Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ifak
ifadesini içeren
51
kelime bulundu...
adem-i ittifak
İttifaksızlık. Uyuşmazlık.
İttifaksızlık, birlik oluşturmamak.
ashab-ı ress / ashâb-ı ress
Kur'anda bahsi geçen bir kavim adıdır. Kimler oldukları kati bir şekilde tesbit edilemiyor. Râvilerin ekserisi, peygamberlerine isyan eden ve onu öldürüp kuyuya atan, bundan dolayı da Cenab-ı Hakkın helâk ettiği bir kavim olduğu hakkında ittifak etmektedir. (Furkan Suresi, 38 inci Ayet)
besise
Bir çeşit yemek.
Yağ ve undan yapılan bir çeşit bulamaç.
Ayrılık, nifak, iftira, ihtilaf.
bi'l-icma / bi'l-icmâ
İttifakla, fikir birliğiyle.
bi'l-ittifak
İttifakla.
bil'icma / bil'icmâ
İttifakla, fikir birliğiyle.
bil'ittifak / bil'ittifâk / بِالْاِيِّفَاقْ
İttifakla, söz birliğiyle.
İttifâkla.
bilittifak
İttifakla, beraberce, el birliğiyle.
İttifak ile. Beraberce, birlikte, elbirliğiyle.
İttifakla, hep birlikte.
cemahir-i müttefika
Birbiriyle anlaşmış, ittifak etmiş devletler. Müttefik cumhuriyetler.
dehişt
İttifak, ittihad, birlik.
(Farsça)
Bir tarzda hareket, aynı şekilde hareket.
(Farsça)
düvel-i müttefika
İttifak etmiş, birlik olmuş, birleşmiş devletler.
(Farsça)
edm
Üns tutmak.
İttifak etmek, birleşmek.
Islâh etmek.
haber-i meşhur
Bidayette râvisi mahdut iken sonraki devirlerde, yalan üzere ittifakları muhal olan bir cemaat tarafından nakledilegelen makbul hadistir. (Ist. Fık.K.)
haber-i mütevatir / haber-i mütevâtir
Yalan üzerinde ittifâk etmeleri (birleşmeleri) mümkün olmayan bir cemâat (topluluk) tarafından nakledilen, bildirilen haber, hadîs-i şerîf.
hadis-i mütevatir / hadîs-i mütevatir
Kizb üzerine ittifakları aklen tecviz olunmayan cemaatlerin birbirinden ve ilk cemaatin de bizzat Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmdan rivâyet ettiği Hadis-i şeriftir..
hilf
(Çoğulu: Ahlâf) Sözleşme, söz verme.
Yardımlaşma, dayanışma. Birlik maksadıyla ittifak.
Yardımlaşma, ittifak, sözleşme.
icma'
Toplanma. Dağınık şeyleri toplamak.
Hazırlamak.
Azm ve kasdeylemek.
Topluluk. Fikir birliği. Bir mes'eleden âlimlerin ittihad etmesi.
Fık: Sahabe-i Güzin Hazretlerinin (R.A.) ittifakları üzere akaid hükmüne geçmiş umur-u diniyenin tamamı.
ifakat / ifâkat / افاقت
İyileşme.
(Arapça)
İfâkat bulmak:
İyileşmek.
(Arapça)
ifakat-yab / ifakat-yâb
İfakat bulucu, iyileşen.
(Farsça)
ıstılah
Tabir, deyim. Belirli bir topluluğun, bir lafzı lügat mânasından çıkararak başka bir mânada kullanmaları.
Bir ilim veya mesleğe âid kelime. Terim. Erbab-ı ilim arasındaki ve herkesin anlamadığı kelime.
Muvafakat. Uygunluk. Barışmak. İttifak.
itbak
(Itbak) Kaplamak. Kapamak. Kapaklamak.
İttifak etmek.
Tecvidde: Harf okunduğunda, dilin üst damağa kapanması. (Bu halde okunan harfler sad, dât, tı, zı harfleridir.
ittifak
Beraber hareket için sözleşmek. İttihad ve muvafakat etmek. Söz birliği etmek. Anlaşmak.(İttifak hüdâdadır, hevâda ve heveste değil.)
ittifak-ı edyan / ittifak-ı edyân
Dinlerin ittifakı, aynı hususta birleşmesi.
ittifakat
(Tekili: İttifak) İttifaklar, sözleşmeler, ittihadlar.
ittifaki / ittifakî
(İttifakiyye) Birleşmeye, sözleşmeye, ittifaka veya uyuşmaya ait. Tesadüfle, rastgele.
ittifakıyet-i avra / ittifakıyet-i avrâ
Tek gözü kör olan ittifak, beraberlik; arkasında hükmeden İlâhî kudret görülmediği için sadece maddî güce sahip olduğu sanılan birlik ve beraberlik.
ittifakpezir
İttifak ve ittihad kabul eden.
(Farsça)
ittihad-ı islam / ittihad-ı islâm
İslâm birliği. İttihad-ı İslâmın varlığı ve devamı için: 1-İslâm milliyetini esas alıp, menfi unsuriyet fikrini bırakmak. 2-İslâm dünyasındaki dini cemaatler, gayede ve dinî esaslarda ittifak edip teferruat meseleleri medar-ı niza etmemek. 3-İslâm devletleri arasında meşveret-i şer'iyeyi yapmak.Bunl
kalb-i selim / kalb-i selîm
Şek (şüphe) ve şirkten (Allahü teâlâya ortak koşmaktan), küfür ve nifâktan arınmış, dâimâ Allahü teâlâya bağlı kalb.
mecma-i aleyh
Hakkında toplanılan, ittifak edilen, birleşilen şey.
meşhur hadis veya hadis-i meşhur
Asr-ı evvelde, Ahâdi hadis kabilinden iken ikinci asırda iştihar edip, kizb üzerine ittifakları aklen tecviz olunmayan bir cemaat tarafından rivâyet olunan hadis. İlm-i yakin derecesinde karib bir surette kalbe itmi'nan verir.
mirfat
İttifak etmek, bir olmak, birleşmek.
mücma-ı aleyh
Hakkında ittifak edilen.
müfik / müfîk
İyileşen, ifâkat bulan hasta.
müfsid
İfsad eden, fenalaştıran. Bozan.
Başlanmış ibadeti bozan.
Nifak koyan, fesad ilka eden. (Hiç bir müfsid, ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut, bâtılı hak görür. Evet kimse demez "ayranım ekşidir." Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz tic
müfsidane / müfsidâne
İfsad etmek suretiyle. Nifak meydana getirmekle. Fesadlıkla. Ara bozuculukla.
(Farsça)
münafaka
(Nifak. dan) İkiyüzlülük, münafıklık.
münafık / منافق
İki yüzlü, araya nifak sokan. Fitnekâr.
Ahdini bozan, yalan söyleyen, hıyanet eden.
Görünüşte müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olan.
Nifak sokan, iki yüzlü.
Kâfir olduğu halde kendisini müslüman gösteren.
İkiyüzlü, nifak sokucu.
(Arapça)
münafıkin / münafıkîn
(Tekili: Münafık) Münafıklar. Fitnekârlar. İkiyüzlüler. Araya nifak sokanlar.
mütevatirat
Mütevatir olanlar. Çoklarının bildiği ve duyduğu haberler, hususlar.
Man: Kizb üzerine ittifakları aklen muhal olan bir topluluk tarafından verilen haberle hüküm ve tasdik olunan kaziyeler.
müttefekun aleyh / مُتَّفَقٌ عَلَيْهْ
Üzerinde ittifak edilen.
müttefik / متفق
İttifak etmiş, birleşmiş.
İttifak eden. Birbiriyle aynı fikirde olan. Birleşmiş, anlaşmış olan.
Birlik olmuş, ittifak yapmış.
(Arapça)
müttefikane
İttifak ederek, birleşerek.
necid
Kahraman, bahadır.
Arabistan'da bir memleket ismi.
Münbit yer. Fitne ve nifak yeri olan memleket.
Arslan.
nifaki / nifakî
Nifakla alâkalı.
rimak
Nifak, ayrılık.
Darlık.
rüfka
(Çoğulu: Rifâk) Yoldaş olan, aynı fikirde olan cemaat.
şikak
Nifak, ikilik, ittifaksızlık.
tefrika
Nifak. Ayrılık. Bozuşma.
Bir gazete veya dergide parça parça, bir önceki yazının devamı olarak çıkan uzun yazı.
Fırka fırka olmak.
Nifak, ayrılık, çözülme, dağılma.
tevatür / tevâtür
Yalan söylemez kimselerin ittifakla verdikleri kuvvetli haber.
tevatür-ü manevi / tevatür-ü mânevî
Mânevî nakiller ile gelen, mânâsı üzerinde ittifak sağlanan nakil.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ahsab
SİMURG
nisbiy
AynI
cankurtaran
Nikâp
Izahet
Âfât
Eshâr
leyali-i aşere
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ifak
Değerli
Çeviri
isti'dâd
Sürahi
suca
Saglamlaştırma
Fl
uykuy
Opucuk