Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ikamet
ifadesini içeren
86
kelime bulundu...
adl
Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk.
Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek.
Meyletmek.
amen
Bir yerde mukim olmak, ikamet etmek.
amin
İlerlemeyen. Yerinde sâbit ikamet eden.
anafor
Denizde akıntının yanında veya altında, onun ters istikametinde olarak akan su. Akıntı mukabili.
aşiyan
Kuş yuvası.
(Farsça)
Mc: İkâmetgâh. Ev, mesken.
(Farsça)
bad-nüma
Rüzgârın esme istikametini gösteren âlet.
(Farsça)
Fırıldak.
(Farsça)
beta'
İkamet. Bir yerde oturma.
betv
Durmak, ikamet.
bücud
Bir yerde mukim olma, oturma. İkamet.
bülud
Mukim olmak, ikamet etmek, oturmak.
Köhne olmak, eskimek.
Meclise geç gelmek.
cadde-i kübra-yı kur'aniye / cadde-i kübrâ-yı kur'âniye
Kur'ân'ın büyük ve istikâmetli yolu.
cay-baş
İkâmet yeri, oda, ev. Yurt, mekân, mesken.
(Farsça)
cennat-ı adn / cennât-ı adn
Adn cennetleri. Hulûd üzere ikamet ve temekkün edilen cennetler. (Kamus Tercümesi.)
dua
Allah'a (C.C.) karşı rağbet, niyaz, yalvarış, tazarru.
Salât, namaz.
Cenab-ı Hak'tan hayır ve rahmet dilemek. Allah'ın rızâsını, hidayet ve istikamete muvaffakiyyeti dilemek, yalvarmak.
Peygamber'e (A.S.M.) salavat getirmek.
Birisini çağırmak.
Birisini
ehil / اهل
Maharet sahibi.
(Arapça)
Evcil.
(Arapça)
Bir yerde ikamet eden.
(Arapça)
Bir yere mensup.
(Arapça)
ehl / اهل
Maharet sahibi.
(Arapça)
Evcil.
(Arapça)
Bir yerde ikamet eden.
(Arapça)
Bir yere veya görüşe mensup.
(Arapça)
emanet
Eminlik. İstikamet üzere bulunmak.
Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için bırakma. Emniyet edilip inanılan şey.
Başkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen.
Osmanlılar Devrinde ba
evb
Dönülmesi lâzım gelen yere dönmek.
Kasd. İstikamet.
ferkadan
Şimâl kutbuna yakın parlak ve küçük ayı kümesine tâbi ve gece istikamet bulmağa yarayan, sık sık karşı karşıya gelen iki yıldız (İkizler mânasına).
gamic
Huy ve tabiatı doğru ve istikametli olmayan.
gayy
Aklın istikametini, yolun doğrusunu kaybetmek. Rüşdün zıddı.
hadar
Mukim olmak, ikâmet etmek, oturmak.
hafız ahmed
Dereli Hâfız Ahmed Efendi olarak bilinir. Isparta'nın Dereli Mahallesinde ikamet ediyordu.
hanef
İstikamet, doğruluk.
Ayak eğriliği.
Eğrilik, udûl.
hatd
Durdurmak. İkâmet.
hatt
Sınır. Çizgi. Hudud.
Yazı. El yazısı.
Nâme. Mektup.
Gençlerde yeni çıkan bıyık veya sakal.
Çizgi gibi uzanan belirsiz hafif yol.
Deniz yalısı.
Gemilerin hareketteki istikameti.
Parmağın onikide biri olan bir ölçü.
Ferman, buyruk
hatt-ı hareket
Rota; hareket yönü, istikamet.
hatt-ı şakul / hatt-ı şâkul
Çekül doğrultusu. Yer çekimi istikametinde, dünyanın merkezine doğru.
Çekül doğrultusu; yer çekimi istikametinde yerin merkezine doğru uzanan hat.
hayyeales-salah-hayyealel-felah / hayyeales-salâh-hayyealel-felâh
Ezân ve ikâmet okunurken söylenen "Haydin namaza" ve "Haydin kurtuluşa" mânâsına mü'minleri kurtuluşa, seâdete sebeb olan namaza çağıran iki mübârek söz.
hevadi / hevadî
(Tekili: Hâdî) Rehberler, deliller, kılavuzlar.
Hidayet edenler, istikametli ve selâmetli yolu gösterenler.
hıdare
Oturma, ikamet.
hüviyyet
Asıl. Mâhiyyet. Birisinin kimliği, kim olduğu, kökü, esası ve ne olduğu.
Cenab-ı Hakkın varlık sıfatı.
Hamiyyet ve istikametten, ulüvv-ü cenâbdan ibâret olan sıfât-ı hamide.
ideoloji
İnsanların düşünce ve hareketlerine muayyen bir istikamet vererek, siyasî veya ictimaî bir doktrin meydana getirmek isteyen fikir sistemi.
(Fransızca)
iffetli
(İffetlü) Namus, hayâ ve iffet sahibi kadın.
Doğru, rüşvet yemez, haram yemez, istikametli kimse.
Eskiden kadınlara yazılan mektub hitabı.
ıhdar
Kendini gözlemek.
Bir yerde durmak, ikâmet.
ikametgah / ikametgâh
Ev, hane.
(Farsça)
İkamet yeri.
(Farsça)
istikamet / istikâmet / استقامت
Doğruluk.
(Arapça)
Dürüstlük.
(Arapça)
Yön.
(Arapça)
İstikamet vermek:
Yön vermek.
(Arapça)
istikbal-i kıble
Kıbleye, Kâbe istikametine yönelmek.
istiva
Müsavi oluş. Temasül.
İ'tidal, istikamet ve karar.
Kemalin sâbit olması.
Kaba kuşluk zamanı.
Yükselmek, yüksek olmak. Üstün olmak.
İstila eylemek.
izhac
Oturma, ikamet etme.
jirnet
Fırıldak. Rüzgârın istikametini gösteren âlet.
kasd
Bir işi bile bile yapmak.
İsteyerek. Niyet ederek.
Niyet. Tasavvur.
İstikamet. Yolu doğru olmak.
kemal-i istikamet / kemâl-i istikamet
Mükemmel doğruluk, istikamet.
kıble açısı
Bir beldeden güney veya kuzeyden kıble istikâmetine çıkan iki doğru arasındaki açı.
konak
Menzil, yolculukta gece vakti inilen yer.
Yolculukta bir yerde durma, dinlenme. İki menzil arasındaki yol.
Büyük ev, zengin ve mükellef ikâmetgâh.
Resmi dâire.
ma'din
(Çoğulu: Meâdin) Hak Teâlâ'nın yerde halk ettiği.
İkamet ettikleri mevzi.
mahfed
(Çoğulu: Mehâfid) İkamet yeri. Oturulan yer.
Bir renk cinsi.
mahkede
İkamet mevzii, oturulan yer.
medaris
Medreseler. Ders okunan yerler. Talebe-i ulumun ikametgâhları. Din, imân, ahlâk dersi ve fenni ilim okutulan ve aynı zamanda talebenin ikamet ettiği mektebler.
medn
Durmak, ikamet.
mekd
Azlık.
İkamet, oturmak.
muhyem
(Çoğulu: Mehâyim) İkâmet yeri, oturma yeri.
mukam
Durduracak mekân. İkamet mevzii.
Durmak, ikamet.
mükam
Durulacak yer, ikametgâh. İkametgâhta geçen zaman.
mukame
İkamet, oturma.
İkamet yeri, vatan.
Ümmet.
mukatane
Mukim olmak, oturmak, ikamet etmek.
mukim / mukîm
İkamet eden, oturan.
İkamet eden. Ayakta duran.
Okuyan.
Bir memlekette devamlı duran.
Fık: Vatanında veya vatanı sayılan bir yerde onbeş günden fazla kalan kimse. (18 saatlik uzağa gidene "Misâfir" denir.)
Esmâ-i İlâhiyyeden olup "Her şeyi ayakta tutan, devam ettiren ve kayyumiyet
mürteba'
Bahar günlerinde ikâmet edecek yer. Yazlık. Sayfiye yeri.
müsedded
(Sedad. dan) Uzunlamasına doğrultulmuş.
İstikametle amel eden kişi.
müstakim / müstakîm
(Kıyam. dan) Doğru, istikametli.
Eğri olmayan, düz, dik.
Hilesiz, temiz.
İstikamet üzere olan, dosdoğru olan.
müstakimane
İstikametle, dosdoğru, düzgün biçimde.
müstakime
İstikametli, dosdoğru.
mütemekkin
(Mekân. dan) Yerleşen, Mekânlanan, temekkün eden. İkamet eden, sâkin olan.
Gr: Üç harekeyi de kabul eden kelime.
namık kemal
(Mi: 1840 - 1888) Tekirdağ'lı olup İslâm mücahidlerindendir. Yeni Osmanlılık hareketine vatan mefhumunu sokmuş, "Firâki, hapsi, nefyi kadr-i nâmusumla gördüm hep" diye haklı olduğunu dâima müdâfaa etmiştir. Ehl-i kemâl bir zat olduğu, davasının istikameti ve samimiyetinden anlaşılır.Hayatının sonlar
namus
Irz, iffet, edeb, hayâ.
Şeriat.
Melâike.
İrade-i İlâhiyenin tecellisi.
Nizam.
Emniyet ve istikamet gibi faziletlerin muhassalası olan pek kıymetli haslet.
Bir kimsenin mahrem, gizli esrarı olup işleri ve hallerinin iç yüzüne vakıf ve muttali ki
nehec
(Çoğulu: Menâhic) Yol, tarik.
İstikâmet.
rema
Bir yerde ikamet eylemek.
Ziyade olmak.
Riba, faiz.
Bir haberi zan ile anlayıp idrak etmek.
remk
Durmak, ikâmet.
Boz renk.
rota
Vapur ve gemilerde istikamet yolu. Geminin seyir yolu.
ruh-u hidayet
Hidayetin ve istikâmetin ruhu, özü.
rümuk
Durmak.
İkamet etmek, oturmak, mukim olmak.
rüşd
Doğru yol bulup bağlanmak. Hak yolunda salabet, metanet ve kemal-i isabetle dosdoğru gitmek.
Hayra isabet etmek.
Büluğa ermek.
İstikamette olmak. Dinine ve malına zarar gelecek şeyi bilmek, doğru düşünmek.
Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak.
sakinin / sakinîn
Oturanlar, ikâmet edenler, yerleşik olanlar.
sedad / sedâd
İstikamet ve kasd.
Haklı ve doğru şey.
Akıl.
İstikamet, doğruluk.
sekenat / sekenât
Oturumlar; bir yerde kalıp ikamet etme halleri; Durgunluklar.
sekene
Sâkinler, ikâmet edenler.
seva
Mukim olmak, ikamet etmek, oturmak.
Zayıf olmak.
sükkan / sükkân
(Tekili: Sâkin) İkamet edenler, oturanlar.
Gemi kuyruğu.
tarik-i müstakim / tarîk-i müstakim
Doğru ve istikametli yol; İslâmiyetin gösterdiği yol.
te'lis
Durdurmak, ikâmet.
Yağmurun devamlı yağması.
tednih
Zayıf görüş.
Oturmak, ikamet etmek, mukim olmak.
tinae
Mukimlik, ikamet etmeklik. Ayakta durmak.
tünu'
Mukim olmak, ikamet etmek, bir yerde oturmak.
vatan-ı asli / vatan-ı aslî
Bir insanın doğup büyüdüğü veya içinde barınmak kasdedip, başka yere gitmek istemediği yerdir. Yalnız en az 15 gün kalmak istediği yer de kendisi için vatan-ı ikamettir.
Cennet.
vatan-ı ikamet / vatan-ı ikâmet
Geçici olarak ikâmet edilen yer. Hanefî mezhebinde on beş gün veya daha çok kalıp sonra çıkmaya niyet edilen yer.
vuslat
Erişmek, kavuşmak, gönlün devâmlı olarak ve kıl kadar istikâmet değiştirmeyerek Allahü teâlâya bağlı kalması.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ehl-i sırat-ı müstakim
mumaileyh
sis
visal
mütecavizin
elektron
ampa
ba'de harabi'l-basra
perver
uddet
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ikamet
Sık
umulan
Çeviri
Gizli
Ayet
Ennem
İmes
Iltifa
ihsanlar