu teskin etmek, susuzluğu gidermek.
  • Sıcak suda haşlama.
  • İlâç olarak çıkarılan su.
  • Suda ıslanma.
  • Toz.

nakş

  • Bir şeyi çeşitli renklerle boyamak.
  • Resim.
  • Tezyin etmek.
  • Bedene batmış dikeni çıkarmak.
  • Bir şeyin esasını araştırmak.
  • Yaymak.
  • Suda ıslanmış hurma.
  • İpekle, sırma ile işleme.
  • Mc: Hile.

nasbetmek

  • Kelimenin son harfinin harekesini diye okutmak.
  • Tâyin etmek.

nefl

  • Sevab için yapılan ibâdet. Emredilmemiş, farz veya vâcib olmadan yapılan ibadet. Nâfile.
  • Birisine ganimet malı veya atiyye, ihsan vermek.
  • Yemin etmek.

refv

  • Sabretmek.
  • Korkudan emin etmek.
  • Islah etmek, düzeltmek.

ta'rib

  • Bir kimseden söz nakletmek.
  • Çirkin etmek.
  • Arabî olmayan kelimeyi arabi lügatına nakletmek.

tadri'

  • Yakın etmek, yaklaştırmak.

tagniye

  • (Gınâ. dan) Birini zengin etmek.

tahaddüs

  • Bilmediği ve duymadığı ihbar ve havadisi idrak eylemek. Zan ve tahmin etmek.
  • Sür'atle idrak etmek.

tahaddüs-ü visal / tahaddüs-ü visâl

  • Kavuşmayı idrak etmek, tahmin etmek.

tahbir

  • Tahsin etmek, tezyin etmek. Güzelleştirmek, süslemek.

tahdid

  • Hudutlandırmak. Sınırlamak. Sınırı belli etmek.
  • Tarif etmek.
  • Bir şeyi kasdetmek.
  • Keskin etmek. Bilemek.

tahılle

  • Gerçek yere yemin etmek.
  • Yeminden kurtulmak için verilen keffaret.

tahkim

  • Hakem tayin etmek. Hâkim nasbeylemek.
  • Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırmak, kavileştirmek.
  • Birisini fesattan men'eylemek.
  • Mahkemede hasmın dâvalarının açıkça belli olması için hâkimi değiştirmek.

tahlil

  • (Hall. den) Sirkeleştirme. Ekşitme.
  • Dişlerini hilâllamak. Gerçek yere yemin etmek.
  • Açmak.

takyin

  • Tezyin etmek, süslemek.

tarih

  • Hâdiseye vakit tayin etmek.
  • Vak'anın vukuuna tayin olunan vakit. Zaman tesbiti.
  • Geçen hâdiseleri kaydetmekten hâsıl olan ilim.
  • Vak'anın vukuuna vakit tayin eden söz ve makam.
  • Memlekette vâki olan hâdiseleri zamana nazaran tertip ve sırasıyla zikir ve beyan ede

tatbik

  • Yakıştırmak. Yerine getirmek.
  • Karşılaştırmak.
  • Bir kaide, kanun veya emri yerine getirmek. Kıyas ve tahmin etmek.
  • Benzetme, uydurma.
  • Yakıştırmak. Yerine getirmek. Bir kanun hükmünü, kaide veya emri yerine getirmek. Kıyas ve tahmin etmek.

tatmin

  • İkna etmek. Kandırmak.
  • İnsanın kalbini emin etmek. Rahatlandırmak.

tatrir

  • Keskin etmek, keskinleştirmek.

tazmin / tazmîn / تضمين

  • Zarar ödeme, tazminat verme, zarar karşılama. (Arapça)
  • Bir başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma. (Arapça)
  • Tazmîn edilmek: Tazminat verilmek, zarar karşılanmak. (Arapça)
  • Tazmîn etmek:
  • (Arapça)

tebyin / tebyîn

  • Tebyîn etmek: Açıklığa kavuşturmak.

tedfin / tedfîn / تدفين

  • Gömme. (Arapça)
  • Tedfîn edilmek: Gömülmek. (Arapça)
  • Tedfîn etmek: Gömmek. (Arapça)

tedvim

  • Teskin etmek, sâkinleştirmek.
  • Kuşun, uçarken dönüp deverân etmesi.
  • Dili ağızda döndürmek.
  • Tatmak.

teelli

  • Yemin etmek.

tefe'ül

  • Fal açmak, bazı olayları uğurlu saymak, olacak şeyleri tahmin etmek.
  • Fal açmak.
  • Bazı hâdiseleri, tevafukları uğurlu saymak. Meselâ: Bir kitabı rast gele açarak ilk tevafuk eden yeri okuyup ona dikkat ederek onu uğurlu ve esas bir ders sayma gibi.
  • Olacak şeyi tahmin etmek. (Zıddı: Teşe'üm)

tehdin

  • Çocuğu güzel sözlerle susturup avutma. Yalandan yüze gülüp medhetme.
  • Teskin etmek.

tel'in / tel'în / تلعين

  • Lanetleme. (Arapça)
  • Tel'în edilmek: Lanetlenmek. (Arapça)
  • Tel'în etmek: Lanetlemek. (Arapça)

telkif

  • Telkin etmek.

temin / temîn / تأمين

  • Gerçekleştirme, sağlama. (Arapça)
  • Gerçekleştirilme, sağlanma. (Arapça)
  • Emin kılma, güvence verme. (Arapça)
  • Temîn edilmek: (Arapça)
  • Sağlanmak, gerçekleştirilmek. (Arapça)
  • Güvenci verilmek, emin kılınmak. (Arapça)
  • Temîn etmek:(Arapça)

terşih

  • (Çoğulu: Terşihât) Süzme, sızdırma.
  • Besleyip eğitme, terbiye etme.
  • Edb: Sözü özlü söyleme.
  • Tezyin etmek, süslemek.

teskin / teskîn / تسكين

  • Yatıştırma, sakinleştirme. (Arapça)
  • Teskîn etmek: Yatıştırmak, sakinleştirmek. (Arapça)
  • Teskîn olmak: Yatışmak, sakinleşmek. (Arapça)

teşvif

  • Tezyin etmek, süslemek.
  • Haberli olmak, anlamak, muttali olmak.
  • Bakmak, nazar etmek.

tesvil

  • (Çoğulu: Tesvilât) Kötü bir şeyi güzel göstererek aldatma.
  • Tezyin etmek, süslemek.

tevkil

  • Kendine birisini vekil etmek. Vekil tâyin etmek.

tevkit

  • Vakit tayin etmek. Vakitlendirmek.

tezvik

  • Süslemek, tezyin etmek.

vakz

  • Galebe etmek.
  • Şiddetle vurup ölmeye yakın etmek.

yemin-i gamus / yemîn-i gâmûs

  • Günâha ve Cehennem'e sokan yemin. Geçmişteki bir şey için, bile bile yalan söyleyerek, yemin etmek.

yemin-i lağv / yemîn-i lağv

  • Boş yere yemîn. Geçmiş bir şey için zan ile yanlış yemîn etmek. Bunda günah ve keffâret yoktur.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın