Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
iken
ifadesini içeren
254
kelime bulundu...
ab-gah
Havuz, küçük göl, su biriken yer.
(Fransızca)
Tıb : Karnın kaburga kemikleri kıkırdağı ve kısa kaburgalar altında olan kısmı. Böğür.
(Fransızca)
abey-seran
Fesliğen.
Şiddetli emir.
Şer ve mekruh nesne.
Bir dikenli ağaç.
abt
Deveyi ve koyunu hastalanmadan sağ iken boğazlamak.
Kazılmamış yeri kazmak.
Yarmak.
af'af
Devedikeni ağacının yemişi.
agiyye
İçine su biriken çukur.
akkub
Devenin çok yediği yassı yapraklı bir dikenli ot.
aliyy-ül murtaza
Esedullah, Aliyy-ibni Ebi Talib, Ebutturâb, İmâm-ı Ali isimleri ile de anılır.Hz. Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) amcası Ebu Tâlib'in oğlu olup Hicretten yirmiüç yıl önce doğmuş ve Bi'setin ikinci günü daha on yaşında iken imân etmiş, hiç putlara tapmamıştır. Bunun için mübârek ismi söylendiğinde, Kerrema
amel defteri
İnsanların dünyâda iken yaptığı bütün işlerinin yazıldığı ve Arasât meydanında herkese verilecek olan defter.
ar'ar / عرعر
Dikenli ardıç ağacı, dağ selvisi.
Mc: Güzelin boyu bosu.
Anırma.
(Arapça)
Dikenli ardıç.
(Arapça)
arazi-i miriyye / arâzi-i mîriyye
Mîrî yâni devlete âit topraklar. Harp ile alınarak, gâziler arasında taksim edilmeyip, beytülmâle (devlet hazînesine) bırakılan veya uşr yâhut harac toprağı iken sâhibi ölüp, hiç mîrasçısı bulunmayan topraklar. Arâzi-i Memleket, Arâzi-i Emîriyye de denir.
aşere-i mübeşşere
Peygamberimizin (a.s.m.) hayatta iken Cennet ile müjdelediği on Sahabi.
Peygamber efendimiz tarafından Cennet'e girecekleri dünyâda iken müjdelenen on sahâbî.
asf
Zulüm. Haksızlık.
Can çekişme.
Emek çekip kâr kazanma.
Bir tarafa eğilme.
Sür'atle gitme.
Rüzgârın kuvvetle esmesi.
Taze ekin yaprağı.
Ekin taze iken biçme.
ashab / ashâb
Peygamber efendimizi sağlığında peygamber iken bir ân gören, eğer âmâ ise (gözleri görmüyorsa) bir ân konuşan büyük ve küçük müslümanlar. Tekili sâhib'dir.
asr-ı evvel
İlk asır.
Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendisinin bir misli daha uzadığı zamandan başlayıp, iki misli uzayıncaya kadar süren ikindi vaktidir. (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur.)
asr-ı sani / asr-ı sâni
İkinci asır.
Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendi boyunun iki misli daha uzadığı zamandan başlayan ikindi vaktidir. (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur.)
ayb-ı hadis / ayb-ı hâdis
Huk: Satılan eşya müşteri elinde iken ârız olan ayıb. (Müşterinin satın aldığı kumaşı kesip biçmesiyle meydana gelen hâl gibi)
ba-vücud ki / bâ-vücud ki
Bununla beraber, böyle iken.
(Farsça)
bagt
Ansızlık. Ansızdan gafil iken gelmek.
bahire / bâhire
Dikenli ağaç.
Çok koşan cins bir deve.
Çok koşan cins deve.
Dikenli ağaç.
bahtek
Uykuda iken ağırlık basma.
(Farsça)
Fena tâlih, küçük şans.
(Farsça)
bahye-zen
Terzi, dikiş diken, dikişçi.
(Farsça)
belemun
Çakır dikeni.
berhun / berhûn
Çember, daire, ortası boş olan yuvarlak nesne.
(Farsça)
Hisar, varoş, duvar veya bostan kenarlarına ve tarla aralarına çalıçırpı ve diken ile yapılan çit.
(Farsça)
Küçük ev, oda, hücre.
(Farsça)
bevt
Zengin iken fakir düşme. Düşkünlük.
bi-har / bî-har
Dikensiz.
(Farsça)
bühma / bühmâ
Dikenli ağaç.
came-duz
Terzi, elbise diken.
cemm
Çokluk. Mecmu.
Kuyuda biriken su.
Hırs ve tama ile mal biriktirmek.
dar-ı ridde / dâr-ı ridde
Aslında Müslim iken sonradan irtidâd eden veya bir zaman İslâmiyeti kabul etmiş iken sonradan mürted olan şahısların hâkim bulundukları yer.
dar-ül-ceza / dâr-ül-cezâ
Dünyâda iken yapılan işlerin karşılığının görüldüğü yer. Âhiret, öbür dünyâ.
dar-ul-ukba / dâr-ul-ukbâ
Dünyâda iken yapılan işlerin karşılığının görüleceği yer. Âhiret.
dari / darî
Acı ve dikenli bir ağaç.
dari'
Hurma dikeni. Acı ve dikenli bir ağaç.
defif
Ağır ağır gitmek.
Kuşun, ayakları yerde iken kanatlarını salıp hareket ettirmesi.
deyyan / deyyân
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kıyâmet günü, herkesin dünyâda iken yaptıklarının hesâbını ve hakkını en iyi bilen ve veren.
dicac
Ummanda yetişen büyük bir dikenli ağacın suyudur ve sabun gibi kiri izâle eder.
dırr
Avret üzerine avret almak, evli iken bir daha evlenmek.
dunehu hart-ül katat
"Elini dikenli ağaç üzerine çekmek, ondan daha kolay." meâlinde bir tabirdir.
duş azmak / dûş azmak
Rüyâda iken kirlenmek, ihtilâm olmak.
duz
Dikici, diken, dikmiş.
(Farsça)
ebu hüreyre
Peygamberimize (A.S.M.) bütün gücüyle hizmette bulunmuş ve İ'lâ-yı kelimetullâh yolunda Peygamber (A.S.M.) ile bütün muharebelere iştirak etmiş, 5374 aded Hadis-i Şerif nakletmiştir. Hicri 75 yılında, Medine-i Münevvere'de, 78 yaşında iken dâr-ı bekaya irtihâl etmiştir. (R.A.)
ebu iyaz seleme bin amr bin el ekva / ebu iyaz seleme bin amr bin el ekvâ
Biat-ı Rıdvanda hazır bulunan, gayet cesur, nişancı, hamiyetperver bir sahabedir. 77 hadis-i şerif rivayet etmiştir. Hicrî 74 tarihinde, 80 yaşında iken Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. (R.A.)
ebu katade haris bin rib'iy
Ensardan ve Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın süvarilerindendir. 170 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Uhud Gazvesinden itibaren bütün muharebelere iştirak etmiş bir kahraman olup 74 tarihinde 80 yaşında iken Medine'ye avdetinde vefat etmiştir. (R.A.)
ebu said-il hudri / ebu said-il hudrî
Ashab-ı Kirâmın en mümtazlarından ve Ensardandır. 1170 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Uzun müddet fetva vazifesinde bulunmuş, Hicri 72'de 86 yaşında iken Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. (R.A.)
ehadis-i meşhure / ehâdis-i meşhure
Meşhur hadis-i şerifler, ilk asırda âhâdî hadis iken (yani bir Sahabî tarafından rivayet edilmişken), ikinci asırda meşhur olan ve yalanda birleşmeleri mümkün olmayan topluluk tarafından rivâyet edilen hadisler.
ehl-i sahv
Uyanık iken hakikatlere görerek ulaşan Allah dostları.
escer
Kırmızı gözlü kimse.
Su biriken yer.
esl
Dikenli ağaç.
Süngü.
Hasır otu.
eşvak
Dikenler. (Nebat)
Tıb: Kemiklerin uzaması.
evk
(Çoğulu: Evâk) Ağırlık, yük.
İçinde su biriken çukur yer.
evvel
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Herşeyin başlangıcı olan, varlığından önce yokluk geçmeyen, hiç bir şey yok iken, vâr olan.
evzak
İçinde su veya başka birşey biriken çukur yer.
farz
Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak. Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey. (Bunun zıddı "karz"dır.)
Takdir veya beyan eylemek.
Bir şeyi delmek, gedik açmak.
Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus.
Addet
fasid / fâsid
Bozguncu.
Doğru olmayan. Bozuk. Müfsid.
Yanlış olan.
Fık: Aslen sahih olup, vasfen sahih olmayan. Yani, kendi nefsinde meşru' iken gayr-i meşru' bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru'iyyetten çıkan şeydir. İbadet hususunda fâsid ile bâtıl aynı şeydir. Meçhul bir şeyi sat
fika / fîka
(C Efavık-Efvak) İki defa sütü sağmak arasında biriken süt.
gada
(Tekili: Gazâ) (Gadat) Dağ armudu ağaçları. Dikenli ağaçlar.
Ateşi uzun müddet devam eden seksek ağacı.
garkad
Bir dikenli ağaç.
Medine-i Münevvere'de olan kabristana "Baki-ul Garkad" denir.
gayl
Irmak, nehir.
Ağaç, şecer.
Cima etmek.
Kadının hâmile iken çocuğuna süt emzirmesi.
gazat
(Çoğulu: Guzâ) Dağ armudunun ağacı.
Dikenli ağaç.
Seksek ağacı.
geven
Dikenli bir tür çalı.
Çalı. Dikenli ve bir karış kadar boyunda bir nebat. Aslı Gevân'dır.
(Türkçe)
Dikenli bir bitki.
gül
Küçük ve dikenli bir ağaçta olup şeklinin ve kokusunun güzelliği ile meşhurdur. Şairlere göre bülbülün sevgilisidir. Pek çok cinsi vardır.
(Farsça)
gussa
Keder. Tasa.
Gam.
Boğaza takılan yemek.
Ağaç, diken.
haber-i meşhur / haber-i meşhûr
Bidayette râvisi mahdut iken sonraki devirlerde, yalan üzere ittifakları muhal olan bir cemaat tarafından nakledilegelen makbul hadistir. (Ist. Fık.K.)
Başlangıçta râvîsi (rivâyet edeni, bildireni) sınırlı iken, sonraki devirlerde, daha çok kimse tarafından nakledilen haber, hadîs-i şerîf.
habt-i a'mal / habt-i a'mâl
İrtidad eden, yâni dinden çıkan bir kimsenin, dindar iken yapmış olduğu ibadetlerinin ibtâl olup sevapsız kalması.
hac
(Tekili: Hâcet) İhtiyaçlar.
Devedikenleri.
hacce / hâcce
(Çoğulu: Havâcc) Hacca giden, usulüne uygun olarak Kâbe'yi ziyaret ederek hac vazifesini yerine getiren kadın veya kız.
(Çoğulu: Hâcc) Bir cins diken.
hadid / hadîd
Dağ eteği.
İçinde yağmur suyu biriken alçak çukur.
Arz, yer, dünya.
hadire / hadîre
Hurması gök iken dökülen hurma ağacı.
hadis / hâdis
Yaratılmış. Yok iken var, var iken yok olabilir. Sonradan olan.
hafid / hâfid
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kıyâmet günü, yâni öldükten sonra mahlûkât (yaratılmışlar) diriltilip, herkes dünyâda iken yaptığının hesâbını verirken, kâfirleri ve kötü kimseleri en aşağı seviyeye indiren, huzûrunda düşmanl arının başlarını aşağı eğdiren.
halbuki
(Hâl bu ki) Hakikat ve doğrusu şudur ki, öyle iken.
halis / hâlis
Hilesiz. Katıksız. Saf. Duru. Saffetli.
Pek beyaz.
Evvelce karışık iken kusuru zâil olan.
Her ameli, yalnız Allah rızası için işleyen. (Müennesi: Hâlise'dir)
hamza
Abdulmuttalib'in oğlu olup, Resulüllah'ın (A.S.M.) amcasıdır. Önceleri, İslâm dinine karşı olanlarla beraberdi. Ebucehil'in İslâm düşmanlığını çok ileri götürmesi karşısında, imana girip Ebucehil ve din düşmanlarına karşı çıktı ve İslâm'a büyük hizmetleri oldu. Uhud Gazası'nda 57 yaşında iken şehid
har / hâr / خار
Diken.
Diken.
(Farsça)
Diken.
(Farsça)
har-püşt
Diken sırtlı.
(Farsça)
Mc: Kirpi.
(Farsça)
har-zar
Çalılık, dikenlik.
(Farsça)
harahir
(Tekili: Harhara) Tıb: Akciğerden gelen hırıltılar.
Uykuda iken horlamalar.
harem
Mekke-i mükerreme şehrinden biraz daha geniş olup, hudûdunu İbrâhim aleyhisselâmın diktiği taşların gösterdiği yer, alan. Bu sâha içine gayr-i müslimlerin girmesi yasak ve ihrâmlı iken bâzı işleri yapmak harâm olduğu için Harem denilmiştir.
Müslümanların evlerinde, saray, konak ve be
haristan / hâristan / خارستان
Çalılık, dikenlik.
(Farsça)
Dikenlik.
(Farsça)
harzar / hârzâr / خارزار
Dikenlik.
(Farsça)
haşef
Hurmanın yaramazı.
Eski elbise diken.
Devenin sütünün çok olması.
hasek
Kin, adavet, hased.
Savaş âletlerinden, üç köşeli diken şeklinde bir silâh.
haseke
(Çoğulu: Husek) Kin tutmak, adavet etmek.
Demir dikeni denilen üç köşeli diken.
Demirden yapılan üç köşeli "bıtırak" denilen harp âletleri.
haviye / hâviye
Cehennem'in yedinci tabakası. Burada inanmadıkları hâlde inanmış görünen münâfıklar ile müslüman iken İslâm dînini terk eden mürtedler azâb görecektir.
haviyye
Çocuk doğuran kadına loğusa yemeği yedirmek.
Namaz kılan kimsenin, secde halinde iken, karnını uyluğundan yukarı tutması.
hayyat
Terzi. Dikiş diken sanatkâr.
hazad
Yaş ağaçtan kesilmiş budak ve diken.
hazd
Ağaçtan diken koparmak.
Ağacın kabuğunu soymak.
Çok hızlı ve şiddetle yemek yemek.
hazf ve kalb
Bazı harflerini silme ve ters çevirme; misâl olarak müdriken kelimesinin bazı harflerini silerek Arapça kök harfleri olan d-r-k'nin k-r-d (kürd) olarak ters çevrilmesi gibi.
hazine-i amire / hazine-i âmire
Tar: Para işlerini yönetmek üzere kurulmuş olan müesseselerden birinin adı. Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrelerinde para işleri "Beytülmal" denilen ve "Defterdar" adı verilen bir memurun idaresinde iken, sonraları teşkil olunan yeni idarelere göre çeşitli adlar verilmiştir. Hazine-i âmire, devlet k
hedy
Cenab-ı Hakk'ın rızası için veya ihramda iken yapılması yasak olan herhangi bir fiili işlemekten dolayı kusurunu affettirmek ricasiyle, keffaret olarak Harem-i Şerif'e götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurban.
heras
Dikenli ağaç.
hesab günü / hesâb günü
Öldükten sonra, dünyâda iken yapılan işlerden dolayı insanların sorguya çekilecekleri gün. Kıyâmet günü.
hibs
Suyun aktığı yöne konan ve içinde su biriken ağaç veya taş.
hil'at-duz
Kaftan diken, terzi.
(Farsça)
hill
Hac veya umre için ihrâma girilen mîkât denilen yerler ile Harem yâni Mekke şehri sınırı arasına verilen ad. Harem adı verilen yerde ihramlı iken yapılması haram (yasak) edilen şeyler, burada helâl olduğu için Hill adı verilmiştir. Hill'in Mekke-i mü kerremeye en yakın yeri batı taraftaki Ten'im den
hızad
Dikensiz ağaç.
hudus / hudûs
Sonradan meydana gelme, yok iken sonradan varlık kazanma.
Yeniden meydana gelme. Sonradan peyda olma. Yok iken vücuda gelme.
Sonradan meydana gelme, yok iken varlık kazanma.
hüma
Bir çeşit diken.
iç ezan
Cuma günleri hatib minberde iken müezzin tarafından mahfilde okunan ezan. Diğer namazlarda yalnız minarede ezan okunurken, cuma günleri öğle vaktinde hem minarede, hem de caminin içinde müezzin mahfilinde ezan okunur. İkinci ezan caminin içinde okunduğu için buna "iç ezan" denilir.
(Türkçe)
ıdrar
Zarar vermek.
Avret üstüne avret almak, evli iken bir daha evlenmek.
idris
İlk elbiseyi diken peygamber.
ikale / ikâle
İki tarafın isteğiyle alışverişi bozmak.
Dememiş iken "dedim" diye iddia etmek.
ıknas
Adi ve rezil bir kimse iken asaletlilik iddiasında bulunma.
ikrar-ı mariz
Ölüm ânında iken edilen ikrar. Vasiyetname.
ikşi'rar
Ürperme. Ürkmeden dolayı tüylerin diken diken kalkması ve derinin iğne iğne kabarması.
ilham / ilhâm
Peygamberlerin kalblerine, uyanık iken, melek görünmeden ilâhî vahyin bırakılması.
Sâlihlerin, iyi kimselerin kalbine gelen İslâmiyet'e uygun mânâlar.
Allahü teâlânın bildirmesi. Sevk-i tabîî. Bugün buna içgüdü denilmektedir.
irtidad / irtidâd
Dinden çıkma. Müslüman iken, İslâm dînini terk etme.
ız
(Çoğulu: Uzuz-A'zâz) Çok zekâlı kötü adam.
Dikenli ağaçların küçüğü.
ızahet
(Çoğulu: Izât) Dikenli büyük ağaç.
Yalan, sihir, bühtan.
ızat
Yalan. Sihir. Bühtan.
Dikenli büyük ağaç.
izzet
Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük.
Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak.
Bulunmaz derecede az olan şey.
kalet
(Çoğulu: Kılât) Helâk olmak.
Dağlarda, içinde su biriken çukur.
Göz çukuru.
Baş parmağın dibinde olan çukur.
kallas
Takke dikici, takke diken.
kasime / kasîme
(Çoğulu: Kasim) Dikenden başka ot bitmeyen kumlu yer.
katade
(Çoğulu: Kutad) Dikenli ot. Mugaylan dikeni.
kaziye-i muhayyele
Man: Kizb olduğu mâlum iken nefsin ya münbasit ya münkabız olduğu kaziyye. Hayali olan hüküm.
kebbah
Gönden bardak ve matara diken kimse.
keffaret-i salat / keffâret-i salât
Kazâya kalmış namazları bulunan ve bunları îmâ ile dahi kılması mümkün iken kılmayıp ölen kimsenin kılmadığı namazlar için verilen keffâret.
kerahet vakitleri / kerâhet vakitleri
Namaz kılmak tahrîmen mekruh yâni haram olan vakitler. Güneş doğarken, batarken, gündüz ortasında iken.
kerim / kerîm
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kudreti (gücü) var iken affeden, vâd ettiğini yapan, vermesi ve ihsânı (lütfu) bol olan, ümîd edilenin üstünde olan, ne kadar verdiğini ve kime verdiğini hesâb etmeyen, kendisine sığınanı ko ruyan ve isteyeni zenginleştiren.
Mu
ketib
Dikici, diken.
kişaf
Bir kaç yıl üstüne yük vurulmayan deve yavrusu.
Dişi deve hâmile iken erkek devenin ona cimâ etmesi.
kıtade
Geven, dikenli ot.
komprime
Toz halinde iken sıkıştırılıp ufak hap haline getirilmiş ilaç.
(Fransızca)
küsbe
Bir parça süt ve hurma.
Taamdan veya başka şeyden az iken çoğalıp toplanan nesne.
küseyra
Bir dikenli ağacın zamkı.
kuss ibn-i saide
İslâmiyetten önce Arabistan'da yaşamış İyâd Kabilesinin ileri gelenlerinden, mühim hakikatlı bir şâirdir. Cârud gibi hakperesttir. Henüz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm genç iken Suk-ı Ukaz panayırındaki hitabeti ile meşhurdur. Hitabesinde bir Hak Peygamber geleceğini ve onun en güzel bir d
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kuud
Cülus. Oturmak.
Namazın oturarak kılınan kısmı. Secdede iken kalkıp oturmak.
latin
Eski Roma civarında iken sonradan genişleyen ve devlet kuran eski bir kavim ismidir.
Eski Roma.
Şarkta Katolik mezhebinden olanın ismi.
levh-i mahv ve isbat
Bir tabirdir. Levh: Görünen ve ibret verici bir vaziyeti ifade eder. Mahv ise; o vaziyetin birden ortadan kalkması, mahvolmasını ifade eder. Gökyüzü bulutlarla kaplı, şimşek çakar, yağmur yağar bir levha halinde iken birden hava açılır, hiç bir şey yokmuş gibi, eski manzarayı mahvolmuş hâlde görürüz
maamafih / maamâfih
Bununla beraber, böyle iken.
mahdud
Dikeni kesilmiş ağaç.
mal-i mütekavvim
Huk: İki mânada kullanılır: Birisi, intifâı mübah olan şeydir. Diğeri, mâl-i mührez demektir. Meselâ, denizde iken balık gayr-i mütekavvim olup, tutmak ile ihraz olundukta, mâl-i mütekavvim olur. İntifâı mübah olmayan mal veya elde edilmemiş olan mal gayr-ı mütekavvimdir. Şirâ ile intifa' mübah oldu
mançurya
(Mançu memleketi) Asya'nın kuzeydoğu tarafında büyük bir memleket olup, son zamana kadar kuzeyde Ohurcuk Denizine ve Sahalin Adasını ayıran Tataristan Boğazı'na kadar uzandığı halde; doğudan Japon Deniziyle sınırlanmış iken, sonraları kuzey ve kuzeydoğu tarafları Ruslar tarafından zaptedilerek Sibir
mekne
(Çoğulu: Miken-Mekenât) Kuş yuvası.
mescid-i kıbleteyn
Peygamber efendimiz Medîne-i münevverede öğle veya ikindi namazında iken kıblenin Kudüs'ten Kâbe'ye döndürülmesi emrinin geldiği mescid.
meşhur hadis
İlk asırda âhâdî (bir Sahabî tarafından rivayet edilmiş) iken, ikinci asırda meşhur olan ve yalanda birleşmeleri mümkün olmayan topluluk tarafından rivâyet edilen hadis.
meşhur hadis veya hadis-i meşhur
Asr-ı evvelde, Ahâdi hadis kabilinden iken ikinci asırda iştihar edip, kizb üzerine ittifakları aklen tecviz olunmayan bir cemaat tarafından rivâyet olunan hadis. İlm-i yakin derecesinde karib bir surette kalbe itmi'nan verir.
mest
Adamın elini deve karnında yavrunun yattığı yere sokması.
Bağırsak içinde iken sıvayıp çıkarmak.
mesule
(Çoğulu: Mesulât) Azap vermek, eziyet etmek.
Hayvanı oka nişan edip atmak yahut diri iken bir tarafını kesmek.
mi'rac / mi'râc
Merdiven.
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem elli iki yaşında uyanık iken, beden ile, hicretten altı ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi, Mekke-i mükerremede Mescid-i Harâm'dan Kudüs'e ve oradan göklere ve bilinmeyen yerlere götürülüp, getirilmesi.
misaliler / misâlîler
Sahih bir rüyada iken misâl âleminde görülen şahıslar.
mislah
Ham iken hurması dökülen hurma ağacı.
mıtla
(Çoğulu: Metâli) Dikenli otlar biten yumuşak yer.
mu'tezile
Aklına güvenerek ve "kul, fiilinin hâlikıdır" demekle hak mezheblerden ayrılan bir fırka. Bunlar dalâlet fırkalarının birincisidir. Vâsıl İbn-i Atâ nâmında birisi buna sebeb olmuştur. Bu kişi Hasan Basri Hazretlerinin talebesi iken, günah-ı kebireyi işleyen bir kimsenin ne mü'min ve ne de kâfir olma
mübtede'
Aslında yok iken yeni çıkmış olan.
mübti'
Ağır davranıp geciken. Ağır hareket eden.
müddehar
Biriken.
müddeharat / müddeharât
Birikenler.
müellefe-i kulub / müellefe-i kulûb
Kalbleri İslâm'a ısındırılmak istenenler. Kalblerine îmân yerleştirilmesi istenilen veya yeni îmân etmiş müslümanlar ve kötülükleri önlemek istenilen bâzı kâfirler olup, zekât verilen sekiz sınıftan biri iken hazret-i Ebû Bekr zamânında kendilerine zekât verilmesinin nesh yâni hükmünün kaldırıldığı
müflis
İflâs eden.
Dünyâda iken insanların haklarını yemiş, onları dövmüş, sıkıntı ve eziyet vermiş; bu sebeblerle âhirette hesâblar görülürken, hakkı olanlara bütün günahları verilip, hiç sevâbı kalmayan ve hak sâhiplerinin günâhlarını yüklenerek, Cehennemlik olan kimse.
müfteriş
Secdede iken iki kolunu yere koyan.
mugaylan
Çölde yetişen bir nevi dikenli çalı. Deve dikeni.
mugaylanzar
Dünya.
(Farsça)
Deve dikeni biten yer, dikenlik.
(Farsça)
mugilan / mugîlân / مغيلان
Deve dikeni.
(Arapça > Farsça)
muhazara
Yemiş olmadan henüz ham iken satmak.
muhdis
Bütün varlıkları yok iken var eden, meydana getiren, yaratan Allah.
mühtecin
Pek küçük yaşta iken evlendirilerek kocaya verilmiş olan kız.
muhteşid
Biriken, toplanan.
muhyi / muhyî
Maddî mânevî hayat veren, dirilten, canlandıran, can ve ruh veren mânalarında olup, Cenab-ı Hakk'ın bir ismidir. (Ehl-i dünya küfür ve dalâlet karanlığında mânen ölü gibi iken Resul-i Ekremin (A.S.M.) mübarek irşadları ve iman nurları ile dirilmelerine ve o mânevî ölümden kurtulmalarına binaen Peyga
muk
Diken.
(Farsça)
mukabele / mukâbele
Hapsetmek.
Sonraya bırakmak, tehir etmek.
Meşveret etmek, danışmak.
Bir kimsenin evi yanında bir ev satıldığında; "başka kimse satın alsın, ben ondan şüf'a yolu ile alayım" diye şirâsına muhtaç iken tehir etmek.
mukanfez
Üzeri yumuşak dikenlerle örtülü olan hayvan. Kirpi.
mukassır
Taksir eden, yapabilir iken yapmayıp çekinen.
Kusur işleyen.
Gücü yetmediği için yapmayan.
münfetiha
Tecvidde: Kur'an okurken dil, üst damaktan ayrılır vaziyette iken ağızdan çıkan harflere denir. Şunlardır; mim, nun, elif, vav, cim, hı, zel, dal, sin, ayın, te, fe, kaf, lem, he, şın, be, ye.
mürted
Müslüman iken dinden çıkan, kâfir olan kimse.
müselles
Tâze iken yâni gaz kabarcıkları çıkmadan, köpürmeden önce ısıtılıp, üçte ikisi uçup üçte biri kalan üzüm suyu.
müşevvek
(şevk. den) Dikenli. Diken şeklinde sivri olan.
müste'hir
Teehhür eden, geciken, geri kalan.
müşvike
Dikenli ağaç.
müteavvik
Geciken, eğlenen, oyalanan.
mütebeddi'
Sünnet ehli iken bid'at ehli olan.
müteceddid
Yenilenen, eski iken yenilenmiş olan.
mütecemmi'
(Çoğulu: Mütecemmiîn) (Cem'. den) Toplanan, yığılan, biriken, tecemmü' eden.
mütecemmiin / mütecemmiîn
(Tekili: Mütecemmi') Toplananlar, yığılanlar, tecemmu' edenler, birikenler.
mütehaşşid
(Çoğulu: Mütehaşşidîn) Yardım için koşuşup toplanan, biriken, yığılan.
mütehaşşidin / mütehaşşidîn
(Tekili: Mütehaşşid) Birikenler, toplananlar.
mütekavvim
Bozuk iken düzelen, eğri iken doğrulan.
İyi idâre edilen.
Sağlam, muhkem.
Müesses, te'sis edilmiş, kurulmuş.
müterakim / müterâkim
Birikmiş, biriken.
mütesakıl
Üşenip ağırlaşan.
Muhârebeye girmeye teşvik edilmiş iken oyalanıp kalan.
mütezahim
(Çoğulu: Mütezahimîn) (Ziham. dan) Birbirini iterek, herbirinin üstüne çıkarak biriken kalabalık.
Halkın kalabalığından sıkıntıya uğrayan.
müvelled
Doğmuş, doğurulmuş, iki şeyin birleşmesiyle olmuş, sonradan olmuş, melez.
Aslında yok iken sonradan meydana gelmiş.
müvelledat / müvelledât
Doğmakla meydana gelmiş canlılar. Aslında yok iken sonradan meydana gelmiş olanlar.
Uydurma kelimeler.
nahr
Boğazlamak. Bir hayvanın göğsü üstünden bıçak vurup boğaz damarını kesmek.
İki şeyin birbirine göğüs göğüse olması.
Boyun. Boğaz çukuru.
Sadır.
Gündüzün evveli.
Namazda kıyamda iken sağ eli sol elin üstüne koymak.
nakş
Bir şeyi çeşitli renklerle boyamak.
Resim.
Tezyin etmek.
Bedene batmış dikeni çıkarmak.
Bir şeyin esasını araştırmak.
Yaymak.
Suda ıslanmış hurma.
İpekle, sırma ile işleme.
Mc: Hile.
nasib
Nasbeden, bir şeyi bir şeye diken.
Gr: Harfi (e) diye üstün okutan.
nek'a
Kalkan dikeni üstündeki kızıl kap.
Her kırmızı olan şey.
neşb
(İğne ve diken) batma, girme.
nev-icad
Evvelce yok iken sonradan yapılmış. Yeniden meydana getirilmiş.
(Farsça)
neyh
Vücudun kemikleri taze iken pekişmek.
niş
(Arı, akrep gibi böceklerde olan) İğne.
(Farsça)
Diken.
(Farsça)
Ağu, zehir.
(Farsça)
nişhar
Diken batmış, iğnelenmiş.
(Farsça)
palan-duz
Semerci, palancı. Semer diken.
(Farsça)
postinduz
Kürk diken.
(Farsça)
reddiye
Ferâiz yâni İslâm mîrâs hukûkunda, Eshâb-ı ferâiz adı verilen Kur'ân-ı kerîmde hisseleri bildirilen mîrâsçılar hisselerini aldıktan sonra terike (ölenin bıraktığı mal) artmış ise ve kalanı alacak kimse yoksa, artan terikenin yine aynı mirasçılar aras ında payları oranında taksim edilmesi. Bu sûretle
sa'dane
(Çoğulu: Sâdân) Develerin yediği dikenli ot.
Devenin göğsü.
Tırnak dibinin siniri.
Terâzi kefesinin iplerinin altındaki düğme.
Kadın memesinin etrafı.
şa'ra
(Çoğulu: Şüâr) Çok miktar ağaç.
Bir nevi zerdali.
Kuyruğunda dikeni olan bir cins sinek.
sabur / sabûr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her şeyi vakti gelince ve belli miktarı ile yaratan, bu hususta acele etmeyen, kendisine şirk (ortak) koşan ve başka günâhları işleyerek isyân edenleri cezâlandırmaya kâdir (gücü yetici) iken, cezâ vermekte acele etmeyen.
sahabe
(Sahâbi) Sâhibler. Sâhib çıkanlar.
Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (A.S.M.) sağ iken mü'min olarak görmüş, mü'min olarak vefat etmiş erkek müslüman.
sahabi / sahâbî
Peygamber efendimizi sağlığında ve peygamber iken bir ân gören, eğer âmâ (gözü görmüyor) ise bir ân konuşan büyük ve küçük müslümanlardan bir tânesine verilen isim.
sahabiye
Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı sağ iken görmüş olan ve mü'mine olarak vefat etmiş bulunan kadın müslüman.
şaik
Dikenli.
şatahat
Mânevi sarhoşluk.
Kendinden geçer bir hâle gelmek ve böyle istiğrak hâlinde iken söylenen müvazenesiz sözler.
segab
(Çoğulu: Sügbân) Kesmek.
Dere içinde yağmurdan biriken su.
İyi ve tatlı su.
sela
(Çoğulu: Eslâ) Çocuğun ana karnında iken içinde bulunduğu ince deri.
semure
Dikenli bir ağaç.
Sakız ağacı.
şevk
Diken.
Birinin hiddet ve şevketi görünmek.
Ekin.
şevket
Kudret ve kuvvetten doğma haşmet. Padişaha mahsus heybet ve saltanat.
Diken. Diken batmak.
şevkistan
Dikenlik.
(Farsça)
sif'
Toprak.
Buhmâ otunun dikeninin az olması.
sıfat-ı samedaniye / sıfât-ı samedâniye
Her şey Kendisine muhtaç iken Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın sıfatları.
şiken
(Şikesten mastarından) Kıvrım, büküm.
(Farsça)
Koparan, parçalayan mânâsında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Haysiyet-şiken : f. Haysiyet kıran.
(Farsça)
sitt
Hanım. (Aslı seyyidet iken muharref ve âmi arapçada sitt ve sitte olarak kullanılır.)
siyac
Dikenli duvar.
sücre
(Çoğulu: Sücür) Yağmur suyundan biriken su.
suhuf
Dört büyük ilâhî kitab dışında gönderilen kitapçıklar, formalar. Peygamberlere (aleyhimüsselâm) Allahü teâlâ tarafından gelen yüz dört kitaptan ilk yüz tânesi.
Amel defteri. İnsanların dünyâda iken yaptıkları iyilik ve kötülüklerinin yazıldığı ve kıyâmet günü herkesin eline verilecek ola
sülae
Hurma yaprağının, başında olan dikeni.
şütürhar / şütürhâr / شترخوار
Deve dikeni.
(Farsça)
şüzam
Tuz.
Akrep ve arı dikeni.
tabii / tabiî
Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sağ iken görmüş olan mü'minlerle yani Ashabla görüşmüş ve onlardan ders almış olan sâlih müslümanlar.
taglis
Fık: Kurban bayramının ilk gününde Müzdelife'de bulunanlar için o günün Sabah Namazını fecri müteakib daha ortalık karanlık iken kılmak. (Bu çok efdaldir)
Bir işi üzerine almak.
Sabah karanlığında sefer etmek.
tahaddüs
Yok iken peyda olmak. Ortaya çıkmak. Meydana gelmek. Olmak.
Haber vermek, sezgi.
takasur
(Kasr. dan) Bir işi mümkün iken yapmama. Esirgeme.
takıyye-duz / tâkıyye-duz
Takkeci, takke diken.
(Farsça)
taksir
(Kasr. dan) Kısaltma, kısma.
Kusur, hata, kabahat, suç. Günah.
Bir işi eksik yapma.
Bir şeyi yapabilir iken yapmama.
Zayıflatmak, süstlük etmek.
Geri kalmak.
talha bin ubeydullah
(R.A.) : Aşere-i mübeşşeredendir. Çok muharebelere iştirak etti, fedakârlığı büyüktü. Peygamberimiz (A.S.M.) ile muharebede iken kılıç darbesine karşı kolunu gerer ve onu muhafazaya çalışırdı, kendisinden ziyade Hz. Peygamber'i (A.S.M.) muhafazaya azmederdi. Kolu bu yüzden sakatlandı. Hz. Ali (R.A.)
tammah
Her şeye göz diken pek hırslı kimse.
tebeddü'
Ehl-i Sünnetten iken başka mezhebe girme.
Dinini değiştirme. İrtidad.
İyi olan ahlâkını bozup değiştirme.
tekavvüm
Eğri iken doğrulma.
teraküm eden
Biriken, toplanan.
teraküm edilen
Biriken, yığılan.
tercih bila müreccih / tercih bilâ müreccih
Hiç bir üstünlük sebebi yok iken birbirine eşit iki şeyden birisini diğerine üstün tutmak.
teşvik
Diken bitmek.
Ağacın dikenli olması.
tursus
(Çoğulu: Tarâsis) Kalkan denilen dikenli ot.
tuyuf
(Tekili: Tayf) Korkudan dolayı karanlıkta görünen hayâller.
Uykuda iken görünen hayâller.
ubeyde bin cerrah
Aşere-i Mübeşşere'den olup, asıl ismi Amir bin Abdullah'tır. Her din muharebesinde bulunup çok büyük şecaat ve metanet göstermiştir. Adaleti ile de meşhurdu. Şam'ın fethinde kendisi kumandandı. Hicri 18 senesinde 58 yaşında iken taundan vefat etmiştir.
ünkua
Yağ biriken yer.
üsame bin zeyd
Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın azadlısı olan Zeyd bin Harise'nin oğludur. Meşhur sahabedendir. 128 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. 75 yaşında iken 54 yılında vefat etmiştir. (R.A.)
uşere
(Çoğulu: Uşur-Uşerat) Sütleğen cinsinden dikenli, yassı yapraklı ağaç.
üskuf
(Çoğulu: Esâkife) Pabuç diken, kunduracı.
üştürhar / üştürhâr / اشترخار
Deve dikeni.
(Farsça)
vahir
İğne.
Diken.
vakt
(Çoğulu: Vikat) İçinde yağmur suyu biriken çukur.
Su ile faydalanacak mekân.
(Horoz) tavuğa binmek.
ve'd
Kızını diri iken toprağa gömme.
ve'd-ül benat
İslâmiyetten evvelki câhiliyet devrindeki Arablarda kızlarını hakir gördüklerinden diri iken defnetmek âdeti.
veşi'
(Çoğulu: Veşâyi) Bezlerde olan yol yol alaca.
Sümâme otundan yapılan hasır.
Ağaçlardan kuruyup düşen nesne.
Girilmemesi için bahçe ve bostanların çevresine dikilen ağaç veya konan diken.
Az nesne.
yenbub
Dikenli bir ağaç.
yez
Bağ, bahçe, tarla vs. gibi arazilerin etrafına çekilen dikenli çalı. Çit.
(Farsça)
zari'
Hurma ağacının dikeni.
zemil
Bir adamın hayvan üzerinde iken ardına binmiş olan adam.
zerecun
(Zerâcin) Üzüm ağacı.
Üzüm asması.
Kızıl boya.
Çukur taş içinde biriken yağmur suyu.
zeyd bin sabit
Sahabe-i Güzinden ve Aşere-i Mübeşşeredendir. Henüz on bir yaşında iken isteği ile İslâmiyet'i kabul etmiştir. Kur'ân-ı Kerim'i kemiklerde yazılı ve hâfızların ezberinde iken bugünkü şeklinde ilk olarak yazan, bu hizmette en büyük hizmet kendisine nasib olandır. Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) kâtipliğini
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
cevad
ana
gına-yı mutlak
yetem
VAfire
uhulet
nesterinzar
rıza-cu
hayye-alel-felah
sunya
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
iken
eğlenme
yüz yüze
yüzyüze
Cilveli
gevşek
zebih
seyr
milli menfaat
Ustuva