Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
işleme
ifadesini içeren
178
kelime bulundu...
adil / âdil
Adâletli; hakkı gözeterek iş yapan, zulüm ve haksızlık etmeyen.
Îtikâdı doğru olan, büyük günâh işlemeyen ve küçük günâha devâm etmeyen yâni İslâmiyet'e uymaya çalışan sâlih müslüman.
afazi / afazî
Tıb: Organlarda bir işleme bozukluğu olmadığı halde, fikri kelime ile anlatamamak hâli.
(Fransızca)
afiyet / âfiyet
Sağlık, sıhhat, bedende hastalık bulunmaması.
Günah işlememek.
alavere
Vapurlara kömür vermek için bordaya kurulan kademeli iskele.
Tulumbanın basıp emme suretiyle işlemesi.
Herc ü merc. Karışıklık, kargaşalık.
Bir şeyin elden ele verilerek veya atılarak aktarılması.
alet / âlet
Bir işte veya bir san'atta kullanılan vasıta. Bir makinayı vücuda getiren ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri.
Sebeb, vesile, vesâit.
Edevat. Avadanlık.
amel
İş. Çalışma. Bir emri veya vazifeyi yerine getirme.
Kâr, iş işleme.
Dini bir emri yerine getirme, tatbik etme. İtaat. İbâdet.
ameli / amelî
(Ameliyye) Amele mensup ve müteallik olan. Fiil olarak. İşlemek suretiyle. Pratik. Tecrübeli.
ariz / arîz / عریض
Geniş, genişlemesine.
(Arapça)
arzu-yu hayır
Hayır işleme arzusu, meyli.
arzu-yu masiyet / arzu-yu mâsiyet
Günah işleme arzusu, isteği.
atıl / âtıl
(Âtıla) İşlemez. Boş. Tenbel.
Bozulmuş.
Tembel, durgun, işlemez.
azz
(Add) Isırmak. Dişlemek.
bast
Genişlemek, açmak, yaymak.
Bir şeye el uzatmak.
Sevindirmek.
Bir mecliste haya sebebiyle olan sıkılmanın gitmesiyle açılmak.
Özür kabul etmek.
Kaplamak.
Tas: Allahın cemâl tecellisiyle kalbin sükûn ve huzur içinde ferahlaması. (Mukabili: "Kabz"
bast edilme
Yayılma, genişleme.
bast-ı özür etmek
Bir hata işleyerek başkalarına da nümune olmak, aynı hatayı işlemelerine zemin hazırlamak.
bast-ı zaman / بَسْطِ زَمَانْ
Zamanın genişlemesi.
bastızaman
Zamanın genişlemesi, az zamanda normalden fazla yaşama.
bayram
İslâm dîninin bildirdiği ve müslümanların neşelenip sevindikleri Fıtr (Ramazan) ve Kurban bayramı.
Cumâ günü.
Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasaklarından sakınarak, günâh işlemeden, haram lokma yemeden geçirilen günler.
Müslümanın rûhunu teslim (vefât) edeceği zama
bede'
Başlayış. Başlama. Bir şeyi başkasından evvel işlemek.
benek
Atlas zemin üzerine sırma işlemeli bir çeşit kumaş.
(Farsça)
beng
Bir bitki ve tohumu ki, afyon gibi uyuşturan, keyf verici olarak da kullanılan bir madde. Esrar.
(Farsça)
Atlas üzerine işlenmiş sırma işlemeli bir çeşit kumaş.
(Farsça)
Küçük çitlenbik.
(Farsça)
bezyun / bezyûn
Altın işlemesi atlas ki, adına sündüs denilir.
İnce kumaş.
bişar
Esir, kul, köle. Harpte teslim alınan kimse.
(Farsça)
Altın, gümüş kakmalı işlemeler.
(Farsça)
Takatsiz, dermansız, halsiz.
(Farsça)
bühtan
Yalan, iftira, birine işlemediği suçu yükleme.
ca'l
Yaratmak, halk.
Almak.
İş işlemek. Yapmak.
Bu kelime Kur'ân-ı Kerim'de onüç vecihle kullanılmıştır:1- Tafak ve ahz (inşâ ve ikbal) mânasına; bir işi işlemeğe müteveccih olup başlamak ve işler olmak.2- Halketmek, yaratmak.3- Kavl ve irsal.4- Tehiyye ve tesviye (tanzim
cerm
(Çoğulu: Cürüm) Bir cins Arap sandalı.
Kat'. Kesme.
Günahkâr olma, günah işleme.
Koyun kırkma.
Sıcak, sıcaklık.
cidd
Bir işi gerçekten çalışıp işleme.
Ciddilik.
enva-ı murassaat / envâ-ı murassaat
Türlü türlü yaldızlar, süsleme ve işlemeler.
etka
(Taki. den) Allah korkusu ile günahtan çok fazla çekinen. Haram veya helâl olduğunu iyice bilmediği şüpheli şeyleri yapmayan. Günah işlemeyen. Her şeyde Cenab-ı Hakk'ın rızasını gaye ve maksad edinen.
Günah işlemekten çok çekinen.
fa'l
İşlemek mânâsına mastar.
fasık / fâsık
Açıkça günah işlemekten çekinmeyen, âsî, günahkâr mü'min.
fasık-ı mahrum / fâsık-ı mahrum
Günah işlemeye hazır olduğu halde buna fırsat bulamayan.
Günah işlemeye hazır olduğu halde fırsat bulamayan.
fasıkımütecahir / fâsıkımütecâhir
Açıkça günah işlemekten utanmayan.
fecr
Tan yerinin ağarması. Şafak. Sabah vakti, güneş doğmadan evvel şarkta hâsıl olan kızıllık.
Bir şeyi genişçe ikiye ayırmak.
Günah işlemek. Fücur ve fısk işlemek. Yalan söylemek.
Tekzib eylemek.
İsyan ve muhalefet eylemek.
Haktan sapmak. Meyletmek.
<
fermene
İşlemeli dar ve yuvarlak yanlı yelek.
Eskiden esnaf tabakasına mahsus elbise.
fery
İyi iş işlemek.
Meşin dikmek.
Yaramaz iş. Bir nesneyi ıslah için kesmek.
fi'l-i kıyasi / fi'l-i kıyasî
Gr: Kurallı ve kaideli fiil. (İş'ten: işlemek; ateşten: Ateşlemek gibi)
fidye
Bir şeyin yerine geçmek üzere verilen bedel.
Çok yaşlı ve hasta olan kimsenin tutamadığı oruç, ölüm hastalığına yakalananın kılamadığı namaz, vefât etmiş kimsenin namaz ve oruç borçları için ve hacda, ihramlının hastalık özründen dolayı ihramın bâzı yasaklarını işlemesine karşılık vermesi ge
fısk / فِسْقْ
Haram işleme.
fısk u fücur
Allah'a isyan içinde olmak, günah işlemek.
fücur / fücûr
Günâh işlemek.
günahpişe
(Çoğulu: Günahpişegân) Günah işlemeyi âdet haline getiren.
günahpişegan / günahpişegân
Günah işlemeyi âdet haline getirenler.
(Farsça)
hacc-ı mebrur / hacc-ı mebrûr
Şartlarına dikkat edilerek hiç günâh işlemeden yapılan ve kabûl olan hac.
hakk
Kazıma. Oyma. Maden üzerine yazı işlemek.
hakketmek
Oyarak veya kazıyarak işlemek, yazmak.
halim / halîm
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hep hilm sâhibi olan; günâh işleyenlerin, günâh işlemelerini ve emirlerine muhâlefetlerini, karşı geldiklerini gördüğü hâlde gazablanmaya ve onları cezâlandırmaya gücü yettiği hâlde, acele etmeyen. Allahü teâlâ kullarına cezâ vermekte
hayr-hah
Hayır sâhibi. Herkesin manevî ve maddî iyiliğini isteyen. Allah rızası için ilm-i Kur'an ve imanla, manen ve maddeten hayırlı hizmetler etmeyi ve hayırlı işler işlemeyi seven.
(Farsça)
hedy
Cenab-ı Hakk'ın rızası için veya ihramda iken yapılması yasak olan herhangi bir fiili işlemekten dolayı kusurunu affettirmek ricasiyle, keffaret olarak Harem-i Şerif'e götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurban.
hemz
Dürtme, kakma.
Parmaklarla sıkma.
Yere çalma, vurma.
Isırma, dişleme.
hile-i şer'iyye / hîle-i şer'iyye
Şer'î (dînî) çâre. Müslümanların, İslâmiyet'e uymaları ve haram işlememeleri için ihtiyatlı yol aramaları. Herhangi bir hususta İslâmiyete uymağa mani bir durum bulununca o şeyi yapabilmek için kolay olan bir çâre aramak veya bu sûretle bulunan çıkış yolu.
hıt'
Suç, günah. Günah işlemek.
i'mal / i'mâl / اعمال
Yapmak. İşlemek. İhdas eylemek.
Kullanmak.
Zabt, idare ve hâkimlik etmek.
Fık: Sözü mühmel bırakmayıp bir mâna ile mukayyed ve yüklü eylemek.
Yapma, işleme, iş yapma.
Yapma, işleme.
(Arapça)
i'tikaf / i'tikâf
İbâdet niyetiyle câmide bir müddet bulunmak. Îtikâf, nezr (adak) olursa vâcib, Ramazan ayının son on gününde sünnet, bunların dışında herhangi bir zamanda namaz kılmayı beklemek, göz-kulak günâh işlemesin niyetiyle mescidde bulunmak ise müstehâbdır (sevâbdır). Îtikâfa girene mü'tekif denir.
i'tizal
(İtizal) Bir şeyi işlemeğe tamamen kasd ve teveccüh eylemek.
Nefsine müracaatla cürüm ve hatasını itiraf etmek.
icade
İyi yapma, iyi işleme.
icram
Kabahat yapma, cürüm işleme.
ictiram
Kabahat yapma, cürüm işleme.
ifa-yı sünnet / ifâ-yı sünnet
Sünneti işleme, yerine getirme.
iftira / iftirâ / افترا
Birine işlemediği suçu yıkma.
(Arapça)
ihtifad
Acele yapma, sür'atle ve çabuk olarak işleme.
ihya-ı mevat / ihyâ-ı mevât
Faydalanılmayan ölü toprakları işlemek, faydalanılır hâle getirmek.
ilmam
İki şey birbirine yaklaşma.
Küçük günah işleme.
inbisat / inbisât / انبساط
Genişleme. Yayılma.
Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma.
Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı.
Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme.
Genişleme, yayılma.
Genişleme.
Genişleme.
inbisat-ı alat / inbisat-ı âlât
Âletlerin genişlemesi; dış dünyayı algılayıp idrak edebebilmek için ruhun kullandığı âletlerin, yani duyular, duygular ve sairelerin gelişip genişlemesi.
inbisat-ı ruh
Ruh genişlemesi.
incas
(Necis. den) Pisleme, necisleme.
infisah
Bollaşma. Genişleme.
irhab
Bollanma, bol olma. Genişleme.
irtikab / irtikâb / ارتكاب
Bir işe girişmek.
Kötü bir iş işlemek. Rüşvet almak gibi çirkin bir şey yapmak.
Bir makamı âlet ederek, hakkı olmayan para veya malı hile ile almak.
Yapma, işleme.
İşleme.
Kötü bir iş işleme.
Rüşvet yeme.
Suç işleme.
(Arapça)
irtikap / irtikâp
Kötü iş işleme.
irtikap etme / irtikâp etme
Yapma, işleme.
irtikap etmek / irtikâp etmek
Yapmak, işlemek.
irtiyah
(Rîh. den) Genişleme, ferahlama, feraha erme.
Rüzgârlanıp rahatlama.
isabet
Rastlamak. Doğruca varıp erişmek. Doğru düşünmek, matluba uygun iş işlemek.
isaet / isâet
(Sû'. dan) Kötü iş işlemek. Kötülükte bulunmak. Yaramazlık.
Kötü iş işleme.
ismet
Peygamberlerin sıfatlarından biri. Peygamberlerin, peygamber oldukları bildirilmeden önce ve sonra; küçük olsun, büyük olsun bilerek veya bilmeyerek günah işlemekten korunmuş olmaları.
Günahlardan sakınma, kötü ve çirkin şeylerden uzak durma.
iştigal
Bir iş işlemek. Uğraşmak. Çalışmak. Meşgul olmak.
istikrah
Bir şeyi kötü ve kerih görmek. Beğenmemek, nefret etmek. Bir şeyi cebir ve ikrah ile işlemek.
istisa'
Bollaşma, bollanma, genişleme.
ıtlak-ı yed
Hayır işleme.
ittisa / ittisâ / اتساع
Bollaşmak. Genişlik kazanmak. Genişlemek. Vüs'at.
Genişlik.
(Arapça)
Genişleme.
(Arapça)
iznab
Günah işleme. Günahkâr olma.
Kuyruk takma.
kabiliyet-i tevessü
Genişleme, yayılma kabiliyeti.
kabz u bast
Ruhen sıkıntı. Daralma ve genişleme. Sıkıntı ve ferahlık.
Birini diğeri üzerine tercih etme.
Münkabız bir adama ferahlık ve sürurluluk vermek, sevindirmek.
Beyan ve ifâde etmek.
Uzun uzun ve etraflıca anlatmak.
kahr
Zorlama. Cebir.
Ezme. Mahvetme.
Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme.
Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lütfun zıddıdır.)
kar / kâr / كار
İş.
(Farsça)
Kâr etmek:
İşlemek, tesir etmek.
(Farsça)
kasid / kâsid
İşlemez, revâçsız, kıymetsiz. Çarşıda pazarda geçmez olan para.
kaza / kazâ
Allah'ın ezeldeki hükmü
Kadılık (ilçe) merkezi.
Kadılık etme işi, mahkemenin kararı, hükmü.
Yapma, yapılma, işleme.
İstemeden yapılmış bir kötülük.
kesb
Kazanma, edinme, işleme.
kesb-i insan
İnsanın bir fiili işlemesi, yapması.
kesb-i şer
Şerli bir işi işlemek veya o işe âlet olmak yahut da tarafdar olmak.
Şerli bir işi işleme.
kisb
İşleme, edinme, kazanma.
layuhti / lâyuhtî
Hatâsız, hatâ işlemez. Yanılmaz.
ma'sum / ma'sûm
Suçsuz, günahsız. Günâh işlemekten korunmuş kimse.
ma'zeret
Elde olmadan suç, kabahat işleme.
Mücbir sebeblerini söyleyerek yardım dileme. Özür dileme.
melaike / melâike
Allahü teâlânın nûrdan yarattığı latîf, mâsum ve günah işlemeyen kulları. Melekler.
menkuş / menkûş / منقوش
Nakışlı, işlemeli, desenli.
(Arapça)
merk
Kokmuş deri.
Derinin yününü yolmak.
Kazımak.
Nüfuz etmek, içine işlemek.
mevdune
(Mevzune) Altın, inci veya elmasla işlemeli şey. Murassa.
mevzu'
Bahis. Üzerinde durulan mes'ele.
Aşağılanmış olan.
Konulmuş. Vaz olunmuş.
Uydurma. Doğru ve hakikat olmayan.
Geçer olan, muteber, işlemekte olan, câri.
meyelan-ı inbisat / meyelân-ı inbisat
Genişleme, yayılma meyli, eğilimi.
meyl-i inbisat
Genişleme arzusu, meyil.
meyl-i tevessü
Genişleme eğilimi.
meyl-üt tevessü'
Genişleme isteği. Genişleme meyli.
meylü't-tevessü
Genişleme eğilimi.
mihaniki kıraet / mihanikî kıraet
Kelimeleri, terkibleri doğru telâffuz etmekle beraber ezber dersi dinletiyormuş gibi çabuk çabuk okumaktır. Böyle okuyuş dinleyene bir şey anlatmaz. Ancak okuyanın mevzuu kavramış olduğunu anlatır. Öyle kıraet bir makinanın duygusuz işlemesine benzetilir.
muattal
İşlemez, işsiz.
mubahat
(Tekili: Mubah) Mübahlar. Günahı, sevabı olmayan, işlemesi ne haram, ne de helâl olan şeyler.
müdavim
Bir yere ve işleme devam eden.
mukarnes
Kubbe biçiminde olan.
İşlemeli, nakışlı ve rengarenk olan.
Merdiven şeklinde dereceleri olan kubbe.
münakkaş / منقش
Nakışlı, süslü, nakşedilmiş, işlemeli, resimli.
Nakışlı, işlemeli, desenli.
(Arapça)
müntakış
İşleme ile süslenmiş.
murassaat / murassaât
Yaldızlar, süsler, işlemeler.
müraveha
Çeşitli nesnelerin kâh birini ve kâh birini işlemek.
mürcie
"Günâh işlemek insana zarar vermez. Âsî (isyân eden), fâsık (açıktan günâh işleyen) azâb görmeyecektir" diyerek, Ehl-i sünnetten (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunda olanlardan) ayrılan bozuk fırka.
mutaattıl
İşsiz kalan, işlemez olan. Muattal.
mutatahhir
Pâk. Günah işlemekten teberri ve imtina eden, çekinen. Temiz kılınmış.
nakış
İşleme, süsleme.
nakışlı
İşlemeli, süslemeli.
nakkaşlık / nakkâşlık
İşleme ustalığı.
nakş / نقش
İşleme.
Bir şeyi çeşitli renklerle boyamak.
Resim.
Tezyin etmek.
Bedene batmış dikeni çıkarmak.
Bir şeyin esasını araştırmak.
Yaymak.
Suda ıslanmış hurma.
İpekle, sırma ile işleme.
Mc: Hile.
Nakış, desen.
(Arapça)
Resim.
(Arapça)
Duvar resmi.
(Arapça)
Nakş etmek:
İşlemek.
(Arapça)
İşleme.
nakş-i acip
Hayrette bırakan nakış, işleme.
nakş-ı garip
Hayrette bırakan nakış, işleme.
nakş-ı san'at
San'atlı nakış, işleme.
nakş-ı ziynet
Süslü işleme.
nakş-tıraz
Süslü işlemeler.
(Farsça)
nakşetmek
İşlemek, süslemek.
nefiz
Okun geçmesi gibi içe geçmek, işlemek.
Sözü geçer olmak.
nefs muhasebesi / nefs muhâsebesi
İnsanın, dâimâ kötülük ve günâh işlemek istiyen nefsini hesâba çekip, kontrol etmesi ve gerektiğinde onu cezâlandırması
nehyi an-il münker
Allah'ın haram kıldığı şeyleri işlemekten men'etmek, haram işleri yaptırmamak ve buna çalışmak.
neşat
Sevin. Şen şâd ve hoşdil olmak. Sürur, keyf.
Bir iş işlemek. Çalışmak.
nüfuz / نفوذ
Etki etme, işleme.
(Arapça)
Etki gücü.
(Arapça)
Nüfuz etmek:
İşlemek, etki etmek.
(Arapça)
nüfuz etme
İçe geçme, işleme.
nukuş / nukûş / نقوش
Nakışlar, işlemeler.
(Arapça)
nukuş-u esma-i ilahiye / nukuş-u esmâ-i ilâhiye
Allah'ın güzel isimlerinin nakışları, işlemeleri.
nukuş-u kalem-i kudret
Allah'ın kudret kaleminin işlemeleri.
perniyan / perniyân / پرنيان
Nakışlı atlas. İpekten dokunmuş, bir cins işlemeli kumaş.
(Farsça)
İşlemeli atlas.
(Farsça)
sabıka-i mükerrere / sâbıka-i mükerrere
Birden fazla suç işleme.
sahih hadis / sahîh hadîs
Âdil yâni yalancılıktan uzak, büyük günah işlemeyen ve hadîs ilmini bilen kimselerden işitilen, Resûlullah efendimize kadar, rivâyet edenlerden hiçbiri noksan olmayan ve mütevâtir yâni birçok Sahâbînin Resûl-i ekremden ve başka birçok kimselerin onla rdan naklettikleri hadîsler ve meşhûr, yâni ilk z
su-i kasd / sû-i kasd
Kötü kasd, cinayet işlemek, adam öldürmeyi tasarlamak.
suleha / sulehâ
(Tekili: Sâlih) Salihler. Salâhiyetli, günah işlemeyen iyi insanlar. İlim ve amelde, ibâdet, taat ve takvâda terakki ve teâli eden büyük zâtlar.
Sâlihler, günâh işlememeye gayret edenler.
sündüs
Sırmadan kabartma deseni. Eski bir çeşit ipekli kumaş. Parlak renkli, çiçekli, işlemeli, nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaş. Altun veya gümüş tellerle işlemeli ve nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaşlardan biri.
sünnet-i kifaye / sünnet-i kifâye
Başkalarının meselâ beş-on kişiden birinin işlemesiyle, diğerlerinden sâkıt olan (düşen) sünnet.
taammüd
(Amd. den) Bilerek ve isteyerek suç işlemek. Kasıt ve niyet etme, bilerek ve isteyerek bir iş yapma.
taattul
(Atalet. den) İşsiz kalma. İşlemez ve boşta olma.
tabiat-ı ma'siyet
İsyan etmek, günah işlemek ahlâkında ve huyunda olmak.
(Farsça)
tabib-i müslim-i hazık / tabîb-i müslim-i hâzık
Mütehassıs (uzman) ve açıkça günâh işlemeyen müslüman doktor.
taharrüc
Zahmetli yerden uzaklaşmak.
Günah işlemek.
tatahhur
Temizlenmek. Pâklanmak.
Günah işlemekten teberri ve imtina eylemek.
tatbiki / tatbikî
Tatbike ait. Pratik ile alâkalı. Fiilen işlemek suretiyle.
tatriz
Elbiseye veya kumaşa süs için kenar işleme, oya yapmak.
te'sir
Bir şeyde eser ve nişane bırakma.
Vasıfları ve halleri değiştirme.
İşleme, dokuma, iz bırakma.
İçe işleme.
Kederlenme.
tebarük
Çoğalmak, ziyâde olmak.
Uzamak.
Büyüklük.
Genişlemek.
Zâhir olmak, görünmek.
tecenni
Meyve devşirme.
Bir kişiye işlemediği günahı işledi diye isnad etmek.
tecevvüf
İçi boş olma, kovuk olma.
İçine işleme. Nüfuz eyleme.
tefessüh
Açılmak. Genişlemek. İnbisat bulmak.
Mecliste çekilip bir adama oturacak yer açmak.
tehatu'
Hatâ etmek, kabahat işlemek.
telkari / telkârî / تل كاری
Gümüş işleme.
(Türkçe - Farsça)
temai / temaî
Genişlemek.
tencis
(Necâset. den) Pisleme, murdarlaştırma, pis etme.
Necis hale getirme, pisleme.
tenebbu'
Az az işlemek.
Yerden kaynama. Nebean etme.
tenkiş
(Çoğulu: Tenkişât) (Nakş. dan) Nakşetme, nakışlama, işleme, resim yapma.
tersi' / tersî' / ترصيع
Mücevher işleme, mücevher kakma.
(Arapça)
tetahhur
Temizlenme.
Günah işlemekten uzaklaşma.
tevani
İşde tembellik etmek.
(Farsça)
Kusur işlemek. Usançlık, bezginlik göstermek.
(Farsça)
tevbe
(Tövbe) Yaptığı fenalığa pişman olmak. Allah'dan afv dilemek. Bir daha işlememeye azmetmek. Estağfirullah deyip, pişmanlık duymak.
Günahı için af dileyip bir daha işlememeye niyetlenme.
tevbe bi'atı
Mürşid-i kâmil denilen velî bir zâtın, huzûrunda tövbe edip günâh işlememek üzere söz vermek.
tevessü / توسع
Genişleme, yayılma.
Genişleme, yayılma.
Genişleme.
(Arapça)
Tevessü etmek:
Genişlemek.
(Arapça)
tevessü' / تَوَسُّعْ
(Çoğulu: Tevessüât) Genişleme, yayılma. Vüs'at bulma.
Zahmetsiz herkese yer bulunma.
Genişleme.
tevessü-ü tesir
Tesir sahasının genişlemesi.
tevessüat / tevessüât
(Tekili: Tevessü') Genişlemeler.
tevessüen
Genişleme suretiyle. Tevessü ederek.
tevessül
Allah'ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek.
Sarılmak.
Baş vurmak.
İnanmak.
Sebeb tutmak.
Hırsızlık.
tıraz
Elbiselere nakışla yapılan süs.
Sırma ve ipekle işleme.
Zinet, süs.
Üslup, tarz, tutulan yol.
Döviz.
töhmet
Birisine isnad edilen, fakat kat'iyyetle işleyip işlemediği belirsiz olan suç, kabahat.
İtham altında olma.
usret
Zorluk, güçlük. Darlık, sıkıntı. İşlemezlik.
zer-keş
Altın kakmalı, altın işlemeli.
(Farsça)
Altın tel yapan.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
evliya
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
moloz
adem-i mübalat
Nefsulemir
harab
gamus
mest-i hayran
sebaat
nuşin
efser
teselsülat
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
işleme
rık
kura
Cemre-i akabe
Kitap yazma
manevi alem
Muhteriz
İyi işler
Unutmak
Git gide