REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te hülâsa ifadesini içeren 32 kelime bulundu...

amürg

  • Fayda, menfaat, kâr. (Farsça)
  • Kader, kıymet. (Farsça)
  • Zahire, meyve. (Farsça)
  • Esas, hülâsa, özet. (Farsça)
  • Bir mikdar. (Farsça)

dall-i bi-l fehva / dâll-i bi-l fehvâ

  • (Dâllibilfehvâ) Fık: Söylenen sözün veya ifâdelerin hülâsasından çıkan mânaya göre delil ve işaret olmak.

efşüre

  • Lübb, hülasa, öz, usâre. (Farsça)

elhasıl

  • Hasılı, sözün özü, kelâmın lübbü, neticesi, kısası, kısacası. Hülasa-i kelâm, netice-i kelâm, filcümle.

elkıssa

  • Sözün kısası, sözden anlaşıldığına göre, hülâsa.

fezleke

  • Hülâsa. Netice. Öz. İcmâl.
  • Hesap listesinde netice.
  • Hülâsa, netice, özet.

hülasa / hülâsa / خلاصه

  • (Bak: Hulâsa)
  • Özet. (Arapça)
  • Hülâsa etmek: Özetlemek. (Arapça)

hulasa-i kelam / hulasa-i kelâm

  • Sözün hülâsası. Sözün özü.

hulasaten

  • Kısaca, özet olarak, hülâsa olarak, muhtasaran.

icmal

  • Hülâsa etmek. Kısaltmak, bir araya toplamak. Kısa anlatmak. Biriktirmek.
  • Uzun bir hesaptan çıkarılan hülâsa, netice.

icmalen

  • Kısaca. Özlüce. İcmali ve hülâsa olarak.

kelime-i şehadet / kelime-i şehâdet

  • Şehâdet ifâdesini hülâsa eden (Eşhedü en Lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluh) cümlesi.

lübb

  • İç. Öz. Her şeyin iyisi, hülâsası.
  • Akıl, içli şeyin içi.

meal-i icmali / meâl-i icmalî

  • Kısaca hülâsası, kısaca mânâsı. İcmalî meâl.

mücmel

  • Kısa. Öz. Muhtasar. Sözü az, mânası çok olan. Hülâsa edilmiş. Müfesser olmayan söz.

mücmelen

  • Mücmel bir tarzda. Kısa olarak, muhtasaran, hülâsa olarak.

muhassal

  • Netice. Husule gelen. Tahsil olunan. Hâsıl olmuş bulunan. Toplanılmış, cem'olunmuş. Hülâsa. Sözün kısası.

muhtasıra

  • Kısaltma. Hülâsa.

mülahhas / mülâhhas

  • Hülâsası, özü çıkarılmış. Telhis edilmiş.
  • Özet, hulâsa.

mülahhis

  • Hülâsa eden. Özünü bildiren.

netice

  • (Çoğulu: Netâic) Son, gaye. Semere, hülâsa.
  • Döl, evlâd.

ruh

  • Can, nefes, canlılık.
  • Öz, hülâsa, en mühim nokta.
  • His.
  • Kur'an.
  • İsa (A.S.).
  • Cebrail (A.S.).
  • Korkmak.

tahlis

  • Kurtarmak. Halâs etmek.
  • Bir şeyin özünü, hülâsasını almak.

tahlisen

  • Hülâsa ederek. Özünü söyleyerek.

tefarik-ul asa / tefarik-ul asâ

  • Bir atasözüdür. Bu darb-ı mesel hakkında meşhur Kamus Tercümesi'nde hülâsaten şu mâlumat var: "Arab'dan fakir bir kadının zaif ve gayet huysuz bir oğlu varmış. Yaptığı müteaddit kavgalarda meselâ bir defasında burnunu, bir defasında kulağını, bir defasında dudaklarını kesmişler. Her bir defasında da

tehlil

  • İslâmiyetin tevhid akidesini hülâsa eden, ancak bir İlâh bulunduğunu, Onun da ancak ve ancak Allah (C.C.) olduğunu ifade eden "Lâilâhe illâllâh" sözünü tekrar etmek.

telhis / telhîs

  • Kısaltma. Hülâsasını alma.
  • Kısaltma, özetleme, hulâsa-sını alma.

telhisat / telhisât

  • (Tekili: Telhis) Kısaltmalar, hülâsalar, özetlemeler.

telhisen

  • Kısaltılarak, hülâsaten, özet olarak, hülâsa tarzında.

temehhuz

  • Bir şeyden hülâsa olarak çıkmak. (Sütten yağ çıkması gibi)

vahy-i zımni / vahy-i zımnî

  • Mücmel ve hulâsası vahye ve ilhama istinad eden; tasvirât ve tafsilatı Resul-ü Ekrem'e (A.S.M.) âit olan vahiydir.

zabt

  • Zabt etmek. İdâresi altına almak.
  • Sıkıca tutmak. Kendine mal etmek.
  • Kavramak.
  • Kaydetmek. Hülâsasını yazmak.
  • Bağlamak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın