Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ider
ifadesini içeren
206
kelime bulundu...
adak
Nezr, Allahü teâlânın rızâsının elde edilmesi veya bir isteğin yerine gelmesi veya bir belâ ve musîbetin giderilmesi maksadıyla Allahü teâlâ için oruç tutmak, kurban kesmek gibi başlıbaşına ibâdet olan veyâ benzeyen bir şeyi kendisine vâcib kabûl etm e.
akılsuz
Aklı yandıran, aklı gideren.
(Farsça)
alak
Zahmet, meşakkat gidermek.
antranik
Ermeni örgütünün liderlerinden biri.
başbuğ
t. Osmanlı devrinde başıbozuk veya akıncı kuvvetlerinin kumandanı.
Lider.
bayrakdar / bayrakdâr
Bayrak taşıyan, lider.
bedre
(Çoğulu: Bider) Kuzu veya oğlak derisi.
İçi altun dolu olan kese.
Onbin dirhem.
berdaht
Pürüzünü giderme. Pürüzsüz yapma.
(Farsça)
Cilâlama, parlatma.
(Farsça)
Düzleme, düzeltme.
(Farsça)
bergriften
Ayırmak. Kaldırmak. Gidermek.
(Farsça)
bertaraf / برطرف
Bir yana.
(Farsça - Arapça)
Giderilmiş.
(Farsça - Arapça)
Bertaraf etmek:
Gidermek.
(Farsça - Arapça)
Bertaraf olmak:
Giderilmek.
(Farsça - Arapça)
burak
Peygamber efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gece (mîrac gecesinde) üzerine bindiği ve kendisini Mekke'den Kudüs-ü şerîfe kadar götüren (taşıyan) Cennet hayvanı. Burak, dünyâ hayvanlarından değildir. Erkekliği ve dişiliği yoktur. Çok hızlı giderdi.
bütçe
Devletin veya diğer kuruluşların yıllık gelir ve giderlerini (sarfiyat ve varidatlarını) gösteren ve bunlarla ilgili harcamaları tayin eden hesap işleri.
(Fransızca)
celef
Yerden balçık küremek ve gidermek.
celhe
(Çoğulu: Cülâhet) Gidermek. Yerinden ayırmak.
Nâhiye.
cemal / cemâl
Güzellik.
Allahü teâlânın lütuf ve rızâ sıfatı.
Zât, yüz.
Çirkinliği gidermek, vakar sâhibi olmak ve şükr etmek için nîmeti göstermek. Çirkinliğe, başkalarının iğrenmelerine, hakâret etmelerine sebeb olacak şeyleri yapmamak, bunları gidermek.
cemam
Rahat olmak. Dinlenip yorgunluğu gidermek. İstirahat etmek.
cereyan-ı tecri / cereyan-ı tecrî
"Döner, akar gider" ifadesi.
cürcani / cürcanî
(Seyyid Şerif Ali Bin Muhammed) : (Hi: 760-830) Astarabad (Cürcan) civarında Tacu'da doğmuştur. Mısır'a giderek orada çeşitli âlimlerden ders okumuştur. Şiraz'da müderrislik yapmıştır. Sa'duddin-i Taftazanî ile kapanan Mütekaddimîn devrinden sonra açılan Müteahhirîn-i Ulemâ devrinin birincisi bu Sey
def etme
Giderme, uzaklaştırma.
def etmek
Gidermek, uzaklaştırmak.
def' / دفع
Uzaklaştırma.
(Arapça)
Def' edilmek:
(Arapça)
Uzaklaştırılmak.
(Arapça)
Giderilmek.
(Arapça)
Def' etmek:
(Arapça)
Uzaklaştırmak.
(Arapça)
Gidermek.
(Arapça)
def-i bela / def-i belâ
Belânın def edilmesi, giderilmesi.
def-i cu' / def-i cû'
Açlığı gidermek. Birşey yemek.
Açlığı giderme.
def-i ihtiyaç
İhtiyacın giderilmesi, ihtiyacın karşılanması.
def-i mazarrat
Zararı giderme.
dehri / dehrî
Allahü teâlâya ve âhirete inanmayıp, dehr (zaman) sonsuzdur ve dünyânın başlangıcı ve sonu yoktur, böyle gelmiş böyle gider diyen dinsiz, ateist.
ekonomi
yun. İktisad. Tutum. Geliri gideri hesaplıyarak lüzumsuz masrafı bırakıp artırmağa çalışmak. Ölçülü ve idâreli harcamak. İnsanların sınırsız olan ihtiyaçlarıyla bunları sağlamaya yarayacak sınırlı imkân ve vasıtalar arasında mümkün olan azami uygunluğu temin için (sağlamak için) yapılan çalışma ve f
elfaz-ı küfr / elfâz-ı küfr
Söylendiği zaman, îmânı gideren, müslümanlıktan çıkmaya sebeb olan sözler.
enduh-güsar
Kederi yok eden. Gamı, sıkıntıyı gideren.
(Farsça)
fecr-i sadık / fecr-i sâdık
Sabaha karşı şark ufkunda yayılmaya başlayan beyaz bir aydınlık. Bunun mukabili birinci fecirdir ki, bir aydınlıktan sonra tekrar aydınlık gider. Bu birinci aydınlığa fecr-i kâzib denir. Sabah namazının vakti, fecr-i sâdıkta başlar.
feşafeş
Hışıltı.
(Farsça)
Atılan okun, havada giderken çıkardığı ses.
(Farsça)
feth
Açma, başlama.
Zaptetme. Ele geçirme. Zafer. Nusret.
Faydalı şeyleri elde etmek için yolları açmak. Muğlak şeyleri açmak. Bu iki suretle olur. Biri, basâr ile idrâk olunur. Gam ve kederi gidermek gibi. İkinci de: İki nevi olup birincisi; dünya işlerinde olur. Sürur vermekle g
firkateyn
Buharın icadından evvel kullanılan harp gemilerindendir. Bu gemiler, güvertelerinin altında bir batarya topu hâvi olup hızlı giderlerdi. Bu gemilerin üç direkleri vardı ve içlerinde mürettebatının binbeşyüzü bulanları da vardı.
gayr-i kabil-i izale / gayr-i kâbil-i izâle / غير قابل ازاله
Yok edilemez, giderilemez.
günaşırı
İki günde bir. Bir gün olup ertesi gün olmayarak ve böylece sürüp giderek.
(Türkçe)
hacetreva / hâcetreva
İhtiyacı gideren, ihtiyaç olan bir şeyi te'min eden.
hacis / hâcis
Kalbe (gönle) gelen ve hemen gidermek mümkün olan kötü düşünceler.
hades-i ekber
Fık: Taharet-i kübra ile, yani gusül abdesti ile giderilen taharetsizlik halidir.
hadin
Bir kuş cinsidir. (Hiç doymak bilmez, yediğini hemen hazmedip yine yemek ister, yüksek yerleri sever, değme yer üstüne konmaz, ağaç başlarına konup bütün yemişini yer, yemişleri kalmazsa başka yerlere gider.)
hahambaşı
Musevîlerin dînî lideri.
Musevîlerin dinî lideri.
halas
Üzüm ağacına benzer bir ağaç (yanındaki ağaca sarılır gider; hoş kokusu vardır; akik gibi taneleri olur.)
harc
Gider, sarfiyat, bir iş için kullanılan madde.
Vergi.
Çıkmak.
Yeni çıkan bulut.
Yemâme vilayetinde bir yer.
Ecir.
Buğday. (Dinimizde lüzumsuz harcamak, israf haramdır. Zillet ve fakirliğe sebeptir.)
Gider, vergi.
harisa / harîsa
Yağmuruyla yer yüzünü süpürüp gideren bulut.
Kan çıkmayan azıcık baş yarığı.
havaic-i zaruriye / havâic-i zaruriye
Gerekli ihtiyaçlar, giderilmesi lüzumlu olan ihtiyaçlar; yeme içme, ev ve binek gibi temel ihtiyaçlar.
havaic-i zaruriyye
Zaruri ihtiyaçlar. Giderilmesi lüzumlu olan ihtiyaçlar.
havrem
Ayak ovup kir gidermekte kullanılan, kırmızı renkli delikli taş.
haytü'l-ebyaz
Beyaz iplik, fecir zamanı, ufukta bir çizgi şeklinde beliren ve giderek artan sabah ağartısı.
hazf
Aradan çıkarma, çıkarılma. Yok etme, silme, ortadan kaldırma, giderme, düşürme.
Selâm ve tahiyyatı uzatmayıp kısa kesmek.
Mahvetmek.
Vurmak.
Atmak.
Aradan çıkarma, kaldırma, giderme, silme, gizli tutma.
herçi-bad-abad / herçi-bâd-âbâd
"Battı balık yan gider", "Her ne olursa olsun" anlamında.
hidemat-ı imaniye
İmâni hizmetler. (Kur'an-ı Kerim'i ve mânâsını öğrenmeğe vesile olmak; imâni şüphelerin giderilmesine çalışmak; İslâmiyetin, hak din olduğunu isbat etmek veya isbâta vesile olmak gibi.) Görülen hizmetler. Eşyanın ve mahlukatın lisan-ı hâl ile esmâ-i İlâhiyeye ait yaptıkları tesbih ve ibadetleri.
huşare
Bir yere giderken bırakılan faydasız şeyler.
Her şeyin kötüsü.
icfal
Gidermek.
Devekuşu seğirtmek.
ichaf
Zulüm etme, gaddarlık.
Gidermek.
Noksan etmek, eksiltmek.
icmal-i şehri / icmal-i şehrî
Aylık gelir ve giderleri, yahut yalnız giderleri toplu ve kısaltılmış olarak gösteren cetveller.
icmal-i senevi / icmal-i senevî
Senelik gelir ve giderleri yahut yalnız giderleri toplu ve kısaltmış olarak gösteren cetveller.
iflal
Gidermek.
Yağmur gelmeyen yere yetişmek.
ifrah
Belirsiz bir şeyi belirtme.
şübhe ve tereddütü giderme.
(Kuş) yavrulama.
(Tohum) yeşerme.
ifratkarane / ifratkârane
Aşırı gidercesine.
ifrinka'
Parmak çıtırdatma.
Gidermek.
Ayırmak.
ihbat
Mahveylemek. Battal ve geçmez hale koymak.
Kuyunun suyu çoğalmak veya bitmek.
İşin karşılığını vermek.
Amelin sevabını giderip, hiçe indirmek.
ihsa'
Yalnız bir ilim ve san'at dalıyla meşgul olup, o hususda ihtisas yapıp terakki etme. Husyelerini çıkarma, iğdiş etme, eneme, erkekliğini giderme.
ihtifaf
Kuşatma, etrafını çevirme.
Yüzdeki kılları giderme, traş etme.
ıktifaen
İzinden giderek, örnek tutarak, misal kabul ederek.
ılac
Bir şeyi yerinden alıp gidermek.
imam / imâm / امام
Namaz kıldıran.
(Arapça)
Önder, lider.
(Arapça)
Hz. Ali'nin soyundan gelen.
(Arapça)
imha ve izale etmek
Yok etmek, gidermek.
insilab
(Selb. den) Kaldırılma, selb olunma, giderilme. Kalmama. Mahvedilme. Soyulma, soyulmuş olma.
irad ü masraf
Gelir ve gider.
işba'
Doyurmak, açlığı gidermek. Doymak.
Fiz: Bir sıvının içinde, belli bir cisimden eriyebilecek en çok miktarın erimiş bulunması.
Edb: Arap nazmında, kafiye veya vezin zaruretinden dolayı kelimeye bir harf ilâve etme.
ıskat-ı salat / ıskat-ı salât
Ölmüş bir kimsenin kılmadığı namazlar yüzünden hâsıl olan günahını giderir ümidi ile verilen sadaka.
islab
Giderme, selbetme. Kapıp götürme.
ıslah
İyileştirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek.
ıslahat
Kusurları ve eksiklikleri gidermek için yapılan işler ve düzeltmeler.
ittibaan
Tabi olarak, uyarak, yolundan giderek.
ittibaen / ittibâen / اتباعا
Uyarak, izleyerek, ardından giderek.
(Arapça)
izale / izâle / ازاله / اِزَالَه
Zevale erdirmek. Gidermek. Ortadan kaldırmak. Mahvetmek.
Giderme, def etme, yok etme.
Giderme, ortadan kaldırma.
Giderme.
Giderme.
Yok etme.
(Arapça)
Giderme.
(Arapça)
İzâle edilmek:
(Arapça)
Yok edilmek.
(Arapça)
Giderilmek.
(Arapça)
İzâle etmek:
(Arapça)
Yok etmek.
(Arapça)
Gidermek.
(Arapça)
Giderme.
izale eden
Gideren, ortadan kaldıran.
izale etme / izâle etme
Giderme, ortadan kaldırma.
izale etmek / izâle etmek
Ortadan kaldırmak, gidermek.
izale olma
Yok olma, giderilme.
izale-i şüyu'
Ortaklığı giderme.
kaid
Lider, kumandan.
kas'
Bir şeye el ayası ile vurmak.
Gidermek.
Tahkir etmek, küçümsemek.
kaş'
(Kış') Şaşkın ve ahmak adam. Zayıf adam.
Açmak.
Gidermek. Dağıtmak.
Kuru deri. Deriden olan çadır.
Hamam pisliği.
Deriden yapılmış döşek.
Balgam.
katolik
Hıristiyanlıktaki mezheblerden biri. Roma kilisesinin kendine verdiği ad. Katolik kilisesine mensup kimse. Merkezi Roma'da (Vatikan'da) olup, rûhânî lideri papadır.
kaza-i hacet / kaza-i hâcet
İhtiyacını gidermek.
Büyük abdest bozmak.
İhtiyaç giderme.
kaza-i şehvet
Şehvet ihtiyacını gidermek. Cinsî münasebet (ki, insanlar arasında nikâh olmadıkça haramdır.)
kaza-yı hacet
İhtiyaç giderme.
kaza-yı şehvet / kazâ-yı şehvet
Şehvet ihtiyacını giderme.
kazayı hacet / قَضَايِ حَاجَتْ
İhtiyac giderme.
kureyş rüesası
Kureyş reisleri, liderleri, önde gelenleri.
laglaga
(Çoğulu: Laglag) Ördekten küçük bir güzel kuştur, başında az miktar beyaz tüyü vardır. Türk diyârında yavrusunu çıkarıp kış günlerinde Mısır'a gider.
lillahi-l hamd / lillâhi-l hamd
Ne kadar hamd ve şükürler varsa ve olmuşsa, cümlesi Allaha mahsustur, ona gider, ona âittir.
lügeyza
Kertenkelenin bir yeri kazıp giderken bir tarafını da kazıp eğri çapraşık yollar yapması.
lut
Hz. İbrahim'in kardeşi Harran oğlu Lut (A.S.) onunla beraber Bâbil diyarında Şam yakasına geçmişti. Sodom nahiyesine peygamber oldu. Bu nâhiyenin ahalisi ehl-i küfr ve fücur idi. Yolsuz giderlerdi ve hiçbir kavmin yapmadığı fuhşiyatı yapalardı. Hz. Lut, onları doğru yola dâvet etti, dinlemediler ve
mahk
Gidermek.
İptal etmek, saymamak.
Eksik, noksan.
mahy
Gidermek.
maliye / ماليه
Devletin gelir ve masraflarının idaresi.
Gelir gider hesablarına bakan resmi dâire.
Devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona bağlı daireler.
(Arapça)
mani' / mâni'
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Din ve dünyâya âit zararları gideren, men' eden.
masarif / masârif
Masraflar, giderler.
masarifat / masârifât
(Tekili: Masârif) Masraflar, giderler. Harcanan paralar.
Giderler.
masraf / مصرف
Sarfedilen, harcanan. Gider.
Gider, harcama.
Harcama, gider.
(Arapça)
mekruh / mekrûh
Hoş görülmeyen, beğenilmeyen şey. Peygamber efendimizin beğenmediği ve ibâdetin sevâbını gideren şeyler. Yasak olduğu haram gibi kesin olmamakla berâber, Kur'ân-ı kerîmde, şüpheli delil ile, yâni açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin (Peygamb er efendimizin arkadaşlarının) bildirmesi ile anl
mels
Enemek. Hayvanı iğdiş etmek, erkekliğini gidermek.
merhem
Melhem. Deriye, yaraya sürülen ilâç.
Mc: Acıyı teskin eden şey.
Kederi, derdi gideren.
mesih
Bir şey üzerined eli yürütmek, bir şeyden ondaki eseri gidermek demektir.
İsa Aleyhisselâm'ın bir ismidir. Elini sürdüğü, meshettiği hastaların iyileşmesinden kinâye olarak "İsa Mesih" denmiştir.
meskenet-fiken
Miskinliği gideren.
(Farsça)
meslub
Selbedilmiş. Soyulmuş. Alınmış. Giderilmiş.
mudiyyen
Giderek, geçerek.
müfettih-ül ebvab
(Hayır) kapıları(nı) açan. Bütün müşkilleri giderip ferahlatan. (Cenab-ı Hak)
müfritane
Aşırı gidercesine.
muğni / muğnî
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hikmeti îcâbı, her şeyin ihtiyâcını giderici, tamamlayıcı ve lütfuyla doyurucu.
muhasser vadisi / muhasser vâdisi
Hicaz'da, Minâ ile Müzdelife'yi birbirinden ayıran ve hacıların Minâ'ya giderken durmamaları gereken yer.
mümhika
Bereket gidermek.
münafaza
Tozunu gidermek için silkmek.
mündefi / mündefî
Defetme, giderme.
münebbih
Uyandıran, tenbih eden, dalgınlıktan kurtaran. Uyuşukluğu gideren.
münebbihat / münebbihât
Uyandıranlar. Tenbih edenler. Uyuşukluğu giderici olanlar.
mürevvak
Süzülmüş, tortusu giderilmiş.
müşkil-küşa
Zorluğu gideren, açan. Zor işleri halleden. Çetinliği gideren.
(Farsça)
müşkil-küşayan / müşkil-küşayân
Zorluğu gideren ve zor işleri halleden kimseler.
(Farsça)
müşkilküşa / müşkilküşâ
Zorluğu gideren.
müskir
Sarhoşluk veren, şuuru kaybettiren, aklı gideren ve keyf veren madde.
müsri'
Tesr'i eden. Sür'at ve hız veren, acele ettiren, çabuk gider olan.
müstagribane
Garibine ve tuhafına giderek, şaşırarak.
(Farsça)
müstervih
(Rahat. dan) Dinlenen. İstirahat eden. Yorgunluğunu gideren.
mutahhara
(Müe.) Temizlenmiş. Kirleri giderilmiş.
müterezzik
Rızıklanan, gıdalanmakla ihtiyacını gideren.
muvazene-i maliye / muvazene-i mâliye
Devletin gelirleriyle giderlerinin bir olması.
müzil
İzâle eden, gideren, yok eden.
İzale eden, gideren.
na'ra
(Çoğulu: Na'rât) Yüksek sesle uzun uzun bağırma.
Tar: Eskiden yangına giderken ve dönerken kalabalık caddelerde, geçitlerde, dönemeçlerde, meydanlarda tulumbacıların içlerinden "naracı" adı verilen birinin bağırması yerinde kullanılır bir tâbirdir. Nâra atmakla yangın münasebetiyle s
nafi
(Nefiy. den) Giderici, yok eden, nefyeden, menfi yapan.
nahil
Hurma ağaçları, hurmalık.
Hurma ağacı.
Balmumundan yapılan ağaç, yapraklı dal ve yemiş taklidi işlere denir ki, sathı altın ve gümüş yapraklarla süslenerek, eskiden gelin giderken önünde alayla götürülür ve gelin odalarına süs olarak konurdu.
nak'
(Çoğulu: Nuk'-Enku) Su saklayacak yer.
Kuyu içinde olan su.
Deve kuşu avazı.
Feryâd etmek, bağırıp çağırmak.
Susuzluğu teskin etmek, susuzluğu gidermek.
Sıcak suda haşlama.
İlâç olarak çıkarılan su.
Suda ıslanma.
Toz.
nefi / nefî
Giderici, yok eden, olumsuz yapan.
nefsani / nefsânî
Nefsin hoşuna gider şekilde.
nefsaniyet
Nefsin hoşuna gider şekilde arzular.
nehz
Süngü demirini inceltmek.
Kemik üstündeki eti soyup gidermek.
Çok et.
nekf
Göz yaşını yanağından parmağıyla silip gidermek.
Kuyudan su çekmek.
Arlanmak.
neuzü billah / neûzü billah
"Allahü teâlâya sığınırız" mânâsına, tehlikeli hâllerden ve îmânı gideren şeylerden sakınma ve korkma mânâsını ifâde eden bir söz.
nezr
Adak yâni bir isteğin yerine gelmesi ve bir korkunun giderilmesi için, farz veya vâcib olan bir ibâdete benzeyen ve başlı başına ibâdet olan bir işi yapacağına dâir Allahü teâlâya söz verme. Mutlak ve muayyen olmak üzere iki kısımdır.
niks
Elbisenin ve örülmüş şeylerin eskilerini bozup gidermek, tekrar yine iplik yapmaya kabil olanı ip eğirip yenilemek.
nüch
Zafer bulmak. Hâlâs olmak. Kurtulmak. İhtiyaçlarını giderip zafer bulmak.
ortodoks
Hıristiyanlık mezheblerinden. Ortodoks mezhebinin rûhânî (dînî) lideri patrik olup, merkezi İstanbul Fener'deki patrikhânedir. 1054 (H.446)'da İstanbul patriği olan Mihael Kirolarius, Roma'daki papadan ayrılarak Ortodoks kilisesini (mezhebini) kurdu. Roma'daki papaya tâbi olanlara katolik, İstanbul'
papa
Katolik mezhebine mensûb hıristiyanların en yüksek rûhânî (dînî) lideri.
patrik
Ortodoks mezhebine mensûb hıristiyanların, en büyük rûhânî (dînî) lideri.
pir-i muazzam / pîr-i muazzam
Büyük öncü, mânevî lider.
pişdarlık / pîşdârlık
Öncülük, liderlik.
piskopos
Hıristiyanlığın katolik ve doğu kiliselerinde en yüksek rûhânî ünvâna sâhip ve umûmiyetle bir bölgenin dînî lideri olan hıristiyan din adamlarına verilen ad.
pişva / pîşva / پيشوا
Önder, lider.
(Farsça)
ref' / رفع
Kaldırma.
(Arapça)
Giderme.
(Arapça)
Yüceltme.
(Arapça)
reis
Başkan, lider.
rendelemek
Pürüzlerini gidermek. Rende ile düzlemek, pürüzlü yerlerini kazımak. Rende ile ufalamak.
rüesa-yı ruhaniye
Ruhanî reisler, liderler.
ruhani reisler / ruhanî reisler
Din adamları, mânevî liderler.
ruzname
Vakit cetveli, takvim.
Günlük gazete, günlük hâdiselerin yazıldığı kâğıt.
Bir meclis veya hey'etin müzakerat proğramı.
Hergünkü gelir ve giderin kaydedilip yazıldığı defter.
şah-ı evliya / şâh-ı evliya
Allah'ın sevgili kulu olan velîlerin reisi, lideri.
sarf
(Çoğulu: Süruf) Harcama, masraf, gider.
Fazl.
Hile.
Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme.
Farz.
Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. K
Harcama, gider.
sarfi / sarfî
(Sarfiye) Masrafa, sarfa ait, gidere dair.
Gr: Sarf kaidesine dair, gramere ait, dilbilgisiyle ilgili.
sarfiyat / sarfiyât / صَرْفِيَاتْ
Harcamalar, kullanımlar, giderler.
Masraflar, giderler.
Giderler.
sarfiyyat
Masraflar, giderler.
şazeli / şazelî
(Ebu Hasan Şazelî) Nureddin Ebu Hasan-ı Şazelî de denildiği gibi Ali bin Abdullah diye de anılmaktadır. Tunus'lu olup Şazeliye Tarikatı kurucusu olarak bilinir. Tasavvufî, ilmî bir çok eseri vardır. Tarikatının tekke ve zaviyesi yoktur. Hicri 654 yılında Mekke-i Mükerreme'ye giderken sahrada dâr-ı b
seby
Harpte esir alınma.
Uzaklaştırma.
Bir yerden başka bir yere sürüp giderme.
selb
Zorla alma, kapma, soyma.
Nefy ve inkâr etme.
Kaldırma, giderme, izale.
Man: İki şey arasında nisbet-i vücudiyenin kalkması.
selben
İnkâr yoluyla,
Gidererek, kaldırarak, yok ederek.
selib
Soyulmuş, giderilmiş, alınmış.
Tıraş olunmuş.
Aklı başından alınmış.
serkerde / سركرده
Lider, baş.
(Farsça)
Elebaşı.
(Farsça)
server / سرور
Önder, lider, baş.
(Farsça)
serveran / serverân / سروران
Önderler, liderler, başlar.
(Farsça)
sıla-i rahm / صلهء رحم
Yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.
siper
Arkasına saklanılacak şey. Koruyan.
(Farsça)
Mânia. Sığınak veya set arkası, duvar altı gibi kuytu yerler.
(Farsça)
Okun, giderken kabzayı zedelememesi için sol elin üzerine konulan âlet.
(Farsça)
Muharebede askerin kurşun ve gülleden korunması için toprak kazılarak açılan ve ön tarafına, çıkan
(Farsça)
siyadet
Efendilik, liderlik.
suht
Haram mal, her nevi haram.
Yok eylemek. Gidermek. Bir şeyin kökünü kazımak (mânasına saht'dan alınmıştır. Haramın bereketi olmadığından hânumânlar yıktığı için suht denilmiştir.)
ta'mirat / ta'mirât
(Tekili: Tamir) Noksanları gidermek. Eksik ve bozukları düzeltmeler ve tamamlamalar. Ta'mirler.
tagşiş
(Gışş. dan) Karıştırmak saflığını gidermek. Değerli bir şeyi değeri olmayan şeylerle karıştırmak.
Aklı gidermek.
Hayran etmek.
taharet-i suğra
Abdestsizlik denilen hali, abdest alarak gidermek.
tahlim
(Hilm. den) Kızgınlığını ve öfkesini giderme. Sâkinleştirme, yumuşatma, teskin etme.
tahlit
(Halt. dan) Karıştırma. Karıştırılma. Bozma. Saflığını giderme. Fâsid etme.
takdiye
Hâcet bitirmek, ihtiyaç gidermek.
taklih
Dişin sarılığını gidermek.
takrid
Devenin gövdesinde olan keneyi yolup gidermek.
Hor ve zelil etmek.
tasavvuf
Ahlâk ve kalb ilmi. Kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak. Kalbde îmânın vicdânileşmesi, yâni Ehl-i sünnet îtikâdının kalbde sağlamlaşması ve şüphe getirici te'sirlerle sarsılmaması, nefs-i emmâreden doğan tenbelliklerin ve sıkıntıl arın giderilip, ibâdetlerde kolaylık ve lezzet hâ
tashih
Daha iyi ve daha doğru hale getirmek. Düzeltmek.
Hastanın ağrı ve acısını ilâçla gidermek.
te'hil
Misafire "hoş geldiniz" demek olan ehlen ve sehlen cümlesini söylemek.
Ehliyetli kılmak.
Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak.
Lâyık ve müstehak görmek.
te'min / te'mîn
Korkusunu giderme, güvenlik duygusu verme.
Sağlamlaştırma. Kesin bir hale koyma. Sağlama.
te'nis
Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak.
Bir hayvanı terbiye ederek işe yarar hale getirmek.
te'vilkarane / te'vilkârâne
Aşırı yoruma giderek, saptırarak.
tecdid-i iman / tecdîd-i îmân
Bilerek veya bilmeyerek küfrü gerektiren (îmânı gideren) bir sözü söylemek veya bir işi yapmak yâhut böyle bir şeyi yapmış olma ihtimâli üzerine, Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah sözünü; mânâsını bilerek ve inanarak söyleyip, îmânını yenileme, tâzeleme.
tecemmül
Çirkinliği gidermek, vakar sâhibi olmak, şükr etmek ve nîmeti göstermek için zînetlenmek, süslenmek.
tecri / tecrî
"Döner, akıp gider".
tefric
Gönül açmak. Gam ve tasa gidermek.
tehzib
Islâh etme.
Temizleme. Fazlalığını, pisliğini giderme.
tehzib-i ahlak / tehzib-i ahlâk
Ahlâkı güzelleştirme, kötü huyları giderme.
telafi / telâfi
Tamamlama, eksiği giderme.
Eksiği giderme.
telafi etme / telâfi etme
Bir kaybı tamamlama, eksiği giderme.
teleccün
Bir nesneyi ovalayıp kirini gidermek.
temlis
(Melis. den) Pürüzlerini giderme. Düzleme.
tenhıye
Irak etmek, uzaklaştırmak.
Gidermek.
Silkmek.
Çıkarmak.
teshin
Isıtmak, soğukluğunu gidermek.
tevdi'
Emanet vermek, bırakmak.
Misafirin veda etmesi. Giderken kalanlara: Allah'a ısmarladık gibi veda etmesi, bolluk hoşluk duasıyla bırakıp gitmesi.
Mutlaka terkedip bırakmak.
teyemmüm
Kasd.
Fık: Su bulunmadığı veya su bulunup da kullanılması mümkün olmadığı takdirde temiz olan toprak cinsinden bir şey ile, abdestsizliği veya gusülsüzlüğü -hadesi- gidermek maksadiyle yapılan bir ameliyedir.
Su bulunmadığı veya bulunup da özür sebebiyle kullanmak mümkün olmadığı takdirde; temiz toprak veya taş, kum, kerpiç gibi toprak cinsinden bir şey ile hadesi yâni mânevî kirliliği, abdestsizliği gidermek için, elleri toprağa sürüp yüzü ve kolları mesh etmek.
Kast.
Su bulunmadığı veya bulunup ta kullanılması mümkün olmadığı takdirde temiz toprak cinsinden bir şeyle abdestsizliği veya gusülsüzlüğü giderme işi.
varidat ve masarif / vâridat ve masârif
Gelirler ve giderler.
vesile / vesîle
Kişiyi Allahü teâlâya yaklaştıran, Allahü teâlânın nezdinde (katında) yakınlığa ve hâcetlerin yâni ihtiyâçların giderilmesine sebeb olan her şey.
zaim
(Zeâmet. den) Zeâmet sahibi. Kefil.
Prens. Şef, lider.
zedergah / zedergâh
(Bak: Zidergâh)
zeyd
Men'etmek, reddedip gidermek.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
meziyyât
giranser
beyza
Akl
ehl-i fen
Fetheden
fetv
Afitâb
müktesebat
nik
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ider
fev
fetvayı
Akl
Vehbi ilim
şerh
Karıncalar
Esnâf
fetun
tazim