Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
illi
ifadesini içeren
491
kelime bulundu...
a'kal
En akıllı. Pek akıllı. Daha akıllı.
a'ma
Kör. Gözü görmeyen.
Manevi körlük, cahillik, bilgisizlik.
Yağmur bulutları.
acmi / acmî
İnce fikirli. Akıllı, anlayışlı.
adat-ı milliye / âdât-ı milliye
Millî adetler.
adiliyet / âdiliyet
Âdillik.
afra'
Beyazı kızıllığına galip olan geyik.
Ayın onüçüncü gecesi.
ahkem
En sağlam. En kuvvetli.
En çok hükmeden.
En hakim ve akıllı.
ahver
Akıllı.
İri gözlü güzel.
Müşteri yıldızı. (Jüpiter)
Beyaz yüzlü, güzel gözlü adam.
ajir
Göl, havuz.
(Farsça)
Kalabalık, izdiham.
(Farsça)
Bağırma, feryât.
(Farsça)
Çekingen.
(Farsça)
Akıllı, uyanık.
(Farsça)
Amâde, hazır.
(Farsça)
akıl / âkıl / عاقل / عَاقِلْ
Akıllı.
Akıllı kimse; iyi ve kötüyü, faydalı ve zararlıyı birbirinden ayırabilen kimse.
Akıllı.
Akıllı, akıl sahibi.
(Arapça)
Akıllı.
Akıllı.
akıl-baliğ / âkıl-bâliğ
Faydalı ve zararlı olanı birbirinden ayırabilen ve evlenme çağına gelip gusül abdesti almaya başlayan akıllı kimse.
akıl-füruş
Akıl satan, daha akıllı olduğunu göstermeğe çalışan.
(Farsça)
akılane / âkılane / âkılâne / عاقل
Akıllıca.
Akıllı, mantıklı olarak.
Akıllıca.
Akıllı kimseye yakışır surette, akıl ve idrakle.
(Farsça)
Akıllıca.
(Arapça - Farsça)
akılat / âkılât
Akıllı kadınlar.
akıle / âkıle / عاقله
Akıllı kadın.
(Arapça)
akılfüruş
Akıllılık taslayan.
akl-ı evvel
İlk akıl, hılkî ve cibilli olan akıl.
aks
Boynuzu eğri ve kayık olmak.
Bağlamak.
Dövmek.
Saçlarının ucunu başının etrafına kadınlar gibi lif etmek.
Saçını kıvırcık göstermek.
Bahillik etmek.
alaybozan
Eskiden kullanılmış olan bir çeşit fitilli tüfek.
ami
Senevî, yıllık.
Avamca. İleri gelenden olmayan. Câhil. Havassa âit olmayan. Avama âit ve müteallik.
amir / âmir
Büyük me'mur. Emreden, iş gösteren.
Huk: Bir kimseyi öldürmek veya bir uzvunu kesmek ve sakatlamak tehdidiyle bir filli yapmaya veya yapmamaya zorlayan ve bu tehdidi yapmaya muktedir olan kimse.
an'anat-ı milliye-i islamiye / an'anât-ı milliye-i islâmiye
İslâmî ve millî gelenekler.
ankara maarif dairesi
Ankara Eğitim Dairesi; Millî Eğitim Bakanlığı.
areb
Çok açıkgöz, en akıllı.
asabiyet-i kavmiye
Vatanperverlik. Menfi milliyetçilik, Asabiyet-i câhiliye, asabiyet-i milliye, asabiyet-i nev'iyye gibi tabirler de aynı mânayı ifâde eder..
asabiyet-i nev'iye ve milliye
Kavim ve tür milliyetçiliği.
asabiyeten
Milliyet ve soy açısından.
asabiyyet
Sinirlilik. Fart-ı gayret. İmân ve İslâmiyeti, kendi akrabasını, vatanını, din veya milliyetini müdâfaa etmek gayreti. Hamiyyet.
asabiyyet-i cahiliyye
İslâmiyetten evvelki câhiliyyet asabiyyeti. Menfi milliyet. Irkçılık, yani, aşırı derecede kendi kavim ve kabilesini koruma ve iltizam gayreti.
asabiyyeten
Asabi olarak. Sâde kendi milliyetini, soyunu sevmekle.
asaf-rey
Düşüncesi Asaf'ınki gibi akıllıca olan vezir.
asalet / asâlet / اصالت
Asillik, soyluluk.
Asillik.
(Arapça)
asliyet
Asıllık, köklülük, soyluluk, gerçeklik.
asr
(Asır) Bir devrelik zaman.
İkindi vakti.
Zamanın bir cüz'ü.
Konuşan kimselerin başkaları ile beraber yaşadığı müddet.
Yüz yıl.
Eskiden bazılarınca kırk, elli veya altmış yıllık müddet.
İnsanın ortalama yaşayış zamanı.
Gece ve gündüzden
Zaman, devir, yüz yıllık zaman.
İkindi vakti.
ateş-pare
Ateş parçası. Ateş gibi.
(Farsça)
Mc: Çok zeki, çok akıllı.
(Farsça)
Durup dinlenmeyen.
(Farsça)
ateş-zeban / ateş-zebân
Ateş dilli. Çok dokunaklı söz veya şiir söyleyen.
(Farsça)
aval
Bir ticaret senedine yazılan kefillik. Böyle bir kefalete girişen kimse.
(Fransızca)
avret
İslâmiyet'te akıllı ve bâliğ (ergen ve evlenecek yaşa gelmiş) olan kimsenin namaz kılarken açması veya her zaman başkasına göstermesi ve başkasının bakması haram (günâh) olan yerleri.
Kadın, hanım.
ba-haber / bâ-haber
Haberi olan, haberli.
Zeki, akıllı.
İhtiyatlı, tedbirli.
ba-haberan / bâ-haberan
(Tekili: Bâ-haber) Haberliler, haberi olanlar. Akıllı, zeki, ihtiyatlı kimseler.
ba-hired / bâ-hired
Akıllı, zeki.
(Farsça)
bab-ı seraskeri / bâb-ı seraskerî
Serasker kapısı. Eski Milli Müdafaa Vekâleti. Milli Savunma Bakanlığı. Şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin kapısı.
bahired / bâhired / باخرد
Akıllı.
(Farsça)
balimez
16. ve 17. yy. larda Osmanlılar tarafından kara ve deniz savaşlarında kullanılan uzun menzilli top.
balyemez
Osmanlıların bir zamanlar kullandıkları uzun menzilli toplar.
batha
Çakıllı, taşlı büyük dere.
Dağ arasındaki dere.
Mekke-i Mükerreme'nin eski bir ismi.
Kamışlık ve sazlık yer.
belagat
İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği ve sanatı, uzdillik.
benin / benîn
(Tekili: İbn) Oğullar, erkek çocuklar.
Akıllı, temkinli, tedbirli kimse.
bezi'
Uslu, akıllı, zarif çocuk.
Zarif.
bihred
Akıllı kimse.
billit
Akıllı, hâzık ve mâhir kimse.
binende
Görücü, gören.
(Farsça)
Tedbirli, ilerisini düşünen, akıllı.
(Farsça)
bisat-ı arz
Yeşillik, çimen.
bişkul
Becerikli, çevik.
(Farsça)
İhtiyatlı, tedbirli.
(Farsça)
Akıllı.
(Farsça)
Kuvvet sahibi.
(Farsça)
bostan
(Bustan) Ağacı, çiçeği, yeşilliği çok olan yer, kokulu yer. Sebze bahçesi.
(Farsça)
Kavun, karpuz.
(Farsça)
bü'bü'
Her nesnenin aslı.
İzzet, kerem.
Zeyrek akıllı, zarif kişi.
Hâkim, seyyid.
Gözbebeği.
Mc: Çok kıymetli ve değerli olan şey.
buhl
Bahillik, eli dar olma, cimrilik, tamahkârlık, pintilik.
bütçe
Devletin veya diğer kuruluşların yıllık gelir ve giderlerini (sarfiyat ve varidatlarını) gösteren ve bunlarla ilgili harcamaları tayin eden hesap işleri.
(Fransızca)
butlan / butlân
Batıllık, temelsizlik, çürüklük.
caadet
Etli, semiz ve kıllı kişi.
Su kenarında biter bir ot.
Bir kabile adı.
cahil
Tecrübesiz. Bilgisiz. Genç. Toy.
Allah'ı unutmuş olan. Gafil. (Dünya ve kâinatta Allah'ın bunca eserleri sergilenip dururken bunların sanatkârını ve yaratıcısını tanımamak cahilliğin en akılsızcasıdır.)
cahilane
Câhillikle, câhilce, câhil kimseye yakışır şekilde.
(Farsça)
cahiliyye / câhiliyye
Kelime olarak cahilliğe ait mânâsına gelir. Terim olarak İslâmiyetten önceki putperest dönemi ifade eder.
cahiliyyet
Cahilliğe âit.
İslâmiyet'ten önceki câhiliye devrine âit. Cahiliyet sadece İslâmiyet öncesine ait değildir. Bu gün "tabiatçılık, maddecilik" gibi çeşitli adlarla eski puta tapıcılık daha da yobazlaşarak devam ediyor. Allah'ı inkâr ederken tabiatı ve maddeyi onun yerine koyarak kendil
cehalat / cehâlât
Cahillikler, bilgisizlikler.
cehalet / cehâlet / جهالت / جَهَالَتْ
Bilmezlik, nâdanlık, ilimden ve her nevi müsbet mâlûmatdan habersiz olma. Cahillik.
Cahillik.
Bilmeme, bilgisizlik. Din bilgilerini bilmeme. Câhillik.
Cahillik, bilgisizlik.
Cahillik, bilgisizlik.
(Arapça)
Câhillik.
cehalet-i avra / cehâlet-i avrâ
Tek gözü kör cehalet, insanların hakikatleri görmesini engelleyen cahillik.
cehaletperver / cehâletperver
Cahillik sever, bilgisizliği koruyan.
cehil
Cahillik, bilgisizlik.
cehl / جهل
Câhillik, bilmemezlik, ilimden mahrum olmaklık, nâdanlık, tecrübesizlik, gençlik.
Cahillik, bilgisizlik.
(Arapça)
cehl-i azim / cehl-i azîm / جَهْلِ عَظِيمْ
Büyük cahillik.
cehl-i basit
Basit cehalet, karmaşık olmayan cahillik.
Bilmediğini bilmek sûretiyle olan câhillik.
cehl-i mürekkeb
Câhil olduğu hâlde, câhilliğini bilmeyip, kendini âlim zannetmek.
cehl-i mutlak
Tam bir cahillik.
cehlistan
Cehâlet âlemi. Cahilliğin olduğu yer.
(Farsça)
çemen / چمن
Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer, çimen. Ağaç ve çiçekleri olan yeşillik, çayır.
Pastırmaya konulan bir çeşit ot.
Çimen, yeşillik.
Çimenlik, çayırlık.
(Farsça)
Yeşillik.
(Farsça)
çemenzar
Yeşillik, çayır.
(Farsça)
cemiyet-i milli / cemiyet-i millî
Millî cemiyet, topluluk (İttihad Terakki).
cemiyet-i milliye
Millî topluluk.
ceramika
Musul yakınında Acem asıllı bir kavmin adı.
cesaret-i milliye
Millî cesaret.
cesl
Kıllı kimse.
Çok nesne, kesir.
cezalet
Rekâketsiz ifade.
Güzellik.
Müdebbirlik, akıllılık.
Azim, büyük.
Edb: Kelimeler, ince veya sert söylenişlerine göre; elfâz-ı cezle veya elfâz-ı rakika diye ikiye ayrılır. Elfâz-ı cezle: Söylenişte tatlılığı bulunan veya heybet, ululuk, çarpışma, korkutma, yıld
cezl
Kalın odun. Tomruk.
Sağlam. Metin.
Güzel ve muhkem fikir.
Rekik olmayıp doğru ve dürüst olan söz veya kelime.
Kâmil, dirayet sahibi, akıllı ve olgun adam.
cibillet
Huy, fıtrat, yaradılış, tabiat, cibilliyet.
cibilli / cibillî
Cibilliyet. Yaratılıştan olan. Asıl maya, huy, tabiat, tıynet.
cimrilik
Dînin ve vicdânın, mürüvvetin (insanlığın) vermeyi emrettiği yerde vermemek. Vermek kendisine zor gelmek. Bahillik, pintilik.
cimse
Rengi gökrek kızıllığa yakın kıymetli bir taş.
cüfal
Selin kenara attığı çör çöp.
Davarın yünü ve kılı çok olmak.
Kıllı kimse.
Bol.
cumhur-i ukala / cumhûr-i ukalâ
Akıllılar topluluğu. Akıl sahiplerinin hepsi.
da'at
Horluk, zelillik.
daire / dâire / دائره
Daire.
(Arapça)
Büro, ofis.
(Arapça)
Devlet dairesi.
(Arapça)
Tef, zilli tef.
(Arapça)
daü'l-cehl / dâü'l-cehl
Cehalet hastalığı, cahillik illeti.
deh-sale
On yaşında. On yıllık.
(Farsça)
deha
Çok akıllılık. Zekiliğin ve anlayışlılığın son derecesi. İleri görüşlülük, geniş ve çok güzel fikir sâhibi olmak.
dehadar
Uyanıklık, zeki ve çok akıllı oluş.
(Farsça)
dehr
Zaman, çok uzun zaman, ebedi.
Bin yıllık zaman.
Dünya.
delalet / delâlet / دلالت
Delillik, yol gösterme.
(Arapça)
Delâlet etmek:
(Arapça)
Yol göstermek.
(Arapça)
Anlamına gelmek.
(Arapça)
demşinas
Hikmetli davranan, akıllı.
(Farsça)
den'
Horluk, zelillik.
deri
Farsçanın sahihi, fasih olanı. (Kapı demek olan "der" ismi Farsça olduğu halde Arapça sayılarak müennesi "deriyye" yapılmıştır.)
(Farsça)
Havası hoş ve lâtif. Yeşilliği bol olan dağ eteği.
(Farsça)
deryab
Akıllı, anlayışlı, müdrik.
(Farsça)
devr-i rezilane / devr-i rezilâne
Rezillik devri.
devr-i senevi / devr-i senevî
Dünyanın güneş etrafındaki yıllık hareketi.
dil-agah / dil-âgâh
Kalbi uyanık. Akıllı, bilgili, görgülü. Gönül anlar.
(Farsça)
dınn
Bahillik.
dü-zeban
İki dilli.
(Farsça)
dühat
Akıllılar. Akılda çok ileri olanlar. Dehâ sâhibi. Son derece anlayışlı ve zekâ sahibi olanlar.
duhur
Zillet, zelillik, hakirlik, aşağılık. Adilik.
dünyadar / dünyadâr
Dünya işleriyle uğraşan, mal ve mülk sahibi olan. Dünya hayatına fazla meyilli olan.
(Farsça)
echeliyet / اَجْهَلِيَتْ
Son derece cahillik.
En cahillik.
efazıl-ı ukala / efâzıl-ı ukalâ
Akıllıların en ileri gelenleri.
egoizm
Bencillik. Kendi menfaatını ön plâna alma. Her işi ve davranışta kendini düşünme. Bencillik, hem ahlâk, hem de dinde reddedilen kötü bir huydur. Bencillikten kurtulmanın çaresi, İslâm terbiyesidir.
(Fransızca)
ehl-i ukul / ehl-i ukûl
Akıllılar, akıl sâhibleri.
Akıllılar, akıl sahipleri.
ehleb
Kuyruğu kıllı olan at.
ehliyet
Salâhiyet, elverişlilik. Kişinin borçlandırma ve borçlanmaya elverişli olması. Akıllı olmak, iyiyi kötüden ayırabilmek.
ejir
Akıllı, uyanık, açık göz.
(Farsça)
ekalliyet
(Akalliyet) Bir hükümetin tebaiyyeti altında yaşayan, yabancı din ve milliyete mensub olup, ekseriyeti teşkil etmeyen halk. Azlık. Azınlık.
eklef
Yüzü çilli olan adam.
Koyu renkli arslan.
ekyas
(Tekili: Kis) Kisler, para keseleri. Torbalar.
(Keys) Akıllı kimseler.
elibba'
(Tekili: Lebib) Akıllılar, kâmiller, kemalât sahipleri, olgun kimseler.
enaniyet / enâniyet
Kendini beğenip büyük görme, bencillik. Egoistlik.
enaniyet-i cahiliye
Cahillikten gelen gurur.
enaniyet-i nefsiye / enâniyet-i nefsiye
Nefsin bencilliği, kedini beğenmesi.
enuşa
Mecusi mezhebi.
(Farsça)
Sevinç, sürur, neş'e.
(Farsça)
Adalet, âdillik, doğruluk, hakdan ayrılmamaklık.
(Farsça)
erabet
Akıllı, zeyrek ve uslu olma.
ercel
Büyük ayaklı kişi.
Ayakları siğilli olan at.
eris
Zeki, akıllı, uyanık, zeyrek, uslu.
(Farsça)
evtaf
Kirpikleri uzun ve kaşı kıllı olan kimse.
evveliyat
Başlangıçlar. Mukaddemat. İlk öndekiler. İbtidaki cihetler.
Her akıllının tereddütsüz tasdik ve kabul edeceği hususlar.
Man: Mücerred mevzu ve mahmulleri arasındaki nisbet tasavvur edilince aklın kat'iyyetle teslim ve tasdik ettiği kaziyeler.
fahim
Akıllı. Anlayışlı.
farih
(Çoğulu: Fevârih-Füreh) Gayretli davar.
Akıllı kişi.
fasahat / fasâhat
Güzel ve açık konuşma, uzdillilik, iyi söz söyleme kabiliyeti.
fatın
(Fıtnat. dan) Fıtnat sahibi, zihni açık, uyanık. İleri derecede akıllılık.
fatin
(Fıtnat. dan) Anlayışlı, akıllı, zeki, uyanık.
fatin-ül asr
Asrın en zeki, anlayışlı ve akıllısı.
fatinü'l-asr / fatînü'l-asr
Asrın en dâhisi, en akıllısı.
fatinülasr / fâtinülasr
Asrın en akıllısı.
faz'
Şiddet.
Miktarından tecâvüz etmek, ölçüsünü aşmak. Rezillik etmek.
fazh
(Faziha-Fazâha) Rüsvaylık, rezillik.
Yarmak.
faziha / fazîha / فضيحه
Rezillik, skandal.
(Arapça)
fecr
Tan yerinin ağarması. Şafak. Sabah vakti, güneş doğmadan evvel şarkta hâsıl olan kızıllık.
Bir şeyi genişçe ikiye ayırmak.
Günah işlemek. Fücur ve fısk işlemek. Yalan söylemek.
Tekzib eylemek.
İsyan ve muhalefet eylemek.
Haktan sapmak. Meyletmek.
<
fehim / fehîm
(Fehm. den) Anlayışlı, akıllı, zeki (kimse.)
felek
Gök, gök katı, devir.
Tâli', baht.
Büyük ve dâirevi olan şey.
Her gök seyyaresinin gezdiği âlem.
Dünyâ, âlem,
Bir zilli âlet.
Yuvarlak kütük, kızak. (Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten
ferahe
Zeyreklik. Çok akıllılık. Davarın gayretli olması.
fetanet / fetânet
Peygamberlerde bulunması lâzım olan sıfatlarından biri. Peygamberlerin; bütün insanların en akıllısı, en zekîsi ve en anlayışlısı olmaları.
fikr-i milliyet
Milliyetçilik düşüncesi.
fitil
Eskiden ağırlık ölçüsü olarak kullanılan dirhemin kesirlerinden biri. Dirhemin dörtte birine: denk; dengin dörtte birine: Kırat; Kıratın dörtte birine: Fitil denilir.
Eski Fitilli tüfeklerin namlusundaki baruta ateş vermek için kullanılan kükürtlü ip veya kaytan parçası.
Topa
fıtnat
Cibillî ve fıtrî ve âni anlamak ve idrak etmek.
Hikmet.
Zekâvet, basiret, tedbir, fatânet, zeyreklik. Fıtnet diye de okunur. (Zıddı: Gabâvet'tir.)
fıtne
Akıllılık. İdrak ve anlayışı kuvvetli olmak.
gaflet
Gafillik, boş bulunma, dalgınlık, ihtiyatsızlık.
gar
(Ger) Kelimeye eklemekle nisbet veya fâillik mânası verilir. Yapan, yapıcı mânasınadır.
(Farsça)
garaz
(Çoğulu: Ağraz) Maksat, niyet, gaye, kasıt. Kötü niyet. Kin.
Ok atılan nişan.
Izdırab. Acı.
Zelillik.
grev
İşçilerin isteklerini işverene kabul ettirmek için, işlerini hep birlikte bırakmaları.İslâmiyette işçi hakları çok ciddi korunmakla beraber, grev ve benzeri hareketlere başvurulması istenmez. Çünki grev, millî gelire zarar verdiği gibi, sosyal grupları doğurmakla boğuşmalarına ve dolayısıyla da mill
(Fransızca)
gurur-u milli / gurur-u millî
Millî gurur.
gurur-u milliye
Millî gurur.
hablü'l-metin-i milliyet / hablü'l-metîn-i milliyet
Kopmaz bir bağ ile insanları birbirine bağlayan milliyet, millî özellikler.
haca
Haris olmak.
Akıllı.
hadd-i zina / hadd-i zinâ
Akıllı olan, ergenlik çağına gelen ve konuşabilen müslüman veya müslüman olmayan kadın ve erkeğe, dâr-ül-İslâm'da (İslâm memleketinde), tehdîd edilmeden, arzûlariyle, zinâ yaparken yakalandıklarında verilmesi gereken cezâ.
hadra
(Müennestir) Yeşillik.
Sebze. En yeşil. Pek yeşil.
Yeşillik, yeşil.
hadravat / hadravât
Yeşillikler.
(Tekili: Hadrevât) (Hadrâ) Yeşillikler, yeşillik.
Yeşillikler.
hakikat-i milliyet
Millî yapıları.
hakimiyet-i millet / hâkimiyet-i millet
Millî egemenlik.
hakimiyet-i milliye / hâkimiyet-i milliye
Millî egemenlik (İslâm dini, şeriatı ve inancının egemenliği).
haksari / hâksarî
Perişanlık, düşkünlük, rezillik.
hamiyet-i aliye / hamiyet-i âliye
Din, millet gibi mukaddes değerleri en üst düzeyde koruma duygusu ve gayreti; millî onur ve haysiyet.
hamiyet-i cahiliye / hamiyet-i câhiliye
Câhillikten gelen ırkçılık gibi bâtıl inanışları koruma gayreti.
(Farsça)
Cenab-ı Hakk'ın ve Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) nehyettiği ve hak dine uymayan eski ve kötü inançları muhafaza gayreti.
(Farsça)
hamiyet-i diniye-i milli / hamiyet-i diniye-i millî
Dinî ve millî esasların harekete geçirdiği hamiyet ve gayret duygusu.
hamiyet-i milliye
Millî fedakârlık.
harbiye nazırı
Askerlik işleriyle alâkalı dairenin başında bulunan memura verilen ünvandır. Kuva-yı Milliyenin Anadolu'da kurduğu hükümette "Milli Müdafaa Vekili" adını taşıyan bu ünvan, Osmanlı Hükümetine 1908 Temmuz inkılâbı arifesinde kurulan Said Paşa kabinesiyle girmiştir. Ondan evvel "Serasker" adını taşıyor
harbiye nezareti
Osmanlı Devletinde Harb Bakanlığı, bugünkü Millî Savunma Bakanlığına verilen ad.
harekat-ı milliye / harekât-ı milliye
Millî mücedele hareketleri.
harf
Ağızdan çıkan her bir sese âit verilen işaret. Alfabeyi meydana getiren şekilli çizgilerden herbiri.
Müstakil bir mânâya değil de başka harflerle birleşerek, başka muayyen ve müstakil çok mânaların ifadesi için kullanılan şekil. Başkasının mânalarını gösteren işaret.
Vecih, ü
harik
Zeyrek akıllı kimse.
hars-ı ırki / hars-ı ırkî
Milli maarif, ırkî hars.
haşel
Bayağılaşma, rezil olma. Bayağılık, rezillik, âdilik.
Her nesnenin kötüsü.
hasılat-ı seneviyye / hâsılat-ı seneviyye
Senelik kazançlar, yıllık gelirler.
havli / havlî
Bir yıllık.
haysiyet-i milliye
Millî haysiyet, şeref.
hazıkıyyet
Mâhirlik, ehillik, ustalık, hâzıklık.
hazım / hâzım
İhtiyatlı, akıllı, işinde gözü açık olan.
hazravat / hazravât
Yeşillikler.
Yeşillikler.
hazrevat
(Hadravat, Hadrâ) Yeşillik.
Gökyüzü, felek. Asuman.
hevan
Hakaret, zillet, alçaklık, zelillik, aşağılık, horluk.
hey'et
Şekil. Suret. Görünüş.
Birlik teşkil eden şahısların mecmuu.
Gök ve yıldız ilmi. Astronomi.
Duruş, vaziyet, keyfiyet. Tabiat ve cibilliyet. Bir şeyin cibilli vaziyeti.
hica
Akıllı.
Münasib, lâyık.
hicr
Men etmek; akıl ve bâliğ olmamış çocuk, deli, bunak, sefih yâni malını kötü yere harcayan ve borçlu gibi kimseleri, tasarruf-i kavlîsinden yâni alış-veriş, kirâlama, havâle, kefillik, emânet ve rehin alıp-verme, hibe gibi işlerin tasarruflarından men' etme.
Dostluğu bırakmak, dargın
hilafet / hilâfet
Birinin yerini tutma.
Peygamberin vekilliği, halifelik.
hilafet-i nübüvvet / hilâfet-i nübüvvet
Peygamberimizden sonra devam eden peygamberlik varisliği, vekilliği; tebliğ görevi.
hıred-mend
(Çoğulu: Hıredmendân) Akıllı, anlayışlı.
(Farsça)
hıred-mendi / hıred-mendî
Akıllılık.
hıred-pesend
Akıllı, zîakıl, düşünen.
hıredmend / خردمند
Akıllı.
(Farsça)
hiss-i milli ve dini / hiss-i millî ve dinî
Dinî ve millî his.
hisset
Cimrilik. Bahillik. Tamahkârlık.
Alçaklık.
hızk
Zeyreklik, akıllılık.
Ustalık, mahâret.
hizmet-i milliye
Millî hizmet.
hodbinlik
Kendini görme, kendini düşünme; bencillik.
hodendişlik
Kendi için kaygılanma, endişe etme; kendini düşünme; bencillik.
hodgamlık / hodgâmlık
Bencillik.
hoşgu / hoşgû
Hoş konuşan, tatlı dilli. Konuşmaları kırıcı olmayan.
(Farsça)
hudaret
Yeşillik. Sebze.
hudperestlik
Bencillik, kendini düşünme.
(Farsça - Türkçe)
hudr
Yeşillik.
Yeşillik.
hudret
Yeşillik.
Yeşil renklilik.
hükumet-i milliye / hükûmet-i milliye
Millî hükümet, idare.
hulk
Huy. Ahlâk. Tabiat. Yaratılıştan olan haslet. Seciyye. Cibilliyet.
İnsanın doğuştan veya sonradan kazandığı ruhî ve zihnî hâller.
humret / حمرت
Kırmızılık. Kızıllık. Masumane şefkat.
Kırmızılık, kızıllık.
(Arapça)
humret-i şafak
Şafak kırmızılığı, şafak kızıllığı.
huni / hunî
Kanlı, kan dökmeye meyilli.
(Farsça)
hunu'
Horluk, zelillik, alçaklık.
hurkat
Cehalet, câhillik, akılsızlık, bilmezlik.
huşdar
Akıllı, uslu.
(Farsça)
huşmend
(Çoğulu: Huşmendân) Akıllı, aklı başında.
(Farsça)
huşmendane / huşmendâne
Akıllıca, aklı başında olarak.
(Farsça)
hüşyar
Uyanık, akıllı, zeki. Ayık. Uslu.
huşyar / huşyâr / هشيار
Akıllı.
(Farsça)
hüşyarane
Akıllıcasına.
(Farsça)
hüşyari / hüşyarî
Hüşyarlık, akıllılık.
(Farsça)
huzret
Yeşillik. Ter ü tazelik.
ianat-ı milliye / iânât-ı milliye
Millî yardımlar.
ianat-ı milliye-i islamiye / ianât-ı milliye-i islâmiye
Millî ve İslâmî yardımlar.
icare-i müsanehe
Yıllık olarak yapılan icaredir. Bir hanenin bir yıl müddetle kiraya verilmesi gibi.
ictinah
Bir yana eğilme, meyletme.
Secde etme.
(Hayvan) bir tarafa meyilli koşma.
iftizah / iftizâh / افتضاح
Rezillik, skandal.
(Arapça)
ıhdırar
Yeşillik.
ihmirar
Kızarmak. Kızıllık.
Kızıl hastalığı.
illiyyun
(Tekili: İlliyyîn) (Aliyyu) Cennetin en yüksek tabakası. Ahirete giden tam kâmil mü'minlerin yeri. Hafaza meleklerinin divanları ismidir ki, salihlerin amelleri oraya yükseltilir. Ahirette yüksek dereceye, dergâh-ı rızâya en yakın olan derecedir.
iman-ı kesbi / îmân-ı kesbî
Bir kimsenin âkıl (akıllı) ve bâliğ olduktan (ergen, gusül, boy abdesti alacak yaşa geldikten) sonra ettiği îmân.
incal
Davarı çimene salma, yeşilliğe bırakma.
intibah-ı milli / intibah-ı millî
Millî uyanış.
irb
(İreb) Akıl. Zihin, zekâ.
Akıllılık.
irbe
Akıllılık, zekâ.
Hile, oyun.
ispergam
Fesleğen çiçeği.
(Farsça)
Gül.
(Farsça)
Yeşillik.
(Farsça)
isti'dad
Bir şeyin kabulüne ve kazanılmasına olan fıtrî meyil.
Kabiliyet. Akıllılık. Anlayışlılık. Allah Teâlâ Hazretlerinin (C.C.) insanlara ve sâir mahluklara tevdi buyurduğu kabiliyet kuvveleri.
istikfal
(Kefâlet. den) Kefil olma, kefilliği kabul etme.
ittihad-ı islam / ittihad-ı islâm
İslâm birliği. İttihad-ı İslâmın varlığı ve devamı için: 1-İslâm milliyetini esas alıp, menfi unsuriyet fikrini bırakmak. 2-İslâm dünyasındaki dini cemaatler, gayede ve dinî esaslarda ittifak edip teferruat meseleleri medar-ı niza etmemek. 3-İslâm devletleri arasında meşveret-i şer'iyeyi yapmak.Bunl
ittihad-ı milli / ittihad-ı millî
Millî birlik.
izzet-i milliye
Millî izzet ve şeref.
kàbil-i sukut
Düşebilir, düşmeye meyilli, eğreti olan.
kahraman-ı milli / kahraman-ı millî
Millî kahraman.
kamet-i merdane-i istidad-ı milliye / kâmet-i merdane-i istidad-ı milliye
Millî yeteneğin mert görünüşlü endamı, boyu.
kar-ı akıl / kâr-ı akıl
Aklın kabul edeceği iş. Akıllıca iş.
karheb
Yaşlı, ihtiyar.
Yaşlı öküz.
Çok kıllı keçi.
Ulu ve şerefli kişi.
karn
Zaman, devre.
Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene.
Yüz yıllık zaman. Asır.
Boynuz. Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç. (Karn, iki mânaya gelir. Birisi, zamandan bir müddete mukterin olan ümmet, bir zaman ahalisi olan hey'et-i içtimaiye ki
Boynuz.
Yüz yıllık zaman.
Vakit, zaman.
Yaşıt, bir yaşta olan.
kaşer
Çok fazla kırmızılık. Ziyâde kızıllık.
kasır-ul akl
Düşüncesi noksan, kısa akıllı.
kastalani / kastalanî
Ok atmak.
Şafak kızıllığı.
kavmi / kavmî
Kavme ait; olumsuz mânâda milliyetçilikle ilgili.
kavmiyet
Kavimcilik. Milliyetçilik. Bir kavmin hususiyetleri.
kavmiyetçilik
Irkçılık, olumsuz milliyetçilik.
kefalet / kefâlet / كفالت
Kefillik. Bir kimse kendine âid bir işi yapamadığı veya borcunu ödeyemediği takdirde, yerine onun işini göreceğini kabul etmek.
Birine kefil olmak. İşini üzerine almak.
Kefillik. Kefîl olmak. Bir kimsenin, borcunu ödememesi, taahhüdünü (verdiği sözü) yerine getirmemesi hâlinde onun yerine borcu ödemeği, sözü yerine getirme mes'ûliyetini (sorumluluğunu) alacaklıya karşı üzerine almak.
Kefillik.
Kefillik.
(Arapça)
kefaleten
Kefil olarak. Kefillik suretiyle.
kefaletname
Kefillik kâğıdı, kefalet senedi.
(Farsça)
kelam-ı kibar / kelâm-ı kibâr
Büyük, akıllı, veli ve meşhur zâtların güzel, veciz ve çok kıymetdâr olan sözleri ve kelâmı.
kemal
Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet.
Değer, baha.
Fazlalık.
Sıdk ile yapılan güzel iş.
kemmiyet
Sayı.
Nicelik.
Tekillik veya çoğulluk.
keyyis
(Keyyise) Akıllı, anlayışlı, kiyasetli, idrakli, zeki.
Zarif.
kırra
Soğuk, berd.
Çok fazla susuzluk.
Akıllılık.
kiyaset / kiyâset
Akıllılık.
kozmopolit
Her yabancı şeye karşı alâka gösteren, milliyet duygularından mahrum kimse.
(Fransızca)
Çeşitli milletlerden insanları içine alan.
(Fransızca)
kudsi milliyet / kudsî milliyet
Kutsal İslâm milliyeti.
küfae
Davarın bir yıllık dölü, sütü, yoğurdu, yünü ve yapağısı.
kümte
Kızıllık, kırmızılık, humret.
kurban
Allahü teâlâya yakınlık. Mükîm (yolcu olmayan), âkıl (akıllı), bâliğ (ergen, evlenecek çağa gelmiş), hür ve dînen zengin sayılan, müslüman erkek ve kadın tarafından, Allah rızâsı için kurban niyetiyle kurban bayramının ilk üç gününde (Zilhicce ayının on, on bir ve on ikinci günlerinin her hangi biri
kutme
Bozluk ve kızıllık olan renk. (O renkte olana "aktem" derler.) (Müe: Katmâ)
kuva-yı milliye / kuvâ-yı milliye
Milli kuvvetler. Bir milletin sahib olduğu kuvvetleri.
İstiklâl harbinde Anadoluda kurulan hükümet ve bu hükümetin askeri kuvvetleri.
lahd
(Çoğulu: Lühud) Mezar. Üstü yükseltilerek yapılan mezar.
Eğilmek.
Bir tarafına meyilli olan çukur.
lebabet
Akıllılık, zeyreklik. Akıl sahibi olma.
lebb
Lâzım olmak.
Akıllı olmak.
lebik
Tatlı sözlü. Yumuşak konuşan.
Zeki, anlayışlı, akıllı.
lebk
Akıllı olmak.
Islah etmek, terbiye etmek.
Karıştırmak.
Yumuşak etmek, yumuşatmak.
lehan
Akıllılık.
levzai / levzaî
Akıllı, zarif kimse.
lezir / lezîr
Akıllı, zeki.
(Farsça)
libab
(Tekili: Lebib) Akıllılar, zeki kimseler.
lisan-ı milli / lisan-ı millî
Millî dil (ulusal dil).
lüzum-u beyyin
İspata ihtiyacı olmayan şey, apaçık gereklilik. Meselâ körlük görmemenin, cahillik ilimsizliğin lüzûm-u beyyinidir.
ma'kul
Akla uygun, akıllıca iş gören, anlayışlı, mantıklı.
maarif / maârif / معارف
Maarif nezareti:
Millî eğitim bakanlığı.
Bilimler.
(Arapça)
Kültür.
(Arapça)
Millî Eğitim Bakanlığı.
(Arapça)
maarif dairesi
Eğitim dairesi, Millî Eğitim Bakanlığı.
maarif nazır vekili
Millî Eğitim Bakan Yardımcısı.
maarif nazırı
Milli Eğitim Bakanı.
maarif vekaleti / maarif vekâleti
Millî Eğitim Bakanlığı.
maarif vekili
Milli Eğitim Bakanı.
maarif yangını
Millî Eğitim Bakanlığında çıkan yangın.
maarif-i umumiye nezareti
Maarif vekâleti. Milli Eğitim Bakanlığı.
mahrek-i senevi / mahrek-i senevî
Bir gezegenin bir sene boyunca döndüğü daire, hareket yolu, yıllık yörüngesi.
mahz-ı cehalet
Sırf cahillik.
mahz-ı hikem
Akıllılığın ve filozofluğun ta kendisi. Hikmetlerin ta kendisi.
mail / mâil / مائل
Eğik. Bir tarafa eğilmiş. Eğri.
Meyilli. Hevesli. İstekli.
Düşkün.
Benzer.
Eğilmiş, meyilli, istekli, andırır, yörünge.
Eğilimli, istekli.
(Arapça)
Eğimli, meyilli.
(Arapça)
Çalan.
(Arapça)
Mâil olmak:
Eğilim göstermek.
(Arapça)
mail-i inhidam / mâil-i inhidam
Yıkılmaya meyilli, yıkılmaya uygun, müsait.
mailiyyet / mâiliyyet
Eğiklik. Meyillik.
makam-ı vekalet / makam-ı vekâlet
Vekillik makamı.
meb'usiyet
Mebusluk. Milletvekilliği vazifesi.
meb'usluk
Milletvekilliği.
mechele
Birini câhilliğe sevkeden şey.
mefahir-i hakikiye-i milliye / mefâhir-i hakikiye-i milliye
Gerçek övünülecek millî değerler, şerefler.
mefahir-i milliye / mefâhir-i milliye
Millî iftihar araçları, övünç vesileleri.
mefzaha
Rezilliğe ve kepâzeliğe sebebiyet veren şey.
mehak
Durgun suyun yeşilliği.
mekful-ün anh
Kendisine kefillik edilen kimse.
mekyes
Akıllılık ve ferâsetle bilinen kimse.
melam
Kınanmış.
Rezillik. Hakirlik. Kıymetsizlik.
melamet
Kınanmışlık. İtab ve serzenişlik. Rezillik ve rüsvaylık.
menab
Birinin yerini tutmak, nâib olmak. Birisine vekil olmak. Vekillik yeri.
menfaat-i cinsiye
Kendi şahsî çıkarı ve millî menfaati.
menfi milliyet / menfî milliyet
Zararlı bir hale gelen milliyetçilik, ırkçılık.
menfi milliyetçilik / menfî milliyetçilik
Zararlı bir hale gelen milliyetçilik, ırkçılık.
meşhum
Cesaretli. Sözü geçer kimse. Zeyrek. Zeki. Akıllı.
Korkmuş. Korkutulmuş.
Çok güzel hareketli at.
mesles
(Çoğulu: Mesâlis) Üçer üçer olmak.
Üç kıllı tanbur.
mesrebe
(Çoğulu: Mesârib) Deve ve koyun sürülerinin çayırlık, mer'a, otlakları.
Vücudda karından göğüse kadar olan kıllı yer.
mevsuk
Güvenilir, delilli, vesikalı.
meylürrahat
Rahatlığa meyilli olma.
meyyal / meyyâl
Meyilli, eğilimli.
Meyilli, istekli.
meyyal-i i'tila / meyyal-i i'tilâ
Yükselmeğe çok meyilli ve istekli.
mezellet
Alçaklık. Zelillik.
Aşağılık, zelillik.
midilli
At cinsinin küçük çaptaki nev'ine verilen addır. Bu türlü atlar Midilli adasında yetiştirildiği için bu adı almıştır.
milli / millî
(Milliye) Din ve millete âit, milletle alâkalı, millete mensub.
milli müdafaa vekaleti / millî müdafaa vekâleti
Millî Savunma Bakanlığı.
milliyet
(Bak. MİLLİYETÇİLİK)
milliyet-i hakikiye
Gerçek, hakiki milliyet.
milliyet-i hakikiye-i islamiye / milliyet-i hakikiye-i islâmiye
Gerçek İslâmî milliyet.
milliyet-i kudsiye
Kutsal İslâm milliyetçiliği.
milliyet-i menfiye
Zararlı milliyetçilik, ırkçılık.
milliyet-i mukaddese
Mukaddes islâmiyet milliyeti.
milliyeten
Milliyet itibariyle, millî olarak.
milliyetle istihza
Millilik ülküsüyle, idealiyle alay etme.
milliyetperver / مایت پرور / مِلِّيَتْپَرْوَرْ
Milliyetini seven.
(Farsça)
Milliyetçi, milletini seven.
Milliyetçi, nasyonalist.
(Arapça - Farsça)
Milliyetini seven.
milliyetperverlik
Milliyetçilik, nasyonalizm.
(Arapça - Farsça - Türkçe)
mıska'
(Çoğulu: Mesâki) Fasih dilli, güzel sesli kişi.
mübagame
Tatlı dillilik.
müberhen
Delilli ve bürhanlı. İsbatlı. Delillerle sâbit olmuş.
Delilli, ispatlı.
mubid
Zerdüşt. Mecusi din adamı.
Tedbirli, akıllı adam.
mücadele / mücâdele
Karşısındakinin câhilliğini veya haksızlığını ortaya koymak ve kendisinin akıl, fazîlet ve şeref bakımından üstün olduğunu isbât etmek için iki kişinin bir şey üzerinde tartışması.
mücadele-i milliye
Milli mücadele.
Kurtuluş Savaşı. İstiklal Harbi. (1919 - 1922)
mücahede-i milliye
Millî mücadele.
müdafaa-i milliye
Millî savunma.
Milli müdafaa, milli savunma.
müdellel / مُدَلَّلْ
Delilli ve isbatlı olan. İsbat ve tasdikine delil gösterilmiş olan. İsbatlı.
Delilli, ispatlı.
Delilli, ispatlı.
Delille isbatlanmış, delilli.
müdrik
Aklı eren. Anlayan. Kavrayan, akıllı.
Büluğ çağına, erginlik yaşına gelmiş olan.
müdrikat
(Tekili: Müdrik) Akıllılar. İdrak sahipleri.
mufassal
Tafsilli, tafsilâtlı, izahlı. Geniş mâlumatlı, kısımlara ayrılıp anlatılmış.
muhabbet-i milli / muhabbet-i millî
Millî sevgi.
muhabbet-i milliye
Millî muhabbet; İslâm dinine, şeriatına ve inancına ait sevgi.
muhazele
Hakirlik, aşağılık, rezillik.
mükellef
Bir şeyi yapmaya ve yerine getirmeye mecbûr olan; Allahü teâlânın emir ve yasaklarından mes'ûl (sorumlu) olan; îmânı olan, âkil (akıllı) ve bâliğ (evlenme yaşına, ergenlik çağına ulaşmış) olan kimse.
mümessil-i leh
Kendisi hakkında, lehinde mümessillik yapılmış, vekâlet edilmiş. Lehinde temsil edilmiş.
mümeyyiz
Akıllı; faydalı ve zararlıyı birbirinden ayırabilen.
münevver
(Nur. dan) Mc: Kur'anî ve imanî eser okumakla ve ibadet ve taatla nurlanmış. Nurlandırılmış, ışıklı.
Uyanık. İntibaha gelmiş. Akıllı âlim. İmanî ve İslâmî tahsil ve terbiye görmüş.
Parlatılmış.
müreccih
Tercih eden, üstün tutan, bir şeyi daha iyi ve mühim gören.
Tercih ettiren sebep.
Meyilli ve sakil, ağır şey.
müsake
Bahillik.
müsanat
Bir kimseyi bir yıllığına ücretle tutmak.
müsanehe
Yıl başında verilecek ücret.
Bir kimseyi bir yıllığına ücretle tutmak.
müsbet
İsbât olunan. Delilli. Açık ve sabit olan.
Menfinin zıddı. Pozitif, olumlu.
Yazılıp kaydedilmiş. Tesbit edilmiş olan.
müsbet milliyet
Olumlu, pozitif milliyet; başkasına düşmanlık beslemeyen milliyetçilik.
müseccel / مسجل
(Secl. den) Kayda geçmiş, sicilli.
Mahkeme defterine geçirilmiş.
Kimseden men'olunmayan mübah nesne.
Sicilli, kayıtlı.
Tescilli.
(Arapça)
müstaid
İstidadı olan, kabiliyetli, uyanık, anlayışlı, akıllı.
müstedlel
Bir delil ile ispat edilmiş, delilli.
mütekeffil
Kefilliği üstlenen, garantör.
mütekeyyis
(Çoğulu: Mütekeyyisîn) Zeki ve akıllı gibi görünen.
mütekeyyisin / mütekeyyisîn
(Tekili: Mütekeyyis) Akıllılık taslıyanlar, tekeyyüs edenler.
müteşa'ir
(Şaar. dan) Kıllı, saçlı. Kılı çok olan.
müvesseb
Yünlü ve kıllı davar.
müyülat-ı aliye-i milliye / müyülât-ı âliye-i milliye
Millî yüce meyiller, eğilimler.
na-dani / nâ-danî
Terbiyesizlik, haddini bilmezlik.
(Farsça)
Cahillik.
(Farsça)
nadanlık / nâdânlık
Cahillik.
(Farsça - Türkçe)
Hödüklük.
(Farsça - Türkçe)
naharir
(Tekili: Nihrir) Bilgili, akıllı ve âlim kimseler. Fâzıl ve mâhir kişiler.
nam
İsim, ad. Lâkab. Ün. Şan.
(Farsça)
Vekillik.
(Farsça)
Adres.
(Farsça)
namus-u islamiye-i milliye / namus-u islâmiye-i milliye
İslâmî, millî namus ve onlara ait şeref, haysiyet.
namus-u milli / namus-u millî
Millî namus.
namus-u milliye
Millî namus, şeref.
nebbar
Fasih dilli, güzel konuşan adam.
nebil
(Nebile) Akıllı, anlayışlı, zekâ sahibi.
Yüksek meziyet sahibi. Güzel huylu.
Bilgili ve faziletli kimse.
necis
Yavaş hareketli insan veya hayvan.
Gizli olan şeyi halk içinde ifşa etmek.
Gizlenen sır, nişan.
Bir nevi yeşillik.
nedis
Akıllı kişi.
neds
Akıllılık.
Taan etmek, çekiştirmek.
neha
Pek akıllı adam.
İhtiyacı terkeylemek. (Güya kendi nefsi cihetinden menedilmiş demektir.)
nekr
Zeki, akıllı kimse. Pek zeyrek olan.
Dehâ, fetânet.
nevbave
Yeni yeşillik.
(Farsça)
Turfanda yemiş.
(Farsça)
Hediye, armağan.
(Farsça)
nezale
Sefillik.
Hasislik.
nezaret
(Nazar. dan) Bakmak, seyir, bakış.
Nâzırlık etmek. Göz etmek.
Tenezzüh.
Reislik.
Vekillik, nâzırlık, bakanlık.
nezzare
Seyirci, seyreden, bakan. Nezaret eden, müfettiş, mürakabe ve kontrol eden. Vekillik eden.
nijad
Nesil, soy, neseb.
(Farsça)
Cibilliyet, tabiat.
(Farsça)
niyabet / niyâbet / نيابت
Nâiblik, vekillik. Kadı vekilliği.
Vekillik.
Kâdı vekilliği, kâdılık.
Naiplik, vekillik.
(Arapça)
öşür
Tek yıllık ürün veren buğday gibi mallardan alınan onda bir ölçüsünde zekât.
pak-zad
Temiz asıllı. Aslı temiz olan.
(Farsça)
pejuhide
Çok akıllı, olgun, bilgili.
(Farsça)
rabıta-i milliye
Milliyet bağı.
raşid
(Rüşd. den) Hak dinini kabul eden, doğruya giden, rüşde erişmiş olan.
Akıllı.
raşidin / raşidîn
Hakka erişmiş olanlar. Kâmil ve çok ileri olgun kimseler. Akıllılar.
reşid
Doğru yolda giden, hak yolunda olan.
Akıllı, iyi davranan. Ergin, olgun.
Büluğ çağına girmiş kimse.
Doğru yola sevkeden, hayra delâlet eden.
Fık: Malını muhafaza hususunda aklı eren, istediği gibi meşru yolda sarfedebilen kimse.
resis
Sâbit, devamlı.
Bakıyye, artık.
Akıllı, zeki kimse.
Sahih olmayan haber.
Aşk-ı muhabbetin ibtidası.
Hastalık başlangıcı.
rezail / rezâil
Rezillikler, ahlâka aykırı çirkin ve alçak şeyler.
Rezillikler, utanılacak şeyler.
rezalet / rezâlet / رذالت
Rezillik, alçaklık.
Utanç verici şey. Utanılacak hal.
Alçaklık, rezillik.
Maskaralık.
Arsızlık.
Rezillik, kötü ahlâk, fazîletin zıddı.
Rezillik.
(Arapça)
rezile
Rezillik, alçaklık.
rezilet
Alçaklık, rezillik.
rübai / rübaî
Dörtlük olan. Dörtle ilgili.
Edb: Dört mısralık belli vezinlerle yazılmış manzume. Aynı esasta 24 şekilli vezinle yazılan 4 mısralık şiir.
Gr: Mastarını meydana getiren dört harften hepsi de aslî olan kelimeler.
rüsvayi / rüsvayî
Rezillik, itibarsızlık, haysiyetsizlik.
(Farsça)
rüyuh
Zelillik, horluk, hakirlik.
Zayıflık.
sadaret
Vezirlik, başvezirlik. Osmanlı Devleti zamanında Başvekillik makamına verilen isim.
Öne geçme, başta bulunma.
safak
Kıllı derinin altında olan ince deri.
safdilane / safdilâne
Bönlükle, saflıkla. Safdillikle.
(Farsça)
sagar
Zelillik, alçaklık, âdilik.
sahfe
Zayıf akıllılık ve az fikirlilik.
sahif
(Sahâfet. den) Zayıf akıllı. Az fikirli kimse.
Gevşek dokunmuş. Boş.
sale
Yıllık, senelik.
(Farsça)
salname / sâlnâme / سالنامه
Yıllık, senelik.
(Farsça)
Yıllık.
(Farsça)
sebzezar
Çayırlık, çimenlik, yeşillik.
(Farsça)
Bostan, sebze tarlası.
(Farsça)
seciye-i milliye
Millî karakter ve ahlâk.
sefahet / sefâhet
Kıt akıllılık, düşüncesizlik, günahlara düşkünlük.
sefalet / sefâlet / سفالت
Fakirlik, yoksulluk. Fakirlikten gelen sıkıntı. Sefillik.
Sefillik.
(Arapça)
sefih / sefîh
Kıt akıllı, düşüncesiz, zevke düşkün.
şefn
Akıllı ve zeyrek kişi.
şehamet / şehâmet
İyi işler yapmak, yüksek mertebeler ele geçirmek; zekâ ve akıllılıkla berâber olan cesâret, yiğitlik.
Akıllıca yiğitlik.
sehavet-i milliye / sehâvet-i milliye
Millî cömertlik.
şehim
(Şehamet. den) Şehametli, kurnaz ve akıllı yiğit.
şeka'
Rezalet, rezillik, alçaklık.
Bedbahtlık, kutsuzluk.
sekafe
Akıllılık.
sene-i şemsiye
22 Mart'tan ertesi senenin 21 Martına kadar süren İranlıların milli takvimine göre olan nesne.
senevi / senevî / سنوی
Senelik, yıllık.
Yıllık.
Yıllık.
(Arapça)
seneviye
Yıllık.
serab
Çölde, sıcak ve ışığın tesiriyle ilerde veya ufukta su ve yeşillik var gibi görünme olayı. Şaşkın hale gelme.
Şaşkın hâle gelme. Çorak yerlerde, çölde sıcak ve ışığın te'siriyle ileride, yakında yahut ufukta su veya yeşillik var gibi görünme hâdisesi.
serasker
Ordu kumandanı. Komutan.
(Farsça)
Harbiye nâzırı, milli savunma bakanı.
(Farsça)
servet-i akl
Akıllılık. Akıl zenginliği.
setr-i avret
Mükellef olan yâni akıllı ve bâliğ (ergenlik, evlenme yaşına erişmiş) bir kimsenin namazda veya her zaman başkasına göstermesi haram olan yerlerini örtmek.
silah-ı milli / silah-ı millî
Milli silâh.
şirinzeban / şîrinzeban / شيرین زبان
Tatlı dilli.
(Farsça)
Tatlı dilli.
(Farsça)
su-i tedbir
Yanlış tedbir. Kötü yol. Tam düşünüşle, akıllıca hareket etmeyiş.
süfeha
Sefihler, kıt akıllılar, günahkârlar.
şuhh
Bahillik.
şukre
Sâfi kızıllık, tam ve koyu kırmızılık.
şünşün
Zeyrek ve akıllı genç yiğit.
sürhi / sürhî
Kırmızılık, kızıllık.
sürsur
Âlim ve akıllı kişi.
taassub-u kavmi / taassub-u kavmî
Aşırı milliyetçilik, ırkçılık.
taben
(Tabâne-Tabâniye) Akıllılık.
tafazzuh
Rezillik, kepazelik. Rüsvaylık.
takvim / takvîm
Zamânı; sene, ay, hafta, gün ve saat gibi sâbit bölümlere ayıran, dînî-millî gün ve bayramları gösteren cetveller.
teamüs
Gaflet etmek. Câhillik etmek.
teayyün-i imkani / teayyün-i imkânî
İnsanın hakîkati olan teayyün-i vücûbîsinin zılli yâni görüntüsü. Ehlullah (evliyâ) kendi yaratılışlarına, güçlerine göre tasavvuf mertebelerine kavuşmakta birbirlerinden çok ayrıdırlar. Evliyâ arasında Allahü teâlânın ismine kavuşanlar pek azdır. Ço ğu bu ismin teayyün-i imkânîsine kavuşmuştur. (İm
tebane
Zeyreklik, akıllılık.
tebellür
Billurlaşmak. Parlak, şekilli olup ve donup katılaşmak.
Açığa çıkmak. Meydana çıkmak.
teben
Zeyrek, akıllı kimse.
techil
Bir kimseyi câhil saymak, cahilliğini meydana koyma.
Cahil gösterme, cahillikle itham etme.
teenni
İhtiyatlı ve akıllıca davranma. Bir işte acele etmeyip bir düşünce dairesinde hareket etme. (Teude de denir)
teenni-i hikmet
Hikmetin yavaş yavaş ve akıllıca gibi, en faydalı şekilde zuhuru.
tenkidat-ı ukala / tenkidât-ı ukalâ
Akıllıların tenkitleri, eleştirileri.
ter-zeban
"Yaş dilli". Hazırcevap.
(Farsça)
Kalem.
(Farsça)
terbiye-i milliye
Milli eğitim.
terk-i enaniyet / terk-i enâniyet
Bencilliği terk etmek.
teşahh
Bahillik edişmek.
tesfih
Sefih görme, kıt akıllı sayma, eğlence düşkünü olarak tanıma.
teşmir-i said / teşmir-i sâid
Kolları sıvama.
Mc: Bir işe iyice adamakıllı girişme.
tilavet secdesi / tilâvet secdesi
Kur'ân-ı kerîmdeki on dört secde âyetinden herhangi birini okuyan veya işiten bir mükellefin yâni akıllı ve ergenlik çağına erişmiş bir müslümanın yapması vâcib (lâzım gelen) secde. Secde âyetleri, Kur'ân-ı kerîmin; A'râf, Ra'd, Nahl, İsrâ, Meryem, Hac, Furkân, Neml, Secde, Sâd, Necm, İnşikâk ve Ala
tüede
Teenni etmek, acele etmeyip akıllıca davranmak.
Mühlet vermek.
tufuliyet
Tıfıllık, çocukluk.
turaniyülasl / tûraniyülasl / تورانى الاصل
Tûran asıllı.
(Türkçe - Arapça)
ukala / ukalâ
(Tekili: Âkıl) Akıllılar.
Halk dilinde: Akıllılık iddia edenler.
Akıllılar; akıl sahipleri.
Akıllılar, akıllılık taslayanlar.
Akıllılar.
Akıllılık iddia edenler, ukelalar.
ukala-yı nas / ukalâ-yı nâs
İnsanların akıllıları, zekileri.
ülinnüha
(Üli-n nühâ) Akıllı kimseler.
ulliyye
(İlliyye) Yüksek tabaka. En yüksek. En şerefli.
Çardak.
ulü-n nüha
Akıllı kimseler.
unsurculuk
Milliyetçilik, ırkçılık.
Irkçılık; olumsuz ve zararlı biçimde kullanılan ırkçılık, milliyetçilik.
unsuri hayat / unsurî hayat
Irka, soya ait hayat; ırkçılık ve menfi milliyetçiliğin egemen olduğu hayat tarzı.
unsuriyet
Irkçılık. Bir kavmi veya kendi soyunu daha şerefli sayarak diğer insanları hakir görmek. Menfî milliyetçilik.
unsuriyetperver / unsûriyetperver / عُنْصُرِيَتْپَرْوَرْ
Milliyetçi, ırkçı.
Milliyetini aşırı seven, ırkçı.
unsuriyetperverlik
Irkçılık, milliyetçilik.
uzubet-i lisan / uzubet-i lisân
Tatlı dillilik. Dil tatlılığı.
vaha / vâha
Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer.
Çöl ortasında yeşillik.
vahat
Çöl ortasında yeşillik ve suyu olan yerler. Vâhalar.
vahşet-i cehalet
Cahillik vahşeti, ürkütücülüğü.
vakf
Mükellef (akıllı, müslüman ve ergenlik çağına erişmiş)kimsenin kendi mülkü olan mütekavvim (belli, kıymetli ve dayanıklı) malının menfaatini (faydasını) hiçbir şarta bağlamadan, müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş), bütün veya belli fakirle re bırakması. Vakfın çoğulu evkâftır. Vakfe
vataf
Kaşın çok kıllı olması.
Kirpiğin sık ve çok olması.
vazife-i milliye ve vataniye
Millî ve vatanî görev.
vekalet / vekâlet / وكالت
Vekillik. Birisinin nâmına iş görme. Kendi nâmına hareket etme salâhiyetini başkasına verme. Nezâret, bakanlık.
Vekilin vazife gördüğü bina.
Vekillik, bakanlık.
Vekillik.
(Arapça)
Bakanlık.
(Arapça)
Avukatlık.
(Arapça)
vekaletname / vekâletnâme / وكالت نامه
Birisine vekillik verildiğini isbat eden ve ekseriya noterlikçe tanzim edilmiş bulunan yazılı kâğıt.
(Farsça)
Vekillik belgesi.
(Arapça - Farsça)
veyle
Küstahlık, rezillik.
vezaret
(Vizaret) Vezirlik. Başvekillik.
vildan / vildân
Allahü teâlânın cennettekilere hizmet için nûrdan yarattığı güler yüzlü ve tatlı dilli hizmetçiler.
vuhufet
Kılın yumuşak ve çok siyah olması.
Çok fazla kıllı oluş, çok kıllılık.
yeksal
Bir yıllık. Bir yaşında.
(Farsça)
yevmiye ve seneviye
Günlük ve yıllık.
yoldaş-ı hüşdar
Akıllı, uyanık yoldaş.
zaaf-ı milliyet
Milliyetin zayıflığı, güçsüzlüğü.
zadegi / zadegî
Asillik, soy temizliği, zadelik.
(Farsça)
zali'
(Çoğulu: Zulu') Eğri, meyilli.
Müttehem kimse. Töhmetli.
Aksak hayvan.
zaman
Kefil olma, kefillik. Bir şeyin mislini veya değerini vermek üzere zarara karşı kefil olma, garanti.
zebeb
Kaşın kıllı ve yoğun olması.
zehen
(Çoğulu: Zehân) Zeyreklik, akıllılık.
Hıfz.
Kuvvet.
zelili / zelilî
Hakirlik, horluk, zelillik, alçaklık.
zevi'l-ukul
Akıl sahipleri, akıllılar.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
hasık
cilen ba'de cilin
Hayatiye
Inhina
inbias
lezez
Iz
Ukde
şarkan
İyi
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
illi
sürü
kendi kendileri
olumsuzluk
İyi
Terzihane
uymak
ai
şiddetli özlem
baglantili