Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
icra
ifadesini içeren
164
kelime bulundu...
adale
Tıb: Bedenin hareketini icra eden ve birbirinden, ince bir perde ile ayrılan sinirli et kısımlarından her biri. Hepsine birden et (Lahm) tâbir edilir.
adalet
Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.
adetullah / âdetullâh / عَادَتُ اللّٰهْ
Allahın icrâatı.
adl
Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk.
Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek.
Meyletmek.
akd / عقد
Düğümleme, bağlama.
(Arapça)
Nikah.
(Arapça)
Kararlaştırma.
(Arapça)
Kurma.
(Arapça)
Akdedilmek:
Yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
(Arapça)
Akdetmek/eylemek:
Yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma yapmak, sözleşme yap
(Arapça)
alem-i rububiyet / âlem-i rububiyet
Rubûbiyet âlemi, Cenâb-ı Hakkın terbiye, idare ve hâkimiyetinin icra edildiği âlem.
aliz / âlîz
Alihten veya Aliziden fiilinden emirdir. İsm-i fâili Alizende Türkçedeki mânası: Zayıf, cılız.
(Farsça)
Farsçada: Hayvanın ürküp sıçraması, çifte atması, huysuzluk edip sıçramasına denir.
(Farsça)
atban
Tek ayak üstüne sıçramak.
Davarın üç ayak üstüne yürümesi.
ayin / âyin
Merâsim. Usûl. Görenek. Dinî âdâb. Âdet, örf ve kanun.
Ziynet, süs.İslâm'da fıkıh lisânı âyin kelimesini kabul etmemiştir. Bazı vakıflar, filân câmide herhangi bir tarikat âyini icra için te'sis yapacakları zaman vaki olan müracaatlarında fetvahâne tarafından verilen müsaadelerde âyi
berhiz
Atılan, kalkan, sıçrayan. Zorbalık eden.
(Farsça)
bevk
Sıçrayıp binme.
Toplanma. Bir araya gelme.
Karışma, karmakarışık olma.
Su kaynağını karıştırarak açma.
bezeven
Sıçramak.
bıgye
Azgınlık.
Sıçramak.
cebri / cebrî
Zorla icra olunan, rızası olmadan zorla yaptırılan.
Cebriye fırkasından olan.
cehan
Cihân, dünya, küre-i arz, arz.
(Farsça)
Sıçrayan, fırlayan, acele ve çabuk hareket eden.
(Farsça)
cehende
Fırlıyan, sıçrayan.
(Farsça)
Sıçramış, fırlamış.
(Farsça)
cehende-gi / cehende-gî
Fırlayış, sıçrayış.
(Farsça)
cemr
İnsanların bir araya toplanması.
Atın sıçrayarak yürümesi.
Ateş ve küçük taş vermek.
Bir kimseyi def etmek, kovmak.
cest
Sıçrayış, atlayış.
(Farsça)
cestan
Atlıyan, sıçrayan.
(Farsça)
ceste
Azar azar, bir parça.
(Farsça)
Sıçrayış, atlayış. Hatve.
(Farsça)
cesten
Atlamak, sıçramak. Kaçmak, kurtulmak. Atılmak.
(Farsça)
çünbek
Atlama, sıçrama.
(Farsça)
dabr
Cemaat.
Yaban cevizi.
Sıçramak.
dida'
Devenin şiddetle yelmesi ve sıçraması.
Ay sonu.
ebbaz
Kaçma, ürkme.
Sıçrayıp atlayan karınca.
efur
Sıçrayıp seğirtme.
eliz
Sıçrama.
(Farsça)
Çifte, tekme.
(Farsça)
eşhas-ı müthişe / eşhâs-ı müthişe
Dehşet verici icraatlar yapacak olan şahıslar.
eşvat
(Tekili: Şavt) Sıçrayışlar, zıplamalar, koşmalar, koşuşmalar.
Kâbe-i Muazzama'yı yedi defa tavaf etme, etrafını dolaşma.
faaliyet / faâliyet
İcraat.
faaliyet-i rabbaniye / faaliyet-i rabbâniye
Herşeyi terbiye ve idare edip egemenliği altında bulunduran Allah'ın faaliyet ve icraatı.
faaliyet-i rububiyet
Allah'ın rububiyet faaliyeti ve icraatı.
fahs
Bir şeyin içyüzünü araştırma, aslını tetkik etme.
Ayırtmak.
Bahsetmek.
Seyirtmek.
Sıçramak.
fiil-i rabbaniye / fiil-i rabbâniye
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın fiil ve icraatı.
firak
Ayrılık. Ayrılmak. Hicran.
hakkaniyet
Haktan ve doğruluktan ayrılmamak. Adalet üzere bulunmak. Adalet ve insaf ile lâzım olanı icra etmek.
halife
Öncekinin yerine geçen.
Fık: İlâhî, yâni şer'î hükümlerin tatbik ve icrası için Peygamber'e (A.S.M.) vekil olan zât. İmam. İmamet-i kübra. (Namazda imama uyan cemaat gibi, halifeye de şer'î emirlerde öylece itaat edilir. Halifede aranan dört şart: İlim, adalet, kifayet, a'zâ ve havâs
halife-i resulullah
Peygamberimizin adına ve yerine icra makamında olan.
hatme-i nakşiye
Nakşî tarikatında belli kurallar çerçevesinde topluca icra edilen bir zikir ve dua biçimi.
havl
Güç. Kuvvet.
Muhit, etraf.
Yıl, sene.
Tahavvül, inkılâb.
Geçmek.
Bir hâlden bir hâle dönmek.
Rücu etmek.
Sıçramak.
Hile.
hey'et-i vekile
Vekiller hey'eti, icra vekileri hey'eti. Bakanlar Kurulu. Başbakanın riyaset ettiği heyet.
hicran-ı ebedi / hicrân-ı ebedî
Ebedî hicran, sonsuz ayrılık acısı.
hicran-ı layezali / hicrân-ı lâyezâlî
Bitmeyen hicran, sonsuz ayrılık acısı.
hicran-meal
Hicran bildiren, hicran anlatan.
hicran-zede
Ayrılmış, üzüntülü, hicrâna uğramış.
hikmet-i hükumet / hikmet-i hükûmet / حِكْمَتِ حُكُومَتْ
Hükûmetin icrâatındaki asıl maksad.
hilafet
Bir kimseye halef olmak ve onun yerine geçmek.
Din ve dünya işlerinde umumi reislik. İmam-ül Mü'minîn olan zât, şer'î hükümlerin icrasında Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (A.S.M.) halef olduğu için hilafet vazifesini alana Halife denmiştir. Buna İmamet-i Kübra da denir.Hilafet, 1517 (Hi
hilafet-i arziye / hilâfet-i arziye
Yeryüzü halifeliği; yeryüzünde Allah'ın izni dairesinde ve Onun adına icraatta bulunma şeklinde, insana verilen görev.
hilafet-i ru-yi zemin / hilâfet-i rû-yi zemin
Yeryüzünde Allah'ın izni dairesinde ve Onun adına icraatta bulunma şeklinde insana verilen görev.
hiramis
İnsanın üstüne sıçrayıp hamle eden arslan ve kaplan eniği.
hiz / hîz
Atılan, kalkan, sıçrayan.
(Farsça)
hizan / hîzan
Kalkan, sıçrayan.
(Farsça)
Bitlis vilâyetine bağlı bir kaza ismi.
(Farsça)
hizende / hîzende
Sıçrayıcı, fırlayıcı.
(Farsça)
hudr
Sıçramak. Seğirtmek.
hudud-u icraat
İcraatın sınırı, ucu.
i'da'
Düşman etmek.
Sıçratmak.
Geri getirmek.
Muavenet etmek, yardım etmek.
ibadetgah / ibadetgâh
Kanunlarla tanınmış bir dine, bir mezhebe ait ibadetlerin icrasına tahsis olunan yerler. Mabet, ibadethane.
(Farsça)
icmar
Bir araya toplamak.
Süratle yürümek.
Atın sıçrayarak yürümesi.
Bir şeyin umumi olması. Ateşe öd ağacı koymak.
Bir şeyi buhurlamak. Tahmini hesab yapmak.
Yeni ayın görünmesi.
icra / icrâ / اجرا
Yürütme, yapma, yerine getirme.
(Arapça)
Yapılma, yerine getirilme, yürütülme.
(Arapça)
İcrâ edilmek:
Yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek.
(Arapça)
İcrâ etmek:
Yürütmek, yapmak, yerine getirmek.
(Arapça)
icra hey'eti
Mahkeme kararını tatbike memur olan heyet. İcra memurları heyeti.
icra-yı lu'biyyat
Oyun icra etme, sahnede oyun oynama.
icraat
(Tekili: İcrâ) Meydana getirilen işler. Yapılan işler.
Ameliyat. Tatbikat.
icraat-ı aliye / icraat-ı âliye
Yüksek icraatlar, büyük iş ve faaliyetler.
icraat-ı celiliye
Allah (C.C.)ın celalî sıfatına yani, kibriya ve azametine delâlet eden, kudret-i hakkı ile hâsıl olan icraatı.
icraat-ı cesime-i rabbaniye / icraat-ı cesîme-i rabbâniye
Allah'ın çok büyük ve kapsamlı işi, icraatı.
icraat-ı hakimane / icraat-ı hakîmâne
Hikmetli bir şekilde yapılan icraatlar.
icraat-ı hükumet / icraat-ı hükûmet
Hükûmetin icraatı.
icraat-ı ilahiye / icraat-ı ilâhiye
Allah'ın icraatları.
icraat-ı rabbaniye / icraat-ı rabbâniye
Herşeyi terbiye ve idare edip egemenliği altında tutan Allah'ın icrâatları, fiilleri.
iftirak
Perişan olmak.
Ayrılmak, dağılmak. Hicran.
ihtizaz
Hafif titremek. Deprenmek.
Şevk ile meyil ve hareket. Harekete geçme.
Sallanma, sıçrayıp oynama.
iltizam
Kendine lâzım kılma. İcrasına cehdettiği şeyi kendi üzerine vâcib kılma. Mülâzemet etme. Gerekli bulma.
Tarafgirlik etme, birinin tarafını tutma.
Onyedinci y.y. dan itibâren devlete gelir getiren kaynaklar, yavaş yavaş belirli bedel karşılığında şahıslara verilmeğe başlandı.
imza
Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması.
İcra ve tamam eylemek.
irtias
Silkinme, sıçrama, deprenme.
irtimaz
Yerinden kaldırıp sıçratma.
Birini koruma, himâye etme.
iskiz
(İskize) Hayvanın sıçrayıp kıç atması.
(Farsça)
Hayvanın ürkerek attığı çifte.
(Farsça)
istibdad
Başlı başına olmak. Keyfî idare sistemi.
Zulüm ve tahakküm. İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmaya çalışmak. Kanun ve nizamlara bağlı olmayarak, çok defa da kanun namına kanunsuzluk yaparak, keyfi hükmünü icra ettirmek. Kimseyi
istimlak
İcraî karar alma salâhiyetini hâiz bir amme hükmî şahıs (Vilâyet, Belediye v.s.) tarafından bir malın, halkın faydası için karşılığı verilip alınarak umumun istifadesine arzedilmesi.
Mülk satın almak.
Mülk sahibi olmak.
kafs
Sıçramak.
Hafiflik.
Sevinç, neşat.
Hayvanın ayaklarını bağlamak.
kafz
Sıçramak.
kahz
(Ok atmak.
Sıçramak.
Yarmak.
kams
Hareket ettirmek.
Davar önüne sıçramak.
kavanin-i icraat / kavânîn-i icraat
Kâinattaki, tabiattaki İlâhî icraat ve faaliyet kanunları.
kazz
Bükülmüş ibrişim. Ham ipek.
Sıçramak.
Irak olmak, uzak olmak.
külliyat-ı şuun / külliyât-ı şuûn
Allah'ın herşeyi kuşatan işleri ve icraatları.
mahkeme
(Hüküm. den) Dâvaların görülüp hükme, karara bağlandığı yer. İcra-yı adalet için çalışan resmî daire.
medami'-i hicran
Hicran gözyaşları. Ayrılık gözyaşları.
misket
Alaybozan tüfeği. Patlayan bombadan etrafa sıçrayarak tahribe, yaralanmaya ve ölüme vesile olan sert parça. Eskiden kullanılmış geniş çaplı bir silâh.
(Fransızca)
Güzel kokulu meyve. (Elma, üzüm vs.)
(Fransızca)
mübaşir
Müjdeleyen.
Mahkemede kapıcılık edip şâhid ve maznunların ismini çağırarak mahkemeye yardım eden kişi.
Geçici bir vazife alarak merkezden bazı emirleri götüren, icrâ salâhiyeti olan.
Müfettiş. Kontrolör.
müddei-yi umumi / müddei-yi umumî
Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet memuru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.
mukabele-i bilmisil
Karşılaştığı aynı muameleyi sahibine iade etmek, o kimseye aynı muameleyi yapmak. Mukabil hareketi karşısındakine icra etmek.
müsavere
Kalkmak.
Sıçramak.
mutatarribin / mutatarribîn
(Tekili: Mutatarrib) Şevke gelip sevinenler. Coşup sıçrayanlar.
mütekalibane / mütekâlibâne
Köpek gibi birbirinin üstüne sıçrayarak.
(Farsça)
mütekalibin / mütekâlibin
(Tekili: Mütekâlib) Köpek gibi birbirlerinin üzerlerine sıçrayanlar.
mütevasib
Birbirinin üzerine sıçrayan.
mütevessib
Sıçrayan, atlıyan.
muvasebe
Birbirinin üstüne atlama, zıplama, sıçrama.
müvasebe
Kaşkışmak, sıçramak.
nakz
(Nakazân) (Çoğulu: Nevâkız) Sıçramak.
Talep etmek, istemek.
name-i hicran
Hicrân mektubu. Ayrılık, mektubu.
nebve
Uzaklaşmak.
Ok hedefe varamamak.
Bir yerin havasının mizaca uygun olmaması.
Kılıncın vurulan şeye saplanmayıp geri sıçraması.
Pek çirkin ve kötü suretten gözün kaçması.
nefezan
Sıçramak.
nekkad
Bir şeyin iyisini kötüsünü seçen kimse.
Paranın sağlamını kalpından ayıran.
İmam, hatib ve kayyum gibi hizmet sahiblerinin, vazifelerine devam edip etmediklerini murakabe ve devam etmiyenlere tenbihat, icra ve devamsızlıkları tesbit eden vazifeli kişi.
nezevan
Atlama, sıçrama.
nezv
Sıçramak.
nuhas
Bakır. Bakır para.
Kızgın mâden.
Kıtr. Ateş. Tunç ve demir döğülürken sıçrayan şerâre.
Dumansız alev.
Bir şeyin aslı.
Tütün.
pertab
Atılma, sıçrama.
(Farsça)
Hız almak için geriden koşarak atılma.
(Farsça)
Uzağa düşen ok veya başka bir şey.
(Farsça)
pertev
(Pertav) Ziya, ışık.
(Farsça)
Atılma, sıçrama, hız.
(Farsça)
peşrev
(Aslı: Pişrev) Önde giden.
(Farsça)
Türk müziğinde bir saz eseri.
(Farsça)
Güreşten önce pehlivanların ellerini birbirine veya dizlerine çarparak ve biraz sıçrayarak yaptıkları oyun.
(Farsça)
Bir çeşit ok.
(Farsça)
rakadan
Oynayıp sıçrama.
raks
Sıçrayarak oynamak, dansetmek.
rasid
Muntazır, bekleyen kimse.
Avını bekleyen ve yaklaştığında hemen üzerine sıçrayan canavar.
redd
Geri döndürmek, kabul etmemek, çevirmek, def etmek.
Bir şeyin karşılığını icra etmek.
Sözü selâset ve talâkatla eda edemeyip harfleri geri çevirerek konuşmağa sebep olan dilin tutukluğuna denir.
Cerhetmek.
Kötü ve fena şey.
revabıt-ı kuvvet / revâbıt-ı kuvvet
Gücün (icranın) bağları, etkileri.
sahife-i icraat
İcraat ve faaliyet sayfası.
sameyan
Sıçramak.
Kalkmak.
Yürekli, cesaretli, kahraman, bahadır kişi.
samiin / samiîn
(Samiûn) Dinleyiciler.
Bir nevi icraatta alâkadar olmayıp dinleyici olanlar, devam edenler.
satv
Yürürken sıçramak.
satvet
Ezici kuvvet. Hışım ve şiddetle kavrayıp almak. Birisinin üzerine şiddetle sıçramak ve hamle etmek.
Zorluluk.
şavt
(Çoğulu: Eşvât) Atın yelmesi ve sıçraması.
Bir tur.
İşin bir kısmı.
Sesin gidebileceği mesafe.
şeb-i hicran
Ayrılıkla geçirilen gece. Hicran gecesi.
sebeb-i zuhur-u iktidar-ı müsbet
Olumlu iş ve icraatı meydana çıkarma sebebi.
seyl-i şuunat / seyl-i şuunât
İcraat-ı Rabbaniyenin dâima görünmesi ve hakiki müessir olan Allah'ın (C.C.) iradesiyle devamlı olan, cereyan eden her çeşit hâdiseler. Hâdiseler akıntısı, seli.
sünnetullah / sünnetullâh / سُنَّةُ اللّٰهْ
Allahın icrâat kanunları.
şuun ve ef'al-i rabbaniye / şuûn ve ef'âl-i rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın işleri, icraat ve fiilleri.
şuunat-ı azime / şuûnat-ı azîme
Büyük işler, fiiller, haller, icraatlar.
şuunat-ı ilahiye / şuûnât-ı ilâhiye
Cenâb-ı Allah'ın işleri ve icraatları.
tafr
Yukarı sıçramak. Kalkmak.
tafra
Yukarıya sıçrama atlama.
Yukarıdan atıp tutma.
İlmiye sınıfında rütbe ve derece alma.
Sıçrama, atlama, yukarıdan atıp tutma.
tahmer
Sıçramak.
Doldurmak.
talak
(At) sıçramak ve kalkmak.
tamir
Sıçrayıcı, sıçrayan.
tarik / tarîk
Yol. Tarz, usûl.
Vâsıta. Meslek.
Bir maksada nâil olmak için icrâsı lâzım olan husus veya bu hususların hey'et-i mecmuası.
tasarruf
Faaliyet, icraat, dilediği gibi kullanma.
tasarruf-u amm / tasarruf-u âmm
Genel tasarruf; bütün kâinatta görülen faaliyet ve icraat.
tasarruf-u hikmet
Hikmetle yapılan tasarruf, icraat.
tasarruf-u kudsi / tasarruf-u kudsî
Kudsî tasarruf; mânevî tesir, icraat.
tasarrufat-ı celaliye / tasarrufât-ı celâliye
Allah'ın sonsuz haşmetini yansıtan işleri, icraatları.
tasarrufat-ı hakimane / tasarrufât-ı hakîmâne
Hikmetli bir şekilde yapılan tasarruflar, icraatlar.
tasarrufat-ı ilahiye / tasarrufât-ı ilâhiye
Cenâb-ı Allah'ın tasarrufları, icraatları.
tasarrufat-ı kudret / tasarrufât-ı kudret
Allah'ın kudretiyle dilediği gibi icraat ve faaliyetlerde bulunması.
tasdir
İcra etme. Vaz' etme.
Başlama.
Başlangıç yazma.
Örtme.
Başa geçirme, başa koyma.
Yazma.
Çıkarma, çıkartma.
tedessür
Elbise giyme. Elbiseye bürünme.
Erkek hayvanın dişisine binmesi.
Kişinin sıçrayıp atına binmesi.
tekrim
Hürmet ve tazim göstermek ve görmek. Saygı göstermek, lütuf ve kerem icrasında bulunmak.
tenfiz
Sıçratma. Sıçramaya zorlama.
tenkir
Sıçratmak.
Ok çevirmek.
tenziye
Sıçramak.
Üstüne binmek.
tevessüb
(Vesb. den) Atlama, sıçrama.
tevsib
Sıçratmak.
Yastık dikmek.
teykan
Çok sıçrayan kişi. Çok sıçrayan kimse.
tımırr
Ürkek at.
Sıçramaya ve seğirtmeye hazırlanmış at.
Seri, çabuk.
tumur
Aşağı sıçramak.
Doldurmak.
Seyahat edip gitmek.
Defnetmek, gömmek.
ubudiyyet
Bendelik, kulluk, kölelik. Kul olduğunu bilip Allah'a itaat etmek. Allah'a teslim olup, Kur'an ve Peygamber (A.S.M.) vasıtası ile verilen emirleri aynen icra ve tatbike çalışmak.
vekra
Hızlı yürüyen deve.
Ayağını yere kuvvetli basan kadın.
Bir nevi sıçramak.
vesbe
Bir atlama. Bir sıçrayış.
veseb
Sıçrama, atlama.
veziden
Yel esmek.
(Farsça)
Atılmak, sıçramak.
(Farsça)
vezveze
Sür'atle sıçramak.
visab
Yatak, döşek.
Atlama, sıçrama.
vüsub
(Vesb - Vesib) Sıçrama, atlama.
Oturma.
zakzaka
Çocukların oynayıp sıçramaları.
zemu'
Aceleci ve seri kimse.
Sıçraması birbirine yakın olan tavşan.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
terceme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
mübeyyin
müstağfir
itrak
tehaşi
Me'lûf
ihfa
mahbub
istimal
akraba-i taallukat
yuğ
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
icra
Gölge
rahatlama
ideol
Derdi
kara
öncelikle
Mahla
Ambulans
MUM