Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ilahi
ifadesini içeren
463
kelime bulundu...
(k.s.)
Kuddise sırruhu; ilâhî hikmetten öğrendiği şeyler pak ve mübarek olsun.
a'yan-ı sabite / a'yan-ı sâbite
Tas: İlm-i İlâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları. Mevcudat-ı ilmiye.
ab-ı hayat
Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer.
Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söyle
abdullah ibn-i abbas
Ashab-ı Kiram'ın fakih ve müctehidlerindendir. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) amcasının oğludur. Ashâb-ı Kirâm arasında mümtaz bir mevki'e hâizdir. Sahih-i Buhari'de mezkûr olduğu üzere Resul-i Ekrem (A.S.M.), Abdullah hakkında : "İlâhi onu dinde fakih kıl ve kitabını ona öğret!" diye dua buyurmuştu. Bu
ad / âd
Hz. Hud Peygambere (A.S.) isyan ettiklerinden gazab-ı İlâhiyyeye uğrayan ve helâk olan, Yemen tarafında yaşamış bir kavmin adı.
adem-i harici / adem-i hâricî
İlm-i İlâhide mevcud olup, maddi vücudu olmayan.
adet-i ilahiyye / âdet-i ilâhiyye
Sünnet-i ilâhî; Allahü teâlânın kânûnu. Allahü teâlânın bir şeyi yaratmak için arada bulundurduğu sebebler. Bu sebebler tecrübe ile anlaşılır.
ağleb-i enbiya
İlâhî mesajı insanlara iletmekle görevli olan peygamberlerin büyük çoğunluğu.
ahkam-ı şer'iyye / ahkâm-ı şer'iyye
İslâm dîninde bir işin yapılması veya yapılmaması gerektiğini bildiren hükümler. Emirler ve yasaklar. Bunlara Ahkâm-ı ilâhiyye, Ahkâm-ı İslâmiyye ve Ahkâm-ı Kur'âniyye de denir.
ahlak-ı ilahiye / ahlâk-ı ilâhiye
İlâhî ahlâk.
akd-i semavi / akd-i semâvî
İlâhî akit; Hz. Zeyneb'i, Peygamberimize (a.s.m.) Cenâb-ı Hakkın nikâhlaması.
akrebiyet-i ilahiye / akrebiyet-i ilâhiye
İlâhî yakınlık, Allah'ın kula olan yakınlığı.
alem-i emir / âlem-i emir
Cenâb-ı Hakkın emirlerinin âlemi; İlâhî kanunlar âlemi.
Sâdece bir emr-i İlâhî ile işlerin hemen olduğu âlem. Yaradılışa ait kanunlar âlemi.
alem-i melekut / âlem-i melekût
İlâhî hükümranlığın tam olarak tecellî ettiği, görünmeyen, kâinatın iç yüzü.
antikor
Vücuda giren hastalık mikroplarını zararsız kılmak için organizmanın bir kanun-u İlahî ile çıkardığı madde.
(Fransızca)
arif-i billah / ârif-i billah
Mürşid, ermiş, evliyâ. Hakkın nuru ile Cenab-ı Hakk'ı bilen. Âlemi, hâdiseleri İlahî feyz ve ilim ile gören veli.
arif-i esrar / ârif-i esrar
İlâhî sır ve hakikatlara vâkıf olan.
arifin / ârifîn
İrfan sahipleri, İlâhî hakikatlere vakıf olanlar.
arş
Bağ çardağı.
Gölgelik.
Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri. (Arş kâinatı kaplar. Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar.)
Fevkiyyet, ulviyyet.
Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk
İlâhî kudret ve saltanatın tecelli yeri.
asa / asâ
(Fiil veya harftir) Ümid veya korku bildirir. Şek ve yakin manalarına delalet eder; (ola ki, şayet ki, meğer ki, olur, gerektir) manalarına gelir. Ekseri, (lâkin) (leyte) mânasına temenni için kullanılır. Hitab-ı İlahî kısmında yakîn ve vücubu ifade eder.
aşk-ı hakiki / aşk-ı hakîkî / عَشْقِ حَق۪يق۪ي
Gerçek aşk, ilâhî aşk.
aşk-ı ilahi / aşk-ı ilâhî
İlâhî aşk, Allah'a duyulan aşk derecesindeki sevgi.
aşk-ı kimyevi / aşk-ı kimyevî
Fıtrî meyil ve alâka. Kimyevî unsurlar arasında birbirlerine karşı olan cazibe ve birleşme meyelanları ki; birer İlâhi emir ve kanunlardır.Fransızcası: Affinite (afinite) dir.
aşk-ı lahuti / aşk-ı lâhûtî / عَشْقِ لَاهُوت۪ي
Cenab-ı Hakk'a olan sevgi ve muhabbet. Aşk-ı İlâhî, aşk-ı hakikî, aşk-ı mânevî gibi tâbirler Cenab-ı Vacib-ül Vücud'a dâir şiddetli muhabbet ve sevgiyi ifâde eder.
İlâhî aşk.
atım
t. Ateşli silahların boşaltılması, atılması.
Kurşun menzili, kurşunun gidebildiği, yetiştiği mesâfe.
Silahın bir defa atılması için lâzım gelen barut vesaire.
ayanısabite / ayânısâbite
Varlıkların ilâhî ilimde ezelden beri bulunan hakikatları.
ayine
Ayna. Mir'ât. Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey. (Ayna, ışığı aksettirip gösterdiğinden dolayı esmâ-i İlâhiyeyi de bize gösteren ve Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecazen "âyine" denilmektedir.)
(Farsça)
Vasıta ve mazhar mânasına da gelebilir.(Farsça)
ayine-i ervah
Ruhlar âyinesi. Esmâ-i İlâhiyenin tecellisine mazhar olan ruhlar.
ayine-i rahmet-i alem / âyine-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmeti yansıtan bir ayna.
azab-ı ilahi / azab-ı ilâhî
İlâhî azap.
azamet-i ilahi / azamet-i ilâhi
İlâhî büyüklük.
bab-ı rahmet / bâb-ı rahmet
İlâhî şefkat ve merhamet kapısı.
bahr-i rahmet
İlâhî şefkat ve merhamet denizi.
bakiyat-ı salihat / bâkiyât-ı sâlihât
İnd-i İlahîde ecr-i sâliha. Bâki olan sâlih ameller.
Elhamdülillah, Sübhanallah ve Allahuekber gibi kudsî kelâmlar.
baran-ı feyz ve rahmet / bârân-ı feyz ve rahmet
İlâhî rahmet, feyz ve bereket yağmuru.
baran-ı feyz-i rahmet / bârân-ı feyz-i rahmet
İlâhî rahmet, feyz ve bereket yağmuru.
barigah-ı ehadiyet / bârigâh-ı ehadiyet
Herbir vaklıkta isim ve sıfatlarıyla tecellî eden Allah'ın huzuru; İlâhî dergâh.
bayram-ı ilahi / bayram-ı ilâhî
İlâhî bayram.
bazgeşt / bâzgeşt
Nakşibendiyye yolunda on bir temel esastan biri. Sâlik'in (tasavvuf yolcusunun) Kelime-i tevîhdden sonra kalbinden; "İlâhî! Maksûdum Sensin. Matlûbum (maksadım) Senin rızândır."demesi.
bedii / bedîî
Bedi' ve güzel olan. Ebedî ve güzel olan. İlahî ve güzel eserlere müteallik bulunan.
berat gecesi
Arabi Şâban ayının onbeşinci gecesi. Şâban ayı mübarek şuhur-u selâseden (üç aylardan) olup, onbeşinci gecesi mahlûkatın rızıklarına, ömürlerine, amellerine dâir taraf-ı İlâhîden meleklere tâlimat verildiği hususunda rivâyât-ı sahiha vardır.
berekat-ı ilahiye / berekât-ı ilâhiye
Bereketli ve feyizli İlâhî hediyeler.
bereket-i ihsan
İlâhî ihsanın bereketi.
berk
Şimşek çakması. Parlama.
Yıldırım.
Zinetlenme, süslenme.
Tas: Tecelli-i İlâhiye ile kurbiyyete mazhariyyet.
Ahmak olmak.
bostan-ı huda / bostan-ı hudâ
Huda'nın, Allah'ın bostanı meâlinde olup, İlâhî güzellikleri ve tecelli-i İlâhînin aksettiği yer mânâsında kullanılır. "Vahidiyet mertebesi" diye de söylenmiştir.
(Farsça)
burhan-ı ilahi / burhan-ı ilâhî
İlâhî delil, Kur'ân.
camiiyet-i tamme / câmiiyet-i tâmme
İnsanın İlâhî ilimlerin tecellîlerini mükemmel bir şekilde mahiyetinde toplanması.
cazibe
Çekme kuvveti.
Mc: Letafet zamanı. Hüsn-ü cemal. (Hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet câzibeyi tevlid eder gibi bir âdet-i İlâhiyye, bir kanun-u Rabbanidir. Mek.)
cebbar / cebbâr
(Sıfat-ı İlahiyedendir) İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan. Büyüklük, azamet ve kudret sahibi. İmar eden Cenab-ı Hak. Kullarını ıslah edip tevbeye götüren Allah Teâlâ Hz.leri (C.C.)
Zâlim, gaddar, müstebid, mütemerrid insanlar da bu sıfatla tavsif edilir. Meselâ; Cengi
İlâhî isimlerdendir. Dilediğini yapan, kudret ve güç sahibi Allah.
Zalim, müstebit kişi.
Gökyüzünün güneyinde bulunan bir yıldız kümesi.
cehennem
Allah yerine, tabiat, madde, sebepler vb. yaratılmış şeyleri ilâh kabul eden; Allah'a kul olacaklarına, arzularına ve heveslerine, başka insanlara ve mahlukata kul olanların işledikleri cürüm ve suçtan dolayı İlâhi adaletle ceza görecekleri yer. Cehennem'in varlığını bütün geçmiş peygamberler ve onl
celali / celalî
Celal ismine dâir. İlâhi ve celale müteallik. Celal adlı kimselerle alâkalı olan.
Hicri XI. Asırdan önce Anadolu'da baş gösteren eşkiyaya verilen ad.
Sultan Celaleddin Melikşah tarafından hazırlanan ve Hicri 471 tarihinde başlayan bir güneş takvimi.
cennet
Allah'a (C.C.) inanan ve O'na ibadet ve itaat edenlerin, iman ve İslâmiyyet'e ihlâs ve sadâkatle hizmet edenlerin, Kur'ana bir hizb-ül Kur'ân olarak mücâhidâne bir sûrette hizmetkâr olan mücâhidlerin, cihâd-ı diniyye erlerinin âhirette fazl-i İlâhi ile gidip ebediyyen içinde kalacakları mekân ve mes
cereyan-ı tecelliyat-ı ilahiye / cereyan-ı tecelliyat-ı ilâhiye
İlâhî yansımalarının meydana gelmesi, cereyan etmesi.
cihet-i melekutiyet / cihet-i melekûtiyet
Birşeyin iç yüzü, aslı, hakikati; varlıklara hükmeden İlâhî fiil, isim, sıfat ve şuûnâta bakan yön.
cilve
Esmâ-i İlâhînin tecellisi.
Tecelli.
Güzellere yakışır duruş ve davranış. Dilberâne hareket. Naz ve edâ. Hoşa giden görünüş.
cilve-i ef'al / cilve-i ef'âl
İlâhî fiillerin yansıması.
cilve-i inayet / cilve-i inâyet
İlâhî şefkat ve yardımın cilvesi, görünmesi.
cilve-i irade-i ilahiye / cilve-i irade-i ilâhiye
İlâhî iradenin yansıması, görünmesi.
cilve-i nur
İlâhî nurun yansıması ve görünmesi.
cinan-ı ulum / cinan-ı ulûm
İlm-i Kur'ân ve imân cennetleri. Maarif-i İlâhiye ve tahkikî ve yakinî imân derslerinin okunduğu ulemâ-i İslâm ve talebe-i ulûm meclisleri.
cüz-i layetecezza / cüz-i lâyetecezzâ
Bir daha bölünmeyen en küçük parça. En küçük cisim parçası. Tecezzisi kabil olmayan. Atom. Yani parçalansa, maddîlikten çıkıp kanun-u İlâhî ile bir nevi kuvvete inkılâb eder.
daire-i tasarruf-u rububiyet
İlâhî irâde ve terbiyenin tasarruf dairesi.
daire-i vücub
Tebeddül ve tagayyür etmeyen ve mümkinat âleminden olmayan âlemler. Esmâ ve Sıfât-ı İlâhiyye gibi.
delil-i arşi ve süllemi / delil-i arşî ve süllemî
Eski mantıkta Vahdaniyyet-i İlâhiyyeyi ve teselsülün muhaliyyetini isbat bahislerinde geçen delillerdendir.
derecat-ı niam-ı ilahiye / derecat-ı niam-ı ilâhiye
İlâhî nimetlerin dereceleri.
desatir-i hikmet / desâtir-i hikmet
Hikmet düsturları; İlâhî gaye ve faydanın prensip ve kaideleri.
dest-i gaybi / dest-i gaybî
Görünmez el, inâyet-i İlâhi.
(Farsça)
Mc: Allah'ın yardımı.
(Farsça)
din
Peygamberin bildirdiği biçimde kulluk görevlerini belirleyen ilâhî nizam.
din-i ilahi / din-i ilâhî
İlâhî din.
diyar-ı irfan / diyâr-ı irfan
İrfan ülkesi; uçsuz bucaksız bir beldeyi andıran Allah'ı tanıma, İlâhî hakikatlere ulaşma özelliği.
düstur-u ilahi / düstur-u ilâhî / düstûr-u ilâhî
İlâhî düstur, prensip.
İlâhi kural, kanun.
düstur-u irade-i ilahiye / düstur-u irade-i ilâhiye
İlâhî iradenin kaide ve prensipleri.
eczahane-i kübra-yı ilahiye / eczahane-i kübrâ-yı ilâhiye
İlâhî büyük eczahane.
eczahane-i rahmet-i alem / eczahane-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin bir neticesi olarak bütün mânevî hastalıkları tedavi edecek ilâçların bulunduğu eczahane.
ef'al-i ilahiye / ef'âl-i ilâhîye
Kâinattaki varlıkları ortaya çıkaran İlâhi fiiller.
ef'al-i umumiye-i ilahiye / ef'âl-i umumiye-i ilâhiye
Bütün varlıklar âleminde varlıkları ortaya çıkaran İlâhî fiiller.
ehl-i hal / ehl-i hâl
İlâhî aşka bağlanmış, çoşkunluk ve vecd sahibi.
Hâlden anlayıp, duruma göre idâre eden kimse. İlâhi tecellilere ve mânevi feyze mazhar olan.
(Farsça)
ehl-i keşif / اَهْلِ كَشِفْ
İlâhî sırları görenler.
ehl-i sekr
Aklı ile hareket edemeyip hissi ve zevki ile hareket eden, sarhoş.
(Farsça)
Tas: İlâhî bir tecelli ile istiğrak halinde olanın kendinden geçmesi hali.
(Farsça)
ehl-i şuhud
Kâinatta tevhid delillerini aynen seyreden, İlâhi ve gizli sırlarını Hakkın izni ile gören şuhud ehli. Veli.
(Farsça)
Görecek derecede kat'i kanaat sâhibi olan enbiyâ ve evliyalar.
(Farsça)
ehl-i zevk / اَهْلِ ذَوْقْ
İlahî sırların ruh ve kalbten, nefis ve hislere geçmesiyle bundan zevk alan kimseler.
ehlikitab
İlâhî kitaplardan birine inanan.
ehriman
(Ehrimen, Ehremen) Ateşperestlerin şer ilâhının ismi. Bâtıl bir ilâh ismi.
(Farsça)
el-mecid
Esmâ-i İlâhiyedendir.
elfaz-ı ilahiye ve nebeviye / elfâz-ı ilâhiye ve nebeviye
İlâhî lâfızlar ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek sözleri.
elfaz-ı kudsiye-i ilahiye / elfâz-ı kudsiye-i ilâhiye
Mukaddes İlâhî lâfızlar, ifadeler.
eltaf-ı ilahiyye / eltaf-ı ilâhiyye
İlâhî lütuflar; Allah'ın ihsanları, şefkatle muamelesi.
emanet-i ilahiyye / emânet-i ilâhiyye
İlâhî emanetler.
emanet-i kübra / emanet-i kübrâ
Benlik duygusu; büyük emanet; başka varlıkların yüklenmekten çekindiği ve insanın yüklendiği İlâhî görevler, yükümlülükler.
embel
Kılıcı ve silahı olmayan.
Eyer üstünde doğru oturamayan.
Boynu eğri olan.
emr-i tekvini / emr-i tekvinî
Yaradılışa ait İlâhi kanun ve nizam. Tekvine dair işler, hâdiseler, maddeler. Fıtri kanunlar ve Âdetullahın tazammun ettiği emirler.
enva-ı ihsanat-ı ilahiye / envâ-ı ihsânât-ı ilâhiye
İlâhî ihsan çeşitleri.
enva-ı niam-ı ilahiye / envâ-ı niam-ı ilâhiye
İlâhi nimetlerin çeşitleri.
envar-ı esmaiye / envâr-ı esmâiye
İlâhî isimlerin nurları.
eser-i hikmet ve rahmet
İlâhî merhamet ve hikmet eseri, ihsanı.
esrar-ı kelam / esrâr-ı kelâm
Kelâmın sırları; vahiy, İlâhi kelam.
evamir-i ilahiyye / evâmir-i ilâhiyye
İlâhî emirler.
eyyam-ı ilahiye / eyyâm-ı ilâhiye
İlâhi günler; Kur'ân-ı Kerîmin bahsettiği günler.
ezan
Namaza dâvet ve vahdaniyet-i İlâhiyyeyi ve hakaik-ı İslâmiyyeyi âleme, kâinata ilân etmek için minare ve emsali mahallerde edilen nidâ. Kamet getirmek.
Bildirmek.
ezvak-ı arifin / ezvâk-ı ârifîn
İrfan sahiplerinin, İlâhî hakikatlere vakıf olanların aldığı mânevî zevkler.
farz
Her müslümanın şahsen yapmakla yükümlü bulunduğu ilâhî emir.
fazl-ı ihsan
İlâhi ihsan ve lütuf.
feth-i bab-ı rahmet eden
İlâhî şefkat ve merhamet kapısını açan.
fırka-i naciye / fırka-i nâciye
Kur'an-ı Kerim'e ve Sünnet-i Seniyeye sıkı sıkıya bağlı olup Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolundan ayrılmayan müslümanlar. Bunlar kıyamete kadar lütf-u İlahî ile devam eder.
fıtrat-ı ilahiye / fıtrat-ı ilâhiye
İlâhi fıtrat, yaratılış kanunları.
San'at-ı Rabbaniye ve kudret-i İlâhiyenin dâima değişen bir defteri olan ve yanlış olarak "Tabiat" namı verilen Cenab-ı Hak'ın fıtrat kanunları ve mahlukatın yaradılışı.
fütuh
(Tekili: Feth) Fetihler.
(Çoğulu: Fütuhât) Açılmak.
Yardım.
Lütf-u İlâhîye ulaşmak.
Zafer. Galibiyet.
Açıklık. Gönül ferahlıkları.
füyuzat-ı ilahiye / füyuzat-ı ilâhiye
İlâhî feyizler.
garize / garîze
Asıl. Yaratılıştan olan. Sevk-i İlâhi. Huy.
gazve
Din düşmanı olan cephenin üzerine taarruz. Muharebe. Cenk. Sefer. Din muharebesi. Gazve, gazivden alınmış olup cenk ve kıtal manasınadır. Düşmanla vuruşmak demektir. Siyer ıstılahında Gaza ve gazve tâbirleri Peygamber Efendimizin bizzat hazır bulunduğu muharebeye denir. Peygamber Efendimizin bizzat
gülbang / گلبانگ
İlahi.
(Farsça)
gülbank
(Gülbang) Bir cemaat tarafından birlikte söylenen duâ, ilâhi, tekbir.
(Farsça)
gürz
Silâhın icadından evvel kullanılan bir harp âleti. Gürz, yekpare veya yalnız baş tarafı demir ve bakırdan, sapı ise ağaç ve demirden olan bir nevi topuzdur. Gürzün Türkçesi "bozdoğan" dır. Bozdoğan bir cins yırtıcı kuştur. Gürz, bozdoğanın kafasına benzediği için bu adla anılmıştır. Gürzün baş kısmı
hadd-i büluğ
Büluğa erme yaşı. Teklif-i İlâhînin başladığı, namaz ve oruç gibi dinî emirleri ifaya başlanılan yaş.
hadise-i rahmet / hâdise-i rahmet
İlâhî şefkat, merhametin göründüğü yağmur olayı.
hadisikudsi / hadîsikudsî
Mânâsı ilâhî sözü peygamberî olan hadîs.
hak nazarında
Hak ve hukuk kurallarına göre; İlâhî adalete göre.
hakaik-ı aliye-i ilahiye / hakaik-ı âliye-i ilâhiye
İlâhî yüce hakikatler.
hakim / hâkim
"Hüküm veren, hak ve adalet üzere hükmeden, başkasını müdahale ettirmeden idare eden" mânâsında ilâhî isim.
halet-i şuhud / hâlet-i şuhud
İlâhî hakikatleri seyir hali.
halife
Öncekinin yerine geçen.
Fık: İlâhî, yâni şer'î hükümlerin tatbik ve icrası için Peygamber'e (A.S.M.) vekil olan zât. İmam. İmamet-i kübra. (Namazda imama uyan cemaat gibi, halifeye de şer'î emirlerde öylece itaat edilir. Halifede aranan dört şart: İlim, adalet, kifayet, a'zâ ve havâs
hannan / hannân
"Çok acıyan, pek acıyıcı" mânâsında ilâhî isim.
harbe
Tar: Kısa mızrak tarzında bir nevi silâhın adıdır. Eskiden "Köylü" adı verilen yangın habercisinin taşıdığı ucu demirli değneğe de harbe denilirdi. Eski tüfekleri doldurmağa mahsus demirden yapılmış âlete de "tüfek harbisi" adı verilirdi.
haşirdeki mizan
Haşir meydanındaki amelleri tartan terazi; insanın öldükten sonra âhirette diriltilerek Allah'ın huzurunda toplanmasının ardından günah ve sevapların tartılacağı İlâhî terazi.
haşmet-i celaliye / haşmet-i celâliye
İlâhî haşmet ve büyüklük.
havatır-ı rabbaniye
Rabbanî telkinler. İlâhî ilhamlar.
hazine-i ezeliye-i kelam-ı ilahi / hazine-i ezeliye-i kelâm-ı ilâhî
İlâhî konuşma sıfatının başlangıcı ve sonu olmayan hazinesi.
hazine-i hassa-i rahmet nazırı / hazine-i hassa-i rahmet nâzırı
İlahi rahmetin çok özel hazinelerinin gözlemcisi.
hazine-i ilahiye / hazine-i ilâhiye
İlahî hazine.
hidayet-i ilahiyye / hidayet-i ilâhiyye
İlâhî hidayet, Allah'ın doğru yola erdirmesi.
hidemat-ı imaniye
İmâni hizmetler. (Kur'an-ı Kerim'i ve mânâsını öğrenmeğe vesile olmak; imâni şüphelerin giderilmesine çalışmak; İslâmiyetin, hak din olduğunu isbat etmek veya isbâta vesile olmak gibi.) Görülen hizmetler. Eşyanın ve mahlukatın lisan-ı hâl ile esmâ-i İlâhiyeye ait yaptıkları tesbih ve ibadetleri.
hikmet
İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor)
Herkesin bilmediği gizli sebeb. Kâinattaki ve yaradılıştaki İlâhî gaye.
Ahlâka ve hakikata faydalı
hikmet-i amme / hikmet-i âmme
Her şeyin alakâlı olduğu İlâhî gaye. Her şeyi kanun ve nizamına itaat ettiren umumi faydalar. Yaratılıştaki, kâinattaki umumi ve ilâhi gaye.
hikmet-i dakika
Dakik hikmet; ince ve derin olan İlâhî sebep, gaye.
hikmet-i hilkat / حِكْمَتِ خِلْقَتْ
Yaratılıştaki ilâhî maksad ve incelik.
hilaf-ı hikmet / hilâf-ı hikmet
Yaratılıştaki hikmete, İlâhî gayeye zıt.
himayet-i ilahiye / himayet-i ilâhiye
İlâhî koruma, muhafaza.
hitabat-ı ilahiye / hitâbât-ı ilâhiye
İlâhî hitaplar, seslenişler.
hizlan / hizlân
(Hezlan) Yalnız başına kalıp zelil olmak, yardımcısız kalmak.
Muhafaza ve rahmet-i İlâhiyeden mahrumiyet.
İlâhî rahmetten mahrum kalmak.
hubb-ısiva / hubb-ısivâ
Allahü teâlâdan başka şeylerin sevgisi.Olup nâdim elim çektim hevâdan, Pâk ettim kalbimi hubb-ı sivâdan. Yüzüm dergâhına döndüm ilâhî, Kapundan etme red, bu pür günâhı.
hüccet-i rahmet-i alem / hüccet-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmeti gösteren kesin ve güçlü delil.
hudadad
Allah vergisi. Mevhibe-i İlâhî.
(Farsça)
hükema-i ilahiyyun / hükema-i ilâhiyyûn
İlâhiyatçı felsefeciler; Allah'ın varlığına inanan filozoflar.
hukukullah
Fık: İbadetler ve İlâhî cezalar, ukubetlerle alâkalı haklar.
Hukukullah umuma taalluk edip, yalnız bir şahsa âid olmayan ahkâm demektir. Bunlar hukuk-u umumiyeden ibarettir. Cenab-ı Hakk'a izafesi, tazim ve ehemmiyetine işaret içindir.
hulul / hulûl
İlâhî sıfatların mahlûklar ile bütünleştiği onlara nüfuz ettiği esasına dayalı bâtıl bir görüş.
huruf-u kudsiye-i şifre-i ilahiye / hurûf-u kudsiye-i şifre-i ilâhiye
Birer İlâhî şifre olan kutsal harfler.
huruf-u mukattaa / hurûf-u mukattaa
Bazı sûre başlarında bulunan ve birer İlâhî şifre niteliğinde olan harfler (Yâ sin, Elif lâm mim, Ha mim vb.).
Bazı sûrelerin başlarında bulunan ve birer İlâhî şifre özelliğini taşıyan Arapça hece harfleri.
huruf-ul mukattaa
Gr: Kur'an-ı Kerim'de sure başlarında bulunan, kesik kesik, ikisi üçü birleşik veya tek başına yazılı hafler. Elif Lâm Mim, Yâ Sin, Elif Lâm Râ... gibi. Bunlar İlahî birer şifre olup, mânalarını anlayanlar Resul-ü Ekrem (A.S.M.) ve O'nun vârisleridir.
hüsn-ü esma / hüsn-ü esmâ
İlâhî isimlerin güzelliği.
hutbe
İlâhi emir ve nehiyleri cemaate beyan ve ihtar etmek. Cuma veya bayram namazlarında müslümanlara hatibin İlâhi ve şer'i emirleri hatırlatan sözleri. (Hatib, bu hutbeyi söylemeye Halife veya İslâm Devlet Reisinden vazife ve salâhiyet almıştır.)
ilahe'l-evveline ve'l-ahirin / ilâhe'l-evvelîne ve'l-âhirin
Baştakilerin ve sondakilerin İlâhı, Allah.
ilahi / ilahî / ilâhî / الهى
Cenâb-ı Hak ile alâkalı, Allah'a dâir. Cenab-ı Hakk'a aid ve müteallik.
Ey Allahım, ey İlâhım! (meâlinde duâ içinde söylenir).
Edb: Tasavvufî şairler tarafından dinî ve İlâhî fikirleri havi olmak üzere yazılmış olan ve makamla okunan şiirler.
Tanrısal.
(Arapça)
İlahî, dinî şarkı.
(Arapça)
ilahiyyun
İlâhiyatçılar.
Fls: Sadece Allah'ın varlığından bahseden filozoflar. Sadece akıllarına güvenerek Cenab-ı Hak'tan bahseden bir kısım filozoflar.
ilan-ı tekvini / ilân-ı tekvinî
Umumi âfetler ve gök taşları düşmesi gibi Cenab-ı Hakk'ın tekvinî âyetleri ve ibretli hâdiseleri ile hakaik ve hikmet-i İlâhiyesini ilân edip bildirmesi.
ilanname-i ilahi / ilânnâme-i ilâhî
İlâhî hakikatleri aktaran duyuru yazısı.
ilham / ilhâm / الهام
Peygamberlerin kalblerine, uyanık iken, melek görünmeden ilâhî vahyin bırakılması.
Sâlihlerin, iyi kimselerin kalbine gelen İslâmiyet'e uygun mânâlar.
Allahü teâlânın bildirmesi. Sevk-i tabîî. Bugün buna içgüdü denilmektedir.
Kalbe gelen ilâhî söz.
ilm
(İlim) Okumakla veya görmek ve dinlemekle veya ihsan-ı Hak'la elde edilen malumat. Bilmek. İdrak etmek. (İlim, hakikatı bilmekten ibarettir. İlim, marifetten daha umumidir. Marifet, tefekkürle bilmek mânasına olmakla beraber, Cenab-ı Hakk'a nisbeti câiz olmaz. Gerek huzurî olsun (ilm-i İlâhî
ilm-i adab / ilm-i âdâb
Yemek, içmek, yatıp kalkmak, giyinmek, sefer gibi hâllere dair hadisler için, ilm-i hadis istılâhında kullanılan tâbirdir.
ilm-i fiten
Asr-ı saadetten sonra zuhur eden hâdiselere, fitnelere dâir olan hadis-i şeriflere, ehl-i hadis ıstılahında İlm-i Fiten denilmektedir.
ilm-i hadis
(İlm-i Rivayet - İlm-i Ahbâr - İlm-i Âsâr) Resulüllah'ın (A.S.M.) akvâli (sözleri), ef'ali ve hallerine dâir ilimdir. Ehl-i hadis ıstılahında; tarihe ve siyere dâir hadis-i şeriflere bazan İlm-i Hadis-ül Halk, bazan da Sîre (Sîret) tabir edilir.
ilm-i tasavvuf ve tarikat
İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yolun ilmi; tarikat ve tasavvuf ilmi.
ilm-i tefsir / ilm-i tefsîr
Kur'ân-ı kerîmdeki murâd-ı ilâhîyi, Allahü teâlânın kastettiği mânâyı açıklayan ilim.
ilm-i tevhid
Allah'ın varlığı ve birliğini isbat ve izah etme ilmi.
Akaide müteallik hadis-i şeriflere ehl-i hadis ıstılahında İlm-i Tevhid tabir edilir.
iltifat-ı rahmet
İlâhî rahmet tarafından gelen lütuf.
imam-ı mübin / imâm-ı mübîn
İlim ve emr-i İlâhînin bir nev'ine bir ünvandır ki, âlem-i şehadetten ziyade âlem-i gayba bakıyor. Yani, zaman-ı halden ziyade mazi ve müstakbele nazar eder. Yani, her şeyin vücud-u zahirîsinden ziyade aslına, nesline ve köklerine ve tohumlarına bakar.
İlâhî ilim ve emrin bir ünvanı; gayb âlemine bakan, eşyanın geçmiş ve geleceğe ait kaidelerinin yazıldığı kader defteri.
inayet-i şamile / inâyet-i şâmile
Herşeyi içine alan İlâhî yardım ve koruma.
inayet-i sermediye / عِنَايَتِ سَرْمَدِيَه
Daimi olan İlahi yardım.
incil
Dört büyük ilâhî kitaptan biri.
inkişaf-ı feyezani / inkişaf-ı feyezanî
İlâhi lütuf, bolluk ve bereketin ortaya çıkması, görünmesi.
inkişaf-ı feyzani / inkişaf-ı feyzânî
İlâhî lütuf, bolluk ve bereketin ortaya çıkması, görünmesi.
insiyak
Mânen sevk olunma. İlâhi ve mânevi sevk. Gönderilmek, bir kuvvetin te'siriyle çekilip gitmek. Ardı sıra gitmek.
insiyaki / insiyakî
İnsiyak ile alâkalı. İnsiyak, İlâhî sevk ve his ile alâkadar.
irade-i külliyye / irâde-i külliyye
Allahü teâlânın irâdesi. İrâde-i ilahiyye de denir.
irade-i nafize / irade-i nâfize
Her yere ve her şeye tesir ve nüfuz eden İlâhî irade.
irfan
Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekâdan ileri gelen zihnî kemal.
İkrar.
Mücazat.
Fık: Esrar-ı İlâhiyeye, iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet. (İlim ile irfan ve ma'rifet arasında fark vardır: İlim, vech-i küllî ile, yani her vechesiyle bilmektir. İrfan ve marifet ise;
isa ruhullah / isâ ruhullah
İsâ Allah'ın ruhudur (Yani, Beytullah ifadesinde olduğu gibi, sebepler perdesini kaldıran bir tabirdir. "İsa (a.s.), babasız olarak doğrudan İlâhî kudretin tecellisiyle yaratılmıştır" demektir).
ism-i a'zam
Allah'ın (C.C.) Kur'ân ve Hadis-i Şeriflerde zikredilen yüz isminin mânâca en câmi' olanıdır. İsm-i A'zam, diğer isimlerin de mânâlarını içinde toplar. Her ism-i İlâhiyenin de, her mahlukun da bir a'zamlık mertebesi vardır.
işmam / işmâm
"Şemm"den:
Koklatma, koklatılma.
Tecvid ıstılâhında harfin zamme harekesine işaret etme.
ismiazam / ismiâzam
En büyük ilâhî isim.
istidrac
Derece derece yükselmeyi isteyiş.
Ist: Hakkı ve hakiki değeri olmadığı halde ve kabiliyetsizliğine rağmen bir kimsenin kesret-i nimete mazhar olması ve bu sebeple küfür ve isyana devam etmesi ile azab ve gazab-ı İlâhiyeye yaklaşması.
istigrak
Gark olmak, dalmak.
Dalgınlık.
Ist: Seraba kapılmak. Manevî bir hal ile hayret ve taaccübden bayılmak derecesine gelmek.
Tas: Dalgınlıkla, zihni bütün bütün meşgul olmak. Aşk-ı İlâhî ile dünyayı unutup kendinden geçmek.
Gr: "El" harf-i ta'rifinin, isimleri umu
istiğrak / istiğrâk
İlâhî aşka dalıp coşarak kendinden geçme, esrime.
istimal-i silah / istimal-i silâh
Söz silâhını kullanmak.
ıtri / ıtrî
Itra mensub, ıtır gibi kokan.
Müzik ilminde bir üstaddır. Asıl adı Mustafa'dır. Bayramlarda okunan tekbirin ilâhi ve kuvvetli bestesi onundur. Bestelere âid Segâh, Ayin-i Şerif gibi 25 eseri olduğu söylenir. Osmanlı padişahı IV. Mehmed'in nedimlik ve esirler kethüdalığında bulunmuştu
ittifakıyet-i avra / ittifakıyet-i avrâ
Tek gözü kör olan ittifak, beraberlik; arkasında hükmeden İlâhî kudret görülmediği için sadece maddî güce sahip olduğu sanılan birlik ve beraberlik.
kader / قدر
Cenâb-ı Hakk'ın kâinatta olmuş ve olacak her şeyin evsafını ve havassını ve sâir geleceğini ve geçmişini ezelden bilip, levh-i mahfuzunda takdiri ve yazması. Takdir-i İlâhî.
Ezelî kısmet.
Tali'. Baht. Şans.
İlahî takdir.
(Arapça)
kal'a-i ilahiye / kal'a-i ilâhiye
İlâhî kale.
kalem-i kudret
Varlıkların ve olayların düzenli olarak vücuda gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç.
kalem-i kudret ve kader
Allah'ın olacak hâdiseleri olmadan önce bilip takdir etmesi ve bu olayların düzenli olarak meydana gelişinde bir kalem gibi eserini gösteren İlâhî güç ve ilim.
kanun-u ilahi / kanun-u ilâhî
İlâhî kanun, İlâhî irade.
kanun-u nurani-yi ilahiye / kanun-u nurânî-yi ilâhiye
İlâhî olan nurlu kanun; Cenâb-ı Hakkın nurlu kanunu.
karia
(A, uzun okunur) Ansızın gelen belâ. Kıyâmet.
Belâ ve musibetten hıfz-ı İlâhiye dâir okunan dua ve âyetler.
Peygamberimiz'in (A.S.M.) düşman üzerine saldığı asker grubu.
Pek şiddetli rüzgâr.
kaside-i kader
Kader kasidesi; yaratıcısının medhine lâyık, İlâhî takdir ve ölçülerle yaratılmış bir kaside gibi olan varlıklar.
kasr-ı ilahi / kasr-ı ilâhî
İlâhî köşk, saray.
kavanin-i adatullah / kavânin-i âdâtullah
Âdetullah kanunları; kâinatta işleyen İlâhî yasalar, yaratılış kanunları.
kavanin-i icraat / kavânîn-i icraat
Kâinattaki, tabiattaki İlâhî icraat ve faaliyet kanunları.
kavanin-i ilahiye / kavanin-i ilâhiye / kavânin-i ilâhiye
İlâhî kanunlar. Şeriat.
İlâhî kanunlar.
kavl-i ilahi / kavl-i ilâhî
İlâhî söz.
kaza / kazâ / قضا
İlahî takdir.
(Arapça)
Kadılık.
(Arapça)
Kaza.
(Arapça)
İlçe.
(Arapça)
kefe-i hasenat / kefe-i hasenât
İyiliklerin tartıldığı İlâhî terazi kefesi.
kehanet
Gaibden haber vermek. Falcılık. Kâhinlik etmek. (İlâhi ihbârât-ı gaybiyyeye istinad etmeden, gaybdan haber vermek ve falcılık ve kâhinlik etmek dinen kat'iyyetle haramdır.)
kelam / kelâm
Söz, ilâhî sıfatlardan biri.
kelime-i tevhid
Tevhid-i İlahîyi ifade eden "Lâilahe illallah Muhammedür Resulullah" cümle-i kudsiyesidir.
kemalat-ı ilahiye / kemâlât-ı ilâhiye
İlâhî mükemmellikler.
kemalat-ı rububiyet / kemâlât-ı rububiyet
Rablığın, ilâhî terbiyenin mükemmellikleri ve kusursuzluğu.
keramet
Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli.
Bağış, kerem.
İkram, ağırlama.
keramet-i kevniye
Kudret-i Rabbaniyenin ihsanı ile letâfet kesbedip havada uçmak, uzun yolu kısa zamanda gitmek, bir mü'minin bir sıkıntısı hâlinde Cenab-ı Hakk'a dua edip ind-i İlâhîde makbul bir zâttan yardım istemekle, o zatın, izn-i İlâhi ile o muztar kimsenin imdadına yetişmesi, kale gibi muhkem bir yerde üzerin
kerem-i ilahi / kerem-i ilâhî
İlâhi lütuf ve ikram.
kitab-ı hikmet-i samedaniye / kitab-ı hikmet-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ancak herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın hikmetlerle dolu kitabı, İlâhî amaç ve hikmetleri gösteren kitap.
kitabi / kitâbî
Kitaba uygun, kitapla ilgili, ilâhî kitaplardan birine inanan.
kıyam-ı binefsihi / kıyam-ı binefsihî
(Kıyâm-ı bizâtihî) : Fık: Varlığı, durması kendi zâtı ile olmak mânasında bir sıfat-ı İlâhîdir. Şöyle ki: Hak Teâlâ'nın ezelî ve ebedî olan varlığı kendi zâtı ile kaimdir. Kendi varlığı, kendi hüviyetinin, kendi mukaddes zâtının muktezasıdır. Aslâ başkasının değildir. Bunun için, Allah Teâlâ'ya "Vâc
kuddise sirruhu / kuddise sirruhû
İlâhî hikmetten öğrendiği sırlar mübarek ve pak olsun anlamında, büyük veliler için kullanılan bir hürmet ifadesi.
kuddus / kuddûs
"Temiz olan ve temizlikleri yaratan" mânâsında ilâhî isim.
kudret-i samedaniye matbahları / kudret-i samedâniye matbahları
Rızıkların İlâhî kudretle olgunlaştırıldığı mutfaklar.
küfr-i mutlak
Hiç bir imâni hükmü olmamak, dine âit hiç bir hakikatı, Allah'ın varlığına âit hiç bir delili kabul etmemek. İhsan ve inayet-i İlâhiyyeye karşı şükür etmiyerek fiilen ve kavlen inkâr etmek. ("Neuzü billâh" dine söğmek gibi) Küfr-ü icabettiren bazı çirkin sözlere de "küfür" denilmiştir.
künuz-u esma-i ilahiye / künûz-u esmâ-i ilâhiye
İlâhî isimlerin hazineleri.
kur'an şecere-i semavisi / kur'ân şecere-i semâvîsi
İlâhî, mukaddes Kur'ân ağacı.
kuran / kurân
"Okunan" mânâsında ilâhî kitabımızın adı.
kurb-u huzur-u ilahi / kurb-u huzur-u ilâhî
İlâhî yakınlığa ulaşma makamı.
küreyvat-ı hamra
Kırmızı kan kürecikleri. Kana kırmızı rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücrecikler olup kanın her mm.küpünde beş milyon kadar bulunurlar, beden hücrelerine erzak dağıtırlar ve bir kanun-u İlâhî ile hücrelere erzak yetiştirirler. (Tüccar ve erzak memurları gibi)
kutb-ul arifin / kutb-ul ârifîn
Ariflerin en ileri geleni, en büyüğü. Maddi, mânevi ve İlâhi ilim sahiblerinin başı. Ariflerin kutbu.
kütüb-i ehadis
İlâhî kitaplar: Tevrat, Zebur, İncil, Kur'ân-ı Kerim.
kütüb-i salife / kütüb-i sâlife
Allahü teâlâ tarafından, Peygamber efendimizden önce gelmiş olan peygamberlere gönderilen fakat sonradan tahrif edilmiş, değiştirilmiş olan ilâhî kitablar. Bunlara semâvî kitablar da denir.
kütüb-ü ilahiye / kütüb-ü ilâhiye
İlâhî kitaplar, Allah tarafından gönderilen semavî kitaplar; Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'ân-ı Kerîm.
kütüphane-i ilahi / kütüphane-i ilâhî
İlâhi kütüphane, kâinat.
kuvve-i ilahiye / kuvve-i ilâhiye
İlâhî kuvvet.
kuvvet-i ulviyet
Ulvî, yüce, İlâhî kuvvet.
lahut / lâhut
İlâhî âlem. Uluhiyet âlemi. Ruhanî, manevî alem.
İlâhî âlem.
lahüt / lâhüt
İlâhî âlem, ulûhiyet âlemi.
lahuti / lâhutî / lâhûtî / لاهوتى / لاَهُوت۪ي
İlâhî; Allah tarafından olan.
İlâhî âlemle ilgili.
İlahî.
(Arapça)
Ma'nevî, İlâhî.
latife-i rabbaniye / lâtife-i rabbâniye
İnsanın kalbine bağlı ve bütün duygularının sultanı olan ince bir duygudur ki, İlâhî hakikatlar onunla hissedilip zevkedilir.
İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu.
ledünn
(İlm-i ledünn) Garib bir ilim ismidir. Ona vakıf olan, mesturat ve hafâyayı, gizlilikleri münkeşif bir halde göreceği gibi, esrar-ı İlâhiyyeye de ıttıla' kesbeder. Bu ilm-i şerifin hocası ve sultanı Fahr-i Kâinat Aleyhi Ekmelüttahiyyât vessalâvât Efendimiz Hz. leridir. Bu ilmin ehli ise, Enbiyâ-ı iz
levh-i kaza ve kader / levh-i kazâ ve kader
Kader ve kazanın levhası, yani: Olmuş ve olacak her bir şeyin ilm-i İlâhîdeki vücudları; yani, ilmen mevcudiyyetleri.
levh-i mahfuz
Her şeyin hayatının ind-i İlâhîde yazılması. İlm-i İlâhînin bir ünvanı.
levh-i mahv-isbat
Bir şeyin yıkılıp tekrar kuruluşunu kaydeden mânevî levha, İlâhî kudretin yaz boz tahtası.
lika-i ilahi / lika-i ilâhî
Allah'a kavuşma; İlâhî buluşma, görüşme.
lisan-ı semavi / lisan-ı semâvî
Semavî lisan, İlâhî dil.
ma'dele-i ulya / ma'dele-i ulyâ
Büyük adalet yeri, yüksek adaletle herkesin muhakemesi görülen yer. Huzur-u İlâhiyedeki adâlet.
ma'dumat-ı hariciyye / ma'dumat-ı hâriciyye
İlm-i İlâhide olup, maddi vücudu olmayan şeyler.
ma'dumat-ı mümkine
Var olacağı ilm-i İlâhîde mâlum olup, henüz mevcud olmayan hâdisat.
ma'kul-ül-ma'na
Bir sebebe, illete ve maslahata dayanan şer'i mesele. (Fakat, hakiki sebeb ise emr-i İlâhidir.) Bir hikmete ve bir maslahata binâen tercih edilmiş veya o hükmün teşriine müreccih olmuş olan şer'i mes'ele.
ma'rifetullah
Masnuat-ı İlâhiyeyi ve Kur'âni hakikatleri tefekkür ve tahsil ile veya lütf-i İlâhi ile kalbi inkişâf ve basirete sâhib olmak. Esmâ-i İlâhiyyeyi tanımak. İlâhi hakikatlara vukufiyet. Her işte Allah rızâsına en uygun hareket tarzını bilip amel etmek.
maddiyyun
(Maddiyun) Maddeciler. Her şeyin esası madde olduğunu iddia edip, ruhaniyatı inkâr eden dinsizler. Her şeyi madde ile ölçenler. Masnuât-ı İlâhiye olan mahlukatı ve zerrelerin muntazam hareketini, tesadüf eseri gibi kabul ve tevehhüm edip dinsizliğe yol açmağa çalışanlar.
magdub
Hiddet ve gadaba uğramış. Doğru ve hak dini tanıyamamış ve rahmetten mahrum kalmış. Lütf-u İlâhîden mahrum olmuş.
Fık: Gasbolan mal.
mahkeme-i kübra
Öldükten sonra, âhiretteki ve Allah (C.C.) huzurundaki mahkeme. Bütün insanların muhakemesinin huzur-u İlâhiyede yapılacağı yer.
mahz-ı eser-i rahmet ve inayet / mahz-ı eser-i rahmet ve inâyet
İlâhî şefkat, merhamet ve yardımın eksiksiz gerçekleşmesi.
mahzen-i esrar-ı ilahiye / mahzen-i esrar-ı ilâhiye
İlâhî sırların hazinesi.
makarr-ı saltanat-ı ebedi / makarr-ı saltanat-ı ebedî
Sonsuz İlâhî saltanatın merkezi.
makàsıd-ı aliye-i kudsiye / makàsıd-ı âliye-i kudsiye
Her türlü kusur ve eksiklikten yüce olan İlâhî maksatlar, gayeler.
makdurat
(Tekili: Makdur) Takdir-i İlâhi olanlar. Güç ve kuvvet. Elden gelenler. Takdir edilenler.
makes-i rahmet-i alem / mâkes-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin aynası.
makine-i dakika-i bedia-i ilahiye / makine-i dakika-i bedîa-i ilâhiye
Benzersiz ve çok ince özelliklerle donanmış İlâhî makine.
makine-i ilahiye / makine-i ilâhiye
İlâhî makine; Allah'ın yarattığı ve bir makineyi andıran insan bedeni.
maneviye / mâneviye
İyilik ve kötülük ilâhı diye iki ilâha inanmaktan ibaret batıl bir mezhep olup zerdüştlerden alınmıştır.
matbaa-i ilahiye / matbaa-i ilâhiye
İlâhî matbaa; Allah'ın eserlerini bir kitap gibi basan İlâhî matbaa.
mazhar-ı rahmet-i alem / mazhar-ı rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan ilâhî rahmetin mazharı, aynası.
mazhariyet-i esma-i ilahiye / mazhariyet-i esmâ-i ilâhiye
İlâhî isimlerin tecellîlerine ayna olma.
mebde-i teayyün
İlâhî kemâllerin, yüksekliklerin ilm-i ilâhîde başlangıcı ve ilk kaynağı.
mecid
Azametli. Şerefli. Gâlib.
Esmâ-i İlâhiyedendir.
mecmua-i kavanin-i adat-ı ilahiye / mecmua-i kavânîn-i âdât-ı ilâhiye
Allah'ın kainata koyduğu, devam eden kanunların tamamı; İlâhî âdetler ve kanunların toplamı.
meczub
Başkasının te'siri ile hareket hâlinde olan. Cezbedilmiş. Aklı gitmiş olan. Aşk-ı İlahî ile kendinden geçmiş.
Deli. Divane. Mecnun.
meczube / meczûbe
Cezbeye tutulmuş, İlâhî aşkla aklî dengesi değişmiş kadın, mecnun.
medar-ı rububiyet / medâr-ı rububiyet
İlâhî rububiyetin cereyan ettiği yer.
mehbit-i vahy-i ilahi / mehbit-i vahy-i ilâhî
İlâhî vahyin indiği yer.
mektub-u samedani / mektub-u samedânî
Allah tarafından gönderilmiş birer mektup gibi, şuur sahiplerine İlâhî san'atı anlatan eser.
mektubat-ı ilahiye / mektubat-ı ilâhiye
İlâhî mektuplar; Allah'ın birer mektup gibi yazdığı ve san'atla yarattığı eserler, varlıklar.
mektubat-ı rabbani / mektubat-ı rabbâni
Rabbânî mektuplar, İlâhî mesajlar.
melek-ül-mukarreb
Huzûru ilâhide bulunan melekler.
melekut / melekût
Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münâsib ruhu, canı, hakikatı. Bir şeyin iç yüzü, iç ciheti.
Hükümdarlık. Saltanat.
Ruhlar âlemi.
Melekler âlemi, varlıkların ilâhî isimlere bakan iç yüzü.
menhiyyat
Şer'an haram edilenler. Yasak edilmiş, İlâhi emirle men'edilmiş olanlar. Nehyedilenler. Yasak olanlar.
meraya-yı esma-i ilahiye / merâyâ-yı esmâ-i ilâhiye
İlâhî isimlerin aynaları.
merhum
(Rahm. den) Kendine rahmet edilmiş.
Rahmete kavuşmuş. Dünyanın sıkıcı ahvâlinden kurtulup rahmet-i İlâhiyeye kavuşmuş olan. Dünya imtihanından kurtulup, vazifesini bitirmiş, paydosa kavuşmuş olan. (Vefat etmiş müslüman hakkında söylenir.)
meş'ale-i ilahiye / meş'ale-i ilâhiye
İlâhî ışık, nur.
mesail-i ilahiye / mesâil-i ilâhiye
İlâhi meseleler.
meşhergah / meşhergâh
San'at-ı İlâhiyyenin gösterildiği yer, yeryüzü.
(Farsça)
Teşhir yeri. Sergi.
(Farsça)
meşreb-i aşk / مَشْرَبِ عَشْقْ
İlâhî aşkı esas alan yol.
mest-i elest
Elest meclisinde hitab-ı İlahî ile mest olan.
metafizik
Fizik ve akıl ötesi. Beş duyu organıyla ve tecrübeyle anlaşılamayan şeyler. Fizik ötesini araştıran ilim, ilâhiyyât.
metalib-i hikmet / metâlib-i hikmet
İlâhî hikmetin istekleri, gerekleri.
mevcudat mektubatı
Varlık mektupları; Allah tarafından gönderilmiş birer mektup gibi, şuur sahiplerine İlâhî san'atı anlatan eserler.
mevhibe-i ilahiye / mevhibe-i ilâhiye / مَوْهِبَۀِ اِلٰهِيَه
İlâhî hediye.
mezmur
Terennümle okunan kaside, ilâhi ve münâcat.
Hz. Dâvuda (A.S.) inen "Zebur"un Surelerinden herbiri.
mi'rac
Merdiven, süllem.
Yükselecek yer.
En yüksek makam.
Huzur-u İlâhî. Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M.) Efendimizin, Receb ayının 27. gecesinde Cenab-ı Hakk'ın huzuruna ruhen, cismen, hâlen çıkması mu'cizesi ki; en büyük mu'cizelerinden birisidir.
mi'rac-un nebi
Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) huzur-u İlâhîde yükselmesi.
miktar-ı ilmi / miktar-ı ilmî
İlâhî ilim ile belirlenen ölçü.
mir'at-ı rahmet-i alem / mir'ât-ı rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin aynası.
misal-i rahmet-i alem / misal-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin misali, örneği.
mizan-ı adalet-i ilahiye / mizan-ı adalet-i ilâhiye
İlâhî adâlet terazisi.
mu'cize-i harika-i kudret
İlahî kudretin harika mu'cizesi.
mübarek
İlâhi hayrın bulunduğu şey. Bereketlenmiş, çoğalmış. Bereketli, uğurlu. Hayırlı. Mes'ud.
Beğenilen, kendisine kızılan ve şaşılan kimse veya şey.
mübarekat / mübarekât
Bütün tebrike sebeb olacak ve mâşâallah dediren ve bârekâllah söyleten bütün hâletler ve san'atlar. Mübarekiyet ifade eden bolluk ve İlâhî lütuflar.
mücemmil
Güzel yaratan. Güzelleştiren. (Esmâ-i İlâhiyedendir)
mucid / mûcid
Yeni bir şey yapan, "yoktan var eden" mânâsında ilâhî isim.
müfiz / müfîz
(Feyz. den) Feyiz veren, feyizlendiren.
Esmâ-i İlâhiyedendir.
muhafaza-i ilahiye / muhafaza-i ilâhiye
İlâhî koruma; Allah'ın yardıma ve korunmaya muhtaç olan kullarını muhafaza etmesi, koruması.
muhsin
"İhsan eden, güzel davranan" mânâsında ilâhî isim.
mukaddesat-ı semaviye
İlâhî emre ve vahye dayanan mukaddes şeyler.
mukaddir
"Takdir eden, kıymet biçen" mânâsında ilâhî isim.
mukattaat
Bazı sûrelerin başlarında bulunan ve birer İlâhî şifre özelliğini taşıyan kesik harfler.
mukattaat-ı huruf / mukattaât-ı huruf
Bazı sûrelerin başlarında bulunan ve birer İlâhî şifre özelliğini taşıyan kesik harfler.
mukim / mukîm
İkamet eden. Ayakta duran.
Okuyan.
Bir memlekette devamlı duran.
Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.)
Esmâ-i İlâhiyyeden olup "Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet
mukteza-yı hakikat ve hikmet
İlâhî gaye ve hakikatın gereği.
musevilik / mûsevîlik
Allahü teâlânın Mûsâ aleyhisselâm vâsıtasıyla İsrâiloğullarına gönderdiği din. Mukaddes (ilâhî) kitabı Tevrâttır. Îsâ aleyhisselâma kadar olan peygamberler bu dîni insanlara tebliğ ettiler. Îsâ aleyhisselâmın gelmesiyle Mûsevîlik dîninin hükmü kaldır ıldı.
musika-i ilahi / musika-i ilâhî
İlâhi mızıka.
musika-i ilahiye / musika-i ilâhiye
İlâhî müzik, Allah'ın kâinata yerleştirdiği, Allah'ın ilhamıyla varlıkların çıkardığı tabii nâmeler ve sesler.
musika-i kübra / musika-i kübrâ
Bütün kâinatta cereyan eden İlâhi musikî.
musiki-i ilahi / musiki-i ilâhi
İlâhî müzik.
müsned
(Çoğulu: Mesânid) İsnad edilmiş, nisbet edilmiş olan.
Gr: Haber (yüklem). Meselâ: "Bu yazı güzeldir" cümlesindeki (güzeldir) kelimesi gibi.
Edb: Açık olmayan heceye (kapalı heceye) de müsned denir.
Ehl-i Hadis ıstılahınca: Müsned; içindeki metinler, senetleri ile mezk
mütareke
Bir mes'eleyi hal için bir şeyi terketmek.
Karşılıklı olarak anlaşmak, kuvvet ve silâhı bırakmak.
mutasavvıf
Tasavvufla uğraşan. İlâhiyyatla uğraşan, tarikat ehli olan.
mütekebbir
Kibirli. Büyüklenen. Tekebbür eden.
Esmâ-i İlâhiyeden olup, Allah'ın büyüklük ve azametini ifade eder.
nakş-bendi / nakş-bendî
Kalbde zikir yoluyla, tefekkür ile İlâhî sevgiyi, uyanıklığı nakşa çalışan mânâsiyle, Şeyh Bahâüddin Nakş-bendî nâmındaki azîm bir velinin kurduğu ve en ziyade hafî zikre dayanan tarikata mensub olan. (Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A.) Mektubat'ında demiş ki: "Ha
(Farsça)
namus
Irz, iffet, edeb, hayâ.
Şeriat.
Melâike.
İrade-i İlâhiyenin tecellisi.
Nizam.
Emniyet ve istikamet gibi faziletlerin muhassalası olan pek kıymetli haslet.
Bir kimsenin mahrem, gizli esrarı olup işleri ve hallerinin iç yüzüne vakıf ve muttali ki
namus-u ilahi / namus-u ilâhî
İlâhî kanun.
nazar-ı kudret
Kudretin nazarı; İlâhî kudretin bütün varlıklara bakışı, nazarı.
nazar-ı şari / nazar-ı şâri
İlâhî bakış; İslâmî hükümleri bildiren Allah'ın bakış açısı.
nazar-ı şari' / nazar-ı şâri'
İlâhi nazar.
nazm-ı celil
Yüce diziliş; âyetteki harf ve kelimelerin yüce dizilişi, İlâhî tertibi.
nebiy-yi ümmi / nebiy-yi ümmî
Okuma ve yazma bilmeyen peygamber; yani beşerî ilimleri tahsil etmemiş ve ilmi İlâhî olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
neciyyullah
Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) bir ismi. (Devamlı Cenab-ı Hakk'a karşı teveccühle meşgul ve münacatla, İlâhî feyizlerle inşirah bulan meâlindedir.)
nefs-i mutmainne
İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl. İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl. Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi. Nefsin, Allah'ın emirler
nehy
Yasak, yasak edilen şey.
Kur'ân-ı kerîmde yapılması istenmeyen şeyleri bildiren kelâm-ı ilâhî (Allahü teâlânın mübârek sözü).
nesc-i kudret
İlâhî kudret dokuması.
nevamis-i ilahiye / nevamis-i ilâhiye / nevâmis-i ilâhiye
İlâhî kanunlar.
İlâhî anayasa kanunları.
niam-ı esasiye
Esas nimetler, en lüzumlu maddeler. İman, din gibi en kıymetli İlâhi ihsanlar.
nisbet-i rabbaniye / nisbet-i rabbâniye
İlâhî bağ.
nokta-i mihrakiye
Yanma noktası. Odak noktası.
Çok Esmâ-i İlâhiyyenin tecellisinin toplandığı nokta.
nukuş-u tecelliyat / nukuş-u tecelliyât
İlâhî yansımaların ve görünmenin nakışları.
nur-ı ilahi / nûr-ı ilâhî
İlâhî nûr. Allahü teâlânın ihsân ettiği mânevî aydınlık, mânevî ilim.
nur-u rahmet-i alem / nur-u rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin bu asırda yansıyan nuru.
nusret-i ilahi / nusret-i ilâhî
Allahü teâlânın yardımı, imdâd-ı ilâhî, ilâhî yardım.
ok
Yay veya keman denilen kavis şeklinde bükülmüş bir ağaç çubuğa gerili kirişe takılarak uzağa atılan ucu sivri demirli ince ve kısa değneğe verilen addır. Ok, silâhın icadından evvel insanlar tarafından kullanılmış ise de, en büyük mahareti Türkler, Araplar göstermişlerdir.
perdedar-ı dest-i kudret / perdedâr-ı dest-i kudret
Kudret elinin perdecisi; hikmetli olduğu hâlde ilk bakışta çirkin gibi görünen hâdiselerde İlâhî kudreti gizleyen perde.
peygamber
İlâhî hakikatları insanlara bildirmek ve onlara örnek olmak üzere Allah tarafından tayin edilen, vahiy yoluyla sahip olduğu ilmini yaşayıp neşreden mübarek zatların umumî ismi.
rabbani / rabbanî / rabbânî / ربانى
(Rabbaniye) Rabbe âit. Cenab-ı Hakk'a dair ve müteallik. İlâhî.
Ârif-i Billâh olan, ilmi ile amel eden âlim.
Tanrısal, ilahî.
(Arapça)
Tanrı'dan başka bir şey düşünmeyen.
(Arapça)
rafi'
Yükseltici. Hâmil. Sâhib. Kaldırıcı, kaldıran.
Esma-i İlâhiyedendir.
rags
Nimet. Lütf-u İlâhî. Bereket. Hayır.
Çoğalmak ve uzamak.
rahmet-i alem / rahmet-i âlem
Bütün âlemleri kuşatan İlâhî rahmet.
rahmet-i bipayan-ı ilahiye / rahmet-i bîpâyân-ı ilâhiye
Allah'ın sonsuz rahmeti, sonsuz İlâhî rahmet.
rahmet-i cemal / rahmet-i cemâl
İlâhî güzelliğin rahmet ciheti.
rahmet-i vasia-i külliye / rahmet-i vâsia-i külliye
Herşeyi kuşatan geniş İlâhî şefkat ve merhamet.
raki'
Rüku' eden. Huzur-u İlâhîde eğilen.
rakian
Rüku' ederek, huzur-u İlâhîde eğilerek. Rüku' etmek suretiyle.
rauf
Çok acıyan, esirgeyen, merhamet sâhibi.
Esmâ-i İlâhiyedendir.
rek'at
(Rik'ât) Huzur-u İlâhîde beli eğip yüzü üzeri kapanmak.
Bir kıyam, bir rüku' ve iki secdeden ibaret olan namazın bir rüknü.
rububiyet / rubûbiyet
İlâhî terbiye, Allahın bütün varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürmesi, bu esnada her nevi ihtiyaçlarını vermesi ve onları emrine itaat ettirmesi.
rububiyet-i hassa / rububiyet-i hâssa
İlâhî terbiyenin özel yönü.
rububiyet-i ilah / rububiyet-i ilâh
İlâhî Rablık; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması.
rüku' / rükû'
Huzur-u İlâhîde eğilmek. Namazda elleri dize dayamak suretiyle yere doğru eğilirken baş ile sırtı düz hale getirmek.
sahib-üz zaman / sâhib-üz zaman
Zamânın sahibi. Zamânında İnd-i İlâhide en makbul insan. Müceddid.
Mehdi-i zaman.
saltanat-ı rububiyet-i ilahiye / saltanat-ı rububiyet-i ilâhiye
İlâhî Rablığın Saltanatı.
samedani / samedanî
Samed olan Allah ile ilgili, ilâhî.
Samed olan Allah (C.C.) ile alâkalı. İlahî. Allah'a mahsus.
sanem
Kâfirlerin, önünde ibadet ettikleri heykel, put.
Mc: Çok güzel olan.
Putperestlerin İlâhı.
Kâfirlerin önünde ibadet ettikleri heykel, put, put severlerin ilâhı, çok güzel kadın.
secde-i şükür
Bir lütf-u İlâhîden dolayı veya bir musibetin izn-i İlâhi ile kaldırılmasından sonra hamd ve şükür için edilen secde.
sefine-i semaviye / sefine-i semâviye
İlâhî gemi.
şehd-i şehadet
Şehadet balı; İlâhî hakikatleri bilmenin ve idrak etmenin dünyadaki lezzeti.
şem'-i ilahi / şem'-i ilâhî
İlâhî ışık, İlâhî nur. Kur'an hakikatları.
şem-i ilahi / şem-i ilâhî
İlâhî ışık, nur.
sema' / semâ'
Bir veya birkaç kişinin çalgısız, âletsiz okudukları, dîni, îmânı kuvvetlendiren ve ahlâkı güzelleştiren ilâhî, mevlid, kasîde ve şiirleri dinlemek.
semavi / semâvî
Allah tarafından olan, İlâhî.
semavi şerayi / semâvî şerâyi
Vahiyle gelen şeriatler, İlâhî hükümler.
şer'
Şeriat, Allah tarafından bildirilen İlâhî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi.
şer'i / şer'î
Şeriata uygun, İslâmiyetçe makbul olan. İlâhî kanuna dair. Meşru'.
şer-i ahmedi / şer-i ahmedî
Pegamberimiz Hz. Muhammed'in getirdiği şeriat; Allah tarafından bildirilen İlâhî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi.
serair-i ilahi / serâir-i ilâhî
İlâhî sırlar.
serair-i ilahiye / serâir-i ilâhiye
İlâhî sırlar, gizemler.
şerayi / şerâyi
Şeriatlar, ilâhî emirler.
şerh-i sadr
Peygamber efendimizin çocukluğunda ve peygamberliği sırasında (mîrâc gecesinde) mübârek göğsünün açılarak kalbinin çıkarılması ve yıkanıp ilim, hikmet ve mârifet ile doldurulduktan sonra yerine konması hâdisesi.
Göğsün yâni kalbin ilâhî nûr, ilim, hikmet ve mârifet ve sekîne (ferahlı
şeriat / şerîat / شَر۪يعَتْ
Doğru yol. Hak din yolu.
Büyük ve geniş cadde.
Nur, aydınlık, ışık.
Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın târif ettiği ve bildirdiği yol. Allah (C.C.) tarafından Peygamber Aleyhisselâm vâsıtasiyle vaz' ve tebliğ olunan hükümleri hâvi İlâhî kan
Din, ilâhî kanunlar, Allahın emirleri ve yasakları.
Peygamberlere gelen ilâhî hükümler (emirler ve yasaklar), din. İslâmiyet.
İlâhî kanun.
şeriat sahibi
İlâhi kanunların sahibi olan Allah.
şeriat-ı ahmediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) getirdiği şeriat, İlâhî kanun ve hükümler, İslâmiyet.
şeriat-i ahmediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) getirdiği şeriat, İlâhî kanun ve hükümler.
şeriat-i aliye / şeriat-i âliye
Üstün, yüce, ilâhî şeriat.
şeriat-ı fıtriye-i kübra-yı ilahiye / şeriat-ı fıtriye-i kübrâ-yı ilâhiye
Kainattaki düzen ve intizamı sağlayan, bütün varlıkların tabi olduğu büyük, İlâhi kanunlar.
şeriat-ı fıtriyye-i ilahiye / şeriat-ı fıtriyye-i ilâhiye
Allah'ın yaratılışa koyduğu, bütün varlıkların tabi olduğu İlâhi kanunlar.
şeriat-ı kübra-yı fıtriye / şeriat-ı kübrâ-yı fıtriye
Yaratılışta konulan ilâhî büyük şeriat, kâinattaki kanunlar.
şeriat-i meşhure
Herkesçe bilinen şeriat; Allah tarafından bildirilen İlâhî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi.
sevap
Hayır; İlâhî mükâfat.
şevk ve cezbe
İlâhî hakikat ve tecellîler karşısında duyulan sevinç ve coşku.
sevk-i tabii / sevk-i tabiî
Hayvan veya insanların düşünmeksizin Cenab-ı Hakk'ın sevki ile olan hikmete uygun hareketi. Sevk-i kaderî, ilham veya sevk-i İlâhî demek daha doğrudur.
şevk-i tenzili / şevk-i tenzilî
Kur'an-ı Kerim'in ilk önceki mânâsıyla Sahabelere verdiği sevgi ve iştiyak. Kur'an-ı Kerim'in tenzil mertebesindeki mânâsının verdiği şevk. İlâhî bir makamdan inmenin verdiği şevk.
seyr ü süluk / seyr ü sülûk
İlâhî hakikatlere ulaşmak için bir rehberin öncülüğünde çıkılan mânevî yolculuk.
seyr ü süluk-i kalbi / seyr ü sülûk-i kalbî
Kalp yoluyla mânevî makamlarda İlâhî hakikatlara ulaşmak için bir rehberin öncülüğünde çıkılan mânevî yolculuk.
sıfat-ı rububiyet / sıfât-ı rububiyet
Rububiyete dair sıfatlar; her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşması için muhtaç olduğu şeylerin verilmesi, onların terbiye edilip idare edilmesi ve egemenlik altında bulundurulmasına dair İlâhî sıfatlar, özellikler.
şifre-i ilahiye / şifre-i ilâhiye
İlâhî şifre.
şifre-i kudsiye-i ilahiye / şifre-i kudsiye-i ilâhiye
Kutsal İlâhî şifreler.
silah-ı kuvvet / silâh-ı kuvvet
Güç silâhı.
silah-ı müdafa / silâh-ı müdafa
Savunma silâhı.
sima' / simâ'
Dinlemek, kulak vermek. İşitmek.
Çalgı dinlemek.
Herkesin işitmesi istenilen güzel zikir ve sözler.
Mevlevilerin ve sair dervişlerin "ney" veya "def" ile berâber ilâhi okuyarak raksları ve nağme terennüm etmeleri, dönmeleri.
Bir kişinin veya birkaç kişinin çalgısız, âletsiz ve müzik perdelerine uydurmadan okudukları dîni, îmânı kuvvetlendiren ve ahlâkı güzelleştiren şiirleri, kasîdeleri, ilâhileri ve mevlidleri dinlemek.
sırr-ı azim-i inayet / sırr-ı azîm-i inâyet
İlahî yardımın büyük sırrı.
sırr-ı ilahi / sırr-ı ilâhî
İlâhî sır.
sıyanet-i ilahi / sıyanet-i ilâhî
İlâhî koruma, muhafaza.
su'-i ef'al / sû'-i ef'âl
Kötü davranışlar, tavır ve işler. Ma'sûn et (koru) sû'-i ef'âlden ilâhî, Nasîb et râzı olduğun râhı (yolu).
sübhani / sübhanî
Allah (C.C.) ile alâkalı. İlâhî. Allah'a mahsus, Onun eserlerine âit ve müteallik. Allah'ın Sübhan sıfatına âid.
subuhat
(Tekili: Subha) Secdeler ve cemal-i İlâhî nurları ve celal ve azamet-i İlâhiye.
suhuf
Dört büyük ilâhî kitab dışında gönderilen kitapçıklar, formalar. Peygamberlere (aleyhimüsselâm) Allahü teâlâ tarafından gelen yüz dört kitaptan ilk yüz tânesi.
Amel defteri. İnsanların dünyâda iken yaptıkları iyilik ve kötülüklerinin yazıldığı ve kıyâmet günü herkesin eline verilecek ola
Sahifeler, bazı peygamberlere gelen ve ilâhî emirleri bildiren sayfalar.
şule-i rahmet-i alem / şule-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin bir parıltısı.
sultan
"Saltanatıyle kâinatı idare eden" mânâsında ilâhî isim.
sünen
Sünnetler.
Ehl-i hadis ıstılahında: Ahkâm hadislerine Sünen tâbir edilir.
sünnetullah
Kâinatta yürürlükte olan İlâhî kanunlar.
İlâhî kanunlar.
Kanun, âdet.
Yanlış olarak "tabiat kanunları" denilen ilâhî kanunlar.
şuun-u ilahiye / şuûn-u ilâhiye
İlâhî fiiller, işler.
şüunat / şüûnât
Şanlar, haller, keyfiyetler, hâdiseler, vak'alar. İsimlerin zât-ı ilâhîye nisbetleri ve mertebeleri.
süveyda
Kalbin siyah noktası; kalpteki basiret ve idrak merkezi, İlâhî aşkın tecelli ettiği yer.
süveyda hücresi
Kalbin ortasında bulunduğuna inanılan küçük siyah nokta; İlâhi aşkın tecelli ettiği yer.
tabakat-ı müfessirin / tabakât-ı müfessirîn
Kur'ân-ı kerîmdeki murâd-ı ilâhîyi, yâni kastedilen mânâyı açıklayan tefsîr ilmi ile meşgûl olan İslâm âlimlerinin dereceleri.
Tefsîr âlimlerini derecelerine göre sıralayıp, hayatlarını ve eserlerini anlatan kitaplar.
tabiat
Yaradılıştan gelen temel özellik, yaradılış, huy, ilâhî kanunlar.
tahkik
Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak. İncelemek. İçyüzünü araştırmak.
Bir şeyi eksiksiz ve ziyâdesiz yapmakta mübâlağa etmektir. Bir şeyin hakikatına ermek, künhüne vâkıf olmak, nihayetine erişmek demektir. Kur'an kıraat ıstılahında ise: He
takallüd
Takınma; kılıç (gibi keskin olan delil silahını) kuşanma.
takdiri / takdirî
Kaderden olan. Takdir-i İlâhîye ait ve müteallik olan.
İtibarî.
Farazî.
Gr: Yazılı olmayıp var bilinen mâna veya kelime.
talihi yaver
Şansı yolunda; İlâhî yardıma mazhar.
talim-i ilahi / tâlim-i ilâhî
İlâhî eğitim, doğrudan Allah'ın öğretmesi.
taraf-ı lahuti / taraf-ı lâhutî
Allah tarafı, İlâhî taraf.
tarikatçı
İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde olan.
teayyün-i evvel
İlm-i ilâhîde ilk teayyün, zuhûr, ortaya çıkış.
teberrük
Bir şeyi bereket veya saadet vesilesi sayarak almak veya vermek. Uğur ve bereket saymak.
Hayr-ı İlâhiye hissedâr olmak.
tebliğ
Ulaştırma, bildirme, ilâhî emirleri insanlara anlatma.
tecelli
Görünme. Bilinme.
Kader.
Allah'ın (C.C.) lütfuna uğrama.
İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.
tecelli-i suri / tecellî-i sûrî
Zât-ı ilâhînin veya isimlerinin kendilerinin değil, sûretlerinin, görüntülerinin tecellîsi.
tecelli-i zat / tecellî-i zât
İsim ve sıfatlar araya girmeden sâdece zât-ı ilâhînin tecellî etmesi.
tecellidar / tecellidâr
İlâhî kudret ve lütuf ile meydana gelen.
(Farsça)
tecelligah / tecelligâh
Tecelli yeri. İlâhi kudretin, İlâhi sırrın meydana çıktığı, göründüğü yer.
(Farsça)
tecelliyat-ı cemal ve kemalat / tecelliyât-ı cemal ve kemâlât
İlâhî mükemmelliklerin ve güzelliklerin yansımaları.
tecelliyat-ı ilahiye / tecelliyât-ı ilâhiye
İlâhi tecelliler, İlâhî isimlerin varlıklarda eserini göstermesi.
tecelliyat-ı sıfat / tecelliyat-ı sıfât
İlâhî sıfatların yansıması, görünmesi.
tefsir / tefsîr
Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek.
Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak.
Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab.
Ehl-i Hadis ıstılahında Tefsire dâir hadis-i şeriflere Tefsir denilir.
Örtülü, kapalı olan şeyi ortaya çıkarmak, açmak, beyân etmek, beşerî kudret dâhilinde, Kur'ân-ı kerîm âyetlerindeki murâd-ı ilâhîyi (Allahü teâlânın murâdını) anlamak. Bu işi yapabilen âlime müfessir denir.
teklif-i ilahi / teklif-i ilâhî
İlâhî yükümlülük Allah'ın kullarına yüklediği görev.
tekvini evamir / tekvînî evâmir
Kâinattaki kanunlar, İlâhî emirler.
temcid
Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğünü bildirmek. Tazim ve sena etmek.
Ağırlamak.
Sabah namazı vaktinden evvel minarelerde belli makamlarda söylenen ilâhi, niyaz.
temlih
(Süryânice) El-Kayyum mânasında (Esmâ-i İlâhiyedendir).
temsil-i rahmet-i alem / temsil-i rahmet-i âlem
Kâinatı kuşatan İlâhî rahmetin örneği.
teokrat
Dinî, İlâhî. Teokrasi taraftarı olan.
(Fransızca)
teoloji
Fls: Cenab-ı Hakk'ın varlığı, birliği, sıfat ve isimleri ve hususiyetleri hakkındaki ilim. İlâhiyat.
(Fransızca)
teslim-i silah etmek / teslim-i silâh etmek
Yenilgiyi kabul edip silâhını teslim etmek.
tevafukat-ı gaybiye
Göze görünmeyen ve bizim için gaybi olan tevafuklar. Kur'an veya kıymetli dinî eserlerde, bir kısım kudsi kelimelerin, yazılışlarında İlâhî bir takdir ile, altalta ve yanyana dizilişleri.
teveccüh-ü rahmet
İlâhî rahmetin yönelmesi, gelmesi.
tevfik / tevfîk
İnsan iradesiyle ilâhî iradenin birbirine uygunluğu.
tevrat / tevrât
Musa aleyhisselâma inen ilâhî kitap.
Hz. Musa'ya indirilen İlâhî kitap.
Dört büyük kitabdan biri. Allahü teâlâ tarafından Mûsâ aleyhisselâma gönderilen ilâhî kitab.
tezyin-i inayet
İlâhî düzen ve özenin süslemesi.
tılsım-ı müşkilküşa / tılsım-ı müşkilküşâ
Açılması ve anlaşılması zor olan İlâhî gizli mânaları, hakikatları açan tılsım.
turra-i sermediye
Ebediyen silinmeyecek ilâhî turra, damga.
ugniye
Şarkılar, ilâhiler. Teganni edilen sözler.
uluhiyet-i mutlaka
Kayıt altında olmayan, mutlak uluhiyet. Ancak bir tek İlâhın mâbud oluşu.
uluhiyet-i sariye ve hayat-ı sariye / uluhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye / ulûhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye
Vahdet-ül vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatiyetin eşyaya sirayet etmesi, yani tecelli etmesi mânasında olan bu tabirlerden, ehil olmayanlar; Allah'ın tecessümünü veya eşyaya hulûl'ünü veya eşya ile ittihad ve ittisal'ini zu'metmek gibi bâtıl vehimlere düştül
Vahdetü'l-vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatın eşyaya sirayet etmesi.
ulum-u ilahi / ulûm-u ilâhî
İlâhî ilimler.
ulum-u ilahiye / ulûm-u ilâhiye
İlâhî ilimler.
ümm-ül kitab
Kitabın anası, esası. Levh-i Mahfuz ve ilm-i İlâhî. (Yâni: Kur'ân, İlm-i İlâhîde, Levh-i Mahfuz'da ezelî ve ebedî olarak mahfuz bulunduğundan Kur'anın aslı ve anası mânasında kullanılan bir tabirdir.)
Kur'an-ı Kerim'in müteşabih olmayan muhkem âyetlerine de kitabın anası, esası mânas
ümmet-i merhume
İlâhî merhamete mazhar olan ümmet.
va'd
Söz verme, söz verilen şey.
Allahü teâlânın; emirlerini yerine getirenleri çeşitli nîmetlerle mükâfâtlandıracağını, karşı gelenleri ise, azâb ile cezâlandıracağını bildirmesi, söz vermesi. Buna va'd-ı ilâhî de denir.
Bir kimsenin, başka birisine bir husûsta söz vermesi.
vahdetü'ş-şühud
İlâhi tecellilerin karşısında Allah'tan başka bir şeyin görülmemesi ve Allah'tan başka herşeyin unutkanlık perdesiyle örtülmesi.
vahiy
İlâhî bilgi Allah'tan peygamberlere gelen özelliği, Allah'ın dilediği şeyleri peygambere bildirmesi.
vahşet
(Vahş - Vahiş) Yabanilik.
Issızlık, tenhalık.
Vehim, ürküntü. Korku. Vahşilik.
Tenha, ıssız, korkunç yer.
Elbise ve silâhını çıkarıp atmak.
Aç kimse.
vahy
Vahiy, ilâhî makamdan peygambere inen yüce mânâlar.
vecd
Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali.
Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.
İlâhî aşka dalarak kendinden geçme.
velayet-i kübra
Büyük velilik. Akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafına bakan ve veraset-i nübüvvetten gelen gayet kısa, fakat yüksek olan ve tarikat berzahına uğramadan zâhirden hakikata geçen velilik mesleği. (Sahabeler gibi)
velayet-i meczubane / velâyet-i meczubâne
İlâhî aşkta kendinden geçmiş şekildeki evliyalık.
vücud-u ilmi / vücûd-u ilmî / وُجُودُ عِلْم۪ي
İlâhî ilimde var olup, hâriçde var olmama.
ya ilahena / yâ ilâhenâ
Ey bizim İlâhımız.
ya ilahi! / yâ ilâhî!
Ey İlâhım!.
yezdan
Cenab-ı Hak.
(Farsça)
(Mecusilerce) : Hayırları yaratan hayır ilâhı dedikleri mevhum mâbud.
(Farsça)
yezdani / yezdanî
İlâhî. Yezdan'a ait ve müteallik.
zahir / zâhir
"Bütün varlıkların dış yüzünü yaratan ve dışına da hükmeden" mânâsında ilâhî isim.
zakir / zâkir
Zikreden, zikredici.
Hafızası kuvvetli.
İlâhiler okuyan. Çok çok duâ ve Esmâ-i İlâhiyeyi okuyan.
Tekrar eden.
zebur / zebûr
Davud aleyhisselâma inen ilahi kitap.
zıllullah
Cenab-ı Hakk'ın namına yeryüzünde tasarrufta bulunan insan, halife. İlâhî kanunu tatbike çalışan halife ve pâdişahın nâmı.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kuvva
bebğa
Sebat-ı
ran
Menfil
Âğır
tenvir
Çesn
alim-allah
Bol_evizm
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ilahi
Kötü
zira
tam bir
harikzedegan
tasrif
amden
fehmetmek
istiyor
misafir seven